Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM-HATIRA

@kasirgalidusler

Bölüm şarkısı,

Çağan Şengül - Emre Aydın= Yansın

Teoman= Hatıralar

♥♥♥

"Böyle geçmişi hatırlamak beni hüzünlendiriyor. Garip ama hatıralar hoş bile olsa yine de hüzünlendiriyor" DOSTOYEVSKİ

 

∞∞∞

Her insanın acı çekme sitili farklıdır. Bazıları ağlayarak, bazıları depresyona girerek, bazıları anlatarak, bazıları hiçbir şey olmamış gibi davranarak, bazıları ise acısını içine gömerek unutur acısını. Acısını içine gömen insan başka bir kimliğe bürünür ve bir hedef belirler kendisine. O hedefe giden yolda canını bile verecek kıvama gelir. O hedef onun için bir tür kaçış gibidir. Sürekli onun arkasına sığınarak geri plana atar kendisini. İşte bende böyleydim sanırım. Arkasına sığındım şey ise kimliğim ve intikamımdı. Kimliğim beni kısıtlarken, intikamım önümü açarak uğruna her şeyi yapmaya itiyordu. İki bilinmezlik arasında bir sağa, bir sola savruluyordum. Ne kadar güçlü durmaya çalışsam da içten içe çaresizdim.

Lalin tüm herkesin gözünde güçlüydü, umursamazdı ve yıkılmazdı. Ama Lalinin arkasında olan 10 yıl önce kaybettiğim kimliğim olan o küçük kız güçsüzdü, umursuyordu, yıkılıyordu ve anne, babasını çok özlüyordu. Bu iki zıt karakterin arasında ise hala kimliğini bulamamış ben sıkışıp kalmıştım. Bir yandan Laline sarılmak istiyordum ama bir yandan o masum kız kimliğimi kaybetmek istemiyordum çünkü 10 yıldan bu zamana kalmış tek masum tarafım oydu. Bu yüzden onu kaybetmek istemiyordum. Ne yaparsam yapayım yolumu bulamamıştım, tek tarafım eksikti.

Ama bildiğim bir şey varsa şu an Lalin olmam gerekiyordu. Bana tehlikeli gözlerle bakan karşımdaki düşmanıma karşı asla güçsüz olamazdım. Tam şu an Laline sıkı sıkı sarılmamın vakti gelmişti. Eymen Karaoğlu ne kadar güçlüyse Lalin iki katı güçlüydü çünkü. O ne kadar bana hırsla bakıyorsa ben ondan daha hırslı bakıyordum. Üzerimde bakışlarıyla üstünlük kurmaya çalışıyordu ama ben izin vermiyordum çünkü kimse benim üzerimde üstünlük kuramazdı. Hala birbirimize nefretle bakarken Almira Hanım tekrardan aramıza girdiğinde bakışlarımız ona döndü.

"Çay ister misin oğlum?" diye soru yöneltti o dağ ayısına.

"Gerek yok teyze Ergün'ü görüp gideceğim hemen" diye cevap verince yüzü yine samimiyetten uzak bir hal almıştı. İnsanın evladı olsa sevesi gelmezdi, Allah annesine- babasına sabır versin.

"Peki ama çıkarken de yanımı uğra." dedi yeğenine şefkatle bakarken. Bu adam bunu hak etmiyordu.

"Peki teyzeciğim"

Almira hanım o dağ ayısına sarıldığı sırada diğer ayı olan Serkan içeri girdi. Başta Almira Hanım ve Eymen'i görünce gülümsese de bakışları beni bulunca gülümsemesi yerini sinire bırakmıştı. Ben ona alayla bakarken o bana sinirle bakıyordu. Bu sinirli hali baya hoşuma gitmişti biraz daha uğraşmanın zararı yoktu. "N’aber ayı?" dediğimde siniri ikiye katlanmıştı.

"Ne diyorsun lan sen?" diye tısladığında Almira Hanım yeğeninden ayrılmış şaşkınlıkla bize bakıyordu.

"Serkan bir kadına karşı lan kelimesini kullanman hiç hoş değil" dediğinde benim ayı dediğimi duymadığını düşünmüştüm. Ta ki bana dönüp "Lalin senin de dedin kelime hiç hoş değil" diyene kadar.

"Almira teyze bana ayı diyor bu kadın." diye sinirle konuştuğunda kahkaha atmak istemiştim. İlkokuldaki çocuklar gibi annesine şikâyet ediyordu sanki.

"Tamam Serkan sakin ol bir daha demez öyle sana" Almira hanımın ortamı yumuşatmaya çalışması daha bir hoşuma gidiyordu.

Serkan sakinleşmeye başladığında Almira hanıma bakarak gülümsemişti. "Peki Almira Hanım."

"Neyse ben gidiyim Almira Hanım" Sesim çıktığında tüm gözler bana döndüğünde ben sadece Almira hanıma bakıyordum. Bir an önce şu ortamdan çıkıp gitmek en mantıklı seçimdi. Yoksa birisini çekip vuracaktım.

"Peki Lalin ama yine gel olur mu?" dediğinde ona gülümsedim.

"Gelirim."

Almira hanım yanıma gelip bana sarıldığında bende karşılık vermiştim. Geri çekildiğinde gülümsüyordu. Bende ona son kez gülümsedikten sonra bakışlarımı Eymen Karaoğlu’na çevirdim. Bana ifadesizce bakan yüzüne nefretle baktıktan sonra daha fazla duramayarak kapıya doğru ilerledim. Tam çıkacakken Serkan'ın yanında durdum. "Bay bay ayıcık" dedikten sonra cevap beklemeden hızlı adımlarla odadan çıkmış hemen arkasından evden de çıkmıştım. Serkan'ın arkamdan deliye döndüğüne yemin edebilirdim. Bu düşünce hoşuma giderken görüş açıma sonunda Gece girmişti. Yumuşayan bakışlarımı tekrardan sertleştirdikten sonra yanına doğru ilerleyip karşısına dikildim.

"Konum atalı iki saat oldu." dedim sert bir şekilde.

"İşim çıktı Lalin anca geldim." dedi mahcup bir şekilde.

"Daha önemli ne işin varmış acaba?" diye sordum sert bir tonda.

"Bar'a silahlı saldırı oldu"

"Ne demek silahlı saldırı oldu?" panikle sordum soru karşısında elini omuzuma koydu.

"Sakin ol Lalin herkes iyi."

Orada yaklaşık 40’a yakın kişi çalışıyordu. Ve sırf bizim pis işlerimizden dolayı o masum insanların canından olmasını asla istemezdim.

"Ama kasayı almak için gelmişler."

"Nasıl anladınız?" soruyu sorarken yüzüm yine sert bir hal almıştı.

"Kasayı zorladıklarına dair izler var kasada." Genellikle hep böyle olurdu. Genelde bar a gizlice girenler kasayı açmaya çalışırdı. Çünkü kasada bir servet yatıyordu. 10 yıllık birikimimizden tutun, hepimizin ailesinden kalan paralar bile onun içindeydi. İşte tamda bu yüzden dünyanın en sağlam kasasını yapmıştık. Özel şekilde üretilen bu kasayı şifre dışında ne kadar güç kullanırsan kullan açılmayacak bir korumaya sahipti. Şifre de Gece ve benim parmak izimdi. Bu yüzden kimsenin açma ihtimali yoktu. "Her zamanki olaylar işte Lalin, biliyorsun hep kasadaki parayı çalmaya çalışan kişiler oluyor. İlk defa olmadı bu ama sen hep aynı tepkiyi gösteriyorsun." diye sitem etti.

"Konu kasa değil Gece konu çalışan insanlar. Sırf kasayı çalmak için orada çalışan masumların öldürülmesini istemiyorum." diye cevap verince Gece gülümsedi.

"Korkma" diye cevap verdi. Ardından bakışları malikanenin önündeki arabaları döndü, kaşları çatıldı. "Kim geldi?" diye sordu.

"Eymen Karaoğlu" diye cevap verdiğimde kaşları iyice çatıldı.

"Sana bir şey yaptı mı?" diye sordu panikle.

"Hayır, hayır hiçbir şey yapmadı bana. Teyzesini görmeye gelmiş."

"Teyzesini mi?" meraklı bakışları malikaneye dönmüştü.

"Almira hanımın yeğeniymiş."

İşte bu sefer baya şaşırmıştı. Ağzı bir parça açıldığında kafasında dediklerimi tarttığı belliydi. "Oha" dedi başta. "Ergün'ün de kuzeni mi o zaman lan?"

"Evet."

Bir süre daha şaşkın şaşkın baktıktan sonra bana döndü. "Gidiyor muyuz?"

"Evet gidelim." kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra ikimizde arabalarımıza doğru ilerleyip bindik. Arabayı çalıştırmadan önce malikaneye son kez baktıktan sonra gaza var gücümle yüklenerek buradan uzaklaştım. Neden bilmiyordum ama içimde tarif edilemeyecek bir his vardı. Ama iyi bir his değildi, aksine rahatsız ediciydi. Altıncı hissimin her zaman kuvvetli olduğunu düşünürdüm, her zaman hislerime göre hareket ederdim ve hiçbir zaman ben yanıltmazdı. Ama içimdeki kötü hissin getirisi ne olurdu bilmiyordum. Direksiyondaki ellerimin titrediğini fark ettiğimde arabayı yavaşlatmıştım. Tama arabamın yanında benimle aynı hızla giden Gece'de yavaşladığında bakışlarımı onun tarafına çevirdiğimde bir bana bir yola baktığını görünce kendime gelerek arabayı tekrardan hızlandırdım.

Çok geçmeden eve vardığımızda arabaları park ederek arabadan indik. Gece yanıma geldi hızlı adımlarla. "Sen iyi misin?" diye sordu.

"Evet sadece bir an başım döndü." diyerek yalan söyledim. Ona şu an içimdeki hisleri anlatmak ya da tarif etmeye çalışmak gibi bir derdim yoktu.

"Peki." Gece dediğime inanmamıştı ama kurcalamakta istememişti.

"Eve gelmek ister misin?" sabah yapmadığım daveti bu sefer yaparak telafi etmek istiyordum.

"Teşekkürler ama işlerim var." Hala küs müydü acaba?

"Tamam o zaman iyi akşamlar" diyerek eve doğru ilerlemeye başladım. Kapıya vardığımda zili çaldım ve çok geçmeden Mine kapıyı açmıştı. Beni görünce yine sımsıcak gülümsemesi yüzüne oturmuştu. İşte bu kızdaki en sevdiğim şeyde buydu. Gülümsemesi insanın içini ısıtıyordu, benim soğuk olan kalbimi bile.

"Hoş geldin Lalin."

"Hoş buldum." İçeriye girerek ceketimi çıkarıp Mine'ye verdim. "Rica etsem makineye atar mısın?" Aslında kendimde atabilirdim ama arada bir Mine'den bir şey istemek iyi geliyordu, çünkü o hep ondan bir şey istemeyip uzak durduğumu söylüyordu. İşte bende arada bir yardım istiyordum böyle konularda.

"Tabii." dedi gülümseyerek.

Bende hafifçe gülümsedikten sonra odama çıktım. Kısa bir duş alıp üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra yatağıma uzanarak yatak başlığına sırtımı yasladım. Günün sonunda gelen yorgunlukla mayışmıştım. Aklıma her gün sonunda olduğu gibi anılar dolarken. Yatağın yanındaki komidinin çekmecesini açarak albümü çıkardım. Her açışta olduğu gibi ellerim yine titremişti. İki bacağımı da kendime çektim, albümü bacağıma yaslayarak kapağı nazikçe açtım. Gözlerim küçük kardeşimin gülümseyen fotoğrafını bulduğunda içim titremişti. Hemen yanında ise babam vardı, oda gülümsüyordu. İkisi de futbol sahasındaydı ve kardeşimin kazandığı bir maç sonrasında çekilmiş mutlu bir fotoğraftı. Gözlerimden bir damla yaş süzüldüğünde içimdeki özlem yerini belli etmişti.

Yine bir sayfa daha çevirdikten sonra bu sefer annemin olduğu bir fotoğraf çıkmıştı karşıma. Evimizin bahçesinde çiçeklerin arasında oturduğu bir fotoğraftı. Fotoğrafta tekti ve büyük ihtimalle fotoğrafı babam çekmişti çünkü kameraya hem aşkla hem de tarifsiz bir mutlulukla bakıyordu. Annem fotoğrafının tam üzerine bir göz yaşım düştüğünde ağlamam şiddetlenmişti. Anneme son defa baktıktan sonra bir sayfa daha çevirdim. Bu sefer fotoğrafta kardeşim ve ben vardık. Parktaydık ve elimizde dondurma vardı. Bu fotoğrafı da büyük ihtimalle babam çekmişti. Kardeşim ve ben elimizdeki dondurmalarla kameraya kocaman gülümseyerek bakıyorduk. Çok mutluyduk, çok.

Son bir sayfa daha çevirdiğimde bu sefer annem, babam, kardeşim ve benim olduğum bir fotoğraf vardı. Nefesim boğazımda düğümlendiğinde bu mutlu aile tablosunda elimi gezdirdim. Gözyaşlarım teker teker yanağımdan süzülerek fotoğrafa düşerken içimde düğümlenen şeyler canımı yakıyordu. Bir yandan canım çıkacak kadar acırken bir yandan da nefreti iliklerime kadar hissediyordum. Mutlu anılarımı ailemle beraber bana gömdürmek zorunda olan bu insanlara karşı saf nefret hissediyordum. Bu nasıl bir canilikti, bu nasıl bir kararlılıktı ki insanların canını almışlardı.

Kafama dolan binlerce soruyla beraber nefretim artıyordu. Daha fazla dayanamayarak albümü yerine koyarak ayağa kalktım, biraz nefes almam gerekiyordu. Odamın balkonuna çıkarak derince bir nefes çektim. Gözlerimi yıldızlarda gezdirdim. 10 yıl önce ailemin ilk öldüğü sıralarda yıldızları ailem olarak kodlamıştım, her yıldızlara baktığımda onlar beni görüyormuş gibi hissederdim. Artık öyle hissetmiyordum ama yine de yıldızlara bakarak onlarla göz göze geliyormuş gibi hissetmek güzel hissettiriyordu. Bakışlarımı indirip etrafta gezdirdim birazda. Gece yarısı çoktan olmuştu. Korumalar hala etraftaydı ama ev halkı uyuyordu. Tek uyumayan bendim sanırım, zaten fazla uyuyan bir insan da değildim. Bakışlarımı biraz daha gezdirdikten sonra gözüm bir çift göze çarptı. Başta bir irkilsem de bu kişinin bariz bir şekilde bana baktığı belliydi. İçeriye doğru koşarak üzerime bir hırka alıp hemen aşağı indim. Kapıyı hızla açıp dış kapıya doğru koştuğumda korumalar halimi görüp paniklemişti. Dış kapıyı açıp o kişiyi gördüğüm tarafa doğru gittim, peşimde de birkaç tane koruma vardı. Oraya vardığımda kimse yoktu, ben gelene kadar kaçmış mıydı? Nasıl kaçacaktı bu kadar hızlı? Hem koşsa ses çıkardı ve bizim korumalar onu fark ederdi.

Bakışlarımı iyice etrafta gezdirdikten sonra kimseyi göremeyince bahçeye geri girdim. Korumalara dönerek " Etrafa iyice sahip çıkın bizden habersiz kuş bile uçmasın" diyerek talimat verdikten sonra eve girip odama geri çıktım. Yanlış mı görmüştüm acaba? Ama gördüğüm şeyden emindim?

Derin bir nefes çektikten sonra daha fazla düşünmemeye karar vererek başımı yastığa koyup gözlerimi kapattım. Aklımdaki düşünceleri uzaklaştırarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

ΔΔΔ

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerimi yeni güne açtım. Odada Mine vardı ve dün gece kapattığım perdeleri açıyordu. Başımı sersemce yastıktan kaldırdıktan sonra gözlerimi ovuşturdum. "Günaydın Lalin" Mine'nin neşeli sesi kulaklarıma dolarken yataktan kalktım yüzümü yıkamak için. "Günaydın" dedim kısaca ve lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü kuruladıktan sonra odaya geri döndüğümde Mine gitmişti. Üzerimi değiştirip silahımı da belime koyduktan sonra aşağı indim. Tüm herkes neşeli bir şekilde kahvaltı yapıyordu. Mine yine döktürmüştü tabi. Masaya yaklaşıp ağzıma dilimlenmiş bir domates attıktan sonra kapıya yöneleceğim sırada Mine kolumu tutmuştu.

"Kahvaltı yapmayacak mısın?"

"Hayır işim var" verdiğim cevap Mine'yi mutlu etmediği yüzünden belliydi ama gitmem gerekiyordu.

"Peki" dedikten sonra kolumu bırakır bırakmaz daha fazla bir şey demeden hızlı adımlarla evden çıktım.

Cebimden telefonumu çıkardıktan sonra Ünal'a 'Acilen attım konuma gel' diye bir mesaj çektikten sonra konum atıp arabama bindim. Bugün çok eğlenceli bir gün olacaktı, içimdeki hırsı atacaktım. Emrivaki asla sevmeyen bir insandım ve bunu yapan kişiye de karşılık vermemek olmazdı. Onlar yaptıysa Lalin hayli hayli yapardı. Ama tabi benim yapacağım şey biraz daha farklı olacaktı. Lalin tarzı bir geri dönüş yapacaktım ve onlar bunu beklemeyeceği için büyük ihtimalle küçük dillerini yutacaklardı. Bu işi sonunda bir daha bana emrivaki yapamazlardı.

Geleceğim konuma vardığımda Ünal çoktan gelmiş arabasına yaslanmış sigara içiyordu. Benim arabamı fark ettiğinde ise elindeki sigarayı bitirmeden bir kenara atıp ayağıyla ezerek söndürdü. Ben hemen arabamı onun arabasının yanına park ederek arabadan indim. Yanına gittiğimde merakla bana bakıyordu. "Lalin neden Karaoğlu holdingdeyiz?" diye sordu. Tek yanağım arsızca kenara kıvrıldığında holdinge çevirdim bakışlarımı. "Aklından ne geçiyor Lalin?" diye yine soru yönelttiğinde bakışlarım tekrardan Ünal'a döndü. Yüzümdeki sırıtış daha çok arsız bir hal alırken başımı sağa doğru hafif yatırdım.

"Kısasa kısas yapmak için buradayım." dediğimde Ünal'ın kaşları çatılmıştı.

"Ne kısası Lalin?" diye sorularına devam ederken artık fazla soru sorması canımı sıkmaya başlamıştı.

"Sen sadece yanımda dur yeter." dedikten sonra holdinge ilerlediğimde Ünal'da peşimden koşarak gelmeye başlamıştı. Tek elim ceketimin gizli bölmesinde her daim duran fötr şapkama gittiğinde Lalin kimliğime tamamen bürünmüştüm. Fötr şapkamı özenle kafama taktığımda şirketten içeri çoktan girmiştim. Girdiğim andan itibaren ise çalışanların gözleri çoktan bana dönmüştü bile. Herkes merakla bana bakıyordu, hatta birkaç tane çalışan yanıma bile gelmek için ilerlese de onları umursamadan ilerlemeye devam ettim. Eymen Karaoğlu şu an önemli bir toplantıdaydı ve ben o toplantıyı sabote etmeye kararlıydım. İlerlemeye devam ederken bir yandan toplantıyı mahvetmeyi düşünüyordum bir yandan da dün çok kısa bir süre baktığım ama aklıma kazınan şirketin krokisini aklıma getirip toplantı odasına ilerliyordum.

Arkamda Ünal'la ilerlerken asansöre binip 45.kata bastım. Asansör Ünal bindikten sonra kapanıp hızla çıkarken Ünal'ın meraklı bakışları hala bendeydi. Ne yapacağımı kestiremiyordu ve bunun onu korkuttuğu apaçık belliydi. Tekrardan bana soru sormak için hazırlandığı sırada açılan asansör kapısıyla beklemeden asansörden indim. Ünal'da peşimden ilerlerken toplantı odasına doğru ilerlediğim sırada karşıma koşarak bir sekreter dikildiğinde koluma yapışmıştı. "Hanımefendi girmek yasak." deyip bir Ünal bir baktığında tekrardan harekete geçecekken yine koluma asıldı. "Randevuluysanız lütfen Eymen beyin toplantısının bitmesini bekleyin, zaten biraz sonra biter." Kadın kolumu sıkı sıkı tutarken daha fazla sabrım kalmayınca kadını düşmeyeceği şiddette iteledikten sonra kadın kolumu bırakmak zorunda bırakmıştı. Bende daha fazla vakit kaybetmeden sonunda hedefime ulaşmıştım. Sertçe toplantı odasına girdiğimde konuşan herkes susmuştu ve merakla, kaşlarını çatmış bir vaziyette bana bakıyorlardı. Herkes bu davetsiz misafirin kim olduğunu düşünürken benim bakışlarım masanın başında oturan Eymen Karaoğlu'nu bulmuştu. O ise diğerlerinin aksine bana gayet ifadesiz bakıyordu.

Herkesin bakışlarının arasında içeriye girerek tam karşılarına dikildiğimde Ünal tam dibimdeydi. "Toplantınızı böldüğüm için çok özür dilerim ama şu dağ ayısı ile hesaplaşmam lazım" diyerek kaşlarımla Eymen Karaoğlu'nu işaret etmiştim. Toplantı odasındaki meraklı bakışlar büyük bir şaşkınlıkla dediğimden takma addan dolayı Eymen Karaoğlu'na dönerken onun yüzündeki ifadesizlik hala devam ediyordu. Herkes ne diyeceğini bilmemiş bir şekilde ona bakarken tek elini kaldırıp gitmelerini işaret etmek için iki parmağını öne sallayınca herkes ikiletmeden ayağa kalkıp gitmeden önce bana son defa bakış attıktan sonra çıkıp gitmişlerdi. Bakışları bir an bile olsa benden ayrılmazken bir anda Ünal'a çevrilip yine beni bulmuştu. Bu oda gitsin mi demek oluyordu? Bende tek elimi havaya kaldırıp aynı Eymen Karaoğlu gibi iki parmağımı geriye doğru salladığımda Ünal'ın adımları duyuldu ve odadan çıkmıştı. Eymen Karaoğlu yanındaki düğmeye basıp kapıyı kapattıktan sonra bir bacağını diğerinin üzerine atıp bir sigara yakarak derince içine çekti.

O bu kadar rahatken ben neden ayakta dikilecektim ki? Bende toplantı masasında tam karşısına geçerek oturduğumda içine çektiği dumanı dışarı bıraktı. "Neden buradasın?" sorusu sonunda onu dudaklarından döküldüğünde başımı hafifçe sola yatırdım.

"Her zaman emrivakileri sen mi yapacaksın?" Sorum karşısında dudağının yan tarafı yukarı doğru kıvrıldı.

"Kısasa kısas diyorsun yani?" diye cevap verdi.

"Aynen öyle diyorum" Bir an olsun gözlerimden ayırmadığı bakışları nedensizce bir anlık huzursuz hissettirmişti.

"Dağ ayısı öylemi? Bana bu takma ad mı taktın?" sorduğu soru karşısında dudağının diğer tarafı da kıvrıldığında alayla değil ciddi ciddi gülüyordu.

"Ormanda çevirip emrivaki yaptığın için tamda bu takma ad sana layıktı." diye cevap verdiğimde benim bile gülesim gelmişti.

"Eğer seni ormanda değil de bir tenhada çevirseydim ne derdin acaba?"

"Sapık derdim o zaman" verdiğim cevap karşısında boğazından gülmeye benzer bir hırıltı çıktı.

"İyiymiş" yine sigarasından derin bir soluk aldığında gülümsemesi gitmiş dudakları yine eski haline dönmüştü.

"Sana bir şey sorabilir miyim Lalin?" diye sorduğunda bu dağ ayısının kibar şekilde sormuş olması beni şaşırtmıştı ama belli etmemiştim.

"Sor"

"Benimle iş birliği yapacak mısın?" diye sorduğunda doğruca konuya girmişti.

"Bana ormanda tek kurtuluşun dediğinde açıkçası seninle iş birliği yapmamaya karar vermiştim..." cümleme devam etmeyip sustuğumda elinde sigarayı bitirmiş soğuk zemine fırlatmıştı, merakla devam etmemi bekliyordu. "Ama ormandan döndükten sonra aldığım bir aramadan sonra belki de iş birliğinin çok da saçma olmadığını düşündüm çünkü arayan kişi alenen tehdit etti beni." dediklerimi ciddiyetle dinlemişti.

"Ve..." diye devam etmemi istediğinde bende devam ettim.

"Bunun dışında Gece seni nereden tanıyor bilmiyorum bunlar sonra konulacak şeyler tabi ama onun seninle iş birliği yapmamı istemesi ve bunun yanında Almira hanımın yeğeni, Ergün'ün kuzeni olman da seninle iş birliği yapmamda sakınca olmadığı sonucunu doğurdu kafamda."

Beni dinledikten sonra kafasını olumlu anlamda salladı "Peki."

"Bende bir soru sormak istiyorum "

"Tabi."

"Ben ailemin intikamı için iş birliği yapmak istiyorum tamam okey ama sen neden iş birliği yapıyorsun? Senin ne gibi derdin olabilir o insanlarla?"

Sorum karşısında ifadesiz yüzünde mimik bile oynamadan cevap vermişti. "Aslında bakarsan Lalin benim o insanlarla bir derdim yok, benim canımı yakmadılar." Tekrar dan bir sigara yakıp dudaklarına götürdüğünde devam etmesini bekliyordum. "Ama ben ailemden yapılan adaletsizliğe sessiz kalmamayı öğrendim. Ve tamda bu yüzden size yardımcı olup o paralarıyla her boku yiyebileceğini sanan insanlara haddini bildirmek istiyorum. Bu adaletsizliğe sizinle ses çıkarmak istiyorum." dedikleri tam beni ikna etmese sesinde güven veren bir şey vardı.

"Tek derdin yardımcı olmak yani."

"Aynen öyle."

"Peki nasıl edeceksin."

"Katliam zamanı hakkında yakın tanıdıklarımdan biraz bilgi aldım ve sizin canınızı yakan asıl kişinin yıllardır Meksika'da yaşadığı bilgisini aldım. Aslında size yerini söyleyip öldürmeniz için yardımcı olabilirdim ama bu şahıs katliam zamanı ve daha öncesinden yüzü dahi görülememiş bir mahlukat. Kendisini sır gibi saklıyor ve sadece bir kişiye komut verip her yeri yönetiyormuş" dedikleri cidden şaşırtıcıydı.

"Hiç gören olmamış mı?"

"Hayır bir kişi dışında bu şerefsizi gören yok."

"Gören kim peki?"

"David Davis diye bir adam."

"Ona nasıl ulaşacağız peki?"

"Bende tam onun için benimle iş birliği yapmanı bekliyordum. 10 gün sonra bu adamın bu kumarhanesine gidip adamla tanışabiliriz."

"O nasıl olacak?"

"Kılık değiştirip kendimizi bir Rus gibi tanıtacağız."

"Bunları hangi ara planladın sen?" yüzü hala aynıydı, tepkisizdi. Tek eliyle gömleğindeki üç düğmeyi açıp gergince geriye yaslandı.

"Gece ile konuşup planladık tüm sorularını arkadaşına sorman en iyisi." bana daha fazla soru sorma demek oluyordu bu?

Buraya ona emrivaki yapıp geri gitmek için gelmişti ama yapılan konuşmalar daha farklı olmuştu. Eymen Karaoğlu'nun iş birliği için sunduğu saçma nedene gram inanmamıştım, onun da bir derdi olduğu belli oluyordu ama şu anlık susup inanmış gibi davranmak en iyisiydi. Umurumda olan onun nedenleri değil intikamım olması gerektiği için onunla iş birliği yapıp gerekli olanları yapmam gerekiyordu. Bu intikam işi uzamıştı ve ben artık çok yorulmuştum. Bu intikamı almak için Eymen Karaoğlu'na katlanmam dahi gerekiyorsa buna razıydım. Tek derdim adaletin yerini bulmasıydı ve aileme kavuşmaktı. Bu işin sonunda bana ne olur hiç bilmiyordum ama bu işin sonunda bu intikam alınmış olacaktı.

 

 

Loading...
0%