Yeni Üyelik
21.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Her şey yeniden başlıyordu...

 

Bu tarafa doğru koşan zombileri uzakta oldukları için umursamadan tekrar adamın olduğu tarafa döndüğümde dönüştüğünü fark ettim. Ayağa kalkmaya çalışıyordu.

 

O ayağa kalkamadan hemen bizimkilerin olduğu yere doğru koşmaya başladım. Resmen diğer zombilerin üzerine koşuyordum. Koşarken benim üzerime atlayan zombilerden eğilip yana çekilerek kurtuluyordum.

 

Onlar arkamda uçarak yere düşerken ben hızla koşmaya devam ettim. En sonunda vardığımda etrafa baktım ve bizimkileri göremeyince telaşlanmaya başladım.

 

Nerede bunlar!

 

"Derin!" diyen abimin sesini duyduğum gibi o tarafa çevirdim başımı. Oradalardı.

 

Rahatlayıp derin bir nefes verdiğim sırada tam yanlarına koşacakken abim tekrar bağırdı.

 

"Derin, arkana bak!"

 

Hızla başımı çevirdim ve aynı anda bir zombi üzerime atladı. Bana yaklaşıp ısırmaya çalışırken elimle saçından tutup kafasını geriye yasladım. Neyse ki bu zombi yeni dönüştüğü için kafa derisi henüz sağlamdı.

 

Elimde onu öldürmek için kullanabileceğim hiçbir şeyim olmadığı için bir şey yapamıyordum. Tam o sırada abimlerin yanıma koştuklarını gördüm. Abim hiç beklemeden zombiyi saçından tutup üzerimden çektiğinde Yekta'da elindeki sopayı zombinin kafasına sapladı.

 

Buraya doğru koşan diğer zombileri gördüğümüzde hemen yaklaşık beş metre boyundaki demir kapının yanına doğru koşmaya başladık. Koşarken arkamdan Ayza'nın çığlığını duyduğumda hemen durup arkama döndüm.

 

Begüm abla yerdeydi ve üzerindeki zombi çoktan boynunu ısırmıştı. Gözlerim dolarken hızlıca Ayza'nın yanına koştum ve kucağıma aldım. Ayza kucağımda annesine gitmek için ağlayarak çırpınırken onu sıkıca tutmaya devam ettim.

 

Diğerlerinin yanına yetiştiğimde birkaç metre ötemde yerde ısırılmış ve henüz dönüşmemiş olan bir asker gördüm. Elinde silah vardı. Kucağımdaki Ayza'yı hızlıca yanımdaki Yekta'nın kucağına verdim ve yerdeki askerin yanına koştum. Yekta arkamdan bağırdı.

 

"Derin! Napıyorsun!?"

 

Ona cevap vermeden koşmaya devam ettim ve tam yanına gelmiştim ki asker silahını bana doğrulttu. Adımlarım bir anda bıçak gibi kesildiğinde napıcağımı bilemedim ve korkuyla askerin napıcağını beklemeye başladım.

 

Onun ise dudaklarından tek bir kelime döküldü.

 

"Eğil!"

 

Hızlıca eğildim ve eş zamanlı olarak silahını ateşledi. Kurşun başımın tepesinden süzülerek geçerken arkamda ve çok yakınımda bir şey yere düştü. Arkama baktım ve bu bir zombiydi.

 

Adam benim hayatımı kurtarmıştı.

 

Tekrar önüme döndüğümde adamın dönüşmek üzere olduğunu fark ettim. Güçlükle elini tekrar kaldırıp kendi kafasına silahı doğrulttu ve hiç beklemeden ateş etti.

 

Şok içinde olanları sindirmeye çalışırken arkamdan abimin "Derin!" diye seslenen sesini duymamla kendime geldim. Hemen ileri atılıp adamın hâlâ elinde sıkıca tuttuğu silahı kaptığım gibi üzerindeki mermileri aldım ve arkamı dönüp diğerlerinin yanına koşmaya başladım.

 

Vardığımda onlar kocaman demir kapıyı açmaya çalışıyorlardı. Üzerimize doğru koşan yüzlerce zombi vardı. Hemen arkamı dönüp hiç beklemeden ateş etmeye başladım.

 

Güvenli diye geldiğimiz yer mezarımız olacaktı!

 

Zombileri tek tek öldürüyordum ancak bitmek bilmiyorlardı. Silahtaki mermiler bittiğinde hemen yenilerini doldurdum ve tekrar ateş etmeye başladım.

 

Erkekler kapıyı açmaya çalışırken Asya koşup zombileri öldürmeye başladı. Zombiler yeni dönüştükleri için koşuyorlardı ve bu işimizi epey zorlaştırıyordu.

 

Arkamızda bir gürültü koptuğunda hızla oraya döndük ve kapının sonunda açıldığını gördük. Asya'yla beraber hemen kapıya doğru koşarken zombiler de peşimizden geliyordu.

 

Kapıdan geçtiğimiz gibi kapatmak için büyük efor sarf ettik ama zombiler yetişmeden kapatmayı başarmıştık.

 

Yorgunluktan kendimi yere bıraktım ve sırt üstü uzandım. Nefes nefese bir şekilde gökyüzünü izlerken içimden 'en azından kahvaltı yiyebilseydik be' diyerek açlıktan guruldayan karnımı tutuyordum.

 

Diğerleri de kendini yere bıraktığında gözlerim bizden uzakta annesi için ağlayan Ayza'ya kaydı. Ayağa kalkıp yanına gittim. Önünde diz çöküp onun boyuna geldiğimde konuşmaya başladım.

 

"Ağlama fıstık. Annen çok güzel bir yere gitti."

 

Burnunu çekerek bana cevap verdi.

 

"Nereye?"

 

"Cennete."

 

"Onu bir daha görebilecek miyim?"

 

"Hayır ama o seni hep görecek."

 

Ellerimle göz yaşlarını sildikten sonra doğrulup elini tuttum. Beraber diğerlerinin yanına döndük.

 

"Şimdi napıcaz, her şey mahvoldu?!" dedi ağlamaklı bir sesle Asya.

 

"Kalacak bir yer ve yiyecek bulmalıyız." dedi abim.

 

"Burası orman. Şehire gitmeliyiz." dedim.

 

"Şehire çok uzaktayız, yürüyerek gidebileceğimizi sanmıyorum." dedi Burak. "Araba yolunu bulmalıyız. Belki arabaya rastlarız. Ehliyeti olan var mı?"

 

"Benim var." dedi abim.

 

Hep beraber arabaların geçtiği yolu bulmak için ormanın içinde ilerlemeye başladık. Ormanın içinde yokuş yukarı çıkarken bacaklarımda derman kalmamıştı.

 

Üstelik hava da çok soğuktu. Montumu çadırımda bırakmıştım. Böyle bir şeyin nasıl olduğuna anlam veremiyordum. Zombilerin o yüksek duvarlardan geçmesi imkansızdı. Isırılmış bir insanı içeri almaları da imkansızdı. Her yerimizi kontrol ediyorlardı.

 

Yaklaşık yirmi dakikanın sonunda yolu bulmuştuk. Hiç mola vermeden şehire giden yol üzerinde ilerlemeye başladık. Yanından geçtiğimiz tek tük zombiyi yerden aldığımız kalın dal parçalarıyla öldürüyorduk.

 

Yakında karşımıza araba çıkmazsa gece soğuktan donardık.

Loading...
0%