Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11- Tebessüm Ettiren Anlar

@kayraege

Selamünaleykümmm ☺️

Nasılsınız? Ben çok yorgunum çünkü vizelerime az kaldı. Bana dua edin olur mu 🥹

Bu bölüm çok uzun olmasa da Alper ve Elif fanları için sevecekleri bir bölüm oldu.

Dün atacaktım ama uygulama çok kastığı için ancak şu an atabiliyorum. Öğleden sonra bir bölüm daha gelecek Allah'ın izniyle 😅

İnşallah beğenirsiniz 🌺

İyi okumalar :)

 

 

"İyi misin?"

İnsanın hayatında bazen öyle anlar vardır ki; kısacık da olsa yüreğine huzur veren, hatırlandığında sadece tebessüm ettiren anlar...

Şu an onu yaşıyordum. Dört yıl önce, yine böyle ağlarken o da önümde durup bana bir peçete uzatmış, endişeyle "İyi misin?" diye sormuştu.

Kerem'in sorusuna sadece başımı sallamakla yetindim. Uzattığı peçeteyi alıp teşekkür ettikten sonra gözyaşlarımı silmeye başladım.

Kerem ben peçeteyi aldıktan sonra birkaç adım uzaklaştı benden. Gülümsedim bu yaptığına. Kafamı kaldırıp yeniden ona baktığımda hâlâ endişeli görünüyordu.

"Erva, iyi görünmüyorsun. Bir sorun yok değil mi?"

"Bir sorun yok ve merak etme iyiyim."

"Neden ağlıyorsun?"

Derin bir nefes alıp önüme döndüm yeniden. "Babamı özledim." diye mırıldandığımda Kerem bir şey söylemedi.

Kısa süren sessizliği ilk o bozup "Özür dilerim Erva, seni anlayamam veya üzülme diyemem. Ama ihtiyacın olduğunda, ne zaman istersen yanında olurum." deyince gülümseyip yeniden ona döndüm.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

Telefonumu cebimden çıkarıp saate baktığımda neredeyse bire geliyordu.

"Sen yeni mi döndün işten?"

"Evet, şu sıralar bir uyuşturucu çetesinin peşindeyiz. Biraz meşgulüm bu yüzden."

"Anladım, Rabbim yardımcın olsun. Dikkat et kendine."

"Teşekkür ederim. Sende dikkat et kendine."

Başımı sallamakla yetindim. Kerem'in caddenin sonundaki emniyette çalıştığını öğrendiğim günden beri ona sormak istediğim bir soru vardı. Dört yıl önce karşılaştığım o polisi tanıyıp tanımadığını sormak istiyordum ama yüzünü bile doğru düzgün göremediğim, üstüne bir de adını bilmediğim birini nasıl tarif edecektim ki?

Kafamı kaldırıp "Kerem, sana..." dedim ama cümlemi tamamlamama Kerem'in çalan telefonu engel oldu.

Cebinden çıkarıp ekrana baktıktan sonra bana dönüp "Kusura bakma lütfen ama bu telefona bakmam gerekiyor." deyince başımı sallayıp "Estağfurullah, konuş sen." dedim.

Biraz ilerleyip, telefonunu açıp konuşmaya başlayınca bende önüme döndüm yeniden. Kafamda ona soracağım soruyu toparlamaya çalışıyordum ama kafam allak bullaktı.

Dört yıl önce, babam bize kan kanseri olduğunu söylediği gün, hızla evden çıkmıştım. Akşam vakti olduğundan hem yalnız kalmak istediğim hem de güvenli olduğunu düşündüğüm için caddenin sonundaki emniyet binasının arkasındaki büyük meşe ağacının oraya gitmiştim.

Orada tanışmıştım onunla. Yüzünde siyah bir maske vardı. Bugün meslek hayatımın ilk operasyonuna katıldım ama operasyonda yüzüme çok sert darbeler aldım. Yüzümün neredeyse her yeri morluklarla dolu. İlk operasyonumda bu hale geldiğim için çekiniyor, bu yüzden bu maskeyi çıkarmak istemiyorum demişti. Yüzündeki maskeyi çıkarmak istediğimde yüzünün sağ tarafında gözünün altından çenesine kadar inen uzun ve geniş morluğu gördüğümde gözlerim dolmuş, o da hızla, yeniden maskesini takmıştı.

O gece benim için babamın hastalığını öğrenmemin verdiği üzüntü, onun da ilk operasyonunun hayal kırıklığı olmasından dolayı sadece birbirimize moral verip destek olmuştuk. Artık yaşadıklarımızdan dolayı mı bilmiyorum ama birbirimize adımızı bile sormamıştık. O bana küçük kız demişti, ben de ona polis ağabey. Ona dair hatırladığım tek şey gecenin karanlığında bile ışıl ışıl parlayan koyu kahve gözleriydi.

Derin bir nefes alıp, aldığım nefesi sertçe verdiğim sırada Kerem yanıma gelip "Kusura bakma Erva ama benim gitmem gerekiyor. Daha sonra konuşalım, olur mu?" deyince "Sorun değil Kerem. Olur. Dikkat et kendine lütfen. Allah'a emanetsin." dedim hızla.

"Sende dikkat et. Hadi kalk bakalım. Senin apartmana girdiğini görmeden gitmeyeceğim."

"Git sen. İyiyim ben böyle. Birazdan geçerim zaten."

"Olmaz Erva. Benim içim rahat etmez, yürü hadi."

"Of, tamam tamam kalkıyorum."

"Bir başkomiseri uğraştırmaktan tutuklarım bak seni."

Al işte, yine başladık. Kerem yüzünden bazen gerçekten devekuşu olmak istiyordum. Onu gördüğümde devekuşu misali kafamı bir yerlere gömmeyi falan... Bazen saçma ama bazen de bana oldukça mantıklı gelen bu duruma ve Kerem'in dediğine gülmeye başladım.

"Tamam başkomiserim. Daha fazla uğraştırmadan eve geçiyorum."

"Aferin, hadi bakalım düş önüme."

Başımı sallayıp önden yürümeye başladım. O da beş altı adım kadar arkamdan geliyordu. Apartmanın kapısının önüne gelince ona dönüp "Teşekkür ederim. Görüşürüz." dedim.

"Görüşürüz. Allah'a emanet ol."

"Sende."

Apartmana girip kapıyı kapattım. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıkmaya başladım. Bizim dairenin önüne gelince sessizce kapıyı açıp eve girdim. Aynı sessizlikle kapıyı kapatıp bebek adımlarıyla odama geçtim.

Üstümü değiştirip pijamalarımı giydikten sonra yatağıma geçip kendimi zorla daldığım uykuya teslim ettim.

Dün gece geç uyuduğum için sabah namazından sonra da uyumaya devam ettim ve iyi ki etmişim çünkü kahvaltıdan hemen sonra bizimkiler aradı ve Hira Abla'nın kınası için çok işimiz olduğunu söyleyip beni yardıma çağırdılar. Bütün günüm onlara yardımla geçti. Kınayı Hira Ablalar'da kızlarla kendi aramızda yapacaktık. Düğün için de büyük ve güzel bir mekan ayarlamışlardı.

Ondan sonraki günlerim de kına ve düğün hazırlıklarına yardım etmekle geçti ve neyse ki her şeyi hayırlısıyla halletmiştik.

Kınanın olacağı günün sabahı, sabah namazından sonra Kur'an'ımı çıkarıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Kur'an'ımı yerine koyduktan sonra da birkaç gündür yoğunluktan elime alamadığım ve henüz başladığım kitabımı alıp okumaya başladım. Annem kahvaltıya çağırana kadar da bırakmadım. Kahvaltıdan sonra evin işlerini halledip öğle namazını kıldıktan sonra yorgun olduğumdan odama geçip biraz uyudum.

Akşam hazırlandıktan sonra annemle beraber Pınar ve Esma Teyze'yi alıp Hira Ablalar'a indik. Dayım da Murat Ağabey'in yanına geçmişti. Dediğine göre bizimkilerle ve Murat Ağabey'in hastaneden birkaç arkadaşıyla erkek erkeğe takılacaklarmış.

İçeri geçtiğimizde kızlar kendi aralarında eğlenmeye başlamışlardı. Ben ve Pınar kendimizi sakin bir köşeye atıp onları izlemeye başladık. Kız kıza da olsak biraz çekindiğimizden kızların eğlencesini sadece izlemekle yetindik. Birkaç saat kendi aramızda eğlendikten sonra Hira Abla Murat Ağabey'e haber verip gelmesini istedi. Hira Abla'nın saçı açık olduğundan sadece onu çağırmıştık ki böylesi de daha uygundu.

Kınayı yakacakları zaman Hira Abla'nın teyzesi durumu bilmediğinden gelin elini açmıyor dedi. O an hepimiz nefesimizi tutup sessizce beklerken Naciye Teyze elinde bir tam altınla gelip, altını Hira Abla'nın avcuna bıraktı. O an dayanamayıp gözümden birkaç damla yaşın akmasına izin verdim. Murat Ağabey'e baktığımda onun da aynı durumda olduğunu gördüm. Onu çok iyi anlıyordum. Ben birinin yokluğuyla bile bu kadar acı çekerken o daha gerçek ailesinin kim olduğunu bile bilmiyordu.

Duygu yüklü geçen on dakikanın ardından Murat Ağabey'i gönderdikten sonra Naciye Teyze kolumdan tutup beni yanına çekti.

Elindeki kınayı görünce başıma gelecekleri bildiğimden "Hayır Naciye Sultan, lütfen ya." dedim ama Naciye Teyze "Sus bakalım küçük cadı. O ele bu kına yakılacak." deyip avcuma kınayı sürmeye başladı.

Küçük bir daire yaptıktan sonra elinden kurtulmayı başardım. Hızla lavaboya geçip elimi yıkadım çünkü kına kokusunu pek sevmiyordum. Zaten bu yüzden yapmasını istememiştim.

Kınadan sonra eve geldiğimizde banyoya yöneldip hızla duş aldım. Odama geçip yatsıyı kıldıktan sonra yatağıma geçtim. Yorgun olduğum için kısa sürede uyumayı başardım.

Sabah namazından sonra dünün yorgunluğu üzerimde olduğundan uyumaya devam ettim. Saat dokuza gelirken yeniden uyanıp hızla abdest alıp Duha namazı kıldım. Namazdan sonra kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtim. Dolaptan kahvaltılıkları çıkardığım sırada annem de yanıma gelince hızla beraber kahvaltıyı hazırladık. Kahvaltıdan sonra işlerimi hallettikten sonra hızla Alperler'e çıktım.

Alper'i aklı bir karış havada ve heyecanlı görünce dayanamayıp o haline gülmeye başladım.

Mızmız bir çocuk gibi "Gülme ya çilek, heyecanlıyım." deyince gülmeyi bırakıp "Alper, bence Elif sana evlenme teklif edecek böyle giderse." dedim.

Alper nefesini tutmuş gibi sertçe verip oturdu. Akşam Elif'e evlilik teklifi edecekti. Elif'in vereceği cevap belliydi ama Alper bir aksilik çıkacak diye endişeleniyor, bir de Elif'in vereceği tepkiden dolayı heyecanlanıyordu.

Birkaç gün önce yanıma gelip "Erva ben Elif'e evlilik teklifi edeceğim. Cevabı belli ama ona bu anı da yaşatmak istiyorum. Yardım eder misin?" deyince aklıma Elif'in bir ara bana izlettiği bir video geldi. Videoda, düğünde bir gelin çiçeğini atacağı sırada arkasını dönüp çiçeği bir kıza veriyor, kız çiçeği alınca arkasını gösteriyordu. Kız arkasını dönünce de sevdiği çocuk ona evlenme teklifi ediyordu. Hazır elimizde olacak olan bir düğün varken ve Elif de bu teklifi çok beğenmişken yapalım dediğimde Alper harika bir fikir deyip kabul etmişti.

Alper'in karşısındaki koltuğa oturup "Alper, merak etme her şey yolunda." deyip Ayça Abla'ya döndüm bu sefer.

"Bak biz durumu Hira Abla'ya anlattık ve o da çok sevindiğini, yardım edeceğini söyledi. Senin yapman gereken Hira Abla çiçeğini Elif'e verip arkasını gösterdiğinde ve Elif sana döndüğünde, onun için aldığın yüzüğü çıkarıp ona evlenme teklifi etmek. İnan bana her şey çok güzel olacak, endişelenme lütfen."

Alper yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bize bakıp "Olacak değil mi, Elif de çok sevinecek değil mi?" diye sordu heyecanla.

Ayça Abla Alper'in o haline gülerek yanına geçip, iki eliyle Alper'in saçlarını karıştırıp "Olacak elbette ablasının canı. Sen hiç merak etme." deyip yanına oturdu.

Alper biraz daha rahatlamıştı ama üstünde hâlâ küçük bir heyecan vardı. Akşam yapacaklarımızı son kez konuştuktan sonra Ayça Abla hazırlanıp Hira Abla'nın yanına geçerken, ben de eve geçtim.

Düğün vakti yaklaşırken hızla odama geçip hazırlandım. Dolaptan lacivert elbisemi çıkarıp gülümseyerek baktım. Tam istediğim gibiydi çünkü. Bel kısmı istediğim gibi genişti ve bel kısmından ayaklarıma kadar uzanan geniş bir eteği vardı. Çok sadeydi ve dantellerle işlenmişti. Kolları ve boynu da zarif işleme detaylıydı ve tek kelimeyle mükemmeldi. Bir de çok rahattı ki bu benim için en önemli detayıydı.

Elbisemi giyip aynı renk şalımı da taktıktan sonra hazırdım. Topuklu ayakkabı sevmediğimden elbisemle aynı renkte olan alçak tabanlı bir spor ayakkabı giyecektim. Kol çantama telefon, cüzdan ve ilacımı koyup kapıda beni bekleyen annemin yanına geçtim. Aşağı indiğimizde dayım ve Ayça Abla, Hira Abla'yla Murat Ağabey'in yanında olduklarından onlar hariç bizimkilerden herkes bahçedeydi. Elif'in yanına geçtiğimde sinirli görünüyordu.

"Elif, ne oldu?" diye sorduğumda sinirle Alper'i gösterip "Yok bir şey, birileri sinirimi bozdu birazcık." deyip önüne döndü.

"Erva, Allah aşkına sen söyle çok güzel olmamış mı?"

Alper'in sorusuna gülerek "Evet, çok güzel olmuş da siz bunun için mi kavga ettiniz?" diye sordum.

"Hayır tabi ki. Ya Elif zaten çok güzel, ayrıca böyle bir elbiseye ne gerek var? Bana bakın şimdiden söylüyorum eğer hemcinslerimden biri Elif'imin yanına gelirse o herifi parçalarım."

Şimdi anlaşılmıştı Alper'in derdi. Aslında haklıydı çünkü Elif gerçekten de çok güzel olmuştu. Zümrüt yeşili elbisesi üzerinde harika durmuştu.

Bizler Alper'in tepkisine gülerken Feyzullah Amca yanına gelip "Tamam tamam, yeter bu kadar kıskançlık. Hadi gidiyoruz." deyince hepimiz arabalarımıza yöneldik.

Düğün için ayarlanan mekana geldiğimizde Murat Ağabey ve Hira Abla'nın yanına geçtik ama dayım ve Ayça Abla içeri geçmemize izin vermeyince mecburen geri dönüp misafirler için ayrılan masalardan birinde yerimizi aldık.

Birkaç dakika sonra onlar da gelince ayağa kalkıp alkışlamaya başladık. Nikah için masaya geçtiklerinde dayım ve Ayça Abla'da yerlerini aldılar.

Nikah memuru klasik konuşmasıyla başlayıp Hira Abla'ya döndü.

"Siz Hira YILDIZ, hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür iradenizle Murat DEMİREL'i eş olarak kabul ediyor musunuz?"

Hira Abla evet deyince bu sefer de aynı soruyu Murat Ağabey'e sordu. O da evet deyince nikah memuru klasik konuşmasının son kısımlarını yapıp imzalamaları için defteri önlerine uzattı. Dayım ve Ayça Abla da imzaladıktan sonra Murat Ağabey ve Hira Abla ayağa kalktılar. Murat Ağabey Hira Abla'nın duvağını kaldırıp Hira Abla'nın alnından öptü.

Alper ve Elif'e dönüp "Darısı sizin başınıza." dediğimde Alper ellerini kaldırıp "Amin." dedi.

Elif de utandığı için başını önüne eğip bize susmamızı söyledi.

Sahnenin Elif ve Alper için ayarlanan kısmı gelince Alper hızla ayağa kalkıp "Ben birazdan geliyorum." deyip gitti.

Pınar'a dönüp Elif'i götürmesini işaret ettiğimde başını sallayıp Elif'in kolundan tutup ayağa kaldırdı.

"Hadi Elif Abla, gidiyoruz. Bak Hira Abla çiçeği atacak."

Elif Pınar'a "Tamam canım." deyip bana döndü.

"Hadi Erva sende geliyorsun."

"Evlenmeye niyetim yok."

O sırada yanımıza gelen dayım omzuma yavaşça vurup "Kimin yeğeni be." deyince Elif bana göz devirip Pınar'la beraber piste yöneldi.

Onlar gider gitmez ayağa kalkıp "Mete, dediklerimi aldın mı?" diye sorduğumda Mete sırt çantasından çıkardığı konfetilerden birini bana uzattı.

Uzattığı konfetiyi alıp "Canımsın sen benim. Hadi gidiyoruz." deyip kızların yanına geçtim.

Hira Abla birkaç defa çiçeğini atacakmış gibi yaptıktan sonra kızlara dönüp Elif'e doğru ilerledi. Elif'in tam önünde durup çiçeğini ona uzatınca Elif şaşkınlıkla çiçeği aldı. Hira Abla arkasını gösterince Elif yavaşça arkasına döndü. Kızlar kenara çekilince Elif, elinde yüzük kutusuyla diz çökmüş Alper'i görünce çok şaşırdı.

Alper "Elif'im, ben seni çok seviyorum. Seni sevdiğimi bu kadar geç fark ettiğim ve seni kırdığım her an için çok pişmanım. Bundan sonraki hayatımı sadece seni mutlu etmeye adamak istiyorum. Benimle evlenir misin?" deyip kutuyu açtı.

Elif hâlâ şaşkın gözlerle Alper'e bakıyor, Alper de bu şaşkınlık ve sessizlik karşısında doğal olarak endişeli görünüyordu. Elif, elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip yüksek sesle "Evet, binlerce kez evet." deyince Alper rahat bir nefes alıp yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Elif'in önüne gelip parmağına yüzüğü taktı.

Mete'yle karşı karşıya durup aynı anda konfetileri patlatınca ikisi de şaşkınlıkla bize döndüler. Elif hızla gelip bana sarılınca diğerleri de gelip tek tek tebrik etmeye başladılar.

Düğün her şeyiyle mükemmel geçti. Elif eve dönene kadar gülümseyerek parmağındaki yüzüğe bakıp durdu. Aşk gerçekten de tuhaf bir duyguymuş. Elif ve Alper'e bakınca daha iyi anlıyordum. Hem acı hem de mutluluk veriyormuş. Darısı Ayça Abla ve dayımın başına İnşallah.

Eve geldiğimizde hızla odama geçip üstümü değiştirdikten sonra lavaboya yönelip abdest aldım. Yeniden odama gelip namazımı kıldıktan sonra yatağıma yöneldim.

Okulun açılmasına üç hafta kalmıştı. Bu süreyi bundan sonra evde geçirecektim çünkü okul için çalışmam gereken birkaç dersim vardı. Bir de bu birkaç hafta kabuğumdan fazlasıyla çıkmıştım zaten. Okul açılınca fazlasıyla yoğun olacağımdan bundan sonraki son günlerimi tatil için belirlediğim son hedeflerimi yapmakla geçireceğim. Kısacası evden çıkmayacağım.

 

 

Kısacası Kerem'in bu üç haftayı delirerek geçirmesini sağlayacaksın🤭

Sonunda bitti. Açıkçası düğün sahneleri falan yazmak benim için zormuş bunu fark ettim 😅

Umarım beğenmişsinizdir.

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun🤍

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%