@kayip_balik_nemo
|
"Ayyh! Ben bittim!" diye bağırarak dizlerimin üzerine çöktüm. Sabahtan beri yürüyorduk ama hâlâ şehire varamamıştık. Bacaklarım ağrıdan kopmak üzereydi.
Diğerleri de kendini yere bıraktı. Ayaklarımı öne doğru uzatarak oturdum ve bacaklarımı ağrı geçsin diye ovalamaya başladım.
Sabah erkenden yola çıkmıştık. Ayza'yı evde bırakıp dış kapıyı kilitlemiştik. Onu odasından çıkmaması için iyice tembihlemiştim.
Yerlerde neredeyse ayak bileğimize kadar kar vardı. Yağış durmuştu ama hava çok soğuktu. Üzerimde mont yoktu ve ayakkabım su geçirmişti.
Hepimiz perişan haldeydik. Yürüyerek gitmeye devam edersek daha bir buçuk saatlik yolumuz vardı. En azından susamıyorduk çünkü her yerde kar vardı.
Ne yazık ki guruldayan karnım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
On dakika falan dinlendikten sonra kalkıp tekrar yürümeye başladık. Yürümeye devam ederken ileride yolun kenarında duran bir şey gözüme çarptı. Daha dikkatli bakınca bunun bir araba olduğunu anladım.
"İleride araba var!" diye bağırdım. Herkes gösterdiğim yere bakınca hemen koşmaya başladık. Karların arasında koşmak bayağı bir zor oluyordu ama yine de devam ettik.
Arabanın yanına iyice yaklaştığımızda yanında biri olduğunu gördük. Buradan bakınca pek belli olmuyordu ama otuzlarının ortasında bir adamdı.
Adam bizi gördüğünde ilk başta dondu kaldı, napacağını bilemedi. İlk adımı biz attık.
"Merhaba, biz şehire gitmeye çalışıyoruz da... Araba sizin sanırım." diyen kişi Yekta'ydı.
Adam şaşkınlığını üzerinden atmayı başardığında usulca başını salladı. "Evet, benim." ardından ekledi. "Ben de şehire gidecektim, isterseniz götüreyim."
"Olur." dedim hemen. Herkes bana baktı. "Ne var?" dedim onlara doğru. Önlerine döndüler.
Sırayla arabaya bindik. Sürücü koltuğuna adam geçti. Yolcu koltuğuna Tuna ve arka koltuğa beş kişi sığmaya çalıştık. İlk binen kişi Yekta oldu. Ardından ben ve benim yanıma Asya. Asya'nın yanına abim ve abimin yanına da Burak bindi.
O kadar sıkışmıştık ki resmen nefes alamıyordum. Biraz daha ittirseler Yekta'nın kucağına çıkacaktım!
Yekta'nın hafifçe elini belime doladığını hissettim. Beni biraz kendine çektiğinde ne yaptığına anlam verememiştim.
"Napıyosun salak, delirdin mi!?" diye fısıldadım. Yekta sakince kulağıma eğilip fısıldadı.
"Sakin ol güzelim, arkadaşlara yer açıyorum. Baksana nasıl sıkışmışlar."
Ona ters bir bakış atıp önüme odaklandım. Araba ilerlemeye başlamıştı. Yola devam ederken adamın tuhaf davranışları gözümden kaçmamıştı.
Sürekli ensesini kaşıyıp boynunu ovuyordu ve eğilip bacağının hep aynı bölgesindeki pantolonunun kumaşını çekiştiriyordu.
Bakışlarım bacağına kaydığında siyah pantolonundan hafifçe gözüken lekeyi gördüm. Lekenin rengi belli olmuyordu ancak kan olabilirdi.
İçimi ne olduğunu anlamlandıramadığım tuhaf bir his ele geçirdi. Karnım ağrımaya başlamıştı, kötü bir şeyler olacağını hissediyordum.
Kendimi tutamayıp aniden bağırdım.
"Arabayı durdur!"
Herkes şaşkınlıkla bana baktığında araba biraz sağa hareket etti ancak durmadı. Ardından sola gittiğinde kaşlarımı çatıp adamın yüzüne baktım.
Gördüğüm manzarayla dehşet içinde çığlık attığımda adam bir anda arkasını döndü ve herkes zombiye dönüştüğünü gördü.
Ellerini hâlâ nasıl bırakmadığını çözemediğim direksiyondan çekip bana doğru uzattı. Tekrar bir çığlık atarak yana doğru kayınca Yekta'nın üzerine çıkmıştım.
O sırada unuttuğumuz şeyle bir çığlık daha atarak bağırdım.
"Araba!"
Yolcu koltuğunda oturan Tuna direksiyona müdahale etmek için öne atıldığında zombi onun üzerine saldırdı ve Tuna zombinin kendisini ısırmasını engellemekten başka bir şey yapamadı.
Araba yoldan çıkıp sola doğru uçtuğunda yokuş aşağı iniyorduk. Herkes çığlık atarken önümüzdeki derin ve büyük gölü fark ettim. Daha büyük bir çığlık attığımda korkudan Yekta'nın boynuna sarılmıştım ve resmen kucağındaydım.
Yan tarafıma baktığımda Asya'nın da abime sarıldığını fark ettim.
Göle düşmeden hemen önce belimdeki silah aklıma geldi ve hemen çıkarıp hiç düşünmeden zombiye ateş ettim. Son saniye de Tuna direksiyona uzandı ancak artık yapabilecek bir şey yoktu. Arabanın yarısı gölün içindeydi.
Arabanın içi hemen suyla dolmaya başlarken yukarı doğru yükselip kafamızın suya değmemesi için çabalıyorduk. Araba tamamen suya gömüldüğünde Yekta sıkışan kapıyı açmaya çalışıyordu. Beceremeyince hızla vurmaya başladı.
Diğer tarafa baktığımda abim ve Burak'ın kapıyı açtığını gördüm. Tüm vücudumuz suyun altında kalırken hızla yüzerek o tarafa doğru ilerledim. Arabanın içinden çıktığımda Yekta da peşimden yüzerek çıktı.
Diğerleri suyun yüzeyine doğru yüzerken aralarında Tuna'nın olmadığını fark ettim. Hemen arkamı dönüp tekrar arabanın yanına yüzdüm ve Tuna'nın olduğu kapının önüne geldim.
Ona baktığımda kapıyı açmaya çalışmıyordu. Sıkıştığını düşünüp tam açmaya girişecektim ki kapıyı kilitledi!
Ne olduğunu anlamadan şok ve dehşet içinde ona bakarken yanımıza abim de gelmişti. Tuna bana suyun içindeyken kolunu kaldırıp gösterdiğinde işte o an kolundaki ısırığı gördüm.
Başımı iki yana sallarken abim ve Yekta beni iki kolumdan tutup çekmeye başladılar. Onlara engel olmadım çünkü artık yapabileceğimiz bir şey yoktu.
Suyun üstüne çıktığımızda hepimiz içimize derin bir nefes çekip soluklanmaya başladık. Asya hemen yanıma koştu ve "İyi misin!?" diye sordu.
Başımı sallayıp onu onayladığımda Asya hemen diğerlerine baktı. Aralarında Tuna'yı göremeyince gözlerindeki endişe arttı.
"Tuna nerede?" diye sordu hepimize doğru. Burak da merak ve endişeyle bizden bir cevap beklerken biz hiç konuşmadan öylece duruyorduk.
En sonunda Yekta konuştu.
"Araba göle düşmeden önce ısırılmış. Kendini arabaya kilitleyip açmamıza izin vermedi."
Bunları söylerken başını yerden kaldırıp yüzümüze bakamıyordu. Onun için üzüldüğümde böyle bir şeyi kendisinin açıklamasına izin verdiğim için pişmanlık duymaya başladım.
Asya duyduklarıyla ağlamaya başladığında o an birbirlerine gıcık olarak baksalar bile onu ne kadar sevdiğini anladım. Çatıya çıkarken ikisiyle de aynı anda karşılaşmıştık, en başından beri beraber olmalıydılar.
Asya göle doğru gitmek için hareketlenince abim onu tutup başını göğsüne bastırdı. O ağlamaya devam ederken buz gibi suda ıslanıp yetmezmiş gibi buz gibi havaya çıktığımız için donduğumu fark ettim.
Bir anda o kadar üşümeye başladım ki soğuktan dişlerim birbirine çarptı. Titreyerek yere oturduğumda ne yapacağımızı bilmiyordum. Artık arabamız da yoktu.
Soğuktan ölmemek için ateş yakabileceğimizi düşündüm ve cebimi yokladım. Çakmağın cebimde olmadığını fark ettiğimde daha da dehşete düşüp kollarımla kendimi sardım ve ısınmaya çalıştım.
Yekta çok üşüdüğümü görüp bana doğru koştu ve yanıma çömelip bana sarıldı.
Bugünü bir şekilde atlatıp şehire ulaşmalıydık.
|
0% |