Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@kardikus

KIZ KULESİ

 

Elim havada boş kalırken hemen arkamdan gelen Emir'in sert sesi içimde küçük bir fırtına kopardı. Hafifçe arkama dönerken elimi indirmiş ve görüş açıma Emir'i almıştım.

 

"Emir Bey." dedi Berkay şaşkın çıkan sesi ile.

 

Emir kaşları çatık koyu mavi gözleri ile yoğun bir şekilde bana bakarken sanki sinirli gibi görünüyordu. Bakışlarını benden alıp kendisine seslenen Berkay'a baktığında "Merhaba Berkay." dedi soğuk bir şekilde.

 

"Merhaba." dedi Berkay aynı şaşkın tonunda. Ardından Emir çocuğu umursamayı bırakıp bana döndüğünde "Gidiyoruz." diyerek itiraz istemediği belli olan bir tonda konuştu.

 

"Peki." dedim ayağa kalkarken. Hala oturur halde olan Berkay'a baktığımda ise bize şaşkınca baktığını görmüştüm. Sonra bende onu umursamayı bırakıp arkamı döndüğümde Emir'in arkasından ufak adımlarla ilerlemeye başladım. Berkay, iyi bir çocuk olabilirdi belki ama sanırım kendime olan sinirimi ondan çıkarmıştım.

 

"Memnun oldum Asel, yine görüşelim." diye arkamızdan seslenen Berkay'ı duymazdan gelmek istedim ama sesi gür çıkmıştı. Emir arkasını bile dönmemiş tepkisiz kalmıştı. Bu hareketi garipsememe sebep olsana arkamı dönüp bana gülümseyerek bakan Berkay'a gözlerimi devirdim. O bu hareketime daha da gülümserken durmadan Emir'in arkasından yürümeye devam ettim.

 

Arabaya gidene kadar hiç konuşmamıştık. Arabaya bindiğimizde de hiç konuşmamıştık. Ben emniyet kemerimi takarken Emir aracı çalıştırmış ve ilerlemeye başlamıştık. Hava kara bulutlu bir haldeydi ve akşam saatlerine yaklaşmıştık.

 

Kulaklarımızı sağır edebilecek güce sahip gerilim dolu bir sessizlik ortada kol gezerken Emir boğazını temizleyerek sessizliği bozdu.

 

"Bakıyorum da hemen arkadaş bulmuşsun." dediğinde gözünü yoldan ayırmadan konuşmuştu. Sesi sert ve kalındı.

 

"Kimseyle arkadaş olduğum yok." dedim beklemeden cevap vererek.

 

"Gördüğümde tanışıyordunuz ama." dediğinde aracı sola kırdı.

 

"Tanışıyor oluşumuz arkadaş olduğumuz anlamına gelmez." dedim aynı konuşma hızında net bir şekilde.

 

"Ha tanışmak istiyorsun yani." dediğinde çenesinin kasıldığını gördüm. Kaşları çatıktı ve gözünü yoldan ayırmıyordu. İki gündür tanışıyorduk. Bu tepkileri ne doğruydu ne de anlamlı. İnsanlar birbirleri ile tanışabilir. Konuşabilir.

 

"Bu beni ilgilendirir." dedim net bir şekilde. Sözümü bitirmemle direksiyonu daha sıkı kavradı ve gazı azaltmadan keskin bir kavşaktan sola kırdı. Araç asfaltta akıp giderken sahil yoluna girmiştik.

 

"Haklısın." Yüzüme bakmadan konuşuyordu. "Bu seni ilgilendirir." dediğinde benimle konuşmaktan çok kendi kendine konuşuyormuş gibiydi.

 

Gerilen bedenimi geriye yaslayıp derin bir nefes aldım. "Nereye gidiyoruz? Eve gideceğimizi sanıyordum." dediğimde elimi sızlayan enseme götürmüştüm.

 

Bu hareketimi hissetmiş gibi omzunun üzerinden bana baktı fakat ben de ona bakınca hemen bakışını yola çevirdi.

 

"Eğer bölmeseydim kahve içecektiniz." dedi aracı yavaşlatıp sağa çekerken. "Sana bir kahve borçluyum." dediğinde itiraz istemeyen bir tonda konuşmuştu yine. Bugün sürekli kahve içiyordum. Gece uyumakta zorlanacağım kesindi. Araçtan indiğinde bende toparlanıp indim.

 

Kız kulesinin karşısında küçük şirin bir kafenin önünde durmuştuk. Soğuk havada esen keskin rüzgar üşümeme sebep olurken memnuniyetsiz bir şekilde kaşlarımı çattım.

 

"Kahve içmek istemiyorum." Karnım acıkmıştı ve gerçekten şu an canım kahve istemiyordu.

 

Hafifçe bana dönüp omzunun üzerinden şaşkınca yüzüme baktı. "İstediğin farklı bir şeyi de içebilirsin." dedi ve uzun bacaklarıyla kocaman adımlar atarak kafeye doğru ilerlemeye başladı.

 

Kollarımı göğsümde birleştirdim ve onu takip etmeye başladım. "Bir şey içmek istemiyorum."

 

"O zaman istediğini yiyebilirsin." dediğinde önümde yürümeye devam ediyordu ve bana dönmemişti.

 

"Bir şey yemek de istemiyorum. İstersen sen oturup yiyebilir ve içebilirsin. Ben sadece arabada beklesem olmaz mı?" diye itiraz ettiğimde kafenin girişinde durdu. Sırtı hala bana dönükken omuzlarının dikleştiğini gördüm.

 

Bana bu kadar ısrar etmesine gerek yoktu. Annesi için bana katlanıyor olabilirdi ama gereğinden fazla zaman geçirmemize de gerek yoktu. Zaten canım acıyordu ve sabah korkunç bir olay atlamıştım. Bu olaya Emir'in şahit olması her ne kadar beni kurtarsada korkunçtu. Rahatsız hissettiriyordu.

 

Önümde duran Emir'in iri bedeni yavaşça bana döndüğünde çatık kaşlarının altındaki mavi gözleri koyulaşmıştı. Ellerini cebine koyup hafif gerildiğinde derin bir nefes verdi.

 

"Sadece biraz uyum sağlasan olmaz mı? Her şeye itiraz etmek ve dikbaşlılık yapmak yerine azıcık uysal olsan, olmaz mı?" Sesi sinirli gözükmesine sebep olsa da arkasında bir burukluğu saklıyor gibiydi. Sanırım inadımdan gerçekten yorulmuştu ki bundan yorulan ilk insan değildi. Bazen ben bile inadımdan yorulurdum.

 

"Yapımda yok galiba." dedim içimden geçen pişmanlığı gizlemeye devam ederken. "Ben böyleyim." Bu cümle benim sığınağımdı. Doğru değildi, bir şeylerden kaçmanın mantıklı söylenene bile karşı çıkıp arkasına sığınmanın bir yoluydu.

 

Gözlerini üzerimden çekmeden bir süre bana sessizce baktıktan sonra yönünü denize çevirdi ve büyük adımlarla ilerlemeye başladı. Gözlerimi kapatıp sabır dilercesine bir iç çektiğimde yavaş adımlarla bende onu takip ettim.

 

Kafeden uzaklaşıp sahil kenarındaki bir bankın yanına geldiğimizde Emir oturarak kollarını bankın üst kısmına koydu. Bense sahile vuran hırçın dalgaları izleyerek denizin kıyısında durmuştum.

 

Derin bir nefesi ciğerlerimle buluştururken "Otursana." dedi Emir tok bir sesle. Hafifçe ona döndüğümde bana bakmadığını ve doğrudan karşımızdaki kız kulesini izlediğini gördüm.

 

Buraya neden gelmiştik ya da şu an ne yapıyorduk bilmiyordum ama deniz havası almak bana iyi gelmişti.

 

"Gerek yok." dedim olduğum yerde bir sağa bir sola hareket ederken. Kollarım hala göğsümdeydi.

 

Emir gözlerini devirdi ve ağzının içinde bir şeyler geveledi. Ardından yana açtığı kollarını indirdiğinde bankın köşesine kaydı. Sanırım kollarının açık olmasının beni rahatsız ettiğini fark etmişti.

 

Emir'in bu hareketi üzerine bende gidip bankın diğer ucuna oturdum. Sırtımı yaslayıp karşıda ki kız kulesini ve hırçın dalgaların üzerinde savrulan bir kaç tekneyi izlemeye başladım.

 

"Neden bu kadar tuhaf bir kızsın?" diye sordu gözlerini denizden çekmeden.

 

"Nasıl bir kızım?"

 

"Bilmem.." dedi öne eğilip dirseklerini dizlerine dayarken. Ellerini birleştirmiş ve çenesini ellerinin üzerine koymuştu. "Tuhafsın işte." dedi geçiştirmek ister gibi.

 

"Bilmem.. tuhafım işte." dedim onunla aynı ses tonunda.

 

"Benimle bir yemek yiyecek olmak bu kadar mı korkunç bir olay senin için?" diye hiç beklemediğim bir soru yönelttiğinde gözlerim irileşti. Hala canı sıkkın mıydı onunla yemeğe gitmeyi kabul etmediğim için?

 

"Ha-hayır." deyiverdim aniden.

 

"Kekeliyorsun balkız." dedi alaycı bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirirken. "Dürüst olabilirsin."

 

"Dürüstüm zaten." diye atıldım. "Olayın sen yada yemekle alakalı olduğunu mu sanıyorsun? Olay senin bu durumu bana sunuş şeklin." dediğimde tepki vermedi. "Tanışmamız kötü başlamışken devamında gelen her şey ters gitti. Ve sen gelmiş bana emir veren tonlarda konuşarak himayen altına almaya çalışıyorsun. Bu hiç bana göre bir tarz değil Emir Bey." dedim batırarak. "Ne olursa olsun." diye eklediğimde omzunun üzerinden bana baktı.

 

Mavi gözleri göğsüme bir çivi çakar gibi beni izlemeyi sürdürdüğünde burnundan soluyup bakışlarını tekrar kız kulesine çevirdi.

 

"Himayem altına almaya çalışmıyorum. Kibar biri olduğumu söyleyemem belki ama birilerinin senin için bir şey yapmasını bırak bunu istemesine dahi tahammül edemiyorsun. Duvar örmüşsün. O duvarın arkasınada kendini gizlemişsin."

 

Kısa sürede çözmüştü beni. Bilmediği nokta bu benim isteyerek yaptığım bir şey değildi. İnsanlatın yıllarca bunu yapmaya çalışması yüzünden kendimi bir nevi savunma biçimimdi. Belki zamanla aşardım ama şu an bu konuda elimden gelen hiçbir şey yoktu. Nasıl aşılır bilmiyordum.

 

 

"Kız kulesi gibisin." diye devam etti sesi kısık çıkarken. Gözlerim anlam vermeye çalışırken otomatikman kısıklaştı ve kulaklarım söyleyeceklerine odaklandı. Biraz duraksayıp yutkunurken derin bir nefes verdi.

 

Tanıştığımızdan beri kendinden emin ve sinirli duran adam şu an garip bir sakinlikle oturuyordu yanımda. "Tuhafsın demiştim ya.. Tuhaf hissettirmenin sebebi şu ana kadar karşıma çıkan kızlardan farklı tepkiler veriyor olman. Beni şaşırtıyorsun. "dedi ve duraksayıp cebinden sigarasını çıkardı. Bu kez bana tutmamıştı.

 

Sigarasını yakıp derin bir nefesi ciğerlerine çektikten sonra başını çevirmeden yan yan bana baktı. "Kız kulesinin tek olduğu gibi, sende tanıdığım kızlar arasında teksin. Tek olmaktan hoşlanıyorsun. Bundan gocunmuyorsun, şikayet etmiyorsun." dediğinde kalbimde bir şeylerin ısındığını hissettim.

 

Yılların yalnızlığıyla soğuyan kalbim, uzun zaman sonra ısınıyordu. Bu, benim için belki de ilkti.

 

"Tek olmak iyidir." dedim alakasız bir şekilde. Sesim içimdeki karışıklığın aksine net çıkmıştı ve buna minnettardım. "Gereksiz insanları sırtımda taşıyıp kendime yük etmiyorum." dediğimde alayla güldü.

 

"Tek farkınız var galiba.." dedi başıyla Kız Kulesi'ni gösterirken.

 

"Neymiş?" diye sordum merakla.

 

"O çok narin.. Sense beton bir duvar gibisin." dediğinde gözlerimi devirdim. Bana takılmaktan hoşlanır bir hali vardı. Yine normal haline dönüyor bana laf sokmaya başlıyordu. Bu adamın gerçekten çift kişiliği vardı.

 

"Komik değil." dedim ve önümü denize dönüp dalgaların sesini dinlemeye koyuldum.

 

Öyle ne kadar durduk bilmiyorum, belki on belki yirmi dakika ama ikimizde konuşmadan denizi izliyor ve rüzgarın bedenimize çarpışına izin veriyorduk. Benim aklımda karşılıksız yaptıkları onca iyiliğe rağmen onun iş için söylediği bir yemeğe karşı çıkışım vardı.

 

Normalde böyle şeyleri kafama takmazdım fakat vicdanım rahat değildi. Çünkü gereksiz bir çıkış yaptığım kişi beni sokakta kalmaktan kurtaran kişiydi. Aynı zamanda öküz gibi bir adamın elinden kurtaran kişi. Bir can borçluydum belki de ona.

 

"Emir Bey.."

 

"Asel.."

 

İkimizde aynı anda sessizliği bozunca istemsizce göz göze geldik. Bir durağanlık oluştuktan sonra "Sen söyle." dedim bakışlarımı mavi gözleriyle buluştururken.

 

"Hayır." dedi kolunu tekini büküp dirseğini bankın üzerine dayarken. "Önce sen. Yalnız bey demeyi kesmezsen cidden bir pitbulla dalacağım odana." dediğinde korkmuşça açıldı gözlerim.

 

Şaka yapıyordu değil mi? Yapmazdı böyle bir şey.

 

Tehdit ettiğini şaka olarak var sayıp umursamayarak asıl söyleyeceğim şeye odaklansam da bu benim için kolay bir durum değildi. Biraz bekleyip söyleyeceklerimi kafamda toparlamaya çalıştım.

 

"Ee hadi." dedi sabırsızca. "Donacağız sen söyleyene kadar burda." dediğinde gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım.

 

"Eğer bana benimle yemeğe gelir misin derseniz, sizinle o akşam yemeğe gelirim." dediğimde yavaşça gözlerimi açtım. Dilim sanki düğümlenmiş gibi sözcükler ağzımdan zorla çıkmıştı.

 

Gözlerim tamamen açıldığında başını eline dayamış Emir doğrudan bana bakıyordu. Gök mavisi bakışlarının altında yatan gizemi çözmek istesem de birkaç saniyeden ötesine gidip bakamıyordum.

 

"Nasıl yani?" diye sordu bakışlarını kaçırırken.

 

"Yani, ben himayenizdeymişim gibi konuşmayın. Eğer bunu hissedersem gelmem ama bana teklif sunarsanız gelirim." dediğimde oflayıp ayağa kalktı.

 

"Şu siz biz eklerini aradan çıkarmazsan yemeğe gitmemizde bir boka yaramayacak. Ben seni olduğun gibi tanıdım zaten, böyle konuşmana gerek yok." dediğinde umursamadım. Aramızda bir mesafe olmalıydı. Tıpkı diğer insanlarla arasında olan mesafe gibi.

 

"Teklif edecek misin, etmeyecek misin?" diye sorarken bende ayağa kalktım. Tek kaşım kalkık ne yapacağını beklerken ellerini yine cebine soktu. Galiba cidden şu an çocuklaşıyordum. Bu bana iyi hissettiren bir çocukluktu. Bulunduğum andan zevk alıyordum.

 

"Çocuksun mocuksun ama, beni zorluyorsun. " dediğinde "Bana çocuk demeyi bırak!" diye atıldım.

 

"Ha şöyle.." dedi zevk aldığı belli olur bir şekilde. "Özüne dön ya, ne öyle saygılı tavırlar." dediğinde oyuna geldiğimi fark etmiştim. Zeki adam beni nerden vuracağını öğrenmişti. "Benimle akşam yemeğine gelir misin Asel?" diye sorduğunda sesindeki o geriden gelen ince tını beni memnun etmişti.

 

İçimden gülümseme isteği gelse de kendimi tuttum. "Tabi." dedim soğuk bir tavırla. Aslında bu fikir anlam veremediğim bir şekilde içten içe beni mutlu etmişti. Emir Kayahan'la akşam yemeği yemeyi kim istemezdi ki?

 

Şu durumu gören birileri olsa benim için buldu da bulanıyor diye bile düşünebilirdi fakat ben böyleydim işte.

 

"Pekala.." dedi sanki oda gülümseme istediğini bastırır gibi. Sonra bir anda bir şeyi hatırlamış gibi elini ceketinin iç cebine attı. Çıkardığı telefonu gözlerini kısıp incelerken bir anda bana uzattı. "Al bakalım, bu senin." dediğinde bana uzattığı iphone 7'ye şaşkınca bakakalmıştım.

 

Kendini beğenmiş bu adam beni mi düşünüp telefon mu almıştı şimdi?

 

"Saçmalama." dedim uzattığı telefonu elimle itelerken. "Bunu kabul edemem ben." dediğimde bileğimden kavradı ve telefonu elime sıkıştırdı.

 

"Bunu kabul edeceksin." dedi üzerine bastıra bastıra. "Bu kez ne rica ediyorum, ne de soruyorum. Bu tartışmaya açık bir konu bile değil balkız. Bu telefon senin artık." dediğinde bileğimi çekmeye çalıştım fakat başarılı olamadım.

 

"Hayır." dedim sertçe. "İlk fırsatta alırım ben, bırak bileğimi." dediğimde gözlerini devirip ofladı.

 

"Ne inatçı çıktın sen ya!" diye söylenirken başını yukarı kaldırdı. "Allah'ım beni mi sınıyorsun sahiden?" dediğinde kendi kendine konuşuyordu.

 

"Emir bırak!" diye bağırdım istemsizce. Ne kadar çeksem de güçlü elleri bileğimi öyle bir kavramıştı ki kurtaramıyordum.

 

"Bey kısmını atmana sevindim fakat bu beklediğim cevap değil. Bu telefon senin balkız. Ya kabul edersin rahat edersin ya da şu göğü yaradan aşkına yemin olsun gece odana köpekle gelirim. Bu telefonu almanı istiyorum. Ne işletle uğraştığın bile belli değilken tehlikeli sularda senden habersiz kalmak istemiyorum. Lütfen şu telefonu al!" dediğinde içim ürperse de numara yaptığını biliyordum.

 

"Gelirsen gel." dedim kızgınca. "Şu bileğimi bırak artık istemiyorum." dediğimde burnundan soluyup geri çekildi ve telefonu elimden alarak cebine soktu.

 

"Sen kaşındın." dedi öfkeli sesiyle. Ardından bakışları beni yarıp geçerken hızla arabaya doğru yürümeye başladı.

 

Şu durumda olmak benim için ne kadar zor, tahmin edemezsiniz. Birilerinin size acıyıp iyiliğiniz için bir şeyler yapıyor olması o kadar gururunuzu incitiyor ki, ne hissettiğimi bilemezsiniz.

 

Boğazımda biriken yumruyu bastırıp peşinden bende arabaya gittim. Bu kez dilim susmuştu. Konuşacak gücü bulamıyordu kendinde. Emir benim iyiliğim için uğraşıyordu bende şu an ona saçma sapan davranıyordum. Bu kez kızmakta haklıydı.

 

***

 

Berbat geçen bir günün ardından berbat bir gece geçiriyordum. Saat üç olmuştu fakat ben hala uykuya dalamamıştım. Kardeşimi bulma telaşı, kafamda dolanan soru işaretleri, Emir'in hareketleri.. hepsi birbirinden garip ve can sıkıcıydı.

 

Yaşadığımız son tartışmadan sonra ikimizde hiç konuşmadan gelmiştik eve. Bahçeden girdiğimize yüzüme bile bakmadan evine geçmişti. Bende aynı şekilde önce eve geçmiş Fatma teyze ile görüşmüştüm. Akşam yemeğine kalmadan ilaçlarını yanına getirip kendi odama geçmiştim.

 

Yanan ışık gözlerimi alırken memnuniyetsiz bir şekilde soluma döndüm. Şu işlerimi düzene koyup kızları ziyarete gitsem çok güzel olacaktı. Hem biraz kendime gelirdim hem de onları içine düştükleri meraktan kurtarmış olurdum.

 

Gecenin şu ıssız saatinde beynimden farklı fikirler geçerken kapı açılma ve ardından hemen kapanma sesi duydum. Refleksle sıçrayıp yatakta oturur pozisyona geçtiğimde odamın kapısı öyle bir şiddetle açıldı ki kalbimin gümlemesi dışardan duyulacak kadar yüksek çıktı.

 

Elinde siyah bir pitbull ile odama dalan Emir yüzünde galibiyetini belli eden bir ifade takınırken ben kendimi olabildiğince yatakta geriye atmış çığlık atmıştım. Bana doğru gelmeye çalışan köpeğin ipi Emir'in ellerindeydi. Köpek saldırmaktan çok oyun oynamak istiyor gibi görünüyordu ama hem kocamandı hemde ben dokunamazdım.

 

Şu hayatta beni bağırtan nadir şeylerden biri olan bu köpek karşısında çığlık çığlığa bağırırken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Elim yüzüm uyuşmuş ve titremeye başlamıştım.

 

"Çıkar şunu!" diye bağırdığımda Emir'in sırıttığını gördüm.

 

"Sana yaparım dedim mi? Dedim." dediğinde yüzünde içinde bulunduğumuz durumdan aldığı zevki belli eden bir ifade vardı. "Bir şey yapmaz. Sadece sevmeni istiyor."

 

"Çıkar şunu burdan!" diye tekrar bağırdığımda sesim ince bir çığlık gibi çıkmıştı.

 

Karşımda aç bırakılmış gibi duran bir köpek vardı ve beni yiyecek gibi görüyordu. Emir ise sevmeni istiyor diyordu. Kafayı yemek üzereydim.

 

"Bu telefonu alacaksın!" dedi bastıra bastıra ve boşta olan eliyle cebinden çıkardığı telefonu yaklaşmadan yatağa fırlattı. "Bundan sonra sana ait ve hiçbir şekilde itiraz etmeyeceksin." dediğinde umursamayıp "Çıkar dedim sana!" diye bağırdım.

 

"Bana bey deyip benim canımı sıkmayacaksın." dediğinde de umursamayıp tekrar bağırdım "Emir çıkar!" diyerek.

 

Boğazım yırtılmış gibi acırken yüzümün yanışı kulaklarıma vurmuştu.

 

"Tamam de bana." diye bağırdı elindeki köpeğin ipini biraz sallarken. "Tamam de çıkartayım." dediğinde yanan yüzümü titreyen ellerimle tuttum.

 

"Sıçayım senin isteklerine Emir çıkar şunu!" diye bağırdığımda başımda uyuşmaya başlamıştı. Sanırım bayılmak üzereydim.

 

"Tamam de." dedi tok sesi ile ciddi bir tonda.

 

"Tamam Allah'ın cezası tamam!" diye orta yükseklikte bağırdım. Çığlık atmaktan boğazlarım acımış ve gücüm tükenmişti. "Çıkar şunu bayılacağım." derken dizlerimi kendime doğru çekip kulaklarımı kapayarak köpeğin sesini duymamak için iyice bastırdım.

 

Soğuk soğuk terlediğimi ellerime gelen ıslaklıktan anlayabiliyordum. Bir süre etrafımda ki sesleri duymadım fakat Emir'in köpeği odadan çıkardığını gördüm. Olayın şoku üzerimdeyken bedenimin titremesinin önüne geçemiyordum ve bu durum gebermek isteyecek kadar canımı sıkıyordu.

 

Birkaç dakikanın ardından tekrar yanıma gelen Emir'e başımı kaldırıp bakmadım. Bakamadım.

 

"Balkız.." dediğinde sesinde alay ya da bir ima yoktu. Aksine kulaklarım beni yanıltmıyorsa şefkatli bir ton vardı. "Çok mu korktun?" diye sorarken yatağımın kenarına oturmuş bana doğru eğilmeye başlamıştı. Eli yüzüme yaklaşırken eline hızla bir tane geçirdim. Dalga mı geçiyordu benimle? Korkacağımı adı kadar biliyordu. Bu şakalaşma malzemesi olarak kullanılmamalıydı.

 

İsterse yine öfkesini kontrol edemeyip bana tepki gösterebilirdi fakat umrumda değildi.

 

"Çek elini!" dedim titreyen sesimle. Dilim dolanmış gibi sesim garip çıkıyordu.

 

"Şii.." dedi Emir bu kez tepkime aldırmayarak. Yatağın ortasına kadar gelip yanımda durduğunda "Geçti.. Bu kadar korkacağını tahmin edemedim." dedi pişman gibi çıkan sesiyle.

 

Cevap vermedim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hala titriyordum. Bir süre sessizce bana baktıktan sonra dizlerinin üzerinde hareket etti ve kollarını arkamdan etrafıma doladı. Kolları bedenimi sıkıca sararken yüzünü bana yaklaştırdı ve çenesini omzuma koyup "Geçti balkız.. geçti.." diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

 

Bu hareketi vücudumda anlamsızca bir sakinlik etkisi yaratırken derin derin nefes alıp kendimi kontrol etmeye çalıştım. "Aptal kız.." diye fısıldadı kulağıma. Ses tonu o kadar çekiciydi ki karnımda ufak karıncalanmalara sebep olmuştu. "Nasıl sıcaklanmışsın.." dediğinde daha sıkı sardı beni.

 

Tepkisizce sakinleşmeye çalışıyordum. "Özür dilerim." dedi beni şaşırtarak. "Bu kadar korkacağını inan tahmin edemedim." çenesini biraz daha bastırdı ve yüzünü boynuma doğru çevirdi. "Sadece seni daha az merak edelim ve annem rahat etsin diye o telefonu almanı istedim. Fazla inatçı olman biraz elimi kolumu bağlıyor. Nasıl tepki vereceğimi şaşırıyorum."

 

Burnu boynuma değince içimde fırtınalar kopuyor gibi bir his oluştu ve karnımdan kalbime minik kelebekler uçuştu.

 

"Kokun.." dedi mırıldanır bir tonda. "Huzur verici.." dediğinde kalbim tekledi bu kez. Nefesim yeni düzene girmişken sözleri karşısında çaresizce kesik kesik ciğerlerime girip çıkmaya başladı.

 

Bir süre daha sessizce öyle bekledikten sonra "İyisin değil mi?" diye sorduğunda kuvvetli bir nefes alıp kendimi toparladım. Huysuzca kıpırdanırken kollarını çekmesini umut ettim. Oda huysuzluğumdan anlamış olacak ki kollarını gevşetip geri çekildi. Bana sarılması beni sakinleştirmişti.

 

"İyiyim." dedim soğuk bir sesle. Sonra yüzüne bakıp "Sen ruh hastasısın." dedim kısık ve tok çıkan bir tonda.

 

"Beni mecbur bıraktın." dedi yataktan kalkarken. "Eğer kabul etseydin buna gerek kalmayacaktı."

 

"Ettim işte. Mutlu musun?" diye sorduğumda yüzünde buruk bir ifade belirdi.

 

"Bak ben bu kadar korkacağını bilemedim." dediğinde "Önemi yok." diyerek lafını kestim. Sonra yorganı biraz düzeltip içine girerek ona arkamı döndüm.

 

Bir süre sessizlik olduktan sonra ayak seslerini işittim. Gözlerimi sıkıca yumup çıkması bekledim. Sertçe verdiği nefesi kulaklarıma gelirken kapı açıldı.

 

"Güzel uyu balkız.." Kulağıma gelen sesi samimiyet dolu olsa da az önce yaptığı davranış kabul edilebilirdi değildi. Öfkem sabaha kadar geçmeyecekti.

 

Cevap vermedim.

 

"İyi geceler.." dediğinde ışığın kapanma sesi gelince yine refleksle doğruldum ve "Işığı kapama." diye bağırdım. Anında ışık geri açılırken kapıyı kapamak üzere olan Emir tek kaşını kaldırmış bana bakarken "Korkuyor musun?" diye sordu. Sesinde alay yoktu. İlgi ile yönelttiği bir soruydu.

 

"Ha-hayır. Sadece tuvalete kalkıcam zaten. Ben kapatırım." dediğimde yüzüne bakmadan konuşmuştum.

 

"Kekeliyorsun balkız." dedi düşüncesinden emin gibi konuşarak. "Pekala kapatmıyorum ışığı."

 

Cevap vermeyerek geri yattım. Gitsin istiyordum. Gitsin ve şu duygu karmaşam bitsin.

 

"Ben şurdaki koltuklarda yatacağım bu gece." dedi onu dinlediğimi biliyormuş gibi. İçim heyecan dolarken gözlerimi daha sıkı yumdum.

 

"Korkmuyorum Emir. Git." dedim kendimi sıkarak. Hayır gitme.

 

"Tabi ki korkmuyorsun." dedi kısık çıkan sesiyle. "Ben sadece eve gitmeye üşendim." dediğinde içimi bir sevinç dalgası kapladı.

 

"Sen bilirsin." dedim umursamıyor gibi. Tısladığını işitmiştim Emir'in.

 

"İyi geceler balkız.." dedi yine içtenlikle.

 

Cevap vermedim.

 

İyi geceler gök mavisi bakışlı adam.

Loading...
0%