Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Aynaya tekrar baktım ve farkına vardığım gerçekle şaşkınlıkla konuştum.

 

"Ben Yekta'dan hoşlanıyorum!"

 

Dediğim şeyi tekrar ettim.

 

"Ben Yekta'dan hoşlanıyorum!"

 

"Ben..."

 

"Ben napıcam?! Ben çok belli ederim! Ben yapamam! Napıcam ben?! Napıcam ben?! Napıcam?!"

 

Diyerek tuvalette bir ileriye bir geriye doğru hızlı adımlar atarken avuç içlerim terden sırılsıklam olmuştu. Lavabonun önüne tekrar gidip tekrar mutluğu açtım ve yüzüme su çarptım.

 

Musluğu kapatıp ellerimi lavaboya koydum ve başımı eğdim. Yüzümden yere sular damlarken beynimi başka şeyler düşünmeye zorluyordum ama olmuyordu.

 

Bedenimi dikleştirdim ve başımı kaldırıp aynaya tekrar baktım. Yanaklarımdaki kızarıklık geçmişti ama ben hâlâ diğerlerinin yanına dönemiyordum.

 

Aşağı indiğimde Yekta'nın yüzüne bakamayacağımı biliyordum. Kesin anlayacaktı. Napacaktım ben?!

 

Kafayı yiyeceğim!

 

Birkaç dakika içinde diğerlerinin yanına dönmezsem benim için endişelenirlerdi. O yüzden kendimi topladım, üstümü başımı düzelttim ve son kez aynaya bakıp kapıya doğru ilerledim.

 

Kapıyı açtığımda tam bir adım atacağım sırada karşımdaki zombileri gördüm. Geriye bir adım attığımda yanımda Yekta'nın bana verdiği tahta yoktu.

 

Altı tane zombi üzerime yürürken dar tuvalette kabinlerden başka kaçacak yerim de yoktu. Yanımda kendimi koruyabilecek hiçbir şeyim yoktu.

 

Derken aklıma belimdeki silah geldi. Başka çarem olmadığı için hemen belimden silahı çıkarıp bana en yakın zombinin kafasını hedefledim ve hiç düşünmeden ateş ettim.

 

Tam kafasına vurmayı başardığımda şaşkınlıkla tekrar diğer zombinin kafasını hedef aldım ve ateş ettim. Başka silah kullanmama gerek kalmamıştı çünkü diğerleri silah seslerini duyup hemen gelmişlerdi.

 

Kalan zombileri de öldürdüklerinde abim hemen yanıma koştu.

 

"Derin! İyi misin abicim, bir şeyin var mı!?"

 

"İyiyim abi, bir şeyim yok merak etme." dedim hemen. Yekta hemen ileride beni izliyordu. Onun yüzüne bakmamaya çalışıyordum.

 

"Neyse ya boş verin beni. Siz bahçedeki zombileri bitirdiniz mi?" diye sordum konuyu değiştirmek için.

 

"Biraz kalmıştı ama silah seslerini duyunca yarıda bıraktık." diye cevap verdi abim.

 

Başımı salladım ve tuvaletten çıktık. Yekta hâlâ beni izliyordu ama ben ona bakmıyordum.

 

Merdivenlerden inerken abimlerin bıraktığı zombiler buraya gelmeye başlamışlardı. Yekta'nın bana verdiği tahta zemin katta kalmıştı. Merdivene oturduğumda yanıma duvara yaslamıştım.

 

Yaklaşık on beş tane zombiyi birkaç dakika içinde öldürdüklerinde hemen aşağıya indik. Yerde duvara yaslı duran tahtayı elime aldığımda bunu istemediğimi farkettim.

 

Asya'ya dönüp elindeki demiri gösterdim. "Asya değişelim mi? Ben demire alışmıştım, bunu pek beğenmedim." dedim.

 

Asya gülerek "Tabii al." dedi ve demiri bana uzattı elinden aldığımda ben de ona elimdeki tahtayı uzattım. Gülerek önüme döndüğümde Yekta'yla göz göze geldik. Anında gözlerimi kaçırdığımda hâlâ dikkatle beni izliyordu.

 

Kesin anladı.

 

Bahçe kapısından dışarı çıktığımızda etrafıma baktım. Bahçe cesetlerle doluydu. Resmen yürüyecek yer yoktu. Her yer kan içindeydi. Midemin bulandığını hissettiğimde elimle burnumu tuttum.

 

Koridorların da bundan pek bir farkı yoktu. Okulun içi acayip ceset ve kan kokuyordu. En azından şu an dışarıda olduğumuz için içerideki koku kadar yoğun değildi.

 

Yavaş ve dikkatli adımlarla yerdeki cesetlere basmamaya özen göstererek ilerliyorduk. Sonunda kilitli demir kapıya ulaştığımızda Yekta gidip elindeki demirle kilide vurmaya başladı. Yaklaşık on kere vurdu ama başaramadı.

 

"Kapının üzerinden atlayalım." dedi ve bir hamlede kapıya tırmanıp dışarı atladı. "Teker teker gelin şimdi."

 

Abim bana baktı. İlk benim çıkmamı istiyordu. Bir şey demeyip kapıya tutundum ve yavaşça tırmanmaya başladım. Abim belimden tutup bana destek verirken en tepeye ulaştım ve bir bacağımı dışarı attım. Ardından diğerini de attığımda Yekta'ya bakmamaya çalışarak aşağı atladım.

 

Ben atlarken Yekta destek amaçlı beni belimden tuttuğunda kalbim tekrar hızlandı.

 

Hayır, şu an değil!

 

Boğazımı temizleyerek geri çekildim ve temasından kurtuldum. Üstümü elimle silkelerken amacım tozlardan kurtulmak değil, Yekta'ya bakmamak için oyalanmaktı.

 

Benden sonra diğerleri de sırayla inmeye başladığında başımı kaldırıp etrafıma baktım. Etraf çok sakin ve boştu. Yakınlarda hiç zombi görünmüyordu.

 

En son olarak abim de atlayıp yanımıza geldiğinde cebimdeki telefonu çıkarıp haritayı açtım. Haritayı biraz inceledikten sonra gitmemiz gereken yolu buldum ve elimle o tarafı gösterdim.

 

"Oradan gitmeliyiz." dedim.

 

Hiç konuşmadan ilerlerken Yekta'ya kaçamak bakışlar atıyordum. Neyse ki artık gözlerini benden ayırmıştı ve önüne bakıyordu.

 

İlerlemeye devam ederken karşımıza çıkan tek tük zombiyi öldürüyorduk. Gideceğimiz yolun sonuna geldiğimizde tekrar telefonu çıkarıp haritayı açtım. Elimle başka bir yolu işaret ettiğimde oraya doğru ilerledik.

 

Yaklaşık yirmi dakika boyunca aralıksız yürüdüğümüzde yorgunluktan bitmiştik. Dayanamayıp dizlerimin üzerine çöktüğümde diğerleri de yere oturup soluklanmaya başladılar.

 

Şu anda bir ormandaydık. Ağaçlar seyrekti ve hiç zombi yoktu.

 

Telefonu cebime sokup elimdeki demiri yanıma koydum ve yürümekten ağrıyan bacaklarımı öne uzattım. Abime döndüm.

 

"Abi bana bir şişe su atsana ordan." dedim. Sırtındaki çantayı çıkarıp içinden bir şişe aldı bana doğru attı. Şişeyi havada yakaladığımda hiç beklemeden kapağını açtım ve şişeyi kafama diktim.

 

Suyu kana kana içtikten sonra kapağını kapattım ve yanıma, yere bıraktım.

 

Yekta'nın beni izlediğini fark ettiğimde bakışlarımı o hariç her yerde gezdiriyordum. Herkesin yüzüne tek tek bakarken onu atlıyordum ve bu gözünden kaçmamıştı.

 

En sonunda dayanamayıp ona baktığımda tek kaşını havaya kaldırdı. 'Ne var' anlamında başımı salladığımda bana garip bir gülümseme gönderdi ve başka tarafa baktı.

 

Yaklaşık on dakika daha dinlendikten sonra yürümeye devam ettik. Birkaç dakika sonra aniden kulaklarımıza bir çığlık sesi doldu.

 

Küçük bir kız sesiydi...

 

"Noluyo?" dedi Burak.

 

"Ses şu taraftan geldi. Gidip bakalım belki yardıma ihtiyaçları vardır." dedim elimle sesin geldiği tarafı gösterirken.

 

Beraber o tarafa gittiğimizde bir alışveriş merkeziyle karşılaştık. Yerde ölü zombiler vardı, yani içeride birileri vardı.

 

Hiç beklemeden içeri girdik. Etrafa bakmaya başladım burası küçük bir alışveriş merkeziydi sadece iki katı vardı ve katlar da küçüktü. Muhtemelen yanlarına erzak almak için buraya gelmişlerdi.

 

Bulunduğumuz katta hiç zombi yoktu. Buradan geçmişlerdi. Hiç konuşmadan üst kata çıktık ve bu kattaki tek tük zombiyi öldürüp bir kat daha çıktık.

 

İşte bu katta onlarca zombi vardı. Hepsi bir yere toplanmıştı. Giyinme kabinlerinden birinin etrafını sarmışlardı ve açmak üzerelerdi.

 

Hiç beklemeden zombileri öldürmeye başladık. Zombiler kabinin kapısına vurmayı bırakıp bizim peşimize düşünce rahatlamıştım. İçeridekilere bir şey olmadan yetişmiştik.

 

Arkamdan gelen bir zombi beni tutup boynumu ısırmaya çalışınca kolumu arkaya uzatıp yarısı olmayan saçından tuttum ve öne doğru çektim. Zombinin saçları çürümüş derisinden kopup elimde kaldığında yüzümü buruşturup yere attım.

 

Öne düşürdüğüm zombiyi hiç beklemeden öldürdüğümde hemen bir başkasına geçtim. Birkaç dakika içinde hepsi bittiğinde hemen koşup kabinin önüne geldim ve açmadan önce tıklattım.

 

İçerideki kişi kapıyı açtığında otuzlarının ortasında bir kadın ve kadının elini sıkıca tutup arkasına saklanan beş altı yaşlarında bir kız çocuğuyla karşılaştık.

 

"Merhaba." dedi kadın. "Bizi kurtardığınız için çok teşekkür ederiz, ben Begüm."

 

Elini tutan küçük kızı gösterdi. "Bu da kızım Ayza."

 

Loading...
0%