Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24- Kaybolup Gidiyoruz

@kayraege

Selamünaleyküm kardeşlerim :)

Nasılsınız? Beni soracak olursanız hamdolsun iyiyim.

Geldik yeni bölüme. Bu bölüm benim için biraz fazla özel bir bölüm oldu çünkü bölümün adından da anlaşılacağı üzere önemli olduğunu düşündüğüm bir konudan bahsettim.

İnşallah beğenirsiniz ☺️

Oy, yorum ve destekleriniz için de çok teşekkür ederim. Sayenizde 2k okunmaya gidiyoruz ve bu beni çok mutlu ediyor 🥹

İyi okumalar dilerim 🤍

 

 

 

Kaybolup gidiyoruz, hayatımıza eklediğimiz yeni yenilgilerimizle. Çaresizlik ise, yenilgilerimizin getirdiği en büyük zorluk...

Yaşıyordum şu an o çaresizliği. Kağan'a hislerinin tek taraflı olduğunu söylediğimde hissettiğim çaresizlik... Onu üzmeyi istemezdim ama kalbimde bir başkası varken başka ne yapabilirdim ki?

Kağan'ı anlıyordum çünkü yaşadığı şeyleri bende yaşıyordum. Hissettiğim çaresizlik de bu yüzdendi.

Derin bir nefes alıp başımı otobüsün yasladığım camıdan kaldırdım. İki haftadır Kağan'dan uzak durarak tepkimi fazlasıyla belli etmiştim ama bugün yanıma gelip artık böyle yapmamamı, en azından bir açıklamayı hak ettiğini söyleyince bu konuda haklı olduğu için gerekli açıklamayı yapmış, onu hayatımdan sonsuza kadar çıkarmıştım.

Ona, hislerinin tek taraflı olduğunu ve onu sadece bir arkadaş hatta ağabey olarak görüp öyle sevdiğimi söylediğim an Kağan hızla sözümü kesmişti.

Elini kalbine koyup tamam Erva, lütfen daha fazla acıtma dediği an yapabildiğim tek şey dolu gözlerimle önüme bakmak olmuştu.

Kağan İnşallah Rabbim, o güzel kalbinle hissedeceğin sevgiyi gerçekten hak edecek birini çıkarır karşına. Allah'a emanet ol deyip gittiğinde gözyaşlarım daha fazla tutunamamış, özgürlüklerine uçmuşlardı.

Kağan'ın acı çekmesi kadar kendi çektiğim acının da verdiği etkiydi akan gözyaşlarımın nedeni. Bir gün bende çekebilirdim onun çektiği acıyı çünkü bilmiyordum. Karşılığının olup olmayacağını bile bilmeden seviyordum bende.

Elimde değildi bu durum ama söküp atamıyordum da içimden. Belki de, dayımın da dediği gibi, istemiyordum. Denediğimi sanıyordum ama istemediğim için, daha doğrusu acı verse bile bu hissi sevdiğim için devam ediyordum sevmeye.

Bilmiyordum... Bildiğim tek şey şu an fazlasıyla yorgun olduğumdu...

İneceğimiz durağa gelince otobüsten inip Elif, Alper ve Mete'ye döndüm.

"Siz gidin, ben markete gideceğim."

Elif "Bizde gelelim." deyince "Hayır, gelmeyin lütfen. Biraz yalnız kalmak istiyorum ayrıca." dedim.

Alper "Tamam, dikkat et kendine. Görüşürüz." deyince "Sizde dikkat edin. Görüşürüz." deyip yolun karşısına geçtim.

Markete girdiğimde yavaş yavaş rafların arasında gezinmeye başladım. Çok sevdiğim çilekli sütlerin önüne gelince bile küçük bir kız çocuğu gibi hissettiğim sevinci hissedemedim.

Ne oluyordu bana? Her zaman bir umut vardır diyen, bunun bilincinde olup inanmaya devam eden o kıza ne olmuştu? Kerem... Kerem bana ne yapmıştı..?

Uzanıp çilekli sütlerden iki tane alıp arkamı döndüm ama döner dönmez bana çarpan bir kız yüzünden yere düştüm. Başımı kaldırıp baktığımda benden birkaç yaş büyük görünen bir kız karşımda durmuş ağlıyordu.

Elini bana uzatıp "Çok özür dilerim. Kusura bakmayın." deyince uzattığı elini tutup ayağa kalktım.

"Estağfurullah ne kusuru. Önemli değil. Hem yanlışlıkla oldu."

Kız gözünden akan yaşları silip "Anlayışınız için teşekkür ederim." deyince ona doğru bir adım atıp "İyi misiniz?" diye sordum.

Başını olumsuz anlamda sallayınca elimi omzuna koyup bana bakmasını sağladım. Yüzündeki hafif morluklar bir şeylerin ters gittiğinin işaretiydi.

"Neyiniz var? Belki yardım edebilirim size."

"Telefonunuzu kullanabilir miyim?"

Cebimden telefonumu çıkarıp "Tabi ki." dedim.

Kız telefonumu alıp aramalara girdi ve bir numarayı tuşladı. Telefonu kulağına götürüp aradığı numaranın açmasını beklerken bana baktı. Gülümseyip her şeyin yolunda olduğunu anlamasını sağladım. O da gülümseyip sol eliyle gözünden akan yaşları sildi fakat her sildiği gözyaşını bir diğeri takip ediyordu.

Sonunda karşıdaki telefonu açmış olmalı ki zor çıkan sesiyle "Semih." dedi.

Hattın diğer ucundaki ne dedi bilmiyorum ama kız biraz bekledikten sonra "Semih, özür dilerim." deyip daha çok ağlamaya başladı.

Elimi omzuna koyup kısık sesle sakin ol canım, ağlama lütfen dediğimde başını salladı ve titrek bir nefes alıp "Peşimdeler Semih. Ellerinden kaçmayı başardım. Şu an emniyet binasına biraz uzaklıkta olan bir marketteyim. Marketteki bir kızdan telefonunu alıp seni aradım." dedi.

Kız, hattın diğer ucundaki konuşmaya başladığı için susup onu dinledi. Bana bakıp "Biraz yanımda kalır mısın? Lütfen." deyince tebessüm edip başımı salladım.

Telefonumu bana uzatıp "Bu numaraya şu an bulunduğumuz konumu atar mısın lütfen?" deyince dediği numaraya bulunduğumuz konumu attım.

Telefondaki yeniden konuşmaya başlayınca telefonumu kıza uzattım. Kız "Tamam, teşekkür ederim." deyip aramayı sonlandırdı ve telefonumu bana uzatıp "Teşekkür ederim." dedi.

Telefonumu cebime koyup kim olduğunu bilmesem de derdini tasasını almak istediğim kıza sıkıca sarıldım. Ona sarılmamla vücudu bir an da kasıldı ama hızla o da bana sarılıp teşekkür ederim, çok teşekkür ederim diye mırıldandı.

Birbirimizi bıraktığımızda "Rica ederim. Bu arada biz tanışmadık. Ben Erva." deyip elimi uzattım.

Kız, uzattığım elimi sıkıp "Sema bende. Çok memnun oldum Erva." deyince gülümseyip "Bende çok memnun oldum Sema." dedim.

Sema başını önüne eğip susunca "Sema, istersen dışarıda bekleyelim. Beklediğin kişi gelene kadar yanında kalırım hem." dediğimde Sema başını sallayıp "Peki." deyince marketten çıktık.

Sema'nın sendeleyerek yürüdüğünü görünce koluna girip yardım ettim. Kim bilir neler çekmişti. Yüzündeki morluklar, kahverengi saçlarının dağınıklığı, kızarmış gözleri ve güzelim kahve gözlerinin altındaki morluklar bir şeylerin ters gittiğinin işaretiydi.

Marketin köşesine geçtiğimizde çantamdan her zaman yedekte bulundurduğum tokalardan birini çıkarıp Sema'nın saçlarını bağladım. Bana dönüp gülümseyerek "Teşekkür ederim." deyince bende gülümseyip "Rica ederim." dedim.

Birkaç dakika sonra iki adam bize doğru yaklaşınca Sema kolumdan tuttu. Ona dönüp ağladığını gördüğümde bunun gelen adamlarla bir ilgisi olduğunu anladım.

Adamlar karşımızda durunca biri Sema'ya "Yürü." dedi. Sema kolumu daha çok sıkınca korktuğunu anladım.

Kolumdaki elinin üzerine elimi koyup sakinleşmesini sağlamaya çalıştım. Kolumdaki eli biraz gevşeyince adamlara dönüp "Sizinle hiçbir yere gelmiyor. Yaylanın." dedim.

İlk konuşan adam sinirle bana bakıp "Seni ilgilendirmez. Bu kız bizimle gelecek. Yürü Sema." deyip Sema'nın kolundan sertçe çekiştirince sinirle adamın kolundan tutup ters çevirdim.

Adam kolunu kıracak kadar sert kavradığım için adam acıyla bağırırken diğeri hızla üzerime doğru yürümeye başladı. Adamın kolunu belinde sabitleyip hızla bana doğru gelen adamın üzerine atmamla ikisi de yeri boyladılar.

Adamlardan biri düşünce belindeki silah da yere düştü. Onlardan önce davranıp hızla silahı aldım ve adamlara doğru tuttum.

Tam, sakın kıpırdayayım demeyin diyecektim ki Kerem'in "Teslim olun, polis." diyen sesi durdurdu beni.

Ani bir refleksle elimdeki silahı ona doğrultarak döndüğümde Kerem şaşkınlıkla bana bakıyordu. Elimdeki silahı indirdiğimde şaşkınlığını üzerinden attı ve gülümseyip bana doğru gelmeye başladı ama onu umursamadan hızla yere çöküp ağlayan Sema'ya yöneldim bende.

Silahı yere indirip dizlerimin üzerine çöktüm. Sema'nın başını kaldırıp iki elimi yanaklarına koyup "Sema, iyi misin canım?" diye sorduğumda Sema hızla bana sarıldı.

Bende sarılıp "Şşş, ağlama lütfen. Geçti, geçti. Lütfen sakin ol Sema." dedim.

"Çok teşekkür ederim Erva. Sen olmasaydın onlar... Onlar beni..."

Sema daha şiddetli ağlamaya başlayınca daha sıkı sarıldım ona. O da daha sıkı sarılıp başını boynuma gömdü.

Biraz o şekilde kaldıktan sonra Sema az da olsa sakinleşti. Beni bıraktığında çantamdan peçete çıkarıp uzattım. Gözyaşları yüzünden sırılsıklam olan yüzünü silip ayağa kalkmaya çalıştı. Ondan önce kalkıp elimi uzattım ve kalkmasına yardım ettim.

Sema ayağa kalkıp Semih Ağabey'e döndü. Demek telefonda konuştuğu kişi oydu.

Sema "Semih, özür dilerim. Çok..." dedi ama Semih Ağabey Sema'nın sözünü kesip "Şu an sırası değil Sema. Bunu daha sonra konuşuruz." deyip Kerem'e döndü.

"Ne yapacağız Kerem?"

"Önce Sema'nın güvenliğini sağlamalıyız. Çoktan öğrenmişlerdir burada olduğunu."

Kerem'in dediğiyle ona dönüp "Kerem, Sema'yı bize götürelim. Hem güvende olur hem de annem de işten dönmüştür, Sema'nın yaralarına pansuman falan yapar." dememle Kerem Semih Ağabey'e döndü.

Semih Ağabey "Erva'nın dediği mantıklı Kerem. Onu yapalım." deyince Kerem yeniden bana dönüp "Tamam." dedi.

Kerem yanındaki biri kadın biri erkek iki polise dönüp "Simay, Emir siz emniyete dönün. Bu herifleri de nezarethaneye atın. Ben gelmeden kimse sorguya almayacak onları." deyince kız olan polis bir şeyler söylemeye başladı ama umursamayıp Sema'ya döndüm ve ona iyi olup olmadığını sordum.

Sema iyi olduğunu söyleyince ayağına bakıp "Çok ağrıyor mu?" diye sorduğumda Semih Ağabey yanımıza gelip Sema'ya "Ayağına ne oldu?" diye sordu.

Sema başını önüne eğip "Kaçarken oldu?" deyince Semih Ağabey Sema'ya benim az önceki sorumu, ayağının ağrıyıp ağrımadığını sordu.

Sema biraz ağrıyor, deyince Semih Ağabey üniformasının ceketini çıkarıp Sema'nın önünde durdu. Ceketi Sema'nın beline bağlayıp Sema bir şey soramadan onu kucağına alıp geldikleri arabaya yöneldi.

Semih Ağabey'in yaptığına gülümsedim. Sanırım aralarında bir şey vardı. Yoksa bile ikisi de birbirine boş değildi çünkü çok belliydi.

Kerem sonunda o iki polisi göndermeyi başarınca yanıma gelip "Erva, hadi gidelim." dedi.

Başımı sallayıp arabaya yöneldim bende. Sema'nın yanına geçtiğimde Semih Ağabey de ön tarafa, Kerem'in yanına geçti. Kerem arabayı çalıştırınca cebimden telefonumu çıkarıp annemi aradım.

"Efendim kızım?"

"Anne, evde misin?"

"Evet kızım. Bende seni arayacaktım nerede kaldın diye."

"Anne birkaç sorun çıktı eve gelince anlatırım. Şu an diyeceğim eve tek gelmiyorum. Misafirimiz var."

"Tamam kızım da misafirimiz kim?"

Sema'ya dönüp gülümseyerek "Bir arkadaşım, varmak üzereyiz gelince tanışırsın." dedim.

Sema gülümseyip elimi tutunca elini hafifçe sıkıp yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım.

Anneme Kerem ve Semih Ağabey'in de geleceğini söyleyip aramayı sonlandırdığımda çoktan gelmiştik. Semih Ağabey inip yeniden Sema'yı kucağına aldı ve apartmana yöneldi. Peşlerinden bizde gidip asansöre bindik. Bizim kata gelince asansörden çıkıp zili çaldım.

Annem kapıyı açıp bizi o halde görünce artık işinin verdiği tecrübeden olacak sanırım hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden ​​​​hadi geçin içeri çocuklar, dedi.

Semih Ağabey kucağında Sema'yla içeri geçince annem bize dönüp "Erva, o kız kim?" diye sorunca "Adı Sema. Kim olduğunu bende bilmiyorum. Tek bildiğim zor durumda olduğu." deyip içeri geçtim.

Semih Ağabey Sema'yı koltuğa oturtup kendisi de karşısındaki koltuğa, dayımın yanına geçmişti. Başı yerde duruyordu öylece. Sema'ya döndüğümde onun da Semih Ağabey'den farkı olmadığını görünce yanına geçtim.

Dayım bana bakıp ne oluyor derecesine göz kırpınca başımla Kerem'i gösterip Sema'ya döndüm. Kucağındaki ellerine uzandığımda ellerimi sıkıca tutup bana döndü. Dolu gözleri, yine ağlayacağının işaretiydi.

"Endişelenme Sema. Burada sana kimse zarar veremez."

"Teşekkür ederim Erva. Sen olmasaydın kim bilir şu an başıma neler gelmişti. Yaptığın iyiliği hayatım boyunca unutmayacağım."

"Rica ederim. Sen iyi ol yeter bana."

Sema gülümseyip yeniden teşekkür ederim deyip önünde duran anneme döndü. Annem de Sema'nın diğer yanına oturup iyi olup olmadığını sordu.

Sema, iyi olduğunu söyledikten sonra Semih Ağabey hızla "Sema, anlat lütfen ne oldu?" diye sorunca Sema ona dönüp "Aynı şeyler." dedi.

Sema başını yeniden önüne eğip ağlamaya başlayınca elimi omzuna koyup bana dönmesini sağladım. Bana döndüğünde "İstersen biz çıkalım." dememle Sema hızla "Hayır Erva. Lütfen yanımda kalın." deyince başımı salladım.

Sema elimi tutunca anlatacağı şeylerin onun için zor olduğunu anladım. Bende ellerini tutup onu gördüğüm andan beri yapmaya çalıştığım şeyi yapıp, onun yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım yeniden.

Sema derin bir nefes alıp "Başta her şey iyiydi Semih. Sonra birden sen kaçarak adımızı lekeledin bundan sonra bu evden çıkmak yok falan demeye başladılar. Ses çıkarmadım. Annem babam deyip saygıda kusur etmedim. Dövdüler, aşağıladılar yine de bir şey yapmadım. Sonunda iki buçuk ay kadar önce beni biriyle evlendireceklerini öğrenince, gece bir yolunu bulup kaçtım konaktan." deyip durdu. Tek seferde uzun cümleler kurduğu için yorulmuştu sanırım.

Annem Sema'ya bir bardak su uzatınca Sema teşekkür edip birkaç yudum aldı.

"Bir süre Zeliha Teyze de kaldım. Ona kızma lütfen çünkü sana söylememesini ben istedim. Olanları anlattığımda sağolsun beni kızı gibi sevdiğinden saklanmama yardımcı oldu. Bu zamana kadar burada, onun yanında kaldım. Zeliha Teyze, birkaç gün önce köyünden bir akrabası arayıp bir arkadaşlarının vefat ettiğini söyleyince oraya gitmek zorunda kaldı. Bende o olmadığı için birkaç gündür alışveriş için dışarı çıkmak zorunda kaldım. Sanırım ben çıktığım zaman beni buldular. Bugün eve geldiklerinde camdan atlayıp kaçtım. Emniyete gelirken yakalanacağımı farkedince de saklanmak amacıyla markete girdim."

Sema bana dönüp "İyi ki de girmişim. Erva'yı buldum orada. Onun sayesinde kurtuldum." deyince elimi sağ yanağına koyup gözyaşlarını silmeye başladım.

Semih Ağabey "Erva, çok sağol." deyince ona dönüp "Çok şükür bir şey olmadan atlattık ve Sema iyi." dedim.

Aklıma gelenle Kerem'e dönüp "Bu arada yine geç kaldınız. Haberiniz olsun başkomiserim." dediğimde Kerem "Elimizden..." dedi ama ne diyeceğini bildiğimden sözünü kesip "Biliyorum biliyorum, elinizden geldiğince hızlı gelmeye çalıştınız falan filan." dedim.

Kerem cevap verecekti ama cevap vermesine dayım engel oldu. "Erva, böyle yapma dayıcığım, lütfen." deyince ona dönüp "Kötü bir niyetle söylemedim dayı ama ben orada olmasaydım ne olacaktı? Daha dikkatli olmaları gerekiyor." dedim.

Semih Ağabey "Haklısın Erva. Daha dikkatli olmalıyız." deyip ayağa kalktı.

"Biz emniyet geçelim. Adamları sorgulayıp Sema'nın ailesiyle irtibat kuralım, ne işe yarayacaksa."

Semih Ağabey Sema'ya dönüp "Seni almaya gelmek isteyeceklerdir. Cevabını bu sefer iki kere değil on iki kere düşün Sema." deyince Sema ona bakıp "Yüzlerini bile görmek istemiyorum. Benim için öldüler artık." deyince Semih Ağabey'in dudağı yukarı kıvrıldı.

O dışarı çıkınca Kerem'le dayımda ayaklandılar. Kerem bize dönüp "Sema birkaç gün burada kalsa olur mu?" diye sorunca annem "Olur tabi ki." deyip Sema'ya döndü.

"İstediğin kadar kalabilirsin Semacığım." deyince Sema da anneme dönüp "Teşekkür ederim." dedi.

Kerem'le dayım çıkınca bende peşlerinden gittim. Kerem ayakkabılarını giyip doğrulunca ona seslendim. Bana döndüğünde "Özür dilerim." dedim.

"Neden özür diliyorsun ki Erva?"

"Öyle demek istemedim ama Sema'yı o halde görünce bir an da patladım."

"Sorun değil Erva. Haklısın da aslında. Daha dikkatli olmalıyız. Ekibimle bir araya gelmemiz uzun sürdüğü için geç kaldık. Bu konuda da ayrıca dikkatli olmalıyız ki bir daha böyle bir durum yaşanmasın."

"Affedildim yani."

Kerem "Kızmadım zaten merak etme." deyip dayıma döndü.

"Serkan, bir sorun çıkarsa dediğim gibi beni veya Semih'i mutlaka arayın lütfen." deyince dayım "Ararım kardeşim merak etme." dedi.

Semih Ağabey'le Kerem teşekkür edip gittiklerinde dayım kapıyı kapatıp bana döndü.

"Erva, ben odamdayım dayıcığım. Siz Sema'yla ilgilenirsiniz. Benim gelmem de doğru olmaz zaten."

"Tamam dayı."

Dayım odasına geçince bende oturma odasına geçtim. Annem Sema'nın ayağının durumuna bakıyordu.

Bana dönüp "Kızım, Murat'ı arar mısın? Sanırım incinmiş ama işin uzmanı baksa daha iyi olur." deyince telefonumu çıkarıp Murat Ağabey'i aradım. Müsaitse bize gelmesini söylediğimde tamam Ervacığım, geliyorum. Görüşürüz dedi.

Aramayı sonlandırıp "Anne, Sema'yı benim odama götürelim bence. Hem daha rahat eder orada." dediğimde annem "İyi fikir kızım." deyip ayağa kalktı.

Sema'yı benim odama götürüp yatağıma oturttuk. Birkaç dakika sonra Murat Ağabey ve Hira Abla da gelince onları da Sema'yla tanıştırdık. Murat Ağabey Sema'nın ayak bileğine baktıktan sonra bize dönüp "Endişelenecek bir şey yok. İncinmiş tahmin ettiğiniz gibi." deyip Hira Abla'ya döndü.

"Hira'm, sen gerekli kremi sürüp bileğini güzelce sarar mısın?"

"Tamam canım."

Murat Ağabey Sema'ya "Geçmiş olsun." deyip odadan çıkınca Hira Abla Sema'nın yanına gelip bileğini Murat Ağabey'in dediği gibi sardı.

İşini bitirince ayağa kalkıp "Geçmiş olsun Sema. Ayağına çok baskı yapmamaya çalış lütfen. Birkaç güne geçecektir İnşallah." deyince Sema ona bakıp "Teşekkür ederim." dedi.

Hira Abla "Rica ederim canım." deyip atılacak malzemeleri alıp odamdan çıktı.

Sema'ya dönüp "İyisin değil mi?" diye sorduğumda gülümseyip "İyiyim sayenizde. Çok teşekkür ederim Erva." dedi.

"Rica ederim. Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka söyle olur mu?"

"Tamam canım, teşekkür ederim."

"Sema, yanlış anlamazsan bir şey soracağım."

Sema başını sallayıp sorabileceğimi söyleyince "Yaşın kaç?" diye sordum.

Sema gülümseyip "Bunu mu soracaktın Erva? Neden yanlış anlayayım ki? Yirmi üç yaşındayım ama yirmi dörde az kaldı. Birkaç ay sonra yirmi dört olacağım." deyince "Bilmem, hani yaş sorulmadan öyle derler ya ondan dedim." dedim.

"Peki, sen kaç yaşındasın?"

"Yirmi bir yaşındayım, Haziran'da yirmi iki olacağım bende."

"Küçük görünüyorsun bence en fazla on dokuz veya yirmi falan sandım."

"Bende seni kendimle yaşıt sandım."

Sema dediğime gülerek "Teşekkür ederim canım ama büyüğüm maalesef ki. Çocuk kalmayı isterdim ama..." deyip sustu.

Zavallı kıza kim bilir neler yapmışlardı da bu kadar üzgündü. İkimiz de sustuk. Sessizce beklediğimiz sırada odamın kapısı çalınca kapıya dönüp gir, dedim. Annem elinde birkaç parça kıyafetle gelip "Semacığım, bunları senin için getirdim. Tabi istersen bir duş al önce." deyince Sema "İzniniz olursa çok isterim." dedi.

Annem Sema'nın yanına gelip "Rahat ol lütfen kızım. Sevil Teyze diyebilirsin ayrıca. Dur ben önce şu sargıyı çıkarayım ayağından. Sen duş aldıktan sonra ben yeniden sararım. Sonra da yemeğini yiyip güzelce dinlenirsin." deyip Sema'nın ayağındaki sargıları çıkardı.

Annem Sema'yı odasındaki banyoya götürünce bende hızla şal ve bonemi çıkarıp lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra odama gelip üstüme rahat bir şeyler geçirdim. Mutfağa geçtiğimde tüpün üstündeki yemekleri görünce annemin her şeyi çoktan hazırladığını fark ettim.

Tüpü açıp yemeklerin ısınmasını beklerken bir yandan da sofrayı kurmaya başladım. Her şey hazır olduktan sonra annemle Sema geldiler. Sema'yla yan yana oturduğumuzda annem dayıma seslenip yemeğin hazır olduğunu söyledi. Birkaç dakika sonra dayım da gelince yemeğe başladık.

Sessizce yemeğimizi yerken sessizliği dayım bozup bana seslendi. Ona baktığımda "İyi misin?" diye sorunca başımı sallayıp "Evet, iyiyim." dedim.

Dayım "Alper bugün olanları anlattı diye sormak istedim." deyince "Of Alper, illa diyor kır ağzımı burnumu." diye mırıldandım.

Sema dediğime kıkırdayınca ona döndüm. O da bana dönüp "Sen çok güçlüsün Erva. Bugün o ikisine yaptığın aklıma gelince kendimi tutamadım." deyince bende gülmeye başladım.

Sema'yla gülmeyi bıraktığımızda dayıma dönüp "Biraz zor oldu ama meseleyi sonsuza kadar kapattım dayı." dediğimde dayım "İyisin yani değil mi? Bak tek Alper değil, Elif ve Mete de iyi olmadığını söylediler." dedi.

Kağan'ın söyledikleri aklıma gelince boğazıma bir yumru oturdu. Önümdeki sudan küçük bir yudum alıp o yumruyu aşağı itmeye çalıştım ama başaramadım.

"Dayı, Kağan'a onu bir arkadaş hatta ağabey gibi görüp öyle sevdiğimi söylediğimde Kağan elini kalbine koyup tamam Erva, lütfen daha fazla acıtma deyince ne yapacağımı bilemedim. Benim yüzümden acı çekmesi beni çok üzüyor."

"Üzülme güzelim. Bu senin elinde değil. İnsan duygularını kontrol edemez sonuçta. Sen birini seversin ama bu onun da seni seveceği anlamına gelmiyor."

"Haklısın dayı ama bilmiyorum. Bizimkilere de bu yüzden kırılmıştım zaten. Başından bilseydim en azından Kağan'dan uzak durmaya çalışır duygularının daha da büyümesine engel olurdum belki de."

Annem "Olan oldu kızım. Üzülme artık. İnşallah Kağan da daha fazla üzülmemesi gerektiğini anlayacaktır." deyince "İnşallah anne." deyip Sema'ya döndüm.

"Kusura bakma Sema. Seni de benim dertlerimle sıktık."

"Ne kusuru Erva, hiç olur mu öyle şey? Mesele ne tam anlamadım ama İnşallah her şey istediğin gibi olur."

"Amin. Teşekkür ederim."

Sema rica ederim, deyince yemeğimizi yemeye devam ettik. Dayım da bu sırada annemle nikah işini konuşmaya başladı.

Bana dönüp "Ayça'yla mayıs ayında yapmaya karar verdik ufaklık. Sence nasıl?" deyince "Çok erken değil mi?" diye sordum.

"İyi ya bence. Gerçi Alper buna da çok bozuldu. Bizden sonra öğrendiniz birbirinizi sevdiğinizi, bizden sonra nişanlandınız ama dini nikahınız da bizden önce oldu. Ne yapıp ettiniz bizden önce düğünü de yapıyorsunuz dedi."

Dayımın dediğine Sema dahil hepimiz gülmeye başladık. Alper haklıydı. Dayım buraya gelir gelmez Naciye Teyze'yle konuşup onun dairesini satın almış. Ayça Abla'ya sana da uygunsa evlendikten sonra orada oturalım mı deyince Ayça Abla bunu seve seve kabul etmişti.

Sonrasında dayım ev için eşyadır, hazırlıktır derken Ayça'yla birbirimizi sık görecek, fazla beraber olacağız. Bu da çok uygun değil, bu yüzden dini nikahımızı şimdiden kıyalım deyince aileler kabul etmiş, nikahları kıyılmıştı.

Dayımın da dediği gibi Alper bu duruma sevinse de o zaman benle Elif'in de dini nikahı kıyılsın demişti fakat bu durum aileler tarafından dönem sonuna ertelenince fazlasıyla bozulmuştu.

"Alper haklı ama dayı. Gerçi onlar sizin gibi çok uzun beklemediler ama yine de biraz haklılık payı var bence."

"Haklısın ufaklık ama daha öğrenci ikisi de. Biraz daha beklemeleri gerekiyor."

"Haklısın."

Dayımla konuşmamız bitince dayım ayağa kalkıp "Size afiyet olsun. Benim daha okumam gereken sınav kağıtları var. Bu yüzden odamdayım." deyip mutfaktan çıktı. Bizde yedikten sonra Sema'yı odama götürüp yeniden mutfağa geçtim. Annemle mutfağı hallettikten sonra odama geçip dolabımdan namaz kıyafetlerimi çıkardım.

Sema uyuduğu için sessiz adımlarla odamdan çıkıp oturma odasına geçtim. Seccademi serip namazımı kıldıktan sonra yeniden odama geçip seccademi dolabıma koydum. Haftaya vizelerim başlayacağı için ders kitaplarımı alıp mutfağa geçtim.

Kitaplarımı masaya bırakıp dayıma, anneme ve kendime kahve hazırladım. Kendi kahvemi kitaplarımın yanına bırakıp dayımın odasına yöneldim.

Odasının kapısını çaldığımda dayım gir deyince başımı kapıdan uzatıp "Dayı gelebilir miyim?" diye sordum.

"Gel tabi güzelim." deyince elimdeki kupayı gösterip "Kendime kahve yapmıştım, sana da yaptım." dedim.

Dayım uzattığım kahveden kocaman bir yudum alıp "Teşekkür ederim." deyince "Rica ederim." deyip odasından çıktım. Annemin de kahvesini verdikten sonra mutfağa geçip masaya yöneldim.

Oturduktan sonra kahvemden küçük bir yudum alıp ders çalışmaya başladım.

Yarım saat çalıştıktan sonra hemen yanımda bana göz kırpan kitabıma baktım. Dayanamayıp ders kitabımı kapattım ve okuma kitabımı alıp kaldığım yerden okumaya devam ettim.

Ders çalışmam gerekirken kitap okuyordum ama dayanamamıştım. Zaten bitmek üzereydi. En azından bitince kafam rahat çalışabilirim diye düşünüp okumaya devam ettim.

Heyecanla okumaya devam ederken telefonum çaldı. Göz ucuyla baktığımda kayıtlı olmayan bir numara olduğunu görünce gözümü kitaptan ayırmadan aramayı açıp "Efendim?" dedim.

"Selamünaleyküm Erva. Kusura bakma akşam akşam rahatsız ediyorum. Ben Semih."

Semih Ağabey'in sesini duyunca gözümü kitabımdan ayırıp "Aleykümselam Semih Ağabey. Estağfurullah ne kusuru." dedim.

"Teşekkür ederim. Sema bugün beni bu numaradan aramıştı. Kerem'den de senin numaran olduğunu öğrenince Sema'nın nasıl olduğunu öğrenmek için seni aradım. Rahatsız etmedim İnşallah."

"Yok ağabey rahatsız etmedim. Sema iyi çok şükür. Uyuyor şu an."

Semih Ağabey nefesini verip çok şükür, diye mırıldanınca gülümsedim.

"Ona hem kızgın hem de kırgın gibisin Semih Ağabey ama yine de dayanamayıp onun iyi olup olmadığını öğrenmek için aradın."

Söylediğimle Semih Ağabey birkaç dakika sustu. Sonra da "Kızgınlığım az inan ki ama kırgınlığım çok fazla Erva. Onun iyiliği için elimden geleni yaptım ama o benim dediğim yolun aksini seçip kendi kendini ateşe attı. O ateş onu yakmadan çıkmayı başardı çok şükür ki ama geride bir enkaz bıraktı." dedi.

Semih Ağabey Sema'yı çok seviyordu belliydi ama sanırım Sema onu dinlemediği için çok kırılmıştı. Kapıda birkaç ses duyunca başımı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Sema'yı görünce hızla ayağa kalkıp Semih Ağabey'e "Bir dakika." deyip telefonumu Sema'ya uzattım.

Sema ne olduğunu anlamadığı için şaşkınlıkla bana bakarken kısık sesle konuş lütfen, deyip telefonumu eline tutuşturdum.

Sema ekrana bakıp Semih Ağabey'in numarasını görünce yanakları kızarmaya başladı. Telefonu kulağına dayayıp "Semih." dedi.

Semih Ağabey nasıl olduğunu sordu sanırım çünkü Sema "Teşekkür ederim iyiyim, sen nasılsın?" diye sordu.

Onlar konuşurken bende kendime ve Sema'ya kahve hazırladım. Sema sonunda "Görüşürüz. Sende Allah'a emanet ol." deyip telefonu kapatınca oturmasını söyleyip içinde kahve olan kupayı önüne bıraktım.

Karşısına geçip oturduğumda Sema telefonumu uzatıp "Ah Erva ya. Bilseydim gelmezdim yanına." deyince gülerek "Vallahi konuşurken hiç öyle demiyordun Sema. Ağzın kulaklarındaydı." dedim.

Sema başını önüne eğip kahvesine uzandı. O haline gülerek bende kahvemden bir yudum aldım.

Sema kupayı önüne indirip "Semih sence bana kızgın mı Erva?" diye sorunca ona bakıp "Çok kızgın değil ama fazlasıyla kırgın. Dediğine göre onu dinlemediğin için kırgın sana." dedim.

"Vaktin var mı Erva? Biraz konuşmak istiyorum seninle."

Sema'nın olanları anlatacağını anladığım için "Var canım." dedim. Sema kahvesinden bir yudum daha alıp anlatmaya başladı.

"Ben Diyarbakırlı'yım Erva. Ailemle orada yaşıyorum. Daha doğrusu yaşıyordum. İki yıl kadar önce ağabeyim kız kaçırdığı için ailemin beni berdel kararıyla kaçırdığı kızın ağabeyiyle evlendireceklerini öğrenince evden kaçtım."

Duyduklarımla şaşkınlıkla "Berdel mi? Hâlâ öyle şeyler var mı?" diye sordum.

"Var maalesef ki. Evlendirecekleri adam pisliğin tekiydi Erva. O yüzden kaçtım zaten. Otogara gittiğimde, şans işte, o gece Kayseri otobüsüne yetiştim. Daha doğrusu otogardan ayrılmayan ve sadece bir kişilik yer olan tek otobüsü... Hayatım boyunca hiç gelmediğim bu şehre getirdi beni o otobüs ve iyi ki getirdi."

Gülümseyip "Şans değil de tevafuk bence Sema." dememle Sema da gülümsedi.

"Belki de tevafuk, bilmiyorum açıkçası. Buraya geldiğimde bir gün boyunca amaçsızca dolandım şehirde. Akşam olunca kalmak için bir otel ararken iki adam önümü kesti. Neyse ki onlar bir şey yapmadan Semih yetişti ve beni kurtardı. O gece tanıştım onunla. Polis olduğunu öğrenince de güvenmem kolay oldu."

Sema anlatmayı bırakıp derin bir nefes aldı. Kahvesinden bir yudum alıp "Durumumdan ona bahsettiğimde beni Zeliha Teyze'nin yanına götürdü. Bir süre orada kaldım. Semih sağolsun sık sık arayıp iyi olup olmadığımı sordu. Elinden geldiğince de yardımcı oldu."

"Altı ay kadar bir süre Zeliha Teyze'nin yanında kaldım. Onun da kimsesi olmadığı için beni kızı gibi görüp sevdi. Desteğini hiç esirgemedi. Öz annemin bana yapmadığı anneliği yaptı o kısacık süre içersinde. Ailem beni bulunca sanırım şu an Kerem başkomiser olmuş ama o zaman yanlış hatırlamıyorsam Mustafa Amca başkomiserdi. Onun isteği üzerine ailemle görüştüm."

Sema elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip "Semih öncesinde uyardı beni. Ailemin bana zarar verebileceğini, onların beni kandırdıklarını falan ama ben onu dinlemedim. Annem ve babamla görüştüğümde bana o kadar iyi davrandılar ki gerçek yüzlerini göremedim. Bir an gerçekten değiştiklerine inandım ama..."

Sema'nın cümlesini hıçkırığı böldü. Birkaç tane peçete uzattığımda gözyaşlarını silip "Öyle işte kısaca. Onlara inanıp geri döndüm Diyarbakır'a. Ailem birkaç hafta çok iyi davrandı bana ama sonra gerçek yüzlerini göstermeye başladılar. En sonunda beni, bilmem hangi ağanın oğluyla evlendireceklerini öğrenince yine kaçtım ve buradayım." dedi.

"Bir daha yüzlerini dahi görmek istemiyorum Erva. Onlar yüzünden Semih de bana kırgın. Onlar yüzünden iyiliğimi isteyen o güzel kalpli insanı kırdım ve artık beni affeder mi bilmiyorum."

Ayağa kalkıp Sema'nın yanına geçtim. Birbirimize sıkıca sarılıp öylece bekledik. Sema'nın saçlarını okşayıp "Affeder Sema. Seni seviyor çünkü. Sadece dediğin gibi kalbi kırılmış ama o kırık kalbin ilacı da sensin. O kırık kalbi sen tamir edecek, seni affetmesini sağlayacaksın Allah'ın izniyle. Endişelenme ve ağlama artık." dedim.

Sema beni bırakıp "Affeder değil mi?" diye sorunca "Affeder affeder merak etme. Ondan sonra da düğününüzü yaparız Allah'ın izniyle." dememle Sema başını önüne eğip "Ya Erva." dedi zor çıkan sesiyle.

İki elimi yanaklarına koyup, başını kaldırıp "Ya kıyamam bu güzelliğe, utandı." dedim.

Sema daha da kızarınca o haline gülerek yerime geçtim. Sema "Ya Erva, gülme. Benim hikayem bu kısaca. Şimdi de sen anlat bakalım. Neden üzgünsün? Serkan Ağabey yemekte bir şeyler söyledi ama anlamadım." deyince yüzümdeki gülüşüm anında soldu.

Kağan... Ve aşk deyince aklıma gelen tek şey olan Kerem...

Önüme dönüp "Arkadaşım, hatta ağabeyim gibi görüp sevdiğim çocuk, birkaç hafta önce beni sevdiğini söyledi. Ben de ona karşı bir şeyler hissetmediğim için ona bunun olamayacağını söyledim ama bu onu çok kırdı. Bu yüzden üzüldüm. Kağan çok iyi biri ama şu an benim yüzümden acı çekiyor ve bu durum beni çok üzüyor. Ne yapacağımı da bilmiyorum." dedim.

Sema uzanıp sağ elimden tuttu. Hafifçe sıkıp "Çok güzel bir kalbin var Erva. İnan bana böyle güzel bir kalbin de istediği olacaktır Allah'ın izniyle. Bence ona zaman verin. Aşk unutulması zor bir duygudur ama her aşkın da karşılığı yoktur. O çocuk bunun farkına varacaktır elbet. Bunun için daha fazla üzme kendini." deyince gülümseyip "İyi ki geldin Sema. Seninle konuşmak çok iyi geldi bana." dedim.

"Bende iyi ki seni tanıdım Erva. Sen de bana çok iyi geldin. Kaybolmuştum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Çok şükür ki Allah seni çıkardı karşıma."

"Çok şükür."

Derin bir nefes alıp önüme döndüm.

Gerçekten kaybolup gidiyoruz bu hayattan. Kayıplarımız, acılarımız ve yenilgilerimizle. Üstümüzdeki yük günden güne artarken; çırpınmalarımız, yorgunluklarımız bunu daha da zorlarken, günden güne ümitlerimiz azalırken...

Kaybolup gidiyoruz ama bunu önlemek mümkün. Bir yol göstericimiz var çünkü. Allah hep bizimle çünkü. O, içine düştüğümüz yalnızlıktan bizi kurtaracak, yolumuzu hayırlara çıkaracaktır elbet.

Kaybolan umutlarımızı bulmamıza, üstümüzdeki yükten kurtulmamıza ve kaybolup gitmemize izin vermeyecek bir Rabbimiz var elhamdülillah.

Kur'an-ı Kerim'de Şuara Suresî 78. Ayet ne diyor?

"Beni yaratan elbet yolumu gösterir."

Bizde inanacak, Rabbimizin gösterdiği yoldan gidecek, bu hayatın bizi de kaybetmesine izin vermeyeceğiz.

 

 

 

 

Kardeşlerim bazen kaybolmaya ihtiyacımız olduğunu sanıyoruz fakat bilmiyoruz ki, biz en çok bulunmaya muhtacız ❤️‍🩹

Kaybolup gitmeyin, yolunuzun hayırlara çıkması için inanmaya ve dua etmeye devam edin. Gücümüz neye yeter bilinmez ama duaların muhatabı olan Allah, her şeye yeter!

İnşallah beğenmişsinizdir ☺️

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

 

​​​​​​

 

​​​​​​

​​

 

 

 

 

 

 

​​​​

 

 

 

 

 

Loading...
0%