@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Nasılsınız bakalım? Bu kız yorgun çünkü bugün akşama kadar dersi var, ona dua edin olur mu 🫣 Neyse ben sizi daha fazla bekletmeden yeni bölümle baş başa bırakıyor, beğeneceğinizi ümit ederek iyi okumalar diliyorum 🤍
~Kerem
Elimdeki dosyayı sinirle masama fırlatıp sandalyemde geriye yaslandım. İki haftadır kafayı yemek üzereydim. Elimizde Kanca'ya dair ne bir iz, ne de bir ipucu vardı. Herifin adamlarının yarısından fazlasını hak ettikleri deliğe tıkmıştık ama asıl girmesi gereken pisliğin nerede olduğunu hâlâ bilmiyorduk. Yakaladığımız adamları da hiçbir şey söylemiyorlardı. Sinirden kaçını hastanelik ettiğimi bile bilmiyorum ama herifler dut yemiş bülbül misali ağızlarını açmadılar bile. Başımı iki elimin arasına alıp masama yaslandım. Gözümü kapatıp sakinleşmeyi bekledim yoksa bu sinirle sağlıklı düşünmeyecek, belki de kendime zarar verecektim. Gözlerim kapalı sakinleşmeyi beklerken odamın kapısı çaldı. Duruşumu bozmadan "Gir." deyip gözlerimi açtım. Semih elinde bir dosyayla yanıma gelip oturdu. "Hiç iz yok kardeşim." "Şaşırmadım." "Kerem, iyi misin?" Biraz yüksek çıkan sesimle "Değilim Semih, hiç iyi değilim. Herifin köpekleri bile beni ailemle tehdit ederken nasıl iyi olabilirim?" dedim. Semih yerinden kıpırdamadan, sakin çıkan ses tonuyla "Böyle yaparak sadece işleri zorlaştırıyorsun Kerem. Öncelikle sakin ol. Allah'ın izniyle halledeceğiz." deyince derin bir nefes alıp "Deniyorum Semih. İsyan etmemeyi, sakin kalmayı ama başaramıyorum. İki haftadır bir yandan endişe diğer yandan korku... Kafayı yemek üzereyim. Her dakika ya aileme bir şey yaparlarsa diye endişelenmekten de yoruldum." dedim. Semih ayağa kalkıp "Haklısın ama korkunun ne ailene ne de sana bir faydası var. Kendini toparlamaya bak. Kalk hadi, vakit de geç oldu zaten. Eve gidiyoruz." deyince kol saatime bakıp saatin yedi buçuğa geldiğini gördüm. Hakikaten de geç olmuştu. Dün eve gidememiştim. Bu yüzden de kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. Ayağa kalkıp odamdan çıkan Semih'in peşinden dışarı çıktım. "Kerem, O'na inanmaktan vazgeçme. İçindeki korkuyu O alacak, sana yardım edecektir." "Vazgeçmiyorum kardeşim ve inanıyorum da. Fakat işin ucu aileme dokununca..." Semih elini omzuma koyup "Endişelenme, her şey yoluna girecektir. Sen bir de gidip Erva'yla konuşsana. Yenge sana iyi gelecektir." deyip gülünce omzumdaki elini çekip bu sefer de ben elimi omzuna koydum. "Semih, bir başkomiserle dalga geçmekten tutuklarım bak seni." Semih gür bir kahkaha atıp "Kızın adını bile söylemem yetti. Hemen kendine geldin." deyince dayanamayıp bende gülmeye başladım. Haklıydı. Onun adını duymak bile bana güç veriyor, derdimi, tasamı azaltıyordu. Semih'in omzuna hafifçe vurup "Neyse kardeşim, moralimi de yerine getirdiğine göre seni tutuklatmadan hadi evine." dedim. "Emredersiniz başkomiserim. Allah'a emanet olun." Semih'in dediğine gülerek "Sende kardeşim." deyip arabama yöneldim. Kapıyı açıp hızla yerime geçtim. Yol kısa olduğundan dakikalar içinde vardım ve aynı hızla arabayı park edip apartmana yöneldim. Bahçeye girdiğim sırada apartmandan gülerek çıkan Erva, Pınar ve Mete'yi görünce olduğum yerde durdum. Saatime baktığımda sekize geliyordu ve bu üçlü bu saatte nereye gidiyordu? Pınar beni fark edince koşarak yanıma gelip sarıldı. Bende sarılınca "Ağabey, iyi misin?" diye sordu. "İyiyim mavişim. Sen nasılsın?" "Bende iyiyim ama seni merak ettim dün eve gelmeyince." "İşlerim vardı mavişim, o yüzden gelemedim." Pınar başını sallayıp beni bırakınca yanımıza gelen Mete ve Erva'ya döndüm. "Selamünaleyküm Kerem Ağabey." "Selamünaleyküm başkomiserim." Bana selam veren Mete ve Erva'ya "Aleykümselam." deyip konuşmalarına fırsat vermeden "Hayırdır, nereye bu saatte?" diye sordum. Mete "Markete." deyince hızımı kaybetmeden "Bu saatte mi?" diye sordum. "Ne varmış ki saatte?" "Saat kaç Erva?" Erva kol saatine bakıp "Sekizi yedi geçiyor." deyince "Evet Erva, saat sekizi çoktan geçmiş değil mi? Ve siz bu saatte markete gideceğiz diyorsunuz." dedim. "Market beş on dakika uzaklıkta Kerem. Sen karşımıza çıkmasaydın şimdiye gidip gelmiştik." Pınar ve Mete Erva'nın dediğine kıkırdarlarken onlara kısa bir bakış atıp yeniden karşımdaki inatçıya döndüm. "Sizi bu saatte markete götüren şey nedir?" "Çilekli sütüm bitmiş." Ben şaşkınlıkla ciddi mi diye ona bakarken kendilerini tutamayan Pınar ve Mete gülmeye başladılar. "Erva, şaka yapıyorsun değil mi?" "Hayır Kerem, ciddiyim. Sana saçma gelebilir ama bu durum benim için önemli." Erva kollarını kavuşturup başını önüne eğince istemeden onu kırdığımı fark ettim. Pınar ve Mete'ye baktığımda onlar da sessizce Erva'ya bakıyorlardı. Elimi saçlarıma koyup "Yürüyün bakalım. Alalım şu çok önemli çilekli sütleri. Belki istemeden kırdığım çilek de beni affeder böylece." dedim. Erva başını kaldırıp gülümseyerek "Tamam, hadi gidelim." deyince bende gülümseyip "Hadi o zaman." dedim. Hiç uğraştırmadan affetmişti neyse ki. Çok güzel bir kalbi vardı bu kızın. Küçücük şeylerden bile mutlu olacak, hemen affedecek kadar hem de. Mete ve Pınar önden yürümeye başlayınca Erva da yanıma gelip yürümeye başladı. Apartmanın bahçesinden çıktığımız sırada telefonum çalınca cebimden çıkarıp hızla açtım. "Efendim Emir." "Başkomiserim, dediğiniz yerler hakkında da gerekli bilgileri topladım ama maalesef hiç iz yok." "Olay yeri inceleme bir şey bulamadı mı?" "Hayır başkomiserim. Ölen kişinin de Kanca'yla alakası yok maalesef. Yüksek doz uyuşturucudan ölmüş." "Anladım. Sen hâlâ emniyette misin?" "Evet başkomiserim." "Tamam bırak, çık artık. Yarın devam edersin. Yoruldun sende." "Peki başkomiserim. Teşekkür ederim." "Ben teşekkür ederim koçum. Hadi görüşürüz. Allah'a emanetsin." "Görüşürüz. Siz de başkomiserim." Aramayı sonlandırıp telefonumu cebime koydum. Kafamı kaldırıp derin bir nefes aldım. Göz ucuyla önümde neşeyle konuşan kız kardeşime baktım. Ona, anne ve babama zarar gelmeden hemen o pisliği bulmalıydım. "Kerem, iyi misin?" Erva'nın sorduğu soruyla ona dönüp "İyiyim." dedim. İkna olmamış olacak ki "Emin misin? Telefonla konuştuktan sonra bir an da yüzün düştü." deyince sağ elimle saçlarımı karıştırıp "Sana, çınar ağacının altında konuştuğumuz gece, bir uyuşturucu çetesinin peşinde olduğumuzu söylemiştim. Hatırlıyor musun?" diye sorduğumda başını sallayıp "Evet, hatırlıyorum." dedi. "O çetenin pek çok elemanını yakaladık ama işin başında olan pisliği hâlâ bulamadık." "Umudunu kaybetme Kerem. Bulursunuz elbet. Her türlü bir yerden açık vereceklerdir." "Bilmiyorum Erva. Tek bildiğim çok yorulduğum." Erva cevap vereceği sırada Pınar "Hadi ama çok yavaş yürüyorsunuz." deyip yanında Mete'yle markete girdi. Erva ve bende arkalarından girince Erva bana dönüp "Şuradan çıkalım, daha rahat konuşuruz." deyip çilekli sütlerin olduğu raflara yöneldi. Ben de o haline gülerek cipslerin olduğu yerde önüne gelen cipsi eline alan Pınar'ın yanına geçtim. Elimi omzuma koyup "Sınav senesindesin maviş. O kadar cips yemen iyi değil farkındasın değil mi?" dedim. "Evet ağabey ama ben Melih Ağabeyim'le konuştum. Çok yemediğin sürece sorun yok dedi." "Peki, madem Melih dedi sorun yok ama sende biraz Erva'yı örnek alıp süt alsan fena olmaz." "Ya ama ben süt çok sevmiyorum ki. Yerine meyve suyu alsam..?" Pınar'ın saçlarını karıştırıp "Olmaz bücür. Bekle ben sana birkaç tane süt alıp geleyim. Çikolatalı seversin sen. Çikolatalı alıyorum." deyip Erva'nın yanına geçtim. Elinde dört kutu çilekli sütle hâlâ sütlere bakan Erva'yı görünce "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "Hesap yapıyorum ya." "Hesap mı? Ne hesabı?" "Evden çıkmamak için kaç kutu almam gerektiğini ama olmuyor ya. Tek seferde seksen altı kutu sütü eve götüremem ki." "Kaç dedin? Seksen altı kutu sütü ne yapacaksın Erva?" "İçeceğim işte. Her güne bir tane şeklinde. Yazın da böyle yaptım biliyor musun, böylece bir buçuk ay boyunca evden çıkmadım. Çok pratik." Ben şaka yapıyorum demesi için ona bakarken o hâlâ önündeki sütlere bakıyordu. Of be Erva. Ben seni görebilmek için nelere katlanırken, sen neyin planlarını yapıyorsun. "Neyse ya, şimdilik okul var diye dönüşte alırım ama üç haftalık ara tatil için şimdiden bir plan yapsam iyi olur." Derin bir nefes alıp "Tuhafsın Erva, hem de fazlasıyla." deyip iki kutu çikolatalı süt alıp kasada bizi bekleyen Pınar ve Mete'nin yanına geçtim. Ödemeyi yapıp çıkınca Pınar ve Mete yine kendi aralarında konuşup hemen önümüzde yürürlerken ben ve Erva da sessizce arkalarından geliyorduk. "Ben bilmeden yanlış bir şey mi söyledim?" Göz ucuyla Erva'ya bakıp "Hayır." deyip önüme döndüm. Bağırarak "Seviyorum seni Erva. Göremediğim gün deliye dönüyorum ama sen de sanki seni görmemem için ayrıca çaba sarf ediyorsun. Gör artık sana olan sevgimi, aşkından ölüp bittiğimi." demedim, diyemedim. Hâlâ alacağım cevaptan korkuyordum. Onu kaybetmekten korkuyordum. "Kerem, sana daha önceden de dediğim gibi kaybetme ümidini. Allah'a güven, her şey O'nun izniyle istediğin gibi olacaktır." "İnan bana güveniyorum, sonuna kadar da inanıyorum ama endişelerimin önüne de geçemiyorum." Gözüm yine hemen önümde her şeyden habersiz neşeyle konuşan kardeşime kayınca derin bir nefes alıp "Sen yardım et Allah'ım." dedim içimden. Apartmanın bahçesine girince hepimiz sustuk. İçeri geçince Erva merdivenlere yönelince biz de onunla çıktık. Serkan'ın dediği gibi herkesi merdivene alıştırmıştı. Bazen ben bile merdivenlerden inip çıkıyor, asansörün olduğunu sonradan hatırlıyordum. Bizim kata gelince vedalaşıp evlerimize geçtik. Eve girer girmez anne ve babama "Ben geldim." deyip hızla odama yöneldim. Dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp banyoya geçtim. Duş aldıktan sonra da hızımı kaybetmeden mutfağa geçtim. Annem sağolsun bir şeyler hazırlamıştı bu süre içerisinde. Yemek yedikten sonra yorgun olduğumu söyleyip odama geçtim yeniden. Dolaptan seccademi çıkarıp vakit kaybetmeden yatsıyı kıldım. Namazdan sonra telefonumu elime alıp, yatağıma oturup ekranı açtım. Erva'dan gelen mesajı görünce hızla açıp okumaya başladım. ERVA: "Kendini yalnız ve çaresiz hissetme Kerem. Kalk ve silkelen, kendine gel! Dediğim gibi O'na inanmaktan vazgeçme." ERVA: "Rabbimiz Kaf Sûresi 16. ayette 'Ben kuluma şah damarından daha yakınım.' buyurmuyor mu? Cevap veriyorum: Buyuruyor." ERVA: "Bu yüzden seni yaratan sana bu kadar yakınken her daim O'na güven ve huzur içinde ol." ERVA: "Daha fazla da saçma sapan şeyler düşünmeyi bırak, gelip döverim seni ha! En fazla bir başkomiseri dövmekten beni tutuklarsın olur biter. Bu da umurumda olmaz ona göre." Baştaki mesajlarına gülümserken son mesajında dayanamayıp kahkaha atmaya başladım. Çilekli süt içen küçücük bir kız, beni dövmekten bahsediyordu. KEREM: "Teşekkür ederim Erva. Şimdi daha iyiyim." KEREM: "Dövebilirsin, izin veriyorum ama çilekli süt içen bir ufaklığın beni dövmekle tehdit etmesi tuhaf geldi." ERVA: "Çilekli sütü sadece çocuklar mı içer? Hayır. Hem ben seviyorum tamam mı? Bir de şaka yapmıyorum. İnan bana görmek istemezsin nasıl dövüştüğümü." KEREM: "Tamam canım, bir şey demedim. Kızma lütfen." ERVA: "Kızmadım, merak etme. Neyse konumuz bu değil. Dediğim gibi umudunu kaybetme ve kendine dikkat et. ERVA: Ayrıca biraz da dinlen. Yorgun görünüyordun. KEREM: "Tamam. Sende dikkat et." KEREM: "Dinlenirim." ERVA: "O zaman ben seni tutmayayım. İyi dinlenmeler." KEREM: "Sağol. Görüşürüz." ERVA: "Görüşürüz." Telefonumu kapatıp komodinin üzerine bırakıp yatağıma uzandım. Kendime her gün telkin ettiğim, Allah'ın sabredenlerle beraber olduğu gerçeği aklıma gelince gülümsedim. Bu güçtü beni ayakta tutan. Şu kısacık ömrümüzü rızasına uygun geçirmemiz karşılığında bize cennetini vadeden Rabbimizin vaadiydi içimdeki boşluğu kapatan. "İçimdeki boşluğu rahmetiyle dolduran Rabbim, sana hamdolsun." diye mırıldanıp gözlerimi kapattım. Önüme bırakılan dosyaya umutsuz bakışlar atıp ayağa kalktım. Simay "Bakmayacak mısın?" diye sorunca ona dönüp yüzüne bakmadan "Hayır, işe yarar bir bilgi getirmediğin yüzünden de belli zaten." deyip sinirle odamdan çıktım. Sabah düzenlediğimiz baskında Kanca'yı elimizden son anda kaçırmıştık ve buna ekibimin yaptığı küçücük bir hata neden olmuştu. Üstüne bir de az kalsın Emir yaralanacaktı da neyse ki son anda Semih'in müdahalesiyle bunu önlemiş olduk. Lavaboya geçip abdest alıp hızla odama geçtim. Kapıyı kilitledikten sonra evden getirdiğim seccadeyi dolabımdan çıkarıp serdim ve öğle namazını kıldım. Namazdan sonra seccademi yerine koyup kilitlediğim kapıyı açıp yerime geçtim. İçimdeki endişe her namaz kıldığımda biraz olsun azalıyordu ve yine biraz olsun azalmıştı ama patlamaya hazır öfkem hâlâ içimdeki yerini koruyor, patlayacağı anı bekliyordu. Boş bir ifadeyle Simay'ın masama bıraktığı dosyaya bakmaya başladım. O an odamın kapısı hızla açıldı ve Semih "Kerem, Kanca'yı bulduk." dedi nefes nefese. Hızla yerimden kalkıp "Nerede?" diye sorduğumda Semih "Maalesef ki şu an sizin apartmanın orada. Acele etmeliyiz. Ailene bir zarar verebilir." deyince hızla anahtarımı alıp odamdan çıktım. Semih ekibe haber verdiği için hızla bizim apartmana doğru yol aldık. Apartmanın biraz gerisinde durunca silahımı çıkarıp koşarak apartmana yöneldim. Bahçeye girer girmez Kanca tam ayaklarımın önüne düştü. Burnundan kanlar fışkırıyordu. Kafamı kaldırıp bunu kimin yaptığına baktığımda Erva'nın Kanca'nın adamlarından birine yumruğunu geçirdiğini görünce şaşkınlıkla olduğum yerde durdum. Erva'nın yumruğunu geçirdiği adam da Kanca gibi yeri boylarken bu sefer de diğer adama tekmeyi geçirdi. Tam arkasını dönüp diğerine de vuracaktı ki adamlardan biri sağ ayağına tekme vurunca yere düştü. O an hızla şaşkınlığımı üzerimden atıp Erva'ya tekme atan herifi kendime çevirip, suratının ortasına kafamı geçirip yere serdim. Erva'ya baktığımda iki eliyle ayak bileğini tutmuş, hızlı nefesler alıp veriyordu. Ekibime döndüğümde çoktan herifleri yakaladıklarını görünce Erva'nın önünde diz çöküp "İyi misin?" diye sordum. Başını kaldırıp "Ayağımı kırdı iğrenç mahluk." deyip yeniden önüne döndü. Doğrulup annem ve Pınar'a baktığımda Pınar'ın ağladığını, annem ve Sevil Teyze'nin de onu sakinleştirmeye çalıştıklarını gördüm. Annemle göz göze gelince gözlerini kapatıp açtı. Bu endişelenme, iyiyim demekti kendince. Alper'e döndüğümde maalesef iyi olmadığını gördüm. Kaşı patlamıştı ve çok kötü kanıyordu. Mete ve diğerleri de iyilerdi neyse ki. Yeniden anneme dönüp "Anne, siz eve geçin ben geliyorum şimdi." dedim. Sevil Teyze "Bize gidelim Esmacığım, hadi." deyince annem başıyla onayladı. Sevil Teyze önce Alper'e dönüp "Alper, hadi sizde gelin oğlum. Kaşına pansuman yapalım." deyip, hâlâ yerde bileğini tutan Erva'nın yanına geçti. Erva'ya "Kızım, iyi misin?" diye sordu endişeyle. Erva başını kaldırıp gülümseyerek "İyiyim anne. Sanırım incindi ama dediğim gibi iyiyim. Hem çok ağrımıyor zaten." deyip Sevil Teyze'ye elini uzattı. Sevil Teyze'nin yardımıyla ayağa kalkınca "Anne, sen Esma Teyze'nin yanına git. O da Pınar da çok korktular. Ben geliyorum şimdi." deyince Sevil Teyze "Tamam kızım." deyip annem ve Pınar'ı alıp içeri girdi. Onlar içeri girer girmez Erva bana dönüp "Gelmenize gerek yoktu. Zahmet ettiniz. Ben herifleri paket yapıp gönderirdim size." deyince şaşkınlıkla ona baktım. Alper ve Elif Erva'nın dediğine gülmemek için kendilerini zor tutarlarken hemen arkamda olan Semih kendini tutamayıp gülmeye başladı. Ona döndüğümde "Kusura bakma kardeşim ama kız haklı." deyince "Semih!" dedim uyarırcasına. "Hayır anlamıyorum da zaten. Koskoca Başkomiser Kerem'in annesi ve kız kardeşi tehdit ediliyor, siz olay bitince geliyorsunuz. Ya biz burada olmasaydık? O pislikler onları kaçıracaklardı. Pınar o yüzden ağlıyordu." Dediğiyle elimi saçlarıma daldırıp sinirle nefes alıp vermeye başladım. Haklıydı ve ona kızmıyordum. Aksine teşekkür borçluydum çünkü onun sayesinde hem Kanca'yı yakalamıştık hem de annem ve kız kardeşim iyiydi. Başımı kaldırıp "Öncelikle teşekkür ederim Erva. Sayende hem aylardır aradığımız herifi yakaladık hem de ailem iyi. Dediğin gibi ailem tehdit edildi ama biz de erken gelmek için elimizden geleni yaptık." dedim. Erva bir şey demeden başını eğip birkaç adım attı ama anında durup yüzünü buruşturdu. Hızla yanına geçip "İyi misin? Yardım edeyim mi?" diye sorduğumda elini kaldırıp "Gerek yok, kendim hallederim." deyip bir adım daha attı ama sanırım ayağı fena halde incinmişti veya daha da kötüsü kırılmıştı. Üstüne bir de kendini zorluyordu. "Erva, inadı bırak. Yürüyemiyorsun işte. Bırak yardım edeyim sana." "İstemiyorum dedim ya Kerem. Hem... Hem sen git o herifleri sorgula. Ona da geç kalmayın." "Erva!" Erva beni umursamadan yeni bir adım atmaya kalkınca dayanamayıp "Eeh, yeter bu kadar inat ettiğin." deyip omzundan tutup kendime çevirdim. Bir şey yapmasına fırsat iki kolundan kavrayıp hızla omzuma attım. Erva hızla "Ya Kerem, ne yapıyorsun? İndir beni." deyince "Hak ettin sen. Bir başkomiseri dinlememekten tutuklamadığıma dua et." dedim. "Ya bir de dalga mı geçiyorsun benimle. İndir beni çabuk." "İndirmiyorum." "Ya Kerem delirdin mi? Un çuvalı mıyım ben ayrıca?" "Estağfurullah canım ne un çuvalı. Olsan olsan bir çuval tüy olursun. Gerçi o bile senden ağırdır ya neyse." "Kerem, dalga geçme de indir beni. Hadi ya, lütfen." "İndirmiyorum inatçı keçi. Onu bana karşı çıkmadan önce düşünecektin." deyip ekibime döndüm. Semih kollarını kavuşturmuş yüzünde muzip bir sırıtışla bana bakarken biraz arkasındaki Simay da yüzünde büyük bir sinirle bana ve Erva'ya bakıyordu. Onu umursamadan Semih'e dönüp "Kardeşim, siz dönün emniyete. Ben bu inatçı çileği götürüp geliyorum." dedim. Semih başıyla onaylayıp Simay'a döndü. Simay'ı zorla götürünce Alper ve Elif'e döndüm. Onlar da gülerek Erva'ya bakıyorlardı. "Kerem, beni indiriyor musun, indirmiyor musun? Karar ver çabuk." "İndirmiyorum." "Ya o heriflere uyguladığım tarifeyi sana da uygulamadan indir beni başkomiser." Alper ve Elif Erva'nın haline kahkahalarla gülerken dayanamayıp bende gülmeye başladım. "Ya Kerem indir beni. Alper, sende gülme ayrıca. Diğer kaşını da bana patlattırma. Yaparım biliyorsun." Alper gülmeyi bırakıp "Biliyorum manyak yaparsın ama bir başkomiserin omzundayken zor." deyip bana döndü. "Kerem, hadi içeri geçelim." Başımla onaylayınca Alper ve Elif önden içeri girdiler. Bende ilerleyeceğim sırada Erva "Kerem, dur. Ya indir beni bak sırt çantam da orada. Onu almam lazım." deyince eliyle gösterdiği yere döndüm. "İyi deneme ama yemezler." deyip çantasını aldım. Hızlı adımlarla apartmana girince Alper ve Elif'in çoktan çıktıklarını fark ettim. Önce asansöre ardından da merdivene baktım. Merdivenden çıkabilirdim sorun değildi ama aklıma Serkan'ın söyledikleri gelince asansöre yöneldim. Korkularının üstüne gitmeliydi ve o gün bu gündü. Asansörü çağıran tuşa basınca Erva hızla hareket edip "Kerem, sakın... Kerem lütfen, binmek istemiyorum. Ne olur indir beni." dedi titreyen sesiyle. Asansörün kapısı açılınca "Ben yanındayım Erva." deyip içeri girdim. "Kerem çıkalım, lütfen. Korkuyorum." Üçüncü katın tuşuna bastığımda asansörün kapısı kapandı. Erva'yı yavaşça yere indirdiğimde iki eliyle yüzünü kapatmıştı. "Erva, sakin ol ben yanındayım." "Korkuyorum. Neden bana bunu yapıyorsunuz?" Titreyen sesini duyunca bileklerinden tutup ellerini yüzünden çektim. Dolu dolu elalarıyla bana bakınca "Hayatın boyunca boş bir şeyin korkusunu yaşayamazsın Erva." dedim. "Denedim ama olmuyor Kerem. Yapamıyorum." "Yapıyorsun Erva. Farkında mısın bilmiyorum ama şu an o korkunun üstüne gidiyorsun." dediğimde asansörün kapısı açıldı. Erva'nın bileklerini bırakıp "Bak, geldik bile ve hiçbir şey olmadı." dedim. Erva sendeleyerek hızla asansörden çıkınca bende peşinden çıktım. Bana dönüp elinin tersiyle gözündeki yaşları silip "Teşekkür ederim." deyince gülümseyip "Rica ederim." dedim. O tatlı haline dayanamayıp gülmeye başladım. Ne olduğunu anlamadığı için bana şaşkınlıkla bakınca gülmeyi bırakıp "Az önce aslan kesilen kız, şimdi de küçücük bir kedi yavrusuna döndü." dediğimde Erva hızla "Kerem, bak o heriflere neler yaptığımı gördün. Şansını zorlama istersen." dedi. Aklıma gelenle hızla "Hakikaten Erva, sen öyle dövüşmeyi nereden biliyorsun?" diye sordum. "Karate ve tekvando dersleri almıştım zamanında. Dün mesajlarımda da ciddiydim. Sana görmek istemezsin demiştim başkomiserim." "Karate ve tekvando mu? Ciddi misin?" Erva başını sallayıp "Ciddiyim." deyip arkasını döndü ve zili çaldı. Saniyeler içinde Elif kapıyı açınca Erva ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Bende ayakkabılarımı çıkarıp peşinden içeri girdiğim sırada Sevil Teyze de yanımıza geldi. "Erva, iyi misin kızım? Ayağın çok mu ağrıyor?" "İyiyim anne merak etme. Esma Teyze ve Pınar nasıl?" "Merak etme iyiler." Sevil Teyze bana dönüp "Kerem, sen yanlarına geç istersen. Biz de bu küçük savaşçının ayağı ne halde bakalım, geliyoruz." deyince "Peki." deyip oturma odasına geçtim. İçeri girer girmez Pınar hızla ayağa kalkıp yanıma geldi. Kollarını belime dolayıp sıkıca sarılınca bende aynı şekilde sarılıp saçlarına küçük bir öpücük kondurdum. "Korkma mavişim, geçti. Yanındayım." "Ağabey, sen iyisin değil mi?" Pınar'ın ağlayarak sorduğu soruyla belindeki kollarımı gevşettim. Kafasını kaldırıp yüzüme bakınca ellerimi yanaklarına koyup "Beni boşver güzelim. Asıl sen iyi misin onu söyle?" dedim. Pınar başını sallayıp "İyiyim ama o tuhaf adam sizin sayenizde o başkomiseri öldüreceğim deyince çok korktum ağabey. Bizim yüzümüzden seni öldürecek diye..." Pınar cümlesini tamamlayamadan yeniden bana sarılınca "Şşş, sakin ol. Geçti mavişim, yapma böyle lütfen." dedim. Pınar ağlamaya devam edince kolundan tutup annemin karşısındaki koltuğa götürdüm. Oturduğumuzda yeniden bana sarılınca bende sarılıp anneme döndüm. "Anne, iyisin değil mi?" "İyiyim oğlum merak etme. Zaten onlar bir şey yapamadan Erva kızım müdahale etti. Sonrasında da siz geldiniz de, işte kardeşin korktu biraz." Annem evdeki en soğukkanlı kişi olduğundan bu durum onu çok korkutmamıştı neyse ki. Ona başımı sallayıp Alper'e döndüm sefer. Hira, patlayan kaşına pansuman yapıyordu. "Alper, sende hakkını helal et. Benim yüzümden bu hale geldin." "Ne hakkı kardeşim. Varsa da sonuna kadar helal olsun. Çok şükür ki kimseye bir şey olmadı çilek sayesinde." "Çok şükür." Hira, Alper'in kaşına yaptığı pansumanı bitirdikten sonra ayağa kalkıp "Ben bir de Erva'ya da bakayım." dedi ama o odadan çıkamadan sağında Ayça solunda da Elif'le, Erva içeri girdi. "Eğer ayağımda dediğiniz gibi bir çatlak varsa bitti o şereften yoksun herif. Ona Bandal Chagi atayım da görsün." Elif "Ne atacaksın?" deyince Erva "Bandal Chagi, yani hilal tekmesi." deyip bana döndü. "Öyle bir hakkım var değil mi?" "Yok Erva." "Ne demek yok ya. Siz geç kalınca sorgulama hakkına sahipseniz, bende onu parçalama hakkına sahibim." Herkes hatta Pınar bile Erva'nın dediğine gülmeye başlayınca dayanamayıp bende güldüm. "Erva, yeterince şok yaşattın bugün bize. Şimdilik uslu uslu otur lütfen. Tamam mı?" Erva cevap vermeyince ayağa kalkıp anneme döndüm. "Anne, benim gitmem gerekiyor. İdare edersiniz değil mi?" Annem başını sallayıp "Git oğlum ama dikkatli ol." deyince "Olurum anne, merak etme." dedim. Pınar'ın alnından öpüp "Her şey yolunda mavişim. Korkma, tamam mı?" dedim. Pınar başını sallayınca Erva'nın önüne geçip "Yaptıklarını hayatım boyunca unutmayacağım. Çok teşekkür ederim." deyip cevap vermesini beklemeden çıktım. Hızla emniyete geçip bizimkilere herifleri sorguya almalarını söyledim. Sorgu odasına gideceğim sırada bana seslenen emniyet amirine döndüm. "Kerem, koçum tebrik ederim. Yakalamışsınız Kanca'yı." "Çok şükür yakaladık müdürüm." "Çok şükür koçum, çok şükür. Ailen iyi değil mi?" "İyiler müdürüm." "İyi bari. Neyse ki tam zamanında yetişmişsiniz." "Neyse ki. İzninizle ben sorguya gidebilir miyim?" "İzin senin Kerem. Bende gerekli yerlerle irtibatı kurdum. Merak etmeyin." "Sağolun müdürüm." Vedat Ağabey elini omzuma koyup "Sen sağol Kerem. İşini hakkıyla yapmana her zaman hayran oldum. Allah seni başımızdan eksik etmesin." deyince "Teşekkür ederim müdürüm. Sizi de." dedim. Vedat Ağabey kolay gelsin deyip gidince bende hemen sorgu odasına geçtim. Girer girmez burnu bandajlarla sarılı Kanca'yı görünce yüzümde onu sinir edecek bir gülümsemeyle tam karşısına geçtim. "Küçücük kız seni ne hale getirmiş. Yazık." Kanca başını kaldırıp "Hiç havalanma başkomiser. Bir işe yarasaydın o kız yerine sen burnumu kırmıştın." deyince burnuna yumruğumu geçirdim. Burnundan yeniden kanlar fışkırırken "Beni ailemle tehdit etmemen gerektiğini öğrendin değil mi?" dedim. Başını kaldırmadan "Manyak bir karın olduğunu bilseydim işe önce ondan başlardım başkomiser." deyince suratına yeniden yumruğumu geçirmek için elimi kaldırdım ama Semih yanıma gelip bileğimden tuttu. "Kerem, artık yolun sonuna geldiğini biliyor. Bu yüzden de seni sinirlendirmekte buluyor çareyi. Aldırma." Kanca'ya dönüp "Bütün köpeklerini de, mallarını da bulduk. Parayla satın aldığın herifler yakalandığını öğrenince geri çekildiler. Artık tamamen teksin. Bunu bildiğin için de çaresizlikten bizimle uğraşmayı seçiyorsun." deyip yeniden bana döndü. Semih dediklerinde haklıydı. Bu şerefsiz, mafya falan da değildi. Sadece karun kadar zengin fakat parasını pis işlere harcayacak kadar da salaktı. Aylardır saklanmasının nedeni de tamamen buydu ama oyun bitmişti. Bugün, arandığı için ona yardım etmeyen adamları yüzünden ailemi kaçırmak için mecburen kendisi gelmiş, hayatının hatasını yaparak elimize düşmüştü. Şimdi elimizdeydi ve artık pis işleriyle binlerce gencin hayatını karartamayacaktı. Onun yüzünden bir ayda otuzdan fazla genci yüksek doz uyuşturucu almaktan ölü bulmuştuk. O gençlerin neredeyse on tanesi henüz çocuktu ve maalesef onlara yetişememiştik. Kanca'yı sorguladıktan sonra onu ve köpeklerini hak ettikleri deliğe tıkınca lavaboya geçip abdest aldım. Odama geçip akşamı ve sorgu yüzünden kılamadığım ikindi namazının kazasını kıldım. Çıkacağım sırada Semih yanıma gelip bir bardak kahve uzatınca yerime geçip gitmeyi bir süre erteledim. "İyisin değil mi kardeşim?" "İyiyim çok şükür Semih. Atlattık Allah'ın izniyle." "Atlattık çok şükür kardeşim. Yenge sayesinde." "Semih!" "Ne var oğlum, yalan mı? Hakikaten Kerem, Erva öyle dövüşmeyi nasıl biliyor?" "Karate ve tekvando dersleri almış." "Ne? Ciddi misin?" "Evet." "Oğlum, ileride olur da evlenirseniz bu kız her tartışmada seni hastanelik eder." Semih cümlesini bitirip kahkaha atmaya başlayınca gülümseyip "Evlenelim de razıyım be Semih. Hem dövmez merak etme. Fark ettiğim kadarıyla çok affedici biri. Bir de kimseye kolay kolay küs de kalamıyor." dedim. "Olur İnşallah Kerem." "İnşallah Semih. Olmazsa da bugünkü gibi omzuma atar kaçırırım." Semih yeniden kahkaha atıp "Kardeşim sen bence keçileri kaçırmışsın." deyince onunla birlikte bende gülmeye başladım. Kahvemden son yudumumu alıp, ayağa kalkıp "Ben gidiyorum kardeşim. Pınar biraz kötü oldu. Kanca, sayelerinde beni öldüreceğini söyleyince korkmuş. Yanında olsam iyi olacak." dedim. "Tamam kardeşim. Görüşürüz. Selam söyle." "Aleykümselam. Görüşürüz." Semih'le vedalaştıktan sonra hızla emniyetten çıkıp eve geçtim. Kapıyı çaldığımda annem açıp gülümseyerek "Hoşgeldin oğlum." dedi. "Hoşbuldum annem." deyip yanağından öpüp içeri geçtim. Oturma odasına girince babam ayağa kalkıp yanıma geldi. Bana sarılınca bende sıkıca sarıldım. "İyisin değil mi oğlum?" "İyiyim çok şükür baba. Merak etme." Babam beni bırakıp "Çok şükür oğlum." deyip eliyle koltuğu gösterdi. Gösterdiği yere geçince o da karşımdaki koltuğa geçip "Her şeyi biliyorum oğlum. Annen anlattı. Neyse ki kimseye bir şey olmadan hallettiniz." deyip anneme döndü. "Gerçi her şeyi Erva kızım yapmış anlattıklarına göre. Allah ondan razı olsun." Bende anneme dönüp "Bu arada Erva nasıl anne?" diye sorduğumda annem "Sen gittikten sonra ne olur ne olmaz diye hastaneye gittiler ama ciddi bir şey yok çok şükür. İncinmiş sadece." deyince çok şükür diye mırıldandım. "Pınar nerede?" diye sorduğumda annem "Odasında." deyince ayağa kalkıp "Ben bi ona da bakayım." dedim. Annemle babam tamam deyince hızla Pınar'ın odasına geçtim. Kapıyı çaldığımda gir demesiyle içeri girdim. Pınar yatağında uzanmış tavanı izliyordu. Kafasını kapıya çevirip beni görünce hızla doğrulup yanıma gelip sıkıca sarıldı yeniden. Bende sarılıp "İyisin değil mi mavişim?" dediğimde başını sallayıp "Evet ağabey iyiyim çok şükür." dedi. Kolundan tutup yatağına götürdüm. Yatağına uzanınca yanına geçip sırtımı yatağının başlığına yaslayıp kendime çektim. Kollarını belime dolayıp sarılınca bende sarılıp saçlarını okşamaya başladım. Bir yandan da artık bittiğini, korkmasını gerektirecek bir durum olmadığını anlatıp sakinleştirdim. Bir saatin sonunda Pınar uyuyunca yavaşça yanından kalkıp üstünü örttüm. Alnından öpüp, odasından çıkıp abdest almak için lavaboya geçtim. Odama geçeceğim sırada annem yemek için çağırınca mutfağa geçtim. Yemeğimi yedikten sonra odama geçip yatsıyı kılıp yatağıma uzandım. Bugün olanlar gözümün önüne gelince gülümsemeden edemedim. Her gün yeni bir şey öğreniyordum hakkında. Bugün de; hâlâ küçücük bir kız olduğunu düşündüğüm çilek, sandığımdan da güçlü bir kız çıkmıştı. Fazlasıyla güçlü, azimli ama bir o kadar da inatçı. Yüzümdeki gülümsemeyi hiç bozmadan sağ tarafıma dönüp bu güzel düşüncelerle gözlerimi kapattım.
Eveeeet, bu bölümde bitti 😅 İnşallah beğenmişsinizdir. Ben yazarken çok güldüm, umarım sizi de aynı şekilde güldürmüştür ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |