Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@katrehikayeleri

İyi Okumalar 🤍

O arabayı kullanırken öne uzanıp yan profiline baktım. Bronz teni yakın zamanda güneşlendiğini belli edercesine parlıyordu. Yüzünün erkeksi hatları çenesinden yanaklarına kadar çıkan kısa sakallarla çevrelenmişti. Boylarına bakarak daha bugün tıraş olduğunu söyleyebilirdim. Aynadaki gözleri gözlerime değdiğinde yeşilin koyu tonundaki gözlerine baktım.

"Seni daha önce görmedim. "

Batur'un sağdıcı sayesinde kendi düğünümden kaçmam biraz kötüydü. Benim ihanetim yetmezmiş gibi sağdıcı da Batur'a ihanet etmişti. Tanrı yardımcısı olsun. Ama önce benim.

"Uzun süredir buralarda değildim." aynada göz göze geldik. "İskoçya'daydım. Aslında aynı üniversitede okuduk. Beni hatırlamamana şaşırdım."

Yüzünü hatırlamaya çalışarak onu tekrardan süzdüm ama hatırlamıyordum. Bu yüzü daha önce görsem hatırlayacağımdan emindim.

"Batur'la aynı bölümde miydiniz?"

"Hayır. Ailelerimiz nedeniyle küçüklüğümüzden beri arkadaşız."

"Yine de seni tanımamam garip."

Batur'a sağdıcının kim olacağını sorduğumda yurtdışından geleceğini söylemişti ancak detay vermemişti. Daha çok geçiştirmişti.

"Garip değil. Sevgilinin en yakın arkadaşını tanımıyorsan bu neden düğünden kaçtığını açıklıyor olabilir."

Ona düğünden neden kaçtığımı anlatsam ne yapardı? Eminim gülerdi benim bir ay önce yapacağım gibi.

"Varsayımlarını kendine sakla." diye homurdandığımda kaşını kaldırdı. Kaş çizgileri kusursuzdu. Alıyor olabilir miydi? O kadar erkeksi duruyordu ki buna inanmak zordu.

"Sana yardım ediyorum ama bana neden kaçtığını söylemeye tenezzül etmiyorsun öyle mi? Kaba bir tavır."

"Neden yardım ettin?"

"Ne yapacaktım?"

"Batur'a haber verebilirdin. "

"Niye vereyim."

"Arkadaşsınız diye."

"Zaten onunla arkadaşız diye sana yardım ediyorum. Onunla evlenmek isteyemeyen biriyle evlensin neden isteyeyim?"

"Aslında evlenmek istiyordum." lanet falcı her şeyi bilene kadar.

Bu sohbetten sıkılmış gibi oflayıp "Seni nereye bırakayım?" diye sordu.

Şaşkınlıkla ona bakarken bunu hiç düşünmediğimi idrak ettim. Ailemin yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum, bu nedenle eve gidemezdim. Ceren'in evine gidersem beni orada kolayca bulup sorguya çekebilirlerdi. Kendi evimi ise, Batur'un evinde yaşayacağımız için çoktan boşaltmıştım.

Yanına kalmaya gidecek kadar yakın olduğum başka bir arkadaşım da yoktu. Üstelik otelde de kalamazdım çünkü yanımda para yoktu.

Adını bilmediğim sağdıç iç çekti.

"Belli ki ani bir karar vermişsin. Eve dönmek istemediğini tahmin ediyorum." başımla onayladığımda devam etti. "Seni götüreceğim herkesten uzakta sessiz sakin bir ev var. Bir süre orada kalabilirsin."

"Teşekkür ederim. " durup aklıma gelen ihtimallerle onu süzdüm. "Beni öldürmeyeceksin değil mi?"

Tanımadığım bir adamın arabasına binerken ne düşünüyordum acaba. Belki de yalan söylüyordu. Batur'un arkadaşı falan değildi. Beni kaçırıyordu. Sonuçta onu hiç görmemiştim.

"Öldürmeyeceğim." derken ciddiydi ama seri katiller her zaman iyi rol yapardı zaten.

"Seni tanımıyorum. Belki de yalan söylüyorsun, Batur'un arkadaşı falan değilsin."

"Batur'un sırtındaki doğum lekesini bile biliyorum. Hatta dizinin altındaki kesik izini de. Onu ben yaptım "

İkisi de doğruydu.

"Yine de katil olabilirsin."

"Sana neden yardım ettim ki?" diye sorduğu soruyu kendine soruyor gibiydi. "Köşeye çekiyorum in ve beni daha fazla yorma."

Uzanıp omzuna dokundum. Gözleri omzuna dokunan elime kaydığında hızla elimi kucağıma koydum. Masum bir tavra büründüm. "Üzgünüm. Lütfen bana yardım et."

Başını sallayıp başını yola çevirdi. O sürmeye devam ederken aramızda sessizlik oldu. Arkama yaslanıp rahat etmeye çalışarak yerimi bulmaya çalıştım. Gelinlikle yaşam gerçekten çok zordu.

Bu gelinliği ne heveslerle aldığımı düşününce gözlerim doldu. Düğün günüm için kurduğum hayaller paramparça olmuş her şey boşa gitmişti.

Yanağımdan bir damla yaş düşünce uzanıp hızla sildim. Hem düğünden kaçıp hem de ağlamam ikiyüzlülüktü.

"Ağlıyor musun, Hazan?"

"Adımı nerenden biliyorsun?" diye sorarken sesim boğuk çıktı.

"Seni üniversiteden tanıdığımı söylemiştim ya. Ayrıca mekanın her yerine adını yazmışlardı."

Gerçekten her yerde Batur&Hazan yazıyordu.

"Doğru. Senin adın ne?"

Niye onu hatırlamıyordum? Belki de eskiden farklı bir tipi vardı.

"Asrın."

"Asrın. Asrın hatası gibi mi?" diye şaka yaptığımda aynadan ters ters baktı. Aman neyse. "Komik değildi." bence komikti.

"Ağlıyorum evet." ilk sorusuna geri döndüm. Şuan düşünmeye değil konuşmaya ihtiyacım vardı. "Eminim hem düğünden kaçıyor hem de ağlıyor diye düşünüyorsundur. "

"Düşünmüyorum."

"Böyle düşününce saçma gelebilir ama böyle hayal etmemiştim. Üstelik evlenmek için yıllarca bekledim. Tam her hayalim gerçekleşecekken bunun olmasını istemedim. Hakkımda kötü düşünmene gerek yok. İyi bir insanım. Sadece dedikodu yaparım ve insanları kınarım ama hangimiz yapmıyoruz ki-"

"Hakkında kötü düşünmüyorum."

"Teşekkür ederim. Bunu beni susturmak için söylemiş olsan bile."

Dudakları gülümsemeyle kıvrılırken başımı çevirip camdan dışarıyı izledim. Henüz trafikteydik ama birazdan yol rahatlayacaktı. Eğer sessiz bir yere gideceksek buraya az da olsa uzak olduğu aşikardı.

O sırada üzerime bastıran yorgunlukla esnedim. Sabah saçımı yapmaları için erkenden kuaförle buluşmuştuk. O kadar saat sessizce oturup işlerini bitirmelerini beklemek eziyet gibi gelmişti. Şimdiyse o çaba boşunaydı.

Arkama yaslandığımda gözlerimi kapattım. Biraz gözlerimi dinlendirmek iyi gelecekti. Günlerce uyumak hepsinden iyi gelecekti. Ve belki uyanırsam bu kabus son bulurdu.

Adımın seslenmesiyle başımı çevirip gözlerimi araladım. Karşımda tanıdık olmayan bir yüz duruyordu. Kapıyı açmış sesiyle bana ulaşmaya çalışıyordu. Doğrulup nerede olduğumu hatırladığım gözlerimi devirdim. Fallar gerçek çıkıyordu ama kabus isteğim geri çevriliyordu.

Arabadan inmeye çalışırken neredeyse düşüyordum ki Asrın denen adam kolumdan tutup inmeme yardım etti. Soğuk eli çıplak koluma değdiğinde ürperdim. Kolumu çok tutmadı zaten.

Ben indiğimde elini benden çekip ilerlemeye başladı. Nereye geldiğimizi izlerken etrafta ağaçlardan ve otlardan başka bir şey olmadığını gördüm.

İleride müstakil bir ev duruyordu, etrafı çiftlerle çevriliydi. Duvarları taşlardan oluşturulmuştu. Asrın'ı takip ederken çıplak ayaklarım topraktaki otlardan nasibini alsa da yürümeye devam ettim.

Asrın kapıyı açtıktan sonra bana döndü. Gözleri ayaklarıma dönerken bende ayaklarıma baktım. Toz olmuştu. Belli ki koşmak için ayakkabılarımı fırlatıp atmak iyi fikir değildi.

"Bez varsa sileyim ben-"

"Sorun yok girebilirsin." dediğinde mahcup olarak içeri girdim. Girişte durup etrafı inceledim. Köşede bir şömine, hemen önünde de neredeyse her dağa kaçmış çiftlerin olduğu aşk filmlerinde gördüğüm hayvan tüyünden yapılmış gibi duran halı vardı. Gerçek olmamasını umarak, odadaki tek ve büyük koltuğa baktım. Pahalı bir parça olduğuna emin olsam da eski görünümlüydü. Oldukça geniş bir salondu. Girişin yan tarafında da mutfak vardı. Sanırım diğer yerlerde de yatak odaları vardı ya da bir yatak odası. Büyük bir alan yok gibi görünüyordu.

"İleride yatak odası var. Üstünü değiştirip bir şeyler giyebilirsin. Kız kardeşimin birkaç eşyası olacak" gözleri üzerimde gezindi. "Sana biraz dar olabilir ama."

"Bana kilolu mu dedin?" balık etli olmak bu ülkede neden zordu? Aslında gelinliğin içine sor sığdığım düşünüldüğünde haksız sayılmazdı.

"Öyle bir şey demedim. " gözleri yeniden üzerime çevrildi. Gözleri üzerimdeyken gelinliğin göğüs kısmı daha da dar gelmeye başladığından ilerledim. Kısa bir koridorun ardında tek bir oda vardı. Oraya girdiğimde odada az eşyayla karşılaştım. Komodin bile yoktu. Yatak ve dolap vardı sadece.

Dolaba yöneldiğimde açıp içine baktı. Pek eşya yoktu. Asrın'a ait olduğunu düşündüğüm birkaç parça kıyafet vardı. Diğer köşeyi açtığımda birkaç parça kıyafet vardı. Uzanıp sıfır beden taytlara bakarken hüsranla inledim. Kız kardeşi gerçekten zayıftı. 38 beden giyen birine asla bu kıyafetler olmazdı.

Uzanıp şort pijama bulduğumda esnek kumaşı nedeniyle iç çektim. Üstüne de oversize bir t-shirt çıktı. İkisinin de üstüne yapışacağına hiç şüphe yoktu ancak elimdekiyle yetinmem gerekiyordu.

İkisini yatağın üzerine attıktan sonra beni daraltan gelinlikten kurtulmak amacıyla iplere ulaşmaya çalıştım. Odada herhangi bir ayna olmadığından bu işlem oldukça zordu. Sonda atılan düğüm o kadar sıkıydı ki dakikalarca uğraşsam da yapamadım. Kollarım ağrımaya başladığında pes ettim.

Bir makasla ya da bıçakla kesmek en mantıklı çözümdü. Bunun içinse yardım almam gerekiyordu.

Odadan çıkıp "Asrın." diye seslendiğimde mutfaktan cevap verdi.

Mutfağa gittiğimde onu dolaba bakarken buldum. Başını kaldırıp bana ne istediğimi sorarcasına baktı.

"Gelinliğin iplerini açamıyorum da. Makas var mı?"

Başını sallarken dolabı kapattı. Bana yaklaşırken "Bir bakayım." dedi.

Mecburen döndüm. Ellerini iplerin üzerinde gezdirdi.

"Çok sıkıymış. Makas yok, bıçakla keseyim."

Çekmeceyi açıp bir bıçakla geri döndü.

"Beni kesersen, ben de seni keserim." diye onu tehdit ettiğimde tam bir arsız olduğum için kendime kızdım. Adam bana evini açmıştı yardım ediyordu ve ben onu tehdit ediyordum.

Bıçak tenime değmeden iplerin arasından geçerken göğüs kısmından tutup düşmesini engelledim. Bu sırada onun sırtımı oldukça fazla gördüğü gerçeğini düşünmemeye çalışmakla meşguldüm. Normalde düğün sonundan kocamın açması gereken ipleri kenara çektiğinde bitti diye seslendi.

Tam gidecekken saçlarımı da tek başıma açamayacağımı anladım. Gidip zorlanıp geri gelmektense şimdi yardım istemek daha iyiydi.

"Saclarımdaki tokaları çıkarmama da yardım edebilir misin?"

"Olur." ona eğilmem gerekip gerekmediğini soracaktım ki benden oldukça uzun olduğu ve saçlarımı rahatça göreceğini fark ettim. Boyunun kaç olduğunu sormamak için dilimi ısırmam gerekiyordu. Benim boyum 1.67 idi. Onun boyu kaçtı, 1.90?

Elleri saçlarıma dokunup zarafetle hareket etti. Tokaları teker teker çıkartırken sıkılıyormuş gibi değildi. Sonunda başımdaki tacı kenara koydu ve son tokayı da çekti. Saçlarım sırtıma dökülürken onun yutkunduğuna yemin edebilirdim. Ama benim herhangi bir yeminime güven olmayacağımdan neyse ne.

Ona döndüğümde bana dikkatle baktı. "Teşekkür ederim. " dediğimde başıyla onayladı.

Arkamı dönüp yatak odasına giderken yaşadıklarımı idrak edemiyordum. İlk defa zihnim yaşadıklarıma yetişemiyordu. Odaya girdikten sonra gelinlikten kurtulup yatağın üzerindeki t-shirtü ve şortu giydim. Saçlarımı açık bırakırken etrafıma baktım.

Burada ne işim vardı?

Yatağa oturup ne yapacağımı düşündüm. Sonsuza kadar burada saklanamazdım. İçerideki adamı tanımamam bir yana bu ev bana ait değildi.

En iyisi birkaç gün sakince oturup yaptıklarımla yüzleşmekti. Cevabı şimdi bulamayacağım açık olduğundan düşünmemeye karar verdim.

Odadan çıkıp mutfağa geri döndüm. Asrın'ın elinde bir tabak vardı. Geldiğimi fark edip bana baktı. Gözleri baştan aşağı bedenimde gezinirken şortun kısalığı ve t-shirt'ün göğüslerimi fazlasıyla belli eden darlığının farkına vardım. Asrın gülümseyip "Olmuş." dediğinde rahatsızca gülümsedim.

"Sana o kadar kilolu olmadığımı söyledim."

Kapıda durmayı bırakıp ona yaklaştım.

"Şanslıyız ki kız kardeşim daha dün buraya geldiği için dolap dolu. Sandviç yaptım." tabağı uzattığında "Teşekkür ederim. " dedim.

O sırada bugün için Teşekkür etmem gerektiğini düşündüm. Beni ciddi manada kurtarmıştı.

"Her şey için teşekkür ederim. Bunu yapmak zorunda değildin ama yaptın." iç çektim. "Beni kurtardın."

"Evlenmekten mi?"

"Mutsuzluktan." Falcının dediği buydu. Batur ile evlenince mutsuz olacaktım. Ve sanırım ona inanıyordum. Hala geçerli bir tezim yoktu ama bazen her şey gerçeklerle ilerlemiyordu. Evren'in bir bildiği olduğuna inanıyordum.

"O zaman senin adına sevindim." derken samimiydi. Bana neden yardım ettiğini bilmiyordum. Bunu sonra düşünecektim ama şimdilik masaya oturup büyük bir iştahla yaptığı Sandviçi yedim.

Gelin kaçırma işinde ne kadar iyiyse sandviç yapma işinde de o kadar iyiydi. Yani adam iyiydi.

***

 

 

Loading...
0%