@kayip_balik_nemo
|
Son zamanlarda geçirdiğim en güzel gün olabilirdi.
***
Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladım. Birkaç saniye boyunca tepemdeki tavanı izledim ve ardından yatakta hafifçe doğrulup ayaklarımı sarkıttım. Kollarımı yukarı kaldırıp gerindim ve ayağa kalkıp odamdan çıktım. Sanırım henüz kimse uyanmamıştı.
Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra bakışlarım kafamdaki sargıya takıldı. Yaram artık hiç acımıyordu o yüzden sargıyı çıkartmak için elimi uzattım.
Yavaşça döndürerek sargıyı çıkarttım ve çöpe attım. Yarama bakınca kabuk bağlamak üzere olduğunu gördüm. Fazla büyük bir yara değildi zaten.
Yüzüm eski haline dönmüştü. Yanağımdaki kızarıklık gitmiş, dudağımdaki yara geçmişti. Yavaş adımlarla banyodan çıkıp mutfağa ilerledim. Henüz kimse uyanmamışken diğerlerine bir kahvaltı hazırlamak istiyordum.
Elektrikler olmadığı için yemekler çabuk bozuluyordu. Bu yüzden daha çok, bozulmayan konserve yiyecekler almıştık.
Yemekleri koyduğumuz dolabı açıp içinden birkaç tane konserve çıkarıp tabaklara doldurdum. Ardından yemek masasına dizdim. Birkaç tane de yumurta çıkarıp omlet yapmak için kırdım. Yumurtaları bir kasede çırptıktan sonra çakmakla ocağın altını yaktım ve yumurtayı tavaya doldurup pişmesini beklemeye başladım. Çatal ve bıçakları da masaya bıraktıktan sonra pişen yumurta tavasını alıp masanın ortasına koydum ve kahvaltı hazırdı.
Mutfaktan çıkacağım sırada odalardan birinin kapısı açılıp kapandı. Birkaç saniye sonra karşımda Asya'yı gördüm. Asya beni gördüğünde gülümseyip yanıma geldi ve bakışları masayla buluştu.
"Ooo kahvaltı hazırlamışsın." dedi. Kafamı onaylarcasına salladıktan sonra tam konuşacaktım ki sözümü kesti.
"Sargını çıkarmışsın. Daha iyi misin?" sonlara doğru endişelenen sesiyle kafamdaki yaraya baktı. "Hmm iyi görünüyor."
"Asya sakin ol iyiyim ben." deyip güldüğüm sırada bir kapı daha açılıp kapandı. Kimin geldiğini görmek için bakışlarımızı mutfağın kapısına çevirdiğimizde bu sefer de Burak gelmişti.
Bize doğru yaklaşırken tam bir şey diyeceği sırada kahvaltı masasını gördü.
"Aa kahvaltı hazırlanmış. Kim yaptıysa eline sağlık, ben kurt gibi açım o yüzden hemen yemeye başlayacağım." diyerek masanın etrafındaki sandalyelerden birini çekip oturdu.
"Bize de bırak." deyip Asya ile mutfaktan çıktık. Yekta hâlâ odasından çıkmamıştı. Genelde en erken o uyanırdı. Odasına gidip baksam mı acaba?
"Aklından geçeni biliyorum. Yekta'yı merak ediyorsun. Bence de git bi bak, ilk defa bu kadar geç kaldı." diyen Asya'nın ardından başımı sallayıp onayladım ve Yekta'nın odasının önüne geldim. Asya da salona geçmişti.
Odasının kapısını tıklatıp birkaç saniye bekledim ancak ses gelmedi. Ardından tekrar vurdum ama yine ses gelmedi. İyice endişelenmeye başladığımda daha fazla kapının önünde durmayarak içeri daldım. Gördüğüm manzarayla kalbim endişeyle hızlandı.
"Yekta!" diyerek odanın kapısını arkamdan kapattım ve yatağına doğru ilerledim. Yorganını boğazına kadar çekmiş, soğuktan titriyordu. Aklıma dün oynadığımız kar oyunu gelince yüzüne fazla soğuk kar yediği için ateşlendiğini anladım.
Anında yorganı çekip üzerinden attığımda geri almak için uzandı ama vermedim.
"Napıyorsun sen salak mısın?! Kırk derece ateşin var resmen, sen yorganı ümüğüne kadar çekmişsin!" dedim ve Yekta'nın üzerindeki kalın sweati fark ettim. Ve onun altındaki tişörtü...
"Oha!" diyerek Yekta'ya doğru uzandım ve sweatinin eteklerinden tutup yukarı doğru sıyırmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü Yekta çıkarttırmadı.
"Derin çok soğuk bırak!" diyen Yekta'yı boğmak üzereydim. Kendisi geçen ben hasta olduğumda üzerimi örtmemem için uyarıyordu, kendisine gelince 'çik siğik birik' oluyor.
"Yekta çıldırtma beni! Üzerindekileri çıkartmazsan daha çok üşüyeceğini sen de biliyorsun! Ölmek mi istiyorsun?!" deyip çıkartmak için tekrar uzandım. Bu sefer biraz tereddüt etse de izin vermişti.
Üzerindeki kalın sweati hızla çıkarttım ve tişörtünü de çıkartmak için uzandığımda ellerimi tuttu. "Derin bu kalsın bari."
Onu dinlemeyip ellerimi kurtardım ve tişörtünü de hızlıca çıkarttım. Tişörtü çıkartırken ellerim çıplak karnına değdiğinde kasıldığını hissettim.
"Bekle burada, bezle su getireceğim." deyip odadan çıktım. Hızlıca bir leğene su doldurup bir bez aldım ve Yekta'nın odasına geri döndüm. Ancak bakışlarım Yekta'yı bulduğunda sinirle gözlerimi devirdim.
Yorganı tekrar üzerine örtmüştü.
"Yekta!" diye bağırıp yatağına doğru koşar adımlarla ilerledim. Elimdekileri yatağın yanına, yere bırakıp yorganı tuttum ve çektim. Ancak çekmekle kaldım çünkü Yekta yorgana yapışmıştı.
Tekrar var gücümle yorgana asıldım ama yine vermemişti. Birkaç kere karşılıklı çekiştirdik. En sonunda ben yorganı sertçe kendime çektiğimde Yekta hiç beklemediğim bir şey yapıp bir anda yorganı tüm gücüyle kendine çekti. Parmaklarımın arasında sıkıca tuttuğum yorganla beraber Yekta'nın üzerine uçtum.
Küçük bir çığlıkla beraber Yekta'nın üzerine düştüğümde neredeyse bedenimin tamamı yatağın üzerindeydi. Yüzlerimiz birbirine çok yakın olduğu için nefes sesini duyabiliyordum. Kısa bir süre her şeyi unutup sessizce onu izledim. En sonunda Yekta üzgünce dudaklarını büzüp konuşmak için dudaklarını araladı.
"Yorgan bende kalabilir mi Derin? Lütfen."
"Tabii ki- Dur, ne?!"
Kaşlarımı çattığımda yapmaya çalıştığı şeyi anlamıştım. Bilerek beni kendine çekmişti!
Hızla üzerinden kalktım ve kalkarken yorganı da çektim. Sonunda bırakmıştı. Elimdekini odanın en uzak köşesine fırlatıp Yekta'ya döndüm. Titremesi bayağı bir azalmışa benziyordu.
Hızla eğilip bezi leğendeki suya batırdım ve Yekta'nın alnına yerleştirdim. Bir süre o şekilde bekledikten sonra tekrar aynısını yaptım.
Defalarca aynı şeyi tekrarladığımda aklıma Yekta'nın da bana aynı bu şekilde gece boyunca baktığı geldi. Gülümseyip bezi değiştirmeye devam ettim.
Bir süre sonra Yekta'ya baktığımda uyuduğunu gördüm. Gülümseyerek eğildim ve yanağından öpüp yavaş adımlarla odadan çıktım. Yaklaşık yarım saate tekrar gelip Yekta'yı kontrol edecektim.
Keşke yüzüne o kadar kar atmasaydım.
|
0% |