Yeni Üyelik
19.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Artık kurtulmuştuk....

 

Bitmişti...

 

 

1 HAFTA SONRA

 

 

"Asya bana kafayı yedirtme de anlat artık!" diye karşımda iki saattir bir şey anlatmaya çalışan Asya'ya kızdım. Beni yine uykumdan etmişti.

 

"Derin... Ben..."

 

"Sen?"

 

"Ben birinden hoşlanıyorum." diye aniden söylediğinde şaşırmıştım. Beklediğim bu değildi.

 

Şu anda benim çadırımdaydık. En son askerler gelip bizi bir yere götürmüşlerdi. Ateşimizi ölçüp kan testi yapmışlardı ve durumumuzun iyi olduğundan emin olduktan sonra bize temiz kıyafetler vermişlerdi.

 

Burada hayatta kalan yüzlerce insan vardı. Herkesin kendine ait bir çadırı vardı ve bizim hepimizin çadırları yan yanaydı. Benim çadırım abim ve Yekta'nın çadırının arasındaydı. Her gün sabah ve akşam sırayla yemek dağıtımı yapılıyordu.

 

Ayrıca zombiler hakkında bir şeyler öğrenmiştik. Virüs ilk olarak İstanbul'da, yani bulunduğumuz şehirde çıkmış. Ardından birkaç il dışında tüm illere yayılmış. Türkiye haricinde bazı komşu ülkelerin bazı illerine de bulaşmış. Yani tüm dünyaya henüz yayılmamış.

 

Zombilerin bazılarının koşup bazılarının yürümesinin nedenini de öğrenmiştik. Dönüştükten sonra ilk yirmi dört saat boyunca zombiler insani özelliklerini tam olarak kaybetmiyor ve koşabiliyorlarmış.

 

Bu da demek oluyor ki bizim gördüğümüz koşan zombilerin ısırılıp dönüşmesinin üzerinden daha bir gün bile geçmemişti.

 

Şu anda saat gece yarısıydı ve bu saatte Asya yanıma gelip bana bir şey anlatacağını ve artık içinde tutamayacağını söylemişti. Sabırla(şüpheli) onun ne söyleceğini beklemiştim ve sonunda söylemişti.

 

"Ne?! Kim?! Çabuk söyle!" diyip ona biraz daha yaklaştım.

 

"Kızım bi dur. Söylicem ama çok utanıyorum..." dedi.

 

"Ya benden utanmana gerek yok söyle işte." diyip ikna etmeye çalıştım.

 

Aradan bir kaç dakika geçmesine rağmen hâlâ söylemeyince sıkıntıyla ofladım.

 

"Ya söylesene kızım!"

 

"Abin!"

 

"Hı?"

 

Ha? Abin mi demişti o? Abim? Benim abim?

 

"Abim mi?"

 

Kafasını utançla eğip omuzlarının hizasındaki kahverengi saçlarıyla oynamaya başladı.

 

Bir anda büyük bir kahkaha patlattığımda dehşetle bana döndü ve konuştu.

 

"Ya ne gülüyosun, insanlar uyancak sussana!"

 

Gülmemi durduramıyordum. Aslında komik değildi ama bir an boşluğuma gelmişti ve aklıma abimin suratı geldiğinde daha çok gülüyordum.

 

En sonunda gülmemi durdurabildiğimde konuştum.

 

"Aayyhh! Ne güldüm be!"

 

"Niye güldün ki? Komik mi?" dedi Asya bana bozulmuş gibi bakarken.

 

"Değil." dedim. Bana tuhaf bir bakış attığında yüz ifadesi resmen 'bu kız normal değil' der gibiydi.

 

"Ya sen iyi misin? Niye güldün o zaman deli?"

 

Deli. 

 

Bu aralar aramızda herkes bana böyle hitap ediyordu.

 

"Abimle ilgili her şey bu aralar beni güldürüyor Asyacım sen üzerine alınma."

 

Derin bir nefes alıp

 

"Eee?" dedi.

 

"Ne eee?"

 

"Bir şey demeyecek misin?"

 

"Hee o mesele..." deyip gülümsedim ve işaret parmağımla Asya'nın burnuna dokunuyormuş gibi yaptım.

 

"Oy sen benim abimden mi hoşlanıyon sen."

 

"Ya! Derin!" diyip elimi itekledi Asya. Gülerek yanağını sıktım.

 

"Merak etme o da senden hoşlanıyor." dedim bir anda.

 

"Ne? Nasıl? Kim dedi? O mu söyledi? Nerden biliyosun?" diyerek art arda sorular sorduğunda sadece "Ben bilirim." dedim.

 

Nerden mi biliyordum?

 

Çünkü aşırı belli ediyordu!

 

"Hadi sen git çadırına. Huzurla uyursun artık." diyip Asya'yı çadırımdan yolladıktan sonra keyifle gece lambamı kapatıp yorganımın altına girdim.

 

Uyumama engel olacak tek şey aklımdaki soruydu.

 

Yekta da benden hoşlanıyor muydu?

 

Yattığım yerde dönüp dururken sabaha kadar uyuyamama düşüncesi çok korkunç geliyordu. Dün gece de uyuyamamıştım ve tüm gün kırmızı gözlerle dolaşmıştım. Uzaktan birkaç kişi beni parmağıyla gösterip hakkımda konuşmuşlardı.

 

Kesin zombi sanmışlardı beni.

 

Aynı olayı bir daha yaşarsam askerlere söyleceklerini falan düşünüyordum. Eğer beni buradan atarlarsa o söyleyenleri var ya...

 

Bu bir hafta içinde en küçük bir hastalık belirtisi gösteren kişileri karantinaya alıyorlardı. Birkaç günün ardından zombiye dönüşmeyince salıyorlardı.

 

Bence birkaç gün beklemelerine gerek yoktu ve birazcıkta saçmaydı çünkü ısırılan veya virüs bulaşan bir insanın dönüşmesi beş dakika bile sürmüyordu.

 

Karantinaya alınma düşüncesi kulağa pek hoş gelmediğinden dolayı bir an önce uykuya dalmak istiyordum.

 

Her uyuyamadığımda kullandığım yöntemi uygulayıp kafamın içinde koyun saymaya başladım.

 

1, 2, 3...

 

49, 50, 51...

 

72, 73, 74...

 

98, 99, 100...

 

                                                       ***

 

Küçük bir patırtıyla uyanıp gözlerimi açtığımda karanlıkta kim olduğunu seçemediğim birini çadırımın içinde gördüm.

 

Hızla başımı kaldırıp çığlık atacağım sırada uzanıp eliyle ağzımı kapattı. Ellerimle elini çekmeye çalışırken konuştu.

 

"Benim be, bi bağırma deli kız!"

 

Ağzımı hâlâ eliyle kapattığı için boğuk çıkan sesimle şaşkınlıkla konuştum.

 

"Yekta?"

 

"Bağırmayacaksan çekicem elimi." dediğinde başımı salladım. Elini çektiği gibi yüksek sesle bağırdım.

 

"Sen benim çadırımda ne arıyorsun sapık herif?!"

 

"Ya kızım sus bi! İyi ki bağırma dedik!"

 

"Ne arıyorsun sen burda!?"

 

"Tamam söylicem bi sus! Yeter ki bağırma"

 

"Bağırırım! İstersem 'imdat sapık var' diye bağırıp herkesi buraya toplarım!"

 

"Boşuna deli demiyoruz sana."

 

"Kes sesini ve burada ne arıyorsun onu söyle." dedikten sonra yerimde doğrulup gece lambamı açmak için elimi uzattım ama lambam yoktu.

 

"Lambam nerde benim? Sen mi aldın benim lambamı?"

 

"Ne? Napim ben senin lambanı?" dedi ve ekledi. "Dur bir dakika."

 

Elini yere koyup yerde bir şey aramaya başladı. En sonunda aradığı şeyi buldu ve bana uzattı. Bu benim lambamdı.

 

"Bu mu lamban?" diye sordu. Gözlerimi devirerek cevap verdim.

 

"Oradan bakınca tencere gibi mi gözüküyor?"

 

"Ne bilim kızım, karanlık ortalık."

 

Elinden gece lambamı alıp yaktım ve yastığımın yanına koydum.

 

"Çadırımda ne işin olduğunu söyleyecek misin artık?"

 

"Sana bir şey soracaktım." dedi tereddütle. Çekingen hallerine anlam verememiştim. Ne soracaktı ve neden bu saatte? Sonuçta yarın sabah sorabilirdi, beni uykumdan mahrum etmesine gerek yoktu.

 

"Ne sorucan bu saatte, Allah aşkına beni uykumdan uyandırmana sebep olacak kadar önemli olan şey ne?"

 

Zaten daracık olan yerde dipdibeydik ama bunu umursamadan bana biraz daha yaklaştı. Kalbimin atış hızı artarken yüzlerimiz arasında bir karış mesafe vardı.

 

"Sevgilim olur musun?"

 

Bu noktada zaman benim için durmuştu.

 

Loading...
0%