Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Bugünü bir şekilde atlatıp şehire ulaşmalıydık.

 

                                                            ***

 

Soğuktan dona dona yola devam ediyorduk. Üzerimdeki ıslak sweati çıkarıp Yekta'nın bana verdiği montu giymiştim. Sweat kuruduktan sonra tekrar onu giymiştim ama Yekta montu geri almamıştı.

 

Burnum akıyordu, hasta olmuştum. Zaten bu soğukta o kadar ıslandıktan sonra hasta olmamam imkansızdı.

 

Neyse ki şehire çok az bir yolumuz kalmıştı. Arabayla on beş dakika falan yol almıştık. Abim üşümeyeyim diye bana sarılarak ilerliyordu. O da kendi montunu Asya'ya vermişti.

 

Kısa süre sonra ormanlık alan bitti ve yaklaşık iki kilometre uzaklıktaki şehir göründü. Bazı yerlerden dumanlar çıkıyordu. Orada mutlaka araba bulurduk o yüzden geri dönüşümüz kısa sürecekti.

 

Yarım saat daha dinlene dinlene yürüdükten sonra şehire varmıştık. Buradaki zombiler epey kalabalıktı. Pantolonumun arka cebinden bıçağımı çıkardım ve hepimiz zombileri öldürmeye başladık. Bazı koşan zombiler bize zorluk çıkartsa da hepsini hallediyorduk.

 

Yakınımızdaki zombileri öldürdükten sonra market aramaya başladık. Buraları tanımıyorduk o yüzden marketin nerede olduğunu da bilmiyorduk. Askerler bizi bulduklarında bayağı uzun süren bir yolculuk yapmıştık.

 

Her tarafta zombiler vardı. Bazı yerlerde grup halinde yedi sekiz tane birden bazı yerlerde ise tek başlarınaydılar. Bizi gördüklerinde hepsi birden üzerimize gelmeye başladı.

 

Hepimiz birbirimiz arasında mesafe bırakarak kendi üzerimize gelen zombileri öldürmeye başladık. İlk zombinin kafasına bıçağımı sapladıktan hemen sonra geri çıkarmama fırsat vermeden bir diğer zombi üzerime geldi.

 

Zombiye tekme atıp yere devirdikten sonra bıçağı zombinin kafasından çıkarıp yere düşen zombiye sapladım. Zombi yerde olduğu için eğilmiştim ve ayağa kalktığım gibi başka bir zombi üzerime atladı.

 

Neyse ki bu sefer bıçak elimden düşmemişti. Hemen üzerimdeki zombinin kafasına bıçağı sapladım ve tekrar ayağa kalkıp üzerime gelen bir diğer zombiye çok yakınımda olduğu için refleksle yumruk attım.

 

Yana doğru savrulan zombinin kafasına bıçağı sapladım ve hemen önüme baktım. Başka zombi kalmamıştı.

 

Diğerlerine döndüğümde herkes hâlâ önündeki zombilerle uğraşıyordu. Tam onların yanına doğru ilerleyecektim ki arkadan Asya'nın üzerine doğru koşan bir zombi gördüm. Adımlarım kesildiğinde hemen bağırdım.

 

"Asya, arkana bak!"

 

Ben bağırdığım gibi Asya arkasını döndü ancak onu öldürmesine fırsat kalmadan zombi Asya'nın üzerine atladı. Asya büyük bir çığlık atarak yere düştüğünde tam yanına koşacakken abim benden önce davrandı ve hemen koşup Asya'nın üzerindeki zombiyi öldürdü.

 

Asya ısırılmadan sağ salim ayağa kalktığında abim ona bakıyordu ancak Asya ondan gözlerini kaçırıyordu. Sessizce mırıldandığını işittim.

 

"Teşekkür ederim."

 

Tekrar önümüze döndüğümüzde yakınlarda zombi kalmamıştı. Yeniden bir market arayışına giriştiğimizde yaklaşık on dakika yürümüştük. En sonunda bir market bulabildik.

 

Marketin önündeki zombileri öldürüp yavaşça kapıyı araladık ve içeri girdik. Yekta elindeki sopayla yanındaki demire iki kez yavaşça vurup ses çıkarttı. Hemen ardından marketin içinden buraya doğru üç tane zombi geldi.

 

Zombileri öldürdükten sonra içeri girdik. Etrafa biraz baktığımızda çoğu şey başka insanlar tarafından alınmıştı bile. Buradaki her şeyi alsak bize iki hafta anca yeterdi.

 

Raflar devrilmiş, yiyecekler etrafa saçılmıştı. Camlar kırılmıştı ve duvarlarda her yerde kan izleri vardı. Yerlerde zombi ölüleri doluydu. Etraf korku filminden fırlamış gibi görünüyordu. İstemsizce ürperdim.

 

Fazla oyalanmadan hepimiz önceden aldığımız sırtlarımızdaki çantaları açıp içlerine ne bulursak doldurmaya başladık. İlk yarısını su şişeleriyle doldurdum ve ardından yiyecekleri koymaya başladım.

 

Çantam tıka basa dolduğunda diğerleri de çantalarını doldurmuşlardı. Bunlar bize uzun süre yetmeyeceği için çantalarımıza sığmayan diğer yiyecekleri de market poşetlerine doldurduk.

 

Neredeyse market tamamen boşaldığında oturup kalanlardan bir şeyler atıştırmaya başladık. Karnımızı az da olsa doyurduktan sonra ayaklanıp gitmek için hazırlandık.

 

Marketten çıktıktan sonra etrafta araba aramaya başladık. Sonunda bir tane bulduk ancak kapısı kilitliydi. Abim dirseğiyle vurup arabanın camını kırdı ve kolunu içeri sokup kilidi açtı. Ardından diğer kilitleri de açtığında hepimiz arabaya yerleştik.

 

"Arabanın anahtarı yok, nasıl çalıştıracaz?" diye sordum.

 

Sürücü koltuğunda oturan abim bana dönüp baktı. Ardından tekrar önüne dönüp eğildi ve aşağıda bir şeyler yapmaya başladı. Kafamı uzatıp baktığımda kablolarla bir şeyler yaptığını gördüm.

 

Kısa süre sonra araba birden çalıştı ve ben bunu nasıl yaptığını anlamadım. Boş verip kurcalamadım ve yola çıktık.

 

Yaklaşık on dakika içinde şehirden çıkıp tekrar ormanlık alana giriş yapmıştık. Önümüze çıkan bazı zombilere çarpmamaya özen gösteriyorduk çünkü araba hasar görebilirdi.

 

Abimin yanındaki yolcu koltuğunda Yekta oturuyordu. Ben ise Asya ile Burak'ın arasında, ortadaydım.

 

Dikiz aynasından Yekta ile göz göze geldiğinde bana göz kırptı. Utanarak gülümsedim ve başımı önüme eğdim.

 

Kafamı henüz kaldırmamıştım ki araba ani bir fren yapınca hepimiz öne savrulduk. Başımı kaldırıp abime, ardından da önümüzdeki yola baktığımda tam önümüze kocaman bir ağacın devrilmiş olduğunu gördüm.

 

Bu da neydi şimdi?

 

"Fırtınadan mı devrildi acaba?" diye konuştu Asya.

 

"Olabilir." diye cevap verdi abim. Ardından ekledi. "Bi çıkıp bakalım kaldırabiliriz belki."

 

Hepimiz onu onayladık ve ilk önce arabadan abim indi. Ardından Yekta indiğinde biz de tam inecektik ki kulaklarıma yüksek bir silah sesi doldu.

 

Ardından abimin acılı çığlığı...

 

Loading...
0%