Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26- Karşılıklı Aşk

@kayraege

Selamünaleykümmm☺️

Nasılsınız değerli okurlar?

Geldik yeni bölüme. Kerem'den okuyacağımız bir bölüm olacak :)

İnşallah beğenirsiniz 🫣

İyi okumalar dilerim 🤍

 

 

 

~Kerem

Bir haftadır kendimi kaybetmiş gibiydim. Hayattan soğumuş, ruhum daralmış, kalbimse fazlasıyla yorgunken tek yapabildiğim bir hiç olmuştu. Aşk bu muydu? Sadece acı veren bu duygu. Gözümün önüne bir çift ela gelince hayır hayır, diye mırıldandım. Acı değildi... Kesinlikle değildi...

Sadece mutluluktu, tanımlamaya kelimelerin yetemediği büyük bir mutluluktu. Erva’ydı, kavuşacağımı bilmediğim o mutluluğumun adı.

Ama kırmıştım o mutluluğumu, hem de çok kırmıştım. Ege diye birinden bahsedince, engel olamamıştım kendime. Kim bu Ege, diye düşünürken Erva telefonundan Pınar’a onun fotoğrafını gösterince ve Pınar da bu çocuk çok yakışıklı, deyince kendimi kaybetmiştim. Onun başka birini sevme ihtimali bile beni deli ediyordu. Kaldıramazdım bunu. Bağlanmıştım ona, vazgeçemezdim...

Onu kırmak, bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değilken ben bunu yapmış, hiç hak etmediği halde o saf ve temiz kalbini kırmıştım. Ne yapacak, kendimi nasıl affettirecektim bilmiyordum. Tek bildiğim çok pişman olduğumdu.

En son Sema’nın ailesiyle konuştuğumuz gün görmüştüm onu. Ondan sonra bir haftadır sadece birkaç kere okula giderken görmüş, o zamanlarda da konuşmak için uygun anı bir türlü yakalayamamıştım. Telefondan konuşarak veya mesaj yazarak halletmeyi düşünmüştüm ama pişman olduğumu görmesini ve kendimi yüz yüze daha rahat ifade edebileceğimi düşündüğüm için bunu yapmamıştım.

En kısa zamanda özür dileyeceksin Kerem. Gerekirse ayaklarına kapanacak, kendini affettirmek için elinden geleni yapacaksın, diye mırıldandım.

“Kerem.”

Odama ne ara girdiğini fark etmediğim Simay bana seslenince, daldığım düşüncelerden sıyrılıp başımı kaldırdım. Simay’ın yüzüne bakmadan “Efendim?” dememle Simay yüzümü görmek amacıyla bana doğru eğilip “Sen iyi misin?” diye sordu.

“İyiyim. Bir şey mi oldu?”

“Hayır olmadı. Ayrıca yanına gelmem için illaki bir şey mi olması gerekiyor Kerem?”

“Evet, bir şey olması gerekiyor Simay Komiser. Sonuçta ekibimden bir polissin. İşle ilgili bir mesele dışında yanıma gelmen saçma olur.”

“Kerem, sadece son günlerde iyi görünmediğin için merak ettim. Senin için endişeleniyorum.”

“İyiyim ben Simay Komiser. Beni merak etmene de endişelenmene de gerek yok ayrıca.”

“Kerem, ben bilmeden yanlış bir şey mi yaptım? Neden bana karşı bu kadar soğuksun?”

“Soğuk değilim Simay Komiser. Doğru olan nasılsa o şekilde davranıyorum.”

“Senin için doğru olan bana soğuk yapmak mı?”

“Dediğim gibi soğuk yapmıyorum. Sadece dinen uygun olanı yapıyor, mesafeli davranıyorum.”

Simay’dan ses çıkmayınca acaba kırdım mı diye düşündüm ve başımı kaldırıp göz ucuyla ona baktım. Simay beklediğimin aksine üzgün değil sinirli görünüyordu. Yeniden önüme dönüp “Başka mesele yoksa çıkabilirsin.” dedim.

Simay hâlâ durmaya devam edince sinirlendiğimi fazlasıyla belli ettiğim bir ses tonuyla “Simay Komiser...” dedim ama Simay hızla sözümü kesip “Yapma böyle Kerem.” dedi az öncekine oranla fazlasıyla yüksek çıkan sesiyle.

Anlamıyordu… Yahut da kabullenemiyordu onu sevmediğimi ve asla sevmeyeceğimi. Erva vardı benim için. Beni sevip sevmediğini bilmesem de ona ihanet etmemek için hiçbir kızla göz teması kurmadığım, uğruna canımı bile verecek kadar sevdiğim bir çift ela vardı benim için. Asla vazgeçmeyeceğim, fazlasıyla inatçı bir sevdam vardı. Her yönüyle sevdiğim ve vazgeçmeyeceğim bir sevdiğim vardı.

“Lütfen çık.”

“Anlamıyorum bir türlü... Neden bir türlü sevmiyorsun beni? Neden bir şans vermiyorsun? Neden görmüyorsun beni Kerem? Neden seni çok sevdiğimi görmüyorsun?”

“Simay Komiser...”

“Hâlâ devam ediyorsun bunu yapmaya. Hayır görmemek değil senin bu yaptığın. Tamamen umursamazlık. Bu kadar mı önemsizim senin için?”

Derin bir nefes alıp sabır Allah’ım, diye mırıldandım.

“Bak Simay, zorla güzellik olmaz. Bir insanı, seni sevmesi için de zorlayamazsın ayrıca. Bunu daha fazla kendine de bana da yapma ve lütfen çık artık.”

“Neler çektiğimi bilmiyorsun çünkü yaşamadın. Çünkü sen çekmiyorsun bu acıyı Kerem. Bana yapma demeye hakkın yok.”

Başım önümde bir şey söylemeden durdum öylece. Bilmiyordu ki çektiği acıyı bende çekiyordum. Bilmesine gerek de yoktu zaten. Tek yapması gereken onu asla sevmeyecek olan beni unutmasıydı. Simay, benden ses çıkmayınca arkasını dönüp kapıya yöneldi. Kapıyı sertçe kapatıp gittiğinde sağ elimle saçlarımı karıştırıp sabır, diye mırıldandım.

Dakikalar içerisinde odamın kapısı yeniden açılınca göz ucuyla kimin geldiğine baktım Semih’in geldiğini görünce yeniden önüme döndüm. Semih oturup “Kerem, ne oluyor kardeşim? Simay binayı ayağa kaldırdı.” deyince yaslandığım koltuğumdan doğrulup masama yaslandım.

“Aynı mesele Semih. Yok ben onu görmüyormuşum, daha ne kadar böyle yapacakmışım, onu anlamıyormuşum falan filan...”

“Daha önceden konuşup hallettim demiştin.”

“Halledememişim demek ki. Sadece hallettiğimi sanmışım. Semih; ben her şeyi geçtim, hadi diyelim ki Simay’ı sevdim. Sonra ne olacak? Ailem bu evliliği asla onaylamaz ve ben anne babamın istemediği bir şeyi asla yapmam. Onlar istemiyorsa bir bildikleri vardır mutlaka öyle değil mi?”

“Öyle elbette kardeşim de, sen bunu nereden..?”

“Erva’nın hediye ettiği mealden öğrendim. Anne baba hakkı çok önemliymiş be kardeşim. Bunları çok şükür ki öğrendim daha fazla geç olmadan.”

“Öyledir kardeşim. Çok şükür ki öğrenmişsin. Önemli olan da bu.”

“Neyse işte, kısaca az önce anlattığım gibi durum. Simay yok beni anlamıyorsun neler çektiğimi bilmiyorsun dedi ve çıkıp gitti.”

“Bilmiyor ki sende aynı şeyleri yaşıyorsun ama arada bir fark var Kerem.”

Başımı kaldırıp “Ne?” diye sorduğumda Semih “O söylüyor ama sen sessizce seviyorsun kardeşim. Sende onun yaptığını yap ve daha da geç olmadan söyle Erva’ya, onu ne kadar çok sevdiğini.” dedi.

“Onu çok kırdım Semih. Beni seviyorsa bile bence bana çok kızgın veya kırgın. Yahut da ikisi işte, bilmiyorum.”

Semih küçük bir kahkaha atıp “Doğru ya, kızı süt kardeşinden kıskanmıştın değil mi?” deyip gülmeye devam edince “Semih, güleceğine az yardımcı ol da kendimi nasıl affettirebilirim onu söyle.” dedim.

Semih gülmeyi bırakıp “Kerem, bu olay bir hafta önce oldu ve sen hâlâ kızdan özür dilemedin mi?” diye sorunca “Fırsatım olmadı ki Semih. Zaten normalde evden çıkmayan biri. Evden çıksa da okulda oluyor ve ben, yine göremiyorum.” dedim.

“Erva sana kafa göz dalsa haklıdır Kerem.”

“Affetsin de razıyım Semih. Affetmesi için dayak yiyeceksem yemeye de razıyım.”

“Kerem, kardeşim sen çok güzel seviyorsun ve en güzeli de inanıyorsun. Allah sizi birbirinize nasip edecek İnşallah, merak etme.”

“İnşallah Semih, İnşallah.”

“Neyse asıl konuya dönelim, yenge seni nasıl affeder onun üzerine kafa yoralım.”

Başımı önüme eğip düşünmeye başladım ama yine aklıma bir şey gelmedi. Semih de sessizce düşünürken ikimizin sessizliğini Semih’in çalan telefonu bozdu. Semih cebinden telefonunu çıkarıp ekrana baktı.

Bana dönüp “Kardeşim, iyi insan lafının üstüne. Yenge arıyor.” deyip ekranı bana gösterince hızla “Aç Semih ve hoparlöre al lütfen.” dedim.

Semih beni onaylayıp aramayı cevapladı ve hoparlörü açıp “Efendim Erva?” dedi.

“Selamünaleyküm Semih Ağabey. Nasılsın?”

“Aleykümselam. İyiyim çok şükür. Sen nasılsın?”

“Elhamdülillah iyiyim bende. Teşekkür ederim. Kusura bakma rahatsız ettim seni, öyle pat diye aradım. Müsaitsin İnşallah.”

“Estağfurullah ne kusuru. Müsaitim. Bir sorun yoktur İnşallah.”

“Bir sorun var ağabey ve o sorunun adı da Sema ve Semih.”

Semih Erva’nın söyledikleriyle bana bakarken ben gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Semih şaşkınlıkla “Biz sorun olacak ne yaptık ki?” diye sorunca Erva “Ay siz insanı çıldırtırsınız. Gerçi beni Sema çıldırtıyor bu durumda sen de Kerem’i çıldırtıyorsun sanırım. Gerçi çıldırt çıldırtıyorsan çünkü hak ediyor o ayaklı sinir başkomiser.” dedi.

Bu sefer ben şaşırırken Semih gülmemek için kendini tutmaya başladı ama benim aksime başaramayıp kahkahalarla gülmeye başladı.

Semih “Ayaklı sinir mi? Çok iyiydi bu tabir.” deyince önümdeki kalemi uyarı amaçlı ona attım.

“Neyse, ben yine kendimi kaybettim. Değer verdiğim insanlar bana anlamadığım bir şekilde böyle davranınca üzülüyorum. Bu da beni bazen bu şekilde sinirli yapıyor.”

“Erva, Kerem senin için değerli biri mi?”

“Tabi ki değerli biri. Neden olmasın ki ayrıca? Neyse, konuyu saptırma ağabey. Gündemde ben ve Kerem değil sen ve Sema varsınız şu an.”

Semih gülümseyip bana bakınca bende gülümseyip teşekkür ettiğimi başımı sallayarak belli ettim. Sayesinde Erva’nın bana değer verdiğini öğrenmiş oldum çünkü.

“Gündemde olmayı gerektirecek ne yaptık, öğrenebilir miyim?”

“İkinizde birbirinizi seviyorsunuz ama hala tık yok. Sen neyi bekliyorsun Semih Ağabey? Gelip Sema’nın sana evlenme teklifi etmesini mi? Hayır onu bekliyorsan söyle, şu an yanımdaki deli onu da yapmaya hazır çünkü.”

Erva’nın cümlesini tamamlamasıyla ağzından küçük bir ah, çıkması bir oldu. Sanırım Sema’dan uyarı almıştı. Ben Erva’nın söylediklerine kısık sesle gülerken Semih, şoka girmiş gibi öylece telefona bakıp duruyordu. Bana dönüp ne yapacağım, dercesine göz kırpınca kısık sesle “Yapman gerekeni yap kardeşim.” dedim.

Semih sertçe nefesini verip yeniden telefonuna döndü. Ne yapacağını o da biliyordu ama nasıl ifade edeceğini bilmiyordu.

Semih sessiz kalmaya devam edince Erva “Semih, bak Sema da yanımda ve şu an sana söyleyeceklerim onun için de geçerli. Beni iyi dinleyin olur mu?” dedi.

Ne Semih’ten ne de telefonun diğer ucundaki Sema’dan ses çıkmayınca Erva konuşmaya başladı.

“Bakın... İçe atılan duyguların patlaması büyük olur. Siz kendi içinizde birbirinizi büyüttüğünüz sürece patlamanız da o kadar büyük olacak. Bu patlamanın sonucu güzel de olabilir ama kötü de olabilir çünkü siz bu şekilde yaparak sadece kendinizi yıpratıyorsunuz. Duygularınız karşılıklıyken kendinize daha fazla eziyet etmeyi bırakın ve... Ve… Tamam buldum. Ve evlenin.”

Ben Erva’nın son cümlesine kıkırdarken Semih de gülümseyerek telefona bakıyordu. Sanırım Erva’nın söyledikleri, özellikle de son cümlesi onu fazlasıyla mutlu etmeye yetmişti.

“Erva, siz yarın müsait misiniz?”

“Benim yarın öğleden sonra üçe kadar dersim var ama sonra müsaitim de neden sordun ki ağabey?”

Semih “Sema’yla konuşmak istiyorum ve sen de olsan iyi olur. Sonuçta bizim yalnız buluşmamız doğru olmaz.” deyip bana döndü.

“Sakin bir yerde buluşup konuşalım. Biz Sema’yla konuşurken siz de Kerem’le bizi bekleyin olur mu?”

Semih bana göz kırpınca ne yapmak istediğini anladım. Erva’dan özür dilemem için bana bir fırsat vermişti ve Erva kabul ederse, ben bu fırsatı çok iyi değerlendirecektim.

Erva “Tamam olur. Peki nerede ve saat kaçta..?” deyince ben Erva’nın kabul etmesine sevinirken, Semih bu halime gülerek “Size zahmet olmazsa emniyete gelin, buradan beraber arabayla gideriz. Saat de fark etmez. Siz ne zaman isterseniz o zaman gelin. Sadece gelmeden yarım saat önce bizi arayıp haber verirseniz iyi olur.” dedi.

“Tamam o zaman. Yarın görüşürüz.”

“Görüşürüz ve teşekkür ederim Erva.”

“Rica ederim Semih Ağabey. Bu arada Sema seni çok seviyormuş haberin olsun.”

Ben artık kendimi tutamayıp güldüğümde Semih de ağzı kulaklarında “Bende onu çok seviyorum.” dedi.

Erva “Allah’a emanet olun.” deyince Semih de aynı cevabı verip aramayı sonlandırdı. Yüzünde geniş bir gülümsemeyle bana döndüğünde bende gülümseyip “Hayırlı olsun kardeşim. Oldu bu iş.” dedim.

“Oldu galiba kardeşim. Aslan yengem sayesinde.”

Dediğine gülerek “Sağol kardeşim. Sayende elime ondan özür dilemek için çok iyi bir fırsat geçti.” dememle Semih “Sende sağol kardeşim. Her zaman yanımda oldun. Senin için bir şeyler yapabildiysem ne mutlu bana.” dedi.

Ayağa kalkıp yanına geçtim. O da kalkınca sarıldık birbirimize. Semih benim için sadece bir arkadaş değildi. Pınar, sonra süt kardeşim Melih benim için neyse Semih de oydu. Bu hayatta bir insanın sahip olabileceği en iyi arkadaşlardan biriydi ve çok şükür Rabb'ime benim arkadaşımdı.

Semih’le birbirimizi bıraktığımızda Semih “Ben gidip şu son olayla ilgili işlerimi halledeyim ki yarına bir şey kalmasın.” deyince “Tamam kardeşim ama önemli bir şey unutmadın mı?” diye sordum.

“Ne unuttum?”

“Başkomiserinden izin almadın. Bakalım o izin verecek mi yengeyle buluşmaya gitmene?”

Semih küçük bir kahkaha atıp “Haklısın kardeşim, en önemli şeyi unutmuşum fakat başkomiserim de yengemle buluşmasına imkan sağladığım için izin versin ama değil mi?” deyince bu sefer de ben gülerek “İzin verildi koçum, gidebilirsin.” dedim.

Semih teşekkür edip çıkınca bende içim rahat bir şekilde işlerimin başına geçtim. Gerekli belgeleri falan inceleyip imzaladıktan sonra daha fazla geç olmadan ikindi namazını kıldım. Namazdan sonra Emir arayınca, sabahki baskında yakaladığımız herifleri sorgulamaya gittim. Sabah kendilerinde olmadıkları için ağızlarından laf alamamıştık bir türlü. Emir “Az da olsa kendilerine geldiler başkomiserim.” dediği için sorgu odasına geçtim.

Adamları sorguladıktan sonra odama geçip bu sefer de akşam namazını kıldım. Semih de işlerini halledince emniyetten çıktık. Semih kendi arabasına geçerken bende kendiminkine binip eve doğru yol aldım. Arabamı park edip indikten sonra hızla apartmana yöneldim.

Bizim dairenin önüne gelince zile basıp arkamı döndüm. Gülümseyerek yarın görüşürüz güzel gözlüm, diye mırıldandım. Annem kapıyı açınca ona dönüp ayakkabılarımı çıkardım. Annem “Hoş geldin oğlum.” deyince yanağından öpüp “Hoşbuldum annem.” dedim.

Annem “Yemek birazdan hazır olur.” deyince “Tamam o zaman. Ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.” deyip lavaboya yöneldim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yemeğe geçtim. Yemek yedikten sonra odama geçip dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp, duş almak için banyoya geçtim. Duştan sonra odama geçip yatsıyı kıldım ve biraz Kur’an okumak için masama geçtim.

En son Mü’minûn Sûresi’nin son sayfasında kalmıştım. Onu açıp yavaş yavaş okumaya başladım. Nur Sûresi’ne geçince besmele çekip okumaya devam ettim. Nur Sûresi’ni de bitirdikten sonra Kur’an’ımı kapatıp bu sefer de meale uzandım. Mü’minûn Sûresi’nde, az önce okuduğum yerin Türkçe mealini okuyup bu sefer de Nur Sûresi’ne geçtim.

“Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir; gören ve düşünenler için bunlardan alınacak ibretler vardır.” (Nur Sûresi, 44. Ayet.)

Okuduğum ayetle Elhamdülillah, diye mırıldandım. Çok şükür ki kendim için doğru olanı bulmuş, Allah’a yönelmiştim. Hamdolsun O’na; bana hakikati ve doğru yolu gösterecek bir melek göndermiş, kalbimdeki boşluğu rahmetiyle doldurmuştu.

Nur Sûresi’ni de bitirdikten sonra meali kapatıp yerine koydum. Saate baktığımda henüz on olduğunu görünce odamdan çıkıp Pınar’ın odasına yöneldim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde Pınar telefonla konuşuyordu.

“Melih Ağabey bekle, ağabeyim geldi. Hoparlöre alıyorum.” deyip hoparlörü açtı.

“Kerem Ağabey, nasılsın?”

Melih’in sesini duyunca gülümseyip “İyiyim kardeşim, sen nasılsın?” diye sordum.

“İyiyim çok şükür ama şu okul bitse daha iyi olacağım. Neyse ki maviş aradı da, sayesinde moralim yerine geldi."

Melih tıp fakültesindeydi. Bu sene son senesiydi ve fazlasıyla yorucu geçiyordu onun için ama ailenin Einstein’ı olduğu için bunu da hayırlısıyla halledecekti İnşallah. Hepimiz ona güveniyorduk.

Pınar’a dönüp “Aferin maviş, iyi yaptın.” dedim.

Melih “Bir dakika ağabey. Bugün sizin apartmanda yine eğlenceli bir şeyler olmuş. En son onu anlatıyordu Pınar. Devam etsin. Çilek Kız’ın annesi ne tepki verdi peki?” diye sorunca Pınar’a dönüp “Çilek Kız kim?” diye sordum.

“Erva Abla.”

“Melih Erva’yı tanıyor mu?”

Pınar’a sorduğum soruya Melih “Hayır Kerem tanımıyorum. Sadece Pınar’ın anlattıklarından biliyorum.” deyince anladım, diye mırıldandım.

Pınar, Melih’in az önce dediği olayı anlatmaya devam edince onu dinlemeye başladım. Erva’yla Sema, Çınar’ı yıkamak isterlerken ellerinden kaçırmışlar ve Çınar da Sevil Teyze’nin yanına gitmek gibi bir hata yapmış. Sevil Teyze hâlâ korktuğu için Pınar’ın anlattığına göre ortalık epey bir karışmış ama neyse ki mesele daha da büyümeden halletmişler.

Pınar olanları anlattıktan sonra Melih’le gülmeye başladık. Neyse ki her şey tatlıya bağlanmıştı ama bayağı bir uğraşmışlar Çınar gitmesin diye. Gerçi, ben Erva’yı tanıyorsam bir süre sonra Sevil Teyze korkusunu yener, Çınar’ın da Erva’nın yanında kalacağı kesinleşirdi.

Melih’le konuştuktan sonra Pınar telefonu kapatıp bana döndü. Hızla yanına geçip saçlarını karıştırmaya başladım. Pınar gülerek “Yapma ağabey.” deyince bende o haline gülerek saçlarını karıştırmaya devam ettim. Saçlarını karman çorman ettikten sonra bırakıp yere düşen tokasını aldım. Pınar saçlarını geriye atıp gülerek “Ya ağabey şu halime bak. Ceza olarak saçlarımı bağlayacaksın. Hadi.” deyip arkasını döndü.

“Mavişim, biliyorsun ki ben bağlamayı bilmiyorum.”

Pınar “Çok zor değil ki.” deyip bana döndü. Tokasını alıp saçlarını nasıl bağlayacağımı gösterdikten sonra yeniden açıp tokasını bana uzattı. Bende tokasını bileğimden geçirip saçlarını topladım. Birkaç defa denedikten sonra sonunda başardım.

Pınar bana dönüp “Bak oldu, başardın. Alış hem ayrıca, evlenince karın bağla derse ne yapacaksın?” deyince gülerek “Sayende bağlayabileceğim artık. Teşekkür ederim.” dedim.

Pınar ayaklarının üzerinde yükselip kollarını boynuma doladı. Yanağımdan öpüp “Rica ederim.” deyince bende kollarımı beline dolayıp kendime çektim. Sıkıca sarılıp “İyi varsın mavişim.” dedim. Pınar da sıkıca sarılıp “Sende iyi ki varsın ağabey de, neden böyle vedalaşıyormuşuz gibi konuştun ki?” diye sordu.

“İçimden geldi güzelim. Yoksa ne vedalaşması? Ömrümün sonuna kadar yanındayım. Alış buna.”

“Evlenene kadar demen daha doğru olur ağabey. Annem takmış zaten. Şu eski apartmandaki Dilara ve ailesinin geldiği gün gelmedin ya, o günden beridir hain hain planlar yapıyor nasıl ikna ederim ben bu çocuğu diye?”

“Pınar, yeni birini bulmadı değil mi?”

“Yok ağabey bulmadı ama bu Dilara seni çok beğendi. Haberin olsun. Gerçi beğenmese tuhaf olurdu çünkü Maşallah taş gibisin yani. Bu yakışıklılığa düşmeyen de ne bileyim..?”

Pınar’ı bırakıp iki elimi yanaklarına koydum. Yanaklarını çekiştirerek “Teşekkür ederim güzelim ama bu bahsettiğin kişi benden uzak dursa iyi olur.” dedim.

“Ağabey, biliyorum yok dedin ama yine de…”

“Yok Pınar, gerçekten kimse yok.”

“Ben sana inanıyorum ağabey ama annem gibi, benim de içimde gerçekleşme ihtimali olan bir korku var.”

“Neymiş o gerçekleşme ihtimali olan korku?”

“O Simay denilen sarı yelloza aşık olma ihtimalin.”

Pınar’ın Simay’a taktığı isme mi güleyim yoksa asla olmayacak bir şeyi içlerinde kendilerine korku yapma saçmalıklarına mı bilemedim. Daha fazla böyle düşünmemeleri için, en iyisi anlatmak diye düşünüp Pınar’ın kolundan tuttum.

“Gel biraz konuşalım mavişim.”

Pınar beni onaylayınca odasından çıkıp mutfağa geçtik. İkimize birer bardak kahve hazırlayıp masaya geçtim. Pınar'ın karşısına oturduktan sonra kahvemden bir yudum alıp geriye yaslandım ve bugün Simay’la yaşananları Pınar’a anlatmaya başladım. Pınar birkaç defa Simay’a öfkelenip yok sarı yelloz yok sarı cadı dediği için biraz uzun sürdü ama her şeyi olduğu gibi anlattım sonunda.

Masaya yaslanıp “İşte böyle mavişim. İnanın bana, Simay’la aramda asla düşündüğünüz gibi bir ilişki olmayacak. Benim gözümde sadece ekibimden bir polis o kadar.” dedim.

Pınar elini kalbine koyup “Ay çok rahatladım.” deyince gülümseyip “O zaman anneme de anlat da, o da senin gibi rahatlasın ve bana birilerini bulmaktan vazgeçsin. Zamanı gelince Allah nasibim olanı bana gönderecek, bende o zaman getireceğim gelinini ona.” dedim.

Pınar eliyle arkamı gösterip “Bence gerek yok ağabey çünkü annem her şeyi öğrendi.” deyince hızla arkama döndüm. Annem ve hemen arkasında, kollarını kavuşturup kapıya yaslanmış olan babam, yüzlerinde mutlu olduklarını fazlasıyla belli ettikleri gülümsemeleriyle bize bakıyorlardı.

Annem yanıma gelip kollarını boynuma doladı. Saçlarımdan öpüp “Teşekkür ederim oğlum.” deyince “Teşekkür etmene gerek yok anne.” dedim.

Babam da yanımıza gelince Semih’e söylediklerimi söylemeye başladım. “Anne, baba bakın ileride bir kızla evlenmek istersem ve siz bu kızla evlenmeni istemiyorum, derseniz ben aşkımdan vazgeçer, evlenmem o kızla. O yüzden içinizi ferah tutun. Ben asla size karşı gelmem.” dedim.

Babam Pınar’ın yanına oturup “Esma, bizim oğlana son zamanlarda bir şeyler olmuş hakikaten.” deyince annem “Dedim değil mi?” deyip yanıma oturdu.

“Ne olmuş bana?”

“Namaza başlaman, sonra Kur’an falan okuman… Yani güzel bir şeyler olmuş oğlum. Sen de Pınar da böyle yaparak bizi çok mutlu ettiniz.”

Pınar “Ben de ağabeyimin namaz kıldığını görünce çok mutlu oldum. Hatta gördüğüm gün yanına bunun için gelmiştim, beraber kılalım hem sen de başlamış olursun demek için ama meğerse ağabeyim çoktan başlamış.” dedi.

Annem “Bende geçen gün odasına girdiğimde gördüm.” deyince babam “Bende öyle baba oğul konuşuruz diye yanına gittiğimde Kur’an okuduğunu gördüm de öğrendim.” dedi.

“Ben gözünüzde neydim de bu kadar şaşırdınız anlamadım.”

Babam “Yanlış anlama oğlum, sadece mutlu olduk. Ben Pınar’ın başladığını öğrenince de çok mutlu oldum. Sağolsun Erva kızım buna vesile olmuş, ona da çok dua ettim.” deyince Pınar “Bence Erva Abla’ya daha çok dua edeceksin baba çünkü ağabeyimin başlamasına da o vesile oldu diye düşünüyorum.” dediği an annemle babam bana döndüler.

Pınar “Okuduğun mealin aynından bende de var ve bana Erva Abla verdi. Seninkini de sana o mu verdi?” diye sorunca başımı sallayıp “Evet, o verdi.” dedim.

Bizimkilerin bir şey sormasına fırsat vermeden “Bir ara birkaç sorunum vardı ama işle ilgili falan değil. Sanki içimde bir boşluk vardı ve ben ne yapmam gerektiğini, o boşluğu nasıl kapatacağımı bilmiyordum. Erva bana neyim olduğunu sorduğunda ona bunları söyledim. O da bana bir meal verip derdinin dermanı O’nda Kerem çünkü derdi veren Allah, dermanını da verir. O şu an seni istiyor. İçine bu boşluğu vermesinin nedeni budur belki de. Daha fazla bekletme O’nu ve aç ellerini O’na dedi.” deyip durdum çünkü tek seferde anlatmaya çalıştığım için yorulmuştum.

“Öyle kısaca. Bende Erva’nın dediğini yaptım ve haklıymış. İçimdeki boşluğu Allah, rahmetiyle doldurdu sanki ve ben daha iyiyim.”

Annem “Allah razı olsun ondan.” deyince babam “Amin. Ailecek çok güzel insanlar hepsi. Buraya taşınmamız, bizim en büyük şanslarımızdan biri çünkü pek çok güzel insan tanıdık burada.” dedi.

Haklıydı babam. En çok da benim şansımdı çünkü Erva’yı bulmuştum. Yıllar önce ilk bakışta gözlerinden etkilendiğim, bugün de yine aynı şekilde gözlerine vurulduğum güzel gözlümü bulmuştum. O gün sadece aklımı meşgul etmişti o elalar fakat şu an hem aklımı hem de kalbimi meşgul ediyorlardı.

Annem “Erva gibi bir kız bul oğlum. Ancak öyle birini gelinim olarak kabul ederim.” deyince ben şaşkınlıkla ona dönerken Pınar kıkırdamaya başladı. Sonra da “Elimizde istediğin varken neden gibisini bulsun ki anne?” deyince babam gülerek “Haklısın kızım ama Erva bizim haytayı ister mi bakalım?” diye sordu.

Ben şu an ciddi ciddi bunu mu konuşuyorlar diye anlamaya çalışırken annem “Ne varmış benim oğlumda. Maşallah aslan gibi.” deyince Pınar “Ya ağabeyim yakışıklı çocuk elbette anne ama Erva Abla’nın da Maşallah’ı var hani. Fıstık gibi kız. Hem senin bulduğun o meymenetsiz Dilara’dan da yüz kat daha güzel.” dedi.

“Haklısın kızım.”

“Haklıyım elbette annem. Sen gelinini uzaklarda arama. Gözünün önüne bak, daha kolay bulursun.”

Annem konuşacağı sırada “Sakın Erva’nın yanında böyle şeylerden bahsedip beni kıza mahcup etmeyin.” dedim.

“Tamam ağabey demeyiz ama ben haklıyım. Bir erkek olarak sen söyle: Güzel kız değil mi Erva?”

“Güzel kız. Çok güzel hatta.”

Pınar "Ooo, güzel de değil bak, çok güzel dedi." deyince ne söylediğimin farkına varıp ayağa kalktım. “Dediğim gibi sakın kızın yanında bu konuları açıp beni mahcup etmeyin ve sende bana birilerini bulmaktan vazgeç anne. Dediğim gibi Simay’la aramda bir şey yok ve asla olmayacak. Ben odamdayım. Hepinize hayırlı geceler.” deyip ailemin cevap vermesine fırsat vermeden hızla odama geçtim.

Kapının arkasına yaslanıp derin bir nefes aldım. Aferin Kerem, aferin. Bir bağırarak Erva’ya aşığım demediğin kaldı, diye mırıldanıp yatağıma geçtim. Kalbim hızlı hızlı atmaya devam ederken sakin ol, dedim kendi kendime. Besmele çekip gözlerimi kapattım ve yarın her şeyin yolunda gitmesini dileyerek gözlerimi kapattım.

Sabah namazını kıldıktan sonra birkaç gündür yaşadığım şeyi yaşadım yine: Uyuyamadım. Kendime bir bardak kahve hazırlayıp balkona geçtim ve serin havayı içime çekerek kahvemi içmeye başladım. Güneşin doğuşunu izlemenin verdiği huzurla gözlerimi kapatıp çok şükür, diye mırıldandım. Birkaç gündür şahit olduğum bu güzelliğin verdiği huzuru tarif etmek imkansızdı. Bizzat yaşamak, gözleri bu güzelliğe şahit etmek gerekti hissedebilmek için.

Birkaç gündür bu güzelliği her gördüğümde aklıma gelen o ayeti mırıldandım. “Gece karanlığını yarıp sabahı ortaya çıkaran O’dur. O, geceyi bir dinlenme zamanı, güneş ve ayı da vakitlerin tespiti için birer hesap ölçüsü olarak yaratmıştır. Bütün bunlar, kudreti daima üstün gelen, her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.” (En’am Suresi/96).

Hava daha da serinlemeye başlayınca önümdeki bardağı alıp mutfağa geçtim. Bardağı makineye koyduktan sonra odama geçip kalan son işlerimi halletmeye koyuldum. Kendimi fazlasıyla kaptırdığım işimden başımı kaldırmama, çalan telefonum neden oldu.

Aramayı açıp “Efendim Semih?” dedim.

“Selamünaleyküm kardeşim.”

“Aleykümselam.”

“Kusura bakma sabah sabah rahatsız ettim. Uyandırmadım İnşallah.”

“Estağfurullah Semih ne kusuru. Uyanıktım ayrıca. Hayırdır, bir sorun yoktur İnşallah.”

“Öncelikle sağol kardeşim ve bir sorun yok çok şükür ki ama benim bir konuda yardımına ihtiyacım var.”

“Elimden geleni yaparım. Konu ne?”

“Ben ne giyeceğime karar veremedim Kerem.”

Sol elimle saçlarımı karıştırıp “Semih, ben yanlış duydum değil mi? Sen beni, sabah sabah sana kıyafet seçiminde yardımcı olayım diye aramadın değil mi?” diye sormamla Semih “Doğru duydun kardeşim.” dedi.

“Oğlum ben ne anlarım Allah aşkına? Giy gitsin işte bir şeyler.”

“Sen rahatsın tabi Kerem. Ne giysen yakışıyor ama ben senin gibi değilim kardeşim. Bak sana birkaç kıyafet atıyorum, seç sence hangisi..?”

“Tamam, at ben bi’ bakayım.”

Semih tamam, deyince bende hızla odamdan çıkıp Pınar’ın odasına yöneldim. Kapıyı çaldığımda Pınar’dan cevap gelmeyince kapıyı azıcık açtım. Pınar’ın hâlâ uyuduğunu görünce kapıyı kapatıp yanına geçtim.

Semih “Sence hangisi?” diye sorunca “Bir dakika.” deyip Pınar’ı uyandırdım. Pınar gözlerini aralayınca işaret parmağımı dudağıma götürüp sessiz olmasını işaret ettim. Pınar doğrulduğu sırada Semih “Bir tane daha atıyorum, bir dakika bekle.” deyince “Tamam kardeşim.” deyip telefonumu kendimden uzaklaştırdım. Pınar’a kısaca durumu anlatıp birini seçmesini söylediğimde, Pınar saçlarını gözünün önünden çekip telefonumu aldı elimden.

Semih’in attığı fotoğraflara baktığı sırada Semih “Eee Kerem, sence hangisi?” diye sorunca Pınar “Bence siyah gömlek ve aynı renk pantolon iyi olur ağabey ama şu koyu yeşil gömlekte sende çok iyi durur.” dedi.

“Pınar, sen misin?”

“Evet benim Semih Ağabey. Sen de tam adamından yardım istemişsin canım. Ağabeyim ne anlar ki kıyafet seçiminden. O, annemin deyişiyle tuzu kuru olanlardan. Çuval bile giyse yakışır ona."

Pınar’ın saçlarını karıştırıp “Sağol maviş ama sen beni bırak da Semih’e yardımcı ol.” dememle Pınar “Bence koyu yeşil daha iyi olacaktır. Dediğim gibi altına da siyah kumaş pantolon.” dedi.

“Sağol Pınar. Sen zevklisin, dediğini yapacağım.”

“Yap ağabey pişman olmazsın da hayırdır, ne işler çeviriyorsunuz siz?”

Pınar’ın sorusuna “Semih’le Sema buluşup konuşacaklar bugün.” diye cevap verdim.

Pınar “Ooo, ilk buluşma için demek bu hazırlık.” deyince “Evet.” dedim.

Semih “Neyse, tekrardan çok teşekkür ederim Pınar. Bu arada ağabeyinle Erva da bizimle gelecekler. Sen Kerem’e de bi’ el at. Hadi görüşürüz.” deyince “Lan!” dedim ama Semih telefonu kapattığı ve Pınar da muzipçe sırıtıp bana baktığı için daha fazla bir şey diyemedim.

Pınar yatağının üzerinde ayağa kalkıp, ellerini belinin iki yanına koyup “Demek Erva Abla da geliyor öyle mi?” diye sordu.

“Pınar, bu konu hakkında dün size ne dediğimi hatırlatırım."

“İyi de ben bir şey demedim ki. Neyse, hadi gel sana da bir kombin yapalım. Sonra da sen işine ben de dersime zaten.”

Pınar yatağının üzerinden inip kolumdan tuttuğu gibi beni peşinden odama götürdü. O, dolabımı açıp kıyafetlerime bakarken ben de yatağımın ucuna oturup onu izlemeye başladım.

Pınar birkaç dakika daha baktıktan sonra sonunda bordo oduncu gömleğimi gösterip “Altına da siyah pantolon uygun olur.” deyince ayağa kalkıp “Tamam, teşekkür ederim.” dedim.

“Rica ederim ağabey. Allah’ın izniyle sıra sana da gelirse Erva Abla’yla uyumlu olacağınız bir kombin yaparım ikinize de.”

“Pınar!”

“Ay tamam demedim bir şey. Neyse, ben çıkayım da sende hazırlan.”

Pınar odamdan çıkınca bende hazırlanıp mutfağa geçtim. Annem her şeyi çoktan hazırladığı için direkt yerime geçtim. Babam ayağa kalkıp “Size afiyet olsun. Ben çıkıyorum yoksa geç kalacağım.” deyince annem “Tamam canım, hayırlı işler.” dedi.

Babam annemin yanağından öpüp “Sağol canım.” deyip mutfaktan çıktı. Annem de onu geçirmek için peşinden çıktığında Pınar mutfağa girip önümde durdu. Eliyle ayağa kalkmamı işaret edince kalktım.

Birkaç adım geriye gidip küçük bir ıslık çaldı ve “Maşallah, Erva Abla’nın deyişiyle ultra yakışıklı olmuşsun ağabey.” deyince onu uyarmak için ağzımı açtım ama Pınar bir şey söylememe izin vermeden “Tamam, sustum.” deyip yerine geçti. Annem de gelince sessizce kahvaltımızı yapmaya başladık. Pınar bugün, Sema ve Semih’in buluşacağını anneme anlatmaya başlayınca dünkü gibi olay bana gelmesin diye hızla kahvaltımı yapmaya devam ettim.

Annem bana dönüp “Semih evlenme teklifi mi edecek oğlum?” diye sorunca “Hayır anne, sadece konuşacaklar. İkisinin de duyguları karşılıklı zaten. Herhalde bundan sonra ne olacak onu konuşup bir karar verirler ama ben Semih’i tanıyorsam kısa sürede evlenirler, ki zaten onun istediği de bu.” deyip ayağa kalktım.

“Bana müsaade. Akşama görüşürüz.”

“Tamam oğlum görüşürüz. Dikkat et kendine.”

“Sizde anne. Allah’a emanet olun.”

Annemle Pınar sende, dediklerinde telefonumu cebime atıp mutfaktan çıktım. Portmantodan ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı açtım. Hızla ayakkabılarımı giyip kapıyı kapattıktan sonra hızımı kaybetmeden merdivenlerden inip apartmandan çıktım. Arabama binip emniyet kemerini taktıktan sonra emniyete doğru yol aldım.

Emniyete varınca arabamı park edip odama geçtim. İnşallah bir sorun çıkmaz da hayırlısıyla bitiririz bugünü diye düşünürken odamın kapısı çaldı. Gir, dediğimde Emir içeri geçip “Başkomiserim, Erciyes Üniversitesi’nde ciddi bir kavga olmuş. Okuldaki bazı öğrencilerde birkaç torba uyuşturucu bulunmuş ve öğrencilerden biri Tamer ÇAKIL’ın oğlu, diğeriyse yeğeniymiş. Ekipler şu an yolda. Olayla bağlantısı olan yaklaşık yedi öğrenci de tutuklanmış. Bir de kavgaya karışan üç kız, beş tane de erkek öğrenciyle beraber toplam da on yedi kişi tutuklanmış.” dedi.

“Ekipler ne zaman gelirler?”

“Az önce haber verdiler, yirmi dakikaya burada olurlarmış.”

“Emir, derhal takviye ekipler gönderin. Tamer pisliği oğlunu kurtarmak için hem ekibe hem de oradaki öğrencilere zarar verebilir.”

Emir “Emredersiniz başkomiserim.” deyip odamdan çıkınca bende ayağa kalktım. Kırk yılda bir olaysız bir gün istedim ama tam tersi çıktı iyi mi? Odamdan çıktığımda koridorda Semih’le karşılaştım. Üstünde Pınar’ın söylediklerinin aksine gri bir swit görünce “Hayırdır Semih? Pınar’ın kombinini beğenmedin mi?” diye sordum şaka yollu, emniyetten dışarı çıkarken.

“Yok be kardeşim. Aksine güzel ve bende beğendim ama gitmeden giyeceğim. Bizim işimizin ne getireceği belli mi ki?"

“Haklısın.”

“Sende yakıyorsun kardeşim. Yakışmış üstündekiler. Aferin Pınar’a.”

“Ulan Semih, sabah söylediğin yüzünden iyice dalga konusu oldum evde.”

“Ne dedim ki kardeşim? Sadece Pınar’a sana da yardımcı olmasını söyledim, senin Erva’ya aşık olduğunu değil.”

“Sen dün olanları bilmiyorsun tabi.”

“Ne oldu ki dün?”

Ekiplerin yaklaştığını görünce “Şu olayı hayırlısıyla bir atlatalım da anlatırım.” dedim. Semih “Tamam.” deyince önüme dönüp gelen polis ekiplerine baktım.

Ekipler öğrencileri çıkarınca Başkomiser Erhan Ağabey yanıma gelip az önce Emir’in anlattıklarını anlatmaya başladı. Okulda zorla birkaç kız öğrenciye kullandırtmaya kalktıkları sırada kız öğrencilerden birinin ağabeyi fark edip Tamer’in oğlu Günay’ı dövmeye başlamış. Böylece ortalık karışmış. Oğlunun bu işle uğraştığının kanıtı önümüzde olduğu için artık Tamer pisliğini de daha kolay yakalayabilirdik. O pisliği en az dört kez yakalamıştık ama arkası güçlü olduğundan, her seferinde kurtulmayı başarmıştı.

Ekipler öğrencileri götürdüklerinde, zorla kullandırtmaya kalktıkları kız öğrenciyi ve ağabeyini, konuşmak için odama aldırdık. Olayı onlardan öğrenince masumluğu kanıtlanan diğer on iki öğrenciyi de nezarethaneden çıkarttırdık. Diğer beş öğrenciden ikisi zaten Tamer’in oğlu ve yeğeni, diğer üçüyse o ikisinin arkadaşıydı. Onları direkt şahitlerle beraber savcılığa sevk ettikten sonra çok şükür ki işimiz bitmişti.

Bu kargaşa yüzünden ben de semih de öğle namazını kılamamıştık. Daha kırk dakika olduğunu fark edince abdest almak için lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra da hızla odama geçip daha fazla vakit kaybetmeden öğleyi kıldım. Namazdan sonra seccademi dolabıma koyup yerime geçtim.

Önümdeki, bugünle ilgili olayların olduğu dosyalardan gerekli işlerimi hızla hallettikten sonra Emir’i dosyaları gelip alması için aradım. Emir hemen geliyorum başkomiserim, deyince aramayı sonlandırıp bu sefer de Semih’i aradım. Semih de hazır olduğunu, beş dakikaya yanımda olacağını söyleyince telefonumu masama bırakıp sandalyemde geriye yaslandım.

Üst üste gelen olaylar yüzünden Erva’ya ne diyeceğimi hiç düşünemedim. Bir yanım affeder seni merak etme, derken diğer yanım çok kırdın onu hem de haksız yere kırdın. Affetmez seni diyordu. Ne yapacağım diye düşünürken odamın kapısı çaldı ve Emir gir, dememle içeri girdi. O, dosyaları alıp çıktıktan sonra da Semih girdi.

Küçük bir ıslık çalıp ayağa kalktım ve “Vay be, çok yakışmış kardeşime.” dedim.

Semih gülümseyip “Ciddi mi? Olmuş değil mi kardeşim?” diye sorunca başımı sallayıp “Olmuş olmuş merak etme.” deyip oturması için önümdeki sandalyelerden birini gösterdim. Semih gösterdiğim yere geçince bende yeniden yerime oturdum.

“Aradılar mı seni? Hazır bir sorun yokken gidelim.”

“Evet, Sema aradı az önce. İkindi namazını kılıp çıkacağız dedi.”

“İyi o zaman.”

“Kerem, ben çok heyecanlıyım oğlum.”

“Sakin ol kardeşim. İkinizde birbirinizi seviyorsunuz. Yapmanız gereken bunu birbirinize de söyleyip bundan sonra ne olacağını konuşmak. Öyle değil mi?”

“Öyle ama…”

Semih’in sözünü kesip “Aması maması yok kardeşim. Bak ben bir şey yapmasam bile Erva seni de, Sema’yı da çok pis benzetir demedi deme. Bu yüzden sakin ol ve kendin gibi davran. Allah’ın izniyle her şey istediğin gibi olacak.” dedim.

“İnşallah kardeşim. Bu arada dün bir şeyler oldu dedin. Ne oldu da dalga konusu oldun evde?"

Semih'e dün annemin ve Pınar'ın söylediklerini, üstüne bir de babamın da dediğini anlattığımda Semih gülmeye başladı.

"Kerem, seninkilerden onay çıktı. Geriye sadece Erva'nın öğrenmesi kaldı. O da kabul ederse tamamdır bu iş."

"Dediğin gibi kabul ederse tamamdır Semih."

"Eder eder Allah'ın izniyle, merak etme."

Ayağa kalkıp “İnşallah. Neyse, hadi kızlar gelmeden biz de ikindiyi kılalım. Sonra da çıkarız.” dedim. Semih tamam, deyip kalkınca seccadelerimizi serip ikindiyi kıldık. Semih zikirlerini çekip ayağa kalktı. Ayakkabılarını giydikten sonra namaz sırasında çalan telefonunu masamdan alıp “Sema aramış.” dedi.

O, Sema’yı ararken ben de ayakkabılarımı giyip seccadeleri dolaba koydum. Bağcıklarımı bağlamak için eğildiğimde Semih aramayı sonlandırıp “Gelmişler, bizi bekliyorlar.” dedi.

Hızla bağcıklarımı bağlayıp doğruldum ve “Hadi çıkalım o zaman.” dedim. Semih önümde bende arkasından odamdan çıktığımda bana seslenen Simay’dan dolayı durmak zorunda kaldık. Simay yanıma gelip “Kerem, konuşabilir miyiz?” diye sorunca ona dönmeden “Öncelikle başkomiserim diyeceksin Simay Komiser ve soruna gelecek olursam, iş dışı bir konuysa hayır.” dedim.

“Kerem… Yani başkomiserim, lütfen.”

“Ben sana dün cevabımı verdim Simay Komiser. Bir daha bu konuyu açma ve dediklerimi yap. İyi günler.”

Emniyetin çıkışına doğru hızlı adımlarla yürürken Semih yanıma gelip “Kardeşim, biraz ağır oldu ama sanırım meseleyi sonunda hallettin.” deyince “İnşallah Semih.” dedim.

Binadan çıktığımızda biraz ilerideki bankta oturan Sema ve Erva’yı görünce yanlarına geçtik. Semih “Selamünaleyküm hanımlar.” deyince Erva ve Sema aleykümselam, dediler aynı anda.

Erva’ya baktığımda yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bir Sema’ya bir de Semih’e bakıp duruyordu. Sema’ya dönüp “Pınar’ı dinlemekle iyi yapmışım, bak çok uyumlu oldunuz. Zaten uyumlu bir çiftsiniz daha da uyumlu oldunuz böylece.” deyince Sema yavaşça Erva’nın koluna vurup “Ya Erva, sus lütfen.” dedi zor çıkan sesiyle.

Semih de bu durumun hoşuna gittiğini fazlasıyla belli ettiği ses tonuyla “Sağol Erva. Neyse sen Sema’mı daha fazla utandırmadan gidelim artık.” deyince Erva’yla ben gülmemek için kendimizi zor tutarken Sema Semih’e dönüp “Ya Semih, Erva bitti bu sefer de sen başladın.” dedi.

Semih “Tamam güzelim, sustum. Hadi gidelim.” deyince Erva’yla kendimizi daha fazla tutamayıp gülmeye başladık. Sema yeniden önüne dönünce Semih kolumdan tutup “Gülmeyi bırakın da düşün önümüze.” deyip beni arabasına doğru götürmeye başladı. Sema da aynı şekilde Erva’yı getirince biz Semih’le öne, onlar da arkaya bindiler.

Olacaktı galiba bu iş. Bazen kelimeler kadar gözler de belli ederdi hisleri. Sema'ya doğrudan bakmadığım için bilemem ama Semih sadece ona olan bakışlarıyla bile fazlasıyla belli ediyordu Sema'yı çok sevdiğini. Erva da, Sema da bunu fark etmiş olmalı ki şu an bunu yaşıyorduk.

İkisi de uzun süre ayrı kalmalarına rağmen, önlerine çıkan pek çok zorluğu aşmış; içlerinde büyüttükleri, karşılıklı olan aşklarının getireceği güzel sonuçları almaya hazır bir şekilde bekliyorlardı.

Göz ucuyla hemen arkamda oturan Erva'ya bakıp içimden "İnşallah bir gün bende karşılığını alacak, senin güzel kalbinin de beni sevdiğini göreceğim güzel gözlüm." deyip önüme döndüm.

 

 

 

Evet, bitti bu bölüm de hayırlısıyla 🥹

Ben yazarken çok eğlendim. İnşallah siz de hem eğlenerek hem de beğenerek okumuşsunuzdur☺️

Aşağıda küçük bir yıldız var. Onu parlatırsanız beni çok mutlu edersiniz 🫣

Yeni bölüm hemen gelecek İnşallah :)

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

​​​​​

Loading...
0%