Yeni Üyelik
39.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

1 HAFTA ÖNCE

 

Kuzey'in anlatımıyla:

 

"Derin sana emanet."

 

Son sözümü söyleyip hızla arkamı döndüm ve ordu gibi olan kalabalık zombilerin üzerine koşmaya başladım. Derin'in arkamda attığı çığlıklar içimi sızlatıyordu ancak onların iyiliği için yanlarına gidemezdim.

 

Zombilere iyice yaklaştığımda son bir kez arkamı dönüp bıraktığım harabeye baktım.

 

Yekta Derin'i belinden kavramış zor zapt ediyordu. Asya ise dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu. Gözlerim dolduğunda daha fazla bakmaya dayanamadım ve tüm zombilerin dikkatini çektiğimden emin olduğumda ormana girip ağaçların arasında koşmaya başladım.

 

Koşarken ağaç dalları ve çalılar bedenimi çiziyordu ancak umurumda değildi.

 

Birkaç dakika boyunca durmadan koştum. Koşarken zombilere izimi kaybettirmek için aniden sağa ve sola sapıyordum. Yanından geçtiğim bir ağacın kalın dalı tam omuzumdaki yaraya çarptığında acıyla bağırdım.

 

Sendeleyip yere düştüğümde elim omzumdaki yaraya uzandı ve baskı uyguladım. Elime gelen sıcaklıkla bir küfür savurdum. Yaram tekrar kanamaya başlamıştı.

 

Zombiler bana iyice yaklaştığı için kan kaybından bayılmadan önce son şansımı deneyip zorlukla ayağa kalktım ve tekrar koşmaya başladım.

 

Birkaç dakika daha koştuğumda aniden başımın dönmesiyle yeniden yere düştüm. Gözlerim de kararmaya başladığında bayılmadan önce son gördüklerim bana doğru koşmakta olan zombi sürüsü ve buraya doğru gelen iki tane siyah araçtı.

 

                                                            ***

 

Gözlerimi yavaşça araladığımda omzumda hissettiğim yoğun acıyla yüzümü buruşturdum. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma baktığımda depo gibi bir yerde olduğumu gördüm.

 

Beni buraya kim getirmişti?

 

Yavaşça doğruldum ve ayağa kalktım. Kalktığımda sendelediğim için yanımdaki duvara tutundum. İlerideki kapıya doğru bir adım atacağım sırada duyduğum kahkaha sesleriyle durdum. Sesler yaklaşmaya başladığında istemsizce gerilmiştim.

 

Demir kapı açıldığında içeriye üç tane adam girdi.

 

Bunlar da kimdi böyle?

 

Adamlardan siyah saçlı ve yeşil gözlü olanı bana doğru bir adım attığında ne yapacağımı bilemedim ve ben de geriye doğru bir adım atıp "Siz kimsiniz?" diye sordum.

 

Adamlar beni baştan aşağı süzerken yutkundum. Diğerlerinin başı olduğunu tahmin ettiğim siyah saçlı adam "Seni ölmek üzereyken bulduk." dedi. Bayılmadan önce gördüğüm araçlar onlara ait olmalıydı.

 

Ben bir şey demeden konuşmasına devam etti. "Kim olduğumuzu şimdilik boş ver çocuk. Omzundaki kurşun yarasının sebebini ve peşindeki zombileri açıkla."

 

Tekrar yutkunarak onlarda gözlerimi gezdirdim. Asla doğruyu söyleyemezdim, onlara güvenmiyordum. Kardeşime ve diğerlerine bir şey yapabilirlerdi.

 

Hemen bir yalan uydurmam gerekiyordu o yüzden aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

 

"Kurşun yarasını kimin yaptığını görmedim. Kalacak bir yer ararken bir anda silah ateşlendi. Zombileri de sürü halindelerken gördüm. Kaçmaya fırsat bulamadan beni gördüler ve peşime takıldılar."

 

Adamların inanmış yüzlerini görünce rahatladım. Zaten onları ilk defa görüyordum, yalan söylediğimi nereden anlayacaklardı ki?

 

"Pekâlâ, adın ne?" diye soran adama birkaç saniye tereddütün ardından cevap verdim.

 

"Kuzey."

 

Adam bana bir adım daha yaklaştığında hiç korku belirtisi göstermedim. Bana yaklaştı ve aramızda iki adımlık mesafe bırakınca durdu.

 

Benden yaklaşık on cm uzun olan bir boyu vardı. Ben de uzun boyluydum ancak adam harbi uzundu. Adamın yaşının benden büyük olduğu çok belliydi. Diğerlerinin de öyle. Normalde olsa onlarla dövüşebilirdim ancak hem güç olarak hem de sayıca benden üstünlerdi.

 

"Kaç yaşındasın çocuk?" diye soran adama cevap verdim.

 

"18."

 

"Kalacak bir yere ihtiyacın var sanırım." dediğinde bu konuşmanın nereye varacağını merak ediyordum.

 

Başımı salladım onaylarcasına. "Eğer kabul edersen bizimle kalabilirsin. Ancak seni uyarmam gerekiyor ki yaptığımız işleri senin de yapman lazım."

 

Ne işinden bahsediyordu bu adam?

 

"Ne işi?" diye sordum. Adam kafasını onaylamazca salladı.

 

"Bizimle kalmayı kabul edersen gösteririz."

 

Bence denemekten zarar gelmezdi. O yüzden kabul ettim. Eğer bunlar kötü insanlarsa ellerinden bir şekilde kaçabilirdim.

 

"Kabul ediyorum." dememle adamın yüzünde sinsi bir sırıtış peyda oldu ancak nedenini anlamadım. Adam kendisini takip etmemi söylediğinde dediğini yaptım ve arkasını dönüp ilerlemeye başladığında ben de peşinden gittim. Diğer adamlar da onunla beraber giderken depodan çıkmıştık.

 

Bu işe neden bulaşmıştım bilmiyordum. Kendi başımın çaresine bakabilirdim ancak içimden bir ses kabul etmemi söylemişti.

 

Dışarıya adımımı attığımda ormanın içinde olduğumuzu gördüm. Bu yerde ağaçlar seyrek ilerliyordu.

 

Deponun önünde park edilmiş iki siyah aracı gördüğümde bunların bayılmadan önce gördüğüm siyah arabalar olduğuna emin oldum. Adamlardan ikisi bir araca bindiğinde siyah saçlı adam beni diğer arabaya yönlendirdi.

 

Ben yolcu koltuğuna oturduğumda adam da sürücü koltuğuna oturmuştu.

 

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Daha sonra isimlerini bilmediğimi fark edip tekrar konuşmak için dudaklarımı araladım. "Bu arada isimleriniz ne?"

 

Adam arabayı çalıştırmadan hemen önce bana baktı. "İsimlerimizi sana söyleyemeyiz ama sen bana tıpkı diğerleri gibi efendim diyeceksin."

 

Sinirlenmiştim ancak belli etmedim. Bu adam kim oluyordu da kendisini üstün görüyordu.

 

Buradan kurtulana kadar dediklerini yapmak zorundaydım o yüzden üstelemeden cevap verdim.

 

"Peki efendim."

 

                                                    ***

 

Araba, ormanın içindeki açık bir alanda durduğunda buraya neden geldiğimizi anlamaya çalışıyordum ancak bir sonuca varamadım.

 

Araçtan indiğimizde adam elini omzuma koyup beni yönlendirdi. Arazinin tam ortasına gelip durduğumuzda adam diğer iki adama bir hareket yaptı ve adamlar başlarını sallayıp ormanın içine girip ağaçların arasında gözden kayboldular.

 

Ne olduğunu sorarcasına adama bakarken o sinsice gülümsüyordu. İçimi bir korku sardığı sırada adamların gittiği yerden bir çığlık koptu. Bir kızın çığlığıydı.

 

O tarafa döndüğümde adamların yanlardan iki kolunu tutmuş bir şekilde benim yaşlarımda, belki de benden bir iki yaş daha küçük bir kızı buraya doğru sürükleyerek getirdiklerini gördüm.

 

Kaşlarım çatılırken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kızı getirip tam adamın önünde diz çöktürdüklerinde daha fazla sessiz kalamadım.

 

"Neler oluyor? Bu kız kim?" diye sorarak hepsinde gözlerimi gezdirdim. Bakışlarım kızın yüzünde durduğunda ben de dahil herkese nefretle baktığını gördüm.

 

Siyah saçlı adam sinsi gülümsemesini hiç bozmadan bana döndü. "Bu kızı yolda bulduk ve depoya kapattık. Zamanının gelmesini bekliyordu." demesiyle neye uğradığımı şaşırdım.

 

"Zamanı derken?" diye sordum.

 

"Ölmeyi yani. Yaptığımız iş bu işte çocuk. Senden onu öldürmeni istiyorum." diyerek bana bir bıçak uzattığında iki adım geri çekildim.

 

"Sen ne saçmalıyorsun?! Masum bir insanı ne diye öldüreyim?!" diye bağırdım yüzüne karşı. Adam ise kaşlarını çatıp öfkeyle bana bakmıştı.

 

"Bana sen diye hitap edemezsin! Efendim diyeceksin!" diye o da bana bağırdığında takıldığı şeyin gerçekten bu olduğuna inanamıyordum.

 

"Sana insanları öldürmekten zevk almayı öğreteceğim! Şimdi al şu bıçağı da öldür onu!" diye tekrar bana bağırdığında kaşlarımı mümkünmüş gibi daha çok çattım.

 

Bakışlarım bana yalvaran gözlerle bakıp bir şeyler söyleyen kıza kaydığında tekrar bağırdım.

 

"İnsanları öldürmekten zevk almak mı?! Sadist misiniz lan siz?!"

 

Adam bana doğru bir adım attığında bıçağın ucunu boğazıma bastırdı ancak benim geri adım atmaya hiç niyetim yoktu. Masum bir insanı öldürmektense ölmeyi tercih ederdim.

 

"Nereden bildin sadist olduğumuzu?" diye alayla konuştuğunda daha da öfkelendim.

 

"Bu sefer izin veriyorum ancak bir dahaki sefere dediklerimi yapmazsan olacaklara karışmam ona göre! Gözlerindeki parıltıyı görüyorum. Sadist bir şekilde parlıyor ve sen yakında insanları öldürmekten zevk alacaksın." demesiyle büyük bir kahkaha attım.

 

"Sadist bir şekilde parlıyormuş! Nasıl anladın yaa, seni öldürdüğümde alacağım zevki düşünüyordum da!" diyerek ona yaklaştım. Boğazımdaki bıçağı çekmişti ancak bana öfkeyle bakmaya devam ediyordu. Adamlarına döndü ve kızı işaret edip "İşini bitirin." dedi.

 

Elini omzuma koyup yaramı sıktığında hafifçe inledim. "Madem öldürmüyorsun, o hâlde izleyeceksin." demesiyle kaşlarımı çattım. O masum kızı öldürmelerine müsaade edemezdim.

 

Ağlayarak yalvaran kızın boynunu kesmek üzere olan sarı saçlı adama hızlıca yaklaşıp beklemediği bir anda yumruk attım ve geriye doğru sendeleyip düşmesine neden oldum. Adam ayağa kalkmadan önce kumral saçlı bir başka adam üzerime saldırdı ancak ona da bir yumruk çakıp geri püskürtmüştüm.

 

Ancak siyah saçlı adamı unutmuştum. Tam arkamı döneceğim sırada ensemde hissettiğim acıyla gözlerim karardı ve kendimi yerde buldum. En son gördüğüm şey ise öldürmeye çalıştıkları kızın hızla ormana doğru koşmasıydı.

 

Onu kurtardığım için mutluydum.

 

Loading...
0%