Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@kardikus

GALATA

 

Güneşli bir güne açıyorum gözlerimi. Kış ayının ortasında beklenmeyecek kadar parlaklığa sahip bir güneş.. Beşinci yaşımın daha ilk günlerindeyim. Kalkıp ayaklarımı yataktan aşağı sallandırıyorum. Kollarımı iki yana açıp derin bir nefes aldıktan sonra hoplayarak iniyorum yatağımdan. Dolabımı açıp, pileli kırmızı elbisemi alıyorum.

 

Paytak paytak yürüyerek odadan çıkıyorum. Burnuma sıcacık bir ekmek kızartması kokusu geliyor. Anne babamın mutfakta gülüşmelerini duyuyorum.

 

Olabildiğince sessiz olarak yatak odasına giriyorum. Elbisemi zorlanarak da olsa giyiyorum ve aynanın önündeki taburenin üzerine çıkıyorum. Annemin makyaj malzemelerini karıştırırken elime ne geçerse onda gördüğüm gibi yüzüme sürüyorum. Küçük kıstırmalı bir tokayla saçımı yarım yamalak arkadan tutturuyorum ama alt kısmı açık. Omuzlarıma düşüyor.

 

Çok anlamıyorum bu işlerden belki ama anneme benziyor olmak mutlu ediyor beni. Tabureden inip annemin dolabına yaklaşıyorum. Açıp alt kısımdakBi topuklu ayakkabılarına bakıyorum. İçlerinden en çok giydiği siyah ayakkabısını alıp giyiyorum. Biraz büyük oluyor ama duvarlardan tutunarak yürüyebiliyorum.

 

Köşedeki boy aynasına bakıyorum. İşte şimdi babamın sevdiği kadın gibi oldum..b

 

Topuklarımı tıklata tıklata yürüyorum. Birkaç kez düşme tehlikesi atlatsam da mutfağa kadar ilerleyebiliyorum. Kapıdan içeri girince kollarımı iki yana açıp babama sesleniyorum.

 

İkisi de bana şaşkınlıkla bakarken ben etrafımda dönüyorum. Ellerimi belime koyup gülümsüyorum.

 

"Annem kadar güzel oldum mu baba?" diye soruyorum çocuk merakıyla. Annem gülümseyip önüme diz çöküyor. Yanağıma bir öpücük kondurup gözlerimin içine bakıyor.

 

"Annenden çok daha güzelsin sen kızım." deyip kollarının arasına alıyor. Seviniyorum ama babamdan da duymak istiyorum. Ben onun gözlerinin içine bakarken telefonu çalıyor. Sonrasında "İşten.." diyerek evden çıkıyor.

 

Ben cevabımı alamıyorum.

 

***

 

Kış ortasında beklenmeyecek kadar güzel bir güneşin ışıkları odamdan içeri girerken açtım gözlerimi. Saat öğlenin biri olmuştu. Birkaç gündür uyku düzenim bozulmuştu ve öğleden önce kalkamıyordum. Vücudumdan henüz atamadığım bir halsizlik vardı. Birkaç gündür evden çıkmıyor kendime gelmeye çalışıyordum.

 

Bugün ise Emir'e söz verdiğim akşamdı. Yabancı ortaklarıyla yemek yiyeceğimiz akşam. Bir gece ona oyununda eşlik edecektim.

 

Yataktan kalkıp yüzüme düşen saçlarımı geriye atarak direkt banyoya girdim. Sıcak su vücudumdan aşağı akarken başımı ovuşturdum.

 

Fatma Teyze'ye kardeşimi aradığımdan bahsetmiştim dün gece. O da bana yardım edeceğine söz vermişti. İşim daha da kolaylaşacak gibi görünse de bedenimde ki halsizlik bir türlü geçmediğinden iş başına koyulamıyordum. Ama bugün şu iş bittikten sonra yapacağım tek şey Necdet'in evine gitmek olacaktı.

 

Bir rahatsızlığım yoktu. Sadece sık sık başım dönüyor ve kendimi yorgun hissediyorum. Kemiklerim ağrıyordu sanki. Emir'e söz vermesem, ya da bunu bir borç gibi görmesem asla dışarı çıkmazdım bugün.

 

Mavi gözleri yeri göğü yıkan adam, bugün için çok hazırlanmıştı. İşine önem veriyordu ve tuttuğunu koparan bir yapıya sahipti. Şu geçen birkaç günde onu çok görmemiştim. Fatma Teyze veriyordu haberlerini.

 

Gece geç dönüyordu, uyumadığımdan geldiğini duyuyordum. Sabah ise erken çıktığından etrafımda olmuyordu. Ben aşk yuvasını işgal edince huzuru başka binalar altında aramaya koyulmuştu sanırım. Allah var o gün yaşanan olaydan sonra buraya hiç bir arkadaşını getirmemişti.

 

Kabini açıp soğuk fayanslara çıplak ayaklarımla bastığımda ürperdim. Vücudumda ki sular damla damla dökülüyordu. Kapının arkasındaki havluma uzanıp üzerime geçirerek göğsümün üzerine sıkıştırdım. Saç havlumu da alıp saçlarıma dolayarak banyodan çıktım.

 

Odama doğru ilerlerken kendimi daha iyi hissediyordum. Sıcak su sanki ruhumdaki belirsizlikleri haşlamış bir süre zihnimden uzaklaştırmış gibiydi.

 

Ufak adımlarla geldiğim odamın açık kapısından içeri girecekken göğsüme çarpan sert kitle ile irkilip geriye sendeledim. Karşımda lacivert bir kazak altına siyah bir eşofman giymiş Emir'i görünce gözlerim irileşti.

 

Kalbim korkudan mı telaştan mı bilinmez hızla atarken iki elimle göğsümde sıkıştırdığım havluma sarındım. Ardından kaşlarımı çatarak bana odaklanmış mavi gözlere baktım.

 

Bakışları o kadar keskindi ki nefesimin kesilmesine sebep oluyordu. İçinde bulunduğumuz aptal durumdan rahatsız olduğum kadar şaşkınlıktan tepkisiz kalmıştım.

 

"Ben.." diye konuşmaya başlayacakken elimin tersi ile hafifçe iteleyip odadan içeri girdim. Arkasına geçip konuşmadan sırtından iteleyerek odadan dışarı çıkmasını sağladım. Utanmıştım ama çok belli etmek istemiyordum. Yanaklarım yanıyordu ve kızardığına emindim. Bunu görmesini de istemiyordum.

 

Geriye dönmesini beklemeden kapıyı kapatıp kilitlediğimde sırtımı kapıya verdim ve elimi göğsüme bastırdım.

 

Kalbim kaburgamı kıracaktı sanki. Bu kadar utanmaya gerek var mıydı?

 

"Sadece elbiseni getirmiştim." dedi kapının arkasından gelen tok sesi ile. "Hemen çıkıyordum ki seninle çarpıştık." dediğinde sesinde sersem bir ton vardı. Az önce yaşanan garip anı onu da şaşırmış olmalıydı.

 

"Bir dahakine haberli gelirsen memnun kalırım." diye söylenerek karşılık verdim. "O telefonu bana bunun için vermedin mi?"

 

"Kusura bakma balkız, art niyetim yoktu." dediğinde gözlerimi devirdim. Şu halimi görmüyor oluşuna o kadar seviniyordum ki. Elbette biliyordum art niyeti olmadığını.

 

Kendince kızlarla takılan birisi olabilirdi fakat asla zorba bir adam değildi. Kimseyi elde etmek için uğraşmıyordu, aksine gözlemlediğim kadarıyla kadınlar onu elde etmek için çırpınıyordu. Ve o, canı ne isterse onu yapıyordu. Tipik kadınların peşinde koştuğu erkek figürüydü. Fakat o pohpohlanmaktan ziyade, kendi başarısı, yakışıklılığı ve zenginliğiyle özgüven kazanmış bir adamdı. Hatta fazla özgüvene sahipti.

 

"Akşam sekizde orda olmamız gerekiyor. Sana birkaç parça bir şey getirdim. İhtiyacın olan bir şey olursa söyle." dedi ben cevap vermeyince. Ardından gözlerim yatağın üzerinde ki ateş kırmızı elbise ile buluştu. Yanında da birkaç poşet vardı.

 

"Neden kırmızı?" diye sordum seslice. Sevdiğim bir renkti. Dikkat çekici şeyler giymeyi sevmem gibi bir takıntım yoktu. Canım ne isterse onu giyerdim ve ben onun içinde rahat olduğum sürece kimsenin düşüncesi umurumda olmazdı.

 

"Esmersin, yakışır diye düşündüm."

 

Kalbim pıt etti. Nedense bunu duymak iyi gelmişti. "Mor severim ben." diye uyuzluk yapmak istedim elbiseye doğru yaklaşırken. Deminki gerilim hattını da yok etmek istiyordum.

 

"Babaanne misin sen?" diye sordu alayla. "İstersen mantar topuk ayakkabıda getireyim." dediğinde duymadığından emin olarak sessizce kıkırdadım.

 

"İçim çürümüş benim." dedim elbisenin bedenine bakarken. Tam benim bedenimdi. "Bedenimi nerden bildin?"

 

"Bi deri bir kemik vücuduna olacak elbiseyi tahmin etmek zor değil. Sen daha çocuksun unuttun mu?" Gözlerimi devirdim ve hızla kapıya yöneldim. Açıp aralıktan sadece kafamı uzatarak kısık bakışlarla etrafı tararken iki adım ilerde kolları göğsünde birleşik duran Emir'i gördüm.

 

Gök mavisi bakışları doğrudan yüzümdeyken ona dik bakmaya çalışmak çok zor olsa da pes etmedim. "Vazgeçmemi istiyorsun herhalde?"

 

"Hayır." dedi duruşunu bozmadan.

 

"Çocuk değilim ben." dedim burnumdan solurken.

 

"Şu tartışmadan bıkmadın." Duruşu hala aynı rahatlık ve kararlılıktaydı.

 

"Senin çocuk demekten bıkmadığın gibi." diye söylendim.

 

"Bayan hazır cevap." diyerek gözlerini devirdi ve arkasını dönüp kapıya doğru iletledi. Ardından cevap vermeden evden çıkıp gitti. "Söyleyeceklerim bitmemişti."

 

Kendi kendime konuşurken kapıyı kapattım ve üzerime bir şeyler giydikten sonra telefonu elime aldım. Rehbere girip zaten tek kayıtlı kişi olan Emir Kayahan'ın üzerine geldim.

 

Kime: Emir Kayahan (14:02)

 

Konuşmam bitmemişti. İşim bittikten sonra kıyafetleri ve diğer eşyaları geri veririm. Senin işin olduğu için kabul ettim.

 

Birkaç dakika telefonun başında bekledim fakat cevap gelmeyince yatağın üzerine attım. Diğer poşetleri karıştırarak içlerinde ne olduğuna baktım. Çok pahalı olduğu belli olan bir ayakkabı, makyaj malzemeleri, saç malzemeleri vardı. Oje bile vardı. Emir her konuda olduğu gibi bu konuda bile oldukça disiplinli davranmış ojeye kadar almıştı.

 

Ayakkabı siyahtı ve oldukça zarif tasarlanmıştı. Topuğu çok yüksek değildi. İnce ve orta yükseklikteydi. Üzeri açık bırakılmış ve bileği saran incecik bir kemere sahipti.

 

Çok süslü bir kız değildim, normal şartlarda bunları belki de giymezdim fakat bu kadar zengin insanların gidecekleri lokantayı düşünürsek bu kıyafet ve eşyalar hiçte ağır kaçmazdı.

 

Poşetleri bitirdikten sonra uzanıp telefonuma baktım fakat hala cevap gelmemişti. Derin bir nefes alıp yanaklarımın içini hava ile doldurdum. Neden geri dönmemişti ki?

 

Sinirle kalkıp aynanın karşısına geçtim ve oyalanarak saçımı taradım. Güzelce kurutup vakit sanki derede akan suymuş gibi harcadım. Poşetten çıkan malzemelerden bir tane cilt maskesini alıp merakımdan yüzüme sürdüm. Yüzüm kaz boku renginde bir hal aldığında kaskatı kesilmişti ve gözlerimin hafiften yandığını hissediyordum.

 

Ayağa kalkıp ellerimle yüzüme hava yaparken sağa sola döndüm. Yirmi dakika durması gerektiği yazıyordu üstünde o yüzden hemen çıkaramazdım.

 

Elim istemsizce sessizde olan telefonuma gitti. Mesaj geldiğini görünce içimde anlam veremediğim bir his oluştu ve beklemeden açtım. Neydi ki beni bu kadar telaşlandıran? Vücudumun verdiği bu aptal tepkilerde neyin nesiydi?

 

Sinirleniyordum. Bedenime verdiği bu tepkiler yüzünden hiç olmadığım kadar sinirleniyordum. Dişerimi sıktım ve kendime tahammül etmeye çalıştım.

 

Kimden: Emir Kayahan (15:15)

 

Sınıyor musun Ya Rabbi?

 

Gözlerimi devirdim. Bu değildi beklediğim cevap.

 

Kimden: Emir Kayahan (15:16)

 

Çöpe atarsın. Seninle didişecek kadar boş vaktim yok.

 

İstemsizce suratım düştü. Beyefendi oldukça ukalaydı. Babasını satayım sanki kendim için hazırlanıyordum burda. Sanki kendim için saçma bir oyunun içine giriyordum.

 

Telefonu tekrar yatağa fırlattım ve doğru banyoya gittim. Yüzümü yıkadım ve maskeden kurtuldum. Anlamsız şekilde sinirliydim.

 

"Boş vakti yokmuş." dedim dişlerimin arasından odaya girerken. Poşetleri kenara atıp yorganı açtım. Güneşlikleri de kapatıp tekrar yatağın içine girdim. "Çokta umurumda."

Loading...
0%