Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM-TEHLİKE ÇANLARI

@kasirgalidusler

Her amacın bin bir tane sebebi vardır. Her sebebin ise arkasında korkunç bir sır"

                                                                                                                                                 N.G 

 

Çağan Şengül- Sevdanın rengi

Gökhan Türkmen- Çatı katı

 

<<<<

Arzu ile karşılıklı oturmuş içki içiyorduk şimdi de. Konuştukça ne kadar tatlı ne kadar samimi birisi olduğunu anlamıştım. Meksika'da çok eğlenecektik çünkü Arzu gayet pratik zekalıydı ve Almira Hanımın güvendiği kadar yetenekliydi, bu da zaten bizim için yeterdi. Şu an ise oturmuş bana küçükken babası ile nasıl silah çalıştığını anlatıyordu. Kısa bir süre gülümseyerek dinlesem de bir süre sonra aklıma kendim babam gelmiş ve burukça dinlemiştim. Oda bunu anlamış olacak ki konuyu değişmiş kendi çalışmalarından bahsetmişti. Meksika'dan ne kadar süre sonra döneceğimizi bilmese bile geldiğimizde resim sergisi yapacağını anlatıyordu. O kadar hevesliydi ki hızını alamamış yaptığı resimleri telefonundan açarak göstermişti ve doğru söylemek gerekirse çokta güzel resimlerdi. Ne olursa olsun resim sergisini açmalıydı hem çok yetenekliydi hem de en büyük hayaliydi zaten.

Sergide yapmak istediklerini son defa anlattıktan sonra gülerek içkisinden bir yudum aldı. "Nasıl ama fikirlerim?" dedi gülümserken.

Bende onun gibi gülümsedim "Bence çok hoş, kesinlikle gerçekleştirmelisin." dedim içtenlikle.

Heyecanla gözleri açılırken ağzı kulaklarına varmıştı bile "Gerçekten mi ya?" dedi.

"Gerçekten" dedim bu haline gülerken. O mutlu mutlu etrafa bakarken bende bir yudum daha aldım ve bakışlarımı Arzu'ya çevirdim. Yüzü gülümsüyordu ve gözleri Eymen'deydi. Aşkı bilmeyen bir insan bile bu bakışlara aşk diyebilirdi rahatlıkla. Ona bakarken gözlerinin için parlıyordu. Onun bu hali beni güldürürken dudaklarımdan bir soru çıktı. "Ne zamandır onu seviyorsun?"

Bakışlarını bir süre daha Eymen'de dururken aklına o günler geldiği belliydi. Sonunda bakışları beni buldu ve dudağında acı bir gülümseme oluştu. "Annemi kaybettiğimden bu yana." dedi. Güzel gülümsemesine acı yerleşirken bu tanıdık ifadeye hiç yabancı değildim. "Annemi babamın düşmanları vurarak öldürmüştü..." yutkundu "Annem ardı ardına kesilmeyen kurşunlarla yere yığılırken ben pencerede bahçeye bakıyordum ve her şeyi gördüm... Babam geldiğinde annem çoktan ölmüştü zaten." Annesinin ölümüne tanıklık etmişti ve bu çok acıydı, en iyi ben bilirdim. "Annemin cenazesinin olduğu gün bana simsiyah bir elbise giydirdiler. O elbiselerle annemi evimizden tabutla yolladım. O gece odamda hiç uyuyamadım..." gözlerine yaşlar hücum ederken benim de içime acı oturmuştu "O gece Eymen yanıma geldi ve bana yemek yedirip uyumama yardımcı oldu. Annemin bana anlattığı bir masalı anlattı bana." Bakışları Eymen'e döndüğünde benim de bakışlarım ona dönmüştü. "O günden sonra ona kalbimi verdim...hep sevdim ben onu ama o hep kuzenimsin diyerek uzak durdu benden." sustu ve sadece Eymen'e baktı. "Bir umut sevmesini bekliyorum."

Benim bakışlarım ona döndüğünde o hala ona bakıyordu. Yan profilden ona baktığımda çenesindeki gözyaşından ağladığı belli oluyordu. "Sever." diyebildim sadece bir umut.

Ela gözleri yine beni buldu, ama bu sefer gözlerinde acı değil dediğim şeyden dolayı umut vardı "Umarım" dedi.

Keyfi yerine gelmesi amacıyla gülerek yerimden kalktığında ani ruh değişimimle bakışları bana döndü "Dans edelim." dedim.

Elinin tersiyle yüzündeki yaşları sildikten sonra oda gülümseyerek ayağa kalktı "Bu kadar neşeli olduğun bana söylenmedi ama"

"Zaten neşeli bir insan değilim ama fazla duygusallıkta sevmem bu yüzden bu seferlik fazla gülmekten zarar gelmez"

"Peki" dediğinde kolundan çekiştirerek piste çekiştirdim.

Piste çıktığımızda Arzu ani bir hareketle saçımdaki tokayı çekerek at kuyruğumu açtı. Ani hareketine şaşırsam da tepki vermeden saçımı düzelterek dansa uyum sallayarak dans ettim. Oda dans etmeye başladığında ikimizde pistin ortasında kendimizden geçmiştik bile. Arzu'nun yanına bir adam geldiğinde biraz önce aşkından ölen Arzu adamla flört etmeye başlamıştı bile. Bu haline gülerken gözlerimi kapatmamla gözümün önüne gelen anne ve babamın yüzüyle olduğum yerde dona kaldım. Gözlerimi açtığımda her dans ettiğimde olan bu durum yine içimi yakıp kavurmuştu. Suçluluk hissediyordum sebepsiz yere. Onlar yaşamıyorken dans etmem onlara karşı ihanet gibiydi. Arzu'ya baktığımda yanındaki adamla uzaklaşmış olduğunu görünce pistin ortasından ayrılarak kendimi barın dışa attım.

Kapıdan koşarak çıktığımda kapının önünde bekleyen korumaların bakışları bana dönmüştü. Umursamayarak kendimi biraz uzaktaki ters yöne bakan banka attığımda bir sigara yakıp düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. İçime çektiğim her dumanda kalbim deki yangın harlanırken tek düşündüğüm şey ailemdi. Sürekli bunu dile getirmekten bıkmıştım ama bunca yılın en büyük mirası anılardı benim için. Her hatırladığım sahne bu güçlü durmaya çalışan kalbime hançer gibi saplanıyordu. Geçmişim bana mutluluğu layık görmüyordu, emindim ki bu benim sonum olacaktı. Yüzümde oluşan gülümseme bile çok kötü bir şeydi sanki, bana haramdı mutluluğa dair her şey. Ben karanlığımda ölecektim.

İçime çektiğim dumanı bir kez daha dışarı saldığımda bakışlarım yıldızlardaydı. Gözlerimi yıldızlardan alamadığımda yanıma oturan birisiyle bakışlarımı yıldızlardan ayırıp şehire çevirdim. Yanıma oturan kişiyi tanıyordum ama oturup susması nedendi bilmiyordum. İçime derin bir nefes aldığımda rahatsızlığı belli edip konuşmasını bekledim ama yine sustu. Tekrardan sigara yakıp dudaklarımı götürdüğümde nihayet sesi kulaklarıma vardı.

"Çok yakında sigarayı bu kadar çok içtiğin için öleceksin." dedi, Eymen Karaoğlu.

Bakışlarımı ona çevirmeden içimdeki dumanı saldım "Bu seni hiç ilgilendirmez ama"

"Şu anlık bana lazım olduğun için ilgilendirir." dediğinde olanca sinir vücuduma akın etmişti bile. Kim ki o ben ona lazım olacaktım?

Sinirli bakışlarım ona döndüğünde onun bakışları ile karşılaştı. "Sen kimsin ki ben sana lazım olacağım?" dedim hırsla.

O benim sinirli halim aksine gülünce sinirim artsa bile kendimi tutarak sinirli yüzümü ifadesiz bir hale getirdim ve ona tepki vermedim. "Bu iş birliği boyunca benimsin diyelim." dediğinde bu pişkin hali karşısında suratına yumruğumu indirmek istemiştim bile.

"Ben kimsenin değilim." diye tısladım.

Eymen'in dudaklarından bir kahkaha döküldüğünde aklımdan geçen tek şey nasıl bir ruh hastası olduğuydu. "Tamam Lalin tamam hiçbir şey demiyorum." dediğinde hala gülümsüyordu.

"Diyemezsin" zaten diyerek terslediğimde sinirden kaşlarımı o kadar çok çatmıştım ki başım ağrımaya bile başlamıştı. Biten sigaramı yere atarak ayakkabımla ezdikten sonra kollarımı birbirine dolayarak bakışlarımı Eymen'e diktim bakışlarımı.

"Ne bakıyorsun öyle?" diye sordu.

"Emin olamadığım konular var Karaoğlu" dediğimde soy ismiyle ilk defa hitap etmiştim, bu da onu şaşırtmışa benziyordu.

"Ne gibi?"

Bir adım yaklaştım. "Mesela niye bu işte olduğun gibi."

"Zaten söylemiştim neden olduğunu?"

Bir adım daha yaklaştım. "Gerçek olanı."

Gülen yüzü yerini ifadesiz bakışlara teslim etti. "Gerçek olan bu."

Bir adım daha yaklaştığımda artık fazlasıyla yakındık "Hm'm" dedim ve çimen yeşili olan gözlerine diktim bakışlarımı. "Açıkçası ben ona hiç inanamadım." dedim.

Gözleri gözlerimdeyken "Bu beni ilgilendirmiyor ama, ister inan ister inanma" dedi.

"Ama beni inandırmak zorundasın."

"Kimseyi hiçbir şeye inandırmak zorunda değilim." dediğinde sesi beklediğinden daha sert çıkmıştı çünkü sakin kalmaya çalıştığı belliydi.

"Benimle çalışacaksan zorundasın." dediğimde bakışları saniye ile dudaklarıma kayıp yine gözlerimi buldu.

"Zorunluluk sevmem." dedi.

"Ben bu iş boyunca seninsem sende bana zorunlusun Karaoğlu" son dediğim şeyi demeyi ben bile beklememiştim.

Dudakları yukarı kıvrıldığında başını hafifçe eğdi, dudaklarımız arasında mesafe sıfıra inmek üzereydi. "En güzel zorunluluk o zaman" gözlerindeki yeşil farklı halini alırken aramızdaki bu saçma çekim doruklara ulaşmak üzereydi. Bir adım geriye gittiğimde Eymen beklemeden mesafeyi yine kapattı. "Bakalım o zaman ilerideki bu zorunluluklar başımıza nasıl bir iş açacak." diye devam etti.

İşte bunu ikimizde bilemezdik çünkü gelecek denen kavram tamamen bir şanstan ibaretti ve bu durum fazlasıyla korkutucuydu çünkü ne olacağını bilememek hep bir yarı ihtimal doğuruyordu. "Bakalım." dediğimde nefesimi dudaklarına doğru üfleyerek son kez yeşil gözlerine baktıktan sonra ona arkamı dönerek içeri girdim.

Arzu ve Ergün masada oturmuş konuşuyorlardı ama nedense Gece ortalıkta yoktu. Bu durum garbime gitse de Gece sürekli ortadan kaybolan bir insan olduğu için garipsemeden Arzu ve Ergün'ün yanına giderek oturmuştum. İkisi de viski içiyordu sanki tüm gece çok fazla içmemiş gibi. Bende masadaki açılmamış su şişesini alarak küçük bir yudum alırken Eymen geldi ve masaya oturdu. Bakışlarımı asla ona çevirmeden etrafı izliyordum ama onun bakışlarını üzerimde de hissediyordum. Bakışlarımı Arzu'ya çevirdiğimde Eymen'e kısa bir süre baktıktan sonra bakışlarını bana çevirmişti. Ona baktığımı gördüğünde ise gülümsemesi yüzünde belirdi.

Bakışlarımı Arzu'dan ayırıp Ergün'e çevirdiğimde ise bakışları bendeydi. Kaşlarını çatmış anlamadığım bir şekilde sorgularcasına bana bakıyordu. Ona 'ne var' der gibi kafam salladığımda cevap vermeden bakışlarını Eymen'e yöneltti. Ne oluyor?

"Ne oluyor?" diye dan diye sorduğumda masadaki anlamsız bakışlar merakla bana döndü. "Herkes niye saçma sapan bakışıyor?" diye soru yönelttim herkese.

"Nasıl bakışlar?" diye sordu Ergün.

"Bilsem sormam zaten... Herkesin bakışları sorgulayıcı." dediğimde devam etmek için konuşacakken Arzu konuştu.

"Eymen geldiğinden bu yana sigara içerken seni izliyor bizde bunu garipsedik." diye cevap verdi.

"Şapkalı kızı mı izliyormuşum?" diye şaşkın ve dalgacı bir tonda cevap verirken Eymen bende bana şapkalı kız diye hitap etmesine şaşırmıştım.

"Şapkalı kız mı?" diye sordum o kadar konuşmanın arasında mahlasa dikkat ederek.

"Evet izliyorsun." Sorum karşısında Eymen cevap veremeden Arzu Eymen'in sorusuna cevap vermişti bile.

"Sen cidden anormalsin." dedi birden Eymen.

Eymen'in dediği karşısında herkes şaşırmıştı.

"Ne?" diye sordu şaşkınlıkla Arzu.

"Laline bir ya da iki defa baktığım halde tamamen onu izliyormuşum gibi saçma sapan tepkiler veriyorsun."

"İzliyordun ama."

"İzlemiyordum. Ben masaya geleli on dakika bile olmadı ama sen geldiğim ilk saniyeden yine canımı sıkmayı başardın." diye yakındı Eymen. Herkes onları gülerek izliyordu. Ama Arzu hiç de mutlu gözükmüyordu aksine.

"Yine mi canını sıkıyorum?" diye sordu sesi titrerken. Sesi öylesine titremişti ki benim bile kalbim cız etmişti.

"Evet yine...her zamanki gibi." Eymen'in dudaklarından çıkan her cümle fazlasıyla acımasızdı. Arzu'nun ağlamak üzere olduğunu gördüğü halde böyle konuşmaya devam ediyordu.

"Peki..." dedi Arzu başını önüne eğerek.

"Benim işim var artık gitsem iyi olur." dedikten sonra Eymen kimseyle vedalaşmadan masadan aniden kalkarak bizden uzaklaştı. Eymen gittikten sonra Arzu gözü yaşlı bir şekilde başını kaldırdı ve ilk benimle kesişti bakışları.

"Yine onu rahatsız ettim demi?" derken bakışlarını Ergün'e çevirip sorusunu ona yöneltti.

Ergün'ün ifadesiz bakışları kısa bir an bana değdikten sonra yine kuzenini buldu. "Hayır." dedi ama pek inandırıcı gelmiyordu dediği.

"Kalktı gitti ama." dedi Arzu burnunu çektikten sonra.

"İşim var dedi ya..."

"Karşında çocuk yok kuzen, sırf üzülmeyim diye bahane uydurma." dediğinde Arzu sesi daha biraz önceki sesine göre sertti.

"Karşımda çocuk yoksa neden ağlıyorsun o zaman?" Ergün'ün sesi de sertleştiğinde ortam gerilmeye başlamıştı.

"ÇÜNKÜ İÇİMDEKİ BU LANET AŞKTAN DOLAYI CANIM ACIYOR." Arzu'nun sesi fazlasıyla yükseldiğinde mekandaki bakışlar bize dönmüştü bile. Arzu sinirle ayağa kalktığında nedensizce bizde ayağa kalkmıştık. "BENİ HİÇBİR ZAMAN SEVMEYECEK BİR ADAM İÇİN ÖLÜYORUM." dedi hem yüksek hem de titreyen sesiyle. Arzu'nun elleri ve tüm vücudu titremeye başladığında yanına gidip destek olmak istiyordum ama en iyisi olayın dışında kalmaktı.

"Ne yapabilirim Arzu peki bu durum karşısında. Eymen seni sevmiyor" dediğinde bıçak kadar keskindi Ergün'ün sözleri.

"Biliyorum." derken Arzu'nun sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Arzu dayanamayarak kalktığı yere otururken deli gibi gözyaşı döküyordu. Cidden bu haline çok üzülmüştüm. Bir insan kendisini sevmeyen bir insanı neden bu kadar çok severdi ki?

Arzu ağlarken biz hala ayaktaydık ve ne yapacağımızı bilmemiş bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Gece sonunda geldiğinde masanın başına durmuş merakla bize bakıyordu. Ona başımla bar tarafını işaret edince kafasını olumlu anlamda sallayarak bara doğru ilerledi benimle. Barda rastgele bir yere oturduğumuzda sinirle Gecenin gözlerine baktım. "Neredesin sen?"

"Telefon konuşması yaptım." dedi.

"Bu kadar uzun ne konuşmuş olabilirsin acaba?" dedim ters bir şekilde.

"Senin bize demeyip sadece Ergün beye anlattığın Joker olayını ben çözmeye çalışıyorum da." dedi kinayeyle. Ergün ondan rica ettiğim halde bu işi Gece'ye mi vermişti? "Sen güvenip bizden yardım istemesen bile ben sana yardımcı olmaya çalışıyorum." diye laf sokmasına devam ederken ben son cümlesi ile gözlerimi devirdim.

"Bu işle ilgilenmek zordun da değildin, sonuçta ben sana demedim ya hani..." diyerek bende onun gibi kinayeyle konuşuyordum.

"Ergün Bey demese zaten yardım etmezdim."

"Daha yeni sana yardımcı oluyorum diyordun ama?"

"Bu kişiyi araştırarak etmiyor muyum?" soruma soruyla cevap verilmesinden nefret ederdim.

"Niyetin önemli ama...Şu an senin derdin bana yardım etmek değil Ergün beyinin görevini halletmek."

İfadesiz ve her zamanki soğuk bakışları yerini korurken kısa bir süre bakışlarını arkamda bir yere çevirip uzun süre baktıktan sonra bana çevirdi bakışlarını tekrardan. "İstediğin şeyi düşün Lalin." dedi kestirip atarak. Ayağa kalktı ama gitmeden son defa konuştu. "Jokeri yakında buluruz kafana dert etme onu. Büyük ihtimalle oyun oynamaya çalışan boş bir insandır."

"Umarım" dedikten sonra Gece yanımdan uzaklaştı. Ben onun gidişini izlerken telefonuma gelen bildirimle elime telefonu alıp mesajı açtım.

'Ben insanın en büyük düşmanının her zaman en yakını olduğunu düşünürüm Lalin Hanım. Sana bir dost tavsiyesi vermem gerekirse bu her zaman yakınında bulundurduğun herkese dikkat etmen gerektiği olur. Sana sadece beş ay vermek istiyorum. Bu kocaman beş ay sonra hem sen bazı şeyleri anlayacaksın hem de yanında sahte kimse olmayacak...

Öyle bir şey olacak ki aşk diye körü körüne tutunduğun o his bile en büyük sahtelik olacak senin için. Bazı insanlar seni hem kalbinden hem de aklından vuracak. Ailenin ölümünden yediğin kadar büyük bir vurgun olacak. Kardeşim deyip sahiplendiğin kişiler bile kardeş değil. Kalbinde yuva yapmış herkes seni o sakladığın kalpten hançerleyecek.

Canının yandığı o gün sadece ben olacağım...Tek dostun ben olacak sadece ben seni kaldıracağım. O zamana kadar yüzümü değil mesajlarımı okuyacaksın. O zamana kadar sabret fötr şapkalı kız...'

Mesajda he yazan kelimeyi defalarca okudum. Hem korkutucuydu hem de içimde şüphe uyandırıyordu. Gece'nin çıktığı kapıya baktığımda içimden 'olabilir' mi geçirdim. Kalbimi yavaşça etkisi altı alan şüphe hissi her zerremi yakıyordu. İhtimal olacağına kalbim inanmak istemese bile aklımdaki şüphe beni etkisiz hale getiriyordu.

Konduramıyordum hiçbirine ama zaten hep öyle olmaz mıydı, hep yapmaz dediğimiz kişiler yapmaz mıydı? Kalbim inanmaya o kadar hazır değildi ki böyle bir şeye ödüm kopuyordu şu an. Jokerin kalbime ektiği 'acaba' fazlasıyla içimi sıkıyordu.

Yapmazdı demi? Bana ihanet etmezlerdi? Sonuçta ne gibi bir derdi olabilirdi ki? O yapmazdı demi? Gece ne kadar soğuk ve mesafeli olsa bile bana bunu yapmazdı. Tek bir mesajdan dolayı böyle düşünmem bile yanlıştı bence ama yapacak bir şey yoktu ben böyle büyümüştüm. Yıllar beni bu hale getirmişti. Anne ve babasız kalmaya zorlanmış çocukların güveni zedelerdi. Azıcık güvenmeye çalışsalar ve birisi ona ihanet ederse kalpleri çok acırdı.

İnanmak istemediğim şeyler ve yüzleşmekten kaçmak istemediğim şeyler bir gün önüme gelse ne yapardım bilmiyordum. Joker beş ay beklememi istemişti sonrasında ne olur bilmiyordum ama her ne olacaksa yine kimsesiz kalmak istemiyordum...

Loading...
0%