Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2- Yeni Arkadaşlar

@kayraege

Selamünaleyküm kıymetli okurlar. Nasılsınız?

Geldik ikinci bölüme. Bu bölüm uzun ama yazması benim için eğlenceli bir bölüm oldu. Dilerim sizler için de okuması öyle olur.

Beğeneceğinizi ümit eder, iyi okumalar dilerim :)

 

Sabah alarmımın sesiyle gözlerimi açtım. Yatağımdan doğrulduğum sırada ezan da okunmaya başladı. Her sabah olduğu gibi yine "Tam zamanında." diye mırıldandım.

Ezan bittikten sonra abdest alıp namaz kıldım ve masama geçtim.

Sabahın erken saatleri benim için en verimli saatler olduğundan bu saatleri Kur'an okumaya ve günlük zikirlere ayırıyordum. Kur'an okuduktan ve zikirlerimi çektikten sonra kitabımı alıp mutfağa geçtim. Kahvemi hazırladıktan sonra balkona geçip kitabımı okumaya başladım.

Elif'in hediye ettiği kitabı dün bitirmiştim neyse ki. Sakin kafayla Tarık Tufan'ın Hayal Meyal kitabına başlayabilirdim. Bu yazarı yeni keşfetmiş ve dilini çok sevmiştim. Bu yüzden büyük bir heyecanla okumaya başladım. Birkaç saat okuduktan sonra ayaklandım. Sayfa sayısı az olduğu için yarısından fazlasını okumuştum. Saate baktığımda dokuza geliyordu. Kitabımı odama bırakıp hızla kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Hazırladıktan sonra annemi uyandırmak için odasına geçtim. Hala uyuyordu canım benim.

Yanına geçip yanağından öptüğümde uyandı. Birkaç defa gözlerini kırpıştırdı.

Beni görünce gülümseyip uykulu çıkan sesiyle "Günaydın meleğim." dedi.

"Günaydın annem. Hadi kalk, kahvaltı hazır."

"Tamam canım, sen başla ben geliyorum."

Annem kalkınca mutfağa geçtim. Çayımı doldurup yerime geçip kahvaltımı yapmaya başladım. Annem de gelip çayını doldurup yerine geçti.

"Kuzum çok geç gelmeyin olur mu? Saat ikide herkes bahçede olacak. Çocuklar arka bahçede rahatça oyun oynayabilsinler diye Naciye Teyze bu sefer ön tarafta yapalım dedi. Biliyorsun en son Şebnemler taşınınca piknik çocukların topları yüzünden pek keyifli geçmemişti."

Annem sözünü bitirir bitirmez gülmeye başladım. Naciye Teyze çocukları bastonuyla kovalamıştı. Annemin de aklına o an gelmiş olmalı ki gülmeye başladı.

Kahvaltıdan sonra mutfağı toparlayıp odama hazırlanmaya gittim. Acı kahve renk elbisemi giyip aynı renk şalımı taktım. Siyah kol çantama telefon ve cüzdanımı koyduktan sonra hazırdım. Pikniğin ortasına yetişebilmek için saat on birde çıkma kararı almıştık. On bire on kala Elif'e mesaj attığımda on bir buçuk olsun deyince elime kitabımı alıp yatağıma oturdum. Bitirmeme az kalmıştı. Elif gelene kadar da biterdi büyük ihtimalle. Kaldığım yerde devam ettim okumaya. Yarım saat sonra bitirdiğimde boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Bu nasıl sondu? Ah be yazarım, yine yaptın yapacağını diye mırıldandım. Annem bana seslenince kitabı yerine koyup çantamı takıp odamdan çıktım. Annem Elif'in geldiğini söyleyip mutfağa geçince bende kapıya yöneldim.

Elif "Kapıda ağaç oldum Erva, neredesin sen?" deyip güldü.

Geç kalışını yine şakayla geçiştirmeye çalışıyordu.

Ayakkabılarımı giyerken "Kitaba dalmışım, afedersin." dedim.

Ses vermedi. Ayakkabılarımı giyip doğrulunca dün tanıştığım komşu çocuğunu gördüm.

Neydi adı diye düşünürken Elif "Merhaba. Siz yeni komşumuz olmalısınız. Ben Elif. Bir üst katta oturuyorum." dedi tek nefeste.

"Merhaba. Ben de Kerem. Çok memnun oldum."

Doğru ya, Kerem. Çocuk dün adını söylemişti ve ben unutmuştum. Aklıma dünkü olay geldiği için başımı yerden kaldırmadım. Havanın sıcaklığı yetmezmiş gibi bir de üstüne yanaklarım yanmaya başladı. Birazdan buhar olup uçmazsam iyidir.

Elif bana dönünce kafamı ona doğru kaldırdım. Gözleriyle Kerem'i işaret etti. Ne demek istiyordu bu kız, anlamıyordum. Ne yapacağımı bilemez bir halde Elif'e bakarken Kerem'in arkasından bir kız dışarı çıkıp "Ağabey, ben hazırım, gidelim hadi." dedi.

Asansörün düğmesine basıp ayakkabılarını giymeye başladı. Elif'in kolundan tutup merdiveni işaret ettim. Asansörlere asla binemezdim. Elif'i çekiştirip merdivene yönelince komşulara "İyi günler." dedi hızla. Merdivenleri hızlı adımlarla indik. Kapıyı kontrol etmeden dışarı attım kendimi. Aynı hızla durağa yönelip boş bir yere geçip oturdum. İlacımı çıkarmak için çantamı açtığımda almadığımı fark ettim. Umarım annem fark etmezdi.

Çantamı kapatıp Elif'e döndüğümde Elif şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Erva biz niye koşarak çıktık? İki saattir sana kaş göz ediyorum, sen niye Kerem'le tanışmadın? Asosyal olduğunu bu kadar belli etme. Bu çok kabaydı ayrıca."

Elif söylediğinde fark ettim. Çocuk dün bana adını söylediği zaman da ona adımı söylememiştim. Bu çok utanç vericiydi gerçekten.

"Hep senin Yiğit Başkomiserin yüzünden."

Elif söylediğimle kollarını kavuşturup "Ne alaka." dedi.

Otobüs geldiği için "Serin bir yere geçelim, anlatırım." dedim.

Kafeye geçip soğuk bir şeyler söyledik. Çilekli ve çikolatalı milkshakelerimiz önümüze gelince Elif'e dün olanları anlattım. Her şeyi anlattıktan sonra Elif de annem gibi kahkaha atmaya başladı. Birkaç kişi bize dönünce elimle yüzümü kapattım. Yeterince rezil olmuştum zaten.

Elif önündeki milkshakeden biraz içtikten sonra "Ay Erva, öldüm gülmekten. Allah iyiliğini versin ya. İnsan kafasını kaldırıp kim gelmiş diye bakar ama değil mi? Ay çok komik. Bir de aşkımı sövüp durduktan sonra içeri geç demişsin. Çocuk canım benim dediğinde ne tepki verdi acaba? Yüz ifadesini görmeyi çok isterdim. Tabi senin de karşında beni değil de Kerem'i görünce verdiğin tepkiyi." deyip yeniden kahkaha atmaya başladı.

Elif'e susmasını işaret edip başımı eğdim.

"Ya takma bu kadar, yanlış anlaşılma olmuş işte. Kerem'de deli bir komşuları olduğunu öğrenmiş oldu en azından."

Kafedeki bir saatimiz Elif'in bana takılmalarıyla geçti. Kafeden çıktıktan sonra kafenin yakınındaki bir camiye geçip öğle namazını kıldık. Camiden çıktığımızda saat ikiye geliyordu. Kafe uzak olduğu için gelmemiz uzun sürmüştü çünkü.

Durağa yönelip kitapçıya gitmek için otobüsü bekledik. Otobüs geç geldiği ve mesafe de uzun olduğu için üçe çeyrek kala kitapçıya vardık. Daha fazla geç kalmamak için hızlı adımlarla içeri girdik. Elif fantastik kitapların olduğu yere yönelince bende dini kitap bölümüne geçtim. Tefsir kitabına ihtiyacım vardı. Nouman Ali Khan'ın Bakara Sûresi Sohbetleri kitabı dışında hiç tefsir kitabı okumamıştım. O kitap beni o kadar çok etkiledi ki yeniden tefsir okumaya dönmek istiyordum. Hira Abla'ya sorduğumda Yasin Pişgin'in Kur'an'ın Kalbine Yolculuk kitabını önermişti. Hızla aramaya başladım ve hemen buldum. Daha sonra dünya klasiklerinin olduğu yere geçip Elif için Dostoyevski'nin Suç ve Ceza kitabını aldım. Dün okuduğum kitabı bana o hediye etmişti. Bende ona bir kitap hediye etmek istiyordum. Çaktırmadan sorduğumda Suç ve Ceza'yı okumadığını öğrenmiştim. Kitabı aldıktan sonra Elif'in yanına geçtim. Elindeki kitabı bana gösterince gülmeye başladım. Cadı Avcısı diye bir kitap almıştı.

"Alper bu kitabı görmese iyi olur."

"O ne ki? Gıcık şey."

Alper de Elif gibi benim en yakın arkadaşımdı ama Alper ve Elif hiç iyi anlaşamıyorlardı. Aslında Elif Alper'e aşıktı ama Alper onu sürekli kızdırdığı için Elif ona sinir oluyordu. Nefret ve aşkı aynı anda yaşıyordu diyebilirdim. Kasaya geçip ödemeyi yaptıktan sonra Elif'e hediye olarak aldığım kitabı verdim. Sıkıca sarılıp teşekkür edince gülümseyip "Rica ederim. İyi okumalar." dedim.

Kitapçıdan çıkıp yeniden durağa yöneldik. Nefes almakta zorlanmaya başlıyordum yavaştan. Acilen eve gidip ilacımı almalıydım yoksa soluğu yine hastanede alabilirdim. Otobüs gelince cam kenarında bir yere geçip oturdum. Suyumdan bir yudum alıp koltuğa iyice yaslandım.

Kol saatimden saatin üç kırk olduğunu görünce Elif'e dönüp "Naciye Teyze bizi bitirecek." dedim.

"Biraz kızar ama affettiririz kendimizi."

Elif'in söylediğiyle gülümseyip dışarıyı seyretmeye başladım. Kısa sürede ineceğimiz durağa gelince otobüsten indik. Derin bir nefes alıp yavaşça verdim.

Elif omuzlarımdan tutup beni kendine çevirip "İyi misin?" diye sordu endişeli bir sesle.

"İyiyim, merak etme."

"İlacın nerede?"

"Evde unutmuşum."

Elif alnına vurup "Aferin Erva. Hâlâ akıllanmadın mı? Şu ilacını yanına al, lütfen." deyince gülümseyip "Merak etme iyiyim." dedim. Kolundan tutup apartmana doğru yürümeye başladım. Bir yandan da merak etme iyiyim deyip duruyordum çünkü bayağı bir endişeli görünüyordu haklı olarak.

Apartmana girer girmez bütün gözler bize çevrildi. Naciye Teyze'nin bize kızgın gözlerle baktığını görünce sol elimle yüzümü kapatıp Elif'in arkasına geçtim. Elif ve komşular bu yaptığımla gülmeye başladılar ama ne yapaydım? Naciye Teyze o kadar kötü bakıyordu ki ister istemez saklanmak istedim. Hem belki biraz tatlılık yaparsam affeder diye düşündüm.

"Buraya gelin cadılar."

Naciye Teyze'nin söylediğiyle elimi yüzümden çekmeden Elif'e "İlerle." dedim. Elif gülerek onlara ilerlerken bende paytak adımlarla ona eşlik ediyordum. Durduğunda ona çarpmamak için birkaç adım gerisinde durdum. Elimi yüzümden çekip anneme baktım. Annem gülümseyerek göz kırpıp Naciye Teyze'yi gösterdi. Tam ona bakacağım sırada Elif kolumdan tutup beni yanına çekti.

Naciye Teyze "Evet, hanımlar neredesiniz? Gerek yoktu gelmenize bitirdik artık." deyince hemen cevap veren Elif'e baktım.

"Naciye Sultan patlama hemen. Geldik işte. Hem ne bitirmesi Allah aşkına? Ben seni tanıyorsam akşama kadar buradayız demektir."

"Sus, seni büyük cadı. Sana birazdan geleceğim. Bekle sıranı."

Naciye Teyze'nin dediğiyle eyvah diye mırıldandım. Çünkü ilk sıra benimdi.

"Küçük cadı, hayırdır? Sen dışarı çıkar mıydın? En son iki ay önce gördüm seni dışarıda."

Abart istersen Naciye Teyze diyecektim ama dememek için alt dudağımı ısırmaya başladım. Bakışlarımı anneme çevirince annem ellerini iki yana açtı. Bu da başının çaresine bak demekti. Derin bir nefes alıp kafamı kaldırıp Naciye Teyze'ye baktım. Daha fazla bu saçmalığa katlanamazdım. Şu an tek istediğim eve gidip duş almak, namazımı kıldıktan sonra da kitabıma gömülmekti.

"Naciye Teyze biraz abartıyorsun en son iki ay değil bir buçuk ay önce dışarı çıkmıştım o da son final sınavı için okula gitmiştim."

Elif dediğimle kıkırdamaya başladı.

Naciye Teyze'nin bir şey demesine fırsat vermeden "Öncelikle kusura bakmayın, erken katılamadık çünkü planımızı yaptıktan sonra bu pikniğin olacağını öğrendik. Kaçırmamak için de mümkün olduğunca erken gelmeye çalıştık ve sanırım bunu başardık." deyip başımı eğdim.

"Neyse bugünlük affettim. Hadi geçin bakalım."

Söylediğiyle şaşkınlıkla kafamı kaldırıp ona baktım. Bu kadar çabuk affetmesini beklemiyordum ama neyse ki uğraştırmamıştı.

Naciye Teyze affettiğini söyler söylemez Elif neşeyle yaşasın deyip bizim ekibin yanına geçti. İlk geldiğimizde fark etmemiştim. Gençler bir tarafa büyükler de başka bir tarafa geçmişti. Çocuklar ortada yoktu ama sesleri geliyordu. Belli ki arka tarafta oyun oynuyorlardı. Nefes almakta yine zorlanmaya başladım. Acilen ilacımı almam gerekiyordu ama eve gitmeye kalksam neden diye soracaklar ve annem ilacımı yanıma almadığımı anlayacaktı. Kızmazdı ama üzülecekti yine. En iyisi bizimkilerden birinden rica etmekti. Onlara döndüğümde hepsi tam kadro karşımdaydı. Tek fark eklenen iki yeni üyeydi.

Yeterince rezil olduğum Kerem sabah gördüğüm kız. Onlar da bizimkiler gibi Alper ve Elif'in kavgasını izliyorlardı. Bu ikisi zaten birbirlerini görür görmez kavga etmeselerdi şarardım.

Yanlarına geçtiğimde Alper bana dönüp "Çilek, söyle şu aptal arkadaşına benim sinirimi bozmasın." deyince Elif de hızla "Asıl sen söyle şu oduna o benim sinirimi bozmasın." dedi.

"Çilek, söyle şu süpürgesiz cadıya bir daha bana odun derse çok kötü olur ona göre."

Yine başladık. Erva söyle şunu, Erva söyle bunu...

Elif tam bir şey söyleyeceği sırada iki elimi kaldırıp "Şşş, bir dakika susun. Sessizlik." deyip sanki önemli bir şey varmış gibi başımı yere eğdim. İkisi de susunca ellerimi çırpıp "Harika. Eve gidene kadar böyle kalın." deyip ikisinin arasına oturdum.

Bizimkiler gülerken Elif ve Alper homurdanıp önlerine döndüler. Mete'ye dönüp "Okul açılınca bizim mesai başlayacak. Bu günlerin tadını çıkaralım." dedim.

"Haklısın. Bence ikisine de haber vermeden gidelim. Sessiz, sakin..."

"Aslında sen bi yazılım yazsan da ikisini de robot yapsak."

Alper'e dönüp robot taklidi yaparak "Dit dit, bir daha kavga etmeyelim Elif." deyip bu sefer de Elif'e döndüm. Aynı ses tonuyla "Dit dit, haklısın Alper. Kavga etmeyelim. Dit, tız, bip..." deyince Alper ve Elif de dahil herkes gülmeye başladı.

Ayça Abla bana dönüp "Çiçeğim, ikisi robot da olsalar kavga edecek bir konu bulurlar." deyince Mete "Haklısın Abla. Bu sefer de vida, motor yağı kavgası falan yaparlar." deyince yeniden gülmeye başladık.

Nefes almakta yine zorlanmaya başlayınca elimi boğazıma götürdüm.

Alper bana doğru eğilip "İyi misin?" diye sorunca bizim dairenin anahtarını çıkarıp ona uzattım.

"Odamda, masamın üstünde. Getirebilir misin?" diye sorunca Alper başını sallayıp hızla ayaklandı.

Ayça Abla bir bardak suyu uzatınca yavaşça içmeye başladım.

Hira Abla sitem dolu bir sesle "Güzelim biz sana kaç kere şu ilacını..." deyince sözünü kesip "Şşş, Hira Abla lütfen sessiz ol. Annem duymasın." deyip anneme baktım. Neyse ki duymamıştı.

Hira Abla kollarını kavuşturup "Bence duysun." deyince "Üzülecek sonra. Ya tamam daha dikkatli olacağım. Kitaba daldığım için yanıma almayı unutmuşum." dedim.

Elif kıkırdamaya başladı. Neden güldüğünü anladığım için koluna yavaşça vurup "Elif!" dedim sinirli bir sesle. Ağzına fermuar çeker gibi yapıp önüne döndü ama gülmeye de devam ediyordu. Kafamı kaldırıp göz ucuyla tam karşımda oturan Kerem'e bakınca onun da güldüğünü fark ettim. Başımı yeniden eğdiğim sırada Alper hızla yanıma gelip ilacımı uzattı. Teşekkür edip hızla aldım. Ciğerlerime hava dolunca kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Bizimkilere döndüğümde herkesin bana baktığını gördüm. Hepsi alışık oldukları için normal bakıyorlardı ama Kerem ve yanındaki kız endişeli görünüyorlardı.

Kıza baktığımda "İyi misin?" diye sordu. Başımı sallayıp gülümsedim ve "Evet iyiyim. Teşekkür ederim." dedim.

O da gülümseyip "Rica ederim. Bu arada biz tanışmadık seninle. Ben Pınar." dedi. Kerem'i gösterip "Bu da ağabeyim. Adı Kerem." deyince göz ucuyla bir Kerem'e bir ona baktım.

Demek kardeşlerdi. Bu nasıl zıtlıktı? Kız sarışın, mavi gözlüyken; Kerem buğday tenli ve kahverengi gözlüydü.

"Bende Erva. Memnun oldum."

"Sonunda adını söyledin."

Kerem'in söylediğiyle bakışlarım Pınar'dan ona kaydı. Elif yeniden gülmeye başlayınca dirseğimle yavaşça karnına vurup uyardım ama nafile.

"Adın Erva mı? Ben çilek sanmıştım."

Pınar'ın gülerek söylediğiyle ona dönüp gülümseyerek "O sadece bir lakap." dedim. Alper de gülerek "Kendisi çilek canavarı olduğu için bazen çilek diyoruz." deyince Pınar başını sallayıp "Anladım." dedi.

Elif Pınar'a dönüp "Bende Elif. Çok memnun oldum." deyince Pınar "Bende çok memnun oldum Elif. Ya bu arada Elif mi desem Elif Abla mı bilemedim." dedi.

"21 yaşındayım Pınarcığım. Ona göre sen karar ver."

"O zaman Elif Abla desem daha iyi olur. Bende 17 yaşındayım."

Pınar bana dönünce "Bende 21 yaşındayım." dedim. Pınar eliyle Alper'i, Elif'i ve beni gösterip "Üçünüzde aynı yaştasınız o zaman." deyince Alper "Aynı yılda doğduk ama arada ay farkı var. Ben ocak ayında, süpürgesiz cadı nisan, çilek de haziran da." deyince Pınar bana dönüp "Ben seni de Mete'yle yaşıt sanmıştım. Küçük görünüyorsun." dedi.

"Teşekkür ederim."

"O zaman siz de üniversitedesiniz. Sizin hangi bölüm?"

Elif hızla "Ben Erciyes Üniversitesi okul öncesi öğretmenliği bölümündeyim. Bu sene son." dedi.

Pınar bana dönünce "Ben de Erciyes'teyim. Psikolojik danışmanlık ama ben ikinci sınıfım bu sene. Mezuna kaldım iki defa." deyince Pınar "Sende Alper Ağabey'le aynı bölümdesin o zaman. Ne güzel." dedi.

"Evet aynı bölüm ama Alper'in de son senesi."

"Ne zamandır tanışıyorsunuz."

"11 yıldır. Ortaokul ve liseyi de beraber okuduk."

"Küçüklükten beri berabersiniz o zaman. Ne güzel. Sen o yüzden Elif Abla'yla Alper Ağabey'in kavgasını kolayca bitirebildin."

Pınar cümlesini tamamlayınca hepimiz gülmeye başladık. Mete'yi gösterip "Biz tecrübeliyiz artık ama bazen gerçekten çok zorlanıyoruz." deyince Ayça Abla "Kendileri dakikada en az üç konuda kavga edebilme yeteneğine sahipler de ondan." dedi.

Alper hızla "Abla biliyorsun ki nedeni hep bu cadı. Beni görünce kavga etmek için fırsat kolluyor." deyince Elif "Bunu sen mi söylüyorsun katıksız odun? Asıl sen beni gördüğün an uğraşmaya başlıyorsun." dedi.

"Tabi canım bahçeye girer girmez bana bakıp kavgaya hazır ol bakışları atan da Erva'ydı değil mi?"

"Erva söyle şu kütüğe kendisinin uğraşmaya değer biri olmadığının farkına varsın."

"Erva, asıl sen söyle şu cadaloza bana kendisini anlatmasın çünkü ilgilenmiyorum."

"Erva, söyle şu çirkin ördek yavrusuna onun ilgilenip ilgilenmemesi umurumda değil."

"Erva söyle şu bana çirkin diyen ama kalbi kadar yüzü de çirkin olan gereksize daha fazla asabımı bozmasın."

Elif'ten ses çıkmayınca göz ucuyla ona baktım. Dolu gözleriyle Alper'e bakıyordu. Derin bir nefes alıp başını yere eğdi. Alper'in son söylediği ağır olmuştu gerçekten. Aslında Alper bir konuda haklıydı genelde Elif uğraşırdı onunla ama o da Alper'e aşık olduğu için bu yolu seçmişti. Bana göre fazlasıyla saçma ama Elif'e göre gayet mantıklı bir yol. Elif susunca Alper de önüne dönmüştü.

Herkes şaşkınlıkla onlara bakarken Elif ayağa kalkıp içinde kitaplarının olduğu poşeti alıp "Benim eve gitmem gerekiyor. Daha sonra görüşürüz." deyip hızlı adımlarla apartmana yöneldi. Alper'e döndüğümde gözünü parçalamak ister gibi önündeki karton bardağa dikmişti. Biraz daha o şekilde bakarsa karton bardak alev alabilirdi.

"Alper."

"Lütfen bir şey söyleme Erva."

"Peki."

"Erva ben çok yoruldum artık. Haklıyken haksız duruma düşmekten ve her tartışmada vicdan azabı çeken olmaktan da."

Bana dönüp "Erva Allah aşkına söyle, haklı mıyım, haksız mıyım?" diye sordu.

"İkinizde haksızsınız Alper. Kavga etmenin hiçbir haklı yanı yoktur. Aklı başında iki insan gibi oturup konuşun ve şu saçma kavgalara bir son verin, lütfen."

"Alper, Erva haklı. Bu şekilde sadece birbirinizi kırıp duruyorsunuz."

Murat Ağabey'in söylediğiyle ona dönüp "Çok doğru söyledin Ağabey. Artık bir son vermeliler." deyip yeniden Alper'e döndüm.

"Alper, ikinizde benim en yakın arkadaşımsınız ve ben ikinizi de çok seviyorum ama aranızda kalmaktan gerçekten yoruldum."

"Erva, bu kavgaları başlatan o farkındaysan."

"Farkındayım ve buna neden olan olduğum için de vicdan azabı çekiyorum."

Alper şaşkınlıkla bana dönüp "Senin hiçbir suçun yok. Lütfen böyle düşünme." deyince "O zaman siz de öyle düşündürmekten vazgeçin." dedim.

Alper hızla ayağa kalkıp "Sen benim için çok değerlisin Erva. Seni kırdıysam özür dilerim." deyip apartmana yöneldi.

Ellerimle yüzümü kapatıp başımı öne eğdim. Ayça Abla yanıma gelip elini omzuma koyunca ellerimi yüzümden çekmeden "Abla ben ne yapacağım?" diye sordum.

"Tabi ki hiçbir şey Ervacığım. Bu sefer kendi hallerine bırakacağız."

"Erva Abla yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?"

Pınar'ın sorusuyla ellerimi yüzümden çekip ona döndüm. Başımı sallayıp "Sorabilirsin." dedim.

"Sen neden kavgalarına neden olan kişi olduğunu düşünüyorsun ki? Gördüğüm kadarıyla seninle bir alakası yok gibi."

Ayça Abla gülerek "Ben sana kısaca anlatayım Pınarcığım. On bir yıl önce Alper ve Erva arka taraftaki çınar ağacının orada tanıştılar ve kısa sürede çok yakın arkadaş oldular. İki ay sonra Elif ve ailesi bizim karşımızdaki daireye tanışınca Elif de bu arkadaş grubuna dahil oldu ve bu durum benim kıskanç kardeşimin hiç hoşuna gitmedi. Kısaca ikisi de hala Erva'yı paylaşamıyorlar. O diyor benim en yakın arkadaşım, diğeri diyor benim." deyip derin bir nefes aldı. Bana dönüp "Uzun lafın kısası, iki kıskancın bu şekilde başlayan kavgası on bir yıldır devam ediyor." dedi.

"Seni çok seviyor olmalılar Erva Abla."

Derin bir nefes alıp "Farkındayım Pınar. Neyse şimdilik Ayça Abla'nın da dediği gibi kendi hallerine bırakalım." deyip Pınar ve Kerem'e döndüm.

"Kusura bakmayın."

"Ne kusuru Erva Abla. Aslında atışmaları çok komikti ama bu şekilde birbirlerini kırmaları biraz kötü oldu."

"Pınar'ın da dediği gibi kusura bakılacak bir durum yok. Böyle düşünme lütfen. Dediğiniz gibi bir süre kendi hallerine bırakmak en iyisi."

Kerem'in söylediğiyle gülümseyip önüme döndüm yeniden. Herkes kendi arasında konuşmaya başlayınca Pınar yanıma geldi.

"İyisin değil mi?" diye sorunca başımı sallayıp "İyiyim. Alıştım aslında ama bazen ikisini bu şekilde görmek beni üzüyor. Neyse boşverelim şimdilik. Eee sen nasılsın? Biraz kendinden bahsetsene." dedim.

"Öncelikle teşekkür ederim, iyiyim. Bende öğrenciyim sizin gibi. Üniversite sınavına hazırlanıyorum."

"Hangi bölüm?"

"Eşit ağırlık."

"Hedefini belirledin mi?"

"Aslında bu konuda kararsızım. Psikoloji okumayı da istiyorum ama bazen sınıf öğretmenliği daha baskın geliyor. Sen bana biraz kendi bölümünden bahseder misin çünkü o bölümü de düşünüyorum. Aslında ağabeyim hukuk oku senden iyi avukat olur diyor ama ben istemiyorum. O yüzden bayağı bir kararsızım."

Tek seferde kullandığı cümlelerle şaşkınlıkla ona baktım. Elif'ten beterdi bu kız. Makineli tüfek mübarek.

Gülerek "Aslında ağabeyin haklı gibi. Sen avukatlığı bir düşün Pınarcık." dedim.

Duyduğum gülme sesiyle bakışlarımı Kerem'e çevirdim.

"Yine otomatiğe bağladı sanırım. Bir de küçük geveze deyince bana kızıyor."

Pınar da Kerem'e dönüp "Ya ağabey ne gevezesi? Biraz fazla sosyalim o kadar." deyip yeniden bana döndü.

Şu an çok tatlı görünüyordu. Babamın bana yaptığı gibi burnunu iki parmağımın arasına alıp hafifçe çekiştirerek "Çok tatlısın Pınarcık." dedim. Gülümseyerek iki elini yanaklarıma koyup çekerek "Sende öylesin Erva Abla." deyince gülümseyip "Teşekkür ederim." dedim.

Ellerini yanaklarımdan çekince "Neyse, asıl konumuza gelecek olursak senin öncelikle kendine bir hedef seçmen gerekiyor. Üniversite ve bölüm. Sonra o bölüm için gereken sıralama ve netleri öğrenip ona göre bir çalışma programı yapmalısın." dedim.

"Anladım. Erva Abla, sen kaç bine girdin?"

"İlk girişimde 170 bin, ikincisinde 290, üçüncüsünde de 3 bin."

Pınar yüksek bir sesle "3 bin mi?" deyince başımı salladım.

"Erva Abla sen şimdi 290 binden 3 bine mi çektin? Peki yanlış anlamazsan neden bu bölüm ve üniversiteyi seçtin, daha iyi üniversite ve bölümler gelirken?"

"Bu biraz uzun bir hikaye Pınarcık. Bir ara anlatırım. Tek diyeceğim isteyerek tercih ettim."

"Anladım. Peki bana biraz okuldan ve bölümünden bahseder misin?"

"Tabi ki..."

Pınar'ın sorusuna cevap vereceğim sırada telefonum çaldı. Çantamdan çıkarıp Elif'in aradığını görünce hızla açtım.

"Efendim Elif."

"Erva, ben..."

Elif'in cümlesini hıçkırığı böldü. Ağlıyordu. Kimseye çaktırmamak için "Anladım. Tamam geliyorum." dedim. Elif zor çıkan sesiyle "Teşekkür ederim." deyince telefonu kapatıp Pınar'a döndüm.

"Kusura bakma benim gitmem gerekiyor. İstersen numaramı vereyim. Müsait olunca yazarsın, konuşuruz."

Pınar "Sizin ortak bir grubunuz varmış. Beni ve ağabeyimi de aldılar o gruba. Mete isimlerinizi söyleyince hepinizi kaydettim. Dur ben seni çaldırayım sende beni kaydet." deyince gülümseyip başımı salladım.

Kerem'in dediği gibi yine otomatiğe bağlamıştı. Beni çaldırınca numarasını Pınarcık diye kaydedip ayaklandım.

Ayça Abla "Nereye?" diye sorunca kısaca Elif'in aradığını söyledim. Anladığı için "Akşam konuşuruz." deyince hızla apartmana yöneldim.

Yukarı çıkıp önce kitabımı eve bıraktım, sonra da bir üst kata çıkıp Elifler'in dairesinin zilini çaldım. Elif kapıyı açınca hızla içeri geçtim. Neyse ki Alper'e yakalanmamıştım. Elif kapıyı kapatıp bana dönünce çok şaşırdım çünkü gözleri kıpkırmızı olmuştu. Elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip kollarını boynuma doladı. Bende sıkıca sarılıp "Şşş, tamam Elif ağlama artık. Normalde ağla, dök içindekileri derdim ama belli ki yeterince ağlamışsın. Daha fazla eziyet etmeyi bırak kendine." dedim.

Elif ağlamaya devam edince onu bırakıp kolundan tuttum. Oturma odasına götürüp koltuğa oturttuktan sonra hızla mutfağa geçip bir bardak su aldım. Yanına geçip suyu uzatınca zorla birkaç yudum alıp bardağı kenara bırakıp haykırarak ağlamaya başladı. Onu bu halde görünce ben de kötü oluyordum. Elimi omzuna koyunca hızla bana dönüp sarıldı.

"Elif, lütfen sakin ol."

"Kalbim acıyor Erva. Yoruldum artık. Çok yoruldum beni görmemesinden, her seferinde kırmasından, beni sevmemesinden..."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Daha sıkı sarılıp yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım. Bir süre sonra Elif kollarını gevşetince bıraktım onu.

Gülerek "Neyse boşver o öküzü. Ne hali varsa görsün." deyince şaşkınlıkla ona baktım. Yok ben gerçekten alışamayacaktım bu kızın değişik ruh hallerine.

"İyisin değil mi?"

"Evet biraz daha iyiyim. Neyse ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."

"Elif, ben eve geçeyim izninle. Akşam konuşuruz olur mu?"

Elif tamam deyip yeniden sarıldı. Daha fazla üzülmemesini söyleyip eve geçtim. Duş aldıktan sonra ikindi namazını kılıp mutfağa geçtim. Buzdolabından son çilekli sütümü çıkarıp odama geçtim. Çalışma masama oturup tefsir kitabımı çıkarıp okumaya başladım. Her sayfasında mutlaka altını çizdiğim cümleler olduğu için yavaş yavaş okuyordum. Bir saat kadar okuduktan sonra zilin sesiyle kitabımı kapatıp hızla odamdan çıktım. Kapıyı açıp annemin elindeki poşetleri aldım.

Annem yanağımdan öpüp "Kuzum, ben vakit geçmeden ikindiyi kılayım. Sonra konuşuruz." deyip hızla odasına geçti.

Poşetleri mutfağa bırakıp içindeki tepsi ve tabakları çıkarıp makineye koydum. Masanın üstüne indirdiğim diğer poşeti açınca bir tepside içli köfte, ıspanaklı börek ve biraz sarma buldum.

Annem mutfağa gelip "Geç gelince yemek yiyemediğin için Naciye Teyze gönderdi. Söyle o küçük cadıya yine bir deri bir kemik kalmış. Bu tepsidekiler bitecek dedi." deyince küçük bir kahkaha atıp başımı salladım. Yemekleri görünce gerçekten acıktığımı fark ettim. Ellerimi yıkayıp yemeğimi yedim. Yemekten sonra odama geçip akşam namazını kıldım. Kitabımı alıp yatağıma oturduğum anda telefonum çalınca masama yönelip açtım.

"Efendim Ayça Abla."

"Hayırlı akşamlar kuzum. Nasılsın?"

"Hayırlı akşamlar abla. Hamdolsun iyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim demeyi çok isterdim ama değilim maalesef."

"Hayrolsun abla?"

"Güzelim bu telefonda konuşulacak bir konu değil maalesef. Müsaitsen çardakta buluşalım mı?"

"Tamam abla. Ben hemen hazırlanıp çıkıyorum. Görüşürüz."

"Görüşürüz canım."

Hızla etek ve switimi üstüme geçirdim. Swit biraz kısa olduğu için üstüne siyah kapüşonlu ceketimi giyip siyah şalımı taktım. Anneme Ayça Abla'yla konuşacağımı söyleyip kapıya yöneldim. Ayakkabılarımı giyip hafif tempoda koşarak merdivenlerden indim. Dış kapıyı açıp derin bir nefes aldım. Enerjik hissediyordum ve koşmama rağmen iyiydim. Elimi hemen cebime attım. Neyse ki bu sefer ilacımı yanıma almıştım.

Çardağa yöneldiğimde iki kişinin orada olduğunu farkettim. Yaklaşınca Ayça Abla ve Hira Abla'nın çoktan geldiğini gördüm.

Yanlarına gidip "Hayırlı akşamlar." dedim. Onlar da bana aynı şeyi söyleyip oturmamı beklediler.

Karşılarına geçince Ayça Abla derin bir nefes alıp "Kızlar, Alper hiç iyi değil." dedi.

"Bugün olanlar yüzünden mi?"

"Evet kuzum."

"Peki ne yapacağız Abla? Elif de çok üzgün."

Ayça Abla "Bilmiyorum." diye mırıldanıp kucağındaki ellerine çevirdi bakışlarını.

Hira Abla'ya döndüğümde "Kuzum, bence durumu Ayça'ya da anlatalım." dedi.

Hira Abla Elif'in Alper'e olan hislerini biliyordu. Tesadüfen öğrenmişti ve onun bildiğini de sadece ben biliyordum.

Ayça Abla "Ne durumu?" diye sorunca Hira Abla'ya dönüp "Hira Abla ben Elif'e kimseye söylemeyeceğime dair söz verdim. Senin bildiğini bile bilmiyorken ben durumu Ayça Abla'ya nasıl anlatırım." dedim.

"Çileğim, o zaman ben anlatayım. Böylece sen de sözünü tutmuş olursun."

Başımı sallayıp "Peki." dediğimde Hira Abla teşekkür edip şaşkın gözlerle bize bakan Ayça Abla'ya döndü.

"Ayça, Elif Alper'e aşık."

Ayça Abla şaşkınlıkla "Ne!" diye bağırınca Hira Abla'yla aynı anda "Şşş, sessiz ol lütfen." dedik.

Ayça Abla şok olmuş bir şekilde bize bakarken benle Hira Abla da endişeyle ona bakıyorduk.

Hira Abla'ya dönüp "Abla, öyle pat diye söylenir mi?" deyince Hira Abla "Çileğim nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Bende en iyisi direkt konuya gireyim dedim." dedi.

Ayça Abla derin bir nefes alıp "Kızlar, emin misiniz?" deyince Hira Abla "Evet." dedi.

Ayça Abla bana dönüp "Ne zamandan beri peki?" diye sorunca Hira Abla "Ayça'm, bunun bir önemi yok. Asıl sorun, şu an ne yapmalıyız?" dedi.

Hepimiz sessizliğe bürününce Ayça Abla "Kızlar, şu an yapmamız gereken Alper'in duygularını öğrenmek. Eğer Alper de Elif'i seviyorsa bu iş hayırla sonlanır ama sevmiyorsa..."

Ayça Abla bana dönünce "Evet sevmiyorsa?.." diye sordum.

"Erva, yanlış anlamazsan bir şey soracağım."

"Sor abla?"

"Alper sana karşı..."

Ayça Abla'nın sözünü kesip "Hayır Abla, kesinlikle öyle bir şey yok. Ne ben ne de Alper birbirimize hiç o gözle bakmadık, bakmayacağız da." dedim hızla.

"Tamam kuzum, afedersin. Alper de dediğin gibi sana asla o gözle bakmaz da ne olur ne olmaz sorayım dedim. Bir anda 'Abla ben Erva'yı seviyorum' falan derse diye korktum sonuçta."

Ayça Abla'nın dediğiyle gülmeye başladık. Öyle bir ihtimalin olmayacağını onlarda biliyordu neyse ki ve ben de bu konuda Alper'e sonuna kadar güveniyordum. Biz hep iki yakın arkadaş hatta kardeş gibi olduk ve hep öyle olacağız.

Ayça Abla "Bakın ne diyeceğim. İstersiniz Alper'in ağzını arayayım, ne dersiniz? Elif'e yaptığından dolayı kızgındım ama Elif için yeniden konuşurum." dedi.

Hira Abla'yla iyi bir fikir olduğunu ve dikkatli olmasını söyledikten sonra biraz daha konuştuk. Hava soğumaya başladığı için ayaklanıp apartmana yöneldik. Kapüşonumu başıma geçirip ellerimi ceplerime koydum. Sabah sıcak, akşam soğuk. Çöl iklimi yaşıyorduk resmen.

Ayça ve Hira Abla asansöre binince bende merdivenlerden çıkmaya başladım. Bizim dairenin önüne gelip zile basacağım anda arkamda duyduğum seslerle pozisyon alıp hızla arkamı döndüğümde Kerem şaşkınlıkla bana bakıyordu. Tabi büyük bir şaşkınlıkla bende ona...

Olduğum durumu fark edince duruşumu düzeltip başımı eğdim. Yeterince rezil olduğum yetmemişti bir de üstüne az kalsın çocuğa yumruğumu geçirecektim.

Elimi alnıma koyup "Afedersiniz." dedim.

Kerem "Sorun değil. Kusura bakma korkuttum sanırım." deyince göz ucuyla ona bakıp "Estağfurullah. Korkmadım da sadece aniden görünce şaşırdım." dedim.

"Anladım."

"Tekrardan afedersiniz. Ben müsaadenizi isteyeyim. Hayırlı akşamlar."

"Önemli değil. Sana da."

Kerem merdivenlerden inerken bende kapıyı çaldım. Annemin açmasıyla hızla odama yönelip yatsıyı kıldım. Namazımı kıldıktan sonra kendime kahve hazırlayıp tefsir kitabıma gömüldüm.

"Kur'an'ın bir eli insanın aklında ise bir eli insanın kalbindedir. Bir eli insanın mazisinde ise bir eli insanın istikbalindedir. Bir eli insanın anında, bir eli insanın dünyasında, bir eli insanın ahiretinde, bir eli onun maddesinde, öteki eli ise manasındadır. (Sayfa 45)"

Alıntıyı defterime not edip okumaya devam ettim. Sayfa 94'e gelince bıraktım çünkü gözlerim kapanmaya başlamıştı. Saatin on bire geldiğini fark edince kalkıp annemim yanına geçtim. Yanağından öpüp iyi geceler deyip lavaboya yöneldim. Dişlerimi fırçalayıp odama geçtim. Elif ve Alper'in yaşadıkları dışında güzel ama bir o kadar da yorucu bir gün olmuştu benim için. İnşallah Rabbim ikisinin de kalbine huzur verir, yollarını hayırlara kavuştururdu.

"Sen her şeyin en iyisini bilirsin Rabbim. Yolumuzu hayırlara çıkar." diye bir dua mırıldanıp gözlerimi kapattım.

 

Evet dostlar... Geldik ikinci bölümün sonuna.

Yavaş yavaş diğer komşuları da tanımış olduk bu bölümde. İlerleyen bölümlerde daha farklı karakterlerle tanışmaya hazır olun.

Rabbim kalbinizden geçen dualarınızı kabul eylesin, yollarınızı hayırlara çıkarsın 🤍

En sevgiliye emanetsiniz :)

 

Loading...
0%