Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm: "Karşılaşma"

@karsaz

 

 

 

"Çok şey vardı anlatılacak. O yüzden sustum.

 

 

 

Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı.

 

 

 

Sen duydun mu sustuklarımı?"

 

 

 

Oğuz Atay...

 

 

 

 

 

2. BÖLÜM: "KARŞILAŞMA"

 

 

 

 

 

Tenimde ki yanık vaveylalar ruhumda ki benliğimi zehirlerken soluklarım göğsümde bir aslanın pençe izleri sayesinde özgürlüğe acı bir şekilde kavuşmuş ruhumdan oluk oluk kan akıtarak tanrıya kendini sunmuş bir kurbanın çaresizliğini göğüslenmişti. Gökyüzüne nakşeden benliğim acı bir tebessüm ile özgürce ruhumu sarmalıyor bir ruh emici gibi beni sömürüyordu. Geriye kalan ise sadece yıkık dökük bir enkaz oluyordu.

 

İnsanın benliğini bulması o kadar gariptir ki bu bazen delirmeye yol açabilir çünkü insanlar her zaman menfaat sahibi olmuştur işte bu yüzden kendi benlikleri diye bir şey kalmamıştır eğer ki kendi benliklerini yaptığı menfaat içerisinde ararsa o zaman delirmeye yüz tutmuş yeni bir benlik kazanır. Ne gariptir ki kendi ruhunu doyurmak için yapmış olduğu işler kendi benliğinin kaybolmasına neden olmuştur işte bu yüzden insanlar bana korkutucu geliyordu. Her zaman demişimdir 'Ben Ruhani varlıklardan daha çok insanlardan korkarım ben ölülerden çok dirilerden korkarım.'

 

Ali abinin bana sert bir tonlama ile tekrardan seslenmesi nedeniyle hızla sesin geldiği duvardan ayrıldım ve dikkat çekmemek için derin bir nefes alıp anlımda biriken ter tabakasını sildim. Şuan sakin kalmalı ve Ali abinin yanına gitmeliydim midemin kasılması ile gözlerimi kıstım sabahtan beri bir şeyler atıştırmamış su bile içmemiştim. Şimdi ise midemden gelen sesler beni rahatsız ettiği gibi utanmamı da sağlıyordu. Saçlarımı düzelterek duvarı son kez yokladım tekrardan gelecektim buraya.

 

Koşar adımlarla merdivenleri çıkıp Ali abinin girdiği odaya sakin adımlarla yürümeye başladım. Derin bir nefes alıp kapıyı çalmadan içeri girdiğimde hala beni fark etmemiş bulunmaktaydılar bu beni sevindirmişti. Zaten umurumda değildi beni fark etmeleri.

 

Ali abi karşısında oturan kırklarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim adam ile konuşuyordu. Adamın kısa boyu beyaz saçı ve yüzündeki derin bir yara izi ondan ürkmemi sağlarken bana geçmişten bir şeyler anımsatmış fakat pek üzerinde durmamıştım. Yüzünde ki yara derin gibiydi.

 

Yaşlı adamın gözleri bana kayınca tek kaşını kaldırdı "Kız bu mu Ali?" sorusu Ali abinin bıyık altından gülümsemesine neden olmuştu. Çok komik bir soru sormuş gibi gülmek için an kollayan Ali abiye nefret dolu bakışlar attım.

 

"Evet kız bu konuştuğumuz gibi kimseye kızın hakkında bilgi vermiyorsun özellikle iblise vermeyeceksin. İşlerin boka sarmasını her ikimizde istemeyiz değil mi? Gerekmedikçe isminde söyleme yoksa ne olacağını biliyorsun emir büyük yerden bu sefer! Yaşamayı seviyorsan hiç kimse bir şey bilmeyecek bilirsin onun affı yok Kaan." Ali abinin bahsettiği kişiyi adım gibi biliyordum fakat sesimi çıkarmadan onları dinledim. Belki bana sunacakları bir açık ile onları alt edebilirdim bu yüzden gözlerimi her ikisinin üzerinde gezdiriyordum.

 

Yaşlı adamın korkuyla yutkunduğunu gördüm titreyen elleriyle kravatını gevşetmeye başladı. Anlından akan terler ile hayretle kaşlarım havalandı bu kadar mı çok korkuyordu ondan.

 

"T-tamam ama biliyorsun İblis ondan daha da tehlikeli... Benim canım her anlamda tehlikede! Bana her ikinizde kurtuluş sunmuyorsunuz." Dedi kekeleyerek kimden bahsettiklerini bildiğim için sesimi çıkarmadım fakat İblis diye bahsettikleri kişiyi ilk defa duyuyordum ondan daha da korkutucu biri olduğunu düşünmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu peki bu İblis dedikleri kişi ondan ne kadar tehlikeli olabilirdi ki?

 

"Kızın burada kalıp ölmesi gerekiyor. Ona en ağır işkenceleri yapın zamanı geldiğinde ya da burada bulunan katilleri kızın üstüne salın ama işler karışmadan kız ölü olmalı. Kaan eğer ki kız zamanında ölmezse kendini öldür onun öldürme anlayışı çok farklıdır bilirsin" Yaşlı adama fısıldayarak söylemesi onu duymamamı engellemedi.

 

O da duymamı pek önemsemedi.

 

Buraya ölüm için geldiğimi en başından biliyordum ama Ali abinin böyle konuşması canımı yakmadı değil bahçede bana sunduğu sahte bakışlar şimdi kendini gösteriyordu. Fakat nasıl bu kadar duygusuz konuşmuştu bir insanın ölüm emrini vermek bu kadar kolay olmamalıydı.

 

''İblisin ne kadar tehlikeli olduğunu o da biliyor fakat iblis buradayken dış hatlarla asla bağlantı kuramaz! öyle değil mi ahbap? Hem en son onu kontrol altına aldığını söyledin. Eğer ki serbest kalırsa olacakları biliyorsun." Sonda ki kelimeleri bastırarak söylemesi tehditkar bir şekilde öyle bir şey olursa zarar gören sen olursun mesajını iletiyordu karşısında ki adama.

 

''Tamam bu bizim işimiz zaten hem her şey dediğim gibi kontrol altında sen merak etme." Diyerek hem konuyu değiştirdi hem de kulak zarlarımın zarar görmesine neden olacak bir şekilde derin bir kahkaha attı yaşlı adam.

 

Az önce söylediği cümleler yüzünden daha fazla nefretimi kazanan Ali abi oturduğu sandalyeden kalkarak "Ben gidiyorum gerisi sende ahbap bu arada İblis kızın gerçek kimliğini öğrenirse olacakları biliyorsun.'' Diyerek odadan çıktı. Seni de cehenneme yollayacağım Ali abi yeminim olsun seni öldürmeden huzur bulmayacağım.

 

Yaşlı adam ise bana bakarak pis pis gülmeye başladı " Burada ölmek için çok genç görünüyorsun ama senin için yapabilecek bir şeyim yok küçük kız." Kahkahası sinir kat sayımı arttırırken göz devirmemek için içten bir savaş başlatmıştım.

 

"Gerçeketen mi? Senden bir beklentim olmasını mı istiyorsun fazla komiksin!" Sinirle güldüm kendini ne sanıyordu pardon!

 

Onu daha fazla dinlemek istemediğim için "Odam nerede?" diye sordum ve sorduğum an göbeğini tutarak daha fazla gülmeye başladı.

 

Tanrı aşkına bu adamın gülmekle olan derdi ne? Her şeye gülüyordu lanet olası moruk.

 

"Ölmek üzere olan bir kızın odada kalması mı? Sen buraya gelmeden önce ne içtin? Kafa mı buluyorsun sen benimle?" demesiyle iyice çıldırdım. Tam odadan çıkacaktım ki bana söyledikleri bir adım daha atmama engel oldu.

 

Az önceki haline nazaran ciddi birine bürünerek konuştu.

 

"Burası cehennem küçük. Ya öleceksin ya da öldüreceksin veya kendi ölümünü kendin belirleyeceksin. Sandığın kadar vicdansız bir insan değilim senin buraya ne zorunluluk ile geldiğini bilmiyorum fakat ikimizinde zorunlulukları var." Demesi ile elim kapı kolunda kaldı tam odadan çıkacaktım ki tekrar konuşmaya başladı.

 

"Burada pek çok azılı katil ve şizofren var daha bir çok hastalıklı kişiler. Şimdi sana bunları saysam bir ay boyunca bu masada bunun muhabbetini bile bitiremeyiz, bitmez! Ve şuan odaların hepsinde onlar kalıyor nedeni ise bazılarının kontrolünü gerçekten kaybetmesi. Burada kimsenin belirli bir odası olmaz. Hangi odaya girersen o senin odan olur ama o günlük için o gün kaldığın odada yarın başkasının kaldığını görmek seni şaşırtmasın. Burada kurallar böyle tıpkı ölümünün kimin elinden olacağını bilmediğin gibi. Ölüm dedim fakat senin ölümün çok kolay olmayacak bana anlatılan senin sadece büyük bir koz olduğun'' Gözleri gözlerimden ayrılırken gözünde ki gözlüğü çıkartarak gözlerini tekrardan bana çevirdi.

 

''Şuan o hasta ruhlular odaları kapmıştır ve başka oda yok senin gelmen bize sürpriz oldu anlayacağın bugün nerede yatacaksan dikkatli ol her an ölümün veya bir katilin avı olarak pençesinde olabilirsin. Senin gibi genç bir kızın bu durumda olması beni ne kadar üzse de inan elimden gelen bir şey yok. Kusura bakma senin için yapabileceğim tek şey ölümünün daha kısa bir sürede olmasını sağlamak olur. "

 

Dedikleriyle yutkunamadım sinirlerim bozulmuştu! Ben o kadar hasta ruhlu katilerin arasında o kadar kolay bir hedef olmuştum ki eğer bir oda bulamazsam ölümüm cani bir katilin elinden olacaktı ve ben buna izin veremezdim.

 

" Sana sunacağım tek seçenek başkası senin cansız bedenini kendine oyuncak yapmadan git kendini öldür. Bu benim işime de gelir hem. Doğrusu senin ölümünü beklemek her an onun ellerinin boğazımda olması ile aynı. Ya da kendini öldürtmek için kendine bir katil bul bunu sana bırakıyorum. Eğer bu kararı kendim verecek olursam bunu kendi ellerim ile yapardım seni hemen şuracıkta öldürür rahat bir şekilde işlerime koyulurdum fakat yapılan planlar elimi kolumu bağlıyor maalesef." Söyledikleri ile kaşlarım sinirle yukarı kalktı şaka mıydı bu adam! ne demek seni şuracıkta öldürürdüm fakat planlar beni engelliyor demek. Sinirle ona doğru yaklaşıp iki elimi sertçe masasına koyarak gözlerimi kıstım.

 

''O lanet çeneni kapat beni sinir ediyorsun inan ki sinir edilmesi gereken en son insan benim!'' Sözlerim üzerine o da benim gibi ellerini masasına koyarak rahat bir tavır takındı.

 

''Bana sinir olman pek bir şey ifade etmiyor benim için küçük hanım. Sen buraya öldürmek için getirilmedin sen buraya ölmek için getirildin. Bunu en başından beri biliyorsun eğer ki bilmiyordun farz edelim şu binanın kapısından adım atmadan önce bunu anlamış olman gerekirdi.'' Cebimde ki çakıyı çıkartarak ani bir şekilde masada duran eline hızla geçirerek ona baktım. Aciz bir şekilde yardım dilenen gözlerinin aksine yüz kasları olayın şoku ile donmuştu yüzü morarırken dudaklarından bir feryat koptu.

 

''Öl ya da öldür kuralı vardır diyorsun bu Cehennem için! fakat sıra bana gelince sen ölmek için getirildin diyerek benim seni öldürmem için bana güzel kozlar veriyorsun.''

 

''Seni sürtük.'' Bana ithafen kullandığı kelime ile sırıttım ve elinde koca bir delik açan çakımı hızla geri çekerek tekrardan acı içinde bağırmasını zevkle izledim.

 

''O zaman bu saatten sonra ayağını denk al moruk yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.''

 

''Öleceksin bunu biliyorsun öleceksin! Ölüm emrini verecek olan kişiyi benden daha iyi tanıyorsun.'' Acı bir şekilde çıkan sesi ve masanın kandan dolayı beyaz rengini kaybetmesi göz zevkimi bozarken benimle iletişim kurmaya çalışan bu adamı umursamadım.

 

''Herkes bir gün ölecek.'' Bunu bilmemesi ayıp değildi elbet fakat bana yaptığı ima gerçek anlamda damarlarımdan akan kanı bile bir anlık dondurmuştu.

 

''Beni ciddiye almıyorsun çünkü gerçeği sende biliy-'' Sözlerini daha fazla dinlemeyerek hızla odadan çıkıp olduğum kata baktım sağ taraf ve sol tarafa doğru uzanan iki koridor vardı karşıda ise bir asansör bulunuyordu. Bu katta ses olmadığına göre burada kimse kalmıyordu. Belki de yanılıyorumdur bunu kontrol etmeden araştırmadan bilmeyecektim!

 

Az önce sinirle çıktığım odaya baktım kapını üzerinde yazan isim ise bana biraz tanıdık gelmişti ama bir türlü kendisini çıkaramıyordum.

 

Kaan Salup

 

Sen kimsin bilmiyorum ama adın kulağıma aşina olmuş. Fakat zihnim o kadar dolu ve bulanıktı ki çıkaramıyorum kim olduğunu.

 

Düşüncelerimden kurtulup hızla kendimi solda bulunan koridora doğru yürürken buldum. Beyaz ve gri rengin kapladığı duvarlar gözümü alıyordu her zaman belirli aralıklar ile taktığım kemik gözlük ile kendimi az da olsa göz alıcı renklere karşı koruyordum.

 

Takmış olduğum dinlendirici gözlüğü saçlarımın arasına konumlandırarak etrafı taramaya başladım.

 

Neden sol koridor girmiştim bilmiyorum fakat içimden bir his buraları ezbere biliyorsun diye çığlık atarak zihnimi ihtilal ediyordu. Zihnimin kapılarını açmaya çalışan bana oyun oynayan içimde ki kurnaz tilkiyi asla o kapıların ardına almayacaktım bunu biliyordum. Eğer ki o tilkiler o kapının ardına geçerse bana hiç acımadan bedenimi yıkacak bir güce sahip olacaklardı ve ben bunu asla istemiyordum. Bunun için anılarımı geçmişimi o kapıların arkasında sakladım kendime yetecek anıları kapıdan sızdırdım ve o kapılara mühür vurarak benliğimi ele geçirmesin diye aramıza barikatlar ördüm ve bu barikatları mühürledim.

 

Acı gerçeklerin vermiş olduğu afalama vardı üstümde her ne kadar Kaan Salup'a karşı çıkmış olsam da bazı yerlerde ciddi bir şekilde haklı konuşmuştu. Belki de haklı olması canımı sıkmıştı ve bu yüzden o kadar sert tepkiler vermiştim.

 

Binayı incelemeye devam ederken aklımdan geçen düşünceler tamamen bambaşkaydı. Nedenini bilmediğim bir şekilde bu bina bana bir şeyler anımsatıyordu koridorları, fayansları, duvarları hatta bu asansör bile bana hiç olmayacak bir kaç görüntü sundu zihnimde fakat hatırlamak da zorluk çekiyordum zaten rüyalarıma kadar giren bu yer benim buraya gelmem için bir neden değil miydi benim için.

 

"Koşma sakın Çirkin." Zihnimde yankılanan ses ile ellerimi enseme atarak gözlerimi yumdum tanrım hiçbir şey hatırlamak istemiyordum. ''Düşeceksin neden kendine zarar verecek olan oyunlar oynuyorsun ki.'' Düşüncelerimden kurtulmak istiyordum kapısına mühür vurduğum o kapının ardından sızan bir kaç anı ile kendimi kaybedecek değildim. Adımlarımı seri bir şekilde atarken arada etrafımı kontrol ederek kendimi güvenceye alıyordum.

 

Sol koridorda hızlı hızlı yürürken karşı karşıya olan bir çok oda dikkatimi çekerken kaşlarımı çatarak gözlüğümü taktım. Etrafımı daha dikkatli bir şekilde incelemeye başladım kapıların hepsi numaralandırılmıştı. Sağ tarafımda bulunan kapının üzerinde yirmi sekiz yazıyordu ama tuhaf olan kapıların üzerinde bulunan numaralar ikişer ikişer şekilde gidiyordu karşısında olan numara otuz, otuz iki diye gidiyordu adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Kimseye yakalanmak istemezdim! Koridorda yankılanan ayak seslerim sayesinde daha yavaş bir şekilde ilerlemeye başladım.

 

Sonunda numarasına bakmaya tenezzül dahi etmeyerek girdiğim oda ile kaşlarım havalandı, odanın içerisinde bulunan değişik tıbbi malzemeler ile bir anlık şaşkınlığa uğradım. Burada ki malzemeler daha çok yara alan insanlar içindi.

 

Odanın köşesinde bulunan masaya doğru ilerledim. Masanın üzerinde bulunan bir çok dosya ile bir tanesini açıp karıştırmaya başladım.

 

Dosyanın içinde bulunan evraktaki yazılar ile gözlerim dolarken buradan kurtuluşumun olmayacağı kesindi. Ölen insanlar adına hazırlanan evraklar bu odada ne arıyordu bilmiyordum fakat her birinin evrak altında isteyerek öldüğüne dair bir imza vardı lanet olsun kurtulma şansım hiç yoktu!

 

Dosyayı yerine bırakıp çekmeceleri karıştırdım. İşime yarayacak bir şeyler bulma ümidiyle karıştırdığım çekmecelerde gereksiz bir çok boş kağıt ve kalem ile dolu olması sinir kat sayım artıyordu.

 

Odayı tekrar inceledim odanın köşesinde bulunan bir masa ve duvara monte edilmiş demir raflar vardı. Odanın köşesinde bulunan dolap ve dolabın hemen kenarında yere indirilmiş bir tablo. Dolabın kapağını açmak için elimde ki dosyayı masanın üzerine bıraktım.

 

Dolabı açıp içerisinde olan eşyalara kısa bir şekilde göz attım. Dolap raf halinde dizayn edilmişti raflarda masanın üzerindeki dosyalara benzer dosyalar bulunuyordu. Dolabı hızla kapatıp tabloyu inceledim.

 

Sarı ve kırmızını çoğunlukla kullanıldığı bir renk ile dikkat çeken bu tablo ilk bakışta hayranlık uyandırıyordu.

 

Üzerinde bir çok insanın diz çöktüğü bir meydan ve o insanların boyunlarına sıkı bir şekilde sarılmış ipler idam edileceklerini gösteriyordu çizimler o kadar canlı ve gerçekçi çizilmişti ki bir an tabloda olduğumu düşündüm. Bedenime giren ani titreme ile derin bir nefes alarak bir adım geriye attım.

 

Tablo o kadar ürkütücü ve merak uyandırıcıydı ki bir insanın günlerce rüyasında konuk olmaya müsait bir görüntü bahşediyordu.

 

Tablo da dikkatli bir şekilde bakılmayınca asla görünmeyecek sayılar ve harfleri fark etmem ile gözlerim sonuna kadar açıldı bir an önünde diz çökmüş bir şekilde buldum kendimi. Tablonun üzerinde ki sayılar idam olacak kişilerin gözlerinde ince bir dokuma ile işlenmişken harfler ise diz çöken insanların giydikleri elbisenin örgüleri gibi ince işlenmiş bir yapıya sahipti harfler o kadar güzel gizlenmişti ki bunu fark etmek olanaksıza yakın duruyordu.

 

Tablonun üzerinde ki mükemmel çizimin sahibine hayranlık duydum. Hayarnlık duyulmayacak gibi değildi çünkü bu tablo.

 

Tabloyu kenara odanın aydınlık tarafına götürüp daha fazla incelemek istedim fakat arkasında bulunan kasa ile şok olmuş bir şekilde yerimde dondum. Kasa, tabloda bulunan sıralı sayılar ve harfler burada bir şeyler vardı hem de çok önemli olan bir şey aklımda ki düşünceler ile ard arda gördüğüm ve fark ettiğim sayılar bir şifre olmalıydı.

 

GA22AUL Kasanın şifresidir diyerek tahmin ettiğim şifrey titreyen ellerim ile girip açılmasını beklerken derin nefesler alıyordum. sayıların ve harflerin sıralaması basit bir şekilde sağdan sola doğru gidiyordu eğer ki bu bir yanıltmaca ise soldan sağa doğru harfleri tekrardan girecektim.

 

Kasanın içinde ne olduğunu merak eden tarafım yerinde duramazken başımıza bir iş gelecek diyen iç sesim beni yeterince çıkmaza sokarken gözlerimi kapattım.

 

Gelen tık sesi ile kapağın açılmış olduğunu idrak ettim. Gözlerimi sakin bir şekilde açarken kasanın kapağını kendime doğru çektim.

 

Kasanın içinde bulunan kırmızı dosya ile derin bir nefes verip elime alacaktım ki gelen vik sesi ile dosya ellerimden kayıp zemine düştü.

 

Arkamı dönmem ile göz göze geldiğim fareye korku ile baktım. Farenin her an üzerime atlayacak gibi durması ile dosyayı kasaya koyarak kasanın kapağını ani bir şekilde kapattım gelen kilit sesi ile kasanın tekrardan kapandığını anlayınca derin bir nefes aldım sonradan yine buraya o dosya için dönecektim.

 

Yavaş bir şekilde tekrar arkamı dönüp sesin geldiği tarafa korku ile baktım.

 

Karşımda bana bakan fare ile ikinci kez göz göze gelince bu sefer temkinli davranarak üzerime atlamasına izin vermeden kenara çekildim.

 

Fare sert bir şekilde duvara çarparken hemen odadan çıktım. Farelerden nefret ediyorum. Farelerfen ölesiye korkuyorum. O dosyaya sonra bakabilirdim zaten şifreyi çözmüştüm.

 

Tekrar koridorda çıkmam ile sessiz adımlar atarak yürümeye çalıştım kimseye yakalanmak istemezdim. Fare'nin bana kattığı korku hala üzerimdeyken titrek adımlarım bana eşlik ediyordu. En sonunda önünde durduğum tam siyah kapı ile hem koridor hem de numaralar bitiyordu.

 

Bu son kapıydı içimdeki korku gün yüzüne çıkarken siyah kapının üzerinde kırmızı bir boyayla bir çok isim yazıyordu siyah kapının kolunun oynamasıyla kalbim göğsümden çıkmak istercesine atmaya başladı. Bu kapının ardında biri vardı!

 

Hemen sağımda bulunan kapıyı açtım hiç tereddüt etmeden odanın içine girdiğim an başka bir kapı sesi geldi.

 

O kapıdan muhtemelen biri çıktı.

 

Girdiğim odayı incelemek için arkamı döndüğüm an kalbim duracak gibi oldu bu mümkün olabilir miydi? aman Tanrım bu çok iğrençti, odanın köşesinde doktor önlüğü giymiş bir iskelet vardı. Duvara doğru dönmüş bir şekilde duruyordu. İskelete dönmüş kol kemikleri oturduğu sandalyeye kelepçelenmişti. Asıl dikkatimi çeken kolundaki kelepçenin kahverengi, siyah, mavi, kırmızı, turuncu, gri ve bordo gibi bir renkte olmasıydı bu yedi renkli bir kelepçeydi.

 

Odada sandalyelere bağlanmış bir çok kişi vardı ve hepsi ölmüştü az ileride yeni yeni çürümeye başlamış olan bedenle mide öz suyumun ağzıma geldiğini hissettim ve tanımadığım bir cesedin üzerine kustum odadaki pis koku midemi bulandırırken gözlerimi kıstım. Buram buram kokan koku burnumu bir daha hissetmeyeceğimi haykırırken bunu göz ardı ederek sessizce olduğum yerde durdum. Yanımda ki cesetten özürlerimi dileyerek korku ve heyecandan titreyen ellerimi saçlarıma attım. Korkuyordum ilk kez bu kadar ceset ile bir araya gelmiştim. Hayatımda ilk kez bir ceset ile aynı odada bulunuyordum ah cesetler demeliydim.

 

Koridorda kesilen ayak sesleri sayesinde derin bir nefes aldım. Keşke almaz olsaydım burnuma gelen koku ile gözlerim yanmaya başladı. Tanrım bu koku benim midemi daha fazla bulandırıyordu aynı cesedin üzerine tekrar kusmam sayesinde artık özür bile dilemek kifayetsiz kalırken bu durumdan hemen kurtulmak istiyordum. Boynumda ki fuları bir maske gibi burnuma sararak başımın arkasında bağlayarak kokuyu az da olsa bastırmıştım.

 

Gözlerim korku ile irileşmiş odada ki cesetleri inceliyordu.

 

Burada bulunan cesetlerin kollarında yedi farklı renge sahip olan kelepçeler vardı peki mahkumların neden tek renkliydi? Aklımda ki soruları rafa kaldırarak sonra bunun üzerine derin bir şekilde düşünmeye karar verdim.

 

Vücudu iskelet halini almış cesetlerin elinde olan kelepçeler paslanmış gibiydi.

 

Bu kelepçelerin rengi ne anlama geliyordu acaba? pencere köşesinde olan iskeleti tekrar inceledim bedeninde ki çürümüş parçalar hala iskeletine yapışmış bir şekilde duruyordu.

 

Sandalyesinin ucuna düşmüş olan küçük demir beni oldukça şaşırttı bu anahtar olmalıydı! kelepçenin anahtarı.

 

Belki işime yarardı o anahtarı almalıydım ama nasıl bu kadar cesedin arasından oraya ulaşacaktım ki odada birbirinin üzerine yığılan cesetlere korku ile baktım lanet olsun sanki her an birisi kalakacak iskelet haliyle boynuma yapışacak gibi hissediyordum.

 

Yapacak bir şey yoktu o anahtarı alıp odadan çıkacaktım yoksa birazdan bu odaya birileri gelebilirdi. Şuana kadar anladığım tek şey mahkumların odaları bu katta bulunmuyordu nedeni ise kimseyi bu katta görmemiş olmamdı. Ama bu kata da benim gibi başkaları da giriyordu ama ne amaçla girdikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu belki de benim gibi odaları karıştırıyor bir çıkış yolu arıyorlardı.

 

Cesetlerin arasından burnumu kapatarak geçiyordum kimisinin koluna veya başka bir yerine çarpıp onların iskelet olmuş vücutlarından bir parça yere düşürüyordum bu ne kadar ürkütse de sakin kalmaya çalışıyor ilerlemeye devam ediyordum. Sağımda ki iskelete çarparken kolunun yere düşmesiyle gözlerim irileşti kolunu ayağımla iterken kafa tası tam spor ayakkabımın yüzeyinde durdu kafa tasını korkudan ileri atarken bedeni yeni yeni çürüyen cesetin yanına düştü çıkan tok ses ile irkilirken bir adım geriye doğru attım ayağımın altından gelen ses ile oraya bakarken az önce gözlerimi yumdum. Tanrım eğer ki buraz daha burada durmaya devam edersem aklımı yitirecektim ayağımın altında duran çürümeye yüz tutmuş iskelet parçasını ileriye doğru sürükledim.

 

Sonunda iskeletin yanına yaklaştığımda hızla yerdeki anahtarı alıp cebime koydum tam ayağa kalkacaktım ki kapının kolunun oynamasıyla korkudan yutkunamadım bile, önümde doktor kıyafetiyle duran iskeletin arkasına geçtim iskeletin üzerindeki kıyafeti biraz açınca artık girecek kişinin beni görmesi bile muhtemel değildi o kadar cesedin arasından beni göremezdi zaten. Tabi anahtar için gelen biri değilse.

 

Kapının açılmasıyla nefesimi tuttum içeriye giren sarı saçlı uzun boylu olan yirmi ikisinde diye tahmin ettiğim bir genç ile kaşlarım havalandı.

 

Elinde yeni fark ettiğim telefona bir kaç şey yazıp birini aradı büyük ihtimal araması cevapsız kalmıştı.

 

"Alo" karşı taraftan gelen sesleri duymadığım için sadece sarışının dediklerini duyuyordum.

 

Elindeki telefonla bir öne bir geriye adım atarak konuşuyordu telaşlı gibiydi.

 

"Tamam bugün öldüreceğim onu." Dedi biraz bekledi sıkıntıyla ellerini saçından geçirip.

 

"Lanet olsun en yakın arkadaşımı öldürmemi istiyorsun." Dediğinde ani bir şok ile sarsıldım pislik herif en yakın arkadaşını öldürecekti.

 

Üzerine kustuğum iskeletin yanında durunca gözlerim sonuna kadar açıldı.

 

" Tamam kabul ediyorum ama buradan çıkmamı sağlayacaksın Kaan buradan çıkmazsam seni öldürürüm anladın mı yaşın umurumda değil bunak." dedi ve telefonu kapattı.

 

"Lanet olası leşler" diyerek odadan çıktı cesetlerden leş diye bahsetmesi kaşlarımı çatmamı sağladı. Ne olursa olsun kimse bir ölüye leş diyerek ona hakaret edemezdi. Az önce birinin üstüne kusarak hakaret etmiş olabilirdim fakat ben bilinçli yapmamıştım hem özür bile dilemiştim..

 

Biraz zaman geçtikten sonra bende hızla odadan çıktım. Koridorun boş olması ile hızlı davranarak karşıda ki odaya girdim.

 

Girdiğim oda boştu fakat sağ ve sol tarafta olan iki farklı kapı ile sağ tarafta ki kapıya yönelerek kapıyı açmak için kolu tuttum fakat kol paslanmış olsa gerek ki hareket dahi etmiyordu. Ümitsiz bir şekilde solda ki kapıya doğru yöneldim kapının kolunu aşağıya doğru indirirken çıkan ses ile dilim kamaştı kulaklarım gelen ses ile ani bir şok dalgası geçirirken bir süre yerimde durdum.

 

Kapının açılması ile doğan karanlık kaşlarımı çatmama neden oldu önüme çıkan uzun koridor ile yavaş adımlar atarak ilerlemeye başladım. Boş olan koridoru uzun bir süre yürüdüm. Koridor gittikçe daralıyordu bu da benim zorlanmama neden oluyor nefes düzenimi bozmaya teşkil ediyordu.

 

Sonunda biten koridor ile derin bir nefes aldım ama aldığım nefes kursağımda takılı kaldı gördüğüm manzara ile sessiz bir şekilde karanlık koridora tekrar geri geri adımladım. Tamamen bedenimi karanlıkta bırakınca korku ile karşımda ki manzarayı izlemeye devam ettim.

 

Geldiğim dar koridor geniş bir salona açılarak son buluyordu. Geniş salonda iki tane sandalyede karşı karşıya oturmuş iki adam vardı. Hayır adımlarımın gerilemesinin sebebi bu değildi. Asıl korkunç olan ikisinin tavanda asılı duran adam hakkında yorum yapmasıydı.

 

Kumral saçlı olan adam sert sesiyle konuşmaya başladı " Hadi iddiaya girelim tırnakları uzunsa parmaklarını sen çekeceksin ama değilse ben çekeceğim." dedi gülerek.

 

Ben söyledikleri karşısında şok olurken onlar rahat bir tavırla konuşuyorlardı.

 

Diğer adam kaşlarını çatarak "Tamam" diyerek ayağa kalktı.

 

Tavana ayaklarından asılı olan adama doğru yönelip ellerine baktı ve histerik bir kahkaha atarak "Uzun" diyerek sırıttı.

 

Kumral saçları olan adam kısa bir an bozguna uğradı fakat kendini bozuntuya vermeden "Senindir kardeşim." Diyerek gözlerini yumdu.

 

Ayakta duran adam eline kerpeteni alıp yüzü kan akışından dolayı morarmış olan adamın yanına giderek bir parmağını tutup çekecekti ki benimle göz göze geldi.

 

"Yardım et." Demesiyle iki adamın da bakışları bana döndü.

 

"Sende kimsin?" Kumral saçlı adamın konuşması ile arkama bile bakmadan koşmaya başladım.

 

"İhsan kız kaçıyor, tutalım şunu" diye gürlemesi ile dizlerim titremeye başladı.

 

Son gücümle koşarken tekrardan koridor darlaşmaya başladı.

 

Adının ihsan olduğunu öğrendiğim adam dar olan yere sıkışınca bundan istifade ederek hızla kapıya ulaştım.

 

Kapıyı kapatıp soluklanırken, titreyen dizlerimle ayağı kalktım o an geldiğim yerden acı bir haykırış koptu bu ses ihsana seslenen adama aitti ama bunu umursamadım.

 

Oda'dan çıkıp kapıyı arkamdan sessiz bir şekilde kapattım.

 

Koridorda koşar adımlarla sessiz olmaya özen göstererek sesi duyduğum o duvarın yanına gittim en baştan bunu yapmam gerekirdi aslında.

 

Bu arada etrafımı sürekli kontrol ediyordum. O adamlar büyük ihtimal çıkacaklardı karşıma.

 

Duvara iyice yaklaşıp sessizce fısıldayarak "Hey hala burada mısın?" sorduğum sorunun saçmalığı ile yüzümü buruşturdum.

 

Önce ses gelmedi biraz daha sesimi yükseltip "Beni duyuyor musun?"

Cevap hala gelmeyince derin bir nefes alıp verdim. Büyük ihtimal bir kuruntu yapmıştım.

 

Tam arkamı dönüp gidiyordum ki 'Buradayım' diyen ses o kadar sessiz çıkmıştı ki ben bile zor duydum.

 

"Seni buradan nasıl çıkaracağım bilmiyorum ve senin bana bir şey yapıp yapmayacağından emin değilim bana güvence vermelisin." dedim sonuçta burada bir çok katil vardı.

 

"Söz veriyorum buradan çıkmamı sağlarsan sana hiç bir şey yapmayacağım." Sesi bana güven veriyordu aslında. İnsan tanımadığı birinin sesini duyunca güven duyar mıydı?

 

Konuşmama, düşünmeme izin vermeden. "Sol tarafta koridorun sonunda duvarın köşesindeki fayansın yanında küçük bir çıkık var ona bas belli aralıklar ile ses çıkacak sesler kesilene kadar nefes dahi alma ses kesilince duvarda bir tablet belirecek şifre isteyecek oraya siniestro yazman gerekecek. Şifreyi girdikten sonra merdivenin altında gizli bir kapı açılacak kapıdan girdiğin an sağ taraftaki tünele gir oradayım." dediğinde resmen şok oldum bu nasıl bir güvenlik önlemiydi veya bu bir tuzak mıydı?

 

Siniestro İspanyolca bir kelimeydi ve bunu bana telaffuz ederken aksanlı bir dil kullanmıştı ben kelimenin rahatsız verici anlamının beni geçmişe götürmesi ile gözlerimi yumdum. Eğer düşünürsem vazgeçeceğimi bildiğim için. Hızla dediklerini yaptım.

 

Tünele girdiğimde karanlık bir ortam beni karşıladı sağ tarafımda ki duvardan destek alarak ilerlemeye başladım yürüdükçe hafif bir ışık ortamı aydınlatıyor yürümemi daha da kolaylaştırıyordu sonunda oda tarzı meşaleler ile donatılmış bir oda beni karşıladı.

 

Az ileride parmaklıkların arkasında omzunu duvara yaslamış başı önüne düşmüş bir şekilde duran genç adam ile aceleci bir tavırla ona doğru adımlarımı attım. Kaşından akan kan yarasının taze olduğunu gösteriyordu adını dahi bilmediğim yabancı yavaşça başını bana doğru çevirdi ve sert çehresi bir an bozguna uğramama neden oldu gördüğüm yüz o kadar güzeldi ki siyah gözleri tıpkı dipsiz bir kuyuyu andırıyordu, anlına dökülen saçları ve sert çene hatlarıyla bana halsiz bir şekilde bakıyordu. Ben ise onun bakışları karşısında mest olmuş bir şekilde karşısında hareketsiz kalmıştım. O kadar yakışıklı görünüyordu ki dilim tutulmuştu. Ben onu incelerken o bana duygudan yoksun olduğunu düşündüğüm gözleriyle sertçe bakıyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Evet bölümün sonuna geldik nasıl buldunuz?

 

Kaan Salup hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Neden Melis'in ölmesini istiyorlar sizce?

 

Peki tünelde parmakların ardında olan genç hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum:) özellikle satır arası yorumlarınızı❤

 

Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın sizi seviyorum ❄ tanelerim.

 

👉KARSAZ burdan hesabımı takibe alabilir yapacağım çoğu duyurudan haberdar olabilirsiniz.

 

Instagram @yourkarsaz

Loading...
0%