Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27- Kalbin Şifası

@kayraege

Selamünaleykümmm ☺️

Nasılsınız kıymetli okurlar?

Kitap kapağını değiştirdim. Sizce nasıl olmuş 🫣

Sabah sayenizde güne çok güzel başladım çünkü 3k okunma olmuşuz 🥹

Oy, yorum ve destekleriniz için çok teşekkür ederim 🤍

Geldik yeni bölüme :)

İnşallah beğenirsiniz diyerek sizi bölümle baş başa bırakıyor, iyi okumalar diliyorum 🤍

 

 

 

~Kerem

Kimseden ses çıkmıyordu ve bu sessizlik Semih’in heyecanını ikiye katlarken beni daha da geriyordu. Erva bana kızgın mı yahut da kırgın mı onu da anlayamadım çünkü konuşma imkanımız olmadı. Bu sessizlik beni daha da germeden en iyisi konuşmak diye düşünüp göz ucuyla hemen arkamda oturan Erva’ya baktım.

“Erva, Pınar dün olanları anlattı. Çınar şimdi sizde mi?”

Erva ona sorduğum soruyla bakışlarını bana çevirip “Hayır şu an evde değil. Size bıraktım. Annem yine bağırıp onu korkutmasın diye.” deyince “İyi yaptın ama Pınar yüzünden bizim evden de kaçmazsa iyidir. Zavallı şu an yolunu gözlüyordur.” dedim.

“Pınar bu söylediklerini duymasa iyi olur Kerem, yoksa sen evden kaçmak zorunda kalacaksın.”

“Haklısın ama doğru söylüyorum. Bu arada siz dün nasıl onu elinizden kaçırmayı başardınız?”

Erva eliyle Sema’yı gösterip “Birilerinin aklı bir karış havada olunca, Çınar da bunu fırsat bilip kaçtı.” deyince Sema kısık sesle “Erva!” dedi uyarıcı bir ses tonuyla.

“Ne Erva Sema Allah aşkına ya, yalan mı? Zaten siz yatın kalkın Çınar’a dua edin çünkü o kaçmasaydı ben Semih Ağabey’i aramayacaktım. Sizde şu an böyle utangaç utangaç ilk randevunuza çıkamayacaktınız.”

Semih gülerek “İyi ki kaçmış o zaman.” deyince Erva’yla ben de gülerken Sema başını cama çevirip yolu izlemeye devam etti.

Sonunda Semih, arabayı küçük ve sakin bir kafenin önünde durdurunca indik. Semih de arabayı park edip yanımıza gelince hep beraber içeri geçtik. Erva bana dönüp “Sana da uygunsa biz şurada oturalım mı?” deyip eliyle cam kenarındaki boş bir masayı gösterince başımı sallayıp “Olur.” dedim.

Biz oturacağımız masaya geçtiğimizde Semih ve Sema da bizden biraz uzakta bir masaya geçtiler. İkisi de başları önde öylece durduklarında o hallerine gülümseyerek önüme döndüm. Erva da önüne döndüğü sırada garson yanımıza gelip “Hoşgeldiniz.” dedi ve önümüze menüyü bırakıp “Karar verdiğinizde çağırırsınız efendim.” deyip bu sefer de Sema ve Semih’in olduğu masaya yöneldi.

Erva menüyü açıp sayfalarını karıştırdı. Bir sayfada durduktan sonra gülümseyip kapattı ve bana uzatıp “Ben, beyaz çikolatalı mocha alacağım.” deyince “Tamam.” deyip menüyü açtım.

Dediği kahveyi severdim ama bana göre çok tatlı olduğundan pek tercih etmezdim. Menüyü biraz karıştırdıktan sonra en iyisi Türk kahvesi diye düşünüp garsona seslendim. Garson yanımıza gelince siparişlerimizi verdim. Garson siparişlerimizi alıp gidince de artık zamanı diye düşünüp Erva’ya döndüm.

“Erva.”

Erva başını önünden kaldırıp “Efendim?” deyince “Özür dilerim.” dedim.

Kollarımı masaya yaslayıp “Geçen gün istemeden seni kırdım ve inan bana çok pişmanım. Biliyorum özür dilemek için de geç kaldım ve onun için de çok özür dilerim. Umarım beni affedersin.” dedim.

Erva bir şey söylemeyince sandalyede geriye yaslandım. O sırada garson siparişlerimizi getirince kahvemi önüme çekip “Teşekkür ederim.” dedim.

Garson “Rica ederim, afiyet olsun.” deyip gidince yeniden Erva’ya döndüm.

Erva da sandalyesinde geriye yaslanıp kollarını kavuşturdu ve “Yani sen şimdi haksız yere benim kalbimi kırdığın için benden özür mü diliyorsun?” diye sorunca Erva’nın yüzündeki ciddi ifade ve ses tonunun sertliğinden dolayı yavaşça yutkunup başımı sallayarak “Evet.” dedim.

Erva sertçe nefesini verip “Özrün kabul edilmedi başkomiser. Zaten şu an sadece Sema ve Semih için buradayım. Bu mesele hallolunca seni bir daha görmek istediğimi de sanmıyorum.” deyince titrek bir nefes aldım.

Seni görmek istediğimi de sanmıyorum… demişti. Onu göremediğim bir gün de bile deliye dönen ben, bunu nasıl yapacaktım? Yüreğimi; Erva cümlesini tamamlar tamamlamaz işgal eden korku, bütün bedenimi etkisi altına alırken kırgınlıkla ona bakmaya devam ettim. Boğazıma oturan yumru, sesimi çıkarmama izin vermediği için de tek yapabildiğim, bir hiç oldu.

Önüme döneceğim sırada Erva kıkırdamaya başlayınca yeniden ona döndüm. Yüz hatları yumuşamıştı yüzünde küçük bir tebessümle bana bakıyordu. Yüzümdeki kırgınlık yerini küçük bir şaşkınlığa bırakınca Erva gülmeye başladı fakat ben ne olduğunu anlamadığım için daha da artan şaşkınlığımla ona bakmaya devam ettim.

Erva gülmeye devam ederken “Ya Kerem, yüz ifadeni görmeliydin. Bembeyaz oldun resmen.” deyip önündeki suyu açıp bana uzattı.

“İç şunu lütfen.”

Uzattığı şişeyi elinden alıp birkaç yudum içtim. Yeniden Erva’ya verdiğimde o da şişenin kapağını kapatıp kenara indirdi ve bana bakıp “İyi misin?” diye sordu.

Derin bir nefes alıp “İyiyim ama biraz daha devam etseydin, şu an kalp krizinden hastaneye kaldırılıyordum.” dememle Erva yeniden gülmeye başlayınca bende rahatlamanın verdiği etkiyle ona katıldım. Başta çok korkmuştum çünkü Erva fazlasıyla ciddi görünüyordu ama neyse ki sadece şaka yapmıştı.

Erva gülmeyi bırakıp sağ kolunu masaya yaslayarak bana doğru eğildi ve “Kerem, iyisin değil mi?” diye sordu.

“İyiyim iyiyim. Sadece biraz korktum.”

“Özür dilerim korkutmak istemedim. Sadece küçük bir şaka yapmak istedim ama bu kadar korkacağını tahmin etmedim.”

“Önemli değil ve özür dilemene de gerek yok. Burada özür dilemesi gereken kişi benim çünkü.”

“Senin de özür dilemene gerek yok. Kabul ediyorum başta kırıldım ama sonra işle ilgili olmalı diye düşünüp senin bana gerekli açıklamayı yapmanı bekledim.”

“Seni kırmak bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değilken ben bunu yaptım Erva. Sebebi ne olursa olsun öfkeme yenilip bunu yapmam yanlıştı.”

“Neyse boşver, geçti gitti. Ben sana kızgın değilim ki ayrıca. Birazcık kırgındım ama o da geçti.”

“Birazcık mı kırgındın gerçekten?”

“Evet, azıcık birazcık.”

Verdiği cevapla yüzümdeki gülümsemem daha da büyüdü. Öyle saf, öyle güzel kalpli bir kızdı ki; suçsuz olduğu halde onu kıran birine bile kızgın değil, sadece birazcık kırgın olacak kadar iyi niyetli ve merhametliydi.

“Affedildim yani..?”

“Evet affedildin ama öyle kuru kuruya değil bu sefer. Bir kutu... Yok yok, iki kutu çilekli süt istiyorum. O zaman tamamen affederim.”

İstediği şeyin masumluğuna gülerek başımı sallayıp “Biz şunu düz üç yapalım ve buradan çıkar çıkmaz ilk işim markete gitmek olacak. Hemen alacağım o çilekli sütleri.” dememle Erva “Teşekkür ederim.” dedi.

“Rica ederim. Sen affettin ya benim için önemli olan da bu. Marketteki bütün çilekli sütleri isteseydin bile, affetmen için hepsini alırdım.”

Erva başını önüne eğip “Teşekkür ederim Kerem. Şey... Peki yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?” diye sorunca “Sorabilirsin.” dedim.

“Benim seni affetmem senin için çok mu önemliydi? Yaptığım şaka seni çok korkuttu çünkü. Ruhun çekildi sanki, bembeyaz oldun.”

Kollarımı masaya yaslayıp ona doğru eğildim ve “Evet çok önemliydi. Hatta affetmeseydin, affetmen için elimden ne geliyorsa yapacaktım. Yine affetmeseydin de artık bir başkomiseri affetmemekten tutukluyorum diyecektim.” dememle Erva başını daha da önüne eğip gülmeye başladı.

Yanakları yine çilek gibi kıpkırmızı olmuştu. Üstüne bir de gülünce daha da tatlı oluyordu ve ben bu tatlılığı kimsenin görmesini istemiyordum. Biliyorum haksızlıktı ama kimse görmesin bu güzelliği, kimse bakmasın istiyordum. Bakmaya kıymadığım yüzüne ve öldüğüm elalarına bir ben bakayım istiyordum.

Erva yeniden bana bakınca “Öyle kısaca. Neyse ki korktuğum olmadı ve sen hemen affettin.” dediğimde Erva “Öncelikle, cidden iyice dalga konun olmuşum Kerem ya. Tutukla beni de rahatla artık.” dedi.

Aslında bir başkomiserin kalbini fethetmekten, onu kendine aşık etmekten ve onun duygularını görememekten tutukluyorum demem gerekiyor Erva.

Derin bir nefes alıp kalbimden geçen bu cümleleri es geçerek aklıma uyup “Şaka yapıyorum sadece.” dedim.

“Neyse, dediğim gibi önemli değil ama eğer bir daha beni kırarsan, bu sefer gerçekten tutuklamak zorunda kalabilirsin haberin olsun.”

“Tamam tamam. Daha dikkatli olacağım ama olur da yine öyle bir hata yaparsam ve sen affetmezsen, gerçekten tutuklarım seni.”

“Hiç de bir kere tutuklayamazsın başkomiserim. Çok güzel teknikler biliyorum ve emin ol görmek istemezsin. Gerçi en son bunu dediğimde görmüştün orası ayrı mesele ama... Hatta o adama bandal chagi atmama da izin vermemiştin. Hıh!”

Erva kollarını kavuşturup dudaklarını bükünce o haline gülmeye başladım. Küçük bir kız çocuğu gibiydi ve bu haliyle de çok tatlıydı.

“Çok tatlısın Erva.”

Hangi cesaretle söylediğimi bilmediğim cümleyle Erva şaşkınlıkla “Ne?” diye sordu. Boğazımı temizleyip “Bazen seni anlamakta zorlanıyorum.” dedim.

Geriye yaslanıp onun gibi kollarımı kavuşturdum ve “Yani nasıl desem, bazen çok ciddi oluyorsun. Mesela az önce şaka yaptığın zamanki gibi. Bazen de küçük bir çocuk gibi aşırı tatlı ve eğlenceli oluyorsun, az önceki halin gibi. Her halinle çok güzel ve tatlısın ama bazen bu hallerini anlamakta zorlanıyorum.” dedim.

Erva daha da kızaran yanaklarına ellerini koyup kollarını masaya yasladı ve “Öncelikle teşekkür ederim. Hakkımda böyle güzel düşünmen beni mutlu etti ama senin düşündüğün şeyi bende senin için düşünüyorum bazen.” dedi.

“Nasıl yani?”

“Yani şöyle ki; mesela ilk tanıştığımız zamanlarda hep sakin, kendi halinde ve güler yüzlü biri gibi geldin bana, ki zaten öylesin. Bazen de tuhaf olduğunu düşünüyorum. Mesela sinirliysen bir dakika sonra o sinirli halinden eser yok. Yahut da mutluysan bir dakika sonra da o mutlu halin yerini ayaklı bir sinire bırakıyor.”

“Ayaklı sinir mi?”

“Evet de ben o kadar şey söyledim ve aklında sadece sana taktığım isim mi kaldı?”

“Sen bana ayaklı sinir diye bir isim mi taktın?”

“Evet çünkü öylesin.”

“Hayır Erva, değilim.”

“Evet Kerem, öylesin.”

“Hayır!”

“Evet!”

Şu an girdiğimiz tuhaf tartışmayı fark edince gülerek “Peki sen öyle diyorsan öyleyim.” dedim. Erva da gülerek “Ya ben onu sadece sinirlendiğin zamanlarda diyorum. Yoksa normalde öyle değilsin. Aksine dediğim gibi güler yüzlü ve eğlenceli birisin.” dedi.

“İyi bari, böyle düşünmene sevindim yoksa bir başkomisere isim takmaktan tutuklayacaktım seni.”

Erva gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı ama sonunda dayanamayıp gülmeye başladı. “Ya Kerem cidden sen kafaya takmışsın beni tutuklamayı. Hayır gerçekten taktıysan tutukla, sen de kurtul ben de artık senin dalga konun olmaktan kurtulayım.”

“Yok canım ne tutuklaması. İlk tanıştığımız günü aklıma getiriyor ve o gün de hayatımın en güzel günlerinden biri olduğu için böyle söyleyerek o günü tekrar tekrar hatırlatıyorum kendime.”

Erva gülümseyip başını önüne eğince daha da kızaran yanaklarından utandığını anlamış oldum. Onu böyle görünce belki de korktuğum şeyin olmayacağı ihtimali aklıma geldi yine ama hâlâ emin olamıyordum. Erva kendini hiç belli etmiyordu bu konuda ve bu durum daha da zorlaştırıyordu işimi.

Erva başını cama çevirip dışarıyı seyrederken bende ona belli etmeden onu izlemeye başladım. İkimizin bu sessiz bakışlarını bölen, yanımıza boşları almak için gelen garson oldu. Semih ve Sema’ya baktığımda kalktıklarını görünce garsona “Hesabı alabilir miyiz?” diye sordum.

Garson “Hesabınız ödendi efendim.” deyip gidince ayağa kalkıp Semih’e baktım. Semih başıyla dışarıyı işaret edince başımı sallayıp Erva’ya döndüm. Erva da kalkınca o önden, bende birkaç adım arkasından dışarı çıktık.

Sema ve Semih’in yüz ifadelerinden her şeyin yolunda olduğu fazlasıyla belliydi ama Erva kesinliğinden emin olmak için “Her şey yolunda değil mi?” diye sordu.

Semih “Evet, yolunda çok şükür.” deyince Erva “Eee, ne zaman evleniyorsunuz peki?” diye sordu.

Sema şaşkınlıkla Erva’ya bakarken biz Semih’le gülmeye başladık. Semih gülmeyi bırakıp “Kısmetse en kısa zamanda Erva. Sema bu akşam annenle ve Serkan’la da konuşsun bu konuyu. Ona göre uygun zamana karar veririz.” deyince Erva gülerek “Sayemde muradına erenler listesine sizi de dahil ettim çok şükür. Aferin bana.” dedi.

Sema elini Erva’nın omzuna koyup “İyi, bizi de aradan çıkardığına göre sıra sana geldi demektir.” dedi.

“Ayaküstü rüya görmeye başladın sanırım. Ayrıca bekarlık sultanlıktır Semacığım. Tahtımı bırakmayı henüz düşünmüyorum.”

“Zamanı gelince yahut da aşık olunca görürüm ben seni Ervacığım.”

Erva, Sema’yı arabanın olduğu yöne çevirip “Hadi çok konuşma da düş önüme, daha isteme hazırlıkları yapacağız belli ki.” deyip arkasından yavaşça ittirince arabaya doğru yürümeye başladılar.

Duyduğum şeyden dolayı sertçe nefsimi verip bakışlarımı Erva’dan önüme çevirdim. Semih elini omzuma koyup “İyi misin kardeşim?” diye sorunca ona dönüp “İyiyim Semih.” dedim.

“Erva affetti mi seni?”

“Etti çok şükür, ki zaten sandığım gibi de kızgın veya kırgın değilmiş bana.”

“Ama az önce söyledikleriyle bilmeden seni kırdı sanırım.”

“Evet. Hâlâ korkuyorum Semih. Erva kapalı kutu gibi. Sevdiğini belli ediyor ama bunun benim hissettiklerimle aynı olup olmadığını bir türlü anlayamıyorum. Korktuğum gibi beni bir arkadaşı olarak görüp, öyle seviyor da olabilir.”

“Peki ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Beni fazlasıyla yoran şeyi yapmaya devam etmeyi, yani beklemeyi... Gerçekten kaldırabileceğime inansaydım gidip direkt söylerdim ama korkuyorum onu kaybetmekten.”

“Kerem, seni sevmese bile ileri de olur da birini severse...”

“Hayır Semih! İhtimal de olsa söyleme o söyleyeceğin şeyi. Zamanında senin de, Erva’nın da dediğini yapıp Allah’a inanmaya ve onu benim nasibim yapması için de dua etmeye devam edeceğim.”

“Peki kardeşim. İnşallah Allah, hakkında hayırlı olanı kalbinden geçen yapar.”

“İnşallah kardeşim. Hadi gidelim artık. Daha fazla bekletmeyelim.”

Semih “Tamam.” deyip arabaya yönelince bende peşinden gittim. Yerlerimize geçtiğimizde Semih arabayı çalıştırdı. Bende başımı cama çevirip yolu seyretmeye başladım. Yol boyunca hiçbirimiz konuşmadık. Erva telefonuyla meşgulken Sema da benim gibi yolu izlemekle geçirdi bu zamanı. Semih de yüzünde mutlu olduğunu fazlasıyla belli ettiği kocaman bir gülümsemeyle arabayı kullanmaya devam etti.

Semih, arabayı apartmanın girişinde durdurunca Sema ve Erva teşekkür edip indiler. Semih de akşam bu meseleyi benim ailemle konuşacağı için birkaç saate tekrardan gelecektik zaten. Şu an emniyette birkaç sorun çıktığı için gitmek zorundaydık maalesef ki.

Semih’in ailesi bizdik. Anne babası o çok küçükken hayatlarını kaybetmişlerdi. Yıllarca babaannesi ve dedesi bakmıştı ona. Babaannesini lise son, dedesini de üniversite ikide kaybetmişti. Onun şimdiki ailesi biz ve babaannesinin yakın arkadaşı Zeliha Teyze’ydi. Semih meseleyi onunla dün konuşmuştu. Bugün de bizimkilerle konuşacaktı ve artık sevdiğine kavuşacaktı Allah'ın izniyle.

Kızlar apartmana girince bizde emniyete geçtik. Sadece birkaç saatliğine çıkmıştık ama bu birkaç saat bile olay üstüne olay getirmişti. Emir, her zamanki gibi bu işleri düzeltmekle meşgulken Simay ortada yoktu. Semih, üzerini değiştirmek için giderken, bende Emir’in yanına geçtim. Emir kısaca durum raporu verince bende işe koyuldum.

Erva’nın dediği gibi bir dakika içinde mutluysam bir dakika içinde de sinirli olabiliyordum ama bu benden kaynaklı değildi ki. Sürekli bir şeyler ters gidiyordu hayatımda ve bende ona indeksli tepkiler veriyordum. Mesela gelir gelmez ekibim yine bensiz bir işi başaramayacaklarını fazlasıyla gösterdikleri için sinirliydim ama şu an işleri yoluna koyduğum için bu sinir yerini sakinliğe bırakmıştı ve ben hazır sakinken hızla abdest alıp odama geçmiştim.

Kapıyı kilitledikten sonra dolaptan seccademi çıkarıp serdim. Vakit kaybetmeden akşam namazını kıldım. Duamı her zamanki gibi onu benim nasibim kıl, güzel kalbinin beni sevmesini sağla Rabbim diye sonlandırıp ayağa kalktım.

Seccademi yerine koyduktan sonra masama geçip son işlerimi halletmeye koyuldum. Saat dokuza gelirken Semih yanıma gelip “Artık çıkalım mı?” diye sorunca onu onaylayıp kalktım. Emniyetten çıktığımızda ikimizde kendi arabamıza geçip bizim eve doğru yol aldık. Arabamı apartmanın biraz ilerisine park edip indiğimde Semih de hemen arkama park edip yanıma geldi.

Beraber apartmana girip asansöre yöneldik. Bizim dairenin önüne gelince kapıyı çalıp bizimkilerden birinin açmasını bekledim. Pınar kapıyı açıp karşısında bizi görünce hızla “Eee, nasıl geçti?” diye sorunca ben ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

Semih “İyi geçti çok şükür.” deyince Pınar elini kalbine koyup “Oh, çok şükür.” dedi.

Semih Pınar’ın tepkisine gülerek yanıma gelince oturma odasına, anne ve babamın yanına geçtik. Annem biz girer girmez ayağa kalkıp “Semih, her şey istediğin gibi oldu İnşallah oğlum?” diye sorunca Semih başını sallayıp “Oldu çok şükür Esma Teyze. Bende sizinle bu konu hakkında konuşmaya geldim.” dedi.

Babam eliyle karşısındaki koltuğu gösterip “Hadi oturun da anlatmaya başlayın.” deyince Semih’le yan yana koltuğa geçtik. Pınar da yanıma gelince elimi omzuna koyup kendime çektim ve bakışlarımı konuşmaya başlayan Semih’e çevirdim.

Semih dün Erva’nın aramasından başlayıp bütün olanları tek tek anlattı. Sema’nın da kendisini sevdiğini ve artık bu işi evlilikle sonuçlandırmak istediklerini anlattı. En sonunda da tek ailesinin bizim olduğumuzu ve annemle babama uygunsa Sema’yı istemeye gideceğimiz zaman onların da yanında olmasını istediğini söyleyip cevap vermesi için anne ve babama baktı.

Babam gülümseyip “Sen iste yeter oğlum. Biz yanında oluruz.” deyince annem de gülümseip “Evet oğlum biz yanında oluruz. Zaten öz oğlumun evlenmeye niyeti yok bari manevi oğlumu evlendireyim.” deyince herkes gülmeye başladı.

“Anne, dün bu konuyu konuştuğumuzu hatırlıyorum.”

Annem ona söylediğimle bana dönüp “Evet oğlum bende hatırlıyorum ve dediğimi de yapıyorum. Kimseyi bulmadım hem merak etme ama sen de Pınar’ın dediğini bir düşün bence.” deyince kolumun altında duran Pınar kıkırdamaya başladı.

Pınar’ın omzundaki elimi çekip “Gülme küçük cadı.” dedim. Pınar gülmeyi bırakıp “Bence de bir düşün ağabey. Erva Abla güzel kız. Ay pardon senin gözünde güzel değil çok güzeldi değil mi?” diye sorunca Semih de dahil herkes gülmeye başladı.

Pınar’a susması için uyarıcı bakışlar attığımda Pınar ağzına fermuar çeker gibi yapıp önüne döndü ama beni sinir etmek için çıkardığı kıkırtılara da devam etti. O haline çaresizce başımı sallayıp önüme döndüğümde annemle babam da yüzlerinde imalı sırıtışlarla bana bakıyorlardı.

Babama dönüp “Baba, sen yapma bari.” dediğimde babam “Ben bir şey yapmıyorum ki oğlum.” dedi.

İçimden sabır çekerek önüme döndüğümde annem ayağa kalkıp “Ben size yemeği ısıtayım. Eminim acıkmışsınızdır.” deyip mutfağa geçti. Annem söylemese fark etmeyecektim çünkü gerçekten acıkmıştım.

Semih elini omzuma koyup telefonundan Sema’nın yazdığı bir mesajı gösterince ona dönüp telefonunu aldım ve mesajı okumaya başladım.

SEMA’M: Sevil Teyze de, Serkan Ağabey de çok sevindiler ve kabul ettiler Semih.

Daha başka mesajlar da vardı ama özel olduğu için okumam gerekeni okuyup telefonunu yeniden Semih’e uzattım.

“Hayırlı olsun kardeşim.”

Semih “Sağol kardeşim.” deyip bana doğru eğildi ve “Darısı senin ve Erva’nın başına.” dedi.

“İnşallah kardeşim.”

Semih telefonuna gelen bildirim sesiyle yeniden mesaj yazmaya başlayınca bende boş gözlerle önüme bakmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra annem yemek için çağırınca Semih’le baraber mutfağa geçtik.

Annem “Afiyet olsun.” deyip elinde çay tepsisiyle oturma odasına geçince bizde yemeğe geçtik. Sessizce yemeğimizi yerken telefonuma gelen bildirim sesi ve Pınar’ın gözü telefonunda mutfağa girmesi bir oldu.

O, Semih’in yanına oturup telefonundan bir şey gösterirken ben de telefonumu açıp ne geldiğine baktım. Pınar’ın apartmandakilerle Ortak gruba attığı mesajı görünce Semih’e neyi gösterdiğini anlamış oldum.

 

GERÇEK DOSTLAR WHATSAPP GRUBU

 

MAVİŞİM: Dostlar, hazır olun düğünümüz var.

ALPER: Evet biliyorum bizden sonra birbirlerini sevdiklerini öğrenen ve bizden sonra nişanlanan fakat hemen dini nikah kıyan ve hız kaybetmeden birkaç haftaya düğünleri olan iki şahıstan bahsediyorsan evet Pınarcığım biliyoruz.

ERVA: Türkçe nasıl katledilir diye bir yarışma olsa, birincisi yüzde bir milyon sensin Alper.

ERVA: Ha bir de, en kıskanç kim yarışmasının da…

ALPER: Dost iki dakikada nasıl satılır yarışmasının birincisi de senin deyişinle yüzde bir milyonla da sen olursun hain Çilek.

ERVA: La havle… Önce bir kim diye sorsaydın Pınar’ın mesajına, bu dediğin olmayacaktı Alper.

ERVA: Dayım ve Ayça Abla’nın evleneceğini şehirde duymayan kalmadı şu an karşımda oturan ve adı Serkan olan biri sayesinde.

ERVA: Ay anladık Ayça senin karın. Yeter ama ya!

MAVİŞİM: Ayça Abla, Serkan Ağabey kusura bakmayın ama şu an Erva Abla’nın mesajına gülüyorum çünkü kendimi tutamadım.

AYÇA: Ya Erva, olayı nereden bize getirdin yine?

ALPER: Hakikaten Çilek ya. Ablam domatese döndü.

SERKAN: Hakikaten ufaklık olayı nereden bize getirdin acaba?

SERKAN: Yine karımı utandırdın. Bak domates gibi kızarmış ve ben yanında değilim. Göremedim o tatlı halini.

ERVA: Dostlar bana müsaade, kusup geleceğim.

ELİF: Erva hakikaten kalpsizsin. Allah kocana yardım etsin.

ELİF: Adam sana romantik bir şey söylemeye korkar herhalde.

MAVİŞİM: Vallahi bence yatıp kalksın Erva Abla gibi güzel hatta çok güzel bir kızla evlendiği için her gün şükür namazı kılsın.

 

Pınar’ın mesajını okuyunca başımı kaldırıp “Pınar!” dedim fazlasıyla uyarı içerdiğini belli ettiğim bir ses tonuyla. Pınar tepkime gülerek bakışlarını benden telefonuna çevirince bende telefonumdan Erva’nın yazdığı mesaja baktım.

 

ERVA: Öncelikle teşekkür ederim Pınarcık. O senin güzelliğin.

ERVA: Ve senin dediğine gelecek olursak da Elif, kocam da yatsın kalksın onunla evlendiğime şükretsin.

ELİF: Mütevazılığın gözümü yaşarttı gerçekten.

ERVA: Neyse siz bırakın beni de, olmayan koca mı da Pınar’ın ilk mesajına gelelim.

AYÇA: Bence de asıl olaya gelelim. Söyle artık güzel haberi de diğerleri de öğrensin Pınarcığım.

MAVİŞİM: Evet. Hazırsanız söylüyorum.

MAVİŞİM: SEMİH AĞABEY VE SEMA ABLA EVLENİYORLAR.

ALPER: Arkadaş bizim üzerimizde harbi büyü falan var. Bizden sonra öğrenen herkes bizden önce evleniyor.

ERVA: Elif’e o kadar çok cadı sonra cadaloz dedin ki büyü olmaması mümkün değil.

ALPER: Ha ha ve ha Çilek. Çok komik.

AYÇA: Bence komik.

MAVİŞİM: Kusura bakma Alper Ağabey ama bence de komik.

ERVA: Aldın mı cevabını Alper. Bu arada Elif çevrim dışı oldu. Git kızdan özür dile.

ALPER: Erva bittin sen. Senin de aşık olduğun günler gelecek elbet. Enişteye yapmadığım kalmayacak o zaman.

AYÇA: Neyse arada kaynadı yine konu, tebrik de edemedik. Sema, çok tebrik ederim canım. Hayırlı olsun.

HİRA: Bende çok tebrik ederim Semacığım. Rabbim ömür boyu mutluluk, huzur versin size.

SEMA: Çok teşekkür ederim kızlar. Sağolun.

 

Semih Sema’nın gruba yazdığı mesajı görünce bana dönüp “Sema’da mı grupta?” diye sorunca başımı sallayıp “Evet, Erva almıştı gruba. Dur ben seni alacağımı yazayım, sende ol grupta.” dedim.

 

SİZ: Arkadaşlar izninizle Semih’i de alıyorum gruba.

SERKAN: Alabilirsin Kerem. Konuşalım damat beyle. Sonuçta benden isteyecek Sema kardeşimi.

KARDEŞİM SEMİH’i gruba aldınız.

ERVA: Hoş geldin Semih Ağabey.

MURAT: Hoş geldin Semih. Hayırlı olsun İnşallah. Çok tebrik ederim bende.

KARDEŞİM SEMİH: Hoş buldum. Teşekkür ederim.

SERKAN: Hoş geldin damat bey.

ERVA: Semih Ağabey, dayıma olayı anlattıktan sonra dayım önce sevindi ama sonra da Sema’yı ondan isteyeceksiniz diye kız nasıl verilmez provalarına başladı.

ERVA: Siz kimsiniz benim kardeşimi istiyorsunuz, bende size verecek kız yok falan diyordu en son.

 

Pınar’la ben, Erva’nın attığı mesaja gülerken Semih şok olmuş bir halde telefonuna bakıyordu. Başını kaldırıp "Ciddi mi?” diye sorduğunda “Bilmiyorum kardeşim ama ciddi gibi.” dedim.

 

KARDEŞİM SEMİH: Erva, sen ciddi misin?

ERVA: Sözü dayıma bırakıyorum. O zaman anlarsın sanırım ciddi olup olmadığımı.

SERKAN: Ben Sema bacımı kimseye vermiyorum!!!

MURAT: Semih, Serkan üç ünlem koyduysa ciddi demektir.

AYÇA: Evet ve sanırım ciddi.

ERVA: Ciddi gibi. Ben bu bana özel olacak sanıyordum ama piyango size vurdu Semih Ağabey.

SERKAN: Sema’yı belki veririm ama seni kimseye vermiyorum ufaklık. Hem sen daha küçücüksün.

ELİF: Pabucumun küçücüğü.

ALPER: Hakikaten.

ERVA: Rüyanızda pabuçlar kovalasın sizi Elif ve Alper!

MAVİŞİM: Erva Abla, lütfen bir dakikalığına bir şey yazma çünkü karnım ağrıdı senin yazdıklarına gülmekten.

AYÇA: Ay hakikaten hayatım ya. Sen şimdiden böyle yapıyorsan ileride Erva birini sevdiğinde sana söylemeye çekinir herhalde.

SERKAN: Erva, dayısının güzeli sen Ayça’mın yazdıklarını uygulamıyor, bana söylüyorsun. Bende o herifin ağzını burnunu kırıyorum.

ALPER: Erva en son mafyayla evleneceğim demişti Serkan Ağabey. Emin misin bu dediğini yapabileceğine?

HİRA: Onu lise ikideyken dememiş miydi?

AYÇA: Hakikaten öyle demişti değil mi? Hatta böyle kitaplardaki gibi adalet için çalışan mafyalar var ya, onlar gibi olsun demişti sanırım.

SERKAN: Öyle demişti güzelim. Hatta polislerimiz Maşallah hiçbir işe yaramıyorlar, onların yapamadığını biz yaparız demişti.

 

Pınar, Serkan ve Ayça’nın mesajlarına kahkahalarla gülerken biz Semih’le şaşkınlıkla birbirimize bakmaya başladık.

Semih gülerek “Kardeşim, biz Erva’nın gözünde hiçbir işe yaramıyormuşuz iyi mi?” deyince bir şey demeden önüme döndüm.

 

MURAT: Serkan, kardeşim grupta iki polis var ve biri de başkomiser.

SERKAN: Biliyorum da neden söyledin ki bunu?

MURAT: Erva’nın polisler hakkındaki düşüncelerini yazmaman onun iyiliğine olacak kardeşim.

SERKAN: Zaten yazdığım yüzünden şu an kötü kötü bakıyor bana.

SERKAN: Ben zaten kendimi yeterince rezil ettim Kerem’e, siz de edin tam olsun dedi.

 

"Erva Abla kendini sana nasıl rezil etti ki ağabey?”

Pınar’ın sorusuyla ona bakıp “Rezil etmek değil de ilk tanıştığımız gün kitap okumaya daldığı için beni Elif sandı ve polisler hakkında birkaç şey söyledi.” dedim.

“Ne dedi?”

“Gruba yazıp kızı mahcup etmeyeceksen söylerim.”

“Ooo, nasıl da düşünüyor Erva Abla’yı.”

“Pınar!”

“Tamam ağabey söz. Söyle hadi.”

“Hayır ben anlamıyorum, bu başkomiserler emniyette sadece şöyle bir görünüp hava atayım demek için mi varlar, dedi.”

Pınar gülerek “Demek bu yüzden başkomiser olduğunu öğrenince çok şaşırdı?” deyince başımı sallayıp grupta yazılanları hızla okumaya başladım çünkü biz konuşurken birkaç mesaj daha gelmişti.

 

ERVA: Ben gidiyorum. Birkaç hafta devekuşu olmaya karar verdim.

METE: Serkan Ağabey, senin bir Erva'yı tutuklayın demediğin kaldı bence.

ERVA: Aynen öyle. Konuş Mete.

ERVA: Ayrıca sen ne diye benim dediğimi yazıyorsun gruba. Hayır ben Kerem'in duymasını isteseydim, gider yüzüne söylerdim.

ALPER: Çilek, bence gruptan konuşmayın. Kerem de grupta ve bu yazdıklarınızı okuyor olmalı.

ERVA: Okusun ne var?

ERVA: En azından arkasından konuşmamış olduk.

AYÇA: Ay kuzum hiç güleceğim yoktu. Allah iyiliğini versin.

HİRA: Bizde Murat'la yazdığına gülüyoruz şu an.

SEMA: Ama Erva gülmüyor maalesef ki. Sizce Kerem'i üzdüm mü böyle yazarak diye soruyor bize.

ALPER: Kerem Ağabey'den ses çıkmıyor. Üzüldü belki de.

SEMİH: Üzülmedi merak etmeyin.

MAVİŞİM: Ağabeyim şu an gülümsüyor okuduklarından dolayı.

SİZ: Erva'nın Serkan ve Sema'yla, benim de ikinizle işim var.

SİZ: Niye biz ne dersek ve yaparsak yazıyorsunuz?

ERVA: Hakikaten ya.

ERVA: Kerem, ben bunlardan şikayetçiyim.

ERVA: Tutukla lütfen.

ERVA: Semih ve Pınar'ı bir başkomiseri sinirlendirmekten, dayımla Sema'yı da benim katil olmamam için.

MAVİŞİM: Bir başkomiseri sinirlendirmek suç mu? Öyleyse ben ömür boyu mahkumum.

SEMİH: Değil çok şükür ki. Suç olsaydı, ben günümü nezarethanede geçirirdim.

SİZ: Bozmayın sinirimi, cidden tutuklarım.

ERVA: Helal sana Kerem, konuş. Ya da tutukla direkt. Neden konuşmakla zaman kaybediyorsun ki?

SERKAN: Şu an bunlar ne konuşuyorlar anlamaya çalışıyorum.

SERKAN: Anlayan varsa açıklasın.

​​​​​​AYÇA: Bende.

METE: Açıkçası bende.

MURAT: Ben olayın Semih ve Sema'dan nasıl buraya geldiğini anlamaya çalışıyorum.

HİRA: Bende gerçekten...

SANEM: Bense şu an, acaba ne yazdılar da gruptaki mesaj sayısı bu kadar fazla diye düşünüyorum.

MUSTAFA: Aynı şekilde bende.

METE: Sanem Abla, Aslan yeğenim Mete Emre uyudu mu?

SANEM: Uyudu canım.

MUSTAFA: Uyudu ama zor bela. Sakın robotlara devam edeyim deme Mete. Uyanırsa sen uyutmak zorunda kalırsın ona göre.

METE: Küçük Bir yazılım işim var, onu halletsem.

MUSTAFA: Hayır Mete!

ERVA: Yarın okulda yaparız Mete.

ALPER: En son okul laboratuvarını patlattınız. Hâlâ akıllanmadınız mı?

ERVA: O küçük bir teknik problemdi ve hepsi senle, senin o ismi lazım olmayan arkadaşın yüzündendi.

ALPER: Olayın Kağan'la ne ilgisi var?

ERVA: Ben o çocuğu görmek istemediğimi sana yüzlerce hatta binlerce kez söylediğim halde, sen neden onu benim olduğum yere getiriyorsun?

ALPER: Erva, dediğin olay geçti bitti.

ERVA: Ne geçti ne de bitti Alper. Ben ona baktıkça hem kızıyor hem de üzülüyorum hâlâ.

ERVA: Bu da demektir ki hâlâ geçmemiş çünkü acı veriyorsa geçmiş, geçmemiş demektir.

ERVA: Neyse, kimse bir şey sormadan bu konuyu bir daha açılmamak üzere kapatıyorum.

 

“Kerem, bu Kağan o Kağan mı?

Semih’in sorusuyla ona dönüp “Evet, o.” dedim. Yeniden gruba döndüğümde konunun gerçekten kapandığını, Sanem ve Mustafa’nın da Sema ve Semih’i tebrik ettiklerini, diğerlerinin de Emre’yi sorduklarını gördüm. Bir de Hira ve Murat’ın da bir bebekleri olacaktı. Hira’ya da nasıl olduğunu sorduktan sonra saat geç olduğu için herkes hayırlı geceler, yazıp tek tek çevrim dışı oldu.

Bende telefonumu kapatıp ayaklandım. Semih de kalkıp “Her şey için teşekkür ederim. Ben artık müsaadenizi isteyeyim.” deyince “Müsaade senin kardeşim.” dedim.

Semih’i annemle babamın yanına gönderip, Pınar’a yardım edip bulaşıkları makineye attım. Birlikte hemen mutfağı toparladıktan sonra Semih’in yanına kapıya yöneldik. Semih gittikten sonra bende hızla lavaboya geçip abdest aldım. Odama geçip üstümü değiştirdikten sonra seccademi serip yatsıyı kıldım.

Namazdan sonra masama geçip Kur’an’ımı açtım. Kalbimin şifaya ihtiyacı vardı ve o şifa Kur’an’dı.

Mealin ilk sayfasını açıp Erva’nın yazdığı nota baktım. Gerçekten şu an şifam Kur’an’dı ve benim acilen kalbimi iyileştirmeye ihtiyacım vardı.

“Kur’an’ın iyileştirmediği hiçbir kalp yoktur.”

 

 

 

Bölüm sonu 🫣

Nasıldı?

İnşallah beğenmişsinizdir. Ben mesaj kısımlarını yazarken çok eğlendim ve İnşallah siz de severek ve eğlenerek okumuşsunuzdur.

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

 

Loading...
0%