@kayipseytan
|
İyi okumalar. Bu yaşıma kadar ölümün beni her zaman kovaladığını zannettim. Yetmedi onu yormamak için ben ona doğru gittim. Çünkü hissediyordum. Ölüm, diğer insanların peşindeyken, benim daima ensemdeydi. Yaşım, henüz ölümü kavramaya müsait değilken bile bu dünyaya ait olmadığımı düşünüyordum. Şimdi daha iyi anlıyordum. Bu dünyaya değil, o cehenneme ait değildim. Hızla bir duş alarak duşakabinden çıktım ve gri renkteki bornozumu giyindim. Islak, uzun siyah saçlarımı geniş bir havluya sararak başımın üzerinde birleştirdim. Giysi dolabımı açtığımda, dantelli siyah iç çamaşır takımımı çıkartarak üzerime giyindim. Üzerimden çıkardığım bornozu yatak odamın içindeki banyoya götürüp kapının arkasına astıktan sonra tekrardan odanın içerisine döndüm. Bakışlarımı kararsızca giysi dolabımın içinde dolaştırdım. Kıyafetlerimin rengi ağırlıklı olarak siyah, beyaz, gri ve kırmızıydı. Evin her ne kadar sıcak olacağından emin olsam bile dışarısı serindi. Kıyafetlerime göz atıp karar verene kadar saçlarımı kurutmaya başladım. Fön makinesi saç tellerimi havalandırırken bakışlarım duvarda asılı olan saate kaydı. 18.25. Pekâlâ, duşa girmeden önce biraz kestirme fikri iyi değildi. Saçlarımın kuruduğuna emin olduktan sonra kapattığım fön makinasını kenara koydum. Elime aldığım tarakla saçlarımı tararken, saçlarım çoktan dümdüz olmuştu. Beni uğraştırmayan saçlarıma minnettardım. Tekradan giysi dolabımın önünde durdum. Elimi, basit model uzun elbiselerimin üzerinde gezdirdim. Siyah renkte olanını çıkartarak, giyinmeye karar verdim. Sırtımla elbise arasında kalan kalan saçlarımı çıkartıp, belime kadar uzanmasına izin verdim. Ön kısmı v yaka, tüm vücudumu sarıyordu. Dizime kadar olan küçük yırtmacı görmezden geldim. Elim çekmeceye uzandığında, ilk çekmeceden orta kalınlıkta ama boyutları küçük altın halka küpelerimi çıkarttım. Geri adım atarak kendimi baştan aşağıya süzdüm. Oldukça iyi görünüyordum. Makyaj masama oturup hafif bir makyaj yaptım. Sonunda nude rengi bir ruju da sürdüğümde hazırdım. Ahu Eliz'i görmeye hazırdım! ⛓️ Taksicinin yüzünde görülmeye değer şaşkınlığa kendi kendime hak veriyordum. Her ne kadar yüz ifademi düz tutmaya çalışsam bile bende oldukça şaşkındım. Bakışlarımı ürkütücü görüntüden zorla ayırırken, az sonra içinde bulunacağım durum için hazırlıyordum kendimi. Çantamdan çıkardığım cüzdanımla beraber bakışlarımı taksimetreye çevirdim. Tutardan biraz fazla olan bir miktar parayı taksiciye doğru uzattım. Adamın bakışları hâlâ ev demeye şahit bulamayacağım büyük, ürkütücü malikânenin girişindeydi. Girişin iki yanında bulunan, kükreyen aslan heykellerinin ağız kenarları, kırmızıya boyanmıştı. Hafif uyarı içeren kısık öksürüğümle adamın dikkatini üzerime çektim. Hâlâ süren şaşkınlığını efendi bir şekilde gizlemeye çalışmasını beklerken, bu onun umurunda değil gibi görünüyordu. Elini belli belirsiz bana uzattığında, elimdeki parayı adamın avucuna bıraktım. "İyi akşamlar." Herhangi bir tepki vermemişti, gözlerindeki şaşkınlığı utançla saklamaya çalışmaktan başka. Elindeki kağıt paralara göz gezdirdiğinde, fazlasını verdiğimi anlamış ve ses etmeden arabadan inmemi beklemişti. Taksinin kapısına uzanmamla beraber benim kontrolüm dışında açılmasıyla, hafif çattığım kaşlarımı karşımdaki siyah takım elbiseli adama çevirdim. Başını eğmiş ve inmemi bekliyordu. Zaten böyle bir malikânenin etrafında kimsenin olmayacağını düşünmek aptallıktı! "Efendim, sizin gelmenizi bekliyorduk. Geç ilgilendim, kusura bakmayın lütfen. Buyrun." Davetkâr sesine eşlik edercesine eğilen başıyla, arabadan inmemi bekliyordu. Çattığım kaşlarımı düzelterek, sağ tarafımda duran çantamı ellerimin arasına aldım. Sert bakışlarımı karşımdaki adamın üzerinde bir kez daha gezdirdikten sonra arabadan inmek için hareketlendim. Siyah deri stilettolarım attığım her adımda o sevdiğim tok sesi çıkartıyordu. Taksi, iki adım atmamızla birlikte gaza yüklenerek gitmişti. Buna hiçbir anlam yüklemeden, önümdeki büyük demir parmaklıklara ilerledim. KARAHAN MALİKÂNESİ Kaçıncı kez içimde tekrarladığımı farkedemeden, büyük demir parmaklıklar karanlık bahçeye doğru ilerlemem için açıldı. Bakışlarımın ilk hedefi, çokta uzun sayılmayacak bir yolun sonundaki varış noktasıydı. Korku filmlerini aratmayacak kadar ürkütücü ve içinde en az yirmi, yirmi beş kişinin rahatça yaşayacağı bir yapıydı. İncelemeyi sonlandırarak, ilerlemeye başladım. Arkamdan adımlayan korumaların ayak seslerinden çok şiddetini arttırmak için an kollayan rüzgârın esintisi doluyordu kulaklarıma. Neyseki bu karanlık bahçenin ve ürkütücü olduğu kadar görkemli üç katlı büyük yapının aksine, adımlarımızı attığımız yol loş ama bir o kadar aydınlıktı. Ve her yerde sayısız adamlar... Bakışlarım nereye çevrilirse çevrilsin orada koruma vardı. Bu kadar korumanın fazlalığını sorguladım istemsizce. Amcamın villasının etrafında ve bahçenin içerisinde de korumalar vardı ama bu kadar fazla değildi. Amcamın korumaları kuzenlerime gülümserdi, bu adamlar başlarını yerden kaldırmıyorlardı. Aklıma benim kapımın önünde nöbet tutan korumalar geldi. Evden çıktığımda ikisinin ortalıkta olmamasının nedenini sorduğumda, kalan tek koruma diğer ikisinin yemek yemek için kısa bir mola verdiğini söylemişti. Taksi çağırmak için hareketlendiğimde bırakmak için teklifte bulunmuş, reddedince üstelememişti. Anlaşılan diğer ikisi, özellikle gideceğim yerlere beni bırakmak ve amcama haber vermek konusunda uyarmamıştı bu yeni korumayı. İntihar edeceğim gün bile ikisi beni rezidansın önüne kadar bırakmışlardı. Beni yalnız bırakmalarını söylediğimde, amcama haber vermek yerine uysalca emrimi yerine getirmişlerdi. Kolay kolay bunu istemezdim çünkü biliyorlardı. Onları öncesinde üç korumadan iki korumaya düşüren bir sebepti bu. Adımlarımız üzerinde aslan kafası figürü bulunan, büyük siyah kapının önünde durdu. Kapı yanındaki duvarlara bakarak, basmak için zil tuşunu aradı gözlerim. Bu kapının zili yoktu resmen! Bedenimi başımla beraber arkama doğru çevirdiğimde, adamlara zili sormak istemiştim. Arkamda olan kimseyi bulamadığımda kaşlarım çatıldı. Bu adamlar hayalet miydi?! Bahçeye doğru tekrar adımlamak için hareketlendiğimde, arkamda kalan kapının açılma sesi doldu kulaklarıma. Gözlerimi kapatıp önce derin bir nefes aldım, dudaklarıma belirsiz bir tebessüm yerleştirerek gözlerimi açtım ve kapıya döndüm. Üzerinde hizmetli kıyafeti olan, yirmilerinin ortasında, sarı saçlarını ensesinde sıkıca topuz yapmış, uzun bacaklarını sergileyen kısa bir etek, siyah düz taban bir kundura. Hizmetli niyetine hangi mankeni almışlardı işe? "Hosgeldiniz hanimefendi." Ve beklediğim aksanlı konuşma. Boşta olan elini içeri doğru uzattığında, başımı selamına karşılık sallayarak içeri girdim. Topuklularımın tok sesi zeminde yankılanmaya başladığında, bakışlarımı evin içinde gezdirdim. Siyah renkle bütünleşmiş, gri renklerin araya karıştığı bu ev güç ve kasvetin sahipliğini yapıyordu. Tebessümüm yok olmuş, bakışlarımdaki hayranlığı gizlemeden bakışlarımı her köşesine değdiriyordum. İhtişamı beni fazlasıyla etkilemişti. Bakışlarım salonun sol tarafında kalan büyük yemek masasına kaydı. Koyu gri yemek masası takımının üzerinde çeşit çeşit yemekler ve siyah iki şamdan mumluk vardı. Özenle hazırlandığı belliydi. Ne tarafa doğru ilerleyeceğimden emin değildim. Ev sahipleri olmadan yemek masasına geçmek hoş olmazdı. Bakışlarımı sağımda kalan geniş büyük merdivenlerde dolaştırdıktan sonra adımlarımı büyük salona ilerlettim. Önümde bulunan iki merdivenden inerek, geniş siyah koltuğa ilerledim ve oturdum. Bakışlarım bu sefer tam karşımdaki duvara asılmış aslan kafasına kaydığında irkildim. Çok gerçekçiydi. Gelen adım sesleriyle bakışlarım, salonun başında gülümseyerek bana bakan hizmetli kıza kaydı. Ellerini önünde minnetle birleştirdi. "Karan Bey bahceye giris yapti efendim." Karan'ın ismine telaffuzuyla bakışlarımı cilveyle harmanlanan gözlerine sabitledim. Size her kadının etkilenebileceği bir adam olduğundan bahsetmiştim. Bu durum beni rahatsız etmemeliydi ama Karan Bey'i istese bu kızı altından günlerce çıkarmazdı. Aklıma düşen hastane günleriyle nefesim daralmış gibi derin bir nefes aldım ve içime ektiği korku tohumlarını hatırlayarak yutkundum. Kız, cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki başını bir kez eğerek geri çekildi. Yukarı çıkan merdivenlerin yanında, evin içindeki aydınlatmaya göre çok daha loş ışıkla aydınlatılan koridora girdi. Gözden kaybolmasıyla birlikte kaldırdığım sol elimle boynuma dokundum. İçimde hareketlenen bu histen nefret etmeye başlamıştım çünkü ne olduğunu anlamak zordu. Sanki korku ve heyecan birbirine karışıyor ve atan nabzımı durmaya yönelik tetikliyordu. Geldiğime şimdiden pişman olmaya başlamıştım bile. Ne için gelmiştim ben? Eliz, neredeydi? Peki ya Sare? Üstelik bana Karan'ın da yemekte olacağından bahsetmemişti bile. Hizmetli kız, az önce girdiği koridordan elinde bir şarap şişesiyle çıktı. Sol elimi boynumdan çekerek, sağ elimin yanına kucağıma koydum. Omuzlarımı tekrardan dikleştirdim. Hızlı adımlarla önce şişeyi yemek masasına bıraktı ardından dış kapı tarafına doğru ilerledi. Saniyeler sonra Eliz'in koşan adımları, ölüm sessizliğini taşıyan bu evin içinde ses olurken, onu görmemle beraber ayağa kalktım. Giydiği açık toz pembe bir etek ve külotlu çorabıyla aynı renk beyaz uzun kollu tişört giyinmişti. Koyu pembe babetleri, siyah fayans zeminlere neşeyi ve masumluğu bulaştırıyordu. Şefkatle onu sarıp sarmalama isteği, tekrardan yer edindi içimde. Küçük kollarını açmış bana koşan küçük bedeni, onun bedenine göre büyük olan kollarımla sevgiyle beraber kucakladım. "Ahu abla! Seni çook özledim!" Neşeli sesiyle harfleri uzatarak konuşması, yüzümdeki gülümsemeyi genişletti. Saçlarına dudaklarımı bastırdım. "Eliz, bende seni çok özledim biliyor musun? Daha iyi misin bakalım?" Şımarık bir edayla küçük ellerini dudaklarını kapatıp kıkırdadı. "Ahu abla, görmüyor musun beni?" Etek uçlarından tutup, kendi etrafında iki tur attı. Tekrardan kafasını kaldırıp, parlayan gözlerini yüzüme doğrulttu. Küçük kollarını iki yanına açtı. "Baksana ben çok iyiyim!" Onun bu hareketlerine karşılık güldüm. Eliz'in bu kadar neşeli olması beni çok mutlu ediyordu. Ama içimdeki o buruk sancıyı engelleyemiyordum. "Bende seni gördüğüm için iyi oldum, Eliz." Yüzündeki o masum neşe yavaş yavaş yerini hüzne bıraktı. Onunla berabed benimde yüzümdeki tebessüm silinirken, merakla ona baktım. Minik elini üç parmağıma sararak, bedenimi yere doğru hafifçe çekti. Onu anlayarak, olduğum yerde eğildim. Küçük boyu, hâlâ benimle eşit değildi. Sol elini parmaklarımdan çekmezken, sağ elini havalandırarak yüzümün sol kısmına, yanağıma yasladı minik avucunu. Hareketi karşısında içimde bir his belirdi. Bu hissi Eliz ile öğrenmiştim. Şefkat. "Beni görmeden önce iyi değil miydin Ahu abla? Neden iyi değildin?" Sorduğu soru karşısında afalladım. İlk defa Didem dışında birisi, beni merak ediyordu. İçimdeki şefkat duygusu bana fazlaymış gibi içimi yakmaya başladığında, yutkundum. Hüzün ve merak dolu bakışları, bana ne kadar değer verdiğini kanıtlar gibiydi. Gözlerimin dolmaya başladığını hissettiğim an bunu ona belli etmek istemedim. Önce gözlerimi yumdum, onun bu masumluğuna ve iyilikle dolu kalbine tebessüm ettim. Sol elimi kaldırarak yanağımdaki elini tuttum. Minik avucuna dudaklarımı dokundurarak hafif bir öpücük bıraktım. Gözlerimi araladığımda, parlayan hareleri şefkat ve sevgiyle beni izliyordu. Minik elini, sağ elime indirdim. İki eli de sağ avucumun üzerinde dizimdeyken, sol elimle çenesine hafifçe dokundum. "Sana bir sır vereyim mi Eliz?" Merakla gülümsediğinde, başını aşağı yukarı salladı. Yüzüne biraz daha yaklaşarak, sağ kulağına fısıldadım. "Seninle tanışmayana kadar iyi sayılmazdım, miniğim." Yüzündeki ifadeyi görmek için geri çekildiğimde, şaşkınlığın ardından tüm dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi. Minik kolları bir anda boynuma dolandığında bunu beklemiyordum. Gülümseyerek kollarımı tekrardan minik bedenine sardım. "Seni çok seviyorum Ahu abla. Seni hep iyi hissettireceğim." Kalbindeki iyilik, kalbinden büyüktü. Eliz'in hastalığına bir kez daha derinden bir sancı ile içerlendim. O, çok küçüktü. Kollarımı ona bir kez daha sıkıca sardım. Biz, Eliz ile dolu dolu sarılırken, tok adım sesleri yankılandı zeminde. Gelen kişinin kim olduğunu hissediyordum. Bu tok adım seslerinin sahibi, her şeye sahipmiş gibi adımlıyordu. Eliz'i sıkı sarmamla kapanan gözlerimi yavaşça araladım. Tüm bu ihtişamın ve gücün sahibi yine siyah takım elbisesiyle karşımdaydı. İçindeki siyah gömleğin ilk üç düğmesini açık bırakmış, giydiği takımla beraber yapılı vücudunda sanat konuşturuyor gibiydi. Ellerini kumaş pantolunun ceplerine yerleştirmiş, keskin bakışları gözlerime sabitliydi. Heybetine diyecek söz yoktu. Kalbim, yerini hatırlatarak korkuyla atmaya başladı. Eliz'in bunu farketmesinden çekinerek, yavaşça ayrıldım küçük bedeninden. Eğildiğim yerden doğruldum. Sol elim ile Eliz'in elinden tutarak yanımda yer verdim. Yüzüme dökülmüş saçımın bir tutamını, sağ elimle geriye doğru aldım. Vücudumu biraz daha dikleştirdim. Karan, ellerini ceplerinden çıkartarak salonun girişindeki merdivenlerden indi. Tekrardan tok adım sesleri sessizliği bastırdığında, attığı her adım uyarı doluydu. Ya da ben öyle hissediyordum. Onu gördüğüm son an da bana dedikleri aklımda canlandığında, anlık bir cesaretle bakışlarımı sert bakışlarıyla buluşturdum. Adımlarını iki adımlık mesafeyle önümde sonlandırdı. Ben, bakışlarımı uzun zamandır görmediğim yüzünde gezdirirken, onun keskin bakışları beni baştan aşağıya süzdü. İşte o an tüm bedenimin uyuştuğunu hissettim. Yutkunmamla birlikte bakışları boynumda durdu. Ağır ağır ğöğüs dekolteme göz gezdirmeye başladığında derin bir nefes almaktan kendimi alıkoyamadım. Nefesimi geri verdiğim sırada, koyulaşmış harelerini harelerime değdirdi. "Davetsiz misafirlerden hoşlanmam." Kurduğu cümleyi kavramam saniyelerimi aldığında, kaşlarım çoktan çatılmıştı bile. Bakışlarını değişen yüz ifademden ayırmazken, siyah ceketini yapılı bedeninden ayırdı. Gelen ayak seslerine rağmen bakışlarımı ondan ayırmadım. "Ben alayim Karan Bey." Cilvesiyle bende öğürme isteği uyandıran hizmetliye bakmaya tenezzül bile etmedim. Ceketini uzatırken, hizmetli kıza bakışlarını değdirmedi. Ters bakışlarını benden ayırmak istemiyordu. Haklıydı. Burada, onun evinde, onun etrafında olmam yanlıştı. Yüzümde samimiyetten uzak bir gülümseme belirdi. Dişlerimi sıktığımı anladığından adım gibi emindim. "Kusura bakmayın Karan Bey. Beni Sare Hanım davet etti. Eliz ile beraber akşam yemeği yemek ve özlem gidermek için." Eliz sessiz kalarak, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Boştaki elinin işaret parmağını, dudaklarının kenarına yaslamış bir bana bir Karan'a bakıyordu. Karan, kaşlarını çatmamasına rağmen neden bu kadar sert göründüğünü anlamadığım bakışlarını, gözlerimden çekmiyordu. Bana neden bu kadar ters olduğunu anlamak çok daha zordu. Siyah gömleğinin kollarını bileklerinin üstüne doğru sırayla katladı. O, bakışlarını benden ayırmazken, benim bakışlarım sol kolunda ortaya çıkan dövmelere çarptı. Devamını görmek için merakla beklerken, iki kolunu da bedeninin yanlarına indirdi. Hareketinin durmasıyla bakışlarım tekrardan keskin harelerini buldu. "Kimse bana senin geleceğinin haberini vermedi." Unutulmuştum. Dudaklarımı birbirine bastırdıktan sonra bakışlarımı gözlerinden kaçırdım ve başımı salladım. Boğazıma oturan yumru, açlık hissimi ortadan yok etti. Eliz'in elimdeki eline eğilerek öpücük kondurdum ve ellerimizi ayırdım. Siyah koltuğun üzerindeki çantamı elime alarak, sıkıca tuttum. Bakışlarımı belli belirsiz etrafta dolaştırdım. "Kusura bakmayın lütfen tekrardan. Ben daha fazla rahatsızlık vermesem iyi olacak. İyi akşamlar." Zoraki gülümsememle Eliz'e döndüm. "En kısa zamanda seni görmeye geleceğim güzelim." Eğilip onu öptükten sonra tekrar doğrularak, sol elimle saçlarımı omuzlarımın arkasına doğru iteledim. Eliz'in asılan yüzü içimi burkulmasına neden olmuştu ama buradan hemen gitmek istiyordum. Bakışlarımı Karan'a hiç değdirmeden adımlamaya başladım. Attığım üçüncü adım ile kolumda hissettiğim baskıyla durmak zorunda kaldım. Dişlerimi bir kez daha sıkarken, bu adamın derdinin ne olduğunu düşündüm. "Eliz, ellerini yıkamaya git." Sert sesini bu kadar yakından duymak kalbimi tekrardan korkuyla hızlandırdı. "Sofia, Eliz'e yardımcı ol." Varlığını bile hissettmediğim Sofia içten bir şekilde gülümsedi. "Elbette, efendim." Eliz'in uysal adımları adını öğrendiğim hizmetli kız Sofia'nın yanına doğru ilerledi. Kısık bir nefes alarak, bana endişeyle bakan Eliz'e becerebildiğim kadar gülümsedim. Önce Karan'a baktı sonra Sofia'nın elini tutarak üst kata çıkmak için merdivene ilerlediler. Uzun merdiveni saniyeler sonra bitirdiklerinde, Eliz'in yavaş yavaş gitmesinden üzüldüğünü daha iyi anladım. Gözden kaybolmalarından sonra adım sesleri de kesildiğinde, kolumu büyük avucundan çıkarmak için kendime doğru çektim. Yaptığım hareket bana bir şey kazandırmazken, tek hamleyle beni dibine çekmesi bir oldu. Şaşkın bakışlarımla başımı kaldırarak yüzüne baktım. Bana olan bu tavırları asla hoşuma gitmiyordu! "Sizin derdiniz ne tam olarak benimle Karan Bey?" Kaşlarımı çatarak konuşmam onun da hoşuna gitmemiş olmalıydı. Sert bakışlarını gözlerimden ayırmazken, kolumda hissettiğim artan baskı kısık bir sesle inlememe neden oldu. "Benimle nasıl konuşman gerektiği konusunda uyarmıştım seni." Eğdiğim başımı tekrar kaldırarak, yüzünde gezdirdim. Çene kasları belirginleşmiş, alnında kendini belli eden bir damar belirmişti. "Ve etrafımda olmaman konusunda da Ahu." Fısıltısı, normal konuşmasından daha ürkütücüydü. Çattığım kaşlarım düzelmiş, sorgulayan bakışlarımı koyulaşmış harelerine sabitlemiştim. "Neden bu seni bu kadar rahatsız ediyor? Farkında olmadan bir yanlış mı yaptım?" Fısıltımla beraber keskin bakışları dudaklarıma kaydığında, kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. Hareketime karşılık gözlerini hafifçe kıstı. Koyu harelerini ürkek bakışlarıma taşıdığında, korku tekrar tekrar bedenimi sardı. Neden, niçin korktuğumu da bilmiyordum üstelik. "Ahu." İsmim, dolgun dudaklarına fazlasıyla yakışıyordu. Yüzünü yüzüme biraz daha eğdiğinde, nefesim kesilecek gibiydi. "Bu seni son görüşüm olsun. Ben, kaderin sana verdiği şansı vermem." Kaderin bana verdiği şans, hayata devam etmemdi. Tuttuğu kolumdan büyük elini çekmiş, eğdiği başını uzaklaştırmıştı benden. Özenle hazırlanmış yemek masasına bir bakış attıktan sonra sert sesini evin içinde yankılandırdı. "Sofia, Eliz'i getir." İfadesiz ve sert bakışlarının hedefi oldum. "Eliz ile yemeğini ye sonra adamlardan biri bırakır seni."
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız. 🖤
|
0% |