@karsaz
|
"Sustum çünkü siz beni duymak istemediniz."
5. BÖLÜM: "KORKU"
Derinlerden gelen bir ses duyuyordum, fakat yorgunluk o kadar bedenime çökmüş, zihnimi ele geçirmişti ki gelen sesleri algılayamıyordum. Beni içine çeken karanlık o kadar derin ve huzurlu geliyordu ki şuan, uyanmak ve uyanmamak arasındaki o ince çizgide gidip geliyordum. Ani bir şekilde uyanmamı sağlayan o tiz ses bir kesici alete aitti yere düşen ismini dahi bilmediğim kesici alete o kadar odaklanmıştım ki oda da olan Altemur'u boğazını temizlemesi sayesinde, yeni fark ediyordum.
Yere düşen o kesici aleti alıp yanıma gelmesi sadece on saniyesini aldı. Bana tuhaf bir şekilde bakması kaşlarımı çatmama neden olurken elime koyduğu kesici aleti zar zor idrak ettim.
Bulunduğumuz odaya hızla göz gezdirince buranın bir arşiv odası olduğunu anlamam o kadarda zor olmamıştı. Nasıl bu odaya geldiğimi hatırlamaya çalıştım. Fakat zihnimin bana oyun oynarcasına bazı sahneleri kesik kesik göstermesi kendime kızmamı sağlıyordu. Hatırladığım tek şey o koridorda bilincimi kaybedip bayılmıştım.
Odada bulunan düzensiz raflar, Raflardaki eski sarı görünümlü dosyalar, odanın köşesinde bulunan kırık bir masa, üzerinde uzandığım kat kat kartonlardan oluşan bir yatak burada bir çok kişinin kaldığını belli ediyordu.
Uyandığımdan beri gözlerini üzerimden ayırmayan Altemur bana sorgulayıcı gözler ile bakıyordu ve hala dibimdeydi. Elimde ki kesici aleti ona doğru uzatarak biraz uzaklaşmasını sağladım. Gülerek eski konumuna dönerken az da olsa rahatlamıştım. Beni her ayrıntıma kadar inceleyen Altemur utanmamı sağlıyordu. Onun bakışlarına karşı ben pek onun üzerinde tutmuyordum gözlerimi!
Oda göz zevkimi bozan bir renge sahipti. Altın sarısıydı ve neon rengi olan bu boya gerçek anlamda sarıyı seven birinin bile midesini bulandıracak türdendi. Çok mu aradılar bu rengi sahiden? Gözlerimi devirip Altemura baktım, onun üzerimde ki bu meraklı bakışlarına dayanamayıp "Neden öyle bakıyorsun?" Sorum ile en ufak şaşırma belirtisi göstermedi. Bu soruyu bekliyor olmalıydı.
Tek kaşını kaldırıp gözlerini hafif bir şekilde kısarak bana yaklaştı " Hala çözemedim." Dedi esrarengiz tınısını barındırdığı ses tonuyla.
Ne dediğini anlamadığımdan dolayı "Neyi çözemedin?" diye bir soru yönelttim kısık bir sesle. Bana hitaben kullandığı cümleye karşı.
"Senin gibi minik biri." Gözleri üzerimde gezindi. " Bir cinayeti nasıl işleyebilir ki." Bunu demeseydi belki biraz rahat davranabilirdim. Ama bu cümlesi yutkunmamı sağladı. Neden merak ediyordu? Dün ona söyleyeceğim her şeyi söylemiştim! Bu konuyu hala ne diye irdeliyordu ki.
"Dış görünüşe çok aldanıyorsun sanırım dikkatli olmanı tavsiye ederim." Bunu söylemem ile tekrar güldü ama bu biraz alaycı bir gülüştü. Beni gerçek anlamda hafife alıyordu.
"Bunu çözeceğim senin gibi bir kızın nasıl bir cinayet işlediğini araştıracağım. " Bu cümlesi onun yanında kalmamam için güzel bir sebepti! Hoş eğer cinayeti araştırır ise benim buradaki işim hiç kolay olmayacaktı. Başıma bela almak gibi bir niyetim yoktu çünkü zaten yeterince belaya karşı tek başıma mücadele ediyordum bir yenisi beni yenik düşürdü.
Ona karşılık vermedim. Söyledikleri ondan biraz çekinmemi sağladı. Altemur'un burada benimle olması bu odadan kolay bir şekilde çıkamayacağımı gösteriyordu. Bana engel olacağını hissediyordum. İç sezgilerimde buradan çıkmam için beni uyarıyordu.
''Baksana gözlerinin tonu çok farklı. Gri gibi ama mavi renk tonunu fazlasıyla benimseyip onu'da içine alıp farklı bir renk oluşturmuş gibi.'' Göz rengimi ne kadar seversem seveyim bazen insanların ilgisini çektiği için rahatsız oluyordum.
''Teşekkür ederim.'' İltifat duymak her ne kadar beni gersede bundan rahatsızlık duymadım. Altemur'un elinde gördüğüm sigara ile nikotin ihtiyacı çeken dişlerim sızlarken gözlerimi kaçırıp elimi saçlarıma daldırıp karıştırdım.
''Bir kıza iltifat edince neden hemen Teşekküre sarılıp onu kurtarıcı kelime olarak görür ki? Hemcinsime bu iltifatı etsem 'Tabi lan ne sandın bende ki sende yok diye laf kabalığı yapar. ' Gerçekten siz kızlar çok değişiksiniz.'' Sesli isyanı beni güldürürken onun isyanına haklı olduğumu düşündüğüm bir cevap verdim.
''Çünkü siz erkekler biraz odun oluyorsunuz kimi nerde ne zaman nasıl mutlu edeceğinizi bilmiyorsunuz.'' Hazır cevap olmam onu şaşırtmış gibiydi. Yüz ifadesi fazlasıyla komik görünüyordu şuan.
''Bir kızı mutlu etmek dağda denizin olması kadar imkansız ha bu arada gelecek nesillerde yapay olursa bunu saymam ki ben doğal özünden söz ediyorum.'' Söyledikleri kaşlarımı çatmama vesile olurken bende ona karşılık verdim. Hem denizin yapayı mı olurdu Tanrı aşkına!
''Ah gerçekten mi! şaka ediyor olmalısın. Biz kızların istediği sadece mutluluk ve huzur bu ise sadece tek bir şeye bağlı. Sevdiğimiz adamın yanımızda olması ve arkamızda her daim durup asla gitmeyecek olması.''
''Alakası yo-'' Altemur konuşmasını yarıda kesip karşısında ki kızında yarım kalanlardan olduğunu fark etti. Tıpkı kendisi gibi. Sessizliğe gömülerek bir süre bekledi.
''Baksana.'' Altemurun söylemi ile ona baktım gözlerini gözlerimden ayırmayarak buruk bir tebessüm etti.
''Güzel seven insanların kalbi kırık, Gözleri buruk bakar seninde kalbin kırık gözlerin buruk bakıyor.'' Bana söylüyordu. Fakat onun yaşanmışlıkları benimkinden daha ağır gibi görünüyordu. ''Senin de benden bir farkın yok gözlerin kırık değil fakat gözlerine set çekmişsin kim bilir belki o çektiğin perdenin arkasında ne yaşanmışlıklar var.'' Kısık bir sesle konuşurken boğazımda ki yanmayı çok net hissediyordum.
''Söylesene Altemur terk mi edildin yoksa red mi edildin?'' Sorum ile bakışları sertleşirken bir an ayağı kalkıp çık dışarı diyerek beni kapının önüne koyacak diye endişelenmedim değil.
''Red edilen taraf olmadım fakat terk edilen taraf oldum.'' Sözlerinde ki burukluk da neydi!
"Daha doğrusu kandırıldım, kullanıldım." Sesinde ki ızdırap kaşlarımı çatmama neden oldu.
''Unutursun.'' Gözlerinde ki alaycı bakış ile tepetaklak oldum.
''Ne kadar kolay söylüyorsunuz siz bu kelimeyi! Unutma insan aklında olanla değil kalbinde olanla mutlu olur.'' Ne yani bir kız için değer miydi bu kadar.
Seviyorsa değerdi aslında.
''Anlatsana dinlerim seni hem çok soru da sormam sen konuşurken.'' İlk önce kararsız bir şekilde baksa da sonra ısrarcı tavırlarıma dayanamayıp anlatmaya başladı.
''Baharı ilk gördüğümde babası tarafından evinden kovulmuş sokakta bir grup serserinin saldırısına uğruyordu. Ona elini sürmeye yeltenen tüm elleri o gece kırdım. Tabi çok korktu sokak sokak koşmaya başladı. fakat girdiği çıkmaz sokak ile son anda durdu, arkasını döndüğünde ilk defa göz göze gelip onu inceleme şansı buldum. Her neyse o gece orda bayıldı ve hikayemiz bu şekilde başladı. Zamanla birbirimizi sevdik ilk başlarda zenginlerden nefret ediyorum imajı yaratıp hep arkadaş grubumdan uzak duruyordu. Fakat o gruptan biri olduğumu bilmiyordu çünkü arkadaşlarımı onunla hiç tanıştırmadım. Sadece gittiğimiz yerlerde bir kaç kez denk geldi Her zaman zenginlerden nefre ettiğini söylemesi benim canımı sıkıyordu doğrusu. Bu yüzden kendimi tek başına yalnız takılan biri olarak tanıttım ona. Bir nevi onun istediği erkek rolünü üstlendim. O zengin arkadaş grubundan olduğumu bilmemesini sağladım. Ama bizimkiler kızın bakışlarının hiç tekin olmadığını söylüyordu. Zaten hangisinin kafasına uydum bilmiyorum ama kızın gözünde orta halli bir serseri rolü kestim. Gün geçtikçe birbirimize açıldık ve bir süre mutlu bir şekilde hayata devam ettik. Günler geçtikçe değişmeye başladı, girdiği ortamlar yürüdüğü yollar hepsi değişti. Buna bana olan bakışları'da dahil. Onda ki değişimi arkadaşlarım da fark etti. Zaten en başından beri beni uyarıyorlardı. Fakat kimse ses etmiyordu, sonuçta canlarından öte olan arkadaşları kıza güzel duygular besliyordu. Her neyse sonunda otuz yedi yaşında ki bir adamla evlendi. Adamın malı ve servetine sahip olmak için beni bir araç olarak görmüş herhalde. O adamda bizimle ihalelere katılan adamlardan biriydi zaten. Bir nevi bizi batırmak istiyordu, Baharı yanımızda gördükten iki hafta sonra evlendi Baharı bize karşı kullanmak istemiş. Kader işte ne ekersen onu biçer sana bu dünya. Şuan ise her gece darp edildiğini duyuyorum ailesi ise ses etmiyor. Nedeni ise müstakbel damatları para vererek susturuyor kendilerini, şikayet etmesinler diye ağızlarını kapatıyormuş.''
''Peki sen neden unutmuyorsun hala? Kalbinde hala o mu var. Yani sen dedin ya hani, aklında ki ile değil kalbinde ki ile mutlu olursun.'' Sorum ile bana bakarken gözlerinde ki duygu değişimi saniyeleri aldı. Anlattıkları o kadar ağır geldi ki onun için Tanrıya dua ettim ve güzel günlerinin olmasını diledim.
''Unutmuyorum değil kendi aptallığıma kızıyorum. Ben iki yılımı nasıl o kıza harcadım, diye pişmanlık duyuyorum sadece. Yapılmaması gereken hatalar yaptım ona güzel duygular besledim şimdi gerçek anlamda birilerini seversem bahar hep bir burukluk bırakacak onunla yaşadığım anlara lanet edeceğim. Neyse bu olayı kapatalım yoksa başına buyruk bir yol gibi uzar gider.'' Bu cevabıyla aklımda ki tüm sorular cevabını tam alamadığı için rahatsızlık duymamı sağlıyordu. Fakat üstüne gitmedim.
''Ya sen, sen niye bu kadar buruk bakıyorsun ?'' Sorusu ile gözlerim doldu. O her aklıma gelince böyle olurdu zaten.
''Ben mi? ben hem terk edildim, hem de red edildim! ve bu ikisi o kadar ani oldu ki.'' İşaret ve orta parmağımı birleştirip şakağıma yaslayarak ''O terk ediliş ve red ediliş asla buradan çıkmayacak, Ben onu on yıldır bekliyorum. Her gözümü açtığımda ona söyleyeceklerim gün geçtikçe artıyor. Onun bana vermiş olduğu nefretin ne kadar arttığını ona söylemek için her gün saatlerce bekliyorum.bir gün çıkıp gelirse eğer eskisi gibi ona bakmayacağımı anlasın. Bir gün olursa karşılaşırsak ona asla yardım eli uzatmayacağımı anlasın diye her gün ona karşı kin besliyorum. Bu binadan bir gün çıkacağım çıkan ya ölüm olur. Ya da karşında gördüğün canlı bedenim. Ama kolay pes etmeyeceğim. Onunla hesaplaşmak için biraz daha yaşayacağım. Ona hesap sormak için biraz daha yaşamak istiyorum." Sustum çünkü kendimi toparlamak ve krize girmek istemiyordum.
"Gözlerim buruk bakıyor çünkü her sabah uyandığımda onu göremeyeceğim gerçeği ile yüzleşiyorum. Kalbim kırık çünkü hala onun açtığı yaraları sarmasını bekliyor. Fakat buna hep engel olmak için ona beslediğim kinimi göz önünde bulunduruyorum.'' Anlattıklarım ile kaşlarını çatan Altemur beni sessizliğe bürünmüş bir şekilde dinliyordu.
''Şuan yirmi yaşındayım. Ama ruhum kırklarında bir bedevinin artık çölde ki yolculuktan sıkılmış, bir şekilde asla sesini duyuramayacağı bir kısımdan yardım beklemesi kadar çaresiz ve ümitsiz bir durumda.'' Derin bir nefes alarak devam ettim. İçimi dökmeye ihtiyacım vardı. Fakat fazlası beni aşardı biliyorum yarısını bile anlatamayacaktım.
"Beni terk etmeden önce Altemur. Onunla inşa ettiğim çocukluğumu bir enkaza çevirdi. Bana söylediği son cümle şu oldu." Nefesim daralırken gözlerimi yumdum.
"Güneşi söndürmeyi başardım. Ay ise benim için hiç parlamadı." Gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim.
"O kelimeleri sarf ettiği an ortadan kayboldu zaten. Ben ise bir bilinmezliğin içinde kayboldum. Onu affetmeyecek bir kızgınlığım , küskünlüğüm var benim.'' Daha fazla anlatmaktan korktum. Ya ipin ucunu kaçırıp her şeyi batırırsam!
" Her neyse lavaboya gideceğim." Kısık bir sesle konuşup ayağı kalktım. Midem bulanıyordu. Benimle birlikte o da ayağı kalktı "Sen nereye?" Derken içimden benimle birlikte gelmemesi için dua ediyordum.
"Otur." Verdiği emir ile eş zamanlı çatılan kaşlarım, içimde ki meraklı tarafı susturmaya çalıştı. Oturmam için eliyle işaret verdi. Ona uyarak kaltığım yere tekrar oturarak onu beklemeye başladım. Önüme koyulan tepsiye bakarken şaşkınlığımın verdiği tepkisel bozukluluk ile bir kaç saniye öylece tepsiyle bakıştık.
"Onları yemeden kalkmıyorsun." İtiraz istemez ses tonu ile onu onayladım. Kabul etmeme gibi bir lüksüm yoktu. Zaten açlıktan dolayı dönen başım en azından beni biraz daha idare ederdi.
"Sen yemeyecek misin?" Sorum ile kafasını olumsuz bir şekilde sallayarak. "Ben yedim o senin hakkın. " Söylediklerinin samimi gelmesi beni gülümsetirken salatadan bir parça alarak kahvaltımı etmeye başladım.
"Teşekkür ederim her şey için." Kahvaltımı yapmış yarım saat boyunca Altemur ile sohbet etmiştik. Sonunda gitmem gerektiğini hatırlayarak tekrar ayaklanmıştım.
"Lafı olmaz."Geç cevap vermesi beni gülümsetirken kapıya doğru bir kaç adım atmıştım ki. Arkamdan gelen ayak sesleri ona dönmemi sağladı. Beni mi takip ediyordu?
"Sen nereye gidiyorsun?" Sorum ile kaşlarını çatarken. Bana doğru bir adım atarak aramızda kısa bir mesafe bırakmıştı.
"Seni bırakacağımı mı sandın?" Sesini iyice kalınlaştırarak kurduğu cümleye güldüm benimle alay ettiği çok belliydi.
"Yapmam gereken bir kaç işim var." Ses tonunda ki haylazlık tınısı ile burnunu tuttum. Çocuk gibi davranıyordu şuan. Kurduğu cümleden sonra gözlerinden geçen karanlık sisler onun. 'Bir kaç işim.' Cümlesinin. ' Bir kaç arkadaşın canına kast edeceğim.' İle eş değer olduğunu kısa bir sürede fark ettim. Ve bunu söylerken sessiz bir şekilde fısıldaması onu daha karanlık kılıyordu. Ses tonu beni ürpertirken sesimi çıkarmadım. Sanırım az bir şey korktum.
Kafamı olumlu anlamda sallayıp odadan çıkıyordum ki, kolumdan tuttuğu gibi beni kendisine doğru çekti. Yüz yüze geldiğimiz an gözlerini hafif kısarak. " Gidecek bir yer bulamazsan, her zaman sana ayıracağım bir yer var. İstediğin zaman buraya gelebilirsin küçük." Derin bir nefes aldı. Sonra yutkundu ve tekrar fısıldadı." Seni bekleyeceğim." Söyledikleri beni o kadar etkilemişti ki ona ister istemez şefkat duymak istedim. Fakat ona hemen güvenemezdim. Sanki lavaboya gitmeyeceğimi anlamış gibiydi bu o kadar sarsıcıydı ki bir an utandım söylediğim yalandan dolayı.
''Peki. Bu arada bu odada her gece farklı bir şahsiyet geceyi kendi güvenliği için geçirmiyor mu?'' Sorum ile kaşları havalandı. Birden farklı bir konuyu açmam onu şaşırtmıştı. Ona bakarken o tatlı tatlı minik bir tebessüm etti.
''Geçiriyor. Bu vazgeçilmeyen Altın bir kural.'' Yüzünde ki uslanmaz sırıtış ona ters ters bakmama sebep oldu. Bu çocuk hiç ciddi kalamıyor muydu Tanrı aşkına?
''Ne yani ben buraya." Odayı gösterdim ve tekrardan ona baktım. " Bu odaya senden yardım istemek için gelirsem ve geceyi geçirmek için zor bir durumda kalırsam. Buraya gelip hayal kırıklığına uğramamı mı bekliyorsun? Ya o gün bu oda da deli bir katil ile karşılaşırsam? Hiç yakıştıramadım lordum bu sizin gibi kibar bir beyefendiye hiç yakışıyor mu?'' Kullandığım üslup ona zevk vermişçesine gülümsedi. Söylediklerim hoşuna gitmiş olmalı ki bu minik oyunuma o da dahil oldu.
''Affınıza sığınıyorum madam böyle bir detayı nasıl kaçırdım. İnanın bilemezsiniz, bunun için sizden özür diliyorum. Fakat siz isteyin bu binayı bile aldırtırım, İçinde ki tüm katillerin ölüm emrini bugün verdiririm. Sizin emriniz üzerine patronuma burayı alması için ricada bulunacağım.'' Konuşma tarzı ve arada incelttiği sesi ile gülmemek için zor dururken ''Neden patronunuz lordum yoksa sizin alacak paranız yok mu? Oysa ben sizi zengin biri olarak hayal etmiştim.'' Söylediklerimi ciddi bir şekilde düşünüp cevap verdi. ''Burayı alabilmem için iki sene çalışmam lazım fakat patronumun sadece iki saatini alır.'' Söyledikleri ile attığım kahkaha ve onun bana eşlik etmesi buraya geldiğimden bu yana geçirdiğim en güzel saatler arasında yerini aldı.
''Tekrardan görüşmek üzere kendinize iyi bakın lordum.'' Gözleri samimi bir şekilde kısıldı.
''Sende madam.'' Kısık ses tonuyla fısıldarken elinde ki bileklik ile uğraşmaya başladı. Sanırım gitmem gerekiyordu.
Odadan çıktığım an beklemeden yürümeye başladım. Kaybedecek zamanım yoktu, bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Sol koridordan aşağı kata inen merdivenleri fark ederek oraya doğru hızlı adımlar atarak ilerledim. Merdivenden inerken karşıma herhangi birinin çıkmaması için içimden dualar ediyordum. Birileri ile savaş verecek durumda değildim şuan. Son basamağı indiğim an başka bir koridor ile karşılaştım. Bu koridorun duvarlarının bordo renk olması burada bordo renkli olan kelepçeli mahkumların kaldığını belirtiyordu. Üst katlarda ise diğer renklerin sahip olduğu katlar vardı şuan ikinci kattaydım, üst kat ise siyah kelepçelilerin olduğu kısımdı. Birinci katta Kaan salup'un odası vardı ve korkudan titrememi sağlayan o iğrenç odalar en alt katta kalıyordu yani zemin kattı. Orası bahçeye açılıyordu, ve hatırladığım kadarıyla yemekhane ve bir kaç oda vardı o katta. Zemin katı buraya gelmeden önce Ali abi bana baya bir anlatmıştı, çok merak edince içlerinden bir kaç görüntü gösterip bu binadan daha çok korkmamı sağlamıştı.
"Umarım zemin kata asla yolum çıkmaz. "
Düşüncelerimin sise boğduğu beynim beni bir anlık sarsarken. Bu lanet düşüncelerden bir an önce kurtulmak istedim. Derin derin nefesler alarak yürüdüğüm koridorda oldukça sessiz olmaya çalışıyordum.
Adımlarım hızlanırken bu katta birileri ile karşılaşmamak için hızla etrafımı kontrol ettim. Bu kattan çıkabilmem için koridorun karşı tarafına geçmem gerekiyordu. Ve bu da kelepçeli olan mahkumların kaldığı odaların arasından geçmek demekti! Lanet olsun her aksilik beni mi bulurdu. Başka şansım olmadığından hızlı adımlar atarak dizlerimin titremesine mani olmadan adımlarımı kontrollü bir şekilde daha çok hızlandırarak koridoru geçtim. Tam merdivenden aşağı bir adım atıyordum ki arkamdan gelen kalın bir erkek sesi bu girişimime engel oldu.
Başımı çevirmem bana zaman kaybı olurdu ve dikkatimi kaybetmemi sağlardı. Tam olarak ne kadar uzağımdaydı bunu bile bilmiyordum. Bunun için koşarak merdivenlerden inmek yerine son anda gözüme çarpan asansöre doğru hızla koşmaya başladım. Asansörün düğmesine bastım. Şansım bugün benden yana olmalıydı ki asansör bu katta sabit kalmıştı. Açılan kapı ile hızla asansöre girip dördüncü kata basarak derin bir nefes aldım. Arkamdaki kalın sesin bir kaç küfür ettiğini duydum ama bunu umursamadım. Arkamı dönüp neden bana küfür ettin adi herif diyecek halim olmadığı için onu pek sallamadım.
Sonunda asansör durunca gıcırtılı bir ses çıkartarak kapılar açıldı. Sessiz olan koridor ile ne yapacağımı bilemezken, Son anda verdiğim kararın daha doğru olacağını biliyordum. Yedi renkliler asla kaldığı kata farklı bir rengi sokmazdı. Bu onlar için çok önemliymiş. Eğer ki bu tarz bir durum oldu o kata giren kişi rehin tutulup bırakılmazmış. Bunun için yakalanmamak lazımdı. Bu yüzden bende arkamda ki her kimse onun buraya gelmeyeceğini biliyordum. Eğer ben o merdivenlerden inseydim yüzde yüz beni takip edecekti çünkü zemin kat ve birinci kat tüm mahkumlar için serbest kılınmış bir durumdu. Sadece bir araya geldikleri yer yemekhaneydi bazı renkler buna itiraz edip ele başlarını gönderip kendi grubuna yetecek kadar yemek alarak gidiyor ve katlarından hiç çıkmıyorlarmış. Bu yeni edindiğim bilgiler için Altemura tekrardan teşekkür ettim. O bana bunları anlatmasaydı ben o merdivenlerden iner ve bugün bir cani tarafından kurban edile bilirdim.
Bu katın koridorları bir çok yöne doğru ilerliyor, farklı bölgelere gidiyor olmalıydı. Ben koridorda hangi yöne gideceğimi düşünürken arkamdan gelen ayakkabı sesi ile tabana kuvvet koşmaya başladım. Sağ tarafa doğru yönümü değiştirdim. Geniş bir koridora geldiğimizde burayı inşa eden mimariye içimden güzel bir şekilde saydırmaya başladım, nevrim dönmüştü resmen.
Artık adım sesleri uzağımdan geliyordu. Arkamı dönüp beni yarım saat boyunca koşuşturan kişiye baktım. Saçları beyazlamış dişlerinin olmadığı buradan belli olan adamın niyetinin iyi olmadığı belliydi. Ona baktığım için biraz duraksama yaşadım. Dengemi kaybederken aniden kolumu tutan kişi ile kalbim duracaktı. Yağmurdan kaçarken resmen doluya tutulmuştum şuan.
Gri renkli duvarlar benim nerede olduğumu ve ne tür mahkumlar ile karşılaşacağımı, nasıl olaylar ile karşı karşıya kalacağımı bir bilinmezliğe sürüklüyordu. Ağır bir şekilde arkamı döndüm.
Döndüğüm an çığlık atarak dev boyunda olan kel adamın elinden kolumu çekmeye çalıştım. Bileğinde ki Gri kelepçe yutkunmamı sağlarken, bu arada attığım çığlık yüzünden odalardan çıkan diğer gri kelepçeliler daha fazla korkmamı sağladı. Şimdi ne yapacaktım? Nasıl kurtulacaktım bu durumdan! Düşünmem gerekiyordu. Bu lanet olası durumdan kurtulmam için düsünmem gerekiyordu! Kafamda oluşan ani plan ile sırıttım. Bunu uygulamak için arkamda duran yaşlı adama bakmayarak hızla kolumdan tutan adama en masum yüz ifademle bakarak ağlamaya başladım. Benim ağlamama şaşırırken kaşlarını çattı.
Ağlayarak deve gibi olan adamın az önce kolumu kurtarmak için uğraştığım kaslı koluna sarıldım. Adam beni kendinden biraz uzaklaştırınca göz yaşımı siliyormuş gibi yaptım ters psikoloji.
"Sen kimsin?" Dedi kükremeye benzer kalın sesiyle. Bir an planı boş verip ayaklarımı kıçıma vura vura kaçmak istedim bu koridordan.
"B-ben yeni geldim bu gruba. Bana yeni kelepçe taktılar ve buraya gelmemi söylediler s-onra bu adam." Hala arkamda duran adamı gösterdim herkes bir an oraya dikkat kesilince cümlemi devam ettirmek için konuşmaya başladım.
"Benim kelepçemi tuhaf bir anahtarla çöz-" Cümlemin devamını getiremeden hepsi elime odaklandı, elimde kelepçe görmedikleri için bana inanan gözler ile baktılar. Sonra hepsi olayı yeni fark etmiş gibi adamın üzerine koşmaya başladı kimisi ise " Anahtar bu morukta hadi anahtarı alalım." Gibisinden bir çok cümle kurarak yaşlı adama doğru yürümeye başlamıştı. Yaşlı adam yaşadığı şok ile bir iki saniye olduğu yerden kıpırdamadı. Olayı daha yeni idrak eden yaşlı adam bağırarak kaçmaya başladı. Diğerleri arkasından onu yakalamak için harekete geçmişlerdi bile. Şuan koridorda kimse yoktu.
Beni yalnız bıraktıkları an hızla karşımdaki boş olan az önce bindiğim asansör sadece üst kata çıktığından dolayı alt kata inen asansör ise karşı tarafta bulunuyordu. Asansöre yetişmek için koridorda hızlı adımlar atarak yürümeye başladım.
Asansörün düğmesine bastım şuan altıncı kattaydı asansör. Arkamı dönüp duvara yaslanacaktım ki duyduğum ağlama sesiyle hızla dik bir konum alarak sesin geldiği yönü seçmeye çalıştım. Karşımda duran gri üzerinde değişik bir sembol bulunan kapı ile derin bir nefes aldım. Lanet olsun illa başımı belaya mı sokacaktım ben! Buranın liderine ait olan, olduğunu gösteren üzerinde ki değişik sembolün bulunduğu odayı bir süre izledim. Her grubun bir lideri vardı ve bunu bana Altemur söylemişti boş bulunduğu anda sorduğum sorulardan birinin cavabıydı.
Hızla odaya doğru ilerledim. Kapıyı açtığım an karşılaştığım görüntü ömür boyu asla unutulmayacak derecede çaresiz bir tabloyu resmetti zihnime. Kafasını dizlerine gömmüş bir kız titreyen bacaklarıyla duvarın köşesinde ağlıyordu. Sorun ise üzerinde ki örgülü kazak yerde bir paçavra gibi savrulmuş dururken, kızın üstünde sadece içliğin olmasıydı.
Odaya girdiğim an " Lütfen özür dilerim eğer bana yaklaşmaya kalkışırsan b-ben dayanamam." Dedi. Ses tonu ve ağlamaktan kısılmış olmalıydı. Titrek sesi beni duraklatırken söyledikleri kanımı dondurmaya yetti. Ben gelmeseydim bu kıza tecavüz mü edilecekti. Bir kadın daha hayatına son mu verecekti! Hayır. Buna asla izin veremezdim! O lanet yükü bu kızın taşımasına izin veremezdim.
Hızla yanına gidip elini tuttum elini tutmam ile dizlerime bir tekme savurdu. Bu o kadar ani olmuştu ki mideme aniden giren kramp sayesinde boğazımdan acı dolu bir ses yükseldi. Dizim feci bir şekilde acıyordu. ''Lanet olsun.'' Benden çıkan acı dolu ses ile kız kendine gelmiş olmalıydı ki bana tuhaf gözler ile baktı.
Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki buna izin vermeden kızın kolunu tutup hızla odadan çıkardım. Acıyan dizim ile dişlerimi sıktım sonunda asansör gelmişti kapısı açık bir şekilde duran asansör beni şaşkına uğratırken o an koridorda derin bir kükreme yayıldı. Az önceki dev kel bana o kadar öfkeli bakıyordu ki kendimi binanın üst katına çıkıp atasım geldi. Bu nasıl bir ses tonudur, bende bu ses tonu olsa beni hiç yalnız bırakmayacak olan psikolojim ile birlikte kendimi bir odaya kapatır, oradan ömür boyu çıkmazdım.
Ben öylece kele bakarken o hızlı adımlarla bize doğru geliyordu. Yeri sarsan adımları ile üzerimize gelen kel beni korkuturken ani bir refleksle yanımdaki kızın kolunu tutup resmen asansöre bodoslama dalıp birinci katın bulunduğu düğmeye bastım. Dev kelin son kez kükremesini duyduktan sonra asansörün kapısı kapandı.
Sırtımı asansörün soğuk duvarına yaslarken dizimin acısı ile gözlerim doldu. Çok fazla acıması kızın hassas bir noktaya vurduğunu açık bir şekilde belli ediyordu. Dizimin ağrısı yüzünden kıza bağırmamak için zor dururken ona da hak vermekten kendimi alamıyordum. Kendini savunmak için öyle bir girişim sergilemiş kendini korumaya çalışmıştı.
Asansörün durması ve kapıların açılmasıyla Kaan salup'un odası tam karşımızda belirmişti. Oturduğum yerden kalkıp topallayarak ilerlemeye başladım. Her adımımda acısını belli eden diz ağrısı beni zor duruma sokuyordu. Kendime eziyet edercesine sıktığım dişlerim az da olsa acısını psikolojik olarak bastırıyordu. Kızın kolunu tutup onu peşimden sürüklemeye başladım. Yoksa olduğu yerde gün boyunca aynı şekilde durabilecek bir şok etkisi vardı üzerinde. Ne tuhafsa kız şoktan tek kelime etmiyordu. Sağ koridora girdiğimiz vakit derin bir nefes aldım en azından güzel bir yol kat ettik. Karşıma çıkan tanıdık sayılı odaları umursamadım. Az ileride duran fayans ise bana yabancıyı hatırlattı. Onunla karşılaşmamak için bilmediğim bir odaya giriş yaparken kendimle birlikte kolunu tuttuğum kızıda sürüklüyordum. Yanımda hala şok içinde tepki vermeyen kızın bi an dilsiz olduğunu düşündüm. Neden tepki vermiyordu? Düşüncelerimi dolduran sorular ile kafamı iki yana sallayarak kızın kolunu bıraktım.
O an dikkatimi çeken tek şey kızın bileğinde ki kırmızı kelepçe oldu. Oan aklıma gelen Yabancı'nın da kırmızı kelepçe taktığıydı.
Evet arkadaşlar yeni bölümü nasıl buldunuz?
Gri kelepçeli dev kel hakkında ki düşünceleriniz?
Peki kırmızı kelepçeli kız hakkında ki düşünceleriniz?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum:) özellikle satır arası yorumlarınızı❤
Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın sizi seviyorum ❄ tanelerim.
👉 KARSAZ burdan hesabımı takibe alabilir yapacağım çoğu duyurudan haberdar olabilirsiniz.
Bana ulaşmak için Instagram: @yourkarsaz hesabından yazabilirsiniz. Alıntıları Instagram hesabından paylaşıyorum sorularınız varsa sorabilir benimle iletişime geçebilirsiniz.
Bu arada Instagramda: @yourkarsaz hesabını takip etmeyi unutmayın seviliyorsunuz.❤️
|
0% |