Yeni Üyelik
52.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Günün üçüncü bölümü♡

 

 

 

***

 

 

Sanırım bu sefer gerçekten sonum gelmişti...

 

Açelya tam tetiğe basacağı an gözlerimi kapatmıştım. Beklediğim silah sesi duyulduğunda gözlerimi daha sıkı yumdum.

 

Ancak herhangi bir yerimde acı hissetmek yerine Açelya'nın acı dolu çığlığını duymayı kesinlikle beklemiyordum.

 

Hızla gözlerimi açtığımda Açelya'nın az önce bana doğrulttuğu silahın ayaklarımın ucuna düştüğünü gördüm. Açelya'nın ise kolu kanıyordu.

 

İyi de kim vurmuştu onu?

 

Celal "Kızım!" diye endişeyle bağırırken bakışlarımı küçük pencereye çevirdim. Gördüğüm yüzle gülümsedim. Beni bulmuşlardı.

 

Pencerenin diğer tarafındaki Burak bana göz kırpıp gözden kaybolduğunda yerdeki silahı ayaklarımla kimse görmeden sandalyenin altına itekledim.

 

Ağlayan Açelya'yı sakinleştirmeye çalışan Celal, beni çoktan unutmuştu. Açelya'yı alıp kapıdan çıktığında soğuk ve havasız depoda tek başıma kaldım.

 

Birkaç dakika sonra dışarıdan silah sesleri duyulmaya başladı. Kalbim onlara bir şey olma korkusuyla hızlandığı sırada kapı yavaşça açıldı.

 

Bakışlarımı oraya çevirdiğimde içeri giren kişiyle yüreğime su serpildi.

 

"Y-Yekta..." diyerek ağlamaya başladığımda hızla yanıma geldi ve bana sarılıp başımı göğsüne bastırdı. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda "Şştt, tamam geçti. Biz burdayız, sakin ol." diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

 

Yekta benden ayrıldığında arkama geçip ellerimi çözdü ve moraran bileklerime öpücük kondurdu. Beni de ayağa kaldırdığında eğilip sandalyenin altına gizlediğim silahı belime taktım.

 

İkimiz kapıya doğru ilerlemeye başladığımızda içeriye adamlar doluştu. Korkuyla elim Yekta'nın eline uzandığında elimi sıkıca kavramıştı.

 

Tam üç tane adam içeriye girdiğinde peşlerinden sürüklediği kişiyle acı içinde bağırdım. "Abi!"

 

Abim beni gördüğünde hızla yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Kollarımı anında onun beline doladığımda sarılmamızı tanıdık bir ses böldü.

 

"Vay, vay, vay... Bakın burada kimler varmış?"

 

Celal'in alaylı sesiyle ayrıldığımızda abim elimi tuttu. "Kimsin sen ve kardeşimden ne istiyorsun?"

 

"Beni hatırlamadın mı Kuzey oğlum? Kardeşin senden bir yaş küçük olmasına rağmen hatırladı beni."

 

Abim Celal'e çıkarmaya çalışırmış gibi bakarken bir anda hatırlamış gibi gözleri büyüdü. "S-sen... Celal abi?"

 

"Evet benim. Sana da kardeşine anlattıklarımı anlatmak isterdim ancak buna zamanım yok. Şimdi..." diyerek bakışlarını abimden çekip Yekta'ya çevirdi. "Bu genç adam kim?"

 

"Derin'in sevgilisiyim." diyen Yekta'ya 'hayır' der gibi bir bakış attım ancak o şu an Celal'e odaklandığı için beni görmüyordu.

 

Celal'in yüzünde sinsi bir sırıtış peyda olduğunda yanındaki adamın kulağına bir şey fısıldadı. Bu adam daha önce burada olan iri yapılı korumaydı.

 

Kendime hakim olamayıp iri adamın yanına gittim ve tam karşısında durup sert bir yumruk attım. "Bak nasıl yamulttum ağzını!" diye bağırdığımda bana tokat attı ve silah doğrulttu.

 

"Bırak kardeşimi lan şerefsiz!" diye bağıran abim üzerine ona da silah doğrultulmuştu. Ardından kalan diğer adam da Yekta'nın başına silahı dayadığında sertçe yutkundum.

 

Celal bana doğru yürüyüp tam önümde durdu. Üzerime eğildiğinde iğrenç nefesini yüzümde hissediyordum. "Şimdi seç bakalım güzel kız, hangisinin yaşamasını istiyorsun? Abinin mi? Yoksa sevgilinin mi?"

 

Gözlerim şok içinde açıldığında kaşlarım çatıldı. Benden nasıl böyle bir sorunun cevabını isteyebilirdi?

 

"Bir dakikan var."

 

Elimi patlamak üzere olan kalbimin üzerine koyduğumda hızlanan nefesimi düzene sokmaya çalıştım ancak pek başarılı olduğum söylenemezdi.

 

Abimin yüzüne baktığımda dolu gözlerle bana baktığını gördüm. Ardından bakışlarımı Yekta'ya çevirdiğimde resmen abimin yaşamasını seçmemi istiyor gibi bakıyordu.

 

Ancak böyle bir seçim yapamazdım. Kararımı vermiştim ve söylemek için Celal'e bakıp dudaklarımı araladım.

 

"İkisini de seçiyorum. Beni öldür, onları bırak."

 

"Derin saçmalama! Yalvarırım Kuzey'i seç!" diye bağıran Yekta ve "Derin yapma lütfen kardeşim! Kimse ölmeyecek, kendine gel!" diye bağıran abimi umursamadım ve bir adım öne çıktım. Kimsenin ölümüne neden olamazdım. Kararım kesindi.

 

"Emin misin?" diye soran Celal'i başımı sallayıp onayladım.

 

Celal'in yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi. Ardından belinden kendi silahını çıkarıp benden birkaç adım uzaklaşarak silahı tam kalbime hedef aldı.

 

Abimin ve Yekta'nın haykırışlarına kulaklarımı tıkadım. Kararımdan dönersem pişman olacağımı biliyordum.

 

Gözlerimi sıkıca yumduğumda sadece silah sesini duymayı bekledim.

 

Ve birkaç saniyenin ardından beklediğim ses duyuldu. Ancak onunla neredeyse aynı zamanda, sadece birkaç salise sonra bir silah sesi daha duyuldu. Ve kolumda keskin bir acı.

 

Acıyla çığlık atarak geriye doğru sendeledim ve yere düştüm. Elim koluma giderken başımı kaldırıp neler olduğunu anlamaya çalıştım.

 

Gözüme ilk çarpan şey yerde kanlar içinde yatan Celal'di. Ardından odaya giren kişiler bizimkilerden başkası değildi.

 

Gülümseyeceğim sırada kolumun acısıyla yüzümü buruşturdum. Acıyla ağlamaya başladığımda birkaç silah sesinin ardından yanıma koşan bedenleri hissettim.

 

"Derin, abicim bana bak!" diye bağıran abim, yüzümü avuçları arasına alıp ona bakmamı sağladı. Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtığında Yekta ve diğerleri yaralı kolumla ilgileniyorlardı.

 

"İlk yardım çantası lazım, eve gitmeliyiz!" diye bağıran Yekta uzanıp beni hızla kucağına aldı ve depodan çıktık. Abim de bizim yanımızda koşarken kan kaybetmemem için yarama baskı uyguluyordu.

 

O bastırdıkça daha çok acıyan kolumla dişlerimi sıkıp hıçkırıklarıma engel oldum.

 

Oda dolu uzun bir koridordan geçip ormana çıktığımızda çalıların arasından koşan bedeni görmemle bir küfür savurdum. Açelya kaçmaya çalışıyordu.

 

Yaramı falan unutup çevik bir hareketle Yekta'nın kucağından atladım ve arkamdan bağırmalarını umursamadan ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladım. Bu sefer onu öldürmeden bırakmayacaktım.

 

Onunla aramı kapatmaya başladığımda başını çevirip bana baktı. Korkudan dolan gözlerini görmemle sırıttım.

 

İyice ona yetiştiğimde aniden üzerine atladım ve ikimiz de yuvarlanarak yere düştük. Altımdaki bedenini çevirip sağlam kolumla sert bir yumruk attığımda ağzına dolan kanı yere tükürdü.

 

Ellerini uzatıp saçlarıma yapıştığında beni üzerinden atmaya çalıştı ancak başaramadı. O sırada uzaklardan diğerlerinin adımı seslendiklerini duyuyordum. O anki hırsla baya bir hızlı koşmuştum sanırım.

 

"Seni öldürücem! Seni yaşatmıcam kızım!" diye bağırıp ben de onun saçlarına asıldım. Daha sonra aklıma belimdeki silah geldi ve hızla uzanıp onu aldım.

 

Silahı hâlâ altımdaki Açelya'nın tam alnına dayadığımda gözleri kocaman açıldı ve ellerini saçlarımdan yavaşça çekti. Gözlerinden yaşlar hızla dökülmeye başladığında kan kaybından başım dönüyordu.

 

Silahı çekip Açelya'nın yüzüne yumruk attım. "Bu okulda bana ve bize yaptıkların için!"

 

Bir yumruk daha attım. "Bu yüzlerce insanın ölümüne sebep olduğun için!"

 

Bir yumruk daha. "Bu evimizi yaktığın için!"

 

Bunları yaparken ağlıyordum.

 

Bir yumruk daha attım. "Bu en son yaptıkların için!"

 

Silahı kaldırıp tekrar alnına dayadım. "Bu da bize yaptığın her şey için!" diye son kez bağırıp silahı ateşledim.

 

Açelya'nın kanları yüzüme sıçrarken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kendimi yana doğru bırakarak sırtüstü yere uzandım.

 

Başım dönmeye devam ederken gözlerim de kararmaya başlamıştı.

 

En son duyduklarım diğerlerinin endişe içinde "Silah sesi!" diye bağırmalarıydı.

 

Loading...
0%