@kayraege
|
Selamünaleyküm dostlar. Nasılsınız? Bu bölüm biraz duygu yüklü bir bölüm oldu açıkçası. Yazarken bende biraz etkilenmiş olabilirim 🥹 İnşallah beğenirsiniz 🤍 İyi okumalar dilerim :)
"Ne demiştin sen; sana kalbimi göstersem, yaralarıma hayran olursun." (Düş Kesiği, Sayfa 311). Altını çizdiğim alıntıyla bakıştım birkaç dakika. İçime işlemişti sanki bu söz. Okuyunca anladım ki kimse kimsenin acılarını kolay kolay göremezdi. Dıştan mutlu görünen ama içinde binlerce acıyı taşıyan pek çok insan vardı bu hayatta. Küçücük kalbinde nice acıyı taşıyan milyonlarca insan... "Allah'ım, sen kırılan kaplerimize şifa ver." diye bir dua mırıldanıp, kitapta kaldığım yere ayracımı koyup kapattım. Ayağa kalkıp odamdan çıktım. Annem öğleden sonra bir civarı gelmiş bir şeyler atıştırdıktan sonra yorgun olduğunu söyleyip dinlenmek için odasına çekilmişti. Dayım da yeni çalışacağı okula birkaç belge bırakmak için oraya gitmişti. Kısacası şu an tek başımaydım ve yaz tatilinin başından beri hiç olmayan bir şey olmuştu bana: Sıkılmıştım. Şimdi Alper burada olsaydı ve bunu ona söyleseydim "Limon musun ki kızım sen, sıkıldın." diye bir espri yapardı. Aklıma gelen soğuk espriye nedense gülmeye başladım. Her ne kadar soğuk da olsa seviyordum onun esprilerini. Mutfağa geçip dolaptan çilekli süt çıkarıp odama geçtim. Masama oturup sütümü açıp içmeye başladım. Bir yandan da acaba ne yapsam diye düşünüyordum. Düşüncelerimi bölen telefonumun sesiyle Ayça Abla'nın aramasını cevapladım. "Efendim abla?" "Erva, müsait misin?" "Evet abla. Hayırdır bir şey mi oldu?" "Bize gel kuzum. Konuşmamız gerek." "Hemen geliyorum." "Görüşürüz." Ben de görüşürüz deyip ayağa kalktım. Hızla hazırlanıp onlara geçtim. Oturma odasına girdiğimde Elif ve Alper'in yüz ifadelerinden bir sorun olduğunu anlamış oldum. Oturup "Bir şey olmuş belli ki. Ne oldu?" diye sordum hızla. Alper ve Elif'ten ses çıkmayınca sözü Ayça Abla devraldı ve anlatmaya başladı. "Erva, Hale Teyze Feyzullah Amca'ya bu akşam konuşmak için geleceğimizi söylemiş ama Feyzullah Amca benim kararım kesin demiş sert bir dille." "Eee yani, beni niye çağırdınız, kaçırma planları yapmak için mi?" Alper ve Elif ciddi misin der gibi bakınca o hallerine gülerek "Ya rahat olun, hallederiz her türlü. Feyzullah Amca bir baba olarak tepkisini koymuş sadece. Bu kadar insan gideceğiz kırarız o inadını. Vermiyorum derse de dün şaka yapmıştım ama bugün kesin diyorum, kaçırırız Elif'i." dedim. Elif ve Alper'in yüz ifadesi değişmeyince işin sandığımdan da ciddi olduğunu anladım. "Durum sandığımdan ciddi galiba." "Maalesef çiçeğim." "Ne yapacağız peki?" "Açıkçası seni de bu yüzden çağırdık. Belki sen bir fikir verirsin diye." Başımı olumsuz anlamda sallayıp bir fikrim olmadığını belirterek önüme döndüm. Aileler gelecekti zaten ama bize Feyzullah Amca'dan kesin onay almamızı sağlayacak bir şey lazımdı. Ya da biri... Hızla ayağa kalkıp "Buldum. Vallahi de buldum." deyip kapıya yöneldim. Ayça Abla da ayağa kalkıp kolumdan tuttu. "Ne buldun Erva, söyle hemen." Heyecanla bana bakan dostlarıma dönüp "Size söz veriyorum akşam bu işin istediğiniz gibi sonuçlanmasını sağlayacağım. Sadece benden haber bekleyin ve bana güvenin." deyip şaşkınlıkla bana bakan dostlarımı o halde bırakıp çıktım. Hızlı adımlarla apartmanın en üst katına çıktım. Naciye Teyzeler'in dairesinin önüne gelince hızla zili çaldım. Naciye Teyze kapıyı açıp karşısında beni görünce bastonuyla yavaşça koluma vurup "Hayırsız, sen buraya gelir miydin?" dedi. "Selamünaleyküm sultanım. Nasılsın?" "Aleykümselam. Vallahi hayırsızın birini görünce daha iyi oldum." deyince gülerek ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Kapıyı kapatıp Naciye Teyze'ye sıkıca sarılıp yanağından kocaman öptüm. Naciye Teyze'yi bıraktığımda gülümseyerek bana bakıyordu. Bastonuyla oturma odasını gösterip "Geç bakalım hayırsız. Seni evinden çıkarıp buraya getiren ne?" deyince "Gözünden de bir şey kaçmıyor Naciye Sultan." deyip oturma odasına geçtim. Hasan Amca'nın yanına geçip onun da halini hatrını sorduktan sonra tam karşılarındaki koltuğa oturdum. "Bir konu da yardımınıza ihtiyacım var." diye başlayıp kısaca olanları anlattım. Her şeyi anlattığımda Naciye Teyze küçük bir kahkaha atıp "Bak sen şu işe. Sürekli kavga edip dururlardı şimdi de evlenmeye mi karar verdiler?" deyince başımı sallayıp "Sorma Naciye Teyze. Az önce yanlarındaydım. Görsen yüzlerinden düşen bin parça." dedim. Hasan Amca gülümseyip "Güzel kızım, git söyle onlara o iş bizde. Biz şimdi arar Feyzullah'la konuşuruz. Akşam da aileler aralarında artık düğün gününe falan karar verirler." deyince kalkıp yanlarına geçip sıkıca sarıldım ikisine de. İşi sağlama alıp içim rahat eve geçtim. Dayım çoktan gelmişti ve annemle mutfakta yemek hazırlıyorlardı. Yanlarına geçtiğimde dayım bana dönüp "Neredeydin küçük kaçak?" deyince kısaca Naciye Teyzeler'e gitmem hariç her şeyi anlattım. Akşam Feyzullah Amca onaylıyorum deyince hepsi öğreneceklerdi zaten. Bir de sürpriz olmasını istiyordum. Annem anlattıktan sonra "Kızım, akşama bende geliyorum zaten. Hale ve Fidan arayıp sende gelir misin deyince kabul ettim. Biz de konuşur, kırarız Feyzullah Ağabey'in inadını merak etme." deyince gülümseyip "İnşallah annem. Neyse ben daha da geç olmadan ikindiyi kılıp geliyorum." deyip odama geçtim. Namazımı kılıp mutfağa geçip annem ve dayıma yardım ettim. Her şey hazır olunca yemeğe oturduk. Yemekten sonra mutfağı toparlama, akşam namazı derken saat sekize geldi ve biz hızla evden çıkıp bir üst kata Elifler'in dairesine çıktık. Hepimiz gitmeden haberleştiğimiz için aynı anda kapının önünde küçük bir kalabalık oluşturmuştuk. Büyükler önden girince en son ben, Alper ve Pınar girdik. Mete gelmemişti. Bitirmem gereken bir yazılım var siz olanları gruba yazın yazmıştı. Kerem'in emniyette işi varmış, Sanem Abla da hamilelikten dolayı yorgun olduğu ve Mustafa Ağabey de onu yalnız bırakmadığı için onlar da gelmemişlerdi. Pınar da eğer sen yanımdan ayrılmayacaksan gelirim demişti. Sosyal bir kız ama aileler de olunca biraz çekinmişti sanırım. Oturma odasına geçtiğimizde Feyzullah Amca dayımla konuşuyordu. Bizi fark edince bana ve Alper'e sert bakışlar atmaya başladı. Sanırım Alper kadar bana da kızgındı. Gülümseyip "Selamünaleyküm Feyzullah Amca. Nasılsın?" dedim. Yüzündeki ifade değişmedi ama selamımı aldı hamdolsun. "Aleykümselam. Sayenizde nasıl olduğumu bende bilmiyorum ya, neyse. Geçin oturun şöyle. Şu konuya bir açıklık getirelim artık." Alper'e baktığımda başı yerde üzgün duruyordu. Ah garibim ya. Ne hale gelmişti. Neyse ki birazdan her şey yoluna girecekti çünkü gelmeden Naciye Teyze'yle konuşmuş, işi hallettiklerini öğrenmiştim. Aslında Naciye Teyze'nin dediğine göre fazla bir şey yapmalarına gerek kalmamış çünkü Feyzullah Amca zaten onay verecekmiş. Sadece ona geç söyledikleri için biraz ağırlığını ortaya koymak istemiş. Bir de "Kız babasıyım ben, o kadar da ağırlığım olsun." demiş. Pınar'la Ayça Abla'nın yanına geçtik. Hal hatır sorma faslı derken çaylar içildi ve asıl konuya gelindi. Feyzullah Amca kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden "Ne diyeceğinizi biliyorum. Bu yüzden siz kendinizi yormadan ben bu meseleye noktayı koyacağım. Öncelikle ben sadece bana bu kadar geç söylendiği için üzüldüğümden bu kadar tepki verdim. Verdiğim tepkiler de yerindeydi. Ne derseniz deyin ben kız babasıyım." deyip Elif'e döndü. "Elif benim ilk göz ağrım. Babalığı ilk ben onda tattım. O yüzden benim için dünya bir yana, kızım bir yana. Onu bu kadar üzdüğüm için pişmanım ama dediğim gibi sadece bir baba olarak ağırlığımı koymak istedim." Feyzullah Amca'nın söyledikleriyle gözlerim dolmaya başladı çünkü ben hayatım boyunca asla böyle bir anı yaşayamayacaktım. Yavaşça yutkunup boğazımdaki yumruyu itmeye çalıştım. Kafamı kaldırıp Elif'e baktığımda o da dolu gözleriyle babasına bakıyordu. Feyzullah Amca bana dönüp "Erva kızım gelmeden işi sağlama alıp bir de Naciye Abla ve Hasan Ağabey'le de konuşmuş. Onlara da dediğim gibi ben zaten onaylayacaktım. Sadece bir baba olarak ağırlığımı koydum ama kızımı daha fazla üzmek istemiyorum. Bu yüzden tek diyeceğim hayırlı olsun." deyince Elif hızla ayağa kalkıp Feyzullah Amca'nın yanına geçti. İkisinin birbirilerine sarıldıkları o anı hepimiz dolu gözlerimizle izledik. Alper'e baktığımda o da yüzünde kocaman bir gülümsemeyle onları izliyordu. Feyzullah Amca Elif'i bırakıp Alper'e döndü. "Gel bakalım buraya hayta." Yanına gelen Alper'e elini uzattı. Alper öpüp başına koyunca ona da sarılıp "Kızımı üzdüğünü duyarsam seni bitiririm Alper." deyince Alper "Öyle bir şey olursa senden önce ben kendimi bitiririm Feyzullah Amca. Söz veriyorum onun mutluluğu için elimden geleni yapacağım. Ne ben üzeceğim ne de başkasının üzmesine izin vereceğim." dedi. Çok şükür olmuştu. İlmek ilmek yüreklerinde işledikleri sevgileri sonunda karşılığını bulmuş, onlara hasretini çektikleri, ömür boyu sürecek sevgiyi vermişti. Hale ve Fidan Teyze şimdiden düğün konuşmalarına başlarken herkes yüzünde küçük bir şaşkınlıkla onları izliyordu. Alper ve Elif de utandıkları için başları yerde sadece olanları dinliyorlardı. En sonunda Murat Ağabey'le Hira Abla'nın düğününden sonra bir isteme yapalım en azından adını koymuş oluruz denildi ve Feyzullah Amca zor da olsa kabul etti. Bana dönüp "Erva kızım, bu ikisini gözünün önünden ayırmayacaksın ve çok fazla bir araya gelmeyecekler tamam mı?" diye sorunca "Şüphen olmasın Feyzullah Amca, o iş bende. Asla taviz vermem hiç merak etme." dedim. Herkes dediğime gülerken Pınar koluma hafifçe vurup Alper'in gruba yazdığı mesajı gösterdi. "Herkese uygunsa çardağın orada buluşalım mı?" yazmıştı. Sanem Abla "Gençler bize gelin, neler olduğunu çok merak ediyorum." yazmıştı. Herkes mesajla onaylayınca dayımla Ayça Abla anlaşmış gibi aynı anda ayağa kalkıp izin işini hallettiler. Herkes kapıya yönelirken Pınar'ın kolundan tutup "Biraz bekleyelim mi Pınarcık? Eğer onlarla beraber inersem zorla asansöre bindirirler." deyince Pınar "Tamam." dedi. Herkes çıkınca bizde kalktık. Pınar'a "Telefonumu evde unutmuşum, önce onu alalım mı?" diye sordum. Kabul edince bizim eve geçtik. Odama geçtiğimizde ben telefonumu alıp mesajlara baktığım sırada Pınar da kitaplığımın önünde durmuş kitaplarıma bakıyordu. Bana dönüp "Çok güzel bir odan var Erva Abla." deyince gülümseyip teşekkür ettim. O an fark ettim ki Pınar'ın bizim eve ilk gelişi. Onlar beni yemeğe çağırma inceliği bile göstermişlerdi ama ben Pınar'ı hiç çağırmamıştım. Dayım yarın Murat Ağabey'le damatlık bakmaya gidecekti. Annem de işte olacağı için evde yine tektim. Bu yüzden aklıma gelenle Pınar'a dönüp "Pınar, yarın müsait misin? Bize gelsene, beraber vakit geçiririz." dedim. Mavi hareler söylediğimle parlamaya başladı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "Gerçekten mi? Çok isterim." dedi. Çok tatlı görünüyordu. O haline dayanamayıp, hızla yanına gidip dayımın bana yaptığını bende ona yapıp saçlarını karıştırmaya başladım. Kahkaha atıp beni durdurmaya çalıştı ama pek beceremedi. Aynı boyda olduğumuz için dayımın bana yaptığı gibi çok fazla karıştıramadım ama biraz dağıtmayı başarmıştım. O haline gülerek arkasını dönmesini söyleyip saçlarını güzelce bağladım. Bana dönünce "Bak hatamı da telafi ettim, örnek alınacak biriyim." dedim. Pınar gülerek bana sarılıp "Öylesin gerçekten. İyi ki tanıdım seni Erva Abla. Çok sevdim ben seni." deyince "Bende seni sevdim Pınarcık. Teşekkür ederim. Neyse hadi daha fazla oyalanmadan inelim. Yarın rahat rahat konuşuruz." deyip onu bıraktım. O da beni bırakınca hızla kapıya yöneldik. Ayakkabılarımızı giyince kapıyı kapatıp kilitledim. Pınar "Ağabey, döndün mü?" deyince merdivenlerden çıkan Kerem'e döndüm. "Evet mavişim döndüm." Kerem bana dönüp "İyi akşamlar. Hayırdır, nereye gidiyorsunuz bu saatte?" deyince "İyi akşamlar başkomiserim. Sanem Ablalar'a gidiyoruz." dedim. Pınar "Alper Ağabey'le Elif Abla'nın işi oldu ağabey. Görseydin ikisi de çok mutlu oldular." dedi. "Öyle mi? Hayırlı olsun. İnşallah hep mutlu olurlar." "Amin." Pınar Kerem'e hadi sende gel falan dediği sırada telefonum çaldı. Çıkarıp baktığımda dayım arıyordu. "Efendim dayı." "Ufaklık, neredesin?" "Şey... Ya kızma ama ben telefonumu evde unutmuşum. Onu almaya geldik Pınar'la." "Tamam iyi yaptınız, hadi gelin bekliyoruz. Bu arada Pınar'a sorar mısın Kerem dönmüş mü işten?" Göz ucuyla Kerem'e bakıp "Evet dönmüş çünkü kendisi şu an karşımda." dedim. "Telefonu ona versene." "Peki." Kerem'e telefonumu uzatıp "Dayım seninle konuşmak istiyor." dedim. Onlar konuşurken Pınar'a dönüp "Yarın kaç gibi gelirsin?" diye sordum. "Sana kaç uygundur Erva Abla." "Bana fark etmez Pınarcık ama geç olmasın. Erken gel geç git." "On iki civarı nasıl o zaman?" "Harika." "Tamam o zaman anlaştık. Yarın on iki de sizdeyim." Bende anlaştık deyip hâlâ dayımla konuşan Kerem'e döndüm. Kerem "Tamam kardeşim pes ediyorum. Geliyoruz şimdi. Görüşürüz." deyip aramayı sonlandırdı ve telefonumu bana uzattı. "Hayırdır, ne oldu?" "Serkan zorla geliyorsun diye tutturdu." "Sende dayanamayıp kabul ettin." Kerem başını sallayıp "Evet." deyince gülerek "Yanına gittiğimizde bir başkomiseri zorlamaktan tutukluyorum de bence." dedim. Kerem küçük bir kahkaha atıp "Olmaz, dostuma bunu yapamam, biraz ben zorlanayım ne olacak canım?" deyince "Bakıyorum da çok iyi anlaştınız." dedim. "Evet, insan kafa dengi olanla gerçekten iyi anlaşıyor." "Öyle gerçekten." Kerem bir beni bir Pınar'ı gösterip "Siz de iyi anlaştınız ama tuhaf olan pek kafa dengi olmamanız. Fark ettiğim kadarıyla sen bu küçük cadı gibi geveze değilsin." dedi. Pınar kollarını kavuşturup "Of ağabey ya yine başladın. Ben gidiyorum. Sende peşimden gelip seni affetmem için yalvarıyorsun." deyip koşarak merdivenlerden inmeye başladı. Kerem'e dönüp "Sanırım kırıldı." dediğimde Kerem "Merak etme affettiririm kendimi. Etmezse de bir başkomisere küs kalmaktan tutukluyorum derim." dedi. "Of Kerem ya. Bana diyorsun ama asıl ben senin dalga konun oldum." "Bir Başkomisere oflanmaz Erva. Başkomisere oflamaktan tutuklarım bak seni." Artık dayanamayıp bende gülmeye başladım. "Tamam başkomiserim, özür dilerim. İnelim mi artık, bizi bekliyorlardır." "Tamam, inelim hadi." Sanem Ablalar'a geçtiğimizde Kerem dayımın yanına geçerken bende Elif'in yanına geçtim. Oturur oturmaz Elif hızla bana sarılıp "Çok teşekkür ederim Erva'm. İyi ki varsın." dedi. Bende sarılıp "Rica ederim. Sende iyi ki varsın. Ben size bana güvenin dedim değil mi? Bakın nasıl da halloldu." dedim. Alper de teşekkür edince Sanem Abla "Hadi anlatın ne olduğunu." deyince anlatmaya başladık. Ayça Abla sabah olanları ben Naciye Teyze ve Hasan Amca'yla olan konuşmamı Alper ve Elif de az önce olanları... Murat Ağabey bana dönüp "Desenize küçük meleğimiz yine yapmış yapacağını." deyince gülümseyip önüme döndüm. Bana küçük melek demeleri hoşuma gidiyordu ama bunu babam bana sürekli söylediği için, duyunca içimde bir şeyler kıpırdanıyordu. Acıyla karışık tatlı bir şeyler... Derin bir nefes alıp kafamı dağıtmak ve başka şeylerle meşgul etmek için bizimkilerin konuşmalarına kulak verdim. Alper, Ayça Abla'ya "Abla, annem bu aralar kafaya takmış benden önce seni evlendirecek." deyince Ayça Abla "Hiç hatırlatma ablam ya. Hayır anlamıyorum, bu kadın bu kadar görücüyü nereden buluyor?" dedi. Naciye Teyze'nin söyledikleri aklıma gelince gülerek "Abla, ben nereden bulduğunu biliyorum." dedim. "Nereden?" "Naciye Teyze buluyormuş." "Ne? Kuzum ciddi misin?" "Evet abla. Hatta bugün şey dedi: Uzun boylu, yakışıklı, aslanlar gibi mühendis bir çocuk buldum. Ayça bu sefer hayır diyemeyecek." Ayça Abla "Ah Naciye Teyze..." diye mırıldanıp başını önüne eğdi ama duyduklarıyla hızla dayıma döndü. "Bu görücü olayı nedir Ayça?" "Sorma Serkan. Ben evde kalmışım, annemi toruna hasret bırakmışım, artık evlilik yaşım gelmiş hatta geçiyormuş, daha ne kadar inat edecek mişim falan filan." "İstemediğini söylemedin mi?" Alper küçük bir kahkaha atıp "İstemediğini söylemeyi bırak biriyle bile görüşmedi ağabey. En son bir tanesi ailesiyle birlikte bize geldiğinde de gidip üç gün boyunca bir arkadaşında kaldı." deyince Ayça Abla Alper'e dönüp "Alper, sus lütfen ablacığım." dedi. Yeniden dayıma döndüğünde dayım "Allah yardımcın olsun. İşin içinde Naciye Teyze varsa zorlanacaksın demektir." deyince Ayça Abla "Sağol." deyip önüne döndü. "Dayım, Allah senin de yardımcın olsun." Dayım bana bakınca "Naciye Teyze sana da bir kız bulmuş." dedim. Ayça Abla'yla dayım aynı anda "Ne?" deyince göz ucuyla ikisine de bakmaya başladım. "Ciddi misin Erva?" Dayımın sorusuna olumlu anlamda başımı sallayıp "Serkan oğluma da pek güzel bir kız buldum. O da öğretmen, hem de din kültürü öğretmeni. Görünce o da hayır diyemeyecek." dedim gülmemek için kendimi zor tutarken. İkisi de bu olanlara fena halde bozulmuş görünüyorlardı. Hira Abla'ya döndüğümde o da gülümseyerek bu olanları izliyordu. Murat Ağabey dayımın omzuna yavaşça vurup "Desenize bizim düğünden sonra iki düğünümüz daha olacak." deyince dayım ve Ayça Abla hariç hepimiz gülmeye başladık. Gülmeyi bırakınca ikisi de sert bir dille bu konuyu kapatın deyince başka şeylerden konuştuk. Saat on bire gelince de hepimiz ayaklanıp evlerimize geçtik. Yatsıyı kıldıktan sonra babam için Yasin Sûresi okuyup yatağıma geçtim. Gözümden akan birkaç damla yaşı elimin tersiyle silip gözlerimi kapattım.
Yine aynı yol... Yolun ortasında durmuş ne yapacağımı bilmiyordum. Pusulasını kaybetmiş denizci gibi yolumu değil, kaybettiğim pusulamı, babamı arıyordum. Önümdeki uçsuz bucaksız yola bakıp ilk adımımı attım. Onu bir diğer adımım takip etti. Üçüncü adımı atacağım sırada duyduğum sesle olduğum yerde durdum. "Küçük meleğim." Arkamdan gelen sesin hayal olmasından korktuğum için arkamı dönmek istemiyordum. Yine boşluğa düşmek istemiyordum. Aynı ses, bana yeniden seslenince derin bir nefes alıp sesin sahibine döndüm. Babamı görünce gözyaşlarım sicim gibi akmaya başladı. Gözyaşlarım yüzünden buğulu gördüğüm yüzünde yine içimi ısıtan o sıcak gülüşü vardı. Elimin tersiyle gözümden akan yaşları silip zor çıkan sesimle "Baba..." diye mırıldandım. Babam yüzündeki gülümsemesini hiç bozmadan kollarını açınca aramızdaki mesafeyi kapatıp atıldım o kollara. Hissediyordum... Kalp atışını, sıcaklığını, bana huzur veren kokusunu... Kısacası varlığını... "Evet, bu sefer gerçek." dedim kendi kendime. "Ya ben öldüm ya da babam döndü." Şu an yaşadığım mutluluğun verdiği sarhoşlukla ikinci ihtimalin asla olamayacağı aklıma bile gelmedi. Tek istediğim babamdı ve o da yanımdaydı. Kollarını gevşetince kollarımı belinden çekmeden kafamı kaldırıp yüzüne baktım. İki elini yanaklarıma koyup alnımdan öptüğünde hissettiğim huzurla gözlerimi kapattım. Yeniden açtığımda babam hâlâ gülümseyerek bana bakıyordu. "Baba, ben seni çok özledim." dedim gözümden yaşlar akmaya devam ederken. "Bende seni çok özledim kızım." "Bir daha hiç ayrılmayacağız değil mi, vuslat bitti değil mi?" "Bitmedi kızım. Benim vuslatım bitti, ben Rabbime kavuştum ama seninki daha bitmedi. Biraz daha dayanacak, inanmaktan vazgeçmeyeceksin. Zamanı gelince sende kavuşacaksın ama şimdi değil." Duyduklarımla hızla "Bitsin baba, lütfen bitsin. Ben yoruldum artık baba, çok yoruldum." dedim. Babam yeniden alnımdan öpüp "Sabret kızım. Allah, sabredenlerle beraberdir. Yorgunluğu alacak, kalbine ferahlık verecektir. O'na inanmaktan vazgeçme." deyip belindeki kollarımı tuttu. Kollarımı iki yanıma bırakıp arkasını döndüğünde yapabildiğim tek şey daha da ağlamak oldu. Zor çıkan sesimle önce "Baba, gitme." diye mırıldanıp başımı eğdim. Yeniden kaldırdığımda babam az önce sonu görünmeyen yolun şimdi görünen sonuna gelmişti. Gideceğini anlayınca avazım çıktığı kadar bağırdım. "Baba! Gitme baba, bırakma beni." Babam durmayınca koşmaya başladım ama ben koştukça yol uzuyordu sanki. Babam, yeniden uçsuz bucaksız görünen yolda kaybolunca olduğum yerde durup dizlerimin üzerine çöktüm. İki elimle yüzümü kapatıp sessizce ağlamaya devam ettim. Duyduğum sesle iki elimi yüzümden çektiğimde uçsuz bucaksız yol kaybolmuştu ve ben ayakta, babamın mezarının önünde duruyordum. Ağlayarak "Hayır, lütfen yine aynı şey olmasın." dedim ve kararan gözlerim yüzünden yeniden dizlerimin üzerine çöktüm. Önce "Baba..." diye mırıldandım, sonra da...
"Baba!" Çığlık çığlığa yatağımdan doğrulup hızla etrafıma bakmaya başladım. Yine odamdaydım ve yine aynı boşluğa düşmüştüm. Odamın kapısı hızla açılınca ağlamaktan ağrıyan gözlerimle annem ve dayıma döndüm. İkisi de endişeyle bana bakıyorlardı. Hızla yanıma gelip ne olduğunu sorduklarında sağ bileğimi ağzımın önüne koyup ağlamaya devam ettim. Ne zaman haykırarak ağlamak istesem hep bunu yapıyor içimden atmak istediğim zehri dışarı akıtmama kendi kendime engel oluyordum. Dayım bileğimi ağzımın önünden çekip "Erva'm, ne oldu?" diye sorduğunda hıçkırarak "Gitti, vuslatın bitmedi, sabret deyip gitti dayı. Beni..." Cümlemin devamını getiremeyeceğimi fark edince hızla dayıma sarıldım. Annemin ağladığını duydum ama tek yapabildiğim dayıma daha sıkı sarılmak oldu. Bir süre sonra nefes almakta zorlanınca kollarımı gevşeyip elimi boğazıma götürdüm. Annem hızla ayağa kalkıp, ilacımı getirip almama yardım etti. İlacımı aldıktan sonra bana ağlayarak bakan anneme dönüp sarıldım bu sefer. Onu üzmeyi istemezdim ama elimde değildi. Sanırım dün yaşadıklarımdan sonra; bir süredir görmediğim, önce güzel başlayan ama sonra kabusa dönen rüyalarımdan birini görmüştüm yine. Annem sağıma dayım da soluma geçip bana sarıldılar. Sabah ezanı okunana kadar ne onlar ne de ben hiç kıpırdamadım. Sabah ezanı okunurken hafifçe kıpırdandığımda bana döndüler. Derin bir nefes alıp "Ben iyiyim, hadi namazımızı kılalım." dedim. Hâlâ endişeyle bana baktıklarını görünce tebessüm edip "Gerçekten iyiyim. Hadi kalkın artık." deyip lavaboya yöneldim. Abdest aldıktan sonra odama geçip, namaz kıyafetlerimi giyip seccademi çıkardım. Annemle dayım iyi olduğumdan emin olduktan sonra Allah kabul etsin deyip odalarına geçtiklerinde bende namazımı kılmaya başladım. Kıldıktan sonra seccademi yerine koyup cama yöneldim. Odam direkt, apartmanın arka bahçesine giden yolda, bütün heybetiyle duran çınar ağacına bakıyordu. Derin bir nefes alıp yüzümde küçük bir tebessümle çınar ağacına kurulu salıncağa baktım. Aklıma gelenle yüzümdeki gülümsemem biraz daha büyüdü. Buraya ilk taşındığımız zaman babamdan çınar ağacına bir salıncak yapmasını istemiştim. Komşular da sorun etmeyince yapmıştık. Her yıl bahar aylarında mutlaka babamın yardımıyla sağlamlaştırır, binmeye devam ederdim. Hâlâ sağlam olduğunu görünce bir an da binmeyi çok istedim ama daha sonra deyip erteledim. Perdeleri çekip masama geçtim. Eskiz defteri ve kalemlerimi çıkarıp hayatım boyunca asla unutmayacağım o güzel yüzü çizmeye başladım. Saat yedi buçuğa gelirken defterimi kapatıp yerine koydum. Susadığım için odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Annem çoktan uyanmış, kahve içiyordu. Beni görünce elindeki bardağı masaya bırakıp ayağa kalktı. Kollarını açınca yanına geçip sıkıca sarıldım. "İyi misin güzel kızım?" "İyiyim annem merak etme. Özür dilerim seni de üzdüm." Annem bana daha sıkı sarılıp "Şşş, sen iyi ol yeter bana anneciğim. Sen iyi ol yeter. Ben hep yanındayım, unutma bunu. Tamam mı?" deyince "Tamam anne ve lütfen sende hep iyi ol." dedim. Annem beni bırakıp babamın yaptığı gibi iki elini yanaklarıma koyup alnımdan öptü. "Tamam kızım, benim şimdi çıkmam gerekiyor. Dikkat et kendine olur mu?" "Tamam anne, ederim. Zaten bugün Pınar gelecek. Beraber bir şeyler yaparız, bana da değişiklik olur." "Tamam birtanem, görüşürüz. Allah'a emanet olun." "Sende." Annem bu sefer de iki yanağımdan öpüp evden çıkınca kendime kocaman bir bardak su doldurup oturdum. Suyumu içtikten sonra odama geçip kitaplığımdan Kur'an'ımı çıkarıp masama geçtim. Aklıma her üzüldüğümde, daha çok Kur'an'a sarılmamı sağlayan o Hadis-i Şerif geldiğinden Kur'an okumaya karar vermiştim. "Sizden birisi, Rabbi ile konuşmak isterse Kur'ân okusun." Rabbimle konuşmaya ihtiyacım vardı. Derdi verene derdimi anlatıp devamı istemeye ihtiyacım vardı. Bu yüzden kaldığım yeri açıp okumaya başladım. Okuduktan sonra biraz daha iyi hissediyordum. Kur'an'ımı yerine koyup kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtiğimde dayımın çoktan her şeyi hazırladığını gördüm. Beni fark edince o da annem gibi kollarını açtı. Yanına geçip sıkıca sarıldım. "İyi misin dayısının güzeli?" "İyiyim dayım. Sen de iyisin değil mi? Seni de üzdüm. Özür..." "Şşş, sus ufaklık. Yok öyle bir şey. Sen beni üzmezsin hem. İyi ol yeter, tamam mı?" "Tamam dayım, teşekkür ederim." Dayım başımın üstünden öpüp "Rica ederim güzelim. Hadi gel kahvaltımızı yapalım." deyince onu bırakıp yerime geçtim. Ekmek olmadığını fark edince ayağa kalktım ama dayım anlamış olacak ki "Ekmekler geliyor birazdan. Mete gitmişken bize de alacak." deyince gülümseyip yerime geçtim yeniden. Birkaç dakika sonra Mete ekmeklerimizi getirince kahvaltımızı yapmaya başladık ama bu sefer kısa sürmedi. Dayım tepemde dikilip zorla tabağıma koyduklarını bitirmemi bekledi. Tabağımdakileri bitirip çayımdan son yudumumu alınca memnun olmuş bir şekilde yerine geçti. İki elimle ağzımı kapatıp "Midem şu an ağlıyor." dedim. Dayım küçük bir kahkaha atıp "Mutluluktan ağlıyordur. Zavallının içine aylardır doğru düzgün bir şey girmemiş sonuçta." deyince bende gülmeye başladım. Kahvaltıdan sonra ben sofrayı toplarken dayım da hazırlanmak için odasına geçti. Mutfaktaki işim bitince o da yanıma geldi. Siyah bir tişört üstüne kot ceket gitmişti. Altına da kot pantolon. Küçük bir ıslık çalıp "Maşallah, kimin dayısı be. Ateş ediyor yine." dedim. Dayım küçük bir kahkaha atıp "Yakışmış mı gerçekten?" diye sorunca yanına geçip "Zaten süper yakışıklıydın, bu halinle ultra yakışıklı olmuştun." dedim. İki elini yanaklarıma koyup teşekkür ettikten sonra alnımdan öpüp "Ben çıkıyorum güzelim. Kendine dikkat et, tamam mı? Bir şey olursa da mutlaka ara." deyince başımı sallayıp "Tamam." dedim. Kapıya yönelip "Allah'a emanet ol ufaklık." dedi. Bende aynı cevabı verince gülümseyip evden çıktı. Mutfağa geçip evde eksik var mı diye kontrol ettim. Çerez, atıştırmalık, içecek bir şeyler falan vardı. Pınar için tatlı yapmak istemiştim ama "Bir şey yapma, ben geleyim beraber yaparız. Hem ben çok güzel trileçe yaparım. Sana da öğretmiş olurum." deyince kabul etmiştim. Onunla bir şeyler yapmak bana iyi gelecek gibi hissediyordum. Hem de kafam dağılmış olurdu biraz. Odama geçip sabah namazından beri başımda olan yazma ve bonemi çıkarıp saçlarımı açtım. Ellerimle tarayıp hafif sızlayan saç diplerime masaj yapmaya başladım. Kapı çalınca hızla gevşek bir topuz yapıp sadece yazmamı takıp odamdan çıktım. Kapıyı açtığımda yüzünde yine kocaman bir gülümseme olan Pınar, neşeyle "Merhaba Erva Abla." dedi. "Merhaba Pınarcık, hoşgeldin. Hadi içeri geç." Pınar ayakkabılarını çıkarıp içeri girince kapıyı kapatıp elimle oturma odasını gösterdim. Oturma odasına geçip yan yana oturunca başımdaki yazmayı çıkarıp koltuğun kenarına indirdim. Pınar'a döndüğümde yüzünde küçük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Erva, saçlarını açar mısın?" Neden sorduğunu anlamadığım soruya olumlu anlamda başımı sallayıp saçımdaki tokayı çıkardım. Açık kahve tonlarında olan saçlarım tokamı çıkarmamla belime kadar uzandı. Pınar sağ elini saçlarıma koyup "Saçların çok güzelmiş Erva Abla." dedi. Sonra da ben daha ne olduğunu anlamadan saçlarımı karıştırmaya başladı. Onu zorla kendimden uzaklaştırdığımda gülerek "Ya ağabeyimin, sonra Serkan Ağabey'in bunu neden yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Çok güzel bir hismiş." deyince bende onunla gülmeye başladım. Pınar kolumdaki tokayı çıkarıp "Hadi arkanı dön, bu sefer de ben senin saçlarını bağlayayım." deyince arkamı döndüm. Pınar saçlarımı bağladıktan sonra ayaklanıp mutfağa geçtik. Tatlı için gerekli malzemeleri çıkarıp yapmaya başladık. Yaparken de bir yandan Pınar bana okulda yaşadığı olayları anlatıyordu. Aşırı komikti bu kız ve sayesinde iyi hissediyordum. Tatlıyı yapıp buzdolabına koyduktan sonra su ısıtıcısını açıp mutfak masasının önündeki sandalyelerden birini çekip oturdum. Pınar da karşımdaki sandalyeye oturunca "Tadına bakmak için sabırsızlanıyorum Pınarcık. Çok güzel oldu bence." dedim. Pınar saçlarını savurup sahte bir egoyla "Tabi ki güzel olacak, ben yaptım sonuçta." deyince o haline gülümseyip saate baktım. Öğle namazını henüz kılmamıştım ama neyse ki hâlâ vaktim vardı. Ayağa kalkıp "Pınarcık, ben geç olmadan namazımı kılayım, geliyorum." dedim. Pınar başını sallayınca kapıya yöneldim ama o an aklıma gelenle geri dönüp tam önünde durdum. "Pınar, size geldiğim gün sen akşam namazını kıldıktan sonra bana 'bende namazlarımı bir düzene koymak istiyorum.' demiştin değil mi?" "Evet." Pınar'ın kolundan tutup ayağa kaldırdım. Hızla salona yönelip lavabonun önünde durdum. Pınar'ı içeri koyup "O zaman hadi, bir başlangıç yap ve kılmaya başla. Abdest alıp odama gel, beraber öğle namazını kılalım." deyip bir şey söylemesine fırsat vermeden lavabonun kapısını kapatıp odama geçtim. Dolabımdan Pınar için koyu gri feracemi ve aynı renk şalımı çıkardım. Feracem standart beden olduğu için ona olabilirdi neyse ki. Yazmam oturma odasında olduğu ve almaya üşendiğim için kendim için de siyah şalımı çıkarıp taktım. Pınar abdest alıp gelince ferace ve şalımı gösterip "Bunları senin için çıkardım." dedim. Pınar teşekkür edip feraceyi giyince karşısına geçip boneyi taktım. Şalı omuzlarından dolayıp önden sabitleyince güzel yüzüne baktım. "Maşallah Pınar'ım. Çok güzel oldun." Pınar heyecanla aynadan kendine bakıp "Ya evet, çok güzel olmuş, teşekkür ederim." deyince "Rica ederim." deyip seccadeleri serdim. Namazdan sonra Pınar birkaç fotoğraf çekelim mi deyince kabul ettim. Fotoğrafları çektikten sonra mutfağa geçip sohbetimize devam ettik. Pınar'ın namaz kıldığımızdan beri zaten ışıl ışıl olan mavileri daha da parlıyordu ve buna vesile olduğum için mutluydum. İkindi ezanına kadar çay eşliğinde sohbet edip durduk. İkindi namazını kıldıktan sonra tatlıyı çıkarıp tabaklara koyduk. Tadına baktığımda Pınar'ın, gerçekten dediği gibi güzel yaptığını anlamış oldum. Harika bir tadı vardı. Tatlılarımızı yedikten sonra Pınar "Bana müsaade Erva Abla. Teşekkür ederim, çok güzel bir gündü ama her güzel şeyin bir sonu vardır. Gidip ders çalışmalıyım." deyince küçük bir kahkaha atıp "Dediğim gibi sen okul açılana kadar kendi düzeninle çalışmaya devam et, okul açılınca sana düzgün bir program yaparız." dedim. Pınar yeniden teşekkür edip kapıya yönelince bende peşinden gittim. Ayakkabılarını giyince sarılıp "Allah'a emanetsin Pınarcık. Bir şey olursa arayabilir veya istediğin zaman gelebilirsin." dedim. "Teşekkür ederim Erva Abla. Sende istediğin zaman gelebilirsin ve sende Allah'a emanetsin." Pınar eve geçince bende kapıyı kapatıp duş almak için banyoya geçtim. Duştan sonra odama geçeceğim sırada kapı açılınca başımı uzatıp kim geldi diye baktığımda annem içeri geçti. Saate baktığımda altı buçuğa geliyordu. Annem hiç bu kadar geç kalmazdı. "Hoşgeldin anne. Neredeydin bu saate kadar?" "Hoşbuldum kızım. İşim vardı biraz, o yüzden geç geldim." "Senin bu saate kadar işin olmazdı normalde. Bir sorun yok değil mi?" Annem "Yok kızım." deyip odasına yönelince kolundan tuttum. Önüne geçtiğimde benim bir şey söylememe gerek kalmadan söyledi nerede olduğunu. "Arda'nın yanına gittim." Gülümseyip "İyi yaptın annem." dedim. Derin bir nefes alıp "Diktiğim çiçekler duruyordu değil mi?" diye sorduğumda annem başını sallayıp "Evet kızım, hepsi capcanlı duruyorlardı." deyince annemi kendime çekip sarıldım. Ayrıldığımızda gülümseyip "Hadi sen üstünü değiştirip gel. Eminim acıkmışsındır, yemek yiyelim." dedim. Annem odasına geçince mutfağa geçip akşam yemeğini hazırlamaya başladım. Annem pratik biri olduğundan dondurucuda mutlaka önceden hazırladığı pek çok şey bulunur. Bu yüzden kısa sürede yemeği hazırlayıp anneme seslendim. Dayım biz dışarıda yiyeceğiz, beni beklemeyin dediği için annemle yemeğe geçtik. Yemekten sonra namazımızı kılıp, çay içip sohbet ettik. Beni biraz daha iyi görünce rahatlamıştı. Birkaç saat sonra dayım da gelince o da katılmıştı bize. Yatsı ezanından sonra ikisi de yorgun olduklarından namazdan sonra uyuyacağım deyip odalarına geçmişlerdi. Bende odama geçip namazımı kıldıktan sonra Kur'an'ımı açıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Daha sonra kitabımı alıp bu sefer de ondan kaldığım yerden okumaya devam ettim. Bitirdikten sonra ikisini de yerine koyup yatağıma uzandım ama uykum yoktu. Kafamı annem ve babamla olan fotoğrafa çevirip gülümseyerek babama baktım. Bir süre öyle kaldıktan sonra sabah yapmak istediğim şey aklıma gelince hızla doğrulup dolabıma yöneldim. Hızla etek üst kombini yapıp şalımı taktım. Siyah kapüşonlu ceketimi giyip telefon, ilaç ve anahtarımı cebime koyup bebek adımlarıyla evden çıktım. Saat on ikiye geliyordu neredeyse. Umarım annem ve dayım yokluğumu fark etmezlerdi. Apartmandan çıkınca yavaş adımlarla arka bahçeye yöneldim. Çınar ağacının önüne gelince gülümseyip salıncağa baktım. Derin bir nefes alıp gözyaşlarımı geri itmeye çalıştım ama başaramadım. Bıraktım, kavuşsunlar özgürlüklerine dedim ve izin verdim akmalarına. Salıncağa geçip oturdum ve başımı önüme eğip ağlamaya devam ettim. Durdurmadım, zorlamadım kendimi. Ağlamak zayıflık değildir sonuçta. Esen rüzgarla yanaklarım üşümeye başlayınca elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ama akmaya devam ettikleri için üstümün kolları ıslanmıştı. Daha fazla zorlamanın bir anlamı yok diye düşünürken önüme uzatılan peçeteyle yavaşça kafamı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Kafamı kaldırdığımda ilk dikkatimi çeken şey, bana endişeyle bakan kahverengi hareler oldu.
Geldik uzun ve duygusal olan bölümümüzün sonuna 🥺 Ben yazarken kendimi bir kaptırmışım ki sormayın. Bir ara baktım gözlerim doluyor bıraktım ama sonra dayanamayıp sizin için yazdım🥰 İnşallah beğenmişsinizdir 🌺 Yarın yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |