Yeni Üyelik
51.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

 

Günün ikinci bölümü<3

 

 

***

 

 

 

Yazarın anlatımıyla(Derin kaçırıldığı zaman):

 

Derin'i kaçıranlar Yekta ve diğerlerinin peşlerinden geleceğini tahmin edebiliyorlardı, o yüzden bir plan kurmuşlardı.

 

Arabanın karda bıraktığı tekerlek izlerinden onları şaşırtacaklardı.

 

Araba bir süre ilerlemeye devam ettiğinde yol ayrımına gelmişlerdi. Planladıkları gibi arabadan inip yol ayrımının ortasında bekleyen arkadaşlarının yanına gittiler.

 

Arkadaşları olan diğer adam arabaya binerken Derin'i kaçıran koruma onu tekrar omzuna attı ve asıl gitmeleri gereken yoldan hızlı adımlarla ilerlemeye başladılar. Diğer adam da arabaya binip öteki yola sürmeye başladı.

 

Yaklaşık on dakika sonra yolun başında Kuzey'in kullandığı araba göründü. Adamların yaptığı oyuna yenik düşerek izleri takip ettiler ve yanlış yola girdiler.

 

Bir süre o yolda ilerlemenin ardından izlerin sahibi olan arabayı yolun ortasında durmuş bir hâlde görmeyi beklemiyorlardı.

 

Hızla arabalarından indiler ve yolun ortasında duran arabaya doğru temkinli adımlar atmaya başladılar. Arabanın plakasını gören Yekta hızla konuştu.

 

"Bu o araba! Plakası aynı!"

 

Herkesin bakışlarına umut dolarken arabanın yanına varmışlardı. Hızla kapıları açıp içerisini kontrol ettiklerinde kimseyi göremediler. En son olarak bagajı açıp baktılar ancak yine kimse yoktu.

 

Kuzey aklına gelen şeyle hızla bağırdı. "Bu bir tuzak!"

 

Bağırmasının ardından çok yakınlardan bir silah sesi duyuldu ve kurşun, kendisini kılpayı ıskaladı.

 

Hızla arabanın arkasına doluştular ve silahı kimin ateşlediğini görmek için kafalarını çıkarıp ormanın içine baktılar ancak karanlıkta kimse görünmüyordu.

 

Bir silah daha ateşlendiğinde üstlerindeki araba camı patladı ve parçalar üzerlerine döküldü. Elleriyle kafalarını korumaya çalışırlarken kolları camlardan dolayı çizilmişti.

 

Yaklaşık yarım saat karşılıklı ateşin ardından Burak sonunda adamı vurmuştu. Hızla çömeldikleri yerden kalktıklarında olayın farkına varmışlardı.

 

Kendi arabalarına koşarak bindiler ve geldikleri yoldan geri döndüler. Tekrar yol ayrımına geldiklerinde diğer yola girdiler.

 

Artık gidecekleri yolda herhangi bir engel yoktu ancak yaklaşık bir saatlik gidecek yolları vardı.

 

Derin'in anlatımıyla:

 

Karşımda duran kişi çakma sarı saçlarıyla Açelya'dan başkası değildi.

 

"Sen... Ne?" diyerek şaşkınlığımı belli ettiğimde sırıtması genişlemişti. Bana attığı küçümseyici bakışlarla birlikte yanıma geldiğinde üzerime eğildi.

 

"Artık elimdesin Derin! Şimdi o Yekta denen herifte seni benim elimden kurtaramaz!" deyip kahkaha attığında sertçe yutkundum.

 

Korkuyordum ancak korkumu belli etmemeye özen gösteriyordum. Yüzüm ifadesiz, gözlerim boş bakıyordu.

 

"Ama seni öldürmeden önce benden ve babamdan öğrenmen gereken bazı gerçekler var."

 

"Baban mı?" diye sorduğumda tekrar sırıttı. "Az önce gördüğün adam benim babamdı."

 

Şaşırmıştım ancak belli etmedim. Bunun üzerine kafa yormak yerine dediği diğer şeylere odaklandım.

 

"Gerçekler demiştin... Ne gerçeğinden söz ediyordun?"

 

Bana alaylı bir gülümseme sunarak tekrar üzerime eğildi. "Okula adamların girdiği zamanı hatırlıyor musun?"

 

Başımı sallayıp onu onayladım.

 

"O gün sizi izlemiştim. Okulun bahçesindeki zombileri öldürdükten sonra hep sizi takip ettim. Güvenli bölgeyi hatırlıyor musun?"

 

Tekrar başımla onayladım.

 

"Oraya zombilerin basmasını sağlayan ben ve babamdık."

 

Gözlerim şok içinde açıldığında böyle bir şeyi nasıl yapabildiğini sorguluyordum.

 

"S-sen nasıl bir insansın?! Orada sadece biz yoktuk haberin var mı?! Yüzlerce insanın ölümüne sebep oldun!"

 

Tekrar alayla gülümsedi.

 

"Evet haberim var ama diğer insanlar umurumda değil." dediğinde sinirden gözlerim dolmuştu. Böyle bir şeyi nasıl yapabilmişti? Bir insan nasıl bu kadar kötü olabilirdi?

 

Ben bir şey söylemeden konuşmasına devam etti.

 

"Abinin silahla vurulduğu günü hatırlıyor musun peki?" dediğinde içimden onun yapmış olmaması için dua ediyordum. Bu kadar iğrenç bir insan olamazdı. Olmamalıydı.

 

"Size silah sıkan adam babamın adamlarından biriydi. Abini ve seni bir intikam için öldürmek istiyor ama bu intikam olayını sana o anlatacak."

 

İntikam mı? Ne intikamından bahsediyordu?

 

"Ne intikamı?" dememle gözlerini devirdi.

 

"Dediğim gibi sana bu olayı babam anlatacak. Şimdi beni bölme."

 

Derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Evinizin yandığı günü hatırlıyorsundur herhalde. Onu da ben yapmıştım. Apartmanın giriş katını ateşe verdim. Aslında o zaman ki amacım sizi öldürmek değil korkutmaktı. Çünkü öğrenmen gereken gerçekler vardı."

 

Dişlerimi sıkmaktan kırılmak üzerelerdi. Başımıza ne geldiyse her şey onun yüzünden olmuştu. 'Virüsü ben yaydım' dese artık şaşırmayacak hâldeydim.

 

"Şimdi sıra babamın anlatacaklarında. Daha sonra tekrar gelip seni kendi ellerimle öldüreceğim." deyip kapıyı çarparak çıktı.

 

Başımı önüme eğip derin nefesler almaya başladım. Karanlık deponun sadece en üstte küçük bir penceresi vardı. O da kapalı olduğu için içerisi çok havasızdı.

 

Kısa bir süre sonra kapı tekrar açılıp kapandığında başımı eğdiğim yerden kaldırdım. Patron denen adam gelmişti. Diğer bir deyişle Açelya'nın babası.

 

"Ne istiyorsun benden!? Ne intikamından bahsetti bu sarı çiyan!?" diye bağırdığımda adamın alaylı ifadesi yerini öfkeye bıraktı. Hızlı adımlarla yanıma gelip bana tokat attığında başım yana düştü.

 

"Kızım hakkında doğru konuş!"

 

Alaylı bir kahkaha attım. "Ben hangi insanlarla doğru konuşulması gerektiğini iyi bilirim ve siz kesinlikle buna dahil değilsiniz."

 

Adam saçıma asıldığında sırıtmam yüzümden silinmemişti. "Bana bak!"

 

Gözlerimi devirdim. "Zaten sana bakıyorum. Yaşlılık gözünü kör mü etti moruk?" Sanırım canıma susamıştım.

 

"Seni son kez uyarıyorum! Benimle doğru konuş! Zaten elimdesin, seni şimdi öldürürüm."

 

"Bla bla bla... Gerçekler, intikamlar... Aynen kesin şimdi öldürürsün."

 

Adam elini saçlarımdan çekip yüzünü sıvazladığında kahkaha attım.

 

Daha sonra hiç beklemediğim bir cümle kurdu.

 

"Aynı babana benziyorsun. Onun gibi burnunun dikine gidip kurduğun cümlelerle insanı çıldırtıyorsun."

 

Yüzümdeki alaylı ifadem anında silinirken ne dediğini anlamaya çalışıyordum. "Babamı nereden tanıyorsun?"

 

"Eski bir dostumdu..."

 

Yutkunarak sırıtan yüzüne baktığımda konunun babamla ilgili olduğunu anlamıştım.

 

"Daha fazla uzatmadan konuya gireceğim. Seni hemen öldürmek için can atıyorum ama bunu kızım yapacak." dediğinde bir şey demeden onu dinlemeye başladım çünkü ben de ne diyeceğini gerçekten merak etmiştim.

 

"Yıl 2010. Sen 3, abin 4 yaşındayken. Babanla ikimizin şirketleri vardı. Çok yakın iki dosttuk ancak benim ihanetim üzerine bu dostluk düşmanlığa dönüştü."

 

Duraksadığında devam etmesi için "Ne ihaneti?" diye sordum.

 

"Babanın şirketi hakkında önemli bilgileri rakip şirkete verdim. Bunu yapma amacım ise kendi şirketimi kurtarmaktı. Baban ikimizi hep dost sanardı ama ben onunla sırf bunun için yakın olmuştum."

 

Dediğinde dişlerimi sıktım. Bunlar ailecek iğrenç insanlardı.

 

"Ancak babanın da benim şirketim hakkında bildiği bilgileri hesaba katmamıştım."

 

"İnsan mal olunca böyle oluyor işte. Sen gençken de yaşlıymışsın anlaşılan. Baksana hesaba katmadığın şeye." diyerek sözünü kestiğimde burnundan soluyarak öfkesini belli etti ancak bir şey demeden konuşmasına devam etti.

 

"Baban benim yaptığımı öğrendiğinde elindeki bilgileri kullanarak benim şirketimi batırdı. Tüm bunlar birkaç yıl içinde olmuştu. Yıl 2014'de ise siz ailecek arabayla gezerken kurduğum suikast üzerine ikisini de öldürdüm. Aslında amacım seni ve abini de öldürmekti ancak nasıl olduysa ikiniz de o kazadan sağ çıktınız."

 

Duyduklarımla nefesim kesildiğinde aklıma o gece ki anılar doldu. Unuttuğum en ufak detaylar teker teker zihnime hücum etmeye başladığında gelen iğrenç hisle başımı yana eğip yere kusmaya başladım.

 

Kusmayı bitirdiğimde başımı kaldırıp bana sırıtarak bakan adama çevirdim bakışlarımı. Hatırladığım silik anılarla gözlerim doldu.

 

"S-seni hatırlıyorum."

 

14 YIL ÖNCE

 

"Adiiii!" diye abisine seslenen minik bebek emekleyerek salona doğru ilerlemeye başladı. Salonun ortasında oyuncak arabalarıyla oynayan 4 yaşındaki Kuzey başını kaldırıp kardeşine baktı.

 

"Ne vay Deyin?"

 

Küçük Derin abisinin yanına vardığında hızla kucağına atladı. "Ya Deyin oyun oynuyom bıyak!"

 

"Adiii ben de uynicaamm!"

 

Kuzey kardeşini üzerinden ittiğinde arabalarını alıp ona sırtını döndü. "Sen oynamayı biymezsin."

 

"Biliyiimm!"

 

Derin abisinin sırtına atladığında ikisi de yana doğru düştü. "Yaa Deyiin!"

 

"Ben de uynicam!"

 

Kuzey kardeşinin isteğini daha fazla dayanamayıp kabul etti. "Timam oyna ama ayabamı kıyma."

 

Derin gülerek abisinin üzerinden kalktı ve yerdeki arabalara doğru emekledi. Bir tanesini eline alıp oynamaya başladığı sırada evin kapısı çaldı.

 

"Aa ziy çaydı!" diye heyecanla bağıran Derin arabaları unutup çalan kapıya doğru emeklemeye başladı. Kapının yanına vardığı sırada mutfaktan annesinin sesi duyuldu.

 

"Geldiim!"

 

Derin'in annesi Sevda ıslak ellerini önlüğüne kurulayarak mutfaktan çıktı. Kapının önüne geldiğinde yerdeki kızını fark etti. "Ay kız sen napıyon orda? Gel yanıma kapıyı açayım."

 

Derin annesinin sözü üzerine yanına emekledi ve bacaklarının yanına oturdu. O sırada da Sevda kapıyı açmıştı.

 

İçeri giren uzun boylu gür, kahverengi saçlı adamla Derin annesinin bacaklarına tutunarak ayağa kalktı ve kollarını havaya kaldırdı. "Ceyayy!"

 

İçeri giren Celal eğilip Derin'i kucağına aldığında Sevda'ya döndü. "Ömer nerede?"

 

"Çalışma odasında o şimdi. Sen salona otur ben kahve getireyim sana. İşi bitince gelir yanına." diyen Sevda'ya başını salladı Celal.

 

Salona doğru ilerleyip koltuklardan birine oturduğunda hâlâ kucağında olan Derin'i de dizlerine oturttu. "Kız sen beni özledin mi?"

 

Derin gülerek kafasını salladığında Celal yerde kendisinin geldiğinden habersiz araba oynayan Kuzey'i gördü. "Kuzey gel oğlum yanıma."

 

Kuzey kafasını kaldırdığında Celal'i görmesiyle gülerek ayağa kalktı ve ona doğru koştu. "Ceyay abii!"

 

Kuzey Celal'in dizlerinde oturan Derin'i gördüğünde küçük kaşlarını çattı. "Ya ben otuycam!"

 

Celal gülerek eğildi ve Kuzey'i de kucağına alıp diğer dizine oturttu.

 

"Ben de sizi özledim. Naptınız ben yokken?"

 

"Ceyay, adim bana ayaba uynatmadı!" diyen Derin'le Kuzey kaşlarını tekrar çattı. "Yayancı oynattım!"

 

"Uynatmadın!"

 

"Oynattım!"

 

"Uynatmadııınn!

 

"Yeter çocuklar kavga etmeyin! Kuzey sen de kardeşini oynat oyuncaklarınla."

 

"Ya oynattım yaten!" diye bağıran Kuzey ona gülerek bakan Derin'le göz göze geldi. Bilerek yapmıştı.

 

Derin Celal'e döndü. "Ceyay bana masay anyat!"

 

Celal gülerek Derin ile Kuzey'e, babaları Ömer odasından çıkana kadar masal anlatıp oyun oynattı.

 

10 YIL ÖNCE

 

"Baba ne kadar kaldı lunaparka?" diye dakika başı soru soran kızına gülümsedi Ömer. "Az kaldı kızım."

 

"Ama hep az kaldı diyorsun!"

 

Sevda kızına döndü bunun üzerine. "Babanın dikkatini dağıtma canım, araba kullanıyor."

 

Derin oflayarak başını cama çevirdi. Sıkıntısını gidermek için yanından geçtiği elektrik direklerini saymaya başladı.

 

"1, 2, 3..."

 

"Ne sayıyosun bücür? Yine hayâli arkadaşlarınla mı konuşuyorsun?"

 

Anlaşılan Kuzey sıkıntısını gidermek için bir şeyler arıyordu.

 

Derin öfkeyle abisine döndü. "Sanane be!"

 

"Kavga etmeyin çocuklar! Bakın az kaldı." diyen annelerine çevirdi çocuklar başını. Sevda elini uzatmış uzaklarda bir noktayı işaret ediyordu.

 

Derin ve Kuzey annelerinin gösterdiği yere baktıklarında azıcık görünen dönme dolabı gördüler. "Lunapaark!" diye bağırdılar aynı anda.

 

Tam o sırada bir korna sesi duyuldu. Karşıya baktıklarında hem bulundukları şeritten, hem de yan şeritten gelen iki tırla karşılaştılar. Ömer anında frene bastığında arabanın durmamasıyla bir küfür savurdu.

 

"Aa baba çok ayıp!" diyen Derin'i duyamaz hâldeydi Ömer.

 

"Sevda frenler tutmuyor! Biri suikast düzenlemiş!"

 

"N-ne demek tutmuyor Ömer?! Arabada çocuklar var!"

 

Ömer çaresizce ellerini direksiyondan çekti. Arkasına dönüp bağırdı. "Kuzey kardeşini koru oğlum! Bir yere sıkıca tutunun!"

 

Olanların farkına varan Kuzey, ne olduğunu anlamaya çalışan kardeşine döndü. Derin'i hızla kendisine çekti ve siper oldu.

 

"A-abi noluyor?"

 

"Korkma bi şey olmucak kardeşim."

 

İkisi de ağlamaya başladığı sırada son bir çığlık annelerinden koptu ve bir daha da sesi duyulmadı.

 

ŞİMDİ Kİ ZAMAN

 

"S-seni hatırlıyorum!"

 

Celal sırıtarak bana yaklaştı. "Ben de seni hatırlıyorum Derin. Küçücüktün ve abinle sana olan davranışlarımın hepsi roldü. Şimdi babanın yaptığı şeyin intikamını alma vakti geldi."

 

"Ne istiyorsun bizden?! Ailemizi bizden aldın zaten daha ne istiyorsun?!" diye bağırarak bağlı olduğum sandalyeden kurtulmaya çalıştım ancak başarısız oldum.

 

"Korkmaz ailesinden tamamen kurtulmak istiyorum."

 

Olduğum yerde donup kaldığım sırada Celal kapıya doğru seslendi. "Güzel kızım, sıran geldi!"

 

İçeriye Açelya'nın girmesiyle öfkeyle soludum. Daha sonra elindeki silahı fark ettiğimde korksamda belli etmedim.

 

"Noldu Derin'cim öğrendiklerinin ağırlığıyla ağladın mı yoksa?" diyerek bir kahkaha attı. Ardından bir anda ciddileşerek silahı bana doğrulttu. "Boşuna ağlamışsın çünkü artık ölme zamanın geldi!"

 

Sırıtarak silahı tam başıma hedef aldı.

 

Sanırım bu sefer gerçekten sonum gelmişti...

Loading...
0%