@kayip_hayaller
|
Merhabalar bu benim bir platformdan paylaştığım ilk hikayem. Umarım beğenirsiniz. 1. Bölüm Uçuşun Gölgesinde Havalimanının gürültülü salonunda yürürken, babamın bilet işlemlerini bir an önce tamamlasını bekliyordum. Çantamın içinde telefonum çalmaya başladı. Zamanın nasıl geçtiğini unuttuğum bu kalabalıkta, o tanıdık melodi bir an için düşüncelerimi dağıttı. Ses, etraftaki insanların gürültüsünde kaybolurken, hemen çantamı açıp telefonu bulmaya çalıştım. İçimde bir telaş vardı; kim arıyordu? Uçuş öncesindeki o ve ailesi aklımda dönerken, bu beklenmedik çağrı dikkatimi daha da dağıttı. Çantamdaki eşyaların arasında kaybolmuş telefonuma ulaşmaya çalışırken, içimdeki belirsizlik daha da büyüdü. Çantamın içindeki her şey elime geliyordu ama telefonum elime gelmiyordu. İçindeki her şeyi çıkartıp elime almaya çalıştım bir taraftan babamın yanına yürümeye başladım. Belki arayan odur. Hala bulamadığım telefonum çalarken kafam bir şeye çarptı. Çarpmanın etkisiyle sırt çantamdan elime aldığım her şey yere saçıldı. Off bir bu eksikti. Yere saçılan eşyaları toplamak için eğildim. Bir yandan çarptığım kişiye bakmadan "Özür dilerim" dedim. Her zaman bir çarpışma durumunda, hatalı ya da hatasız olsam bile özür dilemek benim için bir alışkanlık haline gelmişti. Bir keresinde okulda kantinden içeri girerken kapının koluna çarptım. O an kapının koluna dokunarak özür diledim. Gerçekten bunu yaptım ve sonrasında tüm okulda dalga konusu oldum. Ah, şimdi bu anıyı neden hatırladım?
Karşımda duran kişinin siyah spor ayakkabısının hemen yanında yer alan kitabımı almak için uzandım. Sanırım çarptığım kişi erkekti. Adamın kendi kendine bir şeyler mırıldandığını duydum ama kalabalık arasında sözleri kaybolmuştu. Kalemi alıp çantama koyduktan sonra çarptığım kişiye bakmadan doğruldum. Kafamı kaldırıp ona bakacakken babamın sesi yankılandı.
"Lavinya!"
Çarptığım kişiye bakmadan babamın sesinin geldiği tarafa yöneldim. Ona sırtımı döndüm ve babama ne olduğunu sormak için kafamı salladım. Babam, eliyle yanına gelmemi işaret ediyordu. Elimle "Bir dakika" işareti yaparak, adamın yüzüne dönmeden,
"Tekrardan özür dilerim, kusura bakmayın, iyi günler," dedim. Cevabını beklemeden babama doğru yürümeye başladım. Babamın yanına vardığımda, "O kimdi, tanıyor musun?" diye sordu.
Kafamı hayır anlamında sallayarak, "Kim olduğunu bilmiyorum. Adamla çarpıştık. Sadece özür diliyordum," dedim.
"Ah, yine önüne bakmadan yürüdün değil mi? Ben seninle ne yapacağım, Lavinya!" diye yanıtladı.
"Baba, inan bana önüme bakıyordum. Sonra telefonum çalmaya başladı ve onu çantamdan çıkartmakta zorlandım. Telefonu çıkartmaya çalışırken çarpıştık. Benim suçum yok gerçekten," dedim. Babam derin bir nefes aldı, başını sağa sola sallayarak gülümsedi. Önüme geçerek yürümeye başladı. Ben de havalimanının gürültülü salonunda onu takip ederken içimde isteksizlik giderek artıyordu.Uçuş için heyecanlı olmam gerekiyordu ama bu yolculuk beni heyecanlandırmıyordu daha çok geriyordu. Biletimi kontrol ederken, kalabalık içinde kaybolmuş gibi hissettim. İnsanların heyecanla konuştuğu, valizlerini çektiği o ortamda ben, sadece eve geri dönmek istiyordum. Onun yanına gitmek istemiyordum.
Check-in bankosuna geldiğimde, önümde uzun bir kuyruk oluşmuştu. Sıra bana geldiğinde, kasadaki görevliye biletimi gösterdim. Hiçbir şey demedim yüzümdeki ifade isteksizliğimi o kadar belli ediyordu ki. İşlemlerim hızla tamamlandı ve bagajımı teslim ettim. Güvenlik kontrolüne yönelirken, içimdeki karamsarlık daha da belirginleşti. Yine kafamdan aynı sorular dönüp duruyordu. "Neden buradaydım? Neden gitmek zorundaydım? Neden ,neden...."
Güvenlik kontrolünden geçerken, gözlerim etrafta dolaşıyordu. Herkesin heyecanla yolculuk için hazırlandığını görmek, benim için yalnızca bir yük gibiydi. Sonunda, kapıya doğru yöneldim. Orada, kalabalığın içinde babamı gördüm. Yavaşça yanına gittim.
"Baba, her şey yolunda mı?" diye sordum, ama aslında içimdeki duygular karmaşık bir şekilde birbirine geçmişti.
Babam gülümsedi, ama yüzünde bir kaygı vardı. “Evet, her şey yolunda. Senin için en iyisi bu, biliyorsun değil mi?” dedi.
Kafamı eğerek, “Bilmiyorum…” dedim. Cevap vermeden sadece gözlerimdeki belirsizliği hissetmesini istedim.
Babam, elini omzuma koyarak, “Her şey yolunda gidecek, Lavinya. Annen seni bekliyor,” diye ekledi. Ama ben o an, ne olursa olsun, bu yolculuğun bana sunacağı şeylere karşı isteksizdim. Çünkü onu görmek istemiyordum.
Yavaşça yanına yaklaşarak, ona sarıldım. “Hoşça kal,” dedim. Sesim titriyordu, gözlerimdeki yaşlar akmak için fırsat arıyordu. Ama şimdi olamaz. Ağlayamam! Ağlarsam babam daha kötü olacaktı. Gitmek zorundaydım. Farkındayım, onun elinden gelen bir şey yoktu. O istedi ve babam yapmalıydı. Babam beni sıkıca kucakladı, “Görüşürüz, güzelim, Lavinyam dikkat et kendine. Hiçbir şey , hiçbiri senden önemli değil. Sadece annene fırsat ver. O seni seviyor.” dedi.
Onun bu sözleri ve gözlerindeki destek, içimdeki korkuyu bir nebze de olsa azaltmıştı ama yine de huzursuzluğumu gideremiyordu. Artık uçak kapısına yürümem gerekiyordu. Babamdan ayrıldım. "Gitmem gerekiyor. Her ne kadar uçağı kaçırmak düşüncesi beni mutlu etse bile gitmem gerek." Dedim. Babam gülümsedi " Uçağı kaçırırsan bile başka uçuş seferinde gidersin. O yüzden kızım hafi yürümeye başla. Seni seviyorum." Babama gülümsemeye çalışarak el çantamı alıp yürümeye başladım. Son bir kere dönüp ona baktım. El salladım ve daha fazla bakmadan yürümeye başladım. Uçak kapısına geldiğimde, babamın arkamdan gelen sesi hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu.
Kapıdan geçerken, havalimanının gürültüsü içinde kaybolmak istiyordum. Uçağın içindeki koltuğuma oturduğumda, dışarıdaki manzaraya bakarak düşüncelere daldım. İçimdeki isteksizlik devam ediyordu. Belki de bu tatil , düşündüğüm kadar kötü geçmeyecektir. Babamın dediği gibi ona şans vermeliyimdir.
Hostes, "Lütfen telefonlarınızı kapatın," uyarısını yaparken, aklıma çarpmadan önce telefonumun çaldığı an geldi. "Ah, nasıl unuttum!" diye düşündüm. Hemen çantamın içine daldım, bu sefer bulmayı başardım. Ekran kilidini açıp aramalara baktığımda, onun adı ekranda belirdi; hem de iki kez aramıştı. Acaba uçağa binip binmediğimi mi soruyordu?
Tam o sırada, bir mesaj almış olduğumu fark ettim. Mesajı açtım ve okudukça içimde bir şeyler ağırlaştı. “Lavinya, kızım aradım ama duymadın galiba. Çok üzgünüm, seni havalimanında karşılamaya gelemiyorum. Zeynep’in çok ateşi var. Seni almaya şoförü göndereceğim. Çok üzgünüm, seni evde bekliyor olacağım.”
Kendimi kötü hissetmemek için derin bir nefes aldım. "Tamam, sorun değil. Uçaktayım," diye yazıp ona gönderdim. Neden içimdeki hayal kırıklığı bu kadar derin oldu, diye düşündüm. Ne bekliyordum ki? Onun beni görmek istemesinin, beni sevdiğinden mi kaynaklandığını sanıyordum? Hayır, ben her zaman onun için bir hiçtim ve hâlâ öyleydim.
Belki de ona teşekkür etmeliydim; daha ilk günden hiçbir şeyin değişmediğini bana gösterdiği için. Babamın sürekli bana söylediği cümleler aklımda yankılandı: “Seni çok özlemiş, seni görmek istiyor. Seni çok seviyor. Kendini affettirmek istiyormuş.” Ama artık bu sözlerin sadece birer kelime olduğunu, gerçeğin başka bir şey olduğunu anladım.
Kendime sıkıca telkin ettim: “Düşünme, beklentiye girme. Sadece onunla geçireceğin bir yaz tatili. Hemen bitecek, sabret. Sonra bir daha asla görmeyeceksin.”
Telefonumu uçak moduna alıp, pencereden dışarı bakmaya başladım. Uçak kalkışa hazırlanıyordu ve yükselmeye başladık. O an, içimdeki karamsarlığı bir nebze geride bırakarak bu hissin tadını çıkarmaya çalıştım. Bu hissi seviyordum. Yüzümde beliren gülümseme ile dışarıdan çok mutlu görünüyor olabilirdim. Ancak, içimdeki karmaşaya kimse bilmiyordu...
|
0% |