@kayraege
|
Devammm🫣😉
Gece duyduğum takırtılarla hızla uyandım. Dayıma dönüp "Dayı, uyan." deyip kolunu dürttüm. Bir de korkmuyorum diyordu ama sımsıkı sarılmıştı bana. Birkaç defa daha kolundan çekiştirince uyandı. Hızla doğrulup "Erva, ne oldu?" dedi. O sırada yeniden gelen takırtılarla dayıma sarılıp "Dayı, sesler geliyor." dedim fısıldayarak. "Bu sesler ne ya?" "Dayı, zombiler mi geldi acaba?" "Güzelim, zombi diye bir şey yok." "Of, biliyorum ama korkudan ne dediğimi de bilmiyorum." "Erva, hırsız falan olmasın." Dayımın dediğiyle hızla ayaklanıp "Hadi bakalım." dedim. Başıyla onaylayınca hızla kapıya yöneldik. Kapıyı açıp seslerin nereden geldiğini anlamaya çalıştık. Mutfaktan geldiğini anlayınca yavaşça oraya yöneldik. Dayım yanıma gelip "Dikkatli olalım." deyince "Tamam." diye fısıldadım. Mutfağın ışığı kapalıydı ve büyük ihtimalle hırsız olabilirdi çünkü. Mutfağın önüne gelip kafamı içeri çevirince biri bana döndü. Korkuyla "Zombi!" diye bağırıp odama koştum. Dayım da hızla arkamdan gelip kapıyı kilitledi. Bana dönünce sarılıp "Hani zombi yoktu." dedim korkuyla. O da bana sarılıp "Yok elbette dayıcığım. Ne gördün ki mutfakta?" dedi korkuyla. "Biri bana döndü. Bende koşarak odama kaçtım." Daha sıkı sarılıp "Ya neydi o? Hani zombi yoktu." dedim. Salondan annemle babamın sesini duyunca dayımı bırakıp seslere kulak verdim. Odamın kapısı çaldı ve babam "Erva, Serkan iyi misiniz?" deyip kapıyı açmaya çalıştı. Kapı kilitli olduğu için yeniden vurup "Çocuklar, iyi misiniz?" diye sordu. Dayım kapıyı açınca ikisi de hızla odama girdi. "Serkan, ablam ne oluyor?" "Mutfaktan sesler geliyordu abla. Biz de bakmak için oraya geçtik. Erva mutfaktaki kişiyi zombi sanınca koşup odaya saklandık." Babam "Çocuklar mutfaktaki bendim. Su içmek için uyanmıştım. Işığı açmadığım için ayağımı masaya çarptım. O yüzden sesler duydunuz sanırım." deyince dayım bana dönüp "Babanı zombi sanmışsın iyi mi?" dedi gülerek. Koluna vurup "Of ya, bir de gülüyor musun dayı? Hepsi senin yüzünden zaten." dedim. Babamla annem bu halimize gülmeye başladılar. Babam anneme dönüp "Meleğim; hortlaklar, hayaletler, mumyalar ve kurt adamlar bitti şimdi sıra zombilere geldi." deyince ikisi de gülmeye başladılar. Nefes almakta zorlanmaya başladığım için onları o halde bırakıp masamdaki ilacıma uzandım. Sandalyeme oturup ilacımı aldım. Annemle babam hızla yanıma gelip "İyi misin kızım?" deyince başımı sallayıp "İyiyim, merak etmeyin." dedim gülümseyerek. Dayıma dönüp "Seriyi tamamladık. Bundan sonra korku filmi yok." dedim. "Bakarız." "Of dayı ya, sen akıllanmazsın." "Dayıya oflanmaz ufaklık. Bugün kaç kez söyledim sana. Ayrıca sen eniştemi zombi sanmayı nasıl başardın Allah aşkına?" "Hani filmde kız mutfağa girince karanlıkta bir zombi ona dönüp aniden ısırıyordu ya, ben de öyle olacak sandım." Dayım gür bir kahkaha patlatınca başlayınca ayağa kalkıp "Ya baba görüyor musun? Hem suçlu hem güçlü." dedim sitemle. Babam kollarını açıp "Gel küçük meleğim, zombi diye bir şey yok biliyorsun değil mi?" deyince kollarımı beline dolayıp "Elbette biliyorum baba ama film çok tuhaf bitti. Dünya salgından kurtulacak derken ona neden olan çatlak profesör intihar etti. Sonra sığınaklardaki insanlar da zombi oldu ve hepsi tuhaf bir şekilde ölmeye başladılar. Bu sefer hayvanlar gelip zombileri yemeye başladılar ve hayvanlar da öldüler. Herkes öldü, film de bitti." dedim. Babam küçük bir kahkaha atıp "O ne tuhaf filmmiş öyle. Siz niye böyle boş bir şeyi izlediniz ki?" deyince elimle dayımı gösterip "Hepsi onun yüzünden." dedim. Annem de gülerek dayıma dönüp "Neyse, bitti gitti. Hadi gelin çay, kahve bir şeyler içelim. Yarım saate sabah ezanı okunacak zaten. Kıldıktan sonra yeniden uyursunuz." deyince babam kolunu omzuma atıp "Hadi küçük meleğim." dedi. Mutfağa geçince dayımla yerimize oturduk. Annem su ısıtıcısını açıp babamın yanına geçti. İkisi de gülerek bize bakıyorlardı ki haklılardı da. Gece gece neler yaşamıştık. Hayır ben babamı nasıl zombi sandım onu da anlamadım ya neyse. Dayıma dönüp "Gece gece kendi korku filmimizi çektik yine iyi mi?" dedim. "Haklısın ufaklık. Filmin en güzel sahnesi de senin eniştemi zombi sanman oldu." "Hepsi senin yüzünden." Dayım bana gülerken annemle babama dönüp "Ben film bittikten sonra sizin yanınıza gelecektim aslında ama dayım izin vermedi. Korkuyor diye de yalnız bırakmak istemedim. Bu fedakarlığım karşısında bana neler yapıyor, görüyorsunuz değil mi?" dememle annemle babam da gülmeye başladılar. Dayım omzumdan tutup beni kendine çekip sarıldı ve "Haklı olarak biraz korktum ufaklık. Hem ben ablamla eniştem rahatsız olmasın diye dedim beraber uyuyalım." deyince bende sarılıp "O zaman namazdan sonra ben annemle babamın yanına gidiyorum, sen de odanda zombileri bekliyorsun." dedim. Dayım hızla "Hayır ufaklık, beraber uyuyacağız yine." dedi. Annem ayağa kalkıp dayımın yanına geldi ve yanaklarını sıkıp "Ya benim küçük kardeşim korkmuş mu? Ablası kıyamaz ona." deyip saçlarından öptü. Dayım ayağa kalkıp "Abla, bütün karizmamı çizdiniz ana kız." deyip kahveleri çıkardı. Biz babamla onların o haline gülerken, onlar da kahveleri hazırlayıp yanımıza geldiler. Babam "Hadi anlatın şu tuhaf filmi." deyince dayımla anlatmaya başladık. Filmi kısaca anlattıktan sonra babam "O zaman size bu saçma filmi unutmanız için izleyeceğiniz filmi söylüyorum: Ölü Ozanlar Derneği." dedi. "Baba ben geçen yıl kitabını okumuştum. Çok güzeldi ama sonu çok üzücüydü." "Evet kızım, filmi de çok güzeldir. Eminim ki çok seveceksiniz. En azından haftaya, cumartesi gününe çığlıklarla uyanmayacağız." Dayımla birbirimize bakıp gülmeye başladık. Her korku filminde aynı şeyi yaşıyorduk çünkü. Bu beş olmuştu. En komiği de izlediğimiz ilk korku filminden sonra anneannemi hortlak sanmamız olmuştu. Anneannem bir hafta bizimle konuşmamıştı bu yüzden. Kahvelerimizi içip ilk filmlerimizdeki olayları konuştuk. Ezan okunduktan sonra da abdest alıp babamın imamlığında namazımızı kıldık. Annemle babam odalarına geçerken biz de dayımla yeniden benim odama geçtik. Gerçek olmadığını bilsek de hâlâ içimizde yerini koruyan korkuyla uykuya daldık. Telefonumun titreşim sesiyle gözlerimi açıp doğruldum. Daha doğrusu doğrulmaya çalıştım çünkü karnıma sarılı kollar buna izin vermedi. Zorla telefonuma uzanıp ekranı açtım. Alper üç kez aramıştı. Aynı şekilde Ayça Abla da iki kere aramıştı ve dün kurduğum gruba da bir dolu mesaj atmışlardı. Saate baktığımda on bir buçuğa geliyordu. Hızla dayımı çağırdım. Karnımdaki kollarını gevşetince doğrulup "Dayı hadi kalk." dedim. Gözlerini ovuşturup "Ne oldu ufaklık?" diye sordu. "Uyan diye çağırdım." "Saat kaç?" "On bir buçuğa geliyor." "Tamam kalkıyorum." Dayım ayaklanıp alnımdan öptü ve "Ben üstümü değiştireyim sonra da kahvaltı yapalım olur mu?" deyince başımı sallayıp "Tamam." dedim. O çıkınca önce Ayça Abla ve Alper'e mesaj atıp bir saate çınar ağacının orada buluşalım yazdım. Sonra da bordo oduncu gömleğimi ve siyah kot pantolonumu giyip lavaboya yöneldim. Abdest aldıktan sonra da oturma odasına geçtim. "Günaydın anne, günaydın baba." "Günaydın küçük zombi. Büyük zombi nerede?" Annemin söylediğiyle küçük bir kahkaha atıp "Gelir şimdi." dedim. "Günaydın canım ailem." "Geldi işte büyük zombi." Dayım yanıma gelip saçlarımı karıştırdı ve "Babasını zombi sanan ufaklık da buradaymış." deyip yanıma orurdu. "Of dayı ya, hem suçlusun hem güçlü. Zeytinyağı bile bu kadar çabuk üste çıkmıyordur. Senin yüzünden kabul et işte." "Bak yine ofladı. Dayıya oflanmaz ufaklık. Ayrıca sensin zeytinyağı. Ben mi dedim eniştemi zombi san diye?" "Bir daha seninle film falan izlemiyorum. Kendi kendine izler, gece de korkudan ağlarsın artık. Zombiler gelip seni yese de yanına gelmem." Dayım, annem ve babam gülmeye başladılar. Dayım bana sarılıp "Ya tamam güzelim, şaka yapıyorum sadece. Ayrıca sen kıyamazsın bana." deyip annemle babama döndü ve "Kahvaltı yaptınız mı?" diye sordu. "Evet ablacığım biz yaptık. Durun ben size de hazırlayayım." "Yok abla otur sen. Biz hazırlarız." Dayım ayağa kalkınca ben de kalkıp "Dayı menemen yapalım mı?" dedim. Başını sallayıp "Harika olur." deyip mutfağa yöneldi. Bende arkasından gidip yardım ettim. Kahvaltıdan sonra o ders çalışacağım deyip odasına geçti. Ben de öğle namazını kılıp Ayça Abla ve Alper'le buluşmak için evden çıktım. Çınar ağacının oraya gittiğimde ikisi de gelmişti. Ayça Abla'nın karşısına oturup onlara döndüm. "Kusura bakmayın. Umarım çok bekletmedim." "Yok çiçeğim de merak ettik seni. Mesaj ve aramalara dönmeyince..." "Ya onun için de çok özür dilerim. Dün dayımla bir film izledik. O yüzden geç uyuduk. Korku filmiydi diye de gece bir dolu macera yaşadık." "Hayırdır?" "Uzun hikaye, bir ara anlatırım. Eee ne yapacağımıza karar verdiniz mi?" Alper hızla "Erva, ben diyorum ki takip edelim. Ablamın dediklerine göre bunlar fazla tekin tipler değil. Serkan Ağabey ve arkadaşlarına zarar verebilirler." dedi. "Kimi takip ediyorsunuz?" Duyduğum sesle hızla arkamı döndüm. Elif ve Mete kollarını kavuşturmuş bize bakıyorlardı. Alper oflayarak "Size başkalarını gizlice dinlemenin doğru bir şey olmadığını öğretemediler mi?" deyince Mete "Özür dileriz Alper Ağabey. Yanınıza gelir gelmez öyle söyleyince merak edip sordum." dedi. "Özel bir şey konuşuyoruz şu an. Boşverin, sizlik bir şey değil zaten." "Kimi takip edeceksiniz?" "Seni ilgilendirmez süpürgesiz cadı." "Serkan Ağabey'i ilgilendiriyor belli ki. Ben de gidip ona sorayım belki o bana söyler." Elif'in söylediğiyle Alper bana dönüp "Şu aptal arkadaşına bir şey söyle Erva." deyince Elif hızla "Sensin aptal be. Düzgün konuş benimle." dedi sinirle. Ayağa kalkıp "Eğer saçma sapan kavgalarınıza devam edecekseniz gidin benden uzakta edin. Bıktım artık ikinizin arasında kalmaktan." dedim. İkisi de dediğimle suspus olup başlarını eğdiler. Elif ve Mete'ye oturmalarını söyledim. Elif Ayça Abla'nın yanına, Mete de Alper'in karşısına oturunca ben de yerime geçip derin bir nefes aldım ve olayı baştan anlattım. Her şeyi anlattıktan sonra Elif ve Mete biz de geleceğiz diye tutturdular. Ne yaparsak yapalım vazgeçmediler. Onları da gruba alıp gece gideceğimizi söyledim. Dayım Salih Ağabey'e beni on ikide al demişti. Arabayla gidecekleri için ben de babamın arabasının anahtarını alacaktım. Neyse ki Ayça Abla'nın ehliyeti vardı. Bizi o götürecekti. Bizimkilerle konuştuktan sonra eve geçip ikindiyi kıldım ve ders çalışmaya başladım. Akşam ezanı okununca namazımı kılıp yemeğe geçtim. Yemeğimizi yedikten sonra annemle mutfağı toparlayıp oturma odasına geçtik. Dayım biraz tedirgin görünüyordu diye çok bir şey konuşmadım onunla. Çayımı içip annemlere ders çalışacağım deyip odama geçtim. Bir saat edebiyat çalıştıktan sonra hızla yatsıyı kıldım. Dizlerimin biraz üstünde biten siyah switimi ve onunla takım olan siyah pijamamı giyip çantamı hazırladım. Yara bandı, sargı bezi gibi ilk yardım malzemelerini, astım ilacımı ve su koyup çantamı dolabımın kenarına indirdim. Artık hazırdım. Göreceklerdi o pislik herifler, dayımla uğraşmanın bedelini. Saçlarımı açıp taradım ve yatağıma yöneldim. Aslında uykum yoktu ama birazdan annem ve babam yanıma gelirlerdi. Tam da tahmin ettiğim gibi saat on bire gelirken odama gelip iyi geceler dediler. Onlar çıktıktan on dakika sonra da dayım geldi. Yorgunmuş gibi davranıp şüphelenmesini engelledim. O da çıktıktan sonra yatağımdan çıkıp odamın kapısının önünde oturup dayımın çıkmasını bekledim. Saat on ikiyi on geçerken dayımın odasından çıktığını duydum. Hızla gruba dayımın çıktığını yazıp çantama uzandım. Dayım evden çıkınca kapının deliğinden bakıp bizim kattan inmesini bekledim. Asansöre biner binmez sessizce kapıyı açıp evden çıktım. Ayça Abla, Alper ve Elif de gelince hızla aşağı indik. Mete de çıkmış bizi bekliyordu. Apartmandan çıkınca dayımı Salih Ağabey'in arabasına binerken gördük. Hızla anahtarı Ayça Abla'ya uzatıp arabaya bindik. Ayça Abla fark edilmemek için gerilerden gidiyordu. On dakikalık araba yolculuğunun sonunda büyük, depo gibi bir yerin önünde durdular. Dayım ve arkadaşları inip depoya yönelince Ayça Abla arabayı güvenli bir yere park etti ve bizde hızla depoya yöneldik. Dayımla arkadaşları ve kavga edecekleri grup karşı karşıya gelince laf dalaşına girmeden direkt birbirlerine girdiler. Biz de bismillah deyip daldık aralarına. Dayım bizi fark edince eli ayağına dolaştı. O Elif ve Ayça Abla'yı korurken ben de Mete'nin yanındaydım. Herifler o kadar da iyi dövüşemedikleri için dövmem çok zor olmadı ama Alper maalesef kaşının üstüne çok kötü bir yumruk yedi. Neyse ki dayımın arkadaşı Buğra Ağabey tam zamanında müdahale etti de Alper daha fazla hırpalanmadı. Kavga devam ederken duyduğumuz polis sirenleriyle hepimiz hızla depodan çıktık. Dayım arkadaşlarına daha sonra konuşuruz deyip bize döndü. Ayça Abla arabaya yönelince hepimiz peşine düştük. Ayça Abla ve dayım ön koltuklara biz de sıkış tepiş arka koltuklara oturduk. Ayça Abla arabayı çalıştırıp depodan uzak bir yere sürmeye başladı. Apartmana varıncaya kadar dayım sinirle homurdanıp durdu. Apartmana vardığımızda Ayça Abla arabayı eski yerine park eder etmez dayım sinirle arabadan inip çınar ağacının oraya yöneldi. Biz de başımız yerde peşine düştük. Hepimiz tam karşısında durunca dayım kısık ama sinirli bir sesle "Ya siz manyak mısınız? Ne işiniz vardı orada? Ya başınıza bir şey gelseydi. Ben ailelerinize ne derdim?" dedi. Hepimizden ses çıkmayınca Ayça Abla'ya dönüp "Ayça, hadi bunlar daha çocuk, ya sen nasıl böyle bir tehlikeye atarsın onları." deyince Ayça Abla sinirle "Sen de çocuk değilsin Serkan ama kendini tehlikeye atıyorsun." dedi. Dayım mahçup olmuş bir şekilde başını eğip "Ayça, meseleyi en iyi bilen sensin ve bunu neden yaptığımı da anlarsın. Mecbur kaldık." dedi. "Serkan, şiddet hiçbir zaman çözüm değildir. Bu pisliklerin amacı sizi okuldan attırmak biliyorsun ki ve dediğim gibi pisliğin tekiler. Seni yalnız bırakamazdık." "Ya size bir şey olsaydı, ben ne yapardım o zaman? Ailelerinize bu durumu nasıl açıklardım? Düşüncesizce hareket ettiniz." "Neyse ki kimseye bir şey olmadı. Şimdilik sizin yaralarınıza pansuman yapalım, daha sonra ailelerimiz yokluğumuzu fark etmeden eve geçelim. Meseleyi yarın konuşuruz." Ayça Abla dayımın kolundan tutup çınar ağacının altına oturttu. Çantamdan çıkardığım malzemelerle dayımın patlayan kaşına pansuman yapmaya başladı. Aynı şekilde Elif de Alper'e... Her ne kadar kavga edip dursalar da Alper'e aşık olduğu için kıyamamıştı. Umarım şapşal arkadaşım yakında Elif'in ona olan ilgisini fark ederdi. Mete de sağolsun bana yardım etti de patlayan dudağımı temizledim. Kavga sırasında ayağım yerdeki taşa takılınca yüz üstü düştüm ve dudağım patladı. Bir de sağ elmacık kemiğimin üstünde hilal şeklinde küçük bir morluk oluşmuştu. Aslında havalı görünüyordu ama annemle babam görünce bütün havası sönecekti. Pansumanımızı yaparken dayıma olayı nasıl öğrendiğimizi anlattık. Neyse ki çok kızmadı. Ayağa kalkıp Ayça Abla'ya teşekkür etti ve "Hadi evlere. Yarın bu konuyu ayrıca konuşacağız." deyip apartmana yöneldi. Sessizce bizim dairenin önüne gelince yavaşça kapıyı açtım. Saat üçe geliyordu ve umarım annemle babam yokluğumuzu fark etmemişlerdir. Kapıyı yavaşça kapatıp dayımla odalarımıza yöneldik ama giremeden annem "Hoşgeldiniz küçük kaçaklar." deyince eyvah diye mırıldandım. Kafamı onlara çevirince ikisi de kollarını kavuşturmuş sinirli bir şekilde bize bakıyorlardı. Dayım da onlara dönüp "Abla, enişte ne zaman uyandınız?" deyince babam "İki saattir neredesiniz? Aklımız çıktı haberiniz var mı sizin?" dedi. Bizden ses çıkmayınca annem eliyle oturma odasını gösterip "Çabuk her şeyi anlatın. Ne işler çevirdiğinizi ve bu suratınızın halini de..." deyince dayımla başımız önde oturma odasına geçtik. Yan yana koltuğa oturunca annemle babam da karşımızdaki koltuğa geçip "Anlatmaya başlayın." deyince her şeyi en baştan anlattık. Dayım okulda o çocukların onlara çıkardığı zorlukları, ben de olayı nasıl öğrendiğimi ve bizimkilerle yaptığımız planı... Annemle babam, gece Mete'nin babası Fırat Amca Mete evde yok diye arayınca bizim de yokluğumuzu fark etmişler. Babam Feyzullah Amca'yı, Feyzullah Amca'da Sadık Amca'yı arayınca döngü tamamlanmış, ailelerimiz bir işler döndüğünü anlamışlardı. Bizi aramak için çıkacakları sırada da apartmana girdiğimizi görüp eve gelmemizi beklemişlerdi. Annemle babam bizi bir güzel azarladıktan sonra bizimkilerin aileleriyle konuştular. Onlara da olayları anlattıktan sonra babam "Cezalarınızı verdikten sonra namazını kılıp doğruca yatmaya gideceksiniz." deyip anneme döndü. Annem başıyla onaylayınca yeniden bize dönüp "Ceza bir: Ceza defterinize bin defa 'Bir daha tehlikeli işlere kalkışmayacak, önemli meseleleri önce anne ve babama anlatacağım.' yazacaksınız." dedi. Dayımla itiraz etmeye hazırlanırken babam hızını kaybetmeden "Ceza iki: Yarın size vereceğim kitabı bir haftada okuyup özet çıkaracaksınız. İnternetten kopya çekmeye kalkarsanız verdiğim kitabın iki katı kalınlığındaki bir kitabın özetini üç günde isterim ona göre." dedi. Annem "Ceza üç: Bir ay boyunca hiçbir sosyal etkinlik yok. Okuldan çıkınca direkt eve geleceksiniz ve hafta sonları da apartman dışına çıkmak yasak." deyince sesimizi çıkarmadık. Zaten bu kadar cezamız ve sınavlarımız varken dışarı çıkmayı düşünmüyorduk. Babam "Son olarak ceza dört: Erva sen okul sınavlarından doksanın altında, Serkan sende vizelerden yetmişin altında not almayacaksınız. Ayrıca yarın, akşama kadar biz yokuz. Biz gelene kadar ev işleri bitecek, yemek hazır olacak, gün sonunda da ceza ödevinden iki yüz cümle yazılmış olacak." deyince dayımla bittik diye mırıldandık. Ezan okunduktan sonra abdest alıp odalama geçtim. Namazımı kıldıktan sonra hızla yatağıma uzanıp çok yorgun olduğum için kendimi uykuya teslim ettim. Sabah dayımın sesiyle gözlerimi açtım. Yatağımın kenarına oturmuş beni çağırıyordu. "Dayı, ne oldu?" "Uyan hadi ufaklık. Ablamla eniştem çıktılar. Şu işleri halledip ders çalışalım. Akşam da ceza ödevini yazarız." "Tamam kalkıyorum." Dayım çıkınca ayaklanıp saçlarımı tarayıp sıkıca bağladım. Hızla lavaboya yönelip abdest aldım ve mutfağa geçtim. İkimizde hızla kahvaltı yaptıktan sonra bir plan yapıp ev işlerine giriştik. İki saatin sonunda ev pırıl pırıl olmuştu ama biz bitmiştik. Öğle namazını kıldıktan sonra mutfağa geçip yemeği hazırlamaya başladık. Pirinç pilavı, türlü ve salata yapmaya karar verdik. Hepsi hazır olduktan sonra dayım duşa girerken bende çalışacağım kitaplarımı çıkardım. O çıktıktan sonra bende duş alıp odama geldim. İkindi namazını kıldıktan sonra hızla coğrafya çalışmaya başladım. Annemle babam gelene kadar ne ben ne de dayım dersin başından kalkmadık. Yemeğe geçince elimizde not kağıtları bir yandan notlarımızı okuyor, bir yandan da yemek yiyorduk. Yemekten sonra akşam namazını kılıp bu sefer de tarih çalıştım. Yatsı ezanı okunduktan sonra babamın ceza için aldığı İrade Eğitimi adlı kitabı alıp yarım saat okudum. Yatsıyı kıldıktan sonra ceza defterimi alıp bu sefer de yazmaya başladım. Zorla otuz tane yazınca dayanamayıp dayımın yanına geçtim. Ceza ödevlerini onunla yapınca zaman daha hızlı geçiyordu çünkü. Kapısını çalıp odasına girince o da defteri elinde odasının ortasında duruyordu. "Erva, bende tam senin yanına geliyordum dayıcığım." "Ya ben çok sıkıldım yazarken. O yüzden yanına geldim. Beraber yazalım mı?" "Bende çok sıkıldım diye yanına geliyordum zaten. Gel güzelim, yazalım." Yatağında yan yana oturup yazmaya başladık. Bir yandan da bundan önceki ödevlere bakarak yaptığımız haylazlıklara gülüp durduk. Biz de az değildik hani. İki yüzü tamamlayınca defterimi kapatıp komodinin üstüne indirdim. Dayıma döndüğümde çoktan iki yüz taneyi tamamladığını ama yazmaya devam ettiğini gördüm. Ayağa kalkıp "Ben iki yüzü tamamladım dayım. Daha fazla yazamayacağım. Hayırlı geceler sana." deyip defterimi aldım. Dayım "Tamam ufaklık. Sana da hayırlı geceler." deyince odasından çıkıp kendi odama geçtim. Bu iki günde yaşadıklarımız aklıma gelince gülümseyip yatağıma uzandım. Çok farklı maceralar yaşamış ama birlikte bu maceraların getirdiği zorlukların üstesinden gelerek, ileride yüzümüzde gülümsemeyle hatırlayacağımız eğlenceli bir anı daha biriktirmiştik.
Bitti 🥲 Zombi filmi olayında kendimi tutamayıp kendi yazdığıma güldüm iyi mi 🤭 Annem de kızım yine delirdi bakışları attı bana 🫣 İnşallah beğenmişsinizdir 🌺 Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |