Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@katrehikayeleri

 

Evlilik genellikle herkesin övdüğü, çoğu insanın eninde sonunda içine girmek zorunda kalacağı bir kurumdur. Kimi zaman zevkli kimi zamansa acı vericidir. Kabul etmeliyim ki çoğu zaman acı verici olduğu, istatistiklerle kanıtlanmasa bile herkesin bildiği bir gerçektir.

 

Bundan yaklaşık bir yıl önce nişanlanan ama 26 yıldır evlenmeyi bekleyen biri için bunu kabul etmek biraz zor olabilirdi. Ama nedense pek umurumda olmadı. Bunun nedenin sevgilime duyduğum sonsuz güven ve sevgi olduğunu biliyordum. Biz onlar gibi değildik. Birbirimizi seviyor ve iyi anlaşıyorduk. Hiçbir şey bizim birbirimize olan aşkımızı bitiremezdi.

 

Yani eskiden böyleydi.

 

Üzerinde gelinliğim, saçım yapılmış haldeyken kulağımın içinde fısıldayan sese gözlerimi devirmek istiyordum ancak gözler üzerimde olduğundan bunu yapmam biraz ayıp olabilirdi. Yetişkin bir kadın olmam bekleniyordu. Gelinliğin içinde tüm olgunluğumla durmam gerekiyordu.

 

Ben ise gelinliği üzerimden yırtıp atmak istiyordum. Oysa yıllarca gelinlik giymeyi beklemiştim. Kahrolası gelinliğin bu kadar ağır olacağını kim tahmin edebilirdi ki? Bir de üzerimde bu varken oynamam bekleniyordu ama yürüyecek halim bile yoktu. Neyse erik dalı oynarken sadece üst bedenimi hareket ettirmem yeterdi herhalde.

 

Eh en azından son zamanlarda yaptığım diyet sayesinde zayıflamıştım. Gelinlik üzerimde muhteşem duruyordu. Straplez yakası tam göğüs kulpumda duruyor, beli bedenimi ince gösteriyor ve kabarık tülleri aşağıya su misali akıyordu. İçinde prenses olmayı beklemiştim ama yürüyen perdeye benziyordum. Ben küçükken gelinlikler böyle görünmüyordu. Onlara çok yakışmıştı, bende neden böyle duruyordu?

 

Aynadan bakarken arkamda annemin yaşlarla dolu yüzü belirdi. Niye ağlıyordu bilmiyordum. Zaten uzun zamandır onlarla yaşamıyordum, ayrıca yine aynı şehirde yaşayacaktık. Ona niye ağladığını sorsam o da cevap veremezdi. Adettendi herhalde.

 

Adetten diyerek bana yaptırdıkları her şeyden bunalmıştım. Bir an önce düğün bitsin gitsin diye bekliyordum. Kına gecesi felaketini daha yeni atlatan bedenim bugün isyan ediyordu ancak çıkıp benden talep ettikleri oyunları oynayacaktım. Düğünden önce halay çekmeyi öğrenmek zorunda kaldığım için ağlayasım geliyordu. Bir insan halay çekmeyi neden bilmezdi ki?

 

Oyunda son raddeye geldiğimi kendime hatırlatıp abartı olmasına rağmen güzel duran makyajıma baktım. En azından fazla parlamıyordum. Ayrıca gelin benken neden parlamam sorun olacaktı ki?

 

Annemin yanında duran kayınvalidem gülümsüyor bana yapacağı kötülükleri düşünüyor gibiydi. Müstakbel kocam ile nişanlı olduğum süre zarfında bana güler yüz göstermeyi reddedip tavrını baştan koymuştu. Tavırları pek umurumda olmasa da benden neden nefret ettiğini merak etmiştim. Ama merakım yersizdi. Annelerin oğullarıyla kurduğu gereksiz bağ onlara biraz kıskançlık yüklüyor olmalıydı. Saçmaydı ancak bir yere kadar anlaşılırdı.

 

Gözlerim karnıma inerken bir gün benimde çocuklarımın olacağı gerçeğini idrak ettim. Hep anne olmak istiyordum fakat hiç bu kadar yaklaşmamıştım.

 

Kapı açıldığında nedimem içeri girdi. Üzerinde bugün için seçtiğim yeşil tül elbise vardı. Karnı hafiften belli oluyordu.

 

Yanıma gelirken benden daha enerjik görünüyordu. Sanki beş aylık bebeği o değil de ben taşıyormuşum gibiydi. Aslında bu gelinlik muhtemelen bebekten daha ağırdı.

 

Bana bakarken gözleri doldu. Ellerimi tutup sıkarken "Çok güzelsin." dedi. Ağlamaklı sesi benim de gözlerimi doldururken makyajımı hiç umursamadan oturup ağlamak istedim.

 

"Senden daha güzel değil." bu sözlerimde ciddiydim. Canım arkadaşım iki sene önce evlenmişti ve şimdi bir kızı olacaktı. Benim adımı koyması için yaptığım baskılara inatla karşı çıkıp başka bir isim koymaya karar vermişti. Eh haklıydı. Hazan pek kullanılan bir isim değildi.

 

 

Annemle kayınvalidem misafirleri karşılamak için çıkarken Ceren benimle birlikte durdu. Ben atıştıralım diye koydukları her şeyi yerken aylardır diyet yaptığımdan kör olan gözüm bir türlü doymak bilmiyordu.

 

O sırada Ceren'de yanıma oturduğunda bir ses duyuldu. Bir şeyin yırtılma sesiydi. Kumaşın yırtılma sesiydi.

 

Gözlerim telaşla açılırken Ceren ile birbirimize baktık. Ayağa kalktığında yırtılan sırt kısmına baktık.

 

Ceren telaşımın farkına varınca "İki hafta da şişeceğimi düşünmediğim için elbisenin bedenini küçük almıştım." Oldukça normal diye beni yatıştırmaya çalıştı.

 

Ayağa kalkarken gelinliğin tarlatanı aynanın ayağına takılıp aynayı yere düşürdü. Ayna ayaklarımın dibinde paramparça bir halde dururken donup kalarak bir Ceren'in elbisesine bir de kırılan aynaya baktım.

 

"Hazan." dedi Ceren dikkatimi çekmeye çalışarak. "Böyle şeyler olabilir."

 

"Emin misin? Her düğünde nedimenin elbisesi yırtılıp ayna kırılır mı?" diye bağırdım.

 

"Bilmiyorum." derken o da benim kadar telaş içindeydi. "Tamam tamam. Endişe etmeye gerek yok. Bu ikisini bildi diye diğerlerini bilecek diye bir şey yok ya."

 

Kendimi sakinleşmek için zorladım. Sorun yoktu. Sorun yoktu. Sorun yoktu.

 

"Tamam." dedim. "Gelin çiçeğim nerede?"

 

"Sende değil mi?"

 

"Hayır sabah elime aldım. Hatta kaybolmasın diye bileğime doladım. Ne ara çıkardığımı hatırlamıyorum."

 

Koltuğa geri oturmaya çalışırken gelinliğin ucuna basıp yere düştüm. Ağrıyan popomu görmezden gelip "Off." diye inledim, orada oturup kaldım.

 

Ceren de yanıma zar zor çöktüğünde "Her şeyi bildi." diye mırıldandım.

 

"Dört şey söyledi ve-"

 

"Beş."

 

"Tanrım." yüzümü ellerime alıp kaçırmaya çalışıp başarısız olduğu gözlerine baktım. "Beşinci neydi?"

 

"Sen koşarcasına çıktığında Batur'un sağdıcının gecikeceğini söyledi. "

 

"Gecikti mi?"

 

Başını salladığında gözlerim doldu.

 

"Beş şey söyleyip dördünü de doğru bildi. Elbisen yırtıldı, ayna kırıldı, çiçek buketim kayıp ve lanet olası sağdıç ortada yok! Geriye kalan seçeneğin de doğru olduğunu teyit etmek için evlenip biraz beklemem mi gerekiyor şimdi?"

 

"Hani fala inanmıyordun?"

 

"Sıradan bir fal değildi. O bir çingeneydi." Babaannem her zaman çingenelerin büyü gücü olduğuna inanmıştı. Küçükken beni bununla korkuturdu ama demek ki bildiği bir şey vardı.

 

"Hiç gitmemeliydik."

 

"Ama gittik."

 

Birkaç ay önce eğlencesine fal baktırmak için bir kadının yanına gitmiştik. Ben evliliğimi, Ceren bebeğini merak ediyordu. Yine de bilebileceğini düşünmemiştik.

 

İçeri girdiğimizde falcının gözleri kısılmış bana kilitlenmişti. Ceren'e bakmadan benim elimi tutmuş neyi merak ettiğimi sormuştu. Ona evliliğimin başlangıcından ve sonunda bahsetmesini söylemiştim. Ben sonunun bebekli olacağını düşünürken o bana evliliğimin mutsuzluk dolu olacağını ve sonunun iyi bitmeyeceğini söylemişti.

 

Şiddetle inkar edip bunun bir yalan olduğunu söylemiştim. Batur'u seviyordum, çok iyi anlaşıyorduk ve bugüne kadar hiç kavga etmemiştik bile.

 

Falcı ona inanmadığımı görünce düğün günümde yaşanacakları söylemişti. Ona şarlatan olduğunu söyleyip giderken arkamda Çingene olduğunu gururla haykırmıştı. Ve şimdi söylediklerinin hepsi gerçekleşmişti.

 

Esasında söylediklerini şu ana kadar umursamamıştım. Fala veya büyüye inanmıyordum.

 

"Böyle şeylere inanmadığını biliyorum." diye fısıldadı Ceren ürkek bir sesle. Benim aksime o bunların hepsine inanıyordu. Görünen o ki benim de inanmak için sebeplerim vardı. "Ama şimdi ne yapacaksın?"

 

Batur'un yüzü gözümün önüne geldiğinde iç çektim. Batur benim üniversiteden arkadaşımdı. O bilgisayar mühendisliği, ben Grafik Tasarım okurken kampüste aynı arkadaş grubunda tanışmıştık. Ara sıra görüşen arkadaşlardık. İki yıl önce birbirimizden hoşlanmaya başladığımızda sevgili olmuştuk. Birbirimizden oldukça farklı olmamıza rağmen hiç tartışmıyor birbirimize uyum sağlıyorduk. Harika bir sevgiliydi. Sürekli sürprizler yapar bana oldukça iyi davranırdı. Çoğu zaman onu hak etmediğimi düşünüyordum.

 

Belki de benim yüzümden mutsuz olacaktık.

 

Düştüğüm yerden zorlukla kalkıp Ceren'e baktım. "Beni biraz yalnız bırakabilir misin? Düşünmem gerek."

 

Ceren bir şey söylemek için ağzını araladığında başımı salladım. Arkasını dönüp çıkarken gitmek istemediği aşikardı ancak istediğim alanı bana tanıyacaktı.

 

Pencereden hazırlıkların tamamlanmak üzere olduğu bahçeye baktım. Neyi düşünecektim ki? Düğünden kaçacak halim yoktu ya?

 

O an bu fikir mantıksız gelmedi. Eğer mutsuz olacaksam daha fazla kırılmadan bu işe bir nokta koyabilirdim. Oraya çıkıp hayır demek mantıklıydı fakat ben bununla yüzleşemeyeceğimi bildiğimden kaçmak en mantık şeydi.

 

Durup nefes alıp verdim. Çingene'nin sözleri zihnimde dolanıp dururken "Bu adamla evlenirsen çok mutsuz olacaksın..." deyişi yankı yapıyordu.

 

Dört şeyi bilen bir Çingene neden beşincisinde hata yapacaktı ki?

 

Tanrım hani fal gerçek değildi?

 

Gerçekti. İçimde kontrol edemediğin duygular beni sararken aklımdan geçen tek şey kaçmam gerektiğiydi. Sonrasını umursamadan arkama bakmadan kaçmam lazımdı.

 

Birazdan beni almak için gelecekleri için çok vaktim yoktu. Kapıya gidip açtım. Gelin ve damat için ayrılan kat boş görünüyordu. Kapımı sessizce kapatıp asansöre bindim. Düğün dışarıda yapılıyordu ancak hazırlıklar altı katlı şık bir evde gerçekleşiyordu. Yağmur yağma ihtimaline karşın içeride de bir salon vardı.

 

Çalışanların ve misafirlerin dışarıda olduğunu gördüğümden kapıdan çıkmak söz konusu değildi. Bu noktada tek şansım otoparka inmekti. Oraya gidene kadar kimsenin asansörü kullanmak istememesi için dua etmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.

 

Kendimi çıldırmış gibi hissederken gelinliğin ipleri dar gelmeye başladı. Ellerimi yüzümde hava olsun diye sallarken asansör -1. kata geldi. Rahat bir nefes alırken otoparkta birinin olma ihtimalini düşündüm. Bu katta babamın ve Batur'un arabası dışında araba olacağını sanmıyordum. Misafirler için dışarıda otopark vardı. Gidiş gelişleri daha kolay olsun diye oraya park ediyorlardı.

 

Asansör açıldığında üzerimdeki yükle ne kadar başarılı oldum bilmiyordum ancak sessizce ilerlemeye başladım. Otoparka göz gezdirirken Batur'un ve babamın arabasını gördüm. Karşıda da park edilmiş siyah bir Range Rover duruyordu. Onun kimin olduğunu bilmiyordum ve düşünecek vaktim de yoktu.

 

Babamın arabasına yöneldim. Onunla buradan gidecektim. Daha sonrasında yaptıklarım için onlardan özür dileyecektim ama şimdi yapabildiğim tek şey buradan uzaklaşmaktı. Onlara bu kadar hazırlıktan sonra evlenmek istemediğimi söylersem asla kabul etmezlerdi.

 

Lastiğin üzerine dokunup anahtarı bulmaya çalıştım, boştu. Yere düştüğünü düşünerek dizlerimi yere koyup altına baktım. Babamın her zaman anahtarı araba lastiğinin üzerine koyma gibi bir huyu vardı. Sahiden bugün bundan vaz mı geçmişti? Defalarca onu uyarmama rağmen bugün mü dinleyesi tutmuştu?

 

"Kahretsin." diye homurdanırken arkamdan bir ses geldi.

 

"Bir şey mi arıyordun?"

 

  

Telaşla kafamı kaputa vurduğumda dilime gelen küfrü durdurarak kenara çekildim. Görüşüme siyah rugan ayakkabılar, kusursuz bir şekilde ütülenen kumaş pantolonun içindeki uzun bacaklar çıktı. Başımı iyice kaldırıp sade beyaz gömlek giyen adamın yüzüne baktım. Moda dergilerinden çıktığı aşikar olan yüzü bir an sonra karardığında otoparktaki ışıkların söndüğünü gördüm.

 

Telaşla doğrulmaya çalışırken karanlıkta sendeleyip bacağına tutundum. "Pardon." derken ellerimi çekmek konusunda geç kaldım ve sonra ışıklar yanmaya karar verdi.

 

Moda dergilerindeki yüz elimi koyduğum yere bakarken bende baktım. Elimi çok berbat bir yere koyduğumu düşünürken asıl berbat yere konumlanan ağzımdı. Hemen önümde dururken hızlıca ,gelinlikle olduğunu düşünürsek yavaşça, geri çekilip ayağa kalktım. Ateş yanaklarımda yükselirken o "Ne aradığını sormuştum?" diye sorusunu yineledi. "Gelin odasında olman gerekmiyor muydu?"

 

"Sana ne?" dedim hırçınlıkla. Kaçışımı geciktiriyordu. Yanından geçip arabanın anahtarının düşebileceği yerlere baktım. Herhangi bir iz yoktu.

 

"Sadece yardım etmek istiyorum." dedi sinirle. Aman ne güzel!

 

Otoparktaki yabancı bir de bana sinirleniyordu.

 

"Yardıma ihtiyacım yok!"

 

Tanrı aşkına yeterince derdim varken neden bu adamla uğraşmak zorundaydım?

 

"İyi." deyip arkasını dönüp yürümeye başladı. Araba anahtarını bulamayacağım kesinleştiğinden son çarem olduğunu son dakika idrak ettim.

 

"Bekle!" diye bağırırken ona doğru yürüdüm." Senden bir yardım isteyeceğim."

 

Durup bana döndüğünde başını salladı.

 

"Beni kaçırır mısın?" gözleri büyürken "Yani kaçmama yardım eder misin?" diye sorumu yumuşatmaya çalıştım. Tabi değişen bir şey olmadı, bu soru her halükarda bozuktu.

 

"Neden?"

 

Çingene Laneti yüzünden.

 

"Bunu sana söyleyemem. Yalnızca yardım etsen iyi olur."

 

Etrafına bakarken ona biraz daha yaklaştım. "Lütfen sadece arabanın anahtarını versen yeter."

 

Bana bakarken gözleri gelinliğime değdi. "Bu halde araba kullanabileceğinden emin misin?"

 

"Halletmeye çalışacağım."

 

"Pek sanmıyorum."

 

O anda bir yabancıdan istememem gereken şeyi istedim. Tek istediğim buradan gitmekti. "O zaman beni sen götür."

 

Dudakları alayla kıvrıldı. "Bunu neden yapayım? Bir gelini düğününden kaçırmakla pek ilgilenmiyorum."

 

Maalesef haklıydı.

 

"Sana minnettar olurum. Hem bir kadını istemediği bir evlilikten kurtarmış olacaksın."

 

Sahiden bu evliliği istemiyor muydum? Söylerken bir an bile tereddüt etmeyişim bunun kanıtı olabilirdi.

 

Bana bakarken gözlerini kısılsana da başını salladı. "Sana yardım edeceğim." saatine baktı. "Hadi gidelim."

 

"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim." diye mırıldanarak arabasına yürüdüm. Arabanın arka koltuğuna binmek istediğimde gelinliğin tarlatanı kapıya takıldı. Annemi dinlemeyip düz olan gelinliği seçmediğim için pişman olmuştum. Adını bilmediğim yabancı gelip gelinliğimin eteklerini arabaya koyarken tekrardan teşekkür ettim. Teşekkürlerimi başıyla onaylayıp sürücü koltuğuna geçti. Aynadan bana bakarken "Emin misin?" diye sordu.

 

Emin miydim? Düğünümden kaçıyordum. Batur'u seviyordum ama kalbimin kırılmasından ölesiye korkuyordum. Onunla mutsuz olmanın beni paramparça edeceğini biliyordum. Başlamadan bitirmek en iyisiydi.

 

"Evet." dediğimde arabayı çalıştırıp otoparktan çıktı.

 

Koltuğa eğilip beni kimsenin görmediğinden emin oldum. Arabada siyah cam vardı ama ne olacağı belli olmazdı.

 

Güvenli bir mesafeye geldiğimizde yabancı kalkabilirsin dedi.

 

Kalkıp etrafıma baktım. Bitmişti. Düğün yerinden hızla uzaklaşıyorduk.

 

Durup beni kurtaran yabancıya baktım.

 

"Sen kimsin, organizasyon sahibi falan mı?"

 

Aynadan benimle göz göze geldiğinde dudakları kıvrıldı.

 

"Damadın sağdıcıyım."

 

Şaşkınlıkla ona bakarken "Biraz geciktim ama ortada bir gelin olmadığına göre düğün de olmayacak." diye konuştu.

 

Sözleriyle tam olarak ne yaptığımı idrak ettim. Düğünümü terk etmiştim hem de damadın sağdıcıyla...

 

Bir şeyler kulağa çok yanlış geliyordu.

 

Galiba her şeyi mahvetmiştim.

Eh suçu Çingene'ye atmayı tercih ederdim.

 

****

 

Instagram: katrekitapp

 

 

 

 

Loading...
0%