Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18- Güzel Gözlü Küçük Kız

@kayraege

Selamünaleyküm değerli okurlar ☺️

Nasılsınız bakalım? Bu kız yine yorgun ve yine dualarınıza talip 🫣

Bu arada Naime kardeşim, bu bölüm senin için 🥰

Neyse uzatmadan yeni bölüme geçelim değil mi :)

Bugünün bölümünü Kerem'den okuyacağız. Geçmişe dair bazı şeyler açığa çıkacak, bakalım neler olacak 😉

Beğeneceğinizi ümit eder, iyi okumalar dilerim 🤍

 

 

~Kerem

 

Erva'yla Serkan olayı anlattıktan sonra hepimiz gülmeye başladık. Gerçekten çok eğlenceli bir olay yaşamışlardı ama eğlenceli olması kadar tehlikeliydi de. Neyse ki kimseye bir şey olmamıştı.

Pınar gülerek "Ya kavga olayı da çok iyi ama ben zombi filminden sonra koptum." deyip gülmeye devam etti.

Erva eliyle Serkan'ı gösterip "Hepsi onun yüzünden. Tutturdu korku filmi izleyeceğiniz diye. İzin de vermedi annemle babamın yanına gideyim." deyince Serkan "İyi ki de vermemişim ufaklık. Yoksa eniştemi zombi sandığın an olmayacaktı." dedi.

"Of dayı ya, ne yapayım korkmuştum."

"Dayıya oflanmaz ufaklık."

"Tamam tamam, özür dilerim."

Alper de gülerek "Korku filmi olayını biz de yeni öğrendik açıkçası ama benim favorim yine de kavga olayı. Tabi sonrasında birkaç günümüz korkuyla geçti. Acaba polisler bizim olduğumuzu öğrenirler mi diye." deyince bu sefer ben gülerek "Kardeşim, keşke başından polise haber verseydiniz." dedim.

Alper söylediğimle Erva'ya dönünce Erva kaşlarını kaldırıp "Sakın söyleme." dedi kısık sesle.

Alper yeniden bana dönüp "Ne gerek var polise falan. Sanki vaktinde gelecekler de. Dayımla arkadaşlarının kemikleri kırılır polislerimiz ondan sonra teşrif ederler. Gerek yok polise falan, biz hallederiz." dedi.

Erva'ya döndüğümde başını önündeki yastığa gömüp "Alper, bittin sen." diye mırıldandı. Herkes gülmeye başladığı an da Erva kafasını kaldırıp bana baktı.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Birazcık."

Alper "Polis düşmanı bu kız Kerem, haberin olsun." deyince Erva önündeki yastığı Alper'e atıp "Ya Alper, sussana sen." deyip başını kucağındaki ellerine çevirdi.

Alper yastığı kenara koyup telefonundan bir şey açtı. Serkan'a uzattığında bir fotoğraf olduğunu fark ettim.

Serkan "Benim kaş harbi çok kötü patlamış. Ben bu kadar kötü olduğunu hatırlamıyorum." deyip fotoğrafı bana gösterdi.

"İşte polis çağırmamamızın bedeli kardeşim."

Fotoğrafa baktığımda önce gülümsedim o hallerine ama sonra Serkan'ın yanındaki kız bana çok tanıdık geldi. Fotoğrafı biraz yakınlaştırınca gördüğüm gözlerle bu kızı nerede gördüğümü hatırladım. Bu kız Erva mıydı?

Kafamı kaldırıp ona baktığımda o da bana bana bakıyordu. Emin olmak için Serkan'a dönüp "Bu kız Erva mı?" diye sordum.

Serkan başıyla onaylayınca "Yanlış anlamazsınız bana Erva'nın bu zamanlardaki birkaç fotoğrafını daha gösterir misiniz?" diye sorduğumda Alper telefonunu alıp fotoğrafları açtı ve telefonu bana uzattı.

Fotoğraflara baktığımda iyice emin oldum. Kesinlikle oydu. Yüzümde şaşkınlıkla dolu bir gülümsemeyle Erva'ya dönüp "Sen osun." dedim.

"Kimim?"

"Güzel gözlü küçük kız."

Erva'nın söylediğimle kaşları havalandı. Tepkisiz bir şekilde gözlerimin içine baktı. Kısa süren bakışmada gözlerini ilk kaçıran yine oldu ve başını önüne eğdi.

Polis Ağabey diye mırıldandığında yanılmadığımı anladım. Önce başını kaldırıp yüzünde tatlı bir şaşkınlıkla bana baktı. Sonra da hızla ayağa kalkıp "Kerem, o polis sen miydin?" diye sordu.

Başımı sallayıp "Bendim küçük kız." dediğimde iki eliyle ağzını kapatıp "İnanamıyorum." dedi. Bende inanamıyordum. Taşlar şimdi yerine oturmuştu ama ben onu nasıl tanıyamamıştım? Erva birkaç adım atıp odanın ortasına geldi. Hâlâ şaşkın görünüyordu.

"Ya ben seni nasıl tanımadım, nasıl tanıyamadım benim için çok önemli olan o polisi?"

"Asıl ben seni nasıl tanıyamadım küçük kız. Sen bana o gece o kadar önemli bir şey öğrettin ki ben seni hep mutlulukla hatırladım."

"Ya iyi de ben o zaman daha tesettüre bile girmemiştim. Böyle değildim ki. İnanamıyorum şu an, çok şaşkınım ama çok da mutluyum."

"Dört yıl Erva, dört koca yıl. İkimizde değiştik doğal olarak."

"Ya o gün en çok neye üzüldüm biliyor musun, adını öğrenmediğime. Sen bana küçük kız dedin ben de sana polis ağabey. Hiç mi aklına gelmedi çocuğa adını sormak Erva diye kızmıştım kendime."

"O gün ayrıldıktan birkaç dakika sonra benim de aklıma adını sormadığım gelince koşarak çıktım emniyetten ama seni bulamadım maalesef ki. Tevafuk Erva. Ben senin bir gün yeniden karşıma çıkacağına inanıyordum. Şu an karşımdasın küçük kız."

"Afedersiniz, şu an şaşkınlıkla sizi izliyoruz. Bize de olayı anlatır mısınız?"

Alper'in sorusuyla ikimiz de ona döndük. Erva Serkan'a dönüp "Dayı babamın bize hastalığını söylediği gün ben üzülüp evden çıkmıştım ya..."

Serkan Erva'nın sözünü kesip "Kaçmıştın." deyince Erva oflayıp "Ya tamam kaçmıştım. Neyse, hani o gün bir polisle tanıştım demiştim ya, hatırlıyor musun?" diye sordu.

Serkan bana dönüp "Sen miydin?" deyince başımı salladım.

Serkan yeniden Erva'ya dönüp "Vay be tesadüfün ya da Kerem'in dediği gibi tevafukun böylesi. Neyse, oturun da olayı baştan anlatın." deyince Erva yerine geçip "Bizimkiler daha önceden benden dinledikleri için az da olsa biliyorlar. O yüzden senden dinlesek daha iyi olur bence. Sen anlatır mısın?" deyince başımı sallayıp anlatmaya başladım.

 

~ 4 yıl önce...

 

Sinirle telefonumu kapatıp cebime koydum. Üniformamın ceketi operasyonda bayağı bir hırpalandığı için yedekte bulundurduğum gri kapüşonlu ceketimi giyip yüzüme siyah bir maske takıp emniyetten çıktım.

Bırak insan içine çıkmayı şu an eve gidip bu yüzle ailemin karşısına çıkmaya bile çekiniyordum. Bugün meslek hayatımın ilk operasyonuna katılmış, ondan da yüzüm gözüm dağılarak çıkmıştım.

Babam durumu öğrendiğinden, önce nasıl olduğumu öğrenmek için aramış, durumu anlattıktan sonra da ne diye bu mesleği seçtin diye başlayıp ağzına geleni söyleyerek telefonu yüzüme kapatmıştı. Polislik akademisini kazandığım günden beri üstüme gelip durduğu yetmemiş olacak ki, meslek hayatımın ilk operasyonunu da yüzüme gözüme bulaştırdığımı öğrenince destek olmayı değil daha çok üstüme gelmeyi seçmişti.

Bir yandan söylenirken diğer yandan da emniyetin arkasındaki büyük meşe ağacının oraya yöneldim. Orası hep sakin olurdu ve benim de şu an yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

Meşe ağacının oraya varınca kısık bir ağlama sesi duydum. Ağacın altındaki bankta oturan kişiyi fark edince korkutmamak için yavaşça oraya yöneldim. O da beni fark edip hızla ayağa kalkınca olduğum yerde durup iki elimi kaldırarak "Korkma." dedim sakince. Öne doğru bir adım atınca küçük bir kız görmeyi beklemediğim için şaşırdım.

Kız elinin tersiyle gözlerini silip "Sen polis misin?" diye sorunca başımı sallayıp "Evet polisim, korkma lütfen." dedim.

Kız az önceki yerine oturup "Korkmadım." diye mırıldanınca yanına geçip tam önünde durdum.

"Oturabilir miyim?" diye sorduğumda başını sallayıp oturabileceğimi söyleyince yanına geçtim.

Cebimden çıkardığım peçete paketini ona uzatınca göz ucuyla bakıp teşekkür ederek aldı. Paketten bir peçete çıkardıktan sonra paketi aramıza indirip gözlerini silmeye başladı. Banka yaslanıp gözünü ayaklarına çevirince gözlerinden yeniden yaşlar gelmeye başladı.

Bir süre ikimizde konuşmadık ama sonunda dayanamayıp "Neyin var küçük kız?" diye sordum.

Başını kaldırmadan "Boşver polis ağabey." deyince elimi omzuna koyup bana dönmesini sağladım.

Bana dönünce "Bak, iyi görünmüyorsun. Belki yardım edebilirim sana. Hem ne demişler derdini söylemeyen derman bulamaz. Anlat bana." dedim.

Elinin tersiyle gecenin karanlığında bile yemyeşil bir ormanı andıran elalarını silip gülümseyerek "Küçük bir çocukla konuşuyormuş gibisin. Hatta bir bebekle." deyince bende gülümseyip "Bebek değil de küçük bir kızla konuşuyorum diyelim." dedim.

"On yedi yaşındayım polis ağabey."

Omzundaki elimi indirip "Cidden mi?" diye sorduğumda başını salladı. On dört en fazla on beş yaşında sanmıştım ama sandığımdan büyükmüş.

"Olsun yine de küçüksün. Bende yirmi bir yaşındayım."

Dediğimle gülümseyip "Yüzünü göremesem de bence sende küçük görünüyorsun." dedi.

Onu gülümsettiğim için mutlu olmuştum. Şimdi geriye derdini öğrenmek kalmıştı.

"Evet küçük kız, hadi anlat bakalım ne oldu?"

Bakışlarını yeniden bana çevirip "Babam hastaymış. Bugün öğrendim, kan kanseriymiş." deyip yeniden ağlamaya başladı. Paketten bir peçete daha çıkarıp uzattım. Peçeteyi alıp konuşmaya devam etti.

"Bana söylediklerinde ne yapacağımı bilemedim polis ağabey. Hâlâ da ne yapacağımı bilmiyorum. Ağlayarak evden çıktım. Annem daha önceden biliyormuş. Bugün bana ve dayıma söylediler. Babam şu an tedavi görüyormuş ama yine de korkuyorum. Onu kaybedersem ölürüm. Ben babamsız yaşayamam." deyip iki eliyle yüzünü kapattı.

O an ne yapacağını bilemedim. Az önce babamla tartışmıştım ve ona çok kırgındım. Bir an onu kaybetme korkusu sardı yüreğimi. Ben de yapamazdım. Yanımdaki kıza dönüp yeniden kendime çevirdim. Ellerini yüzünden çekip iki elimi yanaklarına koyup gözyaşları silmeye başladım. Başını hafifçe kaldırıp ellerimi yanaklarından çekmeden güzel gözlerine baktım. Kan çanağına dönmüştü elaları.

"Üzülme güzel gözlü, Allah büyüktür. Şu an böyle yaparak hem ailene hem de kendine zarar veriyorsun. Senin şu an babanın yanında olman gerekiyor. Ona destek olup iyileşeceğine inanman gerekiyor."

İki elini yanağındaki ellerimin üzerine koyup başını eğdi. Buz gibiydi elleri. O ara fark ettim ki üzerinde sadece dizlerinin biraz üzerinde biten siyah bir swit vardı. Altına da geniş siyah bir kot giymişti. Yaz ayının sonlarında da olsak akşamları serin oluyordu ve haline bakılırsa üşüyordu ama umurunda değil gibiydi. Gözünden yeniden yaşlar gelmeye başladı. Sağ elini elimin üzerinden çekip boğazına doğru götürdü. Nefes alamıyor gibiydi. Hızla çenesinden tutup bakışlarını bana çevirdim.

Korkuyla "Neyin var?" diye sorduğumda çantasından bir şey çıkarıp ağzına götürdü. Elindeki ilaçtan anladım ki astım hastasıydı. Derin nefesler alıp vermeye başladı. Nefesi düzene girince de ilacını yeniden çantasına koyup bana döndü.

Gülümseyip "Endişelenme polis ağabey, iyiyim." deyince kolundan tutup kendime çektim ve sarıldım.

"Korkuttun beni küçük kız. Çok korkuttun."

Oda kollarını belime dolayıp "İyiyim merak etme. Hep oluyor, alıştım artık." dedi.

Biraz o halde kaldıktan sonra kollarını gevşetince bende onu bıraktım. Ayağa kalkıp ceketimi çıkarıp omzuna bıraktım. Gerek yok falan dese de zorla giydirdim. Gülerek kollarını öne doğru uzatıp bana döndü. Bende onun gibi kollarımı öne doğru uzattığımda aynı anda gülmeye başladık. Uzaktan gören iki deli sanırdı bizi.

Ceketin kollarını bileklerine kadar katlayıp "Daha iyisin değil mi?" diye sordum.

Başını sallayıp "Evet, biraz daha iyiyim sayende. Haklısın, ben burada ağlayarak babamı daha çok üzüyorum. Dediğin gibi yanında olmalı, ona destek olmalıyım." deyince gülümseyip "Aferin güzel gözlü, çabuk öğreniyorsun." dedim.

Küçük kız biraz daha bana dönüp "Peki senin neyin var? Neden bu maskeyi takıyorsun?" diye sorunca önüme döndüm.

Bu sefer de o elini omzuma koyup ona dönmemi sağlayınca bir şey söylemesine fırsat vermeden "Bugün meslek hayatımın ilk operasyonuna katıldım ama operasyonda yüzüme çok sert darbeler aldım. Yüzüm gözüm morluklar içinde. İnsanların beni bu halde görmelerini istemiyorum." dedim tek nefeste.

Ne tepki verecek diye beklerken elini kaldırıp maskenin üzerinden yanağıma dokundu. Eli kulağıma doğru yol alırken hiçbir şey yapmadan onu izlemeye devam ettim.

Kulağımın arkasındaki maskenin ipine dokunup "Bu ülkenin güvenliği için hayatını tehlikeye atarak büyük bir fedakarlık yapmışsın. İnan bana çekinmene gerek yok." deyip gözlerimin içine baktı.

"İzin verir misin?" diye sorunca yavaşça yutkunup gözlerimi kapatıp açtım.

Maskeyi yavaşça yüzümden çıkaracağı sırada yüzümün sol tarafında gözümün altından başlayıp çeneme kadar uzanan morluğu görünce elaları hızla dolmaya başladı. Maskeyi daha fazla çıkarmasına izin vermeden hızla takıp "Bakma lütfen." dedim.

Başını eğip gözünden yaşların akmasına izin verirken büyük pişmanlık duydum. Burada büyük bir derdi varken üstüne bir de ben, kendi sorunlarımla daha da üzmüştüm.

"Özür dilerim, ağlama lütfen." dediğimde başını kaldırıp ben daha ne olduğunu anlamadan kollarını boynuma dolayıp bana sarıldı.

Bende sarılıp "Lütfen ağlama. O elalar bunu hak etmiyor güzel gözlü. Yapma daha fazla bunu kendine." dedim.

Daha sıkı sarılıp "Sen çok cesur ve güçlü birisin. İnan bana o yüzündeki ve daha göremediklerim seni zayıf göstermez. Aksine genç yaşında gözünü kırpmadan vatanı için canını tehlikeye atacak kadar cesur ve güçlü bir polis olduğunu gösterir." deyince bende daha sıkı sarılıp "Teşekkür ederim." dedim.

Yine bir süre o halde kaldıktan sonra "İyi misin?" diye sorduğumda beni bırakıp "Evet, daha iyiyim." dedi.

Gülümseyip "İyi bari. Hep iyi ol." deyip elimi uzattım. O da kalkınca "Hadi gel, seni evine bırakayım. Vakit geç oldu ailen merak etmiştir, daha fazla endişelenmesinler." dedim.

Başıyla onaylayınca yavaş adımlarla emniyete doğru yürümeye başladık. Varmak üzereyken çalan telefonumla olduğum yerde durup cebimden çıkardım. Semih, ben telefonu açar açmaz hızla baskomiserin bizi çağırdığını, acilen gelmem gerektiğini söyleyince tamam deyip kapattım.

Yanımdaki kıza dönüp "Kusura bakma benim gitmem gerekiyor. Evin uzaksa bir arkadaşımdan rica edeyim, o bıraksın seni olur mu?" dediğimde kız "Gerek yok polis ağabey. Evim yakın zaten kendim giderim. Dur ceketini vereyim." deyip sırt çantasını yere bıraktı.

Omuzlarından tutup ona doğru eğildim ve "Gerek yok güzel gözlü. Sende kalsın." dedim.

Başını sallayıp teşekkür etti. Daha sonra kolundaki bilekliği çıkarıp bana uzattı.

"Bu da benden sana hatıra olsun."

Sade bir bileklikti. Küçük bir çiçek vardı üzerinde. Başparmağımla çiçeğe dokunup ne çiçeği diye düşünürken küçük dostum "Nilüfer çiçeği mutluluğu simgelermiş. Umarım beni mutlulukla hatırlarsın. Allah'a emanet ol polis ağabey. Babama dua et olur mu?" dedi gülümseyerek.

Bende kocaman gülümseyip kollarımı açtım. Bana doğru birkaç adım atıp sıkıca sarılımca bende sarılıp "Olur, dualarım sizinle İnşallah. Sende Allah'a emanet ol güzel gözlü küçük kız." dedim.

"Teşekkür ederim." deyip arkasını döndü ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Bende hızla emniyete girdim.

Elimdeki bilekliği gülümseyerek cebime koyup "Allah babanın bir an önce sağlığına kavuşmasını ve senin güzel gözlerinden sadece mutluluktan gözyaşı gelmesini nasip etsin küçük kız." diye mırıldandım.

Aklıma kıza adını sormadığım gelince koşarak dışarı çıktım. Belki onu bulurum umuduyla gittiği yöne doğru koşmaya başladım ama bulamadım. İçimi birden bir hüzün kapladı. Umarım seni tekrardan görürüm küçük kız diye mırıldanıp yeniden emniyete doğru yürümeye başladım.

Emniyetteki işlerim bittiğinde saat gece ikiydi. Eve dönüp hızla duş aldım ve odama geçtim. Küçük kız hala aklımdan çıkmamıştı. Yeniden onunla karşılaşmayı dileyip uykuya daldım.

Sabah babamla konuşup gönlünü almayı başardığımda üstümden kocaman bir yük kalkmış gibi hissediyordum ve bunu dün tanıştığım küçük dostuma borçluydum. Rabbim onu tekrar karşıma çıkaracaktı, inanıyordum. Bu karşılaşma tesadüf değil tevafuktu çünkü.

 

 

Evet Kerem tevafuk, hem de çok büyük bir tevafuk 🫣

Erva hayal olduğuna inandığı polisin kim olduğunu öğrendi. Bakalım neler olacak 🙃

Kısa bir bölüm oldu ama yetişirse öğleden sonra bir bölüm daha atacağım. Yetişmezse de canım sağolsun değil mi 🫣

İnşallah beğenmişsinizdir 🌺

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

​​​​​​

Loading...
0%