Yeni Üyelik
47.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Günün birinci bölümü<3

 

 

***

 

 

Abim uyanana kadar öylece yattım.

 

                                                            ***

 

BİRKAÇ GÜN SONRA

 

"Kızlar neredesiniz? Tamam."

 

Hemen ardından telsizden Asya'nın sesi duyuldu. "Ben Kule 2'deyim. Tamam."

 

"Ben de Kule 1'deyim.Tamam." diyen Gökçe'nin sesiyle kaşlarımı çattım.

 

"Lan bayrağa kim bakıyor?" diye hafifçe bağırdım.

 

"Aa lan onu unuttuk!" diyen Asya'nın sesiyle alnıma vurdum.

 

"Asya sen bayrağın yanına koş hemen. Gökçe ben de senin yanına geliyorum. Tamam."

 

Telsizden onaylayan mırıltılar yükseldiğinde bulunduğum Kule 3'ün kardan oluşan duvarından kafamı uzatıp etrafa baktım.

 

Evet sonunda hep beraber kartopu oynuyorduk. Aslında kar topu oynamıyorduk, yarış gibi bir şey yapıyorduk.

 

Bu fikir Gökçe'den çıkmıştı. Erkekler ve kızlar olarak iki gruba ayrılmıştık. İki grubunda dört tane kardan kulesi vardı. Kuleleri kızlarla beraber yapmıştık ve bayağı büyüklerdi.

 

4. Kulenin en tepesinde bizim takımın bayrağı bulunuyordu. Bizim bayrak rengi mavi, onların ki ise kırmızıydı. Bayrağı karşı takıma ilk kaptıran takım, oyunu kaybediyordu.

 

Karşı takımın bayrağı onların kulelerinden Kule 2'deydi. Bayrağı onlardan alıp oyunu kazanmak için fırsat kolluyorduk ancak biz kendi bayrağımızı unutmuştuk.

 

Bayrak dediğime bakmayın. İkisi de farklı renklerde olan tişörtlerdi.

 

Etrafta kimsenin bulunmadığına kanaat getirip hızla Kule 1'e doğru koşmaya başladım. Eğer vurulursam otuz saniye boyunca beklemek zorunda kalırdım.

 

Kuleler arası mesafe yaklaşık beş metreydi. Bizim kulelerle karşı takımın kulelerinin arasındaki mesafe ise çok daha fazlaydı. Bu oyunu oynamak için bayağı büyük bir alan bulmuştuk.

 

Koşmaya devam ederken Kule 1'e yaklaşık iki metre kala karın boşluğuma bir darbe aldım. Canım acımış gibi hafifçe bağırarak kendimi hint sahnelerindeki gibi yere attım.

 

Etrafıma baktığımda buraya doğru koşan abim ile karşılaştım.

 

Aha sıçtım.

 

Eğer beni vurulduğumda yakalarsa tamamen oyun dışı kalırdım.

 

Aynı zamanda otuz saniyelik sürem başlamıştı. İçimden sayıyordum.

 

8, 9, 10...

 

Abim hızla bana doğru yaklaşırken telsizi elime aldım.

 

"Kızlar ben vuruldum ve abim bana doğru koşuyor! Tamam."

 

15, 16, 17...

 

Abim hızla arayı kapatıyordu.

 

"Gökçe yardım et! Bana en yakın sensin! Tamam!" dediğim gibi bana çok yakın olan Kule 1'in arkasından elinde bir yığın kartopuyla Gökçe çıktı.

 

Sırıtarak onları izlemeye koyulduğumda abim dehşet içinde geldiği mesafeyi geri koşmaya başladı.

 

28, 29, 30.

 

Sürem dolduğu gibi hızla ayağa firladım. Gökçe elindeki kartoplarını sırayla abime atmaya başladı ancak uzak olduğu için hepsini ıskalamıştı.

 

Abim kulesinin arkasına girip kurtulmuştu.

 

Oflayarak arkasından baktım.

 

Gökçe bana döndüğünde ikimizin de telsizlerinden Asya'nın sesi duyuldu.

 

"Kızlar bunlar ikisi bir arada bana saldırıyorlar yardım edin! Kule 4'teyim! Tamam!"

 

Gökçe ile panikle birbirimize baktık.

 

Abim bayraklarını koruyor olmalıydı. İlk önce Gökçe ile plan yapmalıydık. Bu yüzden hemen Kule 1'in arkasına geçtik.

 

"Bence direkt gidip saldırmalıyız. Asya vurulursa kolaylıkla bayrağı alırlar." diyen Gökçe'ye başımı salladım. Ardından telsizi alime aldım.

 

"Asya bize sürekli durumunu bildir. Yanına geliyoruz. Tamam."

 

Arka taraftan ses duyuldu. "Onları kuleden uzaklaştırdım. Karşılıklı birbirimize kartopu atıyoruz daha fazla konuşamayacağım. Çabuk bayrağın yanına gidin. Tamam."

 

Onu duyduğumuz gibi bize en uzak olan Kule 4'e doğru koşmaya başladık. Ancak koşuşumuz telsizden gelen Burak'ın sesiyle bölünmüştü.

 

"Arkadaşınız elimizde. Ya bayrağı verin ya da arkadaşınızı bir daha göremezsiniz!"

 

Gökçe ile birbirimize baktığımız sırada telsizden tekrar ses geldi.

 

"Bu bir tuzak! Bayrağın yanına gidin hemen!"

 

Ardından da abimin sesi geldi.

 

"Sus kız öperim seni!"

 

"Koş!" diye bağırdığımda hızla Kule 4'e doğru koşmaya başladık. Aramızda birkaç metre kala Gökçe'nin sahte olan acılı inlemesiyle hızla durup o tarafa döndüm.

 

Gökçe vurulmuştu.

 

Ardından başımı kaldırdığımda Burak'ın elindeki kartopunu bana atmak üzere olduğunu gördüm.

 

"Beni bırak Derin! Her şey sana bağlı! Hemen koş ve bizi kurtar!" diyen Gökçe'yle bana doğru gelen kartopundan hızla eğilerek kurtuldum. Ardından tekrar koşmaya başladım.

 

Burak'ın attığı kartoplarından çevik hareketlerle kurtularak en sonunda Kule 4'e varabilmiştim. Bayrağın bulunduğu yere baktığımda orada olmadığını fark ettim.

 

Dehşet içinde etrafıma bakarken arkamdan gelen sesle yerimde kaskatı kesildim.

 

"Bunu mu arıyorsun?"

 

Yekta'nın sesiyle hızla arkamı döndüğümde elindeki mavi bayrağı gördüm.

 

Henüz kaybetmemiştik.

 

"Eğer bunu havaya kaldırırsam biz kazanacağız."

 

Gözlerimi kısarak ona baktım. Elindeki bayrağı havaya kaldırırsa kaybederdik.

 

Tam bayrağı kaldıracağı sırada aklıma gelen şeyle gülümseyip konuştum.

 

"Yekta?"

 

Elini yavaşça indirip bana baktı. "Ne oldu?"

 

"Onu bana verir misin? Lütfen." diyerek köpek yavrusu bakışlarımı takındım.

 

Gözleri büzdüğüm dudaklarıma kaydığında yutkunduğunu gördüm.

 

Planım işe yarıyordu.

 

Hemen kendini toparlayıp kaşlarını çattı. "Bunu neden yapayım?"

 

Sırıttım. "Çünkü ben öyle istiyorum."

 

Tekrar yutkunduğunda bir bana bir bayrağa bakmaya başladı. "Ama oyun..." dediğinde sözünü kestim.

 

"Oyun benden önemli mi?"

 

Kaşlarını çattı ve "Tabii ki hayır." dedi. Ardından bakışları tekrar bayrağa ardından da tekrar bana kaydı. Sabırla ne yapacağını beklerken o beni şaşırtmayarak "İyi be al." dedi ve bayrağı bana uzattı.

 

Gülümseyerek bayrağı elinden aldığım sırada bir ses duyuldu.

 

"Lan!"

 

İkimiz de dönüp o tarafa baktığımızda abimle karşılaştık. Yekta'ya 'boku yedin' bakışlarımı atarken o da bana 'sıçtım' bakışlarını atıyordu.

 

"Lan hain!" diye tekrar bağıran abimle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne yapacaklarını merak ettiğim için yerimden bir milim kıpırdamamıştım.

 

Abimin arkasından Burak da göründüğünde sırıtmaya başladım.

 

Abim Yekta'nın üzerine atlayıp ikisi de yere düştüğünde sırıtmam genişledi.

 

"Lan Burak aramızda bir hain varmış haberimiz yokmuş!"

 

"Aslında tam olarak öyle değ-" diyerek kendini açıklamaya çalışan Yekta'nın sözü abimin attığı zararsız yumrukla bölünmüştü.

 

Onları izlerken aklıma gelen şeyle gözlerim büyüdü. Başımı kaldırdığımda Burak'la göz göze geldim.

 

Onların bayrağı savunmasız kalmıştı.

 

Burak bana meydan okuyan bakışlarını yolladığında aynı anda onların kulesine doğru koşmaya başladık. Koşarken de elimdeki kendi bayrağımızı düşmesin diye koluma sarmıştım.

 

Koşmaya devam ederken doğal olarak bacakları benden uzun olan Burak önüme geçmişti. Yavaş yavaş arayı daha da açıyordu ve benim bu hızda ona yetişmem imkansızdı.

 

Başını omzunun üzerinden çevirip bana baktığında sırıtıyordu. Ardından önüne dönerken kahkaha attı.

 

Sinirle koşmaya devam ederken kuleye çok yaklaşmıştık ki tam o sırada arkamızdan bir ses duyuldu.

 

"Burak!"

 

Bu Gökçe'nin sesiydi.

 

Ne olduğunu anlamadan arkama baktığımda Gökçe bana göz kırptı.

 

Tabii ya!

 

Burak Gökçe'nin kendisine seslenmesiyle beni unutmuş, adımlarını yavaşlatmıştı. Sırıtarak ikisini izlerken aynı zamanda koşmaya devam ediyordum.

 

"E-efendim?!"

 

Gökçe gülümsediğinde Burak'ın adımları yavaşladı, yavaşladı ve tamamen durdu. Gökçe'ye o kadar odaklanmıştı ki yanından koşarak geçen beni fark etmemişti bile.

 

"Yanıma gelir misin?!" diye soran Gökçe'nin ardından kuleye vardığım için devamını göremedim. Hızla kuleye tırmanıp bayrağı kaptığım gibi havaya kaldırdım.

 

Hemen ardından Asya da ileride göründü ve Gökçe'yle beraber ıslık çalmaya başladılar. Elimdeki bayrağı havada sallaya sallaya kuleden kayarak indim ve diğerlerinin yanına doğru ilerledim. Hepsi bir yerde toplanmıştı.

 

Yanlarına vardığımda Asya ve Gökçe hızla koşup bana sarıldılar. Ben de kollarımı onlara sardığımda Burak'ın sesi sarılmamızı böldü.

 

"Beni kandırdın hain Gökçe!"

 

Hepimiz aynı anda kahkaha atmaya başladığımızda Burak eğilip yerden aldığı karı Gökçe'ye fırlattı. Bunun üzerine Gökçe de Burak'a kartopu attığında ben de yerden aldığım karı top haline getirerek Burak'a fırlattım.

 

Ardından herkes birbirine fırlatmaya başladığında kime attığımıza bile bakmıyorduk.

 

Kafama çarpan kartopuyla hızla o yöne döndüm ve Yekta'nın sırıtan yüzüyle karşılaştım. Hızla yere eğilip kar aldım ancak doğrulduğumda Yekta'nın dibimde olmasını beklemiyordum.

 

Yutkunup bir adım geri çekileceğim sırada belimi kavradı ve buna engel oldu. Hâlâ elimde olan kartopunu yere bıraktığımda yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

 

Hızlı nefesler alıp verirken aniden abimin sesini duydum ve ardından Yekta'nın tam suratına bir kartopu çarptı.

 

"Lan!"

 

Yekta beni hemen bıraktığında eliyle yüzünü temizlemeye başladı. Ben resmen anırarak gülerken abimle göz göze geldik. Kaşlarını çatıp bana baktığında hemen gülüşümü kestim ve bir adım geriye çekildim.

 

Abim yerden aldığı karı bana doğru fırlattığında kaçamamıştım ve kar yüzüme isabet etmişti.

 

Bu gidişle hepimiz hasta olacaktık.

 

Ben de abime kartopu attığımda tekrar hep beraber oynamaya başladık.

 

                                                           ***

 

Akşama kadar oynamıştık ve hava kararmak üzereydi. Beraber gülerek eve doğru yürümeye başladık. Dünya bu hâldeyken bile eğlenebiliyorduk.

 

Onları çok seviyordum...

 

Loading...
0%