Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.Bölüm: "Mavi̇"

@karsaz

 

 

"Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha ustaca ve korkusuz yaşarım. Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem..."

 

 

 

'Ahmet Arif '

 

 

 

 

24.BÖLÜM: "MAVİ"

 

 

 

 

 

 

Gelen sesler ile olduğum yerede bir kaç adım geriye atarak duvara yaslandım. Çantaya koyduğum el fenerini geri çıkarırken hangi aptallıkla el fenerini çantaya koyduğumu sorguluyordum buraya geldiğim ilk günden beri taktığım kadife toka ile salık saçlarımı bağladım. Duyduğum her adımda korkularım gün yüzüne çıkmak için göğsümü deliyordu.

 

"Şşş sessiz olun başkası ile uğraşmak istemiyorum işimizi halledip çabucak gidelim bir an önce burdan." İşittiğim ses ile olduğum yere gömülmek istedim. Tahmin ettiğim gibi birden fazlaydılar.

Tanımadığım ilk kez İşittiğim ses konuşurken tek olmadığını bildiğim için nefesimi kısa bir süreliğine tuttum.

Midem yaralarımın acısı ile kasılırken elimi dudaklarıma kapatarak yutkunmayı kestim. Elimdeki küçük demir olan el fenerini cebime sıkıştırarak duvar köşesinde onların gitmesini acı bir şekilde bekledim. Tanrım lütfen gitsinler, birileri ile uğraşacak gücüm kalmadı.

 

"Hamit ve Oğuz siz sağ tarafa doğru gidin bizde bu yolu takip edelim bakalım bizi ne karşılayacak." Sesinde ki tonlama beni korkuturken göz yaşlarım durmadan akıyordu. Neden ağladığımı bilmiyordum sadece kasılan yaralarım ve korkum göz yaşlarımın akmasına neden olmuştu.

 

"Hadi sizde yürüyün lan! Önden etrafı kontrol edin." Dedi aynı ses ve onaylayan bir kaç mırıltı. Yaklaşan ayak sesleri ile sustum hepsi yanımdan geçerken benim burda olduğumdan bihaberdi bu sefer gerçek anlamda nefesimi tuttum kimseye çaktırmadan buradan sıyrılmam gerekiyordu. Hepsi yanımdan geçip gittiğinde dudaklarımdan ufak bir hıçkırık kaçtı hızla elimi dudaklarıma kapatarak sustum gözümden akan yaşlar ile buğulu gözlerim sürekli gözlerimi kapatıp açmamı sağlıyordu. Tanrım nolur duymamış olsunlar. Ayak sesleri uzaklaşırken derin bir nefes aldım. Yavaş bir şekilde bir adım öne atarak gittiklerinden emin oldum. Cebime sıkıştırdığım el fenerini açıp karşıya doğru tuttum, tutmam ile çığlığımı son anda bastırdım gözlerim irileşirken korkuyla çarpan kalbim bayılmama neden olacaktı. Karşımda gördüğüm genç adam ile gözlerimi kırpıştırdım sert çehresi ve mavi gözleri ile bana bakıyordu. Tahminimce en fazla yirmi ikisinde görünen mavi gözlerin sahibi bana anlamsız bir şekilde beni öldürmek ister gibi bakıyordu. Yüzümü görmediği için kaşlarını çatarak bana doğru bir adım attı. Geriye adım atabileceğim bir alanım olmadığı için mal mal yüzüne bakmak ile yetindim.

Korkudan titreyen ellerim ile feneri tutmam zorlaşıyordu. Tam elimden düşecek olan feneri havada yakalayıp derin bir nefes aldı mavi gözlerin sahibi.

 

"Senin burda ne işin var genç adam." Müzik tınısı gibi gelen ses tonu sinirli çıkmıştı, cevap vermediğim için sinirle soludu. Kız olmadığımı bilmesi işime gelirken gerginleşen bedenim sanki olabilirmiş gibi iyice gerildi. Sesimi çıkarmadım sustum atacağım adımları hesaplarken gözlerim tekrardan Mavi gözlerin sahibini buldu. Yanından bir rüzgar gibi geçerken o tattığı şaşkınlık ile yerinde donmuştu. Bir an ellerini saçlarımda hissedip gözlerimi açtım ama bunu takmayarak aramıza biraz daha mesafe koydum. Saçlarımın özgür bir şekilde dalgalanması ile tokamın onun elinde olduğunu gördüm, ama o benim en sevdiğim tokaydı!

 

Elindeki feneri bana doğrultması ürkek bakışlarla ona bakmamı sağladı. Beni görmesi ile parıldayan gözleri bir an dumura uğramış gibiydi. Hızla arkamı dönerek koşmaya başladım, beni av olarak harcamasını istemiyordum. Yaralarımın el verdiği hızla koşarken gözlerim acıdan dolayı istemsiz göz yaşları döküyordu.

 

"Bekle!" Arkamdan gelen yüksek ses ile bir an duracak gibi oldum. Ne var yani yeri sarsacak bir şekilde sesini yükseltecek. Koşmam ile nefesimi kesen yaralarım bayılmamı sağlayacak dereceye ulaşmıştı ve sırtımda taşıdığım iki çanta ile terleyen bedenim titrememi sağlamakla birlikte ateşimin çıkmasını sağlamış, bu da benim her adımımı titreyen dizler ile atmamı sağlıyordu. Lanet olası dirençsizlik!

 

Ne kadar koştum bilmiyordum ama uzun bir yol kat ettiğimi var sayıyordum. Dönen başım ile gözlerimin kayması ile bir an yere düştüm tekrardan ayağı kalkarak yoluma devam ettim. İlerledikçe gözümü alan rahatsız bir ışık ile karşılaştım. Tünelden çıkıp önüme çıkan değişik koridora girerek yoluma devam etmeyi sürdürdüm. Geçtiğim koridor rahatsız edecek kadar sessizdi. Şu an önümde bembeyaz parkelerle kaplı bir koridor vardı bu beyazlık beni rahatsız ederken yüzümü buruşturdum. Buralara düşmemi sağlayan herkesten nefret ediyordum biri hariç.

 

"Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha ustaca ve korkusuz yaşarım. Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem..."

 

Onu hatırlamam ile yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Aklımı bulandıran anılar ile derin bir nefes aldım. Ve yürümeye devam ettim, gözlerim etrafı tararken kimsenin olmaması fazlasıyla tuhaf geliyordu. Hastanenin o iğrenç koridorlarından daha berbattı burası! İçimde ki korku hat safhada adrenalin ile bir olmuş yüreğimin delice çarpamsına neden oluyordu. Koridorda ilerlerken burada kameraların olmaması bir hayli dikkatimi çekmişti biri gelse saklanma olasılığımda yoktu bu lanet koridorda!

 

Sessizlik hiç bu kadar korkutucu ve rahatsız edici gelmemişti, şimdiye kadar ne kadar yol kat ettiysem hepsi boşuna elde ettiğim bir çaba gibi geliyordu. Sessizce aldığım nefesler bile beni geriyordu bu lanet koridorda.

Biraz daha ilerledikten sonra koridor ikiye ayrılıyordu ama düz bir şekilde gittiğim koridorun devamı hala vardı yani koridor üçe ayrılıyordu. Hangi tarafa gideceğimi düşünürken sağ koridordan gelen ayak sesleri ile olduğum yere çakıldım hasiktir bu gelenler kim olabilirdi? Gelen ayak sesinin ardından bunu takip eden bir kaç ses daha katıldı aralarına.

 

"Onları bulmamız gerek dostum yoksa bize yapılacak işlemler daha ağır olacak." Gelen ses ile kulaklarımı kabartarak konuşulanları dinledim. Boğuk bir şekilde konuşan adam sanki yutkunamamıştı. Yavaş adımlarla sol tarafta bulunan koridora geçerken oldukça sessizdim. Hızlı bir şekilde hemen arkamda bulunan kolon'un arkasına saklandım şimdilik böyle iyiydi. Konuşan adamlar görüş alanıma girerken bir an aldığım nefes boğazıma takılı kaldı. Asker kıyafetleri giyen adamlar belki buradan çıkış biletim olabilirdi bu beni sevindirirken gözlerim ilk kez sevinç göz yaşları dökecek kıvama gelmişti.

 

İçimde engel olamadığım sıkıntıyı bir kenara bırakarak bir adım atıp kolon'un arkasından çıktım, tam askerlere seslenecektim ki geri çekilip ağzımın kapatılmasıyla yerimde dondum arkamda olan kişi her kimse o askerlerin yanına ulaşmamı istemiyor gibiydi. Bir eli belimde bir eli dudaklarımda gitmeme ve konuşmama engel oluyordu.

 

Titrek bir nefes alıp yavaş bir şekilde arkamı dönerek beni tutan kişiyle yüz yüze geldim. Ürkerek bir adım geriye atmaya çalıştım fakat buna engel olarak belimden daha sıkı tutup tutup sessiz olmam için işaret parmağını dudaklarına götürerek susmama neden oldu. Beni bir konuda uyarıyor gibiydi ama yaptığını anlayamamıştım. Ani bir refleksle kafamı sallayıp onu onayladım. Onu dinlemem hoşuna gitmiş olacak ki dudağının bir kenarı hafif bir şekilde kıvrılıp bana ufak bir tebessüm bağışladı. Belimdeki eli biraz sert tutunca gözlerim doldu ama buna aldırış etmeden gözlerimi kapatıp ağrıyın dinmesini bekledim.

 

"Hadi burdan gidelim yoksa vakit kaybedeceğiz." Diyerek yumuşak iç ısıtıcı bir şekilde bakan gözleri ile bana fısıldadı. Onu sesli bir şekilde onaylarken ayak sesleri geldiğim yöne doğru ilerlemeye başladı, Askerler tünele doğru ilerliyordu.

 

Mavi gözlerin sahibi hala bana bakarken bir adım ileriye doğru attım ama hala eli belimde olduğu için gözlerimi devirdim. Elini sert bir şekilde belimde çekerken o bu halime tebessüm ediyordu ona en sert bakışlarımı atarak saçlarımı geriye savurdum. Geri geri yürüyerek hangi yöne gittiğimi bilmeden ilerlemeye başladım o ise hala arkamda beni izliyordu bunu hissediyorum. Arkamdan gelen ayak sesleri ile beni takip ettiğini fark ettim. Hızla arkamı dönüp ona baktım ne yani beni takip mi edecekti, neydi derdi.

 

"Senin derdin ne! Beni takip ederek ne yapmaya çalışıyorsun?" Diyerek sessizce fısıladadım sesimin volümünü ayarlamazsam biliyordum ki başım yine bir belaya girecekti. Kaşlarını çatarak "Bunu daha sonra konuşalım şimdi sırası değil şu yararlarına bir bakalım öncelikle." Diyerek bana yaklaştı. Yaralarımın olduğunu nerden biliyordu ki!

 

"Buna gerek yok beni rahat bıraksan kafidir. Yaralarım ile kendim ilgilenirim." Diyerek sert bir dille onu reddettim.

 

"Tamam o zaman şöyle anlatayım." Diyerek beni kolları arasına alarak ayaklarımı yerden kesip normal bir şekilde sakin sakin yürümeye başladı.

 

"Hatırlıyor musun sen buraya geldiğin ilk günlerde bir odaya girerek bir kapıyı açmıştın." Dedi ve tepki vermem için mavi gözlerini bana çevirdi. Dediklerinden bir şey anlamadım ama onu dinlemeye devam ettim. Konuyu nereye getireceğini merak ediyordum.

"Otuz beş nolu oda." Diyerek derin bir nefes aldı, nefes alması ile birlikte benide biraz yukarı çekti. Dediği odayı hatırladım bu şuan bile titrememe neden olacak bir olaydı o oda ile hatırladığım tek şey. "İhsan ve hasan" dedi sanki düşüncelerimi okuyor gibi cümlemi tamamlamıştı ama ben sadece ihsan'ın ismini duymuştum. Hasan'ı yeni öğrendim meğer ki o pis suratlı adam Hasanmış.

 

"Bunu bana neden anlatıyorsun." Dedim sinirle sonra aklıma gelen dank eden soru ile buz kesildim. Korku dolu gözlerim onu bulurken yutkunmakta zorlandım umarım tahmin ettiğim gibi değildi.

 

"B-bir dakika sen bunu nerden biliyorsun? Yoksa sen de mi o adamlardansın." Diyerek kollarından yere atlayarak sert bir şekilde yere çakıldım. Lanet olsun kolumu ve belimi artık hissetmiyorum. Sessiz bir şekilde gülen adam artık sinirimi bozuyordu. "Aptal." Gülerek ettigi hakarete sinir olarak ona ters ters bakmakla yetindim.

 

"Sence öyle bir niyetim olsa seni neden tünelde öldürmek yerine kaçmana izin vereyim." Diyerek bana göz kırptı. En başından beri kaçmama fırsat vermişti çünkü beni bulacağını biliyordu! Lanet olsun fazla mi zekiydi yoksa fazlasıyla kurnaz mıydı?

 

"Peki neden buradasın?" Diyerek kısık sesle sorumu yönelttim. Derin bir nefes alarak. "Sana bir can borcum var aptal." Dedi bıkkın bir ses tonuyla.

 

"Sen o gün bir nevi benim kardeş diyeceğim bir adamı kurtardın ne kadar kaçmış olma girişiminde bulunmuş olsanda." Diyerek bana uzun uzun baktı sonra devam ederek yürümeye başladı.

 

"O gün benim kardeş bildiğim dostumu Hasan ile İhsan en savunmasız halinde yakaladı ki bana olan hırsları yüzünden. Otuz beş nolu oda o ikisine ait gibidir, Kimseyin girmemesi için her zaman ikisinden biri o oda da kalır ki yerlerini kimse kapmasın." Son dediği ile aklıma Kaan Salup ile aramda geçen diyalog geldi.

 

"Odam nerede?" diye sormuştum ve sorduğum an göbeğini tutarak daha fazla gülmeye başladı.

 

"Ölmek üzere olan bir kızın odada kalması mı? Sen buraya gelmeden önce ne içtin? Kafa mı buluyorsun sen benimle?" Onun söylediklerine ilk basta anlam verememiştim.

 

"Burası cehennem küçük. Ya öleceksin ya da öldüreceksin veya kendi ölümünü kendin belirleyeceksin. Sandığın kadar vicdansız bir insan değilim senin buraya ne zorunluluk ile geldiğini bilmiyorum fakat ikimizinde zorunlulukları var." Onu dinliyordum çünkü bu lanet olası yer ile ilgili daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı.

 

"Burada pek çok azılı katil ve şizofren var daha bir çok hastalıklı kişiler. Şimdi sana bunları saysam bir ay boyunca bu masada bunun muhabbetini bile bitiremeyiz, bitmez! Ve şuan odaların hepsinde onlar kalıyor nedeni ise bazılarının kontrolünü gerçekten kaybetmesi. Burada kimsenin belirli bir odası olmaz. Hangi odaya girersen o senin odan olur ama o günlük için o gün kaldığın odada yarın başkasının kaldığını görmek seni şaşırtmasın. Burada kurallar böyle tıpkı ölümünün kimin elinden olacağını bilmediğin gibi. Ölüm dedim fakat senin ölümün çok kolay olmayacak bana anlatılan senin sadece büyük bir koz olduğun'' Gözleri gözlerimden ayrılırken gözünde ki gözlüğü çıkartarak gözlerini tekrardan bana çevirdi.

 

''Şuan o hasta ruhlular odaları kapmıştır ve başka oda yok senin gelmen bize sürpriz oldu anlayacağın bugün nerede yatacaksan dikkatli ol her an ölümün veya bir katilin avı olarak pençesinde olabilirsin. Senin gibi genç bir kızın bu durumda olması beni ne kadar üzse de inan elimden gelen bir şey yok. Kusura bakma senin için yapabileceğim tek şey ölümünün daha kısa bir sürede olmasını sağlamak olur." Lanet adamın çoğu yerde haklı olduğunu biliyordum.

 

" Sana sunacağım tek seçenek başkası senin cansız bedenini kendine oyuncak yapmadan git kendini öldür. Bu benim işime de gelir hem. Doğrusu senin ölümünü beklemek her an onun ellerinin boğazımda olması ile aynı. Ya da kendini öldürtmek için kendine bir katil bul bunu sana bırakıyorum."

 

O gün yaptığımız konuşma aklıma gelirken bile hala tedirgin oluyordum lanet olası adamın haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Konuşmayı yarım yamalak hatırlıyordum zaten. fakat tek bildiğim Kaan Salup başka işlerin ele başı değil bir köpeği olduğuydu "Sen oraya geldiğinde onları bir şekil oylamayı başarmıştın onlar sana doğru koşmaya başlarken biz de Arif'i çözmeye başladık o ikilinin senin arkandan geleceğini biliyordum." Diyerek güldü. Kaşlarımı çatarak ona baktım "Yani beni yem yaptınız onlara karşı! ben kızım be benim gücüm onlara nasıl yetebilirdi seni cani yaratık!" Sesimi yükseltmem ile çatılan kaşları ondan korkmamı sağlıyordu ama bunu pek belli etmedim. Geri adım atmayacaktım!

 

"Seni takip edeceğini biliyordum ve o dar koridora onun sıkışacağını da biliyordum seni yem yapmadım! Onun oraya sıkışması işime gelmeseydi inan arkandan gelmesini engellerdim." Dişlerinin arasından konuşması ile sesimi kesip onu dinledim tamam belki azıcık önyargılı yaklaşmış olabilirim.

 

"Seni sonradan çok aradım fakat bulamadım izini kaybettirmeyi basarmıştın. Tünelde ise karşılaşmamız tamamen tesadüf oldu. Güzel bir tesadüf." Bana göz kırparken oldukça şımarık bir çocuğun tavrını takınmıştı onun bu haline içten bir şekilde gülerek elimi ona doğru uzattım.

 

"Tokamı alabilir miyim?" Gozleri elime kayarken başını olumsuz anlamda salladı. "Verilen mal geri alınmaz." Konusması ile kaşlarımı çattım.

 

"Ben sana veremedim ki?"

 

"Bana sen verdin."

 

"Hayır sen saçlarımdan yararlanarak tokamı arakladın."

 

"Saçlarını bana savuran sendin ama neden şimdi kendini haklı çıkartıyorsun?" Söyledikleri ile şok olurken o sırıtıyordu. Lanet adam!

 

"Pekala senin olsun, kullanırsın." Yaptığım ima umruna bile dokunmamıştı fazla gıcık! Saçlarımı geriye atarak ona ters bir şekilde baktım. Bana doğru bir kaç adım atarak gozlerini devirdi.

 

"Kolunda ve belinden yaralı olan bir insan için fazla dik başlısın." Kızgın bir şekilde söylenirken çantaları sağ koluna geçirerek onları taşıdı. "Kendine fazla yüklenme!" Kızgın bir şekilde söylediklerini başım ile onaylarken birden gözlerim karardı ve bilincim karanlığın onu sarmasına izin vererek beni kısa bir süreliğine terk etti.

 

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi aşırı derecede merak ediyorum...😉

 

Sormak istediğiniz sorular olursa çekinmeden sorun. Elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım. 🤗

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum:) özellikle satır arası yorumlarınızı❤

 

Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın sizi seviyorum ❄ tanelerim.

 

👉 KARSAZ burdan hesabımı takibe alabilir yapacağım çoğu duyurudan haberdar olabilirsiniz.

 

Instagram: @yourkarsaz hesabından yazabilirsiniz. Alıntıları Instagram hesabından paylaşıyorum sorularınız varsa sorabilir benimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Bu arada Instagramda: @yourkarsaz hesabını takip etmeyi unutmayın seviliyorsunuz.❤️

 

 

 

Loading...
0%