Yeni Üyelik
49.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Günün üçüncü bölümü<3

 

 

***

 

 

Yüz boyama faciasının ardından iki gün geçmişti ve şu an yiyeceklerimiz tükendiği için market arayışına girmiştik. Neyse ki yüzümüzdeki bıyıklar tamamen geçmişti.

 

Elimdeki bıçağı önümdeki zombinin kafasına sapladığımda günlerdir hiç zombi öldürmediğimi fark ettim.

 

Zombi önümde yığılıp kaldığında yanından geçip diğerlerinin yanına ulaştım.

 

Bir süre daha yürümenin ardından kalabalık bir zombi sürüsüyle karşılaştık. Bizi görmemeleri için hemen bir binanın arkasına saklandık.

 

Diğerlerine dönüp konuştum. "Ne yapıcaz?"

 

Yekta kafasını hafifçe duvarın yanından uzatıp zombi sürüsüne baktı. "Gittikleri bir yer yok, öylece duruyorlar. Ya birimiz dikkatlerini başka bir tarafa çekecek ya da hepsini öldürmeye çalışacaz."

 

"Kimse dikkatlerini çekmicek." derken abime bakıyordum.

 

"O hâlde öldürecek miyiz?" diyen Asya'ya başımı salladım. "Başka çaremiz yok gibi görünüyor."

 

"Etraflarından dolaşsak? Kocaman şehirde illa ki karşıya geçecek başka bir yol vardır." diyen Burak doğru noktaya parmak basmıştı ancak zombiler her yere yayılmış gibi görünüyordu.

 

Düşüncemi dile getirdim. "Deneyebiliriz ama her yere yayılmış gibi görünüyorlar."

 

"Bence bir bakalım." dedi Gökçe de.

 

Hepimiz onayladığımızda arkasında olduğumuz binanın öbür ucuna doğru ilerlemeye başladık. Vardığımızda kafamı uzatıp karşıya baktım. Zombi kaynıyordu.

 

"Diğer binaya doğru görünmeden koşmamız gerek. Burası zombi dolu." dediğimde abim öne çıktı.

 

"İlk ben gideyim, ardından da sen gel Derin."

 

Başımı sallayarak onu onayladığımda abim en kenara gidip başını uzattı ve zombilere baktı. Sonra aniden çömelip koşmaya başladı. Diğer binayla aramızda ki mesafe fazla olmadığı için sağ salim başarmıştı.

 

Rahatlayarak derin bir nefes verdim ve abim gibi ben de en kenara gidip zombileri kontrol ettim. Hiçbirinin bu tarafa bakmadığına emin olduğumda çömelip koşmaya başladım.

 

Abimin yanına yetiştiğimde hemen beni kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. Ondan ayrıldığımda karşıya baktım. Yekta bu tarafa doğru gelmek için hazırlanıyordu.

 

Aniden koşmaya başladığında tam yanımıza varmıştı ki ayağı yerde duran bir cam şişeye çarptı. Yekta yere düşmemişti ancak şişe çarpmanın etkisiyle savrulup parçalara ayrılmıştı. Çıkan yüksek sesle bir küfür savurdum.

 

Başımı uzatıp zombilerin olduğu yere baktığımda bir tanesinin Yekta'yla göz göze geldiğini gördüm.

 

Sıçtık...

 

Zombi bu tarafa doğru koşmaya başladığında diğer zombiler de onu takip etmeye başladılar.

 

Kötü haber zombilerin yaklaşık yarısı koşabiliyordu.

 

İyi haber ise...

 

Yok. 

 

Yekta yanımıza geldiğinde diğerlerinin karşı tarafta kaldıklarını fark ettim. Abime döndüğümde ne diyeceğimi anlamış gibi civardaki en yüksek binayı işaret edip koşmaya başlarken bağırdı.

 

"Orada buluşalım!"

 

Abim elimi tutup koşmaya başladığında Yekta da bizimle beraber koşuyordu. Koşmaya devam ederken abim Yekta'ya dönüp bağırdı.

 

"Daha dikkatli olmadın mı?!"

 

Sesinde sinirden daha çok endişe vardı.

 

Yekta cevap vermediğinde abim oflayarak önüne döndü ve köşeden dönüp diğer binaya doğru adımladık. Arkama dönüp baktığımda az önce ki zombilerden çok daha azının peşimizde olduğunu gördüm.

 

Diğerlerine dönüp konuştum. "Bence onları öldürebiliriz."

 

Yekta bana kısa bir bakış atıp zombilere döndüğünde adımlarını yavaşlattı. "Derin haklı. Sayıları azalmış."

 

Abim de yavaşladığında ikimize dönüp konuştu. "Peki öyleyse. Dikkatli olun."

 

Zombilere dönüp hızla bıçağımı çıkardım ve bana doğru hamle yapan bir zombinin kafasına sapladım. Üzerime atlamak üzere olan bir diğer zombiye yumruk atıp yana savurdum ve yere düşmesini sağladım. Onu öldürmeye fırsat bulamadan bir diğer zombi üzerime atladığında düşmeden önce elindeki bıçağı sıkıca kavradım ve başka bir yere savrulmasına engel oldum.

 

Bışağı üzerindeki zombinin kafasına sapladığımda az önce yere düşürdüğüm zombinin ayağa kalktığını gördüm. Ben yerden kalkamadan üzerime atladığında son anda yana doğru yuvarlanarak ondan kurtulmuştum. Hızla ayağa kalktığım sırada arkamdan üzerime bir zombi atladı ve yüz üstü yere düştün. Bıçağım benden uzak bir yere düşmüştü ve şu an yüzüstü düştüğüm için sırtımdaki zombiyi engelleyemiyordum.

 

Yana doğru dönmek için hamle yapacağım sırada boynumda bir sıcaklık hissetmemle gözlerim dehşet içinde açıldı.

 

Isırılmış mıydım?

 

Ama acı hissetmiyorum?

 

Elim boynuma gittiği sırada sırtımdaki ağırlık bir anda yok oldu ve Yekta'nın endişeli sesini duydum. "Derin?!"

 

Ardından abimin de sesini duydum. "Derin, abicim iyi misin?!"

 

Boynuma değen elime bulaşan sıcak sıvıyla yutkundum. Yattığım yerde diğer tarafa dönerek elime baktım.

 

Kan...

 

Telaşla diğerlerine döndüm. "Ben ısırıldım mı?!"

 

Abimin endişeyle kasılan yüzünün aksine rahat bir ifadeyle bana bakan Yekta'yı gördüğümde dudaklarım aralandı.

 

Niye üzülmüyor lan bu, ölüyorum ben?!

 

"Korkma ısırılmadın. Sadece kan damladı." diyen Yekta'yla rahat bir nefes verdim. Bana elini uzattığında kanlı olmayan elimle elini tutup ayağa kalktım.

 

Etrafa baktığımda tüm zombilerin öldüğünü gördüm. Çok fazla yoktu zaten ama bu kadar çabuk öldürmelerini beklemiyordum.

 

Elimi her tarafı kan olan sweatıma sürtüp biraz da olsa temizlemeye çalıştım. Midem bulanmıştı.

 

Aklıma gelen şeyle abimle Yekta'ya döndüm. "Diğerleri!"

 

Yüzleri aniden endişeye büründüğünde başımı kaldırıp buluşacağımız binaya baktım. Fazla uzak değildi.

 

Hemen binaya doğru koşmaya başladık. Koşarken karşımıza çıkan zombileri öldürdüğümüz için yavaş ilerliyorduk.

 

Geride bıraktığımız zombi ordusuna görünmemek için başka bir yoldan gidiyorduk. Bu yüzden yolumuz uzamıştı ama yapacak başka bir şey yoktu.

 

En sonunda binanın önüne ulaştığımızda etrafıma bakındım. Kimseyi göremeyince telaşla diğerlerine döndüm. "Burada yoklar!"

 

Hepimiz etrafa bakıp diğerlerini ararken yakınlardan bir ses duyuldu. Daha dikkatli dinlediğimde bunun Asya'nın çığlığı olduğunu fark ettim.

 

Aynı anda birbirimize bakıp sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladık. Sesler iyice yaklaştığında hızla etrafıma bakındım ve karşılaştığım manzara yüreğimi ağzıma getirdi.

 

Asya, Burak ve Gökçe onlarca zombi tarafından köşeye sıkıştırılmıştı. Kaçacak yerleri yoktu ve her taraflarında zombiler vardı.

 

Hızla koşarak zombileri öldürmeye başladık. Bizi gören zombilerin hepsi üzerimize gelmeye başladığında yarısının dikkatini diğerlerinin üzerinden çekmiştik.

 

Önümdeki zombinin kafasına bıçağımı sapladım ve hemen çekip bir diğerine sapladım. Zombilerin hepsi yürüdüğü için şanslıydık.

 

Bıçağımı başka bir zombinin kafasına sapladığım sırada gözüm Yekta'yı buldu. Arkasında ona yaklaşmakta olan zombiden habersiz bir şekilde önündekilerle uğraşıyordu.

 

"Yekta arkana bak!" diye bağırdım ancak geç kalmıştı. Benim sesimi duyduğunda arkasını döndüğü gibi zombi Yekta'nın üzerine aatlamıştı

 

Hızla belimden silahımı çıkartıp zombinin kafasını hedef aldım. Sürekli hareket ettiği için zor olmuştu ancak isabet ettirebilmiştim.

 

Silahın sesini duyan diğerleri bana döndüğünde onlara 'sorun yok' dercesine bir bakış attım.

 

Yaklaşık on beş dakika içinde tüm zombiler öldüğünde kimseye bir şey olmadan halledebilmiştik. Derin bir nefes alıp soluklanmaya başladım.

 

Hava kararmak üzereydi ve biz yaşadığımız olaylardan dolayı hâlâ bir market bulamamıştık. Koşmaktan bacaklarımda ve zombi öldürmekten kollarımda derman kalmamıştı.

 

Oflayarak eğildiğim yerden doğruldum ve diğerlerine döndüm. "Market bulmamız lazım, hava kararıyor."

 

Hepsi başını salladı ve tekrar ilerlemeye başladık.

 

                                                             ***

 

Yaklaşık yarım saat yürümenin ardından sonunda bir market bulabilmiştik.

 

İnşallah içeride ihtiyacımızı karşılayacak kadar yiyecek ve su vardır yoksa bu kadar yolu boşuna yürümüş olmak istemiyordum.

 

Beraber kırık camlardan içeriye girdiğimizde etrafıma baktım. Kanla kaplı duvarlar, cesetler, kırılmış raflar ve yere saçılmış yiyeceklerle market, korku filmlerinden fırlamış gibi görünüyordu.

 

Sağlam kalabilmiş bazı reyonlara baktığımda neredeyse hiçbir şeyin kalmadığını gördüm ancak hiç yoktan iyiydi.

 

Raflarda ne bulduysak çantalara doldurduğumuzda sadece bir çanta ağzına kadar dolmuştu.

 

"Başka bir market bulmamız gerekecek sanırım." diyen Gökçe'yi başımı sallayıp onayladım.

 

"Bir arabaya binsek iyi olacak." dedi abim.

 

Hepimiz onu onaylayıp marketten çıktık ve bize en yakın arabaya doğru ilerledik. Camları kırık ve ön kapısı açık olan arabanın anahtarı üzerinde takılıydı.

 

Sırayla arabaya bindiğimizde sürücü koltuğunda her zaman olduğu gibi abim vardı. Yolcu koltuğunda Asya varken cam kenarında ben vardım. Benim yanımda ise sırasıyla Yekta, Burak ve Gökçe vardı.

 

Dört kişi baya bir sıkıştığımız için abim görmeden hafiften Yekta'nın dizlerinde oturuyordum.

 

Abim arabayı çalıştırdığında yavaş yavaş sürmeye başladı. Her yer cesetlerle ve zombilerle dolu olduğundan hızlı gidemiyorduk.

 

Esneyerek gözlerimi kapattım. Çok uykum gelmişti.

 

                                                             ***

 

Sonunda bir market daha bulmuş, çantalarımızı doldurmuştuk. Şu anda arabada eve doğru ilerliyorduk.

 

Hava kararmıştı ve benim epey uykum vardı. Başımı, yanımda oturan Yekta'nın omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.

 

Yaklaşık yarım saat sonra eve vardığımızda beni araba tutmasından dolayı uyuyamamıştım. Sürekli midem bulandığı için rahatsız olmuştum.

 

Beraber arabadan inip çantalarımızı sırtlandık ve apartmana doğru yürümeye başladık. Vardığımızda kapının önüne kapanmaması için bıraktığımız büyük taşı çekip içeri girdik.

 

Merdivenlerden çıkıp dairenin önüne geldiğimizde aralık bıraktığımız kapıdan içeri girdik. Hızlıca banyoyu kapıp kısa bir duş aldım ve kıyafetlerimi giyinip odama koştum.

 

Kendimi yatağa fırlattığımda hızlıca yorganımın altına girip kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

                                                             ***

 

Dışarıdan gelen bir takım seslerle gözlerimi açtığımda ne olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafıma baktım. Sesin kaynağını bulmak için yatağımdan indim ve yavaş adımlarla odamdan çıktım.

 

Bir süre gelen takırtıyı dinlediğimde bunun dairenin dışından geldiğini fark ettim. İçimi bir korku kapladığında diğerlerini uyandırıp uyandırmamak arasında kararsız kaldım.

 

Uyandırmamayı seçtim çünkü sesin kaynağı saçma bir şeyse boşuna uykularından olmalarını istemedim.

 

Yavaşça kapıya doğru yaklaşıp kulpu indirdim ve etrafa baktım. Ses alt kattan geliyordu.

 

Etraf neredeyse zifiri karanlık olduğu için masanın üzerinde duran el fenerini aldım ve dışarı çıkıp merdivenleri inmeye başladım. Alt kata geldiğimde feneri etrafa tutmaya başladım.

 

Ben aşağı indiğimde ses kesilmişti ve katta kimse yoktu. O yüzden geri dönmeye karar verdim ve arkamı döndüm. Ancak arkamı dönmemle ağzımın ve burnumun bir bezle kapatılması bir oldu.

 

Nefes almamaya çalışsam da başarısız oldum ve bezdeki eteri kokladım. Anında gözlerim kararmaya başlarken kendimi bir anda yerde buldum.

Loading...
0%