@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Nasılsınız? Benim birkaç haftaya sınavlarım var diye bölümler biraz geç gelebilir. Şimdiden bunun haberini üzülerek veriyor, dualarınızı bekliyorum kardeşlerim 🤍 Geldik üçüncü bölüme... İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar :)
~Elif
Alper'in söylediklerinden sonra hissettiğim tek şey kalbimdeki acıydı. Acıyordu, hem de çok acıyordu kalbim. Sevgisinin karşılığını alamadığı için acıyordu, ona haksızlık yaptığım için acıyordu ve ben, hiçbir şey yapamıyordum. Acizdim, ona olan aşkım karşısında... Hem de fazlasıyla... Yorgundum... Fazlasıyla yorgundum. Onu göremediğim her an canım acırken, onunla konuşmak için tek fırsatım olan kavgalarımız da bitmişti. Daha doğrusu bitmemişti, bitirmişti. O duyduklarımdan sonra Alper'in sesi beynimde yankılanırken hızla eve girip odama geçtim. Kapının arkasına oturduğum an gözümden yaşlar boşalmaya başlarken tek yaptığım, boş bir ifadeyle önüme bakmak oldu. Bir süre o halde kaldıktan sonra ayağa kalktım. Konuşmaya ihtiyacım vardı, derdimi bilen biriyle. Kapıya yönelip ayakkabılarımı giydikten sonra hızla bir alt kata, Erva'nın yanına indim. Zili çalıp beklediğimde kapıyı Sevil Teyze açtı. Beni görünce gülümseyip "Elif, hoşgeldin canım." dedi. "Hoşbuldum Sevil Teyze. Kusura bakmayın rahatsız ediyorum. Erva'yla bir şey konuşmam gerekiyor da." "Estağfurullah güzel kızım. İstediğin zaman da gelebilirsin ayrıca. Hadi geç içeri." "Teşekkür ederim." Sevil Teyze Erva'nın odasını gösterip "Sen yanına geç istersen. Benim mutfakta biraz işim var." deyince teşekkür edip Erva'nın odasına yöneldim. Kapıyı çalıp bekledim ama Erva'dan cevap gelmeyince kapıyı açıp içeri geçtim. Erva'nın namaz kıldığını görünce gülümseyip bitirmesini bekledim. Güçlüydü bu kız, çok güçlüydü. Ona bakınca tek gördüğüm, Rabbine inanmaktan vazgeçmeyen çok güçlü bir kızdı. Namazını kıldıktan sonra zikirlerini çekmeye başladı. Ellerini semaya kaldırıp duasını ettikten sonra da ayağa kalkıp seccadesini katladı. Bana döndüğünde yüzünde küçük bir tebessüm vardı. "Söyledi mi?" diye sorduğunda meseleyi bildiğini anladım. Demek sabah Alper'le bunu konuşmuşlardı. "Evet." dediğim an gözümden yaşlar boşalmaya başladı. Bu kadar çabuk duygulanmam haksızlıktı. Gözlerim dolar dolmaz ağlamam da. Neden bu konuda güçlü olamıyordum ki..? Erva, elindeki seccadeyi yatağının ucuna bırakıp yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Bende hızla sarılıp kafamı boynuna gömdüm. Gözyaşlarım Erva'nın yazmasını sırılsıklam edene kadar da kafamı kaldırmadım. Sonunda içimde kopan fırtına biraz durulunca, gözyaşlarım da yağmur misali akmayı bıraktılar. Kafamı kaldırıp Erva'ya baktığımda bana endişeyle baktığını gördüm. Kızın kendi derdi yetmiyormuş gibi üstüne bir de ben, burada karşılığı olmayan aşkımın acısıyla derdine dert katıyordum. "Özür dilerim." "Neden özür diliyorsun ki Elif?" "Dertlerimle seni de..." Erva hızla sözümü kesip yeniden bana sarıldı ve "Şşş, böyle söyleme lütfen. İstediğin zaman anlatabilirsin bana Elif. Senin için elimden geleni yaparım. Unutma bunu." dedi. Hediyeydi bu kız bana. Hangi sevabımın karşılığıydı bilmiyordum ama Alper'in de dediği gibi Rabbimizin bize gönderdiği değerli bir hazineydi Erva. "Teşekkür ederim Erva'm. İyi ki varsın." "Sende iyi ki varsın canım benim. Üzülme. Rabbim kırılmış kalbine şifa verecektir. O'na inanmaktan vazgeçme. Lütfen." "İnanıyorum Erva ama bazen kaldıramıyorum. Çok ağır geliyor bu dert bana. İçinden çıkacak kadar güçlü değilim." "İçinden çıkamadığın o derdin için içten bir şekilde dua et Rabbine Elif. Ve de ki; Allah'ım; benim bu derde gücüm yetmiyor, bana yardım et ve bu derdimi benim devam yap. Sen o derdin benim şifam olmasını nasip eyle." "Sence bir gün olur mu Erva? Alper benim şifam olur mu?" "Sen inanmaya devam edersen Allah'ın izniyle olur." "İnanıyorum ve inanmaya da devam edeceğim." Elimin tersiyle yeniden gözümden akan yaşları silip "Ben gidiyorum. Her şey için teşekkür ederim." dememle Erva "Daha yeni geldin. Ne bu acele?" dedi. "Derdimi verenden dermanımı istemeye. İkindiyi de kılmamıştım zaten. Geç olmadan gideyim." Erva başını sallayıp "Peki canım. Allah kabul etsin." deyince "Amin, seninkini de." deyip odadan çıktım. Erva'yla vedalaştıktan sonra eve geçtim. İlk işim hızla abdest almak oldu. Ondan sonra da aynı hızla odama geçip vakit kaybetmeden ikindiyi kıldım. Erva'nın söylediği duayı ettim. Bir de her zamanki gibi Alper'i kattım dualarıma. Onu istedim Rabbimden. O güzel kalbinin beni de sevmesini istedim. Duamı ettikten sonra hissettiğim huzurun tarifi yoktu. Mutluydum ve rahatlamış hissediyordum. Her namazdan sonra olduğu gibi. Seccademi yerine koyduktan sonra yatağıma oturdum. O sırada odamın kapısı çalınca kapıya dönüp gel, dedim. Ensar başını kapıdan içeri koyup "Abla, gelebilir miyim?" diye sorunca başımı sallayıp "Gel tabi ki ablacığım." dedim. Ensar yanıma gelip tam karşımda durdu ve iki elini yanaklarıma koyup "Abla, sen iyi misin?" diye sordu endişeyle. Sorduğu soru beni şaşırttığı için hemen cevap veremedim. Kısa süren şaşkınlığımı üzerimden atıp Ensar'ın yanağımdaki ellerinin üzerine ellerimi koyup "İyiyim ablasının canı. Neden sordun ki?" dedim. "Sen okuldan geldiğinde hızla odana girdin. Bende senin yanına gelecektim ama senin ağladığını duyunca gelmedim. Hani bazen ağlayınca yalnız kalmak istiyorsun ya. Biraz bekledikten sonra dayanamayıp geldim." Duyduklarımla her an dolmaya hazır gözlerim yine doldu ve hızını kaybetmeden gözyaşlarım özgürlüklerine uçtular. Ensar ellerini yanaklarımdan çekip, kollarını boynuma dolayıp "Özür dilerim abla. Ağlama lütfen." deyince bende sarılıp "Özür dileme kardeşim." dedim. "Neden ağlıyorsun abla? Birisi mi üzdü? Söyle gidip ona gününü göstereyim." Ensar'ın dediklerine gülerek "Hayır, iyiyim. Sadece yoruldum. Beni de biliyorsun hemen ağlayabilen biriyim, dayanamıyorum." dememle Ensar "Evet abla. Sen hemen ağlıyorsun. Ben ağlayan kızları hiç sevmiyorum ama seni çok seviyorum. Yine de sen ağlama lütfen. Senin ağladığını görünce üzülüyorum." dedi. Çok farklıydı Ensar. Yaşıtlarının aksine daha olgun, düşünceli ama fazlasıyla da tatlı. Onu bırakıp ellerine uzandım. Küçücük ellerini tuttuktan sonra yüzüne bakıp "Tamam, ağlamam bende. Madem benim küçük kardeşim üzülüyor. Bende onu üzmemek için ağlamam." dedim. "Ben küçük değilim abla. Yedi yaşındayım hem artık. Okula da gidiyorum." "Tamam büyümüşsün ama sen benim için hep ablasının küçük kardeşi olarak kalacaksın." "Tamam ama başkasının yanında söyleme. Karizmamı çiziyorsun." "Bak hele küçük beyimize. Karizmaymış. Yerim ben senin karizmanı." Ensar'ın kollarından tutup yatağıma uzandırdım ve hızla gıdıklamaya başladım. Ensar gülerken bir yandan da "Abla yapma." deyip duruyordu. Bense yapmaya devam ederken onun gibi kahkalarla gülüyordum. Sonunda annemle babam seslerimizi duyup geldiklerinde Ensar'ı bıraktım ama bu sefer de Ensar babamın yardımıyla beni gıdıklamaya başladı. Ailemle birlikte gülerek geçirdiğimiz bi' on dakikanın ardından annem hadi yemeğe, deyince ayaklandık. Ensar'la ellerimizi ve gülmekten kıpkırmızı kesilen yüzlerimizi yıkayıp hızla yemeğe geçtik. Acıkmıştım fazlasıyla, bu yüzden hızla yemeye başladım. Yemekten sonra annemle babam namaz için odalarına geçerken bende Ensar'ın yardımıyla mutfağı toparladım. Sonrasında da beraber benim odama geçip akşam namazını kıldık. Annem çay için çağırınca çayımı alıp yeniden odama geldim. Ne yapacaktım bilmiyordum. Gözüm kitaplığımda okunmayı bekleyen kitaplarıma takılınca kitaplığıma yönelip Erva'nın sınav sonucunun açıklandığı gün bana hediye ettiği Mustafa KUTLU'nun Zafer Yahut Hiç kitabını alıp yatağıma geçtim. Sırtımı yatağımın başlığına dayayıp ayaklarımı uzattım ve başladım okumaya. Yazarın dili çok sadeydi. Bu yüzden akıp gidiyor derler ya; bu kitapta da aynen öyle, okudukça akıp gidiyordu olaylar. Yarım saat okuduktan sonra kitabı kapatıp yatsıyı kıldım. Namazdan sonra da Erva'yı arayıp biraz da onunla sohbet ettim. Kitabı okumaya başladığımı ve çok güzel gittiğini söylediğimde çok sevindi. Biraz kitap hakkında biraz da okul hakkında konuştuktan sonra yarın görüşürüz, deyip konuşmayı bitirdik. Saat on buçuğa gelirken ayağa kalkıp lavaboya geçtim. Dişlerimi fırçalayıp akşam için rutin cilt bakımımı yaptıktan sonra aileme iyi geceler dileyip odama geldim. Her gece olduğu gibi ellerimi açıp Rabbime duamı ettim. Derdimi söyleyip dermanımı istedim. Dolu gözlerimle yatağıma uzandığımda gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başladığı an, akan gözyaşlarımı umursamayıp sağıma döndüm ve gözlerimi kapattım.
Bir haftadır Alper'le iki yabancı gibiyiz. O bunu istediği için ben de zorlamanın bir anlamı yok, diye düşünüp daha fazla gitmedim üstüne. İçimdeki ses aldırma, sen taktiğine devam et dese de onu dinlemeyip susmaya devam ediyordum. Bu durum bizim ekibi de üzüyordu, belliydi ama sanırım beni üzdüğü kadar kimseyi üzmüyordu. Gerçi üzemezdi de zaten. Kalbi acı çeken bendim, ona deliler gibi aşık olan da bendim. Bendim işte çeken, acı verse bile onu sevmeye devam eden... Bir hafta tamamen böyle geçti. İkinci haftanın ilk günü sabah iptal olan dersimden dolayı okula gitmedim. Öğlene kadar anneme yardım ettikten sonra öğleden sonraki dersim için hazırlanıp saat on iki olmadan evden çıktım. Hızla durağa geçtiğimde otobüs de benimle aynı anda gelince hemen binip boş bir yere geçtim. Yarım saat sonra okula varınca Erva'yı aradım. Yeni yemekhaneden çıktığını, birazdan yanımda olacağını söyleyince oturacak bir yer bulmak için çevreme bakmaya başladım. Boş bir bank görünce oraya yöneldim ama yarı yolda durmam gerekti çünkü biri bana seslenmişti. Arkamı döndüğümde sınıf arkadaşlarımdan Ceyda'nın ağabeyi Egemen bana doğru geliyordu. Tam önümde durup "Kusura bakma rahatsız ediyorum." deyince "Önemli değil. Bir sorun mu var?" dedim. "Hayır, bir sorun yok ama ben sana bir şey söylemek istiyordum." "Dinliyorum." "Elif, ben..." "Elif." Egemen'in cümlesini Erva'nın sesi böldü. Ona baktığımda yanında Mete, birkaç adım arkasında da Alper'le durmuş bana ve Egemen'e bakıyorlardı. Egemen yeniden bana dönüp bir kağıt uzattı ve "Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksın." deyip bir şey söylememe fırsat vermeden gitti. Şaşkınlıkla arkasından bakıp yeniden elimdeki kağıda çevirdim bakışlarımı. Şaşkınlığımı üzerimden atıp kağıdı açmaya başladım. Tam ne yazdığını okuyacaktım ki biri hızla kağıdı elimden çekip aldı. Kafamı kaldırıp kim diye baktığımda Alper birkaç adım geriye gidip kağıdı katladı ve cebine koydu. "Alper, ne yapıyorsun?" "Seni bir yanlıştan kurtarıyorum." "Ya ne yanlışı, ver şu kağıdı bana." "Saçma sapan bir şeyler yazmış belli ki. Bir dakika, konumuz da bu değil ayrıca. Kim o dingil?" Alper'in söylediğiyle ben şaşkınlıkla ona bakarken Erva ve Mete kıkırdamaya başladılar. Onunla yeniden konuşabilmek hoşuma gitse de kendine gel Elif, diye mırıldanıp Alper'e doğru bir adım attım. "Öncelikle saçma sapan diyemezsin çünkü ne yazdığını bilmiyorsun. Soruna da gelirsek, sınıftan bir arkadaşımın ağabeyi." "İyi, söyle senden uzak dursun." "Sanane ki Alper. Hem sen neden benimle konuşuyorsun ki?" "Küstük de benim mi haberim yok Elif?" "Küsmedik ama... Anladın işte. Ne diye konuşuyorsun?" "Özledim." Ne? Ne demişti o? Benimle konuşmayı mı özlemişti, daha doğrusu kavga etmeyi ama yine de özlemişti. Tuhaftı ama bu beni mutlu hissettirdi. Ben cevap vermeyince "Vazgeçtim. Seninle kavgalara devam edeceğim süpürgesiz cadı. Alışkanlık oldu artık, vazgeçemiyorum." deyince ben hâlâ aynı sessizlikle ciddi mi anlamaya çalışıyordum. Erva ve Mete gülmekten kıpkırmızı bir hale geldiklerinde Alper onlara dönüp "İki bücür, gülmeyi bırakın da yürüyün hadi. Derse geç kalacaksınız." deyince Erva ve Mete gülmeye devam ederek arkalarını dönüp derslerinin olduğu binaya yöneldiler. Yeniden Alper'e döndüğümde Alper, başını önüne eğip "Ciddiyim süpürgesiz cadı. Artık nasıl bir büyü yaptıysan seninle kavga etmeden duramıyorum." deyince gülerek "Odunsun Alper, bildiğin kütüksün." dedim. Alper küçük bir kahkaha atıp "Bakıyorum da formunu kaybetmemişsin cadı. Aferin." deyince "Alper, seni kurbağaya çevirmeden git çabuk." dedim. Alper yeniden gülmeye başlayınca bende ona katıldım. Onunla her normal başlayan konuşmamızın sonu mutlaka tartışmayla biterdi ama bugün öyle olmayacaktı sanırım. Alper derin bir nefes alıp "Çıkışta devam ederiz. İyi dersler. Allah'a emanet ol." deyince bende "Tamam, hazır ol ve sende Allah'a emanet ol." deyip arkamı döndüm. Hızlı adımlarla dersimin olduğu binaya yönelip, önce lavaboya geçip kıpkırmızı olmuş yüzümü yıkadım. Sonra da vakit kaybetmeden sınıfıma geçtim. İki saat süren dersin sonunda öğle namazını kılmadığım için hızla mescide geçtim. Öğleyi kıldıktan sonra Ceyda'nın yanına geçip olanları kısaca anlattım. Ceyda, ağabeyinin benden hoşlandığını söyleyince, bunun asla olamayacağını ona söylemesini ve bu konunun bir daha açılmamak üzere kapanmasını isteyip bahçeye çıktım. Diğerlerinin de dersleri bitmek üzereydi. Önce Mete'nin dersinin olduğu binaya geçtim. Mete çıkıp yanıma gelince de beraber Alper ve Erva'nın yanına geçtik. Alper'le eve geçene kadar bu bir hafta olanlar yüzünden birbirimizi suçlayıp durduk. Bende özlemiştim... Hem de çok özlemiştim ama neyse ki kısa sürmüştü. Eve gidince yapacağım ilk iş belliydi. Tuhaf gelecekti ama yeniden bu hale geldiğimiz için şükür namazı kılacaktım. Seviyordum onu. İnatçıydı benim sevdam ama ben daha inatçıydım. İnanmaya ve çabalamaya devam edecektim. İnatçı sevdamdan asla vazgeçmeyecek, sonumuz hayırlara çıkana kadar inanmaya ve çabalamaya devam edecektim.
Çok şükür her şey yoluna girdi 😅 Yazarken çok üzüldüm ya, ben onları böyle görmek istemiyorum. Hep mutlu olsunlar istiyorum çünkü 🫣 Neyse, İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |