@kayip_balik_nemo
|
Kararlıydı. Onu bulacaktı. Derin'in anlatımıyla: “Siktir." Yanımda zombilere karşı kullanabileceğim hiçbir şeyim yoktu. O sarı çiyana güvenmemeliydim. Etrafıma bakıp napabileceğimi düşündüm. Ardından hemen kabinlerden birinin içine girdim. Neyse ki şansıma içerisi boştu. Ama kabinin kilidi kırıktı. Kapıyı kilitleyemiyordum, bu yüzden arkamı dönüp sırtımı kapıya yasladım ve ittirmeye başladım. Zombiler de kapının öbür tarafından ittirirken onları öldürebilmek için keskin bir şey arıyordum. Gözlerim ayağımın yanındaki küçük musluğa değdi. Topuğumla vurup kırmaya çalıştım ama olmadı. Daha sonra yavaş ve dikkatlice eğilip elimle kırmaya çalıştım ama yine olmadı. Aklıma kapının kulpu geldiğinde yavaşça arkamı dönüp kapıyı tek elimle ve ayağımla ittirirken diğer elimle kulpa vuruyordum. En sonunda başardığımda kulp kırılıp yere düştü. Hemen eğilip yerden aldım ve açık olan klozetin kapağını kapatıp kapıyı bıraktığım gibi üzerine çıktım. Zombiler anında içeri daldığında hiç beklemeden elimde sıkıca tuttuğum kulpu birinin kafasına sapladım. Tam diğerine de saplayacağım sırada diğer zombi ayağımı tutup çekti. Yere düşerken sırtımı klozete vurmuştum ve şu anda felaket bir acı hissediyordum. Acıdan çığlık atarken elimdeki kulpu nereye düşürdüğüme bakıyordum. Kulpu buldum ancak almama fırsat vermeden zombilerden biri üzerime çıktı. Hâlâ kartonun bantlı olduğu kolumla zombiyi ittirmeye çalışıyordum ama diğeri de üzerime çıkınca kolum yavaş yavaş aşağı inmeye başlamıştı. Hemen diğer elimle zombinin yarısı olmayan saçından tuttuğum gibi sertçe kafasını yanımdaki klozete çarptım. Ölmeyince aynısını tekrar ve tekrar yaptığımda sonunda beynine hasar verebilmiştim. Zombi üzerime yığılıp kaldığında sıra diğerindeydi. Üzerime eğilen zombinin karnına iki ayağımla bir tekme attığımda belim çok acımıştı ama zombi geriye savrulup kapıya çarparken zorlukla ayağa kalkıp yerden kulpu almayı başarmıştım. Hemen kulpu yerden kalkmaya çalışan zombinin kafasına sapladığımda hepsinin işini bitirmiştim. Rahatlayarak derin bir nefes aldığımda karnım şiştiği için belim acıyınca inleyip kendimi dizlerimin üzerine bıraktım. Aşırı sert vurmuştum ve şu anda acıdan zor nefes alıyordum. Bir de kapıyı açmak vardı, ben şimdi ne yapacaktım? Yekta'nın anlatımıyla: Pencereden sınıfa atladığım gibi içerisini kontrol ettim. Hiç kimsenin olmadığını görünce hızlıca açık kapıdan dışarı çıktım. Etraf çok karanlıktı. Saat 03.00 gibi bi şey olmalıydı. Elektrikler kesikti. Camdan bakınca sadece bizim okulun elektriklerinin kesik olmadığı şehrin zifiri karanlığından anlaşılabiliyordu. Etrafı sadece ay ışığı aydınlatırken önümü zar zor görüyordum. 'Acaba dışarısı ne durumda?' diye düşünmeden de edemiyordum ama şu an dışarıyı düşünmenin sırası değildi. Derin'i bulmalıydım. Ölü ya da diri onu bulmadan o sınıfa geri dönmeyecektim. Ama o yaşıyor biliyorum. Hissediyorum. Açelya denen sarışın, Derin'in deyişiyle sarı çiyan ona bir şey yapmıştı, emindim. En başından beri aralarındaki olan gerilimin sebebini bilmiyordum ama Derin'i bulduğumda ona sorup öğrenecektim. Eğer şüphelerim doğruysa ve Derin'e zarar verdiyse onu sınıfta tutmayacaktım. Ya kendi ellerimle öldürecektim ya da okulun ortasında ölüme terk edecektim. Kuzey ile onu baş başa bırakmak içimi rahatsız etse de başka çarem yoktu. Kuzey benimle gelemeyecek kadar kötü durumdaydı. O sarı çiyanın ise yüzünü bile görmek istemiyordum. Bir de yüzsüz gibi bana yavşaması yok mu?! Sinirlerime hakim olamayıp önümdeki sınıf kapısına yumruk attığımda içeriden zombi sesleri geldi ve kapıya vurmaya başladılar. Tüm zombilerin yüzlerine tek tek bakacaktım. Tıpkı onun abisini aradığı gibi... Kapıyı açıp bir adım geri çekildim. Sınıfta fazla zombi yoktu. Altı tane vardı sadece. İlk zombi o değildi hemen öldürdüm. İkincisi de değildi onu da öldürdüm. Üçüncüsü zaten bir erkekti onu da öldürdüm. Hepsini öldürdüğümde Derin bu sınıfta yoktu. Baktığım sınıfların kapısını karıştırmamak için açık bırakıyordum. Bu katta bulunan tüm sınıflara ve tuvaletlere baktığımda hâlâ Derin'i bulamamıştım. Sıra alt kattaydı. Derin'in anlatımıyla: Yerde dizlerimin üzerine çökmüş, acıyla kıvranırken kapıyı nasıl açacağımı düşünüyordum. Etrafıma bakarak işe yarar bir şeyler ararken aklıma gelen şeyle güldüm. Saçıma taktığım tel toka. Filmlerde izleyip kitaplarda okuduğum bu sahneyi canlandıracağım ve bu tokayı böyle bir amaç için kullanacağım kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hemen elimi dağılıp dolaşmış ve kirden yağlanmış saçıma atıp tokamı çıkardım. Güçlükle ayağa kalkıp ileri doğru bükülerek kambur bir şekilde kapıya doğru yürüdüm. Tokayı deliğe sokup açmaya çalıştım. Biraz uğraştıktan sonra kilit sesi geldiğinde kapı gıcırdayarak açıldı. Başarmıştım. Elime olur da lazım olur diye kırdığım kapı kulpunu aldım ve kambur bir şekilde duvardan destek alarak yürümeye başladım. Şansıma koridorda sadece iki tane zombi vardı. İlki beni gördüğünde hemen üzerime koşmaya başladı. Yanıma geldiği gibi kulpu kafasına sapladım. Etleri çürümüş olduğu için tereyağından kıl çeker gibi saplanıyordu. Diğeri de yanıma koştuğunda ona da aynı şekilde kulpu sapladım. Yürümeye devam ederek merdivenlere kadar ulaştım. Başımı kaldırıp merdivenlerin boş olup olmadığını kontrol ettim. Boş olduğunu görünce başımı tekrar eğdim ve yere baka baka basamakları çıkmaya başladım. Merdivenin sonuna ulaştığımda bir anda önümde biri belirdi ve göğsüne çarptım. Çığlık atarak merdivenlerden az kalsın düşüyordum ki beni belimden tutup kendine çekti. Bu kişi Yekta'ydı. "Derin?!" Belimden tutup çekmesiyle feci bir acı hissettim ve acıdan bağırdım. Bir şeyim olduğunu anlamış olacak ki beni bırakıp kolumdan çekti ve merdivenlerden uzaklaştırdı. "Derin ne oldu, iyi misin!?" diyen telaşlı sesiyle acı içinde başımı kaldırıp ona baktım. Başımı tekrar eğip yere bakarken iki yana salladım. Önümde dizlerinin üzerine çöktü ve aşağıdan yüzüme baktı. "Derin neyin var? O sarı çiyan sana bir şey mi yaptı!?" Açelya'ya benim söylediğim şekilde hitap etmesi gülmeme neden olmuştu. Gözleri gülüşümde oyalanırken güldüğüm için acıyan belimle tekrar hafifçe bağırdım. "Derin cevap ver artık!" "Düştüm." dedim titreyen sesimle. "Nasıl düştün? Noldu sana, hadi her şeyi anlat bana." dediğinde gözlerim kararmaya başlamıştı. "B-ben..." "Derin? Derin iyi misin!?" derken daha fazla dayanamayıp kendimi yere bırakmıştım. Bilincim yavaş yavaş kapanırken düşmeden önce Yekta'nın küfür eden sesini ve beni kucağına alan kollarını hissettim. Yekta'nın anlatımıyla: Derin gözümün önünde bayıldığında düşmeden hemen önce onu kucağıma almıştım. Başına ne geldiğini hiçbir şekilde bilmiyordum ve bu beni deli ediyordu. Çok halsiz görünüyordu. Isırılmış olabilirdi. Derin'i yere bırakıp ısırık var mı diye vücudunu kontrol ettim. Herhangi bir ısırık izi göremeyince onu tekrar kucağıma aldım ve doğruldum. Yavaş adımlarla sınıfa doğru ilerledim. Kuzey'in ne durumda olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Vardığımda kapıyı açarak hemen sınıfa daldım. Kuzey yere oturmuş, bir bacağını dizini kırıp kendine çekmiş, bir bacağını uzatmış bir şekilde başını duvara yaslamış tavana bakıyordu. Burada değil gibiydi. Ve Açelya... O sınıfta değildi. Açelya'nın sınıfta olmaması umurumda bile değilken hemen arkamdan kapıyı kapatıp Kuzey'in yanına doğru ilerledim. Derin'i kucağımdan indirip yere bıraktım ve Kuzey'i sarsmaya başladım. "Kuzey! Kendine gel Kuzey, Derin yaşıyor!" Derin'in ismini duyduğunda gözlerini bana diken Kuzey hemen "Ne dedin sen?" diye sordu. "Derin yaşıyor." deyip gözlerimle yerde baygın yatan Derin'i işaret ettim. "O ölmedi, yaşıyor." Kuzey anında ayağa fırlayıp Derin'in yanına koştuğunda dizlerinin üzerine çöküp yüzünü ellerinin arasına aldı. "Derin! Derin bana bak abicim, aç gözlerini!" Çömeldiğim yerden kalkıp Kuzey'in yanına gittim. Elimi omzuna koyup "Bayıldı sadece. Yaşıyor merak etme." dedim. Bakışları bana döndü. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. "Ona ne oldu? Neden bayıldı?!" diye sordu endişeyle. "Başına ne geldiğini bilmiyorum. Sadece düştüğünü söyledi. Büyük ihtimalle her şeyi Açelya yaptı." dedim. Sarı çiyanın yüzünün aklıma gelmesiyle yüzümü buruşturdum. "Açelya... Nerede o!?" diye bağırdığında "Bilmiyorum." dedim. "Geldiğimde yoktu." Sinirden dişlerini sıktığını farkettiğimde ikimizin de onu öldürmek istediğini anlamıştım. "Derin'i bulup bana getirdiğin için sana gerçekten çok teşekkür ederim Yekta." deyip bana sarıldığında sarılışına gülümseyerek karşılık verdim. Ayrıldığımızda üzerimdeki montu Derin'in üzerine örttüm. Ardından Derin'in iki yanına oturup uyanmasını beklemeye başladık. |
0% |