@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Nasılsınız? Yeni bölüm çok şükür ki geldi 🫣 Aferin bana 😅 İnşallah beğenirsiniz diyerek sizi bölümle baş başa bırakıyor iyi okumalar diliyorum 🤍
~Elif
"Beklemek, hayatın en zor işi." Kaç dakikadır önümdeki yazıyla bakışıyorum bilmiyorum ama hayatın en zor işini yaptığımı biliyorum. Bekliyordum. Olacağını bile bilmediğim bir sevda için bekliyordum. Bilinmezlikler içinde de olsam hep olacağını hissediyordum. Belki de inandığım içindi bu gücüm, bilmiyordum... Ama seviyordum. Egemen'le kavga etmeye kalkıştığı an geldi aklıma. Bir an kıskandığını düşündüm ama emin de olamadım. O güzel anın sonunu bile kavgayla bitirmiştik çünkü. Alper, benim kendisinden nefret ettiğimi söyleyip arkasına bile bakmadan çekip gidince tek yapabildiğim, olduğum yere çöküp ağlamak oldu. Derse giremeyecek kadar kötü hissettiğim ve Erva da beni yalnız bırakmak istemediğinden eve gelmiştik. Biraz dinlendikten ve Erva'nın dediklerini yapıp namaz kıldıktan sonra kendime gelmiştim. O günden sonra bir süredir Alper'le yine atışmalarımız oldu ama aramız hâlâ mesafeliydi ve bu mesafe sanki ikimizi de geriyormuş gibi her tartışmada birbirimizi fazlasıyla kırıyorduk. Fakat o günden beri devam eden kavgalarımızı şimdilik bırakmıştık çünkü vize haftasına girdiğimiz için ders çalışmakla meşguldük. Bir de sınav saatlerimiz pek birbirine denk gelmediğinden, birbirimizi görüp kavgalarımıza devam etme imkanımız da yoktu. İyi ki de yoktu çünkü her kavganın sonunda dayanamayıp ağlıyor, güçten düşüyordum ve bu durumdan nefret ediyordum. Bu sabah, son vize için okula gidip sınava girdikten sonra eve döndüm. Erva'yla konuştuğumda öğleden sonra da sınavının olacağını söylediği için o benimle eve dönmemişti. Tabi Alper ve Mete de. Bende eve geldikten sonra yapacak bir şey bulamadığımdan kitap okumaya karar verdim ama karşıma çıkan söz yüzünden okuyamadım. Dalıp gittiğim düşüncelerden sıyrılıp ayağa kalktım. Kitabımı yerine koyup oturma odasına, annemin yanına geçtim. Annem bu aralar kendini bir diziye kaptırmıştı, kaldıramıyorduk televizyonun önünden. Tekrarlarını izlerken bile sanki ilk defa izliyormuş gibi tepki veriyordu ve bu tepkilerinden dolayı babam ve Ensar'la gülme krizlerine giriyorduk. Oturma odasına girdiğimde annem, tam tahmin ettiğim gibi dizisinin önündeydi. Yanına geçip önündeki boş çay bardağını alıp mutfağa geçtim. Ona da kendime de bir bardak çay koyup yeniden oturma odasına geçtim. Annemin önüne çayını bırakınca gözünü televizyondan ayırmadan elini başıma koyup "Sağol güzel kızım." deyince o haline gülerek bende diziyi izlemeye başladım. Birkaç dakika sessizce izlemeye devam ettim. Başrol adam içeri bir kızla girip bu kızla evleneceğim deyince annem "Ben demiştim değil mi bu adama güvenilmez diye. Zavallı Burçin üzülecek şimdi." deyince kıkırdamaya başladım. Saniyeler içerisinde de kendimi tutamayıp kahkalarla gülmeye başladım bu sefer. Annem bu bölümü daha önceden de izlemişti ve bu kısım geldiğinde yine böyle bir tepki vermişti. Aklıma o an gelince dayanamamıştım. Annem bana dönüp "Sessiz ol kızım, bakalım neler olacak." deyince daha çok gülmeye başladım. Sonunda gözümden yaşlar gelmeye başlayınca gülmeyi bırakıp "Allah iyiliğini versin anne ya." deyip çayıma uzandım. Son yudumumu alıp ayağa kalktım. Anneme "Ben odamdayım." deyip oturma odasından çıktım. Odama geçeceğim sırada Ensar'ın sesini duyunca o kapıyı çalmadan açmak için odama geçip başıma yazma, altıma da etek geçirip kapıya yöneldim. Annemin yeni bir tepkisini duyunca dudaklarımı birbirine bastırıp kapıyı açtım. Ensar'ı Alper'le konuşurken görünce yüzümdeki gülümsemem bir an da soldu. Başıma önüme eğdiğim sırada Ensar bana seslenince ona döndüm. "Abla, sen neden kıpkırmızı olmuşsun." Ona dönüp ellerimi yanaklarıma koyarak "Öyle mi olmuşum?" diye sorduğumda Ensar başını sallayıp "Biri seni ağlattı mı yoksa? Söyle gidip onu döveyim. Erva bana çok iyi bir teknik öğretti." dedi. Ensar'ın dediklerine gülerek "Yok canım ne ağlaması? Annem dizi izlerken yanına gittim. Sonrasını da zaten tahmin edersin." dememle Ensar hızla "Hâlâ izliyor mu?" diye sordu. "Evet izliyor." Ensar "Yaşasın, eğlenceyi kaçırmadım iyi bari." deyip Alper'e döndü. "Alper Ağabey, görüşürüz." Alper "Görüşürüz Ensar. Allah'a emanet ol." deyince Ensar "Sende." deyip yanıma geldi. Hızla ayakkabılarını çıkarıp içeri girince bende önüme döndüm. Alper "Sende Allah'a emanet ol Elif." deyince başımı kaldırıp ona baktım. Gülümseyip "Sende." dedim. Kapıyı kapattıktan sonra odama geçip yazma ve eteğimden kurtuldum. Özel günümde olduğum için namaz kılamıyordum. Bu yüzden sadece zikir çekebiliyor ve bu zamanlarda okunabilecek duaları okuyordum. Yapabileceğim bir şey olmadığı için yeniden yazmama uzandım ama odamın kapısı çalınca yerine bırakıp kapıya döndüm. Gir, dememle Ensar hızla kapıyı açıp "Hadi abla, sende gel." deyince başımı sallayıp tamam, dedim ve Ensar'ın peşinden oturma odasına, annemin yanına geçtim. Yarım saatim Ensar'la annemin tepkilerine gülmekle geçti. Sonunda dizinin tekrarı bitince annem bize dönüp "Hadi kalkın. Gülmeyi bırakın da gidip ellerinizi yıkayın. Birazdan babanız gelir. Sofrayı kuralım." deyince Ensar'la lavaboya yöneldik. Ellerimizi ve anneme gülmekten kıpkırmızı kesilen yüzlerimizi yıkayıp mutfağa geçtik. Anneme sofrayı kurmasında yardım ettik. Her şey hazır olduktan birkaç dakika sonra, kısacası her zamanki gibi tam zamanında, babam da gelince yemeğe geçtik. Ensar'la babama annemin tepkilerini anlatınca babam da bizim gibi gülmeye başladı. Annem kollarını kavuşturup "Gülmeyin. Ben sanki ne olacağını bilmiyormuş gibi izleyince keyif alıyorum. Hem ne var bunda?" deyince babam annemin eline uzandı. Annemin tuttuğu elini hafifçe sıkıp "Bir şey yok elbette karıcığım. Aksine sen öyle izleyince bizi de mutlu ediyorsun. Hem biz senin o tatlı haline gülüyoruz." deyince annem de babamın elini tutup "Tatlı mı oluyorum gerçekten?" diye sordu küçük bir kız çocuğu gibi. Babam annemin elinden öpüp "Çok tatlı oluyorsun." deyince annem daha çok gülümseyip "Teşekkür ederim canım." dedi. Ensar yavaşça koluma vurup "Abla, gözümüzü kapatalım mı?" deyince hepimiz ona döndük. Ensar'ın dediğine gülerek "Neden ki ablacığım?" diye sorduğumda Ensar kısık sesle "Ayıp." deyince hepimiz bu sefer de onun tatlılığına gülmeye başladık. Gülmekten çenemizin ağrıdığı ama fazlasıyla keyifli geçen yemeğin ardından annemleri namaz için gönderip mutfağı toparladım. Çay için suyu üstüne koyup odama geçtim. Telefonumu alıp yeniden mutfağa geçtim. Bir yandan çayı hazırlarken diğer yandan da telefonumdan mesajlara bakıyordum. Çayı hazırladıktan sonra telefonumu cebime koyup tepsiye uzandım ama çalan telefonumla tepsiyi tezgahın üzerine bırakıp telefonumu cebimden çıkardım. Erva'nın aradığını görünce hızla açıp "Efendim çileğim." dedim. "Elif, nasılsın?" "İyiyim çok şükür, sen nasılsın?" "Hamdolsun iyiyim ben de. Teşekkür ederim. Elif ben sana şey soracaktım ya... Müsait misin?" "Evet müsaitim. Hayrolsun, bir sorun yoktur İnşallah." "Hayır sorun yok çok şükür ki. Aksine çok güzel bir şey oldu. Annem bu akşam nöbette. Diğerlerini de çağırdım. Hadi sende gel de öyle konuşalım." Diğerlerini de çağırdım dedikten sonra aklıma tek bir isim geldi. Alper... "Erva, Alper de gelecek mi?" "Gelecek gelecek merak etme." "O zaman ben gelmiyorum." Erva cevap vermeyince biraz bekledim ama hâlâ konuşmayınca endişeyle "Erva, orada mısın?" diye sordum. Erva derin bir nefes alıp "Buradayım da kendimi çimdikliyordum acaba rüyada mıyım diye." deyince yavaşça nefesimi verip "Rüyada değilsin Erva. Doğru duydun." dedim. "Normalde Alper de geliyor dememle uçarak gelirdin. Şimdi ne oldu?" "Yoruldum Erva ya. Bir süredir artık seviye atladık daha da kırıcı oluyoruz ikimizde." "Elif, kalkıp geliyorsun hemen. Bu akşam kavga etmeniz imkansız hem, öğreneceklerinizden sonra." Umarsızca "O dediğin ancak Alper de beni seviyorsa olur." dememle Erva "Merak etme o da olacak yakında ama şu an mesele siz değilsiniz. O yüzden hemen geliyorsun arkadaşım. Görüşürüz." deyip bir şey dememe fırsat vermeden telefonu kapattı. Telefonumu cebime koyup çay tepsisini alıp oturma odasına geçtim. Annemle babama kısaca Erva'nın çağırdığını söyleyip gitmek için izin alınca odama geçtim. Etek üst kombini yapıp şalımı taktıktan sonra evden çıkıp bir alt kata Erva'nın yanına indim. Kapıyı çaldığımda Erva neşeyle açıp "Hoşgeldin güzellik. Hadi geç içeri." deyince gülümseyip "Hoşbuldum." dedim. Ayakkabılarımı çıkarıp oturma odasına geçince Ayça Abla, Alper ve Mete'nin benden önce geldiklerini gördüm. "Hayırlı akşamlar, nasılsınız?" diye sorduğumda onlar da hayırlı akşamlar, deyip iyi olduklarını söylediler. Ayça Abla'nın yanına geçip başımı önüme eğdim. Karşımdaki çocuk yüzünden üzgün ve bir o kadar da gergindim. Ayça Abla koluma dokunup "Elif, iyi misin?" diye sorunca ona dönüp "İyiyim Ayça Abla." dedim. Ayça Abla "Pek iyi görünmüyorsun." deyince ona doğru eğilip kısık sesle "Özel günümdeyim abla. Beni biliyorsun normalde duygusal biriyim, bu zamanda daha da duygusal oluyorum." dedim. Ayça Abla elini omzuma koyup benim gibi kısık sesle "Ablası yer bu duygusal güzelliği." deyince "Çok tatlısın abla, teşekkür ederim." deyip önüme döndüm. Birkaç dakika sonra Sanem Abla ve eşi Mustafa Ağabey de geldi. Erva yanımıza gelip "Bana yardım eder misiniz?" diye sorunca Ayça ve Sanem Abla'yla mutfağa geçtik. Biz hazırladığı tabakları alırken o da çay tepsisini alıp oturma odasına geçti. Hepimiz oturup konuşması için Erva'ya bakınca Erva, Ayça Abla'ya dönüp "Abla, sen söyle." deyince Ayça Abla bize döndü. "Gençler, şimdi size anlatacaklarımdan dolayı kısa süreli bir şok yaşayacaksınız. O yüzden hazır olun." Ayça Abla bizden cevap gelmeyince derin bir nefes alıp "Hira ve Murat birbirlerini seviyorlar." deyince Alper ağzındaki çayı püskürtüp öksürmeye başladı. Herkes şaşkınlıkla Ayça Abla'ya bakarken olayın şokunu yaşayamadan atlatan ben hızla ayağa kalkıp peçete rulosuna uzandım. Birkaç tane kopardıktan sonra hâlâ öksürmeye devam eden Alper'in yanına geçtim. Mete de şaşkınlığını üzerinden atıp Alper'in sırtına vurmaya başladı. Alper kendine gelince elimdeki peçeteleri uzatıp "İyi misin?" diye sorduğumda bana bakmadan peçeteleri alıp "Evet iyiyim. Teşekkür ederim." dedi. Yerime geçtiğimde Mustafa Ağabey Ayça Abla'ya dönüp "Ciddi misin Ayça?" diye sorunca Ayça Abla başını sallayıp "Evet ağabey, çok ciddiyim." dedi. "Peki sen nereden biliyorsun?" Ayça Abla Erva'ya dönünce Erva "En iyisi sizin kafanız daha fazla karışmadan ben size olayı anlatayım." deyip önüne döndü. "Şimdi şöyle ki, ben astım krizi geçirdim ya hani. O gün hastanede Murat Ağabey'le Hira Abla'nın birbirlerine attıkları utangaç bakışlarından ve birbirleriyle konuşurken Hira Abla'nın domates gibi kızarmasından birbirlerine bir şeyler hissettiklerini düşündüm." Erva tepkimizi ölçmek amacıyla göz ucuyla bize bakıp yeniden anlatmaya devam etti. "Neyse işte gelip bunu Ayça Abla'ya anlattığımda Hira Abla'nın Murat Ağabey'i sevdiğini öğrenmiş oldum. Murat Ağabey'in de Hira Abla'yı sevdiğini birtakım numaralarla öğrenerek birbirlerini sevdiklerini tescillemiş oldum. Kısaca durum böyle." Erva her şeyi dediğine göre anlattıktan sonra önündeki sudan büyük bir yudum aldı. Astım hastası olduğu için tek seferde uzun cümleler kurmak hâlâ ona zor geliyordu ve bunu lakabının hakkını vererek, çilek gibi kıpkırmızı olarak, fazlasıyla belli ediyordu. Erva'nın iyi olduğunu görünce yeniden önüme döndüm. Duyduklarım beni çok mutlu ettiğinden yüzümdeki gülümsemem daha da büyüdü. Hira Abla da Murat Ağabey de harika insanlardı. İkisi de birbirlerine çok yakışıyorlardı ve Erva'nın dediğine göre, çok şükür ki aynı duyguları besliyorlardı birbirlerine. Göz ucuyla karşımda oturan Alper'e baktım. Hemen dolmaya başlayan gözlerim yüzünden boğuk gördüğüm yüzünde ona çok yakışan gülümsemesi vardı. Yanağının iki kenarındaki çukurları ortaya çıkaran ve onu daha da yakışıklı yapan gülümsemesi. Titrek bir nefes alıp önüme döndüğümde aramızda sürdürdüğümüz sessizlik oyununu Sanem Abla bozup "Çocuklar, açıkçası başta şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim ama bence dediğiniz gibi duyguları karşılıklıysa bu çok güzel bir haber. İkisi de birbirinden güzel insanlar çünkü ve birbirlerine de çok yakışıyorlar bence." dedi. Mustafa Ağabey Sanem Abla'ya dönüp "Haklısın güzelim. Gerçekten dediğiniz gibi bir şey varsa bu çok güzel ama emin misiniz?" diye sorunca Ayça Abla "Eminiz Ağabey." dedi. "Peki, şimdi ne olacak? Sanırım bize anlatmanızın bir amacı var." diye sorduğumda Erva bana dönüp "Evet, size anlatmamızın bir amacı var. Murat Ağabey'le Hira Abla'nın birbirlerine itiraf etmelerinde yardım etmeniz gerekiyor." dedi. Duyduklarımla gülümseyip "Ben varım, plan nedir?" diye sorduğumda Ayça Abla, heyecanla verdiğim tepkiye gülerek "Açıkçası biz de Elif bir şeyler bulur diye düşünmüştük." deyince elimi çeneme koyup düşünmeye başladım. Gözümün önünden okuduğum kitaplardaki itiraflar geçerken hangisi işimize yarar diye düşünmeye başladım bu sefer de. Diğerleri kendi aralarında fikir yürütürlerken ben hâlâ kendimce bir şeyler düşünüyordum. Aklıma gelenle heyecanla ayağa kalkıp "Buldum." dedim. Herkes bana dönünce "Yapacağımız şey çok basit. İkisini yalnız kalabilecekleri bir yerde bir araya getireceğiz. Bu arada yanlış anlamayın lütfen yalnız kalmayacaklar. Mesela diyelim ki evde olacak bu dediğim, onlar oturma odasında konuşurlarken biz de hemen evin içindeki başka bir odada olacağız yahut da mutfakta." deyip oturdum. Ayça Abla'ya dönüp "Abla, sen öncesinde Hira Abla'yla konuşacak, Murat Ağabey'in kendisine karşı bir şeyler hissettiğini ve onunla konuşmak istediğini söyleyeceksin. Tabi birimiz de aynı şeyi Murat Ağabey'e söyleyecek." dedim. Alper "Peki sonra ne olacak?" deyince ona dönüp gülümseyerek "İnşallah düğün olacak." dedim. "Plan güzel ama yine de riskli bence." "Sence hangi yönden riskli?" diye sorduğumda Alper başını kaldırıp "Duyguları gerçek mi ondan emin değiliz. Hira Abla seviyor, Murat Ağabey sevmiyorsa sonunda kırılan Hira Abla olacaktır veya tam tersi söz konusuysa da Murat Ağabey..." Alper'e haklıydı. Erva'ya dönüp "Erva, eminsiniz değil mi?" diye sorduğumda Erva "Yüzde bir milyon." deyince hepimiz gülmeye başladık. Erva yüzde bir milyon, dediyse o iş kesin demektir çünkü Erva emin olmadan asla konuşmazdı ve yüzde bir milyon onun kesinlik belirten cümlesiydi. Alper'e dönüp "Kesin onay aldığımıza göre var mısın?" diye sorduğumda gülümseyip "Varım." dedi. Diğerleri de ellerinden geleni yapacaklarını söyleyince yarın haftasonu olduğu ve Murat Ağabey de Hira Abla da evde olduğundan bu işi yarın halletmeye karar verdik. En uygun yer Mustafa Ağabey ve Sanem Abla'nın evi olduğundan planı yarın orada devreye sokacaktık. Ayça Abla ve ben Hira Abla'yla konuşacaktık; Erva'yla Alper de Murat Ağabey'le. Aslında Erva tek başına da hallederdi ama Alper de onunla gitmek istemişti. Murat Ağabey'in vereceği tepkiyi çok merak ediyorum, demişti çünkü. Ne yapacağımıza karar verdikten sonra hepimiz ayaklandık. Herkes çıkınca Ayça Abla bana dönüp "Geliyor musun kuzum?" diye sorunca "Siz gidin abla, ben birazdan geleceğim." dedim. O ve Alper de çıkınca Erva'ya yardım edip tabakları makineye koydum. O da büyük bulaşıkları yıkayıp ellerini kurutunca bana dönüp "Kahve içelim mi?" diye sordu. "Harika olur." dememle Erva su ısıtıcısını açıp eliyle masayı göstererek oturmamı işaret etti. Sandalyeyi çekip oturduğumda Erva da karşımdaki sandalyeye oturdu. "Elif, neyin var?" diye sorduğunda gülümseyip ona baktım. Anlamıştı, beni çok iyi tanıyordu ve ona anlatmanın bana iyi geldiğini de biliyordu. "Erva, sence bir gün bizden de olur mu?" "Olur canım, neden olmasın?" Gözlerim dolmaya başlayınca önüme dönüp "Bilmiyorum ama bazen olmaz gibi hissediyorum, mesela şu an." dememle Erva "Olacak İnşallah Elif'im, üzülme lütfen. Ümidini kaybetme." dedi. Elimin tersiyle sol gözümden akan yaşı hızla silip "Eğer bir gün Alper sana gelip beni sevdiğini söylerse, benim de onu sevdiğimi söyle. Direkt gelip bana söylesin olur mu?" dememle Erva gülmeye başladı. Bende ona katılınca karşılıklı gülmeye başladık. Erva gülmeyi bırakıp "Tamam canım, sen nasıl istersen. Hemen söylerim. Seni daha fazla bekletmeden söylesin." deyince önüme dönüp "Teşekkür ederim." dedim. Erva ayağa kalkıp rica ederim, deyip kahveleri çıkardı. İki kupa çıkarıp kahveleri hazırladıktan sonra birini bana uzatıp yerine geçti. Yarım saat kadar kahvelerimizi içip sohbet ettikten sonra vakit geç olduğundan her şey için Erva'ya teşekkür edip eve geçtim. Annemle babama geldiğimi söyleyip odama geçtim. Tişört pijama kombini yapıp masama geçtim ve bir süredir içimi dökmediğim defterime uzanıp açtım. Kalemimi elime alıp nasıl başlasam, ne yazsam diye düşünmeye başladım. Ne yazayım ki ben şimdi bu deftere, diye düşünüyorum. Hakikaten ne yazayım? Düştüğüm aşkı mı, yoksa onun verdiği kederi mi? Yoksa yorulan umudumu mu? Çektiği acıya rağmen içinde ona olan aşkı, sevgiyi taşımaktan mutlu olan kalbimi mi? Yoksa çaresizlik içinde kaybolan ama onun bir gülümsemesiyle yolunu bulup bana geri dönen umudumu mu? Seviyordum onu... Her haliyle, her şeyiyle... Onun beni sevmediğini düşünüp yine de seviyordum. Gururuna yenilmek değildi bu. Aksine, büyük bir sevginin kanıtıydı. Karşılığının olup olmadığını bilmeden umudunu kaybetmeden sevmekti bu. Umut etmekti bu... Sonuna kadar inanmaktı bu... Sonuçta umut etmeden ve inanmadan yaşayamazdı insan. Öyle değil mi?
Öyle Elif, gerçekten öyle :) İnanmaktan ve umut etmekten vazgeçmeyin kardeşlerim. Rabbim, biz O'na inandığımız sürece hayırlısıyla istediklerimizi elde etmemizi sağlar. O'na inanın ve umut etmekten vazgeçmeyin ❤️🩹 Rabbim kalbinizden geçen dualarınızı kabul eylesin, yolunuzu hayırlara çıkarsın 🤍 İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |