@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Nasılsınız bakalım? Bu kız yorgun çünkü vizeleri yakın. Ona dua edin olur mu 🫣 Yeni bölüme geçmeden ilk bölüme yaptığınız yorumlar ve verdiğiniz oylar için teşekkür ederim. Seviliyorsunuz 🥰 Yeni bölümü de İnşallah beğenirsiniz :) İyi okumalar diliyorum 🤍
~Alper
Sabah namazını kıldıktan sonra seccademi yerine koyup kitaplığıma yöneldim. Her zamanki gibi Kur'an'ımı elime alıp masama geçtim ve kaldığım yerden okumaya devam ettim. Sabah namazından sonra uyumamayı tercih ediyordum. Bu saatleri günlük okumalarıma ayırıp kendimi daha çok geliştirmeye çalışıyordum. Kur'an'dan bugünkü hedefimi okuyunca bu sefer de masamdaki yeni başladığım kitabıma, Mümin SEKMAN'ın "Her Şey Seninle Başlar" kitabına uzandım. Onu da açıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Hedefim, okulumu bitirdikten sonra psikolog olmak olduğu için uzun zamandır kişisel gelişim kitapları okumaya ağırlık vermiştim. Her okuduğum kitapta yeni yeni bilgiler öğreniyor, bu bilgiler ışığında mesleğimde kendimi geliştirecek yöntemler bulmaya çalışıyordum. En yakın arkadaşım Erva da bunu bildiğinden okuduğu pek çok kişisel gelişim kitabını bana da hediye etmiş, kendimi geliştirmemde bana büyük imkanlar sağlamıştı. Aklıma Erva gelince hızla kitabımı kapatıp ayaklandım. Bugün onun için çok önemli bir gündü çünkü bugün üniversiteye başlayacaktı. Çok şükür Rabbime benimle aynı üniversiteyi, hatta aynı bölümü kazanmasını nasip etmişti. Yaşadığı acılar yüzünden biraz geç olmuş ama çok şükür ki güç olmamıştı. Hızla dün akşamdan hazırladığım çantamı alıp odamdan çıktım. Mutfağa geçtiğimde babamın da çoktan uyandığını ve kahvaltı yaptığını gördüm. Annem beni görünce "Günaydın oğlum." dedi o sıcak gülümsemesiyle. Beni fark eden babam da günaydın, deyince "Size de günaydın." deyip yanlarına geçtim. Annem önüme çayımı indirince ona dönüp "Anne, ablam uyanmadı mı?" diye sordum. "Hayır oğlum. Dün gece çok geç uyudu. Büyük bir sipariş almıştı ya, günlerdir onu bitirmeye çalışıyor. Sabah namazına bile zor kalktı. Bende o yüzden uyandırmadım." "Anladım." Önüme dönüp hızla kahvaltımı yapmaya başladım. Yaptıktan sonra çayımdan son yudumumu alıp ayağa kalktım. Anneme dönüp "Eline sağlık anne." deyip lavaboya geçtim. Dişlerimi fırçalayıp abdestimi tazeledikten sonra ablamın yanına geçtim. Bugün akşama kadar dersim vardı ve gitmeden onu da görmek istiyordum. Odasının önüne gelip kapıyı çaldığımda ses vermedi. Yavaşça kapıyı açıp hâlâ uyuduğunu görünce odaya girip kapıyı kapattım. Yatağının ucuna oturup yüzünü kapatan saçlarını kulağının arkasına çekip "Abla." dedim. Ablam biraz kıpırdanıp efendim anne, diye mırıldanınca o haline gülerek "Abla, benim kardeşin. Annem sana abla mı diyor ayrıca?" dedim. Ablam gözlerini açıp bana dönünce gülümseyip "Günaydın uykucu." dedim. Ablam elini saçlarıma koyup karıştırarak "Günaydın ablam." dedi uykulu sesiyle. "Kusura bakma uyandırdım seni ama ben birazdan çıkacağım. Gitmeden önce seninle de konuşmak istedim. Akşama kadar dersim var. Geç geleceğim." "Estağfurullah canım benim ne kusuru. İyi yapmışsın. Ben gece geç uyudum da, ondan uyanamadım." "Biliyorum abla, annem söyledi. Neyse ben çıkayım artık, sen de uykuna devam et." Ablam gülümseyip yaklaş, deyince ona doğru eğildim. Yanağıma kocaman bir öpücük kondurup "İyi dersler." deyip sağına dönünce bende uzanıp yanağından öptüm ve ayağa kalkıp "Sağol ablam." deyip odasından çıktım. Kapının önüne gelince kapı deliğinden Elif'in çıkıp çıkmadığına baktım. Bu kızla sürekli aynı anda çıkmamız ya çok büyük bir tesadüf ya da tevafuktu. Tevafuk olmasını çok isterdim ama Elif'in bana olan nefreti bu imkansız Alper, dedirtiyordu haklı olarak. Kimsenin olmadığını görünce ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı açtım. Eğilip ayakkabılarımı giydiğim sırada karşı dairenin açılan kapısı bugün de yanılmadığımı göstermiş oldu. Bağcıklarımı bağlayıp doğruluğumda Elif'in de ayakkabılarını giydiğini gördüm. Arkamı dönüp kapıyı kapattım ve yeniden ona döndüm. O da dairelerinin kapısı kapatıp bana dönünce gülümseyip "Günaydın Elif." dedim. O da gülümseyip "Günaydın Alper." deyince rahatlamanın verdiği etkiyle derin bir nefes aldım. Çok şükür ki güne kavgayla başlamamıştık. Gerçi kendimce önemli bir karar almıştım artık. Bundan sonra ne söylerse sessiz kalacak, kavga etmeyecektim. Böylesi hem onun, hem de benim için en iyisi olacaktı. Elimle merdivenleri gösterip "İnelim mi?" diye sorduğumda Elif başını sallayıp "İnelim." deyince merdivenlere yöneldik. Hızlı adımlarla bir alt kata inip Erva'yı çağırmak için dairelerinin zilini çaldım. Saniyeler içinde Erva kapıyı açıp gülümseyerek "Günaydın." dedi. Çok enerjik görünüyordu ve bu enerjisi de bulaşıcıydı. Gülümseyip "Günaydın çilek. Bakıyorum da çok enerjiksin." dedim. Elif de günaydın, deyince Erva ayakkabılarını giyip doğruldu ve "Heyecanlıyım aslında. Alper, yolda bir terapiye mi alsan beni?" diye sorunca Elif'le gülmeye başladık. "Kendi kendini terapiye al. Sende artık psikolog olma yolunda ilk adımı bugün atacaksın sonuçta. Alış bunlara." "Terzi kendi söküğünü dikemez." "Hemen de cevap ver küçük çilek. Neyse, heyecanlı olman normal bu yüzden takma. Bir sorun çıkarsa veya yardıma ihtiyacın olursa da zaten aynı binadayız. Beni ara gelirim. Bana ulaşamasan da Elif var zaten. O sana yardım eder." Elif'e döndüğümde "Söylemene bile gerek yoktu, tabi ki ederim." dedi imayla. İmasına aldırmadan Erva'ya dönüp "Bak, bu mesele de halloldu." dedim. Merdivene yönelip "Hadi geç olmadan çıkalım. İlk günden geç kalmak istemezsin değil mi?" dedim ve aşağı inmeye başladım. Kendi kendime kavga yok Alper, diye mırıldanıp aşağı inmeye devam ettim. Artık kendi haline bırakacaktım. O benden bu kadar nefret ediyorken benim onu ısrarla bu kadar sevmem kalbime haksızlıktı. Ayrıca Erva da üzülüyordu sürekli kavgalarımızın arasında kalmaktan. Kardeşim gibi sevdiğim en yakın arkadaşıma da bunu yapamazdım sonuçta. Apartmandan çıktığımızda Mete yanıma gelip "Günaydın Alper Ağabey." deyince elimi omzuna koyup "Günaydın ufaklık. Nasılsın?" diye sordum. O da Erva kadar heyecanlı görünüyordu ki haklıydı da çünkü onun da üniversitedeki ilk günüydü. "Çok heyecanlıyım ağabey." "Erva da heyecanlı ve haklısınız da. İlk gün bende sizin gibiydim ama kısa sürede geçti. Hocalar önünüze ders notlarını dayayınca heyecan falan kalmaz merak etme." "Alper sen şimdi moral mi verdin bize?" Erva'nın sorusuyla ona dönüp "Hayatın gerçeklerinden bahsettim sadece. Bir de hocalar notları önünüze dayayınca Alper, bize bundan bahsetmedin demeyin diye söylüyorum." dememle Elif hızla "Söyleme sen hiçbir şey. Tek yaptığın daha da morallerini bozmak çünkü." dedi. Derin bir nefes alıp peki, diye mırıldandım. Erva, Mete hatta Elif bile verdiğim tepkiye şaşırsalar da o hallerini umursamadan "Hadi gidelim artık. Benim ilk dersim Ercan Hoca'ya. Geç kalınca almıyor derse ve maalesef ilk gün falan da dinlemez." deyip apartmanın çıkışına yöneldim. Beynim benimle gurur duyduğunu söylerken, kalbimse sadece acıdığını söylüyordu. İkisini de umursamamayı çok isterdim. En çok da kalbimi ama umursuyordum işte. Çocukken ağır gelmiyordu bu durum fakat şimdi... Bilmiyordum ve bilmemek de en kötüsüydü. "Alper, iyi misin?" Erva'nın bana sorduğu soruyla içimdeki ikilemden sıyrılıp gerçek dünyaya döndüm. Ona dönüp gülümseyerek "İyiyim." dedim. Göz ucuyla arkama baktığımda Elif ve Mete'nin, bizden üç dört adım kadar geriden geldiklerini görünce yeniden önüme döndüm. "Alper, ben arkadaşımı tanırım. Belli ki bir sorunun var. Ne oldu?" "Bir sorunum olduğunu nereden çıkardın ki?" "Elif'le tartışmamandan." Duyduklarımla göz ucuyla Erva'ya bakıp gülerek "Gerçekten bundan mı anladın?" diye sorduğumda Erva başını sallayıp "Evet ve yanılmamışım." dedi. "Bir şeyim yok merak etme. Sadece artık boşverdim. Seni de üzüyorduk hem böyle. Öyle değil mi? Bu yüzden kendimce bir karar aldım: Artık tartışmak yok." Erva gülümseyip "Öncelikle beni üzmüyordunuz. Ben sadece birbirinizi bu şekilde kırmanıza üzülüyordum." deyip durağın önüne geldiğimiz için durdu. "İkinizde benim için çok değerlisiniz Alper. Ben ikinizi de çok seviyorum. Benim için yaptıklarınızı, yardımlarınızı hayatım boyunca unutmayacağım. Şu an karşınızda bu haliyle, hayata yeniden umutlu bakan bir Erva varsa bu sizin sayenizde." "Bu senin başarın Erva ve inan bana sende benim için çok değerlisin. Sende olmasaydın belki şu an bende böyle olmayacaktım. Sen benim ilk ve en yakın arkadaşımsın." Erva'nın yüzündeki gülümsemesi dediğimle daha da büyüdü. "Sende ben en yakın arkadaşımsın." dediğinde gülümseyip önüme döndüm. İyi geliyordu Erva bana, çok iyi. Ben nasıl ablamın bir tanecik küçük kardeşiysem; yaşıt da olsak ay farkıyla ondan büyük olduğumdan, Erva da benim bir tanecik küçük kardeşimdi. Kan bağımız olmasa da o benim kardeşimdi. Otobüs gelince hızla binip arka taraftaki boş olan dörtlü koltuğa yöneldik. Mete'yle yan yana oturduğumuzda Elif benim, Erva da Mete'nin karşısına geçti. Kafamı cama çevirip yolu izlemeye başladım. Otobüsle okula gitmek yarım saate yakın sürüyordu ve bu süre beni, karşımdaki kız yüzünden geriyordu. Geçen yıllarda sırf onunla karşılaşmamak için sabah çok erken evden çıkar, dersim de biter bitmez eve gelirdim ama bunu bu sene yapamayacaktım gibi. Yapmak istiyor muydum onu da bilmiyordum ya neyse. Mete ve Erva kendi aralarında sohbet ederlerken ben ve Elif de sessizce dinliyorduk. Elif'in ne yaptığını bilmiyordum çünkü otobüse bindiğimden beri gözüm yolda, kulağım da Erva ve Mete'deydi. Mete, yeni tasarladığı bir robotu Erva'ya anlatıyordu. Bu ikisi zamanında apartmanı çok patlatmışlardı fakat konuşmalarına bakılırsa hâlâ akıllanmamışlardı. Gerçi Erva'yı yeniden böyle hayat dolu gördüğümden, bu durum benim için sorun değildi. Son üç yılı onun için çok zordu çünkü. Babasının hastalık süreci, üstüne bir de onu kaybetmenin acısı... Bir yılı korku, ondan sonraki diğer yılı da acıyla geçmişti ama o hep güçlü bir kız olmuştu. Geçen yıl da, hayatını çöp gibi geçirdiğini söylediği bir yılın ardından kendine gelmiş, yeniden sınava girmişti. Bütün engelleri aşmış, psikolojik danışmanlık bölümünü kazanmıştı. Bugün de hayırlısıyla başlayacak, Allah'ın izniyle de yine hayırlısıyla bitirecekti. Göz ucuyla ona baktığımda neşeyle Mete'yle konuştuğunu gördüm. Aklıma gelenle yaslandığım koltuktan doğrulup "Çilek." dedim. Bana döndüğünde hızla "İlacını yanına aldın değil mi?" diye sordum. Astım hastasıydı ve ilacını yanına almayı sürekli unutuyordu. Dayısı, benim de ağabeyim gibi sevdiğim Serkan Ağabey, benden bu konuda dikkatli olmamı istemişti. Erva elbisesinin cebinden ilacını çıkarıp "Evet Alper, aldım. Dün on kez bak sakın unutma, yazdın zaten." dedi gülerek. Bende gülümseyip "Aferin. İyiliğin için diyorum biliyorsun." dediğimde "Biliyorum ve teşekkür ederim." deyip ilacını cebine koydu. Mete'yle yeniden konuşmaya başladıklarında kafamı yeniden yola çevirdim. Kısa süre sonra okula varınca da hızla otobüsten inip okula geçtik. Önce Mete'yi dersinin olacağı fakülteye bıraktık. Sonra Elif de kendi dersinin olduğu binaya yönelirken biz de Erva'yla eğitim fakültesisin oraya geçtik. İçeri geçtiğimizde Erva'yı dersinin olduğu amfiye götürdüm. Çok olmasa da en az kırk kişinin olduğu amfinin önüne gelince Erva'ya dönüp "İşte dersinin olacağı yer burası." dedim. "Teşekkür ederim Alper." "Rica ederim Çilek. Bugün hayatında, yeni bir başlangın ilk adımı atacaksın birazdan. İnandığın, kendine güvendiğin için başardın ve inan bana böyle yaparak da başarmaya devam edeceksin." "Sayenizde başardım Alper. İyi ki varsınız. Babam da bana hep arkadaşlarımın en büyük şansım olduğunu söylerdi. Özellikle de senin. Haklıymış, hem de çok..." "Sende benim en büyük şansımsın unutma. Sen benim hem en yakın arkadaşım, hem de küçük kardeşimsin." "Sende benim hem en yakın arkadaşım, hem de küçük ağabeyimsin." Dediğine karşılıklı güldükten sonra dersimin on beş dakikaya başladığını görünce "Neyse, ben de geç olmadan gideyim. Eğer bir sorun çıkarsa ara. Ben bir alt kattaki amfideyim. Hemen gelirim." dedim. "Tamam, teşekkür ederim." "Rica ederim. Allah'a emanetsin Çilek." "Sende." Erva arkasını dönüp amfiye girince bende hızlı adımlarla bir alt kata, dersimin olduğu amfiye geçtim. Sınıfın çoğu Ercan Hoca'yı bildiğinden erkenden gelmişlerdi. Her zamanki gibi ön taraf boş olduğundan tahtanın tam karşısına denk gelen kısma geçip oturdum. Bazı hocalar not vermediğinden ve Ercan Hoca da bunlardan biri olduğundan en önde oturmam gerekiyordu. Gerçi olmasa da fark etmezdi. Dersler için her türlü öne otururdum zaten. Birkaç dakika sonra arkadaşlarım Kağan ve Erdem de yanıma geldiler. Okulda sadece ikisiyle konuşurdum genelde. Kafa yapımız uyuşuyordu ve öyle kötü çocuklar da değillerdi çünkü. Kağan elini omzuma koyup "Selamünaleyküm inek öğrenci." deyince, dediğine gülerek "Aleykümselam." dedim. Erdem de selam verince ona da aynı cevabı verip önüme döndüm. Defter ve kalemlerimizi hazırlayıp dersi bekledik. Ercan Hoca yüzünden her an her dakika hazır ol da bekliyorduk çünkü. Saat tam dokuz olunca Ercan Hoca hızla sınıfa girip "Evet gençler günaydın. Kısa kesiyorum zaten tanışıyoruz. O yüzden direkt derse başlıyoruz." deyip bilgisayardan işleyeceği konunun slaytını açıp dersi anlatmaya başladı. Ercan Hoca, telefondan notların fotoğrafını çekmemize de izin vermediği için Kağan ve Erdem'le bir plan yapmıştık. Bu yüzden de çok zorlanmadan hem dersi dinleyip hem de notları yazabiliyorduk. İki saatin sonunda Ercan Hoca dersi bitirince sandalyemde geriye yaslanıp çok şükür, diye mırıldandım. Çok şükür ki bitmişti. Yeniden önüme dönüp hızla kalemlerimi ve defterimi çantama koyup ayağa kalktım. Erva'nın dersi adının Feyza olduğunu söylediği bir hocayaydı. Sanırım yeni biriydi çünkü bende adını ilk defa duyuyordum. İnşallah iyi biridir de çok zorlanmazdı. Cebimden telefonumu çıkarıp Erva'yı aradım. Neyse ki ikinci çalışta açtı. "Efendim Alper." "Erva, neredesin?" "Dersimin olduğu amfideyim." "Dersin bitti mi?" "Evet, on beş dakika kadar önce bitti. Senin peki?" "Benimde bitti. Yanıma gel istersen, sana okulu gezdireyim. Sonra da yemekhaneye geçeriz. Elif ve Mete'ye de söyleriz onlarda gelirler." "Tamam olur. Zaten çok sıkılmıştım. Mete'nin dersi buçukta bitecekmiş. Elif'in de on ikiye yakın." "Tamam bir alt kata in, ben şimdi çıkıyorum." "Tamam geliyorum. Görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonumu kapatıp cebime koyduğumda Kağan hafifçe omzuma vurup "Erva kim?" diye sorunca ona döndüm. "Arkadaşım." diye cevap verdiğimde Kağan "Yengemiz mi?" diye sordu. "Saçmalama Kağan. Arkadaşım hatta kardeşim bile diyebilirim. Kızın yanında da böyle saçma şeyler söyleme." "Tamam kardeşim sakin ol." "Sakinim. Neyse hadi çıkalım." Kağan ve Erdem başlarıyla onaylayınca hızla amfiden çıktık. Merdivenin oraya geldiğimde Erva da yeni iniyordu. Yanıma gelince hızla "Nasıl geçti?" diye sordum. "Güzel geçti. Feyza Hoca çok iyi biri. Dersi de çok güzel anlatıyor. Şu bahsettiğiniz Ercan Hoca gibi de değil. Temsilci seçin ben notları ona atacağım, o size ulaştırır dedi." Heyecanla ilk dersini anlattığını görünce gülümseyip "İyi bari. En azından bu hocanız iyiymiş." dediğimde Erva "Evet iyi biri. Çok şükür ki." dedi. "Neyse, gel ben sana okulu göstereyim. Burayı gördün zaten. Bizim bölümün dersleri hep burada olur. Onun dışında da birkaç yeri daha bilmen senin için iyi olur." Merdivenden ineceğim sırada Kağan bana seslenince ona ve Erdem'e döndüm. Elimi alnıma koyup "Kusura bakmayın ben sizi unuttum." deyip yanlarına geçtim. Erva'ya dönüp "Erva, bunlar benim arkadaşlarım Kağan ve Erdem. Arkadaşlar, bu da Erva." dedim. Kağan ve Erdem memnun oldum, deyince Erva da aynı cevabı verdi. "Neyse hadi inelim, yürürken de konuşuruz aynı zamanda." Arkadaşlarım beni onaylayınca aşağı indik. Erva'ya sırayla okulun belli başlı yerlerini gösterdik. Kağan da Erva'ya hocalardan bahsetti kısaca. Zaten bugünkü dersinin hocası dışında diğerlerinin hepsini tanıyorduk. O yüzden zor olmadı anlatmak. Bir de neyse ki, Ercan Hoca tek derslerine girdiği için rahattı bu sene. Saat on ikiye gelirken Mete'yi ve Elif'i aradık. Mete zaten dışarıda olduğu için hemen yanımıza geldi ama Elif yeni çıktığı için bize gitmemizi, kendisinin de on dakikaya yanımızda olacağını yazdı. Yemeklerimizi alıp önlerde boş bir masaya geçip oturduk. Mete'ye de Kağan ve Erdem'i tanıttıktan sonra yemeğe başladım. Beş dakika sonra Elif de bir arkadaşıyla yanımıza gelince onlarla da tanıştırıp yemeğimi yemeye devam ettim. Elif'le öğle arasında yemekhanede birbirimizi sık görsek de birbirimizin yanına gelmediğimiz için ne ben onun ne de o benim arkadaşlarımı tanırdı. Yemekten sonra önce mescide geçip öğleyi kıldık. Öğleden sonra hepimizin dersi olduğundan yeniden sınıflarımıza geçtik. Elif'in öğleden sonra üçe, Mete ve Erva'nın dörde kadar dersi vardı. Benim de dersim dört veya dört buçuk civarı biteceği için okul çıkışında buluşmaya karar verdik. Elif ne yapardı bilmiyordum ki zaten sormadım da. Derya Hoca'nın dersinden sonra ders tahmin ettiğim gibi dört civarı bitince Erva'nın dersinin olduğu sınıfa gittim. Onun da dersi bittiğinden direkt binadan çıktık. Çıkar çıkmaz Elif yanımıza gelince ister istemez şaşırdım. Gider sanıyordum. Erva da benim gibi düşünüyor olmalı ki "Elif, sen neden gitmedin ki? Bizim yüzümüzden de bekledin." dedi. Elif elini Erva'nın omzuna koyup "Yok canım, çok beklemedim zaten. Hem senin ilk günün bugün. Gün sonuna kadar yanında olmak istedim." deyince Erva "Tabi canım, kesin benim için kalmışsındır." dedi imayla. Elif yavaşça Erva'nın koluna vurup bir şeyler söyledi ama kısık sesle söylediği için anlamadım. Birkaç dakika sonra Mete de gelince hızla durağa yöneldik. Otobüs kısa sürede gelince hızla binip sabahki gibi arkalara yöneldik. Neyse ki çabuk bindiğimiz için yer bulabilmiştik. Oturunca Erva ve Mete'ye dönüp günlerinin nasıl geçtiğini sordum. Neyse ki ikisi için de iyi geçmişti. Okulu da beğenmişlerdi. Bunu duyduğuma sevinmiştim. İneceğimiz durağa kadar gün hepimiz için yorgun geçtiğinden kimse konuşmadı. İndikten sonra Erva çilekli süt almak için markete gideceğim, deyince bizde peşine düştük. Bende ablamın en sevdiği çikolatalardan alacaktım zaten. Kim bilir bugün de ne kadar yorulmuştur. Marketten alacaklarımızı alıp apartmana yöneldik. İçeri girince Erva her şey için teşekkür edip bizi zorla asansöre bindirdi. Hâlâ asansör korkusunu yenemediğinden, binmesi için ısrar edemiyorduk. Yeşile çalan elaları hızla doluyor, bu da bizi üzüyordu çünkü. O merdivenlere yönelirken Mete iki, Elif de dördüncü katın tuşuna bastı. İkinci kata gelince Mete bize dönüp "Yarın görüşürüz. Allah'a emanet olun." deyince bizde aynı cevabı verdik. Asansörün kapısı kapanıp Elif'le tek kalınca önüme dönüp yere bakmaya devam ettim. Kısa sürede bizim kata geldiğimizde kapı açıldı ve ben hızla asansörden çıktım. Elif'in yüzüne bakmadan "Hayırlı akşamlar. Allah'a emanet ol." deyip arkamı döndüm. Zile bakacağım sırada Elif'in "Neyin var senin?" diyen sesi durdurdu beni. Ona dönmeden "Yok bir şeyim." dememle Elif hızla "Var bir şeyin. Ne oluyor? Ben mi bir şey yaptım?" diye sordu. Ona dönüp "Evet yaptın. Kalbimi çaldın. Bana kalpsiz diyorsun ya, ben senin yüzünden kalpsizim Elif. Çaldığın kalbim artık senin olduğu için kalpsizim." demek istedim ama demedim, diyemedim. Yavaşça yutkunup "Bir şey olduğu yok." dedim. "Alper, senin bir şeyin var. Çok belli." "Sende seninle tartışmamamdan mı anladın?" Elif sorduğum soruya cevap vermeyince ona döndüm. Göz ucuyla yüzüne baktığımda o da dolu gözleriyle bana bakıyordu. O kahveleri dolu görünce boğazıma oturan yumru, benim de birkaç dakika sesimi çıkarmama izin vermedi. Sonunda sesimi bulduğumda boğazımı temizleyip "Artık kendimce bir karar aldım. Bir daha ne olursa olsun seninle tartışmayacağım. Her tartışmada sende bende kırılıyoruz. En iyisi birimizin buna son vermesi ve bu kişi de ben olacağım." deyip yeniden arkamı döndüm. Çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtıktan sonra ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Kapıyı kapatmadan yeniden Elif'e baktığımda o da arkasını dönüp dairelerine yöneldi. Başımı önüme eğip yavaşça kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp bu sefer de gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapatmamla gözümün önüne gelen dolu kahveler yüzünden derin bir nefes aldım. Kırmıştım onu, hem de çok ama o da beni kırıyordu her seferinde. Benden nefret ettiğini bu kadar belli etmesi ve benim de inadına onu sevmeye devam etmem... Haksızlıktı bu, kalbime yaptığım en büyük haksızlıktı fakat kalbimde fazla inatçıydı. Sevdam da aynı şekilde. İkisi de onun kadar inatçıydı ve ben ikisini de dizginleyemiyordum. Deniyordum... Belki de denediğimi sanıyordum ama istemediğim için karşı da koyamıyordum. Bilmiyordum ve bilmemek de en kötüsüydü. Tıpkı karşılığı olmayan aşk gibi... Seni günden güne eriten sevda gibi... Acı verse de, ikisini de neden sevdiğini anlamamak gibi...
Acı veriyor ama yine de seviyorsun. Senden nefret ettiğini düşünüp yine de seviyorsun. Alper, sen çok güzel seviyorsun 🥹 Geldik bu bölümün sonuna :) İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |