@kayip_balik_nemo
|
Tabii başarabilirsek...
Burak yerde duran adamın yanına gidip hâlâ elinde duran silahı aldı. Ardından mermilerini de aldı ve silahlardan birini beline sıkıştırıp yanımıza geldi.
O sırada hâlâ merdivenlerden gelen zombiler vardı. Hemen yanlarına gidip öldürdük.
Adamlar bize çok yardımcı olmuştu. Bahçedeki zombilerin çoğu artık ölüydü. Her yer ceset doluydu. Artık koridorlarda yürünmüyordu.
"Burak." dedi abim. Burak abime baktı. "Bence silahlardan birini içimizden birine ver. Nasıl kullanıldığını öğret. Karşımıza çok fazla zombi çıkarsa lazım olacaktır."
"Tamam." dedi Burak. "Kime öğreteyim."
Abim bana baktı. Kafamı 'ne var' anlamında sağa sola salladığımda o da salladı.
"Ne bakıyon abi, iyi misin?" dedim en sonunda.
Herkes gülerken abim "Sen diyorum sen. Sana öğretsin silah kullanmayı."
Ne? Ben mi?
Ben ve silah kullanmak?
"Ben?"
"Evet?"
Abimi anlıyordum, kendimi daha iyi koruyabilmem için yapıyordu bunu çünkü benim için çok endişeleniyordu. O yüzden kabul ettim.
"Off peki." dedim ve Burak'ın yanına gittim. Bana nasıl kullanmam gerektiğini öğretirken Yekta'nın bize, özellikle Burak'a olan ters bakışlarına maruz kalıyorduk.
Silah kullanmayı öğretmesi bittiğinde diğerlerine çaktırmadan öğretiyormuş gibi yaparken "Yekta neden bize böyle bakıyor?" diye sordu.
Gülerek "Beyni yok çünkü." dedim. O da güldü ve Yekta'nın güldüğümüzde çatılan kaşlarına göz ucuyla bakarak gülüşünü kesti.
"Bence senden hoşlanıyor." dediğinde neye uğradığımı şaşırdım.
"Saçmalama be! Ne diyosun sen?!" dedim. Sesim diğerlerinin duyacağı kadar yüksek çıktığında herkesin bakışları bize döndü.
Yekta Burak'ın bana silah kullanmayı öğretmediğini anladığında hemen yanımıza geldi ve "Yeter bu kadar. Öğrenmiştir artık!" deyip silahı Burak'ın elinden sertçe çekip benim elime tutuşturdu.
Ardından arkasını dönüp diğerlerinin yanına gittiğinde Burak bana imalı bir şekilde göz kırptı ve o da peşinden gitti. Kaşlarımı çatıp ben de diğerlerinin yanına vardım.
Artık silah kullanacağım için demirimi Asya'ya vermiştim. Ama ona çok alışmıştım o yüzden silah yerine onu kullanmayı daha çok istiyordum.
Elimdeki silahı incelerken önümden gelen zombiyi burnumun dibine girene kadar fark etmemiştim. Yekta yandan elindeki demiri zombinin kafasına sapladı ve yerimde donup kaldım.
Yekta bana bakarken yutkundum ve önüme dönüp merdivenlerden inmeye devam ettim. Zemin kata geldiğimizde birkaç tane zombi vardı. Elimizdeki kurşunların bitmesini istemediğimiz için henüz silahları kullanmıyorduk.
Ama ben hiçbir şey yapmadan durmak istemiyordum. En azından zombileri öldürmem için bana da bir şey verebilirlerdi.
"Ben de zombileri öldürmek istiyorum." dedim. "Bana da bir şey verin."
Zemin kattaki zombilerin hepsi bittiğinde bana döndüler. Yekta etrafa şöyle bir baktı.
Ardından kantine doğru ilerledi. Geri geldiğinde elinde bir tahta parçası vardı. Abimin elindeki bıçağı alıp tahtanın ucunu sivrileştirdi ve bana uzattı.
Ona bakarak tahtayı aldığımda o da bana bakıyordu. Bakışmamızı Asya böldü.
"Kantine gidecek miyiz? Yiyeceğimiz yok."
"Evet." dedi abim.
"Nereye koyucaz aldıklarımızı?" diye sordu Tuna.
"İki kişi yukarı çıkıp iki tane çanta alıp gelsin." dedi Burak.
"Ben çıkarım." dedim.
Abim bana baktı ve "Ben de Derin'le gidiyorum o zaman siz bizi kantinde bekleyin." dedi.
Herkes onaylayan mırıltılar çıkarıp kantine doğru ilerlediler. Biz abimle merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladık.
Koridora adım attığımızda abim "Derin." dedi. Ona döndüm.
"Efendim?"
"Öyle her şeye atlama." dedi.
Adımlarım yavaşladı.
"Ne?"
"Diyorum ki her şeyde 'ben yaparım', 'ben hallederim' deme. Kendini tehlikeye atıyorsun."
Adımlarım durdu. Abim de benimle beraber durduğunda ona bakmıyordum. Konuşmaya devam etti.
"Yanlış anlama sen yaşa diğerleri ölsün demeye çalışmıyorum, sadece senin için fazla endişeleniyorum."
"Sorun değil abi. Ne demek istediğini anladım ama dinleyeceğimi sanmıyorum."
"Deri-"
"Evet hangi sınıfa giriyoruz?" diyerek sözünü kestim ve yürümeye devam ettim. Arkamdan oflayan sesini duysam da umursamadım ve önümdeki sınıfa girdim.
Abim de arkamdan geldiğinde sınıftaki tek tük zombiyi öldürdük. Çantalardan birini alıp ne var ne yok içini boşalttığımda abim de aynısını yaptı.
Boşalttığım çantanın içinden yere bir şey düşerken merak ettim ve uzanıp aldım. Bu bir çakmaktı. Lazım olur diye cebime koydum.
Çantayı tek koluma takıp sınıftan çıktım ve abim de arkamdan gelmeye başladı.
Diğerlerinin yanına, kantine gittiğimizde herkes bir şeyler yiyip içiyordu. Dayanamayıp çantayı yere bıraktım ve raflardan birine gidip kendime bir kek aldım. Keki yerken aynı anda da elimde tuttuğum vişne suyunun pipetini takmaya çalışıyordum.
Abim çantalara önüne çıkan her şeyi doldurduktan sonra o da yanıma oturup yemeye başladı.
Birkaç dakika sonra herkes bir şeyler yiyip karnını doyurduğunda hepimiz ayağa kalktık. Kantinden çıktık okulun bahçesine doğru ilerledik.
Bahçe kapısı açıktı o yüzden dışarıdaki zombilerin çoğunu buradan görebiliyorduk. Yarısını öldürmüş olmamıza rağmen hâlâ çok fazlalardı.
İşte şimdi silah kullanmamız gerekebilirdi. Herkes eline zombileri öldürmek için bir şey aldığında yavaşça dışarı çıktık. Zombiler bizi gördükleri gibi üzerimize koşmaya başladılar. Daha doğrusu yürümeye başladılar.
Çok yavaşlardı bu yüzden öldürmek kolay olacaktı ama bir şeyi anlamamıştım. İki gün önce zombiler bizden bile hızlıyken şu an nasıl böyle yavaş hareket ediyorlardı?
Aklımdaki soruyu bir kenara ayırıp zombilerin üzerine yürümeye başladım. Silah kullanmayacaktım, şu an gerek yoktu. Elimdeki tahtayla önümdeki zombiyi öldürdüm diğerleri de bana katıldı ve hızlıca hepsini öldürmeye başladık.
Bir anda aralarından biri koşarak Yekta'nın üzerine atlayacağını gördüğümde, vakit olmadığı için belimden silahı çıkarıp zombinin kafasını hedef aldım ve ateş ettim.
Biraz isabetsiz bir atış olmuştu ve zombi ölmemişti ama en azından kafasını hedef alıp karnından vurmuştum. Bacağından da vurabilirdim sonuçta.
Zombi yere düştüğünde herkes bana şaşkın bir şekilde bakıyordu.
"Ne bakıyosunuz?" dedim. "Koşuyordu ben napim?"
Zombileri öldürmeyi bırakarak birkaç metre geri çekildik.
"Koşuyor muydu?" diye sordu abim.
"Evet."
"Acaba bunların farklı türleri mi var? Biri koşuyor, biri yürüyor." dedi Burak.
"Dikkatli olmalıyız. Yürüyorlar diye çok rahat hareket ettik ama bazıları koşabiliyor demek ki." dedi Yekta. Ardından benim karnından vurduğum zombi ayağa kalkmadan elindeki demirle öldürdü.
"Sana da biraz silahta hedefi doğru vurmayı birilerinin öğretmesi lazım." diyerek dalga geçmeyi ihmal etmemişti.
Hayatını kurtarmıştım teşekkür edeceğine dalga geliyor hayvan!
Ona ters bir bakış atarak tekrardan zombileri öldürmeye koyuldum. Diğerleri de tekrar öldürmeye başladığında Yekta göz ucuyla bana bakıyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra geriye yüze yakın zombi kaldığında hepimiz ter içinde kalmıştık.
Öldürmek kolay molay dedik de yorgunluktan biz öldük burada!
Birkaç adım geri çekilip ellerimi dizlerime koydum ve soluklanmaya başladım. Diğerlerinin de benden pek bir farkı yoktu.
"Aayy yeter be!" diye bağırdım kendimi tutamayıp. Herkes bana baktığında gülmeye başladılar.
"Siz öldürün ben şurda oturcam biraz." dedim ve doğrulup okula doğru yürümeye başladım. Merdivenlere oturup dinlenirken bahçe kapısından içeri giren kişiyle kalbim hızlandı. Niye böyle olduğunu yine anlamazken Yekta gelip yanıma oturduğunda gözlerimi devirdim.
"Eksik olma yaa." dedim.
"Ne var ben de yoruldum dinleneyim biraz dedim."
"Git başka yerde dinlen o zaman."
"Ama ben senin yanında dinlenmek istiyorum." dediğinde kalbim göğüs kafesimden çıkacak kadar hızlı atıyordu.
"N-neden?" Diye sordum kekeleyerek.
Bana biraz daha yaklaşıp tam gözlerimin içine baktı.
"Çünkü senin yanında kendimi huzurlu hissediyorum. Yorgunluk falan kalmıyor." dediğinde yanaklarımın ısındığını hissettim ve aniden ayağa kalkıp Yekta'nın yüzüne bakmadan "B-ben tuvalete gidiyorum." dedim.
Resmen koşarak merdivenleri çıkarken arkamdan gülüşünü duydum.
Yanından geçtiğim zombileri umursamadan tuvalete girdim. Şansıma içeride hiç zombi yoktu. Arkamdan kapıyı kapattım ve hızlı adımlarla lavaboya gidip aynaya baktım.
Yanaklarım kızarmıştı.
Ben utanmış mıydım?
Elimi kalbime götürdüm. Hızlı atıyordu.
Ben heyecanlanmış mıydım?
Bütün bunlar tek bir şeyi işaret ederken hızlıca musluğu açıp yüzüme su çarptım. Aynaya tekrar baktım ve farkına vardığım gerçekle şaşkınlıkla konuştum.
"Ben Yekta'dan hoşlanıyorum!"
|
0% |