Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@kayip_balik_nemo

Karşımda gördüğüm kişi mutluluktan ağlamama sebep olmuştu.

 

Bir metalin yere düşme sesini duydum ve aniden "ABİ!" diye bağırıp karşımda duran abimin boynuna atladım. Bir saniye bile beklemeden kollarını belime sardığında "Abim!" diyerek beni kendi etrafında bir tur döndürdü.

 

Başını boynuma gömüp kokumu içine çektiğinde hıçkırarak ağlıyordum. "Abi çok korktum! Başına bir şey geldi diye çok korktum!" dedim hâlâ sarılırken.

 

"Bende çok korktum abiciğim, çok korktum Derin'im!"

 

En sonunda birbirimizden ayrıldığımızda ağlamamın şiddeti azalmıştı. Bakışlarım abimin yanında duran Hakan abiye kaydı. Hemen yanına gidip ona da sarıldığımda bana karşılık verdi.

 

Hakan abi abimin en iyi arkadaşıydı. Haftada en az bir kez bizim eve gelirdi. Ordan tanıyordum.

 

İkisinin de bakışları arkama kayınca ben de oraya baktım ve Yekta'nın varlığını unuttuğumu farkettim. Hemen söze girdim.

 

"Abi, bu Yekta. Seni aramamda bana yardım etti."

 

Yekta hafifçe başını salladı.

 

"Memnun oldum Yekta, ben Kuzey. Derin'e ne kadar yardımın dokunduysa o kadar teşekkür ederim sana." dedi abim ve elini uzattı. İkisi tokalaştıklarında Hakan abi de aynısını yaptı.

 

Tamamen içeri girip arkamızdan kapıyı kapattık. Çok yorulmuştum. Sıralardan birine oturdum ve kafamı sıraya koydum. Uyumak istiyordum ancak karnım öyle bir gurulduyordu ki diğerlerinin duymasından korktum. Başımı sıradan kaldırıp,

 

"Ben çok acıktım. Ve susadım. Napıcaz? Bu böyle devam edemez." dedim.

 

"Kantine inmeliyiz." dedi abim.

 

"İyi de nasıl? Aramızda iki kat var. Üstüne bir de bahçenin kapısı açıktır." dedi Hakan abi.

 

"İki kişi zombileri hallederken iki kişi de alabildiğini alıp çantaları tıka basa doldursun." dedi Yekta.

 

"Hangi iki kişi zombileri öldürüp hangi iki kişi yiyecekleri alıcak peki?" diye sordum.

 

"Derin ile ben zombileri öldürürken siz ikiniz de kantine gidin." dedi Yekta.

 

"Olmaz öyle şey, ben niye seninle geliyorum? Abimle kantine gidicem ben." dedim.

 

"Derin zombi öldürmeyi başaramaz. Başına bir şey gelebilir. Hakan ile kantine gitsin." dedi abim.

 

"Ben mi başaramam? Hepinizden daha iyi başarırım abi beni görmedin sen. Ben zombi öldürecem."

 

"Deriiin."

 

"Abiii."

 

Abim bana bi süre baktıktan sonra "Tamam." dedi. "Sen zombileri öldürebilirsin."

 

"Benim dediğim mi oluyor şimdi?" diye sordu Yekta.

 

"Aynen." dedi abim.

 

Bi dakka ne?!

 

"Ama be-"

 

"Hadi hazırsanız çıkalım!" dedi Yekta sesimi bastırmak için yüksek sesle. Olduğum yerde ayağımı yere vurarak sinirle ona bakarken o beni göz ucuyla izleyip gülüyordu.

 

Gerizekalı çocuk. Beni sinir etmek için bilerek yapmıştı.

 

Demirimi elime aldığımda abim bana bir makas uzattı. "Bunu cebine koy. Olur da demiri düşürürsen bunu kullanırsın." dedi. Abime başımı sallayıp "Sağol abicim." dedim.

 

Hakan abi ile abim ellerine yiyecekleri doldurmak için ikişer çanta aldılar. Çantaların içinde ne varsa hepsini boşalttılar.

 

Herkes hazır olduğunda kapıyı açtık ama zaten çoğunu Yekta ile beraber öldürdüğümüz için koca koridorda üç beş tane zombi vardı. Hemen gidip bir tanesini öldürdüm.

 

Diğerleri de kalan zombileri öldürdüğünde aşağı inen merdivene doğru ilerledik.

 

Merdivene vardığımızda basamaklarda da birkaç zombi olduğunu gördük. Bizi gördüklerinde hırlayarak üzerimize koştular ancak basamaklara takılıp üst üste düştüler.

 

Yanlarına gidip tek tek demiri beyinlerine saplamaya başladım. Hepsinin işi bittiğinde aşağı inmeye devam ettik. Koridordaki onlarca zombiye görünmemeye çalışarak merdivenleri iniyorduk.

 

Merdivenlerin bitimine birkaç basamak kala "Oh be hiçbiri bizi görmüyo." dedim fısıldayarak.

 

Tam o sırada içlerinden biri bizi görüp koşmaya başlayınca diğer kalan tüm zombilerin dikkati de o zombiye kaydı ve hepsi bizi gördü.

 

Hay benim şom ağzıma...

 

"KOŞUN!" diye bağıran Yekta'nın sesiyle hızlıca koşmaya başladık. Koşarken abimin şom ağzımla ilgili söylediği alay dolu cümlelere maruz kalıyordum.

 

"Derin ben senin şom ağzına ediyim. Senin bu ağzın yüzünden senelerce çekmediğimiz kalmamıştı zaten tam oldu!" diyen abime koşmaya devam ederken gözlerimi devirdim.

 

"Annemin karnındayken 'inşallah doğmam' dedin de mi erken doğdun acaba."

 

"Ya abi sus!" diye bağırdığımda gülerek ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı.

 

Koşmaya devam ederken karşımıza ne kadar zombi çıkarsa hepsi peşimize takılmıştı. Arkamızda yaklaşık yüz tane zombi vardı. Hepsi birbirine takılıp düşüyordu bu yüzden aramız baya açılmıştı.

 

Kantine vardığımızda oradaki yaklaşık on zombiyi öldürdük. Arkamızdan gelen zombileri halletmek için hepimiz o tarafa koşmuştuk çünkü bu kadar zombiyi öldürmek fazlasıyla zordu.

 

Üstümüze gelen bir yığın zombiyi halletmeye çalışırken arkamızdaki bahçe kapısından seslerimizi duyup gelen zombiler olduğunu gördüm. Zombileri öldürüp kapıyı kapatmak için arkamı dönüp o tarafa doğru koşarak ilerledim.

 

Koşarken bileğimi burkup yere yapıştığımda istemsizce çığlık attım. Ayağa kalkmaya çalıştım ancak burktuğum bileğim kalkmama izin vermiyordu. Yere düşen demirimi sürünerek almaya çalışırken bir zombi üzerime atladı.

 

O anda aklıma abimin bana verdiği makas geldi ve hemen çıkarıp üzerimdeki zombinin kafasına sapladım. Ardından üzerime çıkan bir diğer zombiye de aynısını yaptım. Bahçe kapısı açık olduğu için art arda zombiler geliyordu.

 

Ayağa kalkamadığım için hepsini tek başıma halledemezdim. Arkaya doğru seslendim.

 

"Abiiii! Yardım ediin!"

 

Beni gördüklerinde abim Yekta'ya bir şeyler söyledi ve Yekta başını sallayıp bu tarafa doğru koştu.

 

Ben abi dedim niye bu geliyor şimdi lan!

 

Ben ona bakarken Yekta koşarak yanıma vardığında hiç beklemeden demiri hemen yanıbaşıma kadar gelen ama benim görmediğim ve az kalsın beni yemek üzere olan bir zombinin kafasına sapladı.

 

Tekrar ayağa kalkmaya çalıştığımda bileğim sızlıyordu ama kalkmayı başarmıştım.

 

"Sen kapıyı kapat, ben bunları hallederim." dedi Yekta. Başımı sallayıp topallayarak kapıya doğru ilerledim. Kocaman demir kapıyı kapatmak çok zor olmuştu ama yapmıştım. Arkamı döndüğümde Yekta zombilerin yarısını öldürmüştü.

 

Ona yardım etmek için biraz önce yere düşürdüğüm demiri aldım. En yakınımda olan zombiyi öldürdükten sonra başka zombiye geçtim.

 

Tüm zombileri öldürdüğümüzde abimler hâlâ merdivenlerde diğer zombilerle uğraşıyorlardı ama sayıları bayağı az kalmıştı.

 

Onlara yardım etmek için tam bir adım atmıştım ki unutup burkulan ayağımın üzerine bastım. Acıyla inleyip dizlerimin üzerine yere düştüğümde Yekta hızlıca yanıma geldi ve yanımda diz çöktü. "İyi misin?"

 

"Evet. Bileğimi burktum sadece."

 

"Sen burada bekle, ben diğerlerine yardım ederim." dediğinde kaşlarımı çattım.

 

"Hayır tabii ki, ben de yardım edicem." dedim.

 

"Bu bilekle mi?" deyip gözleriyle burkulan bileğimi işaret etti.

 

"Evet?" dedim "Yedek bileğim olmadığına göre."

 

"İlla yardım edicem diyorsan git kantine, yiyecekleri çantalara doldur."

 

Oflayıp pes ettim. Sonuçta bu da bir yardımdı.

 

"Tamam." deyip ayağa kalkmaya çalıştığımda bileğim acıdı ama kalktım. Yekta bana son bir kez bakıp diğerlerinin yanına gittiğinde ben de abimlerin yanında duran çantalardan almak için peşinden gittim.

 

İki tane alıp yavaş adımlarla kantine girdiğimde etrafa baktım. Görünürde zombi yoktu. Hemen raflarda ne bulduysam çantalara doldurmaya başladım. Birinci çanta ağzına kadar dolduğunda ikinci çantaya da suları koymak için şişelerin olduğu rafa doğru ilerledim.

 

Suları çantaya doldururken aniden bir el burkulan bileğimi tutup çektiğinde çığlık atarak yere düştüm. Tutan kişiye baktığımda kırılan rafın altında kalmış bir zombi gördüm.

 

Ayağımı ondan kurtarmaya çalışıyordum ama burkulan bileğim olduğu için bükemiyordum.

 

Zombi gidebildiği kadar ileriye gittiğinde artık ayakkabımı ısırıyordu. Etrafıma bakıp demirimi aradım ama onu kantinin girişine bıraktığımı hatırladım.

 

Küfür edip ayağımı kurtarmaya çalıştım. Ama yine olmadı. Öyle bir kavramıştı ki bileğimi tırnakları derime batıyordu. Diğer ayağımla zombinin kafasına vurmaya başladım. Ağzını ayakkabımdan çekmişti ama hâlâ bırakmamıştı.

 

Topuğumla vurmaya devam ettim. En sonunda bileğimi bırakıp ona vurduğum ayağımı tutacaktı ki hemen geri çekildim.

 

Ayağa kalkmaya çalıştım. İlk denememde olmadı ama ikincisinde kalkmayı başardım. Zaten acıyan bacağım zorladığım için daha da acımaya başlamıştı.

 

Eğilip yerdeki çantaları elime aldım. Kalanları da doldurduğumda içeri diğerleri de girmişti. Zombilerin hepsini halletmiş olmalıydılar.

 

Çantaları yere bırakıp önümdeki rafa tutundum ve acıyan ayağımı havaya kaldırıp tüm ağırlığımı tek ayağıma verdim.

 

Gözlerimi kapatıp acının dinmesini beklerken Hakan abi kalan çantaları doldururken abim ve Yekta yanıma gelmişti. Acı çeken halimi gördüklerinde abim hemen söze girdi ancak Yekta yerdeki zombiye ve havaya kaldırdığım bileğime bakıyordu.

 

"Derin, noldu abicim iyi misin?" dedi abim telaşla. Başımı aşağı yukarı salladım ama pek iyi sayılmazdım. Hem canım acıyordu, hem yorgun ve uykusuzdum, hem de aç ve susuzdum.

 

Abim raftaki sulardan birini alıp kapağını açtıktan sonra bana uzattı. Sudan birkaç yudum aldıktan sonra geri verdim. Abim o şişeyi de çantalardan birine koydu ve Hakan abimin yanına doğru ilerledi.

 

Yekta bana bakıp "İyi misin?" diye sordu.

 

"İyiyim dedik ya az önce."

 

"Pek iyi görünmüyorsun ama."

 

"Yok bi şeyim, iyiyim ben Allah Allah."

 

Yavaş adımlarla ayağımın üzerine basmamaya çalışarak yürümeye başladım. Abim ile Hakan abi çantaları alıp kantinden çıkmıştı. Yere bıraktığım demirimi almak için eğildim. Tam demiri alıp geri kalkarken bir anda arkadan iki kolun belimden ve bacaklarımdan sarılarak beni havaya kaldırmasıyla çığlık attım.

 

Ve Yekta'nın kucağındaydım.

 

"Napıyosun gerizekalı?!"

 

"Seni kucağıma alıyorum."

 

"Onun farkındayım! İndirsene beni salak!"

 

"Derin yürümekte zorlanıyorsun, inat etme!"

 

"Abim alsın o zaman beni kucağına! Sana mı kaldı beni taşımak!?"

 

"Sus Derin, lütfen sus!"

 

"Susmuyorum!"

 

Abim ile Hakan abinin bize bakıp güldüğünü gördüğümde iyice sinirlenmiştim. İnmek için çırpındığımda beni daha sıkı tuttu. Burnuma yine o yoğun vanilya kokusu dolmaya başladı.

 

"Hayvan!"

 

Sınıfa dönene kadar ağzım boş durmamıştı. En sonunda beni indirdiğinde sertçe omzuna yumruk attım. "Öküz!"

 

Güldü. Gerizekalı gülüyor ya!

 

Yavaş adımlarla çantaların birinden yiyecek bir şeyler alıp bi sıraya oturdum ve afiyetle yemeye başladım.

 

Yemeğimi yedikten sonra kafamı sıraya, kollarımın arasına gömdüm. Uyku beni yavaş yavaş içine çekerken birinin saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdığını hissettim.

Loading...
0%