@kasirgalidusler
|
"Her soğuk savaşın ardından bir kazanan bir de ölen olur. Bakalım biz ölecek miyiz kazanacak mıyız" Lalin... Pov- Enemies To Lovers Katty Perry- E.T
.... Savaş. Birden fazla savaş türü vardır. Psikolojik savaş, fiziksel savaş, ekonomik savaş, silahlı savaş. İçlerinden en tehlikeli savaş hangisi diye sorarsanız eğer bana kesinlikle buna psikolojik savaş derim. Psikolojik savaş insanı süründürecek kadar güçlüdür. Bir insanın psikolojisi ile oynamak o kişinin en büyük silahını almak kadar büyük bir darbedir. İşte tam bu yüzden insanın en büyük silahı da en büyük vurgunu da aklı olur. Bir insan kendi akıl sağlığına sahip çıkmadığı sürece her savaşta yenilir. Bir insanı en çok sarsan şey de onu ayağa kaldıranda psikolojisi ve duygularıdır. İşte bundan yıllar önce de öyle olmuştu. O duygusuz insanlar hem psikolojimizi hem de tüm duygularımızı yıkıp geçmişti. Gözlerini bir an bile kırpmadan. Bizim için tekrardan ayağa kalmak tabi ki çok zor olmuştu. Tüm bu düşüşlerimizin yanında bir de fiziksel olarak darmadağın olmuştuk. Olabilecek en büyük hasarları fazlasıyla almıştık, en ağır şekilde hem de. Ama bir şekilde toparlanmıştık işte. Çünkü zorundaydık. Biz güçlü durmak ve ayağa kalkmak zorundaydık. Diğerleri daha geç toparlansa da benim vaktim olmadığı için yaralı halimle ayağa kalktım. Yalpalayarak da olsa, sürünerek de olsa bu yolda ilerledim. İşte tam şu an olduğum konumu buna borçluydum. Hiçbir şey kolay olmamıştı evet ama bir şekilde toparlanıyordun. Bunun en büyük kanıtı da bendim, olduğum konumdu. Olabileceğim en iyi yerdeydim, ne kadar iyi olabilecekse. Evet içimde acı vardı ama bu acının hafifleye bilmesi için bu intikamı almak zorundaydım. Ve hedefim için karşımda yedi adım vardı. O yedi adımı sabırla çıkarak işin sonunda ailemi gözünü dahi kırpmadan öldüren o gaddar herifi kendi ellerimle öldürecektim. Bu benim can borcum olmuştu ve bu can borcu için ilk adımı bugün atacaktım, atacaktık. Meksika'ya ineli yaklaşık iki saat olmuştu ve herkes gelir gelmez özel olarak yerleştiğimiz oteldeki odalarına dağılmıştı. Ben odama yerleşir yerleşmez duş alıp arkasından biraz kestirdim. Şu an ise bir saat sonra başlayacak ilk planımız için hazırlanıyordum bile. Başta üzerime bordo renk, göğüs dekolteli ve bacak bölgesinde derin bir yırtmaç olan uzun bir elbise giymiştim. Ayağıma siyah bir ince topuklu giydikten sonra elimdeki özel boyayla tenimi biraz esmerleşmiştim. Ardından saçıma kızıl renk peruk takıp dalgalandırdım. Şu an ise yüzümü esmer yapıp plastik makyaj yapıyordum yüzüme. Yedi görevde de farklı bir kimlikte olacağımız için yedi farklı birisi olmam lazımdı. Tam bu durumda yardımıma plastik makyaj koşmuştu. Bu son yıllarda da normal mafyaların hakkında delil toplamak için peşlerinden gidince kılık değiştirmem gerekmişti ve o sürede fazlasıyla öğrenerek profesyonel bir hale gelmiştim. Bu altı görevde sürekli ten rengi ve saç rengi değişecektim ama en son görevde, yani her şeyin bittiği o günde Lalin olarak gidecektim. Fötr şapkam ve simsiyah olan seksi elbisemle. Her şeyimle hazır olduğumda aynadan kendime baktım. Yüz hatlarım fazlasıyla değişmişti ama yine çok güzel bir kadındı aynada gördüğüm kadın. Bu halimi beğeniyle süzerken kapı iki defa tıklatılınca ayağa kalkarak kapıya ilerledim. Kapıyı yavaşça açtığımda Ergün'ün geldiğini gördüm, kimliğimi getirmişti büyük ihtimalle. Kapıyı sonuna kadar açtığımda yerinden dahi hareket etmeden bana hayran hayran bakıyordu. İlk defa beni böyle gördüğü için mi yoksa düşündüğümden daha mı seksi olduğum için mi böyle bakıyordu bilmiyordum ama nutkunun tutulduğu belliydi. "Neden geldin?" dedim ses tonumu da hafifçe değiştirerek. Ses tonum garibine gitmiş olacak ki tedirginlikle odama numarama bakıp tekrardan bana döndü. "Lalin?" dedi sorar bir ifadeyle. Bu sefer kendi sesimle konuştum. "Efendim Ergün." dedim. Derin bir oh çekti "Bir an valla yanlış kapıya geldim sandım. Nasıl bu kadar değiştin?" diye sordu şaşkınlıkla. Bilmiş bir ifadeyle "Ben yaparım." dedim. "Farkındayım." dedi beni baştan aşağı süzerken. "Beni süzmeyi bırak da neden geldiğini söyle?" "Ha." dedi neden geldiğini yeni hatırlamış bir ifadeyle. Arka cebinden bir kimlik uzattı bana. "Bu senin gireceğin kimliğin. Biraz sonra aşağıda buluşup son detayları konuşacağız geç kalma." dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. "Görüşürüz o zaman" dedikten sonra arkasını dönerek uzaklaştı buradan. Bende kapıyı kapatıp içeri geçtim. Yatağa oturduğumda elimdeki kimliği incelemeye başladım. İsmim Mariana Black'tı. Yaşım 25'ti ve doğdum şehirden tut anne ve babaya dair bir sürü yasadışı bilgi kusursuz bir biçimde hazırlanmıştı. Arkasını çevirdiğimde ise gördüğüm evli yazısı ile kaşlarım çatılmıştı. Evli miydim? Ama kimle? Ergün'ü arayacakken aşağıda sormanın daha mantıklı olduğuna karar vererek telefonu bir kenara fırlatıp attım. Yaklaşık bir saat kadar olmuştu. İnmeye karar vererek yanımda gerekli olabilecek her şeyi siyah çantama atarak odadan çıktım. Aşağı inene kadar yanından geçtiğim herkes dönüp bir daha bakıyordu bana. Fazlasıyla ilgi çekici olduğum doğrudur? Merdivenlerden aşağı indiğimde bizimkiler en aşağıdaki misafirler için özel olarak hazırlanmış olan koltuklarda oturmuş bir şey konuşuyorlardı. Merdivenlerden inip göz hizalarına girdiğimde başta beni Arzu fark etmiş sonra benim duymadığım bir şey demiş ve arkasından tüm gözler bana dönmüştü. Herkesin hayran bakışları üzerimdeyken ben herkeste göz gezdiriyordum. Bakışlarım Eymen'e değdiğinde ağzı bir parça açılmış bana bakıyordu. Bu hali fazlasıyla komiğimi gitse de hanımefendiliğimi bozmadan yanlarına yaklaştım. "Selam" dedim sesimi değiştirerek. "S-selam." dedi Arzu. Ergün'de olduğu gibi ben olup olmadığımı düşünüyordu. Gidip bir koltuğa oturduğumda rahatça bacağımdaki yırtmaç açılmış ve güzel bacaklarım olduğu gibi ortaya serilmişti. Tekrardan bakışlarımı herkese değdirdiğimde Faruk bakışlarını başka tarafa çevirmişti, aynı şekilde Gece'de. Serkan ise telefonuyla ilgileniyordu. Bana bakan üç kişi vardı. Eymen, Ergün ve Arzu. Arzu hala ben olduğumdan emin olmamış bir ifadeyle bakarken diğer iki erkek onun aksine ben olduğumdan emindi. Ergün'ün ağzındaki salyalar akarken Eymen onun aksine bana cesurca bakıyordu. Bu halleri hoşuma gitse de apaçık gülmedim. "Beni gözünüzle yemeniz bittiyse artık planı konuşabilir miyiz?" dedim. Ergün dediğim şey karşısında bakışlarını çekse de Eymen hala bakışlarını çekmeden beni izliyordu. Sapık herif. "Lalin" deyip bana bir kez daha baktı, hala ben olduğumdan emin değildi. "Lalin haklı artık konuşup başlayalım." dedi. Ergün biraz sırtını dikleştirdi ve lafa girdi. "İki kişi çift olarak girecek geriye kalanlar ise arkadaş olarak." diye başladı cümlesine. "Nasıl yani?" diye anlamayarak sordu Faruk. "Aramızdaki iki erkek Arzu ve Lalinin eşi olarak girecek. Geriye kalanlar ise kumarhaneye uğramış arkadaş olarak." diye açıkladı Ergün. "O zaman ben Arzu hanımın eşi olurum." diye pat diye atlayınca Faruk tüm bakışlar ona döndü. Bunu bir anlık gazla söylediği o kadar belliydi ki herkes kendisine dönünce utanarak kafasını yere eğdiğinde kahkaha atmak üzereydim. "Bu kadar istekliysen ol” dediğinde Ergün benim bakışlarım Arzu'yu buldu. Arzu, Faruk'un bu ani çıkışından dolayı şaşkınlık ve anlamamazlıkla Faruk'a bakıyordu. "Yok istekli olmak değil de olursa olurum gibi yani." diye Faruk durumu düzeltmeye çalıştı. "Hıı" bu sefer ses Serkan'dan çıkmıştı. Kaşlarını kaldırmış Faruk'a bakıyordu. "Öyle bir ben olurum diye atıldın ki bizde çok isteklisin sandık." dedi ima ile. Bakışlarım Faruk'u bulduğunda yanaklarının kızarmış olduğunu gördüm. "Y-yok." dediğinde köşeye sıkışmış gibiydi. Normalde başkası şaka yapsa umursamazdım ama bu ayıya ezdirmezdim Faruk'u. "Sen mümkünse bir şey sanma ayıcığım." dediğimde Serkan'ın gözleri sonuna kadar açıldı. Arzu'nun hafifçe kıkırdadığı kulağıma gelirken benim gözlerim hala Serkan'daydı. "Bu bana evcil hayvanıymışım gibi ayıcığım mı dedi Eymen?" diye Eymen'e soru yönelttiğinde Eymen'in bakışlarında da keyifli bir ifade vardı. Onun da eğlendiği belliydi. Eymen başını olumlu anlamda salladığında Serkan bana dönerek gözlerini kısarak bana baktı. "Bana bak yuvarlak şapkalı artık bana hayvanmışım gibi davranmayı kes." dedi. "Yok canım estağfurullah ne hayvan gibi davranması sadece seni tatlı bulduğum için ayıcığım dedim." dediğimde fazlasıyla keyifliydim. "Seni ayıları tatlı mı buluyorsun?" diye sordu Serkan sadece takılacak şey buymuş gibi. Başımı olumlu anlamda salladım. "Cidden Lalinin seni tatlı bulduğuna şaşırmıyorsun da ayıyı tatlı bulmasına mı şaşırıyorsun?" diye mantıklı bir soru sordu zekâ küpümüz Gece. "Lan harbi." diye kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı Serkan. "Bu detayı yeni fark ettim." dedi şaşkınlıkla. Meraklı bakışları beni buldu. "Harbi beni tatlı mı buluyorsun?" diye sordu. En sonunda kendimi tutamayarak kocaman bir kahkaha koyu verdiğimde benimle beraber Arzu'da gülmüştü. Kendimi durduramayarak uzun süre güldüğümde Arzu dışında herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu. Sonunda çatlayacağımı anladığımda sakinleştirip gözümden akan yaşı elimin tersi ile sildim. "Lalin..." sesin geldiği tarafa döndüğümde Ergün şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Cidden sen biraz önce kahkaha mı attın?" dedi inanamaz bir ifadeyle. Bu kadar büyük kahkaha attığıma şu an ben bile inanamamıştım. "Sanırım evet." dedim. "Neden bu kadar şaşırdınız?" diye sordu Arzu. "O normalde asla bu kadar büyük kahkaha atmaz." diye cevap veren Faruk olmuştu. "Nasıl yani?" Faruk cevap vermek için ağzını açtığı sırada araya ben girdim. "Herkes bu kadar çok gülememe alışık değil de konu bu" dedim. "Neden gülmediğini özledir diye sormayacağım ama hayatımda gördüğüm en güzel gülen insanlardan birisin...lütfen hep gül." dediğinde istem dışı yüzümde bir gülümseme belirdi. "Teşekkürler." dedim. "Neyse artık konumuza dönelim bu kadar cıvıklık yetti." bunu diyen Ergün olmuştu. Herkes onun dediğini haklı bularak onu dinlemeye başladı. "Başta çiftleri seçelim." dedi. "Ben Faruk'la olurum" Arzu gönüllü bir şekilde ortaya atladığında Faruk şaşkınlık ve bir parça utangaçlıkla bakışlarını Arzu'ya çevirdi. Arzu ona gülümsediğinde Faruk'ta kocaman gülümsedi. İkisinin bu hali beni güldürdü. "Lalinle be-" Ergün cümlesini tamamlayamadan Eymen araya girdi. "Lalinle ben eş olacağım." dedi. Benim ve Ergün şaşkınlıkla ona döndüğümüzde ona bana bakıyordu. "Sen Gece ve Serkan'ın başında dursan daha iyi değil miydi?" dedi Ergün. "Bunlar çocuk mu ki başlarında duruyum Ergün." diye cevap verdi Eymen. "Ama illa onları başlarında durulmalı diye görüyorsan ben bakıcı değilim sen dur." Ergün derin bir nefes alıp verdi "Peki Lalin ile sen ol." dedi. "O zaman plana geçelim... Arzu ve Faruk siz kumarhanede olan çiftler ile tanışıp olabildiğince yakın ilişki kuracaksınız. Ne kadar çok dost o kadar güç demek. Ben, Gece ve Serkan ise Edward ile tanışıp dost olmaya çalışacağız." Sonra bakışları Eymen ve bana döndü. "Siz ikiniz ise Edward'ın odasını bulup bu asansör sistemi ve Marcus ile ilgili delil arayacaksınız. İllaki gününün yirmi dört saatini geçirdiği bu odada bir şeyler bulursunuz." dedi. Eymen ile kısa bir bakışma yaşadık. "Demesi kolay ama adamları nasıl atlatacağız?" diye sordum. "Tam da o konuya gelecektim. İlk gittiğimizde normal çift gibi davranıp kumar oynayın, sakın ama sakın dikkat çekmeyin. Onun arkasından babamın arkadaşlarından birisi ile konuştum ben, yalancı saldırı yapacağız ve bu yüzden saldırı var sanan korumaların büyük bir çoğunluğu mekândan çıkıp savunma alacak. Siz tamda o sırada yukarı çıkın. Millet geri dönene kadar evrakları bulun. Ben zaten korumalar geri dönmeye başladığında kulağınızdaki cihaza uyarı yollayacağım. O sıra aşağı inin." dedi. Plan bana göre fazlasıyla güzeldi. Planın tutma ihtimali fazlasıyla yüksekti. "Başlayalım o zaman." dediğimde hep beraber ayaklandık. Otelden çıktığımız da üç tane araba durmuş bizi bekliyordu. "Birisine biz, diğerine Arzu ve Gece, diğerine de Eymen ve Lalin binecek. İstediğiniz arabayı seçin." dedi Ergün. Herkes arabaları incelerken beklemeden simsiyah olan ve en sevdiğim marka olan Range Rover'e giderek bindim. Anahtarı üzerindeydi. Başımı cama çevirdiğimde Eymen'de beklemeden gelmiş ve sürücü koltuğuna bindi. Diğerleri de arabalara yerleştiğinde çok vakit geçmeden arabalar sıra sıra hareket etmeye başladı. Kumarhaneye doğru yol aldığımızda diğer arabaları bilmem ama bizim arabamız gayet sessizdi. Yaklaşık bir yirmi dakika daha bu sessizlik devam ederken sonunda sessizliği Eymen bozdu. "Bana ayak uydurabilecek misin?" diye sordu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ciddi misin der gibi bakıyordum. "Bence o soruyu kendine sor... ben Laline ayak uydurabilir miyim diye." Hafifçe sırıttı "Kim kime ayak uyduruyor diğeri uyduramıyor görürüz." dedi kendinden emin bir tonda. "Eğer sana ayak uyduramayacağımı düşünüyorsan benimle eş olmasaydın." dedim. "Bana teşekkür etmen gereken yerde hala mızmızlanıyorsun" bakışları kısa bir an bana değip yine camın dışını buldu "Kısa bir oyun olsa bile karım olma şerefine eriştiğin için" dediğinde kaşlarım hayretle havalandı. "Allah'ım yürüyen ego" dedim sitemle. "Yarım saat önce kocam olmayı kendin istediğin için bence kimin bu şerefe erişmek istediği tartışılır." dedim. Onun da kaşları inip kalktı "Ergün senin kocan rolünde olsa ciddiye alıp herkesten kıskanırdı ve aksaklık çıkardı. Sırf bu yüzden istedim." mantıklıydı öne sürdüğü şey ama ben onun daha sinirlerini bozacaktım. "Hıı tamam" dedim sinir olacağı bir şekilde. Kaşlarını çatıp bir bana bir de yola baktı. "Gerçekten öyle." dedi kendisini aklamaya çalışarak. "Tamam dedim ya" dedim. Sesimin tonunda bile ima vardı ve bu Eymen'i delirtiyordu. "Ya..." dedi ve duraksadı. Arabanın hızı düştüğünde Eymen'in bakışları bana döndü "Şu imalı tavırlarını keser misin?" dedi daha sakin bir tonda. "Aaa aşk olsun ne iması." dedim göz devirerek. "Olur canım olur." dedi sesi keyifli bir hal alırken. Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde dudağının yanı yukarı doğru kıvrılmış ve bir çapkın edasıyla bakıyordu. "O ne demek?" dedim kaşlarımı daha çok çatarak. "Öyle işte." dedi ve bana bakmayı kesip önüne döndüğünde gaza yüklendi bir anda. Aniden hızı artınca öne doğru savruluyordum ki Eymen'in tek kolu beni aniden tuttu. Ne olduğunu anlamadan şokla ona doğru döndüğümde tek eliyle direksiyonu tutmuş yüzünde yine aynı soğuk ifadeyle yola bakıyordu. Kolunu benden uzaklaştırdığında saniyeler önce ne olduğunu hala çözememiştim. Diğer arabalara yaklaştığımızda biraz önce az kalsın onun yüzünden yaralanacağımı zar zor idrak ettiğimde sinirle ona döndüm. "Yavaş ayı." dedim sesimi yükselterek. "Senin jeton kare mi?" diye soru yöneltti. "Ne?" dedim. "Hız yapmamın üzerinden dört dakika geçti ama sen şimdi kızıyorsun." Bu bana geri zekalı mı demeye çalışmıştı? "Sen bana geri zekalı mı demeye çalışıyorsun." diye dişlerimin arasından konuştum. Gülümsedi. "Hayır." derken bile imalı demişti. "Ne haddime Laline öyle bir şey demek." dalga geçiyordu. "Bana bak-" sözümü kesen şey kumarhaneye varmış olmamızdı. Bu kavgayı sonra etmeye karar vererek susup arabayı park etmesini bekledim. Herkes arabaları dikkat çekmemek için uzak yerlere park etti. Başta Arzu ve Faruk, sonra Ergün, Gece ve Serkan, en son ise Eymen ve ben girecektik kumarhaneye. Hepimizin birden girmesi çok dikkat çekeceği için belirli aralıklarla girmeye karar vermiştik. Bugün olabildiğince dost edinmek ve gerekli dosyaları ele geçirebilmek için gelmiştik. Bugün belirli dosyaları elde edip Marcus'a gidene kadar önemli dosyalar elde edip en son ise Marcus'u tehdit edecektik. Arzu ve Gece arabalarından inerek bir çift gibi el ele tutuşarak kumarhaneye ilerlediği sırada ikisinin bu hali nedensizce çok hoşuma gitmişti. Bence yakışıyorlardı. İkisi de kumarhaneye girerken kimlik gösterip neyse ki sıkıntı çıkmadan girebilmişlerdi. Bizi davetliler listesine Ergün'ün babasının sadık arkadaşları sokmuştu. Bu yüzden sıkıntı yaşamayacak gibiydik. Biz Eymen ile arabada sessiz bir şekilde kumarhaneye girip çıkan kişileri incelerken yaklaşık bir yirmi dakika son Ergün, Gece ve Serkan üçlüsü de kumarhaneye giriş yaptığında sıra bize geliyordu. Bakışlarımı kumarhaneden çekip Eymen'e çevirdiğim de onun bakışları da bana döndü. "Saat kaç gibi kumarhaneye saldırı düzenlenecek?" diye sordum. "Saat 1 gibi." dediğinde başımı olumlu anlamda sallayarak yine bakışlarımı kumarhaneye çevirdim. Yaklaşık otuz dakika geçmişti bile Ergün'den kulağımızda takılı olan özel cihaza uyarı geldiğinde gitme vaktimizin geldiğini anladık. Ben arabadan inerken Eymen'de inmişti. Araba sıcak olduğu için bir anda vücuduma çarpan soğuk havayla üşüsem de belli etmeyerek kendimi toparladım. Eymen'de yanıma geldiğinde kumarhaneye ilerleyecekken Eymen'in kolumu tutmasıyla bakışlarım ona döndü. "Ne oldu?" "Çift gibi gözükmemiz lazım." Elini bana doğru uzattığında başta tereddüt edip eline baksam da daha fazla beklemeden elini tuttum. Parmaklarımızı birbirine kenetlediğimiz de gözlerimiz de birleşti. Yeşil gözleri anlamadığım bir ifade ile gözlerime baktığında ilk defa utanç hissi vücudumu ele geçirmişti. Makyajdan dolayı yanaklarımın kızarsa da gözükmeyeceğini bilsem bile bakışlarımı başka yere çevirerek kendimi sakladım. Eymen bir şey demeden kısa bir süre sonra ilerlemeye başladığında bende otomatikman peşinden ilerlediğimde aramızda çok farklı bir hava var gibiydi. Birbirimizi hiç sevmiyorduk evet ama değişik bir şey vardı aramızda. Ben mi böyle düşünüyordum yoksa cidden böyle bir şey var mıydı bilmiyorum ama içimde değişikte bir his vardı. Anlam veremediğim bir şeydi. Bir şey oluyor gibiydi ama ben engel olamıyor gibiydim. Ama bu hissi sadece Eymen'in yanında değil diğer herkesin yanında hissediyordum. Altıncı hissi çok kuvvetli bir insan olduğum için hislerimi geri plana atmazdım ve bu hisside atmayacaktım. Yakında hissettiğim hissin nedenini illaki anlardım. Eymen ile kumarhanenin kapısına vardığımızda kimliğimizi oradaki korumaya uzattık. Koruma kimliklerimize baktıktan sonra geri uzattı bize ve içeri geçmemiz için önümüzden çekildi. Sorunsuz bir şekilde içeri ilerlediğimizde rahatça bir nefes aldım. İçeriye vardığımızda gözlerim şaşkınlıkla içerdeki dekorları izledi. Arzu'nun dediği gibi adam ciddi manada bir yırtıcı hayvan delisiydi. Kumarhanenin dört bir yanında hayvanlar vardı. Çita, puma, vaşak ve kaplan gibi yırtıcı hayvanlar güvenli denebilecek şekilde kafeslerin içindeyken kumarhanenin ortasında ise kocaman bir kafes daha vardı. Bu kafesin fazlasıyla sağlam olduğu belliyken kafesin içinde yedi tane aslan vardı. Kumarhanenin bu görüntüsü ne kadar korkunç gözükse bile nedensizce benim çok hoşuma gitmişti. Kumarhanenin büyüklüğünden dolayı hayvanların ortamda olması fazla dikkat çelmiyordu tabi ki. "Şaşkınlığın bittiyse girelim mi?" Eymen'in sesiyle ona döndüğümde bana keyifle bakıyordu, sanırım şaşkın halim hoşuna gidiyordu. Şaşkın ifademi bir kenara atıp ona baktım. "Girelim." dediğimde içeriye doğru yan yana ilerledik. Ne ben onun bir adım gerisinde ne de o benim bir adım gerimdeydi. Aynı hizada aynı adımları atarak ilerliyorduk. Hızımız bile aynıydı. Rastgele bir masaya geçtiğimizde etrafta bizimkileri aramaya başladım. İlk gözüme çarpan ise Arzu ve Faruk olmuştu. Bir masada iki tane çiftle gülüşerek konuşuyorlardı. Faruk'un tek eli Arzu'nun belindeydi. İkisinin bu haline gülümsedim. "Arkadaşın sanırım kuzenime aşık." bakışlarım bay ukalaya döndü. "Rahatsız mı oldun?" "Hayır aksine mutlu oldum." dedi. "Neden?" "Eğer Arzu'da ona âşık olursa beni bırakır." dediğinde göz devirdim. "Bu kız kadar seni seven olmaz ama." dediğimde dudağının tek tarafı yukarı doğru kıvrıldı. "Daha çok seveni olur ama bu sefer farklı olarak bende onu severim." dedi. "Sen insan sevebiliyor musun ya?" "Bakalım sevebiliyor muymuşum." deyip elini belime attığında tam kendimi geriye çekecekken yanımıza bir kadın ve adam geldi. Bende mecburen geri çekilemedin. Rol icabı. "Merhaba." kadın gülümseyerek bize bakıyordu. Bende yalandan gülümsedim. "Merhaba?" dedim sorarcasına. "Ben Natalia Shawer bu da eşim Vico Shawer" diyerek yaşı büyük olsa bile hala yakışıklı gözüken kocasını işaret etti. İkisinin yaşlarının büyük olduğu belliydi ama kadın hala güzeldi adam ise hala yakışıklıydı. "Eşimle Edward'ın dostuyuz da sizi içeri girerken gördüm ve ikinizi bizim gençliğimize çok benzettim. Bu yüzden tanışmak istedim sorun olur mu?" dedi tatlı tatlı konuşarak. "Hayır hiç sıkıntı değil. Bende Mariana Black bu da eşim..." deyip durduğumda Eymen'in ismini hiç sormadığımı fark ettim. Ona döndüğümde ne olduğunu anlamış olacak ki o konuştu. "Bende Christopher Black." diyip beni kurtardı. Kadın gülümsedi. "Tanıştığımıza çok memnun oldum." "Bizde çok memnun olduk." dedim gülümseyerek. Kadın konuştuğu her an gülümsüyordu ve fazlasıyla tatlıydı ama kocası hiç konuşmuyor karısının aksine somurtarak duruyordu. İkisi de iki zıt kutup gibi duruyordu. Adam soğuktu, kadın ise samimi. Zıt kutuplar birbirini çeker derlerdi de inanmazdım ama cidden doğruymuş. En büyük örneği de karşımdaki güzel çiftti. "Çok yakışıyorsunuz." kadını bize dediği şey karşısında alayla gülmek istesem de kendimi tuttum. "Teşekkürler sizde çok yakışıyorsunuz." dediğimde adam eşinin elini kaldırarak üzerini öptü. Biraz öncenin aksine bu adam karısına bakarken içten bir şekilde gülümsüyordu. Seviyordu gerçekten. "Yakışırız." dedi adam karısının gözlerine bakarken. "Sevgilimmm" dedi kadın cilveli bir tonda eşinin yanağından öperken. Bu çifte kumruların karşımızda cilveleşmesi komiğime gidiyordu ama gülemiyordum, bu da daha sinir bozucuydu. Kadın tekrardan bana döndü. "Siz daha çok gençsiniz yapacak çok şey var." dedi kadın gülümseyerek. "Neymiş o yapacak çok şey." Eymen'in ima ile kulağıma sessizce dediği şey karşısında gözlerim sonuna kadar açıldığında ona doğru döndüm ve sessizce fısıldadım. "Seni öldürmek gibi zevk verici aktiviteler." dedim kimse anlamasın diye yalandan gülümseyerek. "Hm" dedi Eymen gülerek. "Tanıştığımıza çok memnun olduk Mariana. Birkaç dostumuzun yanına da uğramamız lazım sonra görüşürüz." dedikten sonra başımla onayladım. İkisi de yanımızdan ayrıldıktan sonra Eymen ile yalnız başımıza kalmıştık bile. "Bana bak Karaoğlu rahat dur yoksa yemin ederim parçalarım." seni dediğimde hala arsızca gülüyordu. "Emredersin fötr şapkalı kız." dedi. Göz devirerek önüme döndüm. Garsonların dağıttığı bir içecekten alıp içtiğimde ileride duran üçlüyü gördüğümde onlara dikkat kesildim. Ergün, Gece ve Serkan bir adamla ciddi bir şekilde konuşuyorlardı. "İşte Edwar" dedi Eymen sessizce. Ona cevap vermeden adamı daha çok inceledim. Adam Sarışın, beyaz tenli, uzun boylu, iri ve yakışıklı sayılabilecek bir adamdı. Klasik bir Meksikalının aksine bir Rus'a benziyordu aslında. "Rus mu?" "Annesi evet ama babası Meksikalıymış." belliydi. İki havada veriyordu bu adam. Hem yanındaki Rus kadınlar da adamın Rus düşkünlüğünü apaçık belli ediyordu. "Edward denen herifle bizde tanışalım mı?" diye sordum. Eymen "Zevkle" dediğinde bu sefer ben onun koluna girdim. Bu yaptığım karşısında bana yine bir çapkın bakış atsa da onu daha fazla umursamak istemeyerek Edward'a doğru ilerledim. İlerlerken yine Arzu ve Faruk'a baktığımda aynı yerlerindelerdi ama aksine teklerdi ve gülüşerek bir şey konuşuyorlardı. Görevi unutmuş bir halleri vardı, kendi dünyalarında gibilerdi. Edward'a yaklaşınca bakışlarım o tarafa döndü. Bizimkiler başta bizi fark etmese bile sesimle hepsi bize döndü. "Merhaba." dedim İngilizce neşeli bir tonda. Tüm gözler bize döndüğünde bizimkiler bize şaşkın şaşkın bakarken aksine Edward denen herif bize gülümsüyordu. "Merhaba." dedi Edward İngilizce karşılık verirken. "Eşimle beraber sizinle tanışmak istedik." dedim neşemi korurken. Edward, Eymen'e kısa bir bakış attıktan sonra tekrardan gülümsedi. "Tanışalım." dedi. Yüzüme saçma sapan bir heyecanlı bir ifade oturttuktan sonra konuşmaya başladım "Bu Kumarhaneye ilk defa geldim ama şunu söyleyebilirim ki mükemmel bir temanız var. Bende yırtıcı hayvan çok severim." dedim cümlelerimin hepsini yalandan kurarak. "Çok sevindim beğenmenize. Bende çok seviyorum vahşi hayvan, kesinlikle favorimdir." Kafesteki hayvanlarda göz gezdirdikten sonra tekrardan bana baktı "İsterseniz kafesleri beraber gezebiliriz. Onları yakalamak için nasıl ölümlerden döndüğümü anlatırım sana." Yakınlık kurmak için en doğru zamanda. Avımı yakalamak için önüne yem atmalıydım. "Tabi olur." dedim sahte neşemle. Ardından Eymen'e döndüm "Kocacığım sıkıntı olmaz değil mi?" diye sordum. "Sıkıntı değil hayatım." diye cevap verdi canım kocam. "O küçük işimiz için yanına gelirim." dedim cilveli bir tonda. Edward denen herif bu dediğimi daha farklı anlayabilirdi belki evli olduğumuzu sandığı için ama geriye kalan herkes kastettiğim şeyi anlamıştı. Eymen Edward'ın yanlış anlamasını kuvvetlendirmek maksatlıyla bana göz kırptı. "Seni heyecanla bekliyor olacağım güzelim." dedi. Edward'a döndüm. "Gidelim mi?" dedim heyecanlı sahte sesimi sürdürürken. "Tabi." dedi Edward ve kolunu uzattı. Tiksinçle koluna girdiğimde Eymen'e döndü. "Merak etme küçük işin için karını geri getireceğim erkenden." dedi ve güldü. Salak herif. "Merak etmem Edward Bey çünkü karım ne olursa olsun gelir." dedi. 'Ne olursa olsun gelir?' Neden bilmiyordum ama bu cümle sahte bir şekilde söylenmiş olsa bile hoşuma gitmişti. Hoşuma gitmesi aşırı saçmaydı evet ama saçma bir şekilde hoşuma gitmişti. Edward ile Puma'nın olduğu kafese ilerlemeye başladığımızda karşımıza çıkan birkaç tane kadın fazla bir samimi şekilde selam vermişti. Kadınların hepsinin Rus olmasını ortaya katmıyorum bile ama ciddi ciddi sadece Rus kadınlara selam veriyordu. Babası gibi Rus bir kadınla evlenmek istiyordu sanırım. Edward'la sonunda pumanın kafesinin yanına vardığımız da gece kadar simsiyah olan puma anında dişlerini göstererek bize yaklaştı. Ekstra olarak dışarıdan fark etmesem bile bu hayvan zayıftı, hem de fazla zayıftı. Bu adi herif hayvanlara yemek vermiyor muydu acaba? "Bu pumayı çok zor buldum. Gayet nadir bir hayvan. Kuzey Kanada'nın Güney bölgesindeki And Dağlarında çok az kalmıştı bu pumalardan. Bende koleksiyonum için alıp getirdim." Yaptığı halt yetmiyormuş gibi bide pişkin pişkin anlatıyordu. "Ama ciddi manada çok zor eğitilen bir hayvan. Sırf eğitmek için yemek vermiyoruz." İşte bu son dediği şeyle aniden kanıma karışan sinirle kaşım seğirmeye başlamıştı bile. Sinirlendiğimi belli etmemek için elimi yumruk yaparak arkama sakladım. "Sence yemek vermemek biraz zalimce değil mi?" sesimin tonunu oldukça yumuşatmaya çalışıyordum ama o kadar zordu ki bu herifi en küçük hatasında çekip vuracak kadar öfkelenmiştim. "Öyle gözüküyor olabilir ama sadece bana boyun eğsin diye yapıyorum bunu." karşımda hala ağzını yaya yaya haklıymış gibi konuşuyordu şerefsiz herif. "Ne zamandır yemek vermiyorsunuz?" "En son ki leşimin üzerinden iki hafta geçti...yani iki hafta önce." duyduğum şey doğru muydu? yoksa bu adam öldürdüğü kişilerle mi besliyordu hayvanlarını. "Leş?" dedim sorar bir ifade ile. "Öldürdüğüm kişileri parçalara ayırarak hayvanlarıma veririm." Bu kadar cani, bu kadar gaddar insanlar midemi bulandırıyordu. Hepsini gebertmek istiyordum. "Yani bu hayvanlar siz yeni kişiyi öldürene kadar yemek yemeyecek mi?" Hala tek üzüldüğüm hayvanlardı. "Evet." tekrardan ağzını açıp konuşacakken mekânın dışından gelen silah patlama sesleriyle duraksadı. Arkasından art arda patlama sesleri geldiğinde yanımıza Edward'ın bir koruması koşarak geldi. "Abi mekâna saldırı var." nefes nefese söylediği şeyler karşısında Edward bağırarak bir küfür savurdu ağzından. "Hemen adamları toplayın çıkıyoruz." dedi ve gidecekken durdu. "Geriye kalan hayvanlara bir daha ki sefer bakarız." dedi ve cevap vermemi beklemeden elimin üzerine bir öpücük kondurarak uzaklaştı. Üst kattan birçok kişide inerek dışarı çıktığında planın başlama vakti gelmişti. Hızlı adımlarla biraz önce Eymen ve diğerlerinin olduğu tarafa ilerledim ama yoklardı. Gözlerim her tarafı tararken Eymen'i arıyordum. Aniden kolumun tutulması ile tutan eli bileğinden kavrayarak ters çevirdim. Bir erkek sesinin acı sesi kulaklarıma geldiğinde arkama döndüm. Eymen bileğini tutarak bana bakıyordu. "Sen harbi manyaksın." dedi acıyla. "Ya sende arkamdan bir anda niye geliyorsun?" şaşkınlıkla sormuştum çünkü cidden refleksle olmuştu. "Neyse ne hemen yukarı çıkmamız lazım." Başımla onayladım. Biz yukarı çıkmak için yukarı ilerlerken silah patlama sesleri artmıştı. Dışarıda büyük bir çatışma olduğu belliydi ama ne zaman biteceği belli olmayacağı için hızlıca halletmemiz lazımdı. Yukarı çıkarken dikkatlice çıkıyorduk ve Eymen hala bileğini tutuyordu. Umarım kırmamıştım. Merdiven boyunca kimseyle karşılaşmamıştık neyse ki. Büyük bir koridora vardığımız da o kadar çok oda vardı ki hangisi Edward'ın odasıydı bulmamız lazımdı sanırım. Ben etrafı incelemeye başladım. "Edward'ın odasını nasıl bulacağız?" diye soru yönelttim. "Şu sondaki odadır." diyerek soldaki odalardan en sonuncusunu işaret etti. "Nasıl biliyorsun?" diye sordum. "Meslek sırrı" derken göz kırpmıştı. "Senin kumarhanen mi var?" "Hayır." "O zaman nasıl anladın?" "Ben anlarım." dediğinde odaya doğru ilerledi. İki saniye kadar nasıl bildiğini düşündükten sonra Eymen'in peşine takıldım. Odanın kapısına vardığımız da cidden dediği gibi kapının üzerinde koskocaman 'EDWARD ADAMS' yazıyordu. İçeriye beklemeden girdiğimiz de bizi kocaman bir oda karşılamıştı. Camdan bir masası olan, duvarları siyah olan ve duvarlarında bir sürü kendisinde olan hayvanların fotoğrafı olan fazlasıyla büyük bir odaydı. Ben masasına ilerleyerek teker teker açmaya başladım çekmeceleri. Çekmeceler ya boştu ya da işe yaramaz evraklarla doluydu. Çekmeceler bittiğinde Eymen'e baktım. Oda toplantı masasındaki evrakları inceliyordu. Eksiksiz tüm odayı inceledikten sonra elimizde işe yarayacak hiçbir şey yoktu. "Ne yapacağız?" diye sordum. "Düşünüyorum." dedi ve etrafı incelemeye başladı. Böyle odalar genellikle Amerikan dizilerinde olurdu. Binlerce Amerikan dizisi izlemiştim ve genellikle böyle adamlar önemli kasaları veya belgeleri tablo arkasına saklardı. Aklıma düşen fikir ile tablolara dikkat kesildim. Cidden Edward salak olabilir miydi? denemekten zarar gelmeyeceğini düşünerek tüm tabloların arkasına bakmaya başladım. En sonunda aslanların tablosuna geldiğimizde tam görmek istediğim görüntü vardı. Bir kasa vardı. Heyecanla Eymen'e döndüğümde bana bakıyordu. "Ben sanırım buldum." dedim keyiflice. Hemen yanıma geldiğinde tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Nasıl buldun?" diye sordu merakla. Aynı onun gibi cevap verdim. "Meslek sırrı." dediğimde güldü. Cidden güldü. Daha önce sadece gülümserdi ama şu an gülmüştü. "İyi bakalım." dedikten sonra kasaya dikkat kesildik. Kasada tabi ki şifre vardı. "Asıl sorun şifreyi nasıl bulacağız?" Kasa akıllı bir kasaydı çünkü bir düğmede 'Şifrede yardımcı ol' kısmı vardı. O kısma bastığımda mekanik bir kadın sesi konuştu. 'İki basamaklı bir sayı. Birisi koleksiyon sayısı, birisi göz bebek sayısı' kadın sustuğunda ne dediğiyle ilgili hiçbir şey anlamamıştık. "Ne?" Eymen'le aynı anda demiştik. "Ne koleksiyonu?" Eymen düşünmeye başladı. "Edward koleksiyon ile ilgili hiçbir şey demedi ama." dediğinde o an aklıma dan diye gelen şeyle heyecanla bağırdım. "HAYVAN." Eymen bir an bağırışım karşısında irkildi. "Ne?" "Bana kafesleri gezdirirken hayvan koleksiyonu ile ilgili bir şeyler dedi." dediğimde Eymen'de kafasını salladı. "Evet mantıklı." dedi. "Kaç tane hayvanı var bu herifin?" "Beş" dedim hemen. Eymen ilk basamağa beş sayısını koyduğunda yeşil ışık yandı. "Sıra diğerinde." dedi. "Göz bebek acaba en sevdiği hayvan olabilir mi?" dediğinde ortaya attığı teori cidden mantıklıydı. "Deneyelim " "Peki göz bebeği hangi hayvanı?" "Bence Aslanı." çünkü birincisi sayıca fazla aslanı vardı, ikincisi aslanlarını kumarhanenin ortasına koyarak sergiliyordu, üçüncüsü kasa aslanların tablosunun arkasındaydı. Bence gayet destekler bir teoriydi. "Tama kaç tane vardı aşağıda?" Hemen cevap verdim. "Altı." Eymen altıyı da koyduğunda beklediğimiz gibi yeşil ışık yandı ve kasa açıldı. Eymen ve ben başarı ile birbirimize baktıktan sonra kasayı açıp içindeki dosyaları döktük hemen. Sekiz tane dosya vardı. Hepsini teker teker incelerken bazıları fazlasıyla boş dosyalardı ama tanıdık bir isimle elimdeki dosyayı açtım. "Marcus Miller' ve istediğimizi bulmuştuk. Eymen dosyaya baktığımı görünce diğer dosyaları bırakıp elimdeki dosyayı alarak baktı. "Bulduk sanırım." dedim. "Evet cidden bulduk şapkalı kız." dedi. "Alıp gidelim" dediğimde kafasını salladı. Kasayı kapatıp, tabloyu da düzelttikten sonra odadan çıkacakken kapını dışından gelen seslerle çıkamadan kaldık. Edward'ın sesi geldi. "Evet Marcus sanırım bizi oyalamak için yapıldı bu saldırı." Eymen ile göz göze geldik. Sanırım yakalanmak üzereydik.
|
0% |