@kaykaz
|
Sıradan bir yaz akşamıydı.Evdeki bütün seslerden kaçmak için bir sahile gelmiştim.Ezbere bildiğim yollardan geçip yine o banka gelmiştim.O yerden kendimi bir an önce çıkarabilmek için kırmızı converselerimin bağcıklarını bile bağlayamamıştım. Bankın sol tarafına yerleştim.Bu sefer yanımda diğerlerinden farklı bir şekilde oldukça genç biri yatıyordu.Genelde bu sahilde evsizler bir yerlerden buldukları paralarıyla içki alıp içerler ve bur da sızarlardı. Ben onların yanına gelip beni duymayacaklarını bilerek bütün her şeyimi anlatırdım.Saçları kumral gibiydi kirpikleri ise bir erkeğe göre oldukça uzundu.Anlamsız bir şekilde küçük prense benzettim.Tahminen benim yaşlarımdaydı belkide bir kaç yaş büyük.Yere bıraktığı yarısından azı kalan biradan bir kaç yudum aldım.Şişenin ağzından biradan farklı bir koku aldım.Umursamayarak kafamdaki bütün zehri kusmaya başladım. "Sahi bir insan neden katlanmak zorunda sevmediği bir insana.Sırf aynı evde yaşıyorsun, kan bağın var diye mi yada sırf annen, baban ebeveynlerin diye katlanmak zorunda mısın bütün her şeye" kafamdaki ilk kurtları atmaya başladım."Hani bir şeyler oluyor artık onlara daha fazla katlanmak istemiyorsun,her şeyi geride bırakıp çekip gidesi geliyor insanın.Yapamıyorsun ama o kadar lanet bir şey ki bu sana ne kadar zarar verirse versin bırakamıyorsun.Aynı uyuşturucu gibi bağımlılık yapıyor" beni duymayacağını bilerek devam ettim. "Asla büyüdüğünü 17 yaşında bir kız olduğunu kabul edemiyorlar.Hala beni kendi başının çaresine bakamayan küçücük bir kız olarak görüyorlar". Uzakta bir bardan müzik sesi geliyordu.Mavi şortumun arka cebinden bir sigara çıkarıp dudaklarıma yerleştirdim.Sigarayı yakmak için cebimde çakmak aradım ama yoktu. Evde düşürebilmiş olabileceğimi düşünüp çok umursamadım.Yanımdaki küçük prensin ceplerini aradım. Yan cebinde özel yapım bir çakmak buldum.Gri metalin üstüne işlenmiş bir yazı vardı. Tahminimce Fransızca bir yazıydı. Dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktım. "Bir narsist ile yaşamak oldukça zordur. Bütün benliğini alt üst eder. Seni sayamayacağın kez küçük düşürür, aptal yerine koyar ama ne yapıp edip kendini bir şekilde haklı çıkarır" çakmağı cebime koyarken konuşmaya devam ettim. "Çok boktan değil mi kendi göz göre göre bir hata yapar ama bir şekilde sen suçlu olursun. Çünkü kendisi evrendeki en doğru en haklı kendisi sanar". Bankta sol bacağımı yukarı çekip bağcığımı bağlamaya koyuldum.Aynı şelilde sağ bağcığımı da bağladım.Tüm zehiri hissetmek için dudaklarımın arasındaki sigarayı daha şiddetli içime çektim.Miğdemden yoğun bir ağrı yükseldi.Yine yemek yememiştim tahminimce yemek yemeyeli 2 gün oluyordu. Kafamdakş düşüncelerle boğuşarak uzun bir zaman denizi seyrettim. Telefonumdan yükselen bir bildirimle bütün düşüncelerim bölündü. Bildirimi çok önemsemeyerek gözlerim saate takıldı. "Benim yaşadağım yere dönme vaktim geldi. Her ne kadar duymasanda beni bu gece dinlediğin için teşekkürler" diyerek oturduğum banktan kalktım. "Sana boktan hayatında iyi şanslar tabii şans gerçekten varsa küçük prens" diyerek veda ettim. Yine ezbere bildiğim yollardan ilerleyip yaşadığım yere vardım. Elimi cebime atıp anahtarımı çıkarıp eve girdim. Etraf yine dağılmıştı, cam kırıklarının arasından ilerleyip odama girdim.Üstümdeki kıyafetlerden hızlıca kurtulup pijamalarımı giydim.İnsanın kafasındaki düsünceler fazla olunca uyumaya çalışmak çok zor olurdu çünkü kafanın içindeki sesleri susturamazdın.Uyuyabilmek için müziğe ihtiyaç duyardınız.Yatağımın kenarındaki çekmeceden kulaklığımı alıp taktım.Telefonumdan müzik açıp uyumaya çalıştım.
*********
"Yine senin yüzünden geç kalıyoruz Burak" diye sitem etti İzem. Burak arabayı kullanırken cevapladı onu "Tamam kızım ya al üstü yanlış yerden girdim". Küçük arkadaş grubumla sahile gelmiştik.Burak,İzem,ben ve Mert lisenin başından beri hep birlikte takılırdık.1 ay sonra okullar açılınca 3 yıllık dostluğumuz 4. yıla çıkacaktı.Birbirimizi her zaman kollayıp destek olmuştuk. Burakl ile İzem ön koltukta doğru yolu bulmaya çalışıyorlardı arka koltukta ben ve Mert arka koltukta telefondan amiral battı oynuyorduk."Ben bir daha senle oynamamaya kararlıyım nasıl tek seferde bulabiliyorsun ya" dedi Mert ben yine tek seferde doğru yeri bulurken.Amiral battı da tam bir numaraydım şuana kadar beni yenebilen çıkmadı. Burak arabayı park ettikten sonra eşyalarımızı alıp sahile yerleştik.Denize ilk giren ben oldum.Arkamdan sırasıyla Burak Mert ve İzem geldi.Biraz yüzdükten sonra klasik oyunumuza geçtik.Ben Burak ın sırtına çıktım İzem de Mert in sırtına çıkmıştı.Deniz de bir süre eğlendikten sonra hepimiz şemsiyenin altına oturduk. "Umarım limonata almışsınızdır" diye onlara seslendim dondurucuyu karıştırırken. "Aklımız yerinde çok şükür aldık iyi bak orada bir yerlerdedir" diye hemen cevapladı beni Burak. Küçüklüğümden beri en sevdiğim şey limonatadır.Sonsuza kadar sadece bir içecek içme hakkım olsa hiç düşünmeden limonata seçerdim. "Bu kız nasıl hala pes etmeden yazmaya devam edebiliyor" dedi Mert telefonuma ters bir bakış atarak.Mert'in eski sevgilisi onu aldatmıştı ama öyle bir şey yapmadım diye kendini savunmaya devam ediyordu. "Anneannemin yanında kaldığımda memleketteki keçiler böyle inatçı değildi" dedi İzem. Daha fazla dayanamayarak Mert'in elinden telefonunu aldım zorla."Ben Mert'in yeni kız arkadaşıyım.Sevgilimi rahat bırak,onun senim gibi birine ihtiyacı yok artık yanında ben varım.Kendine gel artık" diyerek sesli mesajı kıza gönderdim."İşte bu kadar artık rahatladın Sena sayesinde" dedi İzem yaptığımı savunarak.Bu tarz numaraları çoğu zaman yapıp birbirimizi kurtarırdık. İzem poşetten bir şeyler çıkardı ve hepimize ikram etmeye başladı.Bana doğru uzattığında "Sağol aç değilim" diye yanıtladım onu.Sen bilirsin dercesine kafasını salladı. "Ver bana kurt gibi açım.Bir gün Senayı yolda açlıktan baygın bir şekilde buluruz diye çok korkuyorum"dedi Burak. Bana her zaman zorla bir şeyler yedirmeye çalışırdı."Saçmalama yemek yiyorum sadece gelmeden önce atıştırmalık bir şeyler yemiştim" diye kendimi savundum. Bugün yemem yemediğim 3. Gündü. Nasıl dayandığımı bende bilmiyorum. Sadece bazı şeyler açlığımı hissetmemi engelliyordu. Evde neler yaşadığımı tam olarak bilmiyorlardı. Aslında kimse tam olarak bilmiyordu. Anlatmak istemiyordum. Hiç bir zaman anlatmayı seven biri olmadım. Eğer tanıdığım birine anlatırsam bu konular sürekli açılırdı ve sürekli yüzleşmek zorunda kalırdım. Kaçmak daha kolaydı bir sahile kaçıp beni tanımayan insanlara anlatmak daha kolaydı. Böylece acıyan bakışlara katlanmak zorunda kalmıyordum.
*******
Burak beni arabayla yaşadığım yere bıraktı. Kavga sesleri sokağa kadar geliyordu. Burak bana endişeli gözlerle bakıyordu. Sorun yok dercesine içtenlikle gülümsedim. Ona teşekkür ettikten sonra istemeyerek içeri bahçeye girdim. Küfürleri ve bana atılan lafları umursamaya çalışarak odama çıktım. Eşyalarımı bırakıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki yorgun yansımama takıldı gözlerim. Bir süre önce aynaya baktığımda bir enkaz görüp duruyordum ve kendimi bu halde görmeye katlanamıyordum. Üzerimde sırtı açık askılı göğüs dekoltesi olan beyaz üstü mavi çiçekli bir crop altımda beyaz bir şort vardı. Banyoda işimi hallederek hızlıca kendimi evden dışarı attım. Aynı sahile aynı banka yine geldim. Küçük prens geçen seferki gibi bankta kıvrılmıştı. Yanında iki tane bira şişesi vardı biri tamamen içilmiş diğeri hiç açılmamıştı. Açılmamış olan şişeyi alıp içmeye başladım. " Bazen durumumun daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bazen de gün geçtikçe daha da boka battığımı düşünüyorum" elimdeki birayı içmeye devam ettim. " Tabi önceden bazı şeyler çok çok daha kötüydü. Dışarı çıkmama izin yoktu. Kalabileceğim bir yer yoktu. Yapabildiğim tek şey odama çıkıp kulaklık takmak yada duşa girip saatlerce duşa girmekti. Nasıl olduğunu tam hatırlamıyorum ama bir kaç sene önce yine kavga ediyorlardı ama diğerlerinden farklıydı asla susmuyorlardı daha fazla dayanamamıştım arkamdan bağırmalarına tehdit etmelerine kulak asmadan çıkıp gitmiştim. Galiba bu olaydan sonra biraz büyüdüğümü kabul ettiler ve dışarı çıkmama karışmadılar" bira şişesini bırakıp cebimden sigara çıkarttım. Küçük prense ait çakmağı aldığımda istemsizce gülümsedim. Yokluğunu fark etmiş miydi acaba? Fark ettiğinde ne düşünmüştü? Sigarayı yakıp dudaklarıma yerleştirdim. "Sonra kendime zarar vermeye başladım. Çok net hatırlıyorum 7 yaşındaydım. Daha ilkokul 1. Sınıftım. Her sabah kahvaltımı eder servise biner okula giderdim. O zaman fark etmiştim okulun bir kaçış yolu olduğunu. Sırf evden uzak durabilmek için bütün kurslara yazılmıştım. Okul çıkınca kurslara kalır 3 saat daha geç giderdim eve. Bir Çarşamba sabahıydı. Okul formasını giyip kahvaltı yapmaya başlamıştım. Sonra bir anda yine kavga etmeye başladılar. İlk umursamamaya çalışarak kahvaltıma devam ettim. Geçmiyordu. Belki geçer diye şarkı mırıldanmaya başladım. Geçmiyordu. Sonra gözlerim masadaki ekmek bıçağında oylandı. Çok küçükken bile yapardım kabuk tutmuş yaraları soyar tekrar tekrar kanatırdım" gözüm bileğimdeki yaralarda takılı kaldı ama devam ettim. "Ekmek bıçağını aldığım gibi sağ bileğime dayadım ve hiç tereddüt etmeden bileğimi kestim. İlk çok acımıştı ama zaman geçtikçe acı gidiyordu ve sesler susuyordu. Geçmişti. Servisin korna sesini duyduğum gibi dışarı çıkıp servise bindim. Bileğimi saklamak için formanın eteğine sarmıştım. Okula gittiğimde öğretmen fark etmişti her yerim kan olmuştu ama tuhaf olan asla hissetmiyordum. He şey durmuştu kafamın içindeki sesler yoktu. Geçmişti. Kurtulmuştum. En büyük kaçış kapımı bulmuştum. Acı. O gün 8 dikiş atılmıştı. Dikiş atılırken bile hissetmemiştim. Doktor benim ne kadar cesur bir kız olduğumu söyleyip durmuştu. Eve geldiğimde fark etmediler. Hiç bir zaman da fark etmediler" sigaramı söndürdüm ve banktan kalktım. " Bugün beni yine dinlediğin için teşekkürler. Başka acı dolu bir akşamda tekrar görüşmek üzere küçük prens" diyerek ona veda ettim. Sahilden biraz uzaklaşıp dar sokağa girdim. Bir süre yürüdükten sonra bir grup erkek bana doğru geliyordu. Uzaktan bile içki kokusu sarmıştı etrafımı. Aralarında dalga geçip eğleniyorlardı. İçimde çok kötü bir his vardı. "Hey güzellik yalnız mısın" diyerek ilk laf atmalarına başladılar. "Biraz takılmak ister misin?" dedi uzun boylu olan. Umursamamaya çalışarak devam etmeye çalıştım ama etrafımı sardılar. "Saçların çok güzelmiş" diyen bu sefer en kısalarıydı. Saçıma dokunmak için okulunu uzattı.Tam o sırada biri önüme geçti. "Sakın aklından bile geçirme" diyerek adamın kolunu itti. Burnuma daha önce hiç duymadığım bir parfüm kokusu geldi. "Sanane lan" diyen kısa adam önümdeki kişiye doğru hamle yaptı ama önümdeki kişi ondan önce davranarak yüzüne bir yumruk attı. Adamın arkadaşları önümdekine doğru hamle yapmaya başladılar. Önümdeki her birinin hamlelerini savuşturuyordu o kadar hızlıydı ki takip edemiyordum. Adamlar etrafımızdan yavaşça uzaklaştılar. Önümdeki yavaşça bana döndü. Üzerinde lacivert bir şort beyaz bir tişört vardı. Sol kaşı ve dudağı biraz patlamıştı kan akıyordu. Saçları sarıydı kirpikleri gerçekten çok uzundu. Keskin hatları vardı. Gözleri tahminimce mavi renkteydi sarı sokak lambasının altında tam net görünmüyordu. Bu oydu. Sahildeki küçük prens. "En azından biraz iyi hissediyor musun?" diye sordu. Kadifemsi yumuşak bir sesi vardı. "Küçük prens?" sesim sorgulayıcı çıkmıştı. "Küçük prens ya" |
0% |