@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Nasılsınız bakalım? Geldik bugünün eğlenceli ama biraz kısa olan bölümüne. İnşallah beğenirsiniz 🤍 İyi okumalar dilerim 😊
Kerem her şeyi olduğu gibi anlattıktan sonra iki elimi başımın arasına alıp önüme döndüm. Kerem kesinlikle o polisti. Gördüğüm günden beri kim olduğunu merak ettiğim, aklımdan bir türlü çıkmayan o polisti. Şu an çok farklıydı bu durum. Ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Tek bildiğim onu bulduğum için çok mutlu olduğum ve çok farklı şeyler hissettiğimdi. "Demek sen Erva Abla sayesinde babamdan özür diledin ağabey. Çünkü babam senin ayrı eve çıkacağını söylemişti o gece." Pınar'ın dediğiyle Kerem "Evet mavişim, bir anlık öfkeyle babama öyle söylemiştim. Neyse ki, senin de dediğin gibi Erva sayesinde böyle bir hatadan döndüm." dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. O da bana baktığı için direkt göz göze geldik ama ben hızla yeniden önüme dönüp "Bunca zaman nasıl fark etmedim ki ben? Artık hayal gördüğümü düşünüyordum. Aslında öyle biri yoktu, sen hayal gördün Erva, diyordum." dedim. Dayım "Demek ki hayal değilmiş ufaklık." deyip Kerem'e döndü. "Vay be, demek Erva'nın bahsettiği süper yakışıklı polis sendin ha Kerem?" Duyduklarımla hızla başımı kaldırıp şaşkınlıkla dayıma baktım. Neydi bunun derdi ya? Tamam haklıydı, Kerem hakkında o gün öyle söylemiştim ama yüzünü bile görmediğim halde hep öyle olduğuna inandığım için öyle demiştim ve Kerem'in bunu bilmesine gerek yoktu. Ah, kim bilir ne düşünürdü..? Dayım bana dönüp "Ne var ufaklık? Öyle dediğini hatırlıyorum. Yok ya, süper yakışıklı değil de ultra yakışıklı mı demiştin yoksa?" deyince hızla ayağa kalkıp, yanına geçip iki elimle ağzını kapattım. Kısık sesle "Ya dayı, sus lütfen." dediğimde dayım ağzındaki ellerimi çekip gülerek "Ama haklısın ufaklık, Kerem yakışıklı çocuk." deyince şu an gerçekten devekuşu olmak istedim. "Dayı, Kerem'in..." Cümlemi tamamlayamadan durdum. Göz ucuyla Kerem'e bakıp yeniden dayıma döndüm. Onun yanında bunu söyleyemezdim. "El tío, Kerem no necesita saber lo que dijiste. Por favor cállate." (Dayı, Kerem'in bu söylediklerini bilmesine gerek yok. Sus lütfen.) "De donde?" (Neden?) "Para evitar que se le rompa la boca al hablar." (O konuşan ağzının kırılmaması için.) "Demek öyle ufaklık." "Öyle Serkan Bey." Dayım "Madem öyle..." deyip Kerem'e döndü ve "Kerem, bu ufaklık o gece eve geldiğinde..." deyince başıma gelecekleri bildiğimden hızla sözünü kesip "Tamam tamam, özür dilerim." dedim. Dayım bana dönüp "Bir daha söyle." deyince oflayarak "Özür dilerim. Rahatladın mı?" dedim. "Evet, çok rahatladım." "No te diré nada más." (Bir daha sana hiçbir şey anlatmayacağım.) "Sólo estaba bromeando, chico. Además, eras pequeña entonces, ¿qué más daba aunque te lo dijera?" (Şaka yaptım ufaklık. Hem küçüktün o zaman, söylesem bile ne fark ederdi ki?) "Çok fark ederdi. O yüzden sus lütfen." Dayım başını sallayınca sakince nefesimi verip yeniden Kerem'e döndüm. Haklı olarak şaşkınlıkla bana ve dayıma bakıyordu. "Siz az önce ne konuştunuz? Daha doğrusu hangi dili?" diye sorunca "İspanyolca." dedim. "İspanyolca mı?" "Evet." "İspanyolca biliyor musun diyeceğim de, anlamasam da az önce çok iyi konuştun bence." "Teşekkür ederim. Birileri de anlasa artık." deyip dayıma döndüğümde "İspanyolca'ya devam ufaklık." dedi. Pınar "Ya neyse, bence konumuz şu an bu değil." deyince hepimiz ona döndük. "Erva Abla, sen şimdi ağabeyimle çok önceden tanıştın mı?" "Evet Pınarcık, öyle görünüyor." Pınar "Peki, birbirinizi nasıl tanıyamadınız ki?" diye sorunca Kerem'e dönüp elimle onu göstererek "Hepsi onun yüzünden." dedim. "Ben ne alaka acaba?" "Çok alaka Kerem, o gün yüzünden maskeyi çıkarmama izin verseydin seni hatırlardım." Kerem önüne dönüp "Nedenini biliyorsun." deyince biraz ağır konuştuğumu fark ettim. O gün onun için de zor bir gündü sonuçta. "Özür dilerim." diye mırıldandığımda Kerem yeniden bana dönüp gülümseyerek "Özür dilemene gerek yok." dedi. Yüzünün sol tarafına bakmaya başladım. O günkü morluktan tek bir iz bile yoktu ve çok şükür ki iyi görünüyordu. Aklıma o morluk gelince o günkü gibi gözlerim dolmaya başladı. Bunca zaman hayal olduğuna inanmamın yanı sıra bir de daha büyük bir korku vardı içimde: Onun şehit olma ihtimali... Aklıma geldikçe kalbimi sıkıştıran ve sürekli ağlamama sebep olan o ihtimal olmamıştı ve sağ salim karşımdaydı. Kerem "İyi misin?" diye sorunca gözümü yüzünden ayırmadan başımı sallayıp "Evet." dedim. Elimi yüzümün sol tarafına koyup, o günkü morluğun olduğu kısmı kendi yüzümde gösterip "Çok şükür geçmiş, iyisin." dedim dolu gözlerimle. "Evet iyiyim, merak etme." Başımı sallayıp yavaşça yutkundum. İyiydi çok şükür ki. Gördüğüm günden beri hep iyi olmasını istemiştim. Rabbim dualarımı kabul etmiş, sağ salim karşıma çıkarmıştı yeniden. "Erva, iyisin değil mi?" Kerem'in endişeyle sorduğu soruya başım yerde "İyiyim, sadece aklıma geldi." dememle gözümden bir damla yaş yanaklarımdan süzüldü. "Ağlama lütfen. O elalar bunu hak etmiyor." Elimin tersiyle gözümü silip "O gün de böyle söylemiştin." dedim gülerek. Ayça Abla yanıma gelip "Kuzum, ne oldu iyi misin?" diye sorunca ona dönüp "İyiyim abla. O gün hayatımın en kötü ikinci günüydü. Tek güzel yanı da şu an karşımda." deyip yeniden Kerem'e döndüm. "Biliyor musun, o günden sonra emniyetin oradan her geçtiğimde, belki seni görürüm umuduyla defalarca kez bakıp durdum ama göremedim. Sonra da babamı kaybedince çöp gibi bir yıl geçirdim. Ondan sonraki sene de yeniden sınav hazırlığı derken öyle evdeydim. O gün beni orada sen buldun; dört yıl geçti, yine sen buldun." "Geç oldu ama buldum seni küçük kız." "Küçük Kız senin o zamanki yaşına geldi Kerem. Bu durumda artık küçük değilim." "Olsun, yine de küçük görünüyorsun. Bende yirmi beş yaşındayım." "Sende küçük görünüyorsun." dememle ikimizde aynı anda gülmeye başladık. O günkü cümlelerimizi kurmuştuk çünkü. Bizimkiler bana ve Kerem'e delirdiler bakışları atarken gülerek onları gösterip "Şu an delirdiğimizi düşünüyorlar." dedim. Elif hızla "Evet, öyle düşünüyoruz ve haklıyız da." deyince Alper de hemen nişanlısını destekleyip "Hakikaten ya, Elif'im haklı. Şu an sadece kafamızı karıştırdınız." dedi. "Ya Kerem'le o gün konuştuklarımızı konuşuyoruz o kadar. Bir şeyi de anlamayın ayrıca, ne olacak sanki?" Elif "Okul dönüşünde sürekli emniyet binasına bakıp aradığın polis Kerem'di demek." deyince ona dönüp "Evet." dedim. Kerem'e dönüp "Yüzünü göremesem de belki sen beni görürsün umuduyla bakıp durdum ama..." dedim. Alper Kerem'e dönüp "Aslında biz defalarca kez söyledik gidip soralım diye ama bu inatçı çilek kabul etmedi." deyince Elif "Evet ya, yüzünü görmediğim, sonra adını bile bilmediğim birini nasıl soracağım demişti." dedi. "Haklı olarak öyle dedim. Gidip ne diyecektim ki?" Dayım "Bütün ultra yakışıklı polislerinizi görmek istiyorum diyecektin tabi ki ufaklık." deyince herkes gülmeye başladı. Bense kıpkırmızı olduğumdan emin olduğum için başım önümde gülmelerin kesilmesini bekledim. Gülmeler kesilince sinirle dayıma döndüğümde dayım iki elini kaldırıp "Tamam, şaka yaptım ufaklık." dedi. "Yapma şaka falan. Senin şu an yapman gereken tek şey susmak dayım. Tamam mı?" Dayım eliyle başımı gösterip "Saçların diyorum ufaklık, çok özlemişler galiba karman çorman olmayı." deyince oflayarak yavaş adımlarla yerime geçip oturdum. Ayakta fazla durduğum için bileğim biraz sızlıyordu çünkü. Bizimkiler bu konu hakkında birkaç soru sorduktan sonra başka konulardan konuşmaya başladılar. Bense aklım bir karış havada ne yapacağımı bilmiyordum. Uzun zamandır onu yeniden görmek için dua edip durmuştum ve dualarım kabul olmuş, onu görmek nasip olmuştu ama dediğim gibi ne yapacağımı bilmiyordum. Onu gördüğüm günden beri aklımı ve kalbimi kuşatan duygular yeniden gün yüzüne çıkmıştı ve ben bunların adını koyamıyordum. Daha doğrusu kabullenemiyordum. Kendi iç sorgulamalarım ve bizimkilerin konuşmalarını dinlememle geçen bir saatin sonunda herkes kalkınca bende ayaklandım. Kapıyı açtığımda annem de Esma Teyze'yle konuşuyordu. Klasik anne davranışı... Eve gitmek için kalkınca kapıda da en az yarım saat konuşmak... Bizimkiler evlerine geçerken; Kerem, Pınar, dayım ve ben de Esma Teyze'yle annemin konuşmalarını dinliyorduk. Kerem'e dönüp "Bunda zaman neler yaptın?" diye sorduğumda o da bana dönüp "Pek bir şey yapmadım açıkçası. Operasyonlara katılmaya devam ettim. Kendimi işime adadım, daha çok geliştirmeye bir de." dedi. "Ve sonunda başkomiser oldun." "Evet. Çok şükür ki." Derin bir nefes alıp "En büyük korkum neydi biliyor musun?" diye sordum. Kerem "Ne?" deyince "Seni bir daha göremeden şehit olma ihtimalin..." dedim. "Bir gün olmasını istediğim şey de bu Erva, İnşallah bana da nasip olur o mertebe." "İnşallah ama şimdi olmasın. Dikkat et kendine, lütfen." Kerem gülümseyip "Ederim ama sende dikkat et kendine." deyince bende gülümseyip başımı salladım. Göz ucuyla bizimkilere baktığımda hepsinin bize baktığını gördüm. Pınar ve dayım anlamışlardı ama annem ve Esma Teyze durumu bilmediklerinden şaşkınlıkla bize bakıyorlardı. Anneme dönüp bir şey söylemesine fırsat vermeden "Anne, babamın bize hastalığını söylediği gün ben eve geri döndüğümde size bir polisle tanıştım demiştim, hatırlıyor musun?" diye sorduğumda annem başını sallayıp "Evet kızım, hatırlıyorum da..." deyip Kerem'e döndü. "Kerem, oğlum o polis sen miydin?" dediğinde Kerem "Bendim Sevil Teyze. Biz de az önce birbirimizi öğrendik." dedi. Annemin yüzündeki şaşkınlık, yerini gülümsemeye bırakıp "O gün Arda da bende sana o kadar çok dua ettik ki canım, Allah razı olsun senden. Erva o gece, senin sayende umutla döndü eve. O gün hayatımızın en zor günlerinden biri olsa da, senin sayende mutlu bitirmiştik." dedi. Esma Teyze "Sevilciğim, ne oluyor? Bana da anlatır mısınız?" deyince annem ona dönüp "Arda'nın kan kanseri olduğunu Serkan ve Erva'ya söylediğimiz gün Erva evden kaçmıştı. Birkaç saat sonra eve geri döndüğünde bir polisle tanıştığını, sayesinde daha iyi olduğunu, Arda'nın iyileşeceğine dair umutlu olduğunu falan söyledi. Hepimize o gece büyük bir umut aşıladı ve bunu da tanıştığı o polise borçlu olduğunu söyledi. O polis de senin oğlunmuş Esmacığım." dedi. Esma Teyze bana ve Kerem'e dönüp "Siz birbirinizi yeni mi tanıdınız?" diye sorunca Kerem "Anne, o gece benim ilk operasyonuma katıldığım gündü ve yüzümde de maske vardı. Erva da daha tesettüre girmemişti. Alper, Erva'nın o zaman ki bir fotoğrafını gösterince tanıdım bende." dedi. Esma Teyze anladım diye mırıldanınca Pınar "Anne, ağabeyim de o gece Erva Abla sayesinde ayrı eve çıkmaktan vazgeçmiş." deyince Esma Teyze "Öyle mi?" deyip bana döndü. Bir de onu mu anlatacağız, diye düşünürken dayım "Ya kusura bakmayın, sohbetinizi balla kesiyorum ama şu an kapının önünde konuşuyoruz. İçeri mi geçsek?" deyince annem "Evet canım haklısın, daldık gittik. Hadi gelin bize konuşalım." dedi. Esma Teyze ve diğerleri geç olduğunu, daha sonra konuşulmasının daha iyi olduğunu söyleyince birbirimize hayırlı geceler dileyip eve geçtik. Bende annem ve dayıma hayırlı geceler deyip odama geçtim. Şal ve bonemi çıkarıp üstüme rahat bir şeyler geçirdikten sonra lavaboya geçip abdest aldım. Vakit kaybetmeden yatsıyı ve Rabbim yeniden bana Kerem'i görmeyi nasip ettiği için şükür namazı kıldım. Seccademi yerine koyup dolabımın en köşesindeki kutuya uzandım. Dolabımın önünde yere oturup kutuyu açtım ve içinden o gece Kerem'in bana verdiği ceketi çıkardım. Aklıma gelenle yüzümdeki küçük tebessüm yerini kocaman bir gülümsemeye bıraktı. Sarılmıştık o gece. Yanlış olduğunu bilsem de nefsime yenilmiş, ona sarılmıştım. İyi gelmişti bana o, hem de çok iyi. Bir kere gördüğüm halde sadece aklımı değil, kalbimi de meşgul edip durmuştu. Ceketi giyip kutuyu yerine koyduktan sonra yatağıma yöneldim. Ceketin kapüşonunu başıma takıp dizlerimi kendime çektim. Kollarımı ayaklarıma dolayıp çenemi dizime dayayıp o halde durdum. Bir süre o halde içimdeki düşüncelerle boğuşurken dikkatimi dağıtan, telefonuma gelen bildirim sesi oldu. Ekranı açtığımda Kerem'den gelen mesajı görünce gülümsedim. KEREM: "İnternetini açıp WhatsApp'a girer misin?" Mesajına tamam yazıp internetimi açtım. Açar açmaz okul grubu ve daha pek çok yerden gelen mesajları es geçip hızla Kerem'in mesajını açtım. Attığı fotoğraftaki bilekliği görünce kocaman gülümsedim. Demek bunca zaman saklamıştı. Altına yazdığı mesajı görünce hızla okumaya başladım. KEREM: "Nilüfer çiçeği mutluluğu simgelermiş. Umarım sen de beni mutlulukla hatırlarsın, demiştin o gece. Ben seni hep mutlulukla hatırladım Erva. Teşekkür ederim. Mesajı okur okumaz yanaklarım yanmaya başladı. O gün kesinlikle yanılmamışım. Çok güzel bir kalbi vardı gerçekten. ERVA: "Ben de seni hep mutlulukla hatırladım Kerem. Hamdolsun Rabbime o gece seni karşıma çıkardı. Asıl ben teşekkür ederim." Mesajı gönderince gülümseyip yeniden attığı fotoğrafa baktım. Bunca zaman saklamıştı ve bu durum beni fazlasıyla mutlu etmişti şu an. Yeniden gelen mesajla fotoğraftan çıkıp mesajı okumaya başladım. KEREM: "Bunu duyduğuma sevindim. Kısa bir an da olsa ikimizde birbirimize bilmeden çok yardımcı olmuşuz." KEREM: "Çok şükür Rabbime bizi yıllar sonra da karşılaştırdı." ERVA: "Çok şükür. Dediğin gibi tevafukmuş bu karşılaşma." ERVA: "Bu arada o bilekliğin hâlâ sende olmasına şaşırdım. Demek bu zamana kadar sakladın." KEREM: "Evet, çok güzel bir tevafuk." KEREM: "Elbette sakladım. Mutlulukla hatırladığım birinden bana hatıra sonuçta." Okuduğum mesajla yanaklarım yeniden yanmaya başladı. Kalbim heyecandan daha hızlı atmaya başlayınca ellerim de bu heyecanın verdiği hisle titremeye başladı. ERVA: "Teşekkür ederim Kerem. Yaptıklarını hayatım boyunca unutmayacağım." KEREM: "Bende teşekkür ederim güzel gözlü. Bende hayatım boyunca unutmayacağım." Güzel gözlü yazmıştı bu sefer... O gün de böyle demişti bana. Yanaklarım artık üzerlerinden dumanlar çıkarmaya, kalbimde atışlarını hızlandırmaya başlayınca şimdilik bu mesajlaşmayı kısa kesmenin benim iyiliğime olacağını fark edip Kerem'e; ERVA: "Rica ederim." ERVA: "Neyse ben seni daha fazla tutmayayım. Daha sonra konuşuruz İnşallah. Görüşürüz, Allah'a emanetsin." yazıp cevap vermesini bekledim. O da aynı şeyleri yazınca telefonumu komodinin üzerine bırakıp yatağıma uzandım. Aklıma gelenle yeniden kalkıp, hızla odamdan çıkıp dayımın yanına geçtim. Bu gece pek çok şey açığa çıkacaktı çünkü. Ayça Abla'ya karşı bir şeyler hissedip hissetmediğini öğrenmem, hissediyorsa bir şeyler yapmam gerekiyordu. Hissetmiyorsa da ağzını burnunu kırıp, Ayça Abla'yı sevmesini sağlayacaktım çünkü kabul edeceğim tek yenge adayı Ayça Abla'ydı. İkinci ihtimali yapmam imkansızdı ama yine de bir yolunu bulacak, bu dediklerimi yapacaktım.
Serkan, bittin sen benden söylemesi 🤭 Geldik bu bölümün sonuna ☺️ Dediğim gibi İnşallah beğenmişsinizdir :) Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍 |
0% |