Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@kardikus

 

"Perdeleri bile kapatmış." diye tok bir erkek sesi kulaklarımı doldurduğunda huysuzlanarak kıpırdandım. Odamın ışığı bir anda yanınca gözlerimde hissettiğim acı elimle gözlerimi kapatmama sebep oldu.

 

"Noluyo ya?" diye sordum söylenerek.

 

"Saat yedi hanımefendi. Bizde sizi hazırlanıyor sanıyoruz. Çabuk kalk çabuk."

 

Emir'in telaşlı olmayan fakat altında öfke yattığını hissettiren sesiyle elimi çekip gözlerimi kısık açarak doğruldum. Bu kadar uyumayı planlamamıştım elbette fakat son günlerde uyku düzenimin berbat olması yüzünden kendimi ayarlayamıyordum.

 

Karşıma dikilmiş Emir'e baktığımda her zamanki gibi siyah bir takım giydiğini gördüm. İçine lacivert bir gömlek giymiş ve yine aynı tonlarda minik puantiyeleri olan bir kravat takmıştı. Gözlerinin mavisi siyaha çalacak kadar koyulaşmıştı.

 

"Emir vererek konuşma istersen. " dedim suratına dik dik bakarken.

 

"Tartışmanın sırası değil. Geç kalacağız." Sesinde kızgınlık vardı. "Küçücük bir şeydi yapacağın. Bu kadar sulandırmanın anlamı ne ki?" Bana kırılmış mıydı? Yoksa ben mi ses tonunu yanlış yerlere yoruyordum.

 

"Benimle uğraşmaya vaktin yoktur senin." dedim dik başlılıkla yatağımdan kalkarken. Yüzüne bakmadan konuşmuştum.

 

"Sana boş yere çocuk demiyorum." diye söylendi odadan çıkmaya hazırlanırken. "Çocukça şeylere takılmışsın." dediğinde cevap vermedim. Buzdolabı kılıklı herif, yüzünde elle tutulur mimik dahi mi olmaz? "Bekliyorum içerde."

 

Kapıyı kapatmasıyla hemen ayna karşısına geçtim. Göz altlarım öyle şişmiş ve morarmıştı ki dayak yemiş gibi görünüyordum. Bunları yok etmenin bir yolu var mıydı? Varsa da ben bilmiyordum gerçi.

 

Omuz silkip soyundum ve kırmızı kıyafeti üzerime geçirdim. Bedenime tam olmuştu. Zayıf bir bedene sahip olmama rağmen dolgun göğüslerim vardı ve içini doldurmuştu. Fakat boyu beni rahatsız edecek kadar kısaydı.

 

"Başka bir elbise seçeneğim yok mu?" diye sordum duyacağından emin olarak.

 

"Vaktini uyuyarak harcadığın için buna zamanımız yok." dedi kestirip atarak. "Ne sorunun var?"

 

Öfkeyle bir nefes aldım. "Yok bir sorunu."

 

Aynaya yönelip saçlarımı ne hale sokacağı düşündüm. Çok vaktim yoktu. O yüzden düzleştirip üzerini örmeye karar verdim. Gideceğimiz yere yakışmayacak olabilirdi fakat bu da benim umurumda değildim. Asel'dim ben. Neysem o olmalıydım.

 

Düzleştirme işlemim bittikten sonra saçımın birazını alıp geriye doğru minik şekilde örmeye başladım. Bunu bana yurttan bir arkadaşım öğretmişti. Hem pratikti, hem de güzel duruyordu. Örme işlemim bittikten sonra maşayı alıp geniş bir şekilde sararak hafif dalgalar yaptım ve işimi bitirdim.

 

Makyaj yapmayı çok sevmezdim. Her zaman doğallıktan yana bir kız olmuştum. O yüzden çok abartmadan göz makyajı yaptım. Esmer bir yapıya sahip olduğum içinde orta koyulukta bir ruju çok hafifçe dudaklarıma dokundurdum.

 

Geriye çekilip aynaya uzaktan baktığımda tamam olduğumu gördüm fakat gözümde canlanan bir anı bir anda içime dikenli tel batmışçasına acı hissetmeme sebep oldu. Aynaya yaklaşırken istemsizce gözlerim doldu ve kendimi dikkatlice inceledim.

 

Yüzümü, gözümü, burnumu, elmacık kemiklerimi.. Kime daha çok benziyordum acaba?

 

İç çekip geriye çekilince ayakkabılarımı da giydim ve aynanın karşısında bir kez döndüm.

 

"Asel.." diye seslendi Emir fakat cevap vermedim. Gözlerim aynadaki yansımama kilitlenmişti. "Asel.."

 

İstemsizce aralandı dudaklarım aynadaki yansımama bakarken. "Annem kadar güzel olmuş muyum baba?"

 

Kapı tıklatılarak açıldı.. Ben olduğum yerde dikilmeye devam ederken aynadaki yansımadan Emir'in içeri geldiğini gördüm. Kaşlarını çattı. Doğrudan bana bakıyordu. "Asel.." dedi tedirgin gelen sesiyle.

 

Algılarımı toparlayıp kendime geldiğimde başımı iki yana salladım. Gözlerimi sıkıca yumup açarak boğazıma biriken yumruyu dağıtmaya çalıştım. Hafifçe genzimi temizledim ve Emir'e döndüm.

 

"Ben hazırım."

 

Gök mavisi bakışları yüzümü süzerken ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bir bakışı vardı. Tek kaşı havalandı. "İyi misin?" diye sorduğunda sesinde ki o tiz ton kalbimin sızlamasına sebep oldu. Dik durdum.

 

"Elbete.. hadi çıkalım.." derken gözlerimi yüzünden çektim ve askıya doğru ilerleyecekken bileğimden yakalamasıyla yerimde sabitlendim.

 

"Şunu yapmayı kesmelisin artık." dedim sinirlice bileğimi çekerken.

 

"İstersen gitmeyebiliriz." dediğinde gözlerim irileşti. İyi hissetmediğimi anlamıştı gök mavisi bakışlı adam. Neden bilmiyorum ama bedenimi tuhaf bir his kapladı. Kalbimin kırılıp karnıma dökülmüş parçalarında bir kıpraşma hissettim.

 

Gözlerinin içine bakabildiğim kadar dikkatli baktığımda bu adamın birini düşünürken bile neden bu kadar mesafeli ve soğuk durduğunu merak ettim. Onu diğer insanlardan soyutlayan ve ona bu duruşunu kazandıran bir neden olmalıydı. Tıpkı benim insanlara karşı olan soğuk duruşumun nedenleri olduğu gibi.

 

"Hayır, gidelim ve şu işi halledelim." dediğimde bakışları yüzümden ayrılıp bedenime kaydı. Üzerimdeki elbiseyi incelediğinde bir anda kaşları daha da çatıldı.

 

"Bedenini tutturmuşum fakat çocuk bedeninin bu kadar uzun olduğunu tahmin edememişim. Eteğin fazla kısa olmuş." dediğinde sesi tok ve duygudan yoksundu.

 

"Bunu değiştirmek için vaktimiz yok maalesef." dedim onun bana yaptığını yaparak. "Bir an önce gidip şu işi bitirebilir miyiz? Yapmam gereken birçok şey var." Derin bir soluk aldı ve elini ceketinin iç cebine götürdü. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken orta boy bir siyah kutu çıkardı ve açtı.

 

Bir anda bana yaklaştığında nefesim kesilirken aramızdaki olmaması gereken bir yakınlık vardı. Bedenlerimiz neredeyse birbirine değecekti ve yüzü yüzüme çok yakındı. Ben onun yüz hatlarını incelerken o elindeki kutuya bakıyordu. "Bunun için vakit yaratırdım fakat benim yanımdayken zaten kimse sana bakmaya cesaret edemez." diye fısıldadı gözlerini kutudan ayırmadan.

 

Belirgin elmacık kemikleri ve dolgun dudakları olan bu gök mavisi bakışlı adam kutudan incecik çok zarif bir kolye çıkardı. Bakışlarım kolyeye kenetlenirken bunun bir kız kulesi olduğunu gördüm. Etrafı gümüş taşlarla çevrilmiş kolyenin ortasında kız kulesi vardı. Kulenin etrafında ise altından uçuşan martılar, sağ üst tarafında hilal şeklinde bir ay ve sağ alt tarafında minik kalpler vardı.

 

Belki de bir adamın kadınına verebileceği en anlamlı hediye olabilirdi fakat ne o benim adamımdı ne de ben onun kadınıydım. Bu kolye bizim için anlamsız bir boşluktan başka bir şey değildi. Beni kız kulesine benzetiyor oluşunun bir parçasıydı bu kolye.

 

"Bu güzel elbiseyi küçücük bir kız çocuğundan beklenilmeyecek kadar güzel taşıyan bir bal kızın belirgin köprücük kemikleri boş kalamazdı değil mi?" dedi fısıltıya yakın bir tonda konuşurken. Ses tonu karnımın gıdıklanmasına sebep olurken nabzım hızlanmıştı sanki. Kanım kaynıyor, kulaklarımda fokurduyordu.

 

Cevap vermeme fırsat vermeden kolyenin kilidini açıp arkama geçti. "Saçlarını toplar mısın?" diye sorduğunda uyuşmuş bedenim kendimden beklenilmeyecek şekilde sadece saçlarımı toplamakla yetindi. Emir kolyeyi boynuma takarken bana o kadar yakındaki sıcak nefesini ensemde hissedebiliyordum.

 

"Buna gerek yoktu." Sesim beklemediğim kadar kararlı çıkarken içten içe sevinmiştim. İç dünyamda dönen karmaşanın dışa vurmasını istemiyordum.

 

Arkamdan uzaklaşıp kabanımı alarak omuzlarımda attığında karşıma geçti. "Bu kolye bu gece için değil. Seni yansıttığı için aldım sana. Boynundan hiç çıkarma ki gören herkes senin kız kulesi kadar eşsiz ve dik başlı olduğunu anlasın." Söyledikleri kalbimde deniz esintileri yaratırken içtenlikle küçük bir gülümseme yerleştirdim yüzüme ve bana bakan mavi gözlerine baktım.

 

"Teşekkür ederim." dedim net bir şekilde. Gerisini getirmedim. Ben kolay kolay kimseye teşekkür edecek duruma getirmezdim kendimi. Aptal bir gururum vardı fakat bu adam bu teşekkürü çoktan hak etmişti.

 

Davranışları dengesizdi, bir anda kibirlenip öfkelenebiliyordu, bazen çocuksu da davranabiliyordu. Çözmesi zor bir adamdı fakat dışarıda oluşturduğu o korkutan ifadenin altında bence iyi bir adam yatıyordu. Sanki kalbi kırıklarla dolu bir adam..

 

"Bakma şöyle." dedi gözlerini kaçırıp kapıya yöneldiğinde.

 

"Nasıl anlamadım?" diye sorsam da beni dinlemeden odadan çıkmıştı.

 

"Geç kalıyoruz diyorum." Tekrar söylenmeyip peşinden bende çıktım. Dışarıda günün sıcaklığına nazaran soğuk bir hava hakimdi. Kış ayları da dengesini yitirmiş nasıl olması gerektiğini unutmuştu sanki.

 

Emir'i takip edip o arabayı çalıştırırken bende yanına bindim. Hemen bahçeden çıktığımızda hızını artırmış ve gözlerini yola kilitlemişti. O sıra burnuma tras losyonunun ferah kokusu geldi. Deminki yakınlığı algılarımı kapattığından anlayamamıştım fakat losyon kokusundan başka koku almıyordum şu an. Merakla gözlerim irileşti.

 

"Hapşırmıyorum." diye imalıca sordum.

 

Bana başını çevirmeden yan yan bakarken "Çünkü yemek boyu hapşıran küçük bir kız görmek istemediğim için parfüm sıkmadım." dediğinde kalbim tekledi. Benim için mi sıkmamıştı yani?

 

"Yanlış anlama." diye devam etti bakışları tekrar yolu bulurken. "Senin için yapmadım, ergen komplekslerine girip seninle ilgilendiğimi sanmanı istemiyorum. " dediğinde deminki tekleyen kalbime içten içe küfür ettim. Dengemi de bozmuştu olur olmaz tepkiler veriyordu boş şeyler için.

 

"Öyle bir şey düşünmedim zaten. Yolu yarılamış birinin bana ilgi duymasını istemem. Aslında ben kimsenin ilgisini istemem." dediğimde "Ne?" diye atıldı alaycı bir gülüşü yüzüne yerleştirirken. "Yolu mu yarılamışım? Çok şükür ki ne istediğini bilmeyen bir ergen değilim." Alayla gülmeye devam ediyordu.

 

"Ben ne istediğini bilen olgun bir kızım fakat söylediğinin daha kötüsü var ki sen ne istediğini bilmeyen yetişkin bir erkeksin. " alaycı gülmesi sinirlenmeme sebep olurken dilimi tutamadım. "Söylesene Emir Kayahan, dışarıya dik ve korkusuz duruşunun arkasına sakladığın gerçeklerin neler? Burdan bakınca bir çocuk gibi görünen sensin." Sözümün bitmesiyle arabanın ani bir frenle durması bir oldu.

 

Kenarlardan tutunarak son anda ön cama yapışmaktan kurtulmuştum. Kalbim korkuyla hızlandığında kaşlarımı çatıp başımı hızla Emir'e çevirdim.

 

Karanlıkta bile belli olan mavi bakışları yoğunlaşmış sanki ateş püskürüyordu. "Benimle böyle konuşmanı istemiyorum." dedi burnundan solurken. Yumruklarını sıkmıştı ve boğazında beliren damarı görebiliyordum. Yine öfkesini kontrol edemediği gözlerinden okunuyordu.

 

"Sen benimle böyle konuştuğun sürece bende seninle konuşurum." dediğimde sinirle dişlerini sıktı. "Beni zorlama Asel. Annem için bazı şeyleri görmezden gelirken beni daha fazla zorlama." dediğinde boğazımda bir yumru birikti ve sanki anında oradan göğsüme düştü.

 

Yutkundum ve istemsizce dişlerimi sıktım. "Peki madem, şu akşamki işi halledelim. Borcumu ödeyeyim ve bitsin bu gereksiz muhabbet. Ne sen beni gör ne ben seni." diyerek önüme döndüm ve geriye yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirerek derin nefesler almaya başladım.

 

Emir'in keskin bakışlarının hala üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Bir şey söylemeye yeltenir gibi olduğunu aldığı nefesten anlamıştım fakat söylemedi ve arabayı tekrardan çalıştırdı. Yolculuk sessizce devam ederken atamadığım sinirim yüzünden avuç işlerimi tırnaklıyordum. Bir gün kahrımdan ölüp gidecektim ve sanırım o gün çok yakındı.

 

Yarım saat kadar akşam trafiğinde ilerlemeye çalışırken geçen geceki oturduğumuz yere gelmiştik. Tepedeki ayın yansıması denize düşerken kız kulesi muazzam görünüyordu.

 

Emir arada küfürler ediyor kornaya basıyor fakat bir türlü ilerlemeyi başaramıyordu. O sıra cebinden telefonunu çıkardı. Sanırım adamlara geç kalacağımızı söyleyecekti. İngilizce süren konuşmaları beklediğimde daha uzun olmuştu. Geçen bir sürenin ardından telefonu kapattı. Işık yeşil yandığında sinyal verdi ve sola kırdı.

 

Sahil kenarında geçen seferki durduğumuz yerde durunca kaşlarım çatıldı. Ne olduğunu anlayamamıştım.

 

"İşi aldık." dedi kısık sesiyle. Ardından arabadan indi ve lokantaya doğru ilerledi. Arkasından bende inip topuklularımla sendeleyerek peşinden ilerlerken "Dursana." diye seslendim. Fakat durmadı ve lokantanın içine girdi. Ardından öfkeli adımlarla bende girdim ve cam kenarında oturduğu masaya doğru ilerledim.

 

"Burada mı buluşacaktık? Ne alması noluyor?" diye sordum arka arkaya. O sıra bana cevap vermeyen Emir yanımıza gelen garsona döndü.

 

"Hoş geldiniz Emir Bey." dedi garson Emir'in karşısında hafif eğilirken. Emir garsonu başıyla onaylayıp "Her zamankilerle doldur burayı." dediğinde "Tabi." diyen garson uzaklaştı yanımızdan. Ben hala oturmamış ayakta beklerken Emir'in kendini beğenmiş tavrını bırakıp bir cevap vermesini umuyordum.

 

"Otursana." dedi eliyle işaret ederek.

 

"Ne olduğunu bi anlatsan." dedim bastırarak.

 

"Otur da konuşalım, inat etme yine." dediğinde burnumdan soluyup karşısına oturdum. "Dinliyorum."

 

"Lokantaya varmışlar ve bizi beklerken telefon almışlar. Kadının kız kardeşi doğuma girmiş sanırım ve apar topar kalkmışlar. Ben aradığımda da özür diledi haber vermeyi unuttuğu için. İşi bana verdiğini söyledi ve bu yemeğin telafisini yakın zamanda yapmak istediklerini de söyledi." dediğinde bana bakmadan konuşuyor ve yanımızdaki denizi izliyordu.

 

"Sevindim senin adına." dedim bende denize döndüğümde. "Benimle çift gibi davranmaktan kurtulmuş oldun ve bir iş kaptın." Sözümü bitirmemle Emir'in bakışlarının bana döndüğünü camdaki yansımadan gördüm. "Peki buraya neden geldik?"

 

Ufak bir sessizliğin ardından bakışlarımı denizden aldım ve geriye yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.

 

"O kadar hazırlandık, bir yemek yiyip karnımızı doyuralım." dediğinde yemeklerimiz çoktan gelmişti bile. Garson masayı birçok şeyle donatırken ikimizde konuşmadık. Garson gittiğinde ise sessizliği bozan Emir oldu.

 

"Çok sık gelirim ben buraya.." Ses tonu normalleşmişti. "Bunlarda buranın en sevdiğim ürünleri, seveceğini düşündüm." dediğinde dışarıyı izlemekle meşguldüm. "Ne güzel gözüyor değil mi?" diye sordu benden yanıt alamayınca. Bakışlarımı ona çevirdim ve tek kaşımı kaldırdım. "Gece, ay, ve kız kulesi.. muazzam bir görüntü. Burayı sevmemin asıl nedeni de bu zaten." dediğinde tekrar dışarı baktım. O sıra gözüme karşı yakada evlerin arasından sivrilen ve kendini belli eden bir yapı çarptı.

 

Galata..

 

Gecenin karanlığında bile onca yapının içerisinde kendi ihtişamını gözlere çarpan Galata.

 

"Biliyor musun?" diye sordum bakışlarımı çekmeden. "Bana Kız Kulesi olduğumu söylüyorsun ya, sen nesin biliyor musun?" diye sordum bir anda keskin bakışlarımı maviliklerine çevirirken.

 

"Ne?" dedi biraz şaşırmış ses tonu ile. Meraklı bakışları gözlerimdeyken içimde bir şeylerin yıkıldığını hissediyordum. Bir kırgınlık daha eklenmişti sanki kalbime.

 

"Galata'sın." dedim bastırarak. "Herkese tepeden bakan o kibirli Galata sensin." Bakışları donuklaştı ve kaşları çatıldı.

 

"Anlamadım?" diye sordu tok ve sert sesi ile.

 

"Anlamayacak bir şey yok. Baksana." dedim başımla gösterirken. "Onca yapının arasında ihtişamını belli ediyor ve gözler onu buluyor. Tıpkı senin gibi.. O kadar emin ki kendinden, herkese tepeden bakmaya devam ediyor." dediğimde dudağının sağ tarafı yukarı kıvrıldı. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi bir anda.

 

Söylediklerime pişmanlık hisseder gibi olurken bu sessizliğine anlam veremedim. Cevap vermeden yemeğini yemeye koyulduğunda da konuşmuyordu. Bir süre sonra suyundan bir yudum alıp bakışlarını dışarı çevirdi.

 

"Nerden biliyorsun?" diye sordu beklemediğim bir anda.

 

"Neyi?"

 

"Galata'nın herkese tepeden baktığını? Belki de Galata yalnızdır. Kimsesiz ve soğuk yapı taşlarının arasına sıkışmıştır. Kimseye anlatamıyordur kendini, onca kişi onun ihtişamıyla büyülenirken belki de o sadece kalbini ısıtacak kişiyi bekliyordur. Belki de bu yüzden kibirli demişlerdir Galataya.. Kalbini titretecek kişiyi beklerken kimseye gerçek sevgisini sunmadığı içindir.."

 

Donakaldım. Kendisini Galata'ya benzettiğim adam, Galata üzerinden bana yalnız olduğunu söylüyordu. Söylediklerim bir bir kalbimi sızlatırken pişmanlığımı dışarı vurmadım. Emir'se kenetlemişti bakışlarını yüzüme. Dirseklerini masaya koyup çenesini ellerine dayadığında doğrudan gözlerime bakıyordu.

 

"Kısacası balkız.. Kimseyi dışardan duyduğun rivayetlerle yada görünüşüyle yargılama.. İçin kopan fırtınaları bilemezsin.."

 

Bu ihtişamıyla Emir KAYAHAN yalnızdı. Tıpkı benim gibi.

 

..

 

Sizce hikaye nasıl gidiyor?

 

Bu ikiliyi sevdiniz mi?

 

Loading...
0%