Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25- Küçük Bir Umut

@kayraege

Selamünaleyküm değerli okurlar ☺️

Nasılsınız?

Bölüme başlamadan hepinizden özür dilemek istiyorum. Bölümler bu aralar geç geliyor farkındayım ama buna maalesef ki artık başlayan vizelerim neden oldu.

Neyse ki Perşembe günü bitiyor. Ondan sonra İnşallah daha düzenli gelecek :)

Ve bir de Sayenizde 2k okunmaya ulaştık ve bu durum beni çok çok mutlu etti. Oy ve yorumlarınız, destekleriniz için çok teşekkür ederim 🥹🤍

Neyse ben uzatmadan geleyim yeni bölüme.

İnşallah beğenirsiniz diyerek sizi bölümle baş başa bırakıyor, iyi okumalar diliyorum 🤍

 

 

 

Her insanın bir öyküsü vardır. Biriktirdiği duygularla, hüzünlerle, sevinçlerle örülü öyküsü...

Kalemi hüzünle dolu olanlardandı Sema. Biriktirdiği duyguları, acılarla örülüydü ama yine de umuda sarılmak için çabalayacak kadar güçlüydü Sema.

İki hafta olmuştu onu tanıyalı. Sadece ben değil; annem, dayım ve apartmandaki herkes çok sevmişti onu. Semih Ağabey de sürekli arayıp nasıl olduğunu sorup duruyordu ama hâlâ çok kırgındı ona. Bu durum Sema'yı da üzüyordu fakat elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Ruhum daralıyor Erva, güçlü durmaya çalışıyorum ama inan bana içimde hiç güç kalmadı. Kalbimse fazlasıyla yorgun, demişti bana geçen hafta. Elimde Kur'an-ı Kerim'le karşısına geçip "Kur'an'ın iyileştiremeyeceği hiçbir kalp yoktur Sema." demiştim ve o günden beri Sema hem yeniden namaza başlamıştı, hem de sürekli Kur'an okuyup duruyordu.

Zaten hem namaz kılmayı hem de Kur'an okumayı bildiğinden kısa sürede istediği şifaya kavuşmuş, şimdi de onun verdiği huzuru kalbinde hissederek karşımda oturmuş Kur'an okuyordu. Bu haline gülümseyerek önümdeki notlarıma döndüm bende.

Vizelerim başlamıştı ve benim bir sürü birikmiş konum olduğundan iki haftadır deli gibi ders çalışıyordum. Neyse ki geriye sadece iki sınavım kalmıştı. Onlara da pazartesi günü girecektim. Ondan sonra rahattım.

Önümdeki notun son sayfasına gelene kadar başımı kaldırmadım. Bu süre içerisinde Sema da sessizce Kur'an okumaya devam etti. Sonunda son sayfayı da bitirince başımı notlarımdan kaldırdım.

O an annemle göz göze geldik. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana ve Sema'ya bakıyordu. Bende ona gülümsediğimde yanımıza gelip arkadan kollarını Sema'nın boynuna dolayıp ona doğru eğildi.

Sema'nın yanağından öpüp "Benim güzel kızlarım ne yapıyorlarmış?" diye sordu.

Sema kaldığı yere işaret parmağını koyup anneme baktı. "Sevil Teyze, hoşgeldin." dediğinde annem "Hoşbuldum kızım." dedi.

Kollarımı kavuşturup annemin ve dayımın deyişiyle yavru kedi bakışlarımla anneme bakmaya başladım. O da bana dönünce "Küçük kardeş sendromu yaşıyorum burada ama ya. Yine unuttun beni anne." dedim şaka yollu.

Annemle Sema dediğime gülerlerken ben ifademi bozmadım. Annem yanıma gelip yanağımdan öpünce gülümseyip "Neyse, geçti. Şimdi daha iyiyim." dedim.

Annem yanaklarımdan çekip "Kıskandı benim küçük çileğim." deyince yanaklarımı çektiği için zorla "Hayır ya, ne kıskanması?" dedim.

Annem beni bırakınca ellerimle yanaklarımı ovuşturmaya başladım. Hiç ayarı yoktu bu konuda annemin.

Annem "Neyse ben üzerimi değiştirip geliyorum. Sonra da yemek yiyelim." deyip çıkınca Sema kaldığı yerden okumaya devam etti hızla. Okuduğu sayfa bitince Kuran'ını kapatıp ayağa kalktı. Bende kitaplarımı toplayınca beraber odama geçtik.

Sema Kur'an-ı Kerim'i çalışma masama bırakıp bana döndü. "Erva, ben tesettüre girmeye karar verdim." deyince duyduğum güzel haberin şaşkınlığıyla Sema'ya "Ne, ciddi misin?" diye sordum.

"Evet, bir haftadır bunun üzerine çok düşündüm ve kararımı verdim. Şu andan itibaren artık tesettürlüyüm."

Hızla kitaplarımı masama bırakıp Sema'ya sarıldım. O da bana sarılınca "Çok sevindim Sema. Hayırlı olsun. Bak istediğin oldu, Rabbim aradığın huzuru kalbine verdi. Hem de o kadar çabuk verdi ki, sen o huzura sıkıca tutunmak için en güzel adımlardan birini attın şu an." dediğimde Sema "Hepsi sizin sayenizde. Allah razı olsun sizden Erva. Sizi çok seviyorum." dedi.

"Senden de razı olsun ve bizde seni seviyoruz canım, çok seviyoruz."

Sema beni bırakınca bende onu bıraktım. Dolu gözleriyle "Ailemin yapmadığını yaptınız bana. Annemin yanağıma hediyesi Sevil Teyze'ninki gibi öpücükler olmazdı. Kız kardeşimin belime dolanan kolları seninki gibi sarılmak için olmazdı. Ağabeyimin bana bakışları Serkan Ağabey'inki gibi sevgi dolu olmazdı. Aksine aşağılamak için olurdu. İyi ki tanıdım sizleri." deyince elimi yanaklarına koyup, daha fazla tutunamayıp özgürlüklerine uçan gözyaşlarını silmeye başladım.

"Ağlama lütfen. Bitti gitti. Zaten Semih Ağabey de gerekli konuşmayı yapmış onlarla, artık güvendesin. Senin güzel kalbini, sevgini hak etmeyen o zalimlerin yanına gitmeyecek, yaşadıklarını bir daha yaşamayacaksın. Güvendesin Sema çünkü bizimlesin."

"Çok şükür sizinleyim."

"Çok şükür canım ama yeter bu kadar ağlama. Hadi git elini yüzünü yıka. Sonra annem kızmasın benim güzel kızım niye ağladı diye."

Sema dediğime gülerek "Tamam." deyip odadan çıktı. O çıkar çıkmaz bu sefer de dayanamayıp ben ağlamaya başladım. Sema kurtulmuştu ama dünyanın dört bir yanında hâlâ zorluk çeken nice insanlar vardı. Onlar aklıma gelince dayanamamıştım.

İsterdim... Zorda olan her insana kucak açmayı, onlar için elimden geleni yapmayı... Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip yapacağım, diye mırıldandım. Çok şükür geç olmadan Sema'ya yetişmiştim. Rabbim izin verdiği sürece, elimden geldiğince zorda olanlara yetişmeye çalışacaktım.

Derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalıştım. İyi olduğumdan emin olduktan sonra lavaboya geçip elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa geçtiğimde annemle Sema yemeği hazırlıyorlardı. Bende yanlarına geçip yardım ettim. Dakikalar içerisinde her şey hazır olunca masaya geçtik.

Yerime oturup "Anne, dayım ne zaman gelecek?" diye sorduğum an kapı çaldı. Ayağa kalkıp "Ben açarım." dedim ve mutfaktan çıktım.

Kapıyı açtığımda dayım "Selamünaleyküm ufaklık." deyince "Aleykümselam dayım. Hoşgeldin, hadi geç içeri. Fidan Teyze seviyormuş seni, tam yemeğin üstüne geldin." dedim.

Dayım dediğime gülerek "Seviyor Vallahi Fidan annem ama yemek yemeyeceğim güzelim. Ayça'yla dışarı çıkacağız." deyince "Ooo, baş başa akşam yemeği ha?" dedim.

Dayım burnumu sıkıp "Öyle ufaklık." deyip annem ve Sema'ya "Selamünaleyküm hanımlar." dedi.

Annemle Sema dayımın selamını alınca dayım, onlara da Ayça Abla'yla dışarı çıkacaklarını söyleyip hazırlanmak için odasına geçti.

Bende yerime oturup "Anne, kırk yıl düşünsem bir gün dayımın böyle körkütük aşık olacağı aklıma gelmezdi." dememle annem gülerek "Vallahi benim de aklıma gelmezdi. Neyse ki bu sevgiyi gerçekten hak eden bir kızla evlendi. Ayça çok iyi bir kız ve Serkan'ı da gerçekten çok seviyor." dedi.

"Haklısın anne, öyle gerçekten."

Son konuşmamız bu oldu. Sessizce yemeğimizi yerken bir süre sonra sessizliği yanımıza gelen dayım bozdu. Gülümseyerek ayağa kalkıp ıslık çaldım ve "Maşallah, kimin dayısı be. Ateş ediyor ateş." dedim.

Annemle Sema dediğime gülerlerken dayım yanıma gelip "Teşekkür ederim güzelim." deyip gülmeyi bırakan anneme ve Sema'ya döndü.

Annem "Maşallah maşallah. Gerçekten çok yakışıklı olmuşsun canım." deyince Sema da "Bence de çok yakışıklı olmuşsun Serkan Ağabey." dedi.

Dayım gülümseyip "Sağolun. Üç güzel bayandan onay aldığıma göre içim rahat gidebilirim." deyince annem "Güle güle canım. Ayça'ya selam söyle." dedi.

"Aleykümselam. Görüşürüz."

Dayım çıkınca biz de yemeğimizi yemeye devam ettik. Birkaç dakika sonra telefonum çalınca cebimden çıkarıp kimin aradığına baktım.

BAŞKOMİSER KEREM arıyor...

Gördüğüm yazıyla ekrana bakmaya devam ettim. Boğazım kurumuş, dilim tutulmuştu sanki. Hiçbir tepki vermeden ekrana bakmam da cabasıydı.

Annemin "Kızım, açsana." demesiyle kendime gelip telefonu açtım.

"Efendim Kerem?"

"Selamünaleyküm Erva. Nasılsın?"

Off.. Sayende iyi değilim, bir araman bile yine dengemi bozmaya yetti.

Dilimin ucuna gelen cümlemi yutup "Aleykümselam. İyiyim, sen nasılsın?" dedim.

"Bende iyiyim çok şükür. Şey, ben size müsait misiniz diye soracaktım da. Sema'yla konuşmamız gereken bir konu var ve siz de yanında olsanız iyi olur."

"Müsaitiz de konu ne?"

"Onu gelince konuşsak daha iyi olur. Biz birazdan çıkacağız, siz bize geçin. Annemin haberi var zaten. Orada görüşürüz."

"Peki, görüşürüz."

Aramayı sonlandırıp bana merakla bakan anneme ve Sema'ya "Kerem müsaitsek onlara geçmemizi istedi." deyip Sema'ya döndüm.

"Seninle konuşmaları gereken bir konu varmış."

Sema başını sallayıp tamam, diye mırıldandı. Anneme dönüp "Biliyorum size çok zahmet veriyorum ama lütfen sizde gelin." deyince annem elini Sema'nın omzuna koyup "Semacığım, öncelikle inan bana zahmet vermiyorsun. Lütfen böyle düşünme olur mu? Ayrıca seni asla yalnız bırakmayız. O yüzden şimdi kalkıp hazırlanıyor ve hemen gidiyoruz. Tamam mı?" dedi.

Sema'yla, annemi onayladıktan sonra ayaklanıp sofrayı topladık. Mutfaktaki işlerimizi halledince odama geçip akşam namazını kıldık. Namazdan sonra siyah kapüşonlu üstümü giyip bir cebine telefon ve anahtarımı, diğer cebine de ilacımı koyup odamın camına yöneldim.

Odam havalansın diye camı açıp geri çekildim ama duyduğum sesle yeniden cama yöneldim. Çınar ağacına salıncağı kurduğumuz dalın üzerinde küçük, beyaz bir nokta gördüm. Gözlerimi kısıp baktığımda bunun küçük bir kedi olduğunu fark ettim. Zaten sesinden de anlaşılıyordu kedi olduğu ama böylece emin olmuş oldum.

Kediciğin sesinden bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi. Hızla odamdan çıkıp beni bekleyen annemin ve Sema'nın yanına geçip "Anne, benim aşağıda küçük bir işim var. Sen geç, biz Sema'yla geliyoruz." dedim.

Annem beni onaylayıp Esma Teyzeler'in zilini çalınca Sema'ya hadi, deyip merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Çıkış kapısına gelince hızla kapıyı açıp dışarı çıktım ama sert bir şeye çarptığım için yere düştüm. Çok kötü çarpmıştım sanırım çünkü burnum çok acıyordu.

Elimle burnumu ovuşturup "Önüne baksana kardeşim. Burnumu kırdın ya. Taş mısın mübarek?" deyip başımı kaldırdım ama kaldırmaz olaydım. Kerem şaşkınlıkla karşımda durmuş bana bakıyordu. Yanındaki Semih Ağabey'se dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemek için kendini zor tutuyor gibiydi.

Eyvah, diye mırıldanıp iki elimle yüzümü kapattım. "Allah'ım ne olur bu bir rüya olsun." deyip ellerimi yüzümden çekmeden parmaklarımı aralayıp baktım ama Kerem ve Semih Ağabey hâlâ karşımda duruyorlardı.

Kendimi daha fazla rezil etmemek için ellerimi yüzümden çekip hemen arkamda kıkırdayan Sema'ya "Sema, ya gülme lütfen." deyip ellerimden destek alarak ayağa kalktım.

Üstümü silkeleyip elimi hafif sızlayan burnuma götürdüm. Kerem "İyi misin?" diye sorunca başımı sallayıp "Evet, iyiyim." dedim.

Göz ucuyla başları yerde duran Semih Ağabey ve Sema'ya bakıp yeniden Kerem'e döndüm. Başımla arka bahçeyi işaret ettim ama Kerem ne demek istediğimi anlamadığı için boş boş yüzüme bakmaya devam etti.

Elimle alnıma vurup "Yürü Kerem." deyip Kerem'in ceketinin ucundan tuttum. Onu peşimden arka bahçeye götürürken yolun yarısında arkama bakmadan "Semih, Sema konuşun lütfen. Yoksa size çok güzel dövüş teknikleri uygularım ona göre." dedim.

Arka bahçeye geldiğimizde Kerem'in ceketini bırakıp "Ya Kerem, sana arka bahçeyi işaret ediyorum sen niye boş boş bana bakıyorsun?" dedim.

"Kusura bakma Erva ama anlamadım ne demek istediğini."

Bana bak başkomiser, zaten kalbimin ayarlarını bozdun diye ayrıca sinirim sana, daha fazla konuşup benim sinirlerimi bozma.

Aklıma gelen bu cümlelerle başımı sağa sola sallayıp "Sakın Erva!" dedim kendi kendime.

"Erva, iyi misin?"

Kerem'in sorusuyla başımı sallayıp "İyiyim iyiyim." deyip çınar ağacına yöneldim.

Ağaçtaki yavru kediyi görünce gülümsedim. Yanlış görmemiştim. Kediye bakıp "Pisi pisi, hadi in aşağı." dedim ama kedicik acı acı miyavlamaya devam etti.

Kerem yanıma gelince elimle kediyi gösterip "Ya az önce odamdaki camdan gördüm onu, ağaçta kalmış sanırım. Onun için hızla aşağı indim zaten." deyip yeniden kediye baktım.

Birkaç bir şey daha söyledim ama sanırım kedicik çok korktuğu için ağaca daha da sindi. Geriye tek bir çare kaldığı için ağacın önüne geldim. Üstümü düzeltip sağ ayağımı ağaçtaki bir çıkıntıya koydum ama Kerem yanıma gelip kolumdan tuttuğu gibi beni hızla geriye çekti.

Ona bakmak yerine tuttuğu koluma baktım ama Kerem kolumu bırakmayınca başımı kaldırıp ona bakmak durumunda kaldım bu sefer.

"Ne yapıyorsun?"

Aynı anda birbirimize sorduğumuz soruyla ikimizde bir an duraksadık. "Kediyi kurtarmak için ağaca çıkacağım." dememle Kerem "Bu kılıkta mı?" deyip diğer eliyle üstümdekileri gösterdi.

"Ne var ki kıyafetimde? Ben her türlü çıkarım ki hem. Sen burada olmasaydın takla atarak bile çıkardım."

Kerem dediğime gülerek "Biz işimizi sağlama alalım Erva. Bu yüzden izin ver, ben çıkıp kurtarayım." deyince "Peki ama önce kolumu bırakır mısın?" dedim.

Kerem kolumu bırakınca birkaç adım gerileyip "Buyrun başkomiserim, sahne sizin." dedim.

Kerem ağacın önüne geçip benim az önce bastığım çıkıntıya koydu ayağını. "Dikkat et Kerem." dediğimde bana bakmadan "Tamam ederim, merak etme." deyip çıkmaya devam etti. Sonunda kedinin olduğu dala çıkınca uzanıp onu aldı.

Yavaşça ağaçtan inince üstümdeki ceketimi çıkarıp Kerem'den kediyi aldım. Ceketimi kediye sarıp ona baktım. Küçücük bir şeydi. Bembeyazdı ve maviş maviş gözleri vardı. Vücuduna baktığımda herhangi bir yara yoktu neyse ki. Sanırım ağaçta kaldığı için korkmuştu. İşin tuhaf yanı da bu küçücük bedeniyle nasıl oraya çıkmıştı.

Kerem'e dönüp gülümseyerek "Teşekkür ederim Kerem." dedim. Kerem "Rica ederim." deyince yeniden kediye döndüm.

Kimsesi yoktu belli ki. Etrafa bakıp annesi falan var mı diye göz attım ama ortalıkta kucağımdaki kedicik dışında hiç kedi yoktu. Başını okşadığımda bana daha da yaklaşan kediciği daha sıkı sarmaladım. Onu bırakmak istemiyordum ama büyük bir sorunum vardı.

Kerem'e bakıp "Şimdi ne yapacağız? Onu bu şekilde bırakamayız, daha küçücük." dedim.

"Haklısın Erva, bırakamayız. Onu çok sevdin gibi. İstersen sahiplen."

"Evet çok sevdim ama onu bizim eve götüremem."

"Neden?"

"Annem kedilerden korkuyor."

"Ne, ciddi misin?"

"Evet, maalesef ki ciddiyim. Küçüklüğümden beri evde bir kedimiz olsun diye yapmadığım kalmadı. Babamla zamanında gizlice eve soktuğumuz bile oldu ama annem ya kedi ya ben deyince... Öyle işte kısaca."

"Anladım. İstersen bizde kalsın. Bizimkiler çok severler ve sorun da etmezler."

"Ya ben ondan ayrılmak istemiyorum, çok sevdim çünkü. Bu yüzden ne yapıp edip annemi ikna edeceğim."

"Sen bilirsin. Benimki sadece öneri."

Kediyi ben bulsam da sonuçta kurtarmama Kerem yardım etmişti. Bu yüzden ona da sormanın mantıklı olacağını düşünüp "Ya bu arada senin için sorun olmaz değil mi bizde kalması?" diye sordum.

"Neden sorun olsun ki?"

"Beraber kurtardık ya. O yüzden. Yani, senin de sayılır."

Kerem gülümseyip "Yok canım, inan bana sorun olmaz." deyip birkaç adımda yanıma geldi.

Kediyi sevmeye başladığında kedi de Kerem'i sevmiş olmalı ki mırlamaya ve başını Kerem'in eline sürtmeye başladı.

O hallerine gülümseyip "Seni sevdi sanırım." dedim.

"Bende onu sevdim açıkçası."

"Bende. Çok tatlı ya."

Kerem elini kedinin başından çekip "Sevil Teyze'yi nasıl ikna edeceksin?" diye sorunca "Bilmiyorum." diye mırıldandım.

Nefesimi verip "En son babamla eve gizlice kedi soktuğumuzda bizimle bir hafta konuşmadı. Bu yüzden bu riski göze alamam, ki zaten babama da söz vermiştim, bir daha yapmayacağım diye." deyip kucağımdaki kediciğe baktım.

"O zaman bize gidelim. Belki biz de konuşursak kabul eder, ne dersin?"

Kerem'in dediğiyle heyecanla ona bakıp "Gerçekten mi? Çok iyi olur." dedim.

"İyi o zaman, hadi gidelim."

Başımı sallayıp "Hadi." dedim ve beraber arka bahçeden çıkıp apartmanın önünde konuşan Semih Ağabey ve Sema'nın yanına geçtik.

Semih Ağabey ve Sema biz yanlarına gelince konuşmayı bırakıp kucağımdaki kediye bakmaya başladılar. Sema yanıma gelip "Ay, bu çok tatlı." deyip kediyi sevmeye başladı.

Bana bakıp "Bu kedicik için mi koşarak aşağı indin?" diye sorunca "Evet." dedim.

"Ya çok şeker bir şey. Peki ne yapacaksın bu kediciği?"

"Aslında sahiplenmeyi çok istiyorum ama annem kedilerden korkuyor. Şu an ki planım onu ikna etmek gibi."

"Gerçekten korkuyor mu?"

"Maalesef evet."

"Ya bence bundan korkmaz. Baksana küçücük bir şey zaten."

"Hiç sanmıyorum ama İnşallah dediğin olur Sema."

"İnşallah."

Sema'yla konuşmamız bitince Semih Ağabey ve Kerem'e döndüm. Kerem "Hadi içeri geçelim." deyince Sema ve Semih Ağabey önden biz de arkalarından içeri geçtik.

Kerem bana doğru eğilip "Sema tesettüre mi girdi?" diye sorunca göz ucuyla ona bakıp başımı salladım.

"Mucize gibi kızsın Erva."

Kerem'in söylediğiyle yanaklarım yanmaya başlayınca önüme döndüm. Yüzümdeki gülümsemem daha da büyürken kalbim atışlarını hızlandırmaya başladı. Kısacası dengemi bozmaya başladı.

Asansöre binince aynadan kendime baktığımda yine çilek gibi kıpkırmızı olduğumu görünce başımı daha da önüme eğip diğerlerinin beni bu halde görmelerini önlemeye çalıştım.

Asansörden indiğimizde hâlâ biraz korktuğum için yavaşça nefesimi verdim. Yanımda biri yokken hâlâ binemiyordum, birileriyle binince de biraz geriliyordum. Kerem dairelerinin zilini çalınca saniyeler içinde Pınar kapıyı açıp "Hoşgeldiniz." dedi her zamanki neşesiyle.

Hepimiz hoşbulduk, dediğimizde Sema önden Semih Ağabey de arkasından içeri girdi. Kucağımdaki kediyi tek elimle tutup bağcıklarımı açmak için eğildiğim sırada Kerem bağcıklarımı açınca doğruldum. O da kendi ayakkabılarının bağcıklarını açıp doğrulunca gülümseyip "Teşekkür ederim." dedim.

Kerem "Rica ederim." deyip eliyle önden geçmem için bana yol verince ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Pınar, Sema'yı tesettürlü görünce direkt onunla konuşmaya başladığından içeri onlarla birlikte geçmişti. Bu yüzden Kerem'le tek kalmıştık.

Ona dönüp "Kerem, sence annemi ikna edebilir miyiz?" diye sorduğumda Kerem "Merak etme, ederiz." dedi.

Ben önden o da arkamdan içeri geçince bütün bakışlar bize döndü. Gerçi Esma Teyze, Pınar ve annem dışında kimse yoktu. Kerem'in dediğine göre Süleyman Amca'nın işi olduğu için geç gelecekmiş. Bu yüzden o da yoktu.

Annem kucağımdaki kediyi fark edince hızla ayağa kalkıp "Erva, o elindeki kedi mi?" diye sorunca neden bilmiyorum ama Kerem'e döndüm.

O da anneme dönüp "Evet Sevil Teyze, kedi ama lütfen sakin ol." deyince annem hızla "Lütfen çıkarın onu buradan. Ya ben kedilerden korkarım." dedi.

"Anne, korkacak bir şey yok. Hem bak küçücük bir şey zaten."

"Erva, biliyorsun korktuğumu, neden getirdin ki o kediyi?"

"Biliyorum anne ama korkunu yenmen gerekiyor çünkü bu kedicik artık bizde kalacak."

Dediğimle annem şaşkınlıkla bana bakmaya başladı. Biraz bekledim ama şoka girmiş gibiydi. Ona doğru bir adım atıp "Anne..." dedim ama annem sözümü kesip "Gelme." dedi.

Hızını alamayıp "Hayır Erva, kesinlikle hayır. Hayır, hayır ve hayır! Bak daha önceden de yaptınız ve sonucunu hatırlatırım." deyince "Sonucunu gayet iyi hatırlıyorum anne. Senin korkun yüzünden Çilek'i Ege'ye verdim ve Ege beyimiz de Çilek'imi alıp önce Şırnak'a, oradan da son hız Ankara'ya gitti." dedim.

"Aferin Ege'ye, en güzelini yaptı ve hayır Erva. O kedi kalmayacak."

"O zaman bende o evde kalmam. Kararını ver anne. O giderse bende giderim."

Annem "O zaman ikinize de güle güle." deyip az önceki yerine, Esma Teyze'nin yanına geçti.

Ben şaşkınlıkla ciddi mi diye ona bakarken diğerleri gülmeye başladılar. Esma Teyze "Sevilciğim, inan bana korkmana gerek yok. Hem Erva'nın da dediği gibi küçücük bir şey." deyince annem "Ya Esmacığım gerçekten elimde değil. Küçükken ben de çok severdim ama bir keresinde bir tanesi elimi ısırdı. O günden beri travma olmuş sanırım, korkuyorum." dedi.

Dayanamayıp "O kadar korkuyor ki kızını evden atıyor." dedim.

"Erva, ısrar etme lütfen. O kedi gidecek."

"Hayır anne ya. Hem bak daha küçücük, yazık ona."

"Son sözümü söyledim."

"İyi o zaman. Ben de gidiyorum."

"Güle güle."

Sinirle "Bir de bana diyor inatçı keçi diye. Demiyor ki kızım da bana çekmiş." dedim mırıldanarak.

Kerem bana doğru eğilip "Ne dedin?" deyince ona bakmadan "Hiç, boşver." dedim.

"Ne yapmayı düşünüyorsun peki?"

"Tarihe, annesi eve kedi almıyor diye sokakta kalan kız olarak geçmeyi."

Annem sitemle "Erva." deyince ona bakıp "Ne Erva annem ya. Tamam, alma beni eve, istemiyorum. Biz Çınar'la Ayça Ablalar'a gidiyoruz." dedim.

"Bak Çınar diyor bir de. İki dakikada isim de buldu hayvana. Ayrıca Ayçalar'a gidemezsin."

Neden, diye soracaktım ama aklıma gelenle duraksadım. "O zaman bende Elifler'e gidiyorum. Orada kimsenin kediye alerjisi yok." deyip, Pınar'ın yanına geçip oturdum. Kerem de Semih Ağabey'in yanına geçti.

Pınar elini, az önce Çınar adını verdiğim kediciğimin başına koyup onu sevmeye başladı. Bana bakmadan "Ayça Abla'nın mı kediye alerjisi var?" diye sorunca "Hayır Pınarcık, Sadık Amca'nın var maalesef." dedim.

Esma Teyze'ye dönüp "Esma Teyze, sizde süt var mı?" diye sorduğumda Esma Teyze bana dönüp "Evet kızım var. Dur ben getireyim, acıkmıştır zavallı hayvancağız." deyip ayağa kalktı.

Pınar da kalkıp "Sen otur anne, ben getiririm." deyip odadan çıktı.

Esma Teyze yeniden yerine geçince bende etrafa ürkek bakışlar atan Çınar'a döndüm. Ona doğru eğilip "Çınarcık, korkma. Ben seni hiç bırakmayacağım." dedim fısıldayarak.

Pınar, bir kaseye koyduğu sütü getirince ceketimi yere serip Çınar'ı üzerine bıraktım çünkü Esma Teyze'nin halısına Çınar'ın bir hediye bırakmasını istemiyordum. Pınar, sütü indirince Çınar çok acıkmış olmalı ki hızla içmeye başladı. Cebimden telefonumu çıkarıp Çınar'ın birkaç fotoğrafını çekip yerime oturdum yeniden. Çınar, yerime geçtiğimde arkasını dönüp bana baktı. Yanında olduğumu anlayınca yeniden önüne dönüp sütten içmeye devam etti.

Birkaç fotoğrafını daha çekip gülümseyerek fotoğraflara baktım. Pınar da yanıma gelip fotoğraflara bakarak "Çok tatlı çıktı bence." deyince "Evet, bence de çok tatlı çıktı. Şimdi bunları Ege'ye atacağım. Sürekli Çilek'in fotoğraflarını atıp sinirimi bozuyordu, şimdi sıra bende." dedim.

Ben fotoğrafları Ege'ye atarken Pınar "Ege kim Erva Abla? Çilek kedi sanırım ama Ege..?" diye sorunca ona dönüp "Evet Pınarcık, Çilek benim kedim. Daha doğrusu kedimdi. 15 yaşındayken çınar ağacının orada buldum onu da. Eve gizlice koyduğumda babama yakalandım. Onu ikna etmeyi başarınca Çilek birkaç gün bizimle kaldı ama annem fark edince az önce olanlardan ne olduğunu aşağı yukarı anlamışsındır." deyip bu sefer de anneme döndüm.

Annem sitemle bana bakınca yeniden Pınar'a dönüp "Ege'nin annesi Hilal Teyze ve babası Altan Amca benim üzüldüğümü görünce Çilek bizde kalsın, böylece Erva da istediği zaman gelip görür dediler. Bir süre o şekilde idare ettik ama Altan Amca asker olduğu için görev amacıyla Şırnak'a gitmek zorunda kaldı. Tabi Ege ve Hilal Teyze de mecburen gittiler. Maalesef annem yine ikna olmayınca ve Ege de onu çok sevince Çilek de onlarla gitti. Bu yüzden ayrılmak zorunda kaldık. Ege, Kara Harp kazanınca bu sefer de Ankara'ya taşındılar ve ben uzun zamandır bu yüzden Çilek'imi göremedim." dedim.

Telefondan Çilek ve Ege'nin bir fotoğrafını açıp "Bak bu Ege, kucağındaki de Çilek." dediğimde Pınar telefonumu alıp Ege'nin fotoğrafını yakınlaştırdı.

İç çekip "Bu çocuk çok yakışıklı ama." deyince hepimiz gülmeye başladık. Pınar bana dönüp "Erva Abla, bu çocuk kaç yaşında?" diye sorunca "Benimle yaşıt." dedim.

"Oh, iyi bari aramızda çok yokmuş. Bir gün beni tanıştır, olur mu?"

"Olur. Buraya gelirse tanıştırırım."

Pınar kısık sesle "Kimse yok değil mi hayatında?" diye sorunca dayanamayıp gülmeye başladım.

"Yok Pınarcık merak etme."

"Ay iyi bari, rahatladım."

Ben Pınar'ın tepkisine gülmeye devam ederken Kerem "Pınar, saçmalamayı kes lütfen." dedi sinirli çıkan sesiyle.

Pınar ona dönüp "Saçmalamıyorum ağabey. Sadece sordum ayrıca. Ne var bunda?" deyince Kerem Pınar'ı umursamadan bana dönüp "Saçmalamanız bittiyse artık burada toplanma amacımızı söyleyelim. Ondan sonra başka hangi saçma konuyu konuşacaksanız, kendi aranızda konuşursunuz." deyince başımı önüme eğip titrek bir nefes aldım.

Burnum sızlamaya ve gözlerim dolmaya başladı. Yavaşça yutkunup gözlerimi kapatarak gözyaşlarımı geri itmeye çalıştım ve çok şükür ki başardım. Neyse ki annem ve Esma Teyze kendi aralarında sohbet ettikleri için fark etmediler.

Çınar sütünü bitirince yanıma gelip kendini ayağıma sürtmeye başladı. Ona gülümseyip ceketimin üzerindeki kaseyi kenara aldım. Çınar'ı yeniden kucağıma alıp ceketimle sardım. O, kucağımda biraz kıpırdanıp gözlerini kapatınca bakışlarımı ondan, konuşmaya başlayan Semih Ağabey'e çevirdim.

Semih Ağabey göz ucuyla Sema'ya bakıp "Sema, ailen seninle görüşmek istiyor." dedi.

Sema'ya döndüğümde başı yerdeydi ama sakin görünüyordu. Cevabı belli, diye düşündüm. Bu konuyu daha önce konuşmuştuk onunla. Sema kesin bir dille "Benim için bittiler artık. Benim yeni ailem sizsiniz." demişti çok şükür ki.

Sema başını kaldırmadan "Kabul ediyorum, görüşeceğim." deyince şaşkınlıkla ona döndüm.

Semih Ağabey şaşkınlıkla "Ne, Sema yine mi?" diye sorunca Sema ona bakıp "Hayır Semih, düşündüğün gibi değil. Onlarla son kez görüşecek, benim için artık bir hiç olduklarını cesurca yüzlerine söyleyeceğim. Bunu yapmak istiyorum, lütfen." dedi.

Semih Ağabey duyduklarının verdiği rahatlıkla "Tamam o zaman, konuşup hallederiz ama şimdiden söyleyeyim bende yanında olacağım." deyince Sema başını olumlu anlamda sallayıp önüne döndü.

Annem Sema'nın elinden tutup "İstersen biz de gelelim." deyince Sema anneme dönüp "Çok isterim." dedi.

Esma Teyze "Ben Süleyman'la konuşurum, bizde geliriz kızım. Görsünler arkanda kocaman bir ailen olduğunu." deyince Sema dolu gözleriyle Esma Teyze'ye dönüp ona da teşekkür etti.

Sema kabul ediyorum, deyince bir an tedirgin olmuştum ama neyse ki korktuğum olmamıştı. Olanlardan dolayı gülümseyip kucağımda uyuyan Çınar'a döndüm. O kadar güzeldi ki, görür görmez ona bağlanmıştım. Şimdi nasıl ayrılacaktım? Hem artık Ege de yoktu. Gerçi Kerem bizde kalabilir demişti ama ona da şu an çok kırgındım. Birden ne olmuştu anlamamıştım. Yine öfkelenmiş ve beni kırmıştı.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle bakışlarımı Çınar'dan telefonuma çevirdim. Ege yazdığım mesaj ve attığım fotoğraflara cevap yazmıştı.

EGE: "Aleykümselam süt kardeş."

EGE: "Bu kedi çok tatlı Ela. Bir lokma bir şey ayrıca. Nereden buldun bunu?"

EGE: "Ve sormaya korkuyorum ama Sevil Teyze ne tepki verdi?"

Ela... Okuduğum yazıyla daha da gülümsedim. Ege bana sürekli Ela derdi. Hatta zamanında bu yüzden çoğu kişi adımı Ela sanmıştı.

ERVA: "Çilek'i bulduğum yerde, yani çınar ağacının orada buldum."

ERVA: "Maalesef ki annem tahmin edeceğin tepkiyi verdi ama ben ondan ayrılmak istemiyorum Ege. Zaten Çilek gidince çok üzülmüştüm, yine aynı şeyi yaşamak istemiyorum."

Ege mesajımı okur okumaz yazmaya başladı. Bende o göz ucuyla Esma Teyze'yle konuşan anneme baktım. Bir şekilde ikna etmeliydim onu ama nasıl?

EGE: "Anladım. Bak ne diyeceğim Ela. İstersen bende konuşayım. Belki ikna ederim."

EGE: "Sen şu an neredesin? Evde olmadığına eminim."

Ege'nin ilk mesajına hızla

ERVA: "Evet çok iyi olur. Belki ikna edersin." yazdım.

İkinci mesajına da

ERVA: "Evet evde değilim ve eve gidebilir miyim, orası muamma."

yazdım. Ege'nin cevap yazmasını bekledim ama çevrimdışı oldu. Telefonum çalınca gülümseyip açtım çünkü arayacağını tahmin etmiştim.

"Arayacağını tahmin etmiştim."

"Herhalde kızım. Kardeşler bugünler içindir sonuçta. Neyse bırak onu bunu da neredesin onu söyle. Korkuyorum dışarıdayım diyeceksin diye."

Ege'nin dediğine gülerek anneme dönüp "Yok yok merak etme, şimdilik dışarıda değilim ama böyle giderse Çınar'la dışarıda kalacağız." dedim.

"Çınar mı? İsim bile vermişsin. Neyse sen Sevil Sultan'a ver telefonu, ben onu ikna ederim."

Ege'ye "Bir dakika." deyip anneme döndüm. "Anne, Ege seninle konuşmak istiyor." deyip telefonumu anneme götürmesi için Pınar'a verdim.

Pınar telefonu anneme verip yanıma gelince annem Ege'yle konuşmaya başladı. Annem önce hal hatır sorma faslına girdiği için sabırsızlıkla asıl konuya gelmelerini bekledim. Ege asıl konuya girince annem hızla hayır falan demeye başladı ama Ege ne dediyse sessizce onu dinlemeye başladı. Birkaç dakika sonra "Tamam Ege, ikna oldum. Kabul ediyorum ama şimdiden sana da söylüyorum konuş bu konuyu Erva'yla, o kedi benden uzak duracak." deyince duyduğum şeyin verdiği rahatlıkla nefesimi verip "Canım annem benim be." deyip Çınar'ın başını okşadım.

Gerçi şu an fazlasıyla şaşkındım. Ege nasıl ikna etmişti annemi?

Annem telefonu uzatınca Pınar sağolsun kalkıp bana getirdi. Hızla kulağıma dayayıp "Ege, ne dedin anneme? Nasıl ikna oldu?" diye sorduğumda Ege "Orasını söyleyemem süt kardeş. Hem sen ikna oldu mu ona bak?" dedi.

"Teşekkür ederim süt kardeş. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım."

"Rica ederim Ela'm. Sen mutlu ol yeter. Yine de bu iyiliğimin bir karşılığı olsun ama değil mi?"

"Olsun bakalım, ne istiyorsun?"

"Benim gelmem zor bu yüzden sen yazın Ankara'ya geliyorsun. Vallahi özledim kardeşimi be."

"Bende seni özledim süt kardeş. Tamam anlaştık. Geleceğim."

"Tamam o zaman. Bu arada sen Çınar'ı Sevil annemden uzak tut tamam mı?"

"Tamam."

"O zaman görüşürüz. Allah'a emanet ol."

"Görüşürüz. Sende..."

Aramayı sonlandırıp anneme "Anne, Ege ne dedi de ikna oldun?" diye sordum.

"O bizim aramızda kızım. Ama bak Ege'ye de dedim, eğer ki benden uzak tutmazsan ikinizi de evden atarım ona göre."

"Tamam tamam, merak etme."

Annem gülümseyip Esma Teyze'ye dönünce bende bana seslenen Pınar'a döndüm. Pınar ona döndüğümde "Erva Abla, Ege senin süt kardeşin mi?" diye sorunca başımı sallayıp "Evet Pınarcık, süt kardeşim. Nasıl o kadar rahat konuştum sanıyorsun ki hem?" dedim.

"Doğru ya, o yüzden demek."

Pınar'a "Evet canım o yüzden." deyip ayağa kalktım.

"Ben eve geçeyim izninizle." deyip anneme döndüm. "Çınar benim odamda kalır. Yarın öğleden sonra sınavım yok, sen gelmeden veterinere götürüp aşılarını falan da yaptırırım." dediğimde annem "İyi olur kızım. Tamam, sen git o zaman." dedi.

Semih Ağabey'e dönüp "Semih Ağabey, Sema'nın ailesi ne zaman gelir?" diye sorduğumda Semih Ağabey "İki üç güne ancak... Sema'nın kabul ettiğini söyleyeceğiz yarın. Ona göre ayarlarız." deyince başımı salladım.

"İyi bari. Benim sınavlarım yarın bitiyor. Ondan sonraki günler boşum. Bende gelirim."

"Tamam o zaman. Biz seni haberdar ederiz."

"Teşekkür ederim. Neyse ben kaçar... Hepinize hayırlı akşamlar."

Diğerleri de hayırlı akşamlar, deyince odadan çıktım. Hızla vestiyerden ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı açtım. Ayakkabılarımı ayağıma tam sokmadan üstten giyip kapıyı kapattım ve hızla bizim dairenin önüne geçtim. Cebimden anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım ve ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim.

Kapıyı kapattıktan sonra arkasına yaslanıp derin bir nefes aldım. Daha fazla tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken tek yapabildiğim, boş gözlerle önüme bakmak oldu. Kalbimdeki ince sızı yerini alırken burnumu çekip "Hayır Erva, sakın!" dedim kendi kendime.

Beni üzen biri için bu acıları çekmem haksızlıktı ve ben şu an yine aynı haksızlığı yapıyordum kendime. Yaslandığım kapıdan doğrulup odama geçtim. Gözümden yaşlar akmaya devam ederken önce Çınar'ı yatağıma bırakıp dolabımdan Çilek'i ilk bulduğum zaman onun içinde uyuduğu sepeti çıkardım. Çınar gibi küçük bir sepetti zaten ve içime koyduğum yastık sayesinde yumuşak ve rahattı.

Yatağımın üzerinde oturup etrafa ürkek bakışlar atan Çınar'ın yanına geçip yavaşça kaldırdım onu ve sepetin içine koydum. Çınar yerini beğenmiş olmalı ki hemen kıvrıldı sepetin içinde ve ayaklarının üzerine uzandı. Tüylerini okşadığımda mırlamaya başlayınca gülümsedim.

Elimin tersiyle gözümü sildiğimde Çınar başını kaldırıp miyavlamaya başladı. Yeniden kucağıma alıp ikimizi göz göze getirdim ve "Ne oldu Çınarcık?" diye sordum sanki Çınar cevap verebilecekmiş gibi.

Çınar, küçücük patisini sağ yanağıma koyunca daha da gülümsedim. Hayvanların da duyguları vardı gerçekten. Kucağımdaki, Ege'nin de dediği gibi bir lokma bir şey olan kedicik bile anlamıştı üzgün olduğumu.

Çınar patisini yanağımdan çekince onu kucağıma oturtup hafifçe burnumu çektim. Elim Çınar'ın yumuşacık tüylerine giderken anlatmaya başladım ona, içimde birikenleri.

"Hep küçük bir umut diyorum Çınarcık ama Kerem o umudumu hemen yıkmayı başarıyor. Küçücük bir tebessümü bile, beni dünyanın en mutlu insanı yapanla; küçücük bir lafıyla beni kırıp geçen, aynı kişi."

Elimi kalbime koyup "Acıyor, hissettiği duygu ona hem mutluluk hem de acı veriyor. Aşk mı bu? Bilmiyorum ama artık yoruldum. Tek bildiğim bu." dedim.

Çınar başını okşadığımda sanki beni anladığını anlatmak ister gibi başını elime sürmeye başladı.

"Teşekkür ederim Çınar. Rabbim biliyordu yaşadıklarımı, bir de sen öğrendin. Yüce Allah, kalbime aradığım huzuru verecek, inanıyorum. Bak, seni gönderdi bana ve ben sayende çok iyi hissediyorum."

Hayat zordur bazen, önemli olan elinden geleni yaptıktan sonra Rabb'ine sığınmak. Sonra da Rabb'inden geleni kabul etmek. Neden böyle oluyor diye kendini yıpratma, gün gelir en güzeli seni bulur.

Bende bundan destek alarak en güzelinin beni bulacağı günü bekliyorum.

İnanıyorum, gelecek en güzeli çünkü ben işimi Allah'a bıraktım...

 

 

 

Umut edin, dua edin, çabalayın ve en güzelinin Allah'tan gelmesini O'na inararak bekleyin. O, size kalbinizden geçeni verecektir ❤️‍🩹

Geldik yeni bölümün sonuna :)

İnşallah beğenmişsinizdir ☺️

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%