@kayraege
|
Selamünaleyküm ☺️ Nasılsınız? Sonunda yeni bölümü atabildim. İlham perilerim kaçtığı ve üniversiteli olsam da bir sürü ödevim olduğu için geç geldi. Bu yüzden kusuruma bakmayın olur mu 🫣 Bu bölümde biraz zaman atlaması olacak. Semih ve Sema, Serkan ve Ayça evli olacak. Bölümün başında Erva anlatacak zaten ama ben yine de söyleyeyim dedim :) İnşallah beğenirsiniz :) İyi okumalar dilerim 🤍
Gözlerimi, artık fazlasıyla canımı sıkan alarmımın sesiyle açtım. Sanki biri kapatacakmış gibi soluma dönüp yastığımla kulaklarımı kapattım. Alarm çalmaya devam edince de oflayarak yatağımdan doğruldum. Komodinin üzerindeki telefonuma uzanıp alarmı kapattım. Yeniden yatağıma uzandığımda az önce gördüğüm şeyin şaşkınlığıyla tekrardan hızla doğruldum. Telefonumun ekranını açıp saate baktığımda güneşin yarım saate doğacağını ve sabah namazı için az bir vaktim olduğunu görünce hızla ayağa kalktım. Telefonumu yeniden komodinin üzerine bırakıp hız kaybetmeden odamdan çıktım. İlk işim annemi uyandırmak oldu ama annem çoktan kıldığını ve benim de kalktığımı düşündüğü için yanıma gelmediğini söyleyince henüz kılmadığımı söyleyip lavaboya geçtim. Abdest aldıktan sonra hızla odama geçip dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp giydim. Seccademi serip daha fazla vakit kaybetmeden namazımı kıldım. Namazdan sonra seccademi dolabıma koyup mutfağa geçtim. Bir süredir sabah namazını bugünkü gibi son an da kılıyordum maalesef ki. Eskiden dayım kaldırırdı ama o da artık evliydi ve şu an Ayça Abla’yla tatildeydi. Aynı şekilde Sema da. Geriye sadece Alper ve Elif’in düğünü kalmıştı ve yazın başında Alper’in istediği olmuş, dini nikahları kıyılmıştı. Geriye sadece resmi nikahları kalmıştı ki o da yaz sonunda, yani tam bir ay sonra olacaktı Allah’ın izniyle. Hepsi için çok mutluydum. Sonunda hepsinin kalbinden geçen olmuştu ve fazlasıyla mutlulardı çok şükür ki. Kendime bir bardak kahve hazırlayıp, Çınar’ın da mama kaplarına su ve mama koyup odama geçtim. Çınar’ın mama ve suyunu önüne indirip masama geçtim. Vakit kaybetmeden Kur’an’ımı açıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Kur’an okuduktan sonra da yazın başından beri çözmeye başladığım paragraf testine uzandım. Henüz KPSS’ye girmeme vardı ama Alper’in dediğine göre üçüncü sınıf fazlasıyla yoğun geçeceği için ben, şimdiden yavaş yavaş başlamıştım. Paragraftan otuz iki soru çözdükten sonra testimi kenara alıp bu sefer de matematik testimi çektim önüme. Öğleden sonra sınıfımdan bir arkadaşım mezun olduğu önlisans bölümünden atama geldiği için atanacağı şehre, Antalya’ya gidecekti. Okulu dondurmuştu ama yeniden Kayseri’ye atama istemesi epey bir zaman gerektireceği için görüşme olasılığımız çok düşüktü. Bu yüzden kızlarla son kez onu görmek için bugün onu uğurlamaya gidecektik. Bende bu yüzden günlük soru hedefimi şimdiden tamamlasam iyi olacaktı. Matematik testimi açıp çözmeye başladığım sırada odamın kapısı çalınca kapıya dönüp gir, dedim. Annem kapıdan başını uzatıp “Kızım, ben çıkıyorum.” dedi. “Tamam annem, dikkat et kendine.” “Tamam canım, sende dikkat et kendine ve haberin olsun ben bu akşam nöbete kalıyorum.” “Biliyorum maalesef ki anne, dün söylemiştin.” “Hatırlatmak için söyledim güzel kızım. Bir sorun çıkarsa ara beni mutlaka tamam mı?” “Tamam.” Annem yanıma gelip yanağımdan öptü. Bende yanağından öptüğümde gülümseyip Çınar’ın başını okşayıp odamdan çıktı. Başta çok itiraz etmişti ama artık korkusunu yendiği için Çınar’ı o da çok sevmişti. Dış kapının kapandığını duyunca yeniden önüme dönüp testimi kaldığım yerden çözmeye başladım. Saat on bire gelene kadar da testin başından kalkmadım. Saat on bire gelirken kitabımı kapatıp kalktım. İlk işim dolabımdan acı kahve elbise ve aynı renk şalımı çıkarmak oldu. Kıyafetlerimi yatağımın üzerine bıraktıktan sonra mutfağa geçtim. Canım bir şey istemiyordu aslında ama ilaçlarımı almak için yemem gerekiyordu. İki hafta önce birkaç defa tansiyonum düşmüştü. Bir de kolumu yanlışlıkla masama çarptığımda kolum, dakikalar içerisinde morarmışdı. Anneme söylediğimde kolumdan tutup zorla doktora götürdü beni. Doktor ne olduğunu anlamak için birkaç test yaptırdı ve testlerin sonucunda maalesef ki anemi olduğumu öğrendim. Bir de üstüne demir eksikliği çıkmıştı. Durumumdan kimsenin haberi yoktu, hatta dayımın bile. Zaten hepsinin kendi işleri başlarından aşkın, bir de benimle uğraşmalarını istemiyordum. Annem, kendine dikkat edersen kimseye söylemem demişti. Bende dediğini yaptığım için durumumu çok şükür ki şimdilik kimse bilmiyordu ve ben iyileşene kadar da bilmeseler iyi olurdu. Aklımda bu düşüncelerle bir şeyler hazırlayıp masaya geçtim. Bir yandan yeni başladığım polis-asker kurgusunu okurken bir yandan da kahvaltı yapmaya başladım. En son polis kurgusu okuduğumda Kerem’e rezil olmuştum ama hâlâ akıllanmamıştım. Gerçi ona artık rezil olmak da demiyordum. Onunla; tuhaf da olsa, yıllar sonra birbirimizi tanımadan yeniden karşılaştığımız gün benim için hayatımın en önemli günlerinden biriydi. Ve evet, artık kabul ediyordum. Bu içimdeki his sandığım gibi bir şey değildi ve ben sonunu bilmeden kendimi ona kaptırmıştım. Artık küçük bir hoşlantı mı yoksa bildiğin körkütük aşık olma mı bilmiyordum ama tek bildiğim onu görünce kalbimin ayarlarının fazlasıyla bozulduğuydu. Aklıma yine Kerem geldiği için kitaptan zorla iki sayfa okuyabildim. Kitabımı kapatıp birkaç lokma bir şey atıştırdığım kahvaltıdan kalktım. Dolaptan kan ilacımı ve vitamin haplarını çıkarıp aldıktan sonra yeniden yerlerine koydum. Mutfaktaki işimi halledip lavaboya yöneldim. Abdestimi tazeleyip dişlerimi fırçaladıktan sonra odama geçip hazırlandım. Gizem’in otobüsü iki buçukta kalkacaktı. Bende öğle namazını kıldıktan sonra çıkmaya karar vermiştim bu yüzden. Hem vaktinde otogarda olabilecektim, hem de öğle namazını kaçırmamış olacaktım bu sayede. Hazırlandıktan sonra öğle namazını kıldım. Namazdan sonra siyah kol çantama astım ilacım ve cüzdanımı koydum. Masamdan kulaküstü kulaklığımı alıp taktıktan sonra telefonumu alıp Çınar’ı sepetine koydum ve odamdan çıktım. Kapıyı kilitledikten sonra bir üst kata çıkıp Çınar’ı Elifler’e bıraktım. Elif ve Ensar neşeyle Çınar’ı alıp içeri girdikten sonra ben de asansöre göz atıp merdivenlere yöneldim. Benimle binecek kimse yoktu ve benimde tek binmeye niyetim yoktu çünkü hâlâ korkuyordum. Apartmandan çıkıp hızla durağa geçtim. Saat bir buçuğa geliyordu ve benim acele etmem gerekiyordu. Neyse ki otobüs birkaç dakika sonra geldi. Otobüse binip boş olan bir yere geçip oturdum. Telefonumdan müzik açıp başımı cama çevirdim.
Ömrümü yoluna serildiğini Gözümde yaş olup dizildiğini Çılgınlar misali sevildiğini Bir görebilsen ah, bir görebilsen
Elif KAYA’nın Bir Bilebilsen şarkısı sadece kulaklarımı değil bütün bedenimi işgal ederken ve kalbim de inceden sızlamaya başlarken yavaşça derin bir nefes aldım. Kendi kendine acı vermek bu olsa gerek. Dinlediğim müziklerle bile kendimi hüzne boğmayı başarıyordum. Bu şarkıyı babamın hastalığını öğrendiğim vakit o kadar çok dinlemiştim ki…
Seni kaybetmenin korkularını Bir yenebilsem ah, bir yenebilsem
Burası için… Sadece bu iki cümle için dinlediğim bu şarkıyı şimdi de sonu belli olmayan bir sevda için dinliyordum. "Hayatım neden hep böyle acıyla, kederle dolu?" Aklıma gelen bu düşüncelerle müziklerden çıkıp ney dinletilerinin olduğu çalma listeme girdim. Bir yandan da "Her şey yolunda Erva, Allah veriyorsa bunları bir bildiği var demektir." dedim kendi kendime. İsyan ediyor gibi görünmek istemiyorum. Ben Allah’a güvenerek en güzelinin bana gelmesini bekliyordum ve gelecekti de, inanıyordum Elhamdülillah. Yolun kalanını ney sesinin verdiği huzurla geçirdim. Otogara varınca da hız kaybetmeden otobüsten indim. Hızla Gazel’i arayıp nerede olduklarını sordum. Gazel, oldukları yeri söyleyince de daha fazla vakit kaybetmeden kızların yanına geçtim çünkü Gizem’in otobüsü yirmi dakikaya kalkacaktı. Kızların yanına geldiğimde Gizem hızla yanıma gelip sıkıca sarıldı. “Erva, neredesin sen ya? Seni göremeden gitseydim çok üzülürdüm.” Bende sarılıp “Kusura bakma lütfen, ancak gelebildim.” dediğimde Gizem beni bırakıp “Önemli değil. Neyse ki yetiştin.” dedi. Beraber kızların yanına geçtiğimizde kızlar bana hoş geldin, dediler. Onlara hoşbuldum, deyip Gizem’e döndüm. Onu çok özleyecektim. Gizem çok iyi biriydi ve sınıfımızın ablasıydı. Hepimizden büyük olduğu için her zaman bize ablalık yapmış, pek çok konuda yardımcı olmuştu. Ondan ayrılmak hepimiz için zordu ama mutlu olduğunu bilmek bize biraz olsun teselli veriyordu. Gizem’in otobüsü gelince hepimiz tek tek sıkıca sarıldık ona. Gizem, otobüse binmeden bize dönüp “Bir sorun çıkarsa veya yardıma ihtiyacınız olursa mutlaka arayın. Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun.” dedi dolu gözleriyle. Bizde, ne zaman isterse onun da arayabileceğini söyledikten sonra Gizem otobüse bindi. Otobüs terminalde ayrılana kadar bekledik. Otobüs gidince de kızlar bir kafeye geçip bir şeyler içmeyi önerdiler ama ben eve dönmem gerektiğini söyledim. Merve de benim gibi vakti olmadığını söyleyince kızlarla vedalaştık. Kızlar arka taraftaki çıkışa yönelince ve Merve de oradan çıkacağını söyleyince onlarla da vedalaşıp otogarın ön tarafındaki çıkışa doğru yürümeye başladım. Çıkışa yaklaştığımda arkamdan biri “Afedersiniz, bakar mısınız?” deyince durdum. Arkama döndüğümde hemen hemen benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim genç bir çocuk bana doğru geliyordu. Yanıma vardığında aramızda dört adım kadar boşluk bırakıp durdu ve başını çok az kaldırıp yüzüme bakmadan “Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama bana yardım edebilir misiniz?” diye sorunca başımı sallayıp “Tabi ki, buyrun..?” dedim. “Ben teyzemlere sürpriz yapmak için geldim buraya. Yani şu an geldiğimden haberleri yok. Adresleri var bende ama nasıl gideceğimi bilmiyorum. Bir de şansıma otobüste uyuyakalmışım, üstüne bir de müziği açık unutmuşum ve bu yüzden telefonumun şarjı bitmiş. İzniniz olursa telefonunuzdan kardeşimi arayabilir miyim gelip beni alması için?” Telefonumu uzatıp arayabileceğini söyledim. Karşımdaki genç, telefonumu elimden alıp “Anlayışınız için teşekkür ederim. Aslında hemcinsim olan birinden isteyecektim ama koca otogarda doğru bir insana denk gelemedim.” deyince gülümseyip “Sorun değil ve rica ederim.” dedim. Karşımdaki genç, dediğime gülümseyip cebinden küçük bir not defteri çıkarıp bir numarayı yazmaya başladı. Ben aramasını beklerken kafasını kaldırıp bana baktı. “Siz Pınar’ı tanıyor musunuz?” Sorusuna şaşkınlıkla “Anlamadım.” dediğimde telefonumu bana çevirdi. Ekrana baktığımda yazdığı numaranın Pınar’ın numarası olduğunu gördüğümde başımı sallayıp “Evet tanıyorum. Aynı apartmanda oturuyoruz.” dedim. Karşımdaki çocuk gülerek “Bir dakika hatırladım. Sen Çilek Kız’sın. Pınar fotoğrafını göstermişti. Gerçi senin değil apartmandaki herkesin fotoğrafını göstermişti. İlk gördüğümde fark etmemiştim aslında, şimdi tanıdım seni. Şey, yani afedersiniz sizi.” deyince gülümsedim. Pınar gibi otomatiğe bağlamıştı o da. “Öncelikle Çilek Kız değil Erva. Siz beni tanıyorsunuz da ben sizi tanımıyorum. Siz kimsiniz?” “Kusura bakmayın ben yine uçtum. Melih ben. Kerem ve Pınar’ın hem kuzeni hem de süt kardeşiyim.” “Memnun oldum.” “Bende. Bak sen Rabb’imin işine. Tesadüf mü desem..? Yok yok, tevafuk bu. Vallahi sizi Allah çıkardı karşıma Çilek Kız Hanım.” Melih sözünü bitirince dayanamayıp gülmeye başladım. “Çilek Kız Hanım ne ya?” dediğimde Melih de gülerek “Kusura bakmayın Pınar sizi Çilek diye tanıtınca aklımda öyle kaldınız. Neyse Çilek Kız Hanım yani Erva, bana yardım eder misiniz? Eve nasıl gideceğim?” diye sordu. “Ederim Melih Bey. Önce bavulunuzu alın da şuradan çıkalım. Bende eve gidiyordum zaten.” “Sağolun Erva Çilek Hanım. Bu arada izniniz olursa senli benli konuşabilir miyim? Çilek Hanım değil de Çilek Kız desem? “Sen benden de tuhafsın Melih.” “Sen dediğine konuşabilirim. Sağol öncelikle. Tuhaf değil de bence fazla sosyalim.” “Sen kesinlikle Pınar’ın kardeşisin.” “Biliyor musun bazen bende öyle düşünüyorum. Acaba Kerem mi bizim kuzenimiz diye?” Kerem deyince yeniden aklıma geldi. Gerçi çıktığı var aklımdan? Hem aklımdan hem de kalbimden. Melih bilmiyor tabi yanındaki kızın Kerem’in adını duymasıyla kalbinin mahşer yerinden kaçmış gibi attığını. Derin bir nefes alıp çıkışa yöneldim. Melih de beş altı adım kadar arkamdan geliyordu. Yüzüme bile doğru düzgün bakmamıştı. Hassasiyeti çok hoşuma gitmişti. Keşke herkes onun kadar dikkatli olsaydı bu konuda. Sonunda otogardan çıkınca otobüs durağına yöneldim. Otobüsün gelmesini beklerken Melih de yanıma geldi. “Eee, biraz konuş Çilek Kız. Sustun kaldın.” “Ne konuşayım ki?” “Mesela kimsin?” “Ben Pınar’ı birazcık bile tanıyorsam hakkımda çok şey biliyorsun.” “Bildiklerim adının Erva olduğu, Erciyes’te psikoloji okuduğun ve çilek canavarı olduğun. Bir de harika bir kız olduğunu ve Pınar’ın seni çok sevdiğini.” “Estağfurullah. Sen öğreneceğini öğrenmişsin. En iyisi sen kendini tanıt bana. Adını Melih olduğu ve Pınar’ın kuzeni olduğun dışında hakkında hiçbir şey bilmiyorum.” Melih küçük bir kahkaha atıp “Kısaca tanıtacak olursa adım Melih. Yirmi üç yaşındayım. Karadeniz Teknik Üniversitesi tıp fakültesinden mezunuyum. TUS’a hazırlanıyorum şimdilik. Okul bitince küçük bir tatil yapmak için bizimkilerin yanına geldim.” deyince “Yeni mezun oldun yani?” diye sordum. “Evet. Karşında aslanlar gibi bir doktor adayı var.” “Tekrardan memnun oldum doktor.” Otobüs gelince konuşmayı bırakıp otobüse bindik. Melih için de kart basıp ortalara doğru ilerledim. Otobüs çok kalabalık değildi ama oturulacak yerler hep doluydu. Melih yanıma gelince bavulunu yan çevirip yere bıraktı ve oturdu. Yana kayıp oturmamı söyleyince yanına geçtim. “Çilek Kız sen kaçıncı sınıfsın? Senin de bu sene mi son? “Maalesef hayır. Üçüncü sınıfa geçtim. Yolun yarısını daha yeni tamamladım.” “Daha küçüksün o zaman. Yirmi yaşında falansın.” “Hayır, iki ay kadar önce yirmi iki oldum. Mezuna kaldım iki defa.” “Anladım. Aman canım, boşver. Geç olsun da güç olmasın. Bak ben bitirdim de doktor mu oldum hemen? Daha TUS var, yok bilmem ne var. Kısacası, var da var.” “Melih, küçük bir çocuğu avutmaya çalışıyor gibisin.” “Ama öyle Çilek Kız. Hem avutma değil, doğruları söylüyorum.” “Mezuna kaldığım için üzgün değilim merak etme. Dediğin gibi geç oldu ama güç olmadı çok şükür ki. Bundan sonra da olmaz İnşallah.” “İnşallah Çilek kız.” “Erva.” “Anlamadım.” “Adım Erva Melih. Çilek Kız ne ya?” “Tamam canım, Çilek Kız Hanım Erva derim olur biter.” Melih’in dediğine gülerek ona dönüp “Ne dersin, ne dersin? Bir daha söyler misin?” diye sorduğumda Melih de gülerek "Çilek Kız Hanım Erva derim.” dedi. “Melih başta sadece tuhaf olduğunu düşünüyordum ama şu an bana kaçık biri gibi geliyorsun.” Melih ellerini yanaklarına koyup “Öyleyim ama tatlı olanından.” deyince gülmemek için alt dudağımı ısırmaya başladım. Melih, ellerini yanaklarından çekmeden dirseklerini dizlerine dayadı ve yandan bana bakıp “Güldüğüne göre öyleyim.” dedi. “Kaçık doktor.” “Çilek canavarı.” “Tuhaf çocuk.” “Dedi benden de tuhaf olan Çilek Kız Hanım Erva.” Önüme dönüp gülerek başımı iki yana salladım. Ciddi durmaya çalışıp yeniden Melih’e döndüm. “Ya sana da bir şey söylenmiyor Melih. Hemen verecek bir cevabın var.” “E herhalde Çilek kız. Neyse başka sefere tekrardan denersin. Nasılsa komşuyuz, bol bol uğraşırım seninle.” “Çok uğraşma, dayak yersin kaçık doktor.” “Aaa, doktora şiddet. Hiç yakıştıramadım sana Çilek Kız. Doktor düşmanı olduğunu da öğrenmiş oldum.” Tam cevap verecektim ki ineceğimiz durağa geldiğimizi fark edince ayağa kalktım. Melih’e dönüp “Kak bakalım doktor. Burada iniyoruz.” dedim. Melih başını sallayıp ayağa kalktı. Bavulunu kaldırıp peşimden indi. Otobüsten inince sıcak havayı direkt yüzümde hissettim. Kış çok soğuk geçmişti. Yaz da ona oranla fazlasıyla sıcak geçiyordu ama neyse ki son ayındaydık. Ağustos’u da hayırlısıyla atlatırsak ondan sonra havalar serinleyecekti İnşallah. Melih’e dönüp “Apartman biraz ileride. Sen bir dakika burada bekle ben geliyorum.” deyip hızlı adımlarla biraz ilerideki bakkala girdim. İki şişe su alıp yeniden Melih’in yanına geldim. Birini ona uzattığımda Melih teşekkür edip bavulunu kenara çekti ve oturup suyunu içmeye başladı. Bende yanına geçip çantamdan ilacımı çıkarıp aldım. Ciğerlerime hava dolunca kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Suyumu açıp bir yudum aldığım sırada Melih bana dönüp “Erva, sen astım hastasısın.” deyince ona dönüp başımı salladım. Melih endişeyle “İyi misin?” diye sorunca ayağa kalkıp “İyiyim doktor merak etme. Korkma ve kalk hadi. Biraz daha burada kalırsak sıcaktan eriyeceğiz.” dedim. Melih’in dediğimle yüzündeki endişe hızla yerini küçük bir tebessüme bıraktı. Ayağa kalkıp bavulunu alınca apartmana doğru ilerledik. Melih, Pınar kadar olmasa da konuşkan biriydi. Aynı zamanda da çok eğlenceliydi. Apartmana girdiğimizde asansörün tuşuna basıp beklemeye başladım. Yanımda Melih olduğu için binebilirdim. Asansörün kapısı açılınca Melih önden bindi. Derin bir nefes alıp peşinden bende geçip bizim katın tuşuna bastım. “İyi misin?” Melih’in sorusuyla ona dönüp “İyiyim. Sadece asansör korkumu hâlâ tam yenemedim. Binince biraz tedirgin oluyorum.” dedim fakat sözümü bitirmemle asansör birden sallanmaya başladı. Korkuyla Melih’e dönüp “Melih, ne oluyor?” diye sordum. “Sakin ol Erva. Biraz sallandı o kadar. Bak her şey yolunda.” Işıklar bir açılıp bir kapanmaya başlayınca köşeye sinip ellerimle kulaklarımı kapattım. “Çıkmak istiyorum buradan.” Melih önüme gelip bana doğru eğildi ve “Erva, sakin ol lütfen. Bak geçti bile. Ya bu arada ben acıktım. Yanında atıştırmalık bir şeyler var mı? Ben otobüste hepsini yedim de.” deyince ellerimi kulaklarımdan çekip ciddi mi diye yüzüne baktım. Şu an asansörde kalmıştık ve Melih ciddi ciddi bunu mu soruyordu? “Melih, şaka yapıyorsun değil mi?” “Ne var canım? Şimdi şöyle mis gibi bir Kayseri mantısı olsa fena mı olurdu?” deyince gülmeye başladım. “Açıkçası sen söyleyince fark ettim, bende acıkmışım. Gerçekten fena olmazdı.” “E hadi çıkalım da eve gidip yemek yiyelim.” Kapıya baktığımda açılmıştı. Melih kenara çekilince hızla asansörden çıktım. Melih de çıkıp bavulunu yanına aldı ve bana dönüp “Sana dedim değil mi her şey yolunda diye? Bak, bir iki sallandı ve açıldı.” dedi. “Melih, sen bence psikiyatri falan düşün. Senden çok iyi bir psikiyatri uzmanı olur.” Melih küçük bir kahkaha atıp “Düşünürüm. Bu arada aç olduğum konusunda ciddiydim.” deyince gülümseyip “Sana söz doktor. Sen gitmeden sana mantı yapacağım.” dedim. “Ciddi misin?” “Evet.” “Tamam o zaman. Anlaştık Çilek Kız.” “Anlaştık doktor.” Melih’e karşı daireyi gösterip “Pınarlar’ın dairesi orası. Sen eve geç istersen. Ben daha Elif’in yanına geçip Çınar’ı alacağım.” dedim. “Çınar kedindi değil mi?” “Evet.” "Neyse onu da görürüm İnşallah daha sonra. Her şey için teşekkür ederim. Görüşürüz.” “Görüşürüz Melih. Allah’a emanetsin.” “Sende.” Melih arkasını dönünce bende hızlı adımlarla bir üst kata çıktım. Elif ve Ensar’dan zorla Çınar’ı aldıktan sonra vakit kaybetmeden eve geçtim. Çınar’ı odamdaki köşesine bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden ikindiyi kıldım. Namazdan sonra hızla banyoya geçip duş aldım. Yeniden odama geçtiğimde Çınar’ın sepetinde uyuduğunu görünce sessizce odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Kim bilir Ensar ve Elif ne yaptılar da zavallıcık bu kadar yoruldu. Onu kısa sürede herkes çok sevmişti ki zaten sevilmeyecek gibi değildi. Çok akıllı ve aynı zamanda da çok tatlı bir şeydi. Mutfağa geçip akşam için ne hazırlayayım diye düşünmeye başladım. Basit ve pratik olduğu için makarna da karar kılıp gerekli malzemeleri çıkarmaya başladım. Hızla makarnayı hazırladıktan sonra kenara alıp bu sefer de üzümlü kek yapmak için gerekli malzemeleri çıkarmaya başladım. Birden canım tatlı bir şeyler çekmişti ve basit olduğu için üzümlü kek de karar kılmıştım. Keki de hazırladıktan sonra pişmesi için fırına koyup akşam yemeği için masayı hazırladım. Çınar’ın yemeğini de kabına koyduktan sonra onu almak için odama geçtim. Çoktan uyanmıştı ve onun için aldığım oyuncakla oynuyordu. Yanına geçtiğimde ağzındaki oyuncağı yere bırakıp yanıma geldi. Kendini bacağıma sürtünce yaptığına gülümseyip onu yerden aldım. İkimizi göz göze getirip “Hadi bakalım Çınarcık, yemek zamanı.” dedim. Çınar miyavlayınca beni anladığını düşünüp gülerek “Evet, hadi bakalım yemek zamanı.” deyip Çınar’ı kucağıma yerleştirip odamdan çıktım. Çınar’ı yere, yemeğinin önüne indirdiğimde Çınar yeniden kendini bacağıma sürtüp miyavladı. Hız kaybetmeden de önüne dönüp yemeğini yemeye başladı. Bende yerime geçip yemeğimi yemeye başladım. Ben yemek yiyene kadar kek de pişti neyse ki. Keki fırından çıkarıp soğuması için kenara alıp bulaşıkları makineye koydum. Kalan büyük parçaları elle yıkayıp yerlerine koyduktan sonra hızla odama geçtim. Akşam namazını kıldıktan sonra annemi arayıp onunla konuştum biraz. Annem yarın öğleden sonra evde olacağını söyleyip kapatınca bu sefer de dayımı arayıp biraz da onunla ve Ayça Abla’yla konuştum. Dayım iki gün sonra geleceklerini söyleyince çok mutlu oldum. Gideli iki hafta olmuştu ve ben ikisini de çok özlemiştim. Aramayı sonlandırdıktan sonra resim yapmaya karar verdiğim için mutfağa geçip bir tabağa yaptığım kekten üç dilim koydum. Çilekli süt almak için dolabı açtığımda bulamadım. Gizem’i uğurladıktan sonra dönüşte alırım demiştim ama Melih’le konuşmaktan unutmuştum. Hızla odama geçip açık kahve pullu feracemi giydim. Siyah şalımı takıp çantama telefonumu koyup Çınar’a baktım. Oyuncağıyla oynamaya devam ettiğini görünce odamın kapısını kapatıp çıktım. Gelmem çok uzun sürmezdi zaten. Çınar, ben gelene kadar tek başına idare ederdi ki zaten biraz oynadıktan sonra yerine geçip uyurdu. Kapıyı açıp ayakkabılarımı önüme indirdim. Ayakkabılarımı giydikten sonra doğrulup kapıyı kapattım. Kilitledikten sonra arkamı dönmemle Melih’in “Çilek Kız!” diye bağırması bir olunca korktuğum için anahtarım elimden düştü ve hızla elimi kalbime götürdüm. “Ya Melih ödümü patlattın.” “Kusura bakma küçük bir şaka yapmak istedim. İyi misin?” “İyiyim iyiyim. Sen nasılsın?” “Çok iyiyim, süperim, harikayım.” Melih’in verdiği cevaba gülerek şaşkınlıkla bize bakan Kerem ve Pınar’a baktım. Yeniden Melih’e döndüğümde o da anahtarımı yerden alıp bana döndü. “Sen nereye gidiyorsun Çilek Kız?” “Markete. Bugün tatlı olanından bir kaçıkla konuşmaktan çilekli süt almayı unutmuşum.” Melih gülerek Pınar ve Kerem’e dönüp kendini göstererek “Tatlı kaçık ben oluyorum.” deyip yeniden bana döndü. “Bizde gidiyoruz. Hadi beraber gidelim.” “Olur.” “Siz ikiniz tanışıyor musunuz?” Kerem’in sorusuyla Melih’le aynı anda ona döndük. Melih başını sallayıp “Evet ağabey, tanışıyoruz.” deyip kısaca bugün olanları ve nasıl tanıştığımızı anlattı. Melih olanları anlattıktan sonra Pınar yanıma gelip “Ya ama ben sizi tanıştıracaktım. Neyse en azından diğerleriyle ben tanıştırırım.” deyip Melih’e döndü. “Ağabey, sadece Erva’yla tanıştın değil mi?” diye sorduğunda Melih olumlu anlamda başını sallayıp asansöre yöneldi. Asansörü çağıran tuşa basıp yüzünde muzip bir sırıtışla bana döndüğünde kollarımı kavuşturup “Deneme bile Melih.” dedim. “Niye ya Çilek Kız? Bak bir şey olmadı. Hem ben yine acıktım. Bu sefer yağlama çekti canım.” “Yemezler Melih. O numaraya bir kere kanarım.” “Ben Melih’sem yine kanarsın.” “Kaçık doktor.” “Doktor düşmanı.” “Baş belası geveze.” “Tuhaf Çilek Kız.” Söyleyecek bir şey bulamadığım için sustum. Melih küçük bir kahkaha atıp “Melih iki, Erva sıfır. Yine ben kazandım Çilek Kız.” dedi. “Of Melih ya. Tam bir sinirsin.” “Dedi şu an sinir küpüne dönen Çilek Kız.” Başımı önüme eğip gülmeye başladım. Ben kesinlikle bununla baş edemezdim. Ellerimi kaldırıp yeniden Melih’e bakarak “Tamam doktor, pes ediyorum ama şimdilik.” dedim. “Korktum bir an hemen pes edeceksin diye. Pınar inatçı bir kız olduğunu da söylemişti çünkü.” “Ama bu haksızlık. Sen benim hakkımda pek çok şey biliyorsun ama benim senin hakkında bildiğim tek şey kaçık bir doktor olduğun.” “Tatlı olanından…” Dediğine gülümseyip başımı salladım. Pınar’a dönüp “Gerekli bilgileri bende istiyorum Pınarcık. Özellikle de Melih’in sinir olduğu şeylerin bilgisini.” dediğimde Pınar küçük bir kahkaha atıp “Erva Abla, Melih Ağabey’imin sinir olduğu şeyleri ben bile bilmiyorum diyebilirim. Kendisi gördüğün gibi sürekli pozitif ve güler yüzlü biridir. Kolay kolay da sinirlenmez aynı zamanda.” deyince göz ucuyla Kerem’e bakıp “Tuhaf.” diye mırıldandım. Kerem “Tuhaf olan ne?” diye sorunca önüme dönüp “Hiç.” dedim. “Erva!” “Bu işte tuhaf olan Kerem. Melih gibi pozitif bir çocuğun senin gibi ayaklı bir sinirle kardeş olması.” Kerem’in dediklerimle yüzündeki ifade hiç değişmedi ama kendini tutamayan Pınar ve Melih kahkahalarla gülmeye başladılar. Melih “Ayaklı sinir mi? Allah iyiliğini versin Çilek Kız.” deyince ona dönüp “Siz gülmeye devam edin. Ben gidiyorum.” dedim. Melih gülmeyi bırakıp “Tamam tamam gülmüyoruz. Neyse hadi bin de gidelim.” deyince “Ya yine aynı şey olursa.” dedim. Pınar “Ne oluyor, ne aynı şeyi?” diye sorunca Melih sabah asansörde olanları anlattı. Pınar bana dönüp “Dün de birkaç defa olmuş. Bugün öğleden sonra gelip düzelttiler ama anlattığınıza göre yine sorun çıkmış sanırım.” deyince Melih’e dönüp “Melih, doktorlar sağlıklı yaşam için yürüyün diyorlar. Bence biz de yürüyelim.” dedim. Melih gülerek “Tamam inatçı Çilek. Yürüyelim bakalım.” deyince Kerem’in önünden geçip merdivenlere yöneldim. Aşağı inmeye başladığımda Melih yanıma gelip anahtarımı uzatarak “Anahtarlığın bile çilekli. Sen tam bir çilek canavarısın gerçekten.” deyince Kerem’in hediye ettiği anahtarlıktan tutup aldım anahtarımı Melih’ten. Çantama koyduktan göz ucuyla Melih’e bakıp “Sen ne canavarısın peki?” diye sordum. “Ben hepsinin canavarıyım ama özellikle seçmem gerekirse muz veya üzüm falan derim. Tatlı olan şeyleri daha çok seviyorum çünkü. Çileği de severim ama senin kadar değil.” “Hımm, Çilek çocuk.” “Olmadı ya. Bence Çilek Kız daha güzel.” “Ya ama siz bizi unuttunuz. Kıskanıyorum ben. Biri en sevdiğim ablam, diğeri en sevdiğim ikinci ağabeyim. Hanginizi hanginizden kıskanacağımı şaşırdım.” Pınar’ın söylediğiyle gülmeye başladık. Melih, elini Pınar’ın omzuna atıp “Oy oy ağabeyi kıyamaz bu küçük kıskanca. Kıskanma küçük gevezem.” deyince Pınar gülerek bana dönüp “Erva Abla, sence ben mi daha sosyalim yoksa Melih Ağabeyim mi?” diye sordu. “Sen Melih’i bi’ tık geçiyorsun Pınarcık.” “Bir tık mı? Bence bin tık falan diyecektin de dilin falan sürçtü değil mi Çilek Kız?” Ben Melih’in dediğine gülerken Pınar Melih’e göz devirip yanıma geldi. “Erva Abla, bu akşam film gecesi yapacağız. Önereceğin bir film var mı?” “Hangi tür izleyeceğinize karar verdiniz mi?” “Korku.” “Komedi.” Aynı anda farklı cevaplar veren Pınar ve Melih’e dönüp “Siz daha türüne karar vermemişsiniz ki.” dedim gülerek. Pınar korku, Melih de komedi diye tutturmaya başlayınca şaşkınlıkla onları izlemeye başladım. Allah Kerem’e yardım etsin çünkü bu ikisi insanı çıldırtırlardı. Yolun karşısına geçtiğimizde Pınar “Markete kadar yarışalım ağabey. Kazananın istediği olsun.” deyince Melih bana dönüp “Sakın koşma. Siz Kerem’le yavaş yavaş gelin.” dedi. Pınar koşmaya başlayınca görüşürüz, deyip hızla koşmaya başladı. Melih’in dediğine gülümseyip düşünceli kaçık, diye mırıldandım. Astım hastası olduğumu bildiği için böyle söylemişti. Melih ve Pınar gidince bakışlarımı hemen yanımdaki Kerem’e çevirdim. Hâlâ sinirli olduğunu görünce olduğum yerde durup arkasından ona bakmaya başladım. Elleri ceplerinde yürümeye devam ediyordu. Yanında olmadığımı fark edince arkasını dönüp hızla yanıma geldi. Bu sefer sinirli değil, endişeli görünüyordu. Bende dolu gözlerimle neredeyse ağlamak üzereydim. Kerem tam önümde durup yüzümü görmek amacıyla bana doğru biraz eğilerek “Erva, iyi misin?” diye sorduğunda titreyen sesimle “Ö-özür dilerim.” dedim. “Ne oldu? Hem neden özür diliyorsun ki?” “B-ben… Ben istemeden seni kırdım sanırım. Özür dilerim öyle demek istemedim ama sende son günlerde çok sinirlisin. Hatta eskisinden daha sinirlisin.” Başım yerde Kerem’in söyleyeceklerini beklerken duyduğum kahkaha sesiyle başımı kaldırıp ona baktım. Kerem gülmeyi bırakıp “Erva, sen gerçekten buna mı üzüldün?” diye sorunca evet anlamında başımı salladım. “Neden böyle bir şeye kızayım ki? Üzülme lütfen. Kabul bir şeyden dolayı sinirliydim ama sayende sinir falan kalmadı bende.” “Sen hep gül Kerem. İnan bana gülmek sana çok yakışıyor. Seni sinirli görmeyi hiç sevmiyorum.” Hangi cesaretle söylediğimi bilmediğim sözlerle Kerem’in gülüşü daha da büyüdü. İnci gibi dişlerini göstererek gülümsediğinde kalp sağlığıma zararlı olan bu görüntüyü daha fazla görmemek için başımı önüme eğdim. “Teşekkür ederim. Sende hep gül güzel gözlü. Bende o gözlerde hüzün görmeyi hiç sevmiyorum.” Duyduklarımla yanaklarım yanmaya başladı. Kesinlikle şimdi çilek olmuştum. Başımı kaldırmadan zor çıkan sesimle “Teşekkür ederim.” dedim. Derin bir nefes alıp “Gidelim mi artık? Melih’le Pınar bizi bekliyorlardır şimdi.” dedim. “Gidelim ama beklediklerini sanmıyorum. İkisi de şu an elleri dolu bir şekilde önlerine geleni almakla meşgullerdir.” Kerem önümden çekilince yan yana yürümeye devam ettik. Kerem göz ucuyla bana bakıp “Teşekkür ederim.” deyince bende ona bakıp “Neden?” diye sordum. “Melih’e yardımların için ama sen yine de ne olur ne olmaz tanımadığın insanlara bu kadar çabuk güvenme. Herkes Melih gibi değil sonuçta.” “Melih’e hassasiyetinden dolayı güvendim. Sırf ben rahatsız olmayayım diye yüzüme bile bakmadı. Üstüne bir de kuzeniniz olduğunu öğrenince güvenmem daha kolay oldu.” Kerem “Anladım.” deyip marketin kapısını açtı. Geçmem için kenara çekilince teşekkür edip markete girdim. Melih ve Pınar’ı Kerem’in dediği gibi cipslerin olduğu yerde elleri dolu bir şekilde cips seçerken görünce şaşkınlıkla Kerem’e dödüm. Kerem bu halime gülümseyip göz kırptı ve “Demiştim değil mi?” dedi. Ona doğru bir adım atıp kısık sesle “Bu ikisi kesinlikle kaçık.” dedim. Aynı anda gülmeye başladığımızda bizi yeni fark eden Pınar ve Melih bize döndüler. Kerem “Gel biz sana çilekli süt alalım. Bu iki deliyle biraz daha kalırsak yeni şeyler alabilmek için aldıklarını bize taşıttırırlar.” deyince kasaya geçen Melih ve Pınar’a birazdan geleceğimizi söyleyip sütlerin olduğu yere geçtik. Ağustosun sonuna kadar evden çıkmaya niyetim yoktu. Bu da demekti ki en az otuz kutu süte ihtiyacım vardı. “Acaba şu an otuz tane alsam eve götürmekte zorlanır mıyım?” “Otuz kutu sütü ne yapacaksın Erva?” “Ben onu sesli mi söyledim?” “Evet.” “Tekrar gelip almamak için.” “Yazın başından beri evdesin zaten. Şu son ayı da mı evde geçirmeyi düşünüyorsun?” “Yani, aslında evet. Öyle bir planım var.” “Öyleyse o planı rafa kaldırıyorsun. Şimdilik iki tane yeter.” Kerem iki kutu süt alıp ilerlemeye başlayınca “Ya hayır, iki tane az.” deyip iki kutu süt daha alıp yanına geçtim. Kasaya geçtiğimde Kerem’in önündeki sütleri de alıp önüme çektim. Melih ve Pınar neredeyse bütün marketi aldıklarından onları bekliyorduk. Ödemeyi yapıp çıktığımızda Melih ve Pınar önümüzde bir yandan cips yiyip bir yandan da konuşurlarken biz de Kerem’le arkalarından sessizce yürüyorduk. Kerem’e dönüp “Çilekli süt sever misin?” diye sorduğumda Kerem bana dönüp gülümseyerek “Evet, severim” deyince poşetten iki kutu çilekli süt çıkarıp birini Kerem’e uzattım. Kerem uzattığım sütü alıp “Hâlâ aynısın Erva. Yıllar önce tanıştığım o küçük kız hiç değişmemiş.” deyince “Seni de sima olarak bilemeyeceğim ama kalbinin güzelliği hiç değişmemiş bence.” dedim. “Sima olarak beklediğin gibi çıktım mı?” “Anlamadım?” “Serkan’a ultra yakışıklı olduğumu söylemişsin ya, yani tahmin ettiğin gibi çıktım mı?” Kerem’in gülerek söylediğiyle yanan yanaklarıma inat yüzüne bakmaya devam edip “Ya Kerem, dayımla senin elimden çekeceğiniz var ama.” dediğimde Kerem “Bu benim sorduğum sorunun cevabı değil ama.” dedi. Önüme dönüp “Yakışıklısın.” dedim ve sütümü içmeye başladım. Kerem bir şey söylemeyince göz ucuyla ona baktım. Gülümseyerek verdiğim sütü içtiğini gördüğümde o haline gülümsedim. Şu an çok tatlı görünüyordu. Koskoca başkomisere çilekli süt içirmeyi başarmıştım ve bu durum onu çok tatlı gösteriyordu. Onu izlemeye daldığım sırada beni kendime Melih’in “Oha! Ağabey, Çilek Kız seni de kendine benzetmiş.” diyen sesi getirdi. Melih’e döndüğümde “Aferin çocuklarıma. Uslu uslu sütünüzü için.” deyip önüne döndüğünde Pınar’la aynı anda gülmeye başladılar. Biz de Kerem’le birbirimize döndüğümüzde aynı anda onlara katılarak gülmeye başladık. Apartmana vardığımızda içeri geçtik. Çınar evde tek olduğu için daha fazla vakit kaybetmeden hızla üst kata çıktım. Bizim kata geldiğimizde Melih, Pınar ve az önce olanlardan dolayı yüzüne bakmaya çekindiğim Kerem’e hayırlı akşamlar, deyip eve geçtim. İlk işim hızla odama, Çınar’ın yanına geçmek oldu. Çınar, tam tahmin ettiğim gibi uyuyordu. O haline gülümseyip dolabımı açtım. Pijamalarımı çıkarıp giydikten sonra mutfağa geçip tabağa koydum keki ve dolaptan portakal suyu çıkarıp odama geçtim. Çilekli sütle yemek istemiştim ama yolda içtiğim ve kalan iki çilekli sütümü yarına ve ertesi güne ayırdığım için portakal suyuyla idare edecektim. Kek tabağını ve bardağı masama indirip eskiz defterimi önüme aldım. Kalemlerimi de çıkarıp yıllar önce yüzünü bile görmeden, yıllarca hayal olduğuna inandığım halde sevmekten vazgeçmediğim o güzel yüzü çizmeye başladım.
Geldik bu bölümün sonuna ☺️ İnşallah beğenmişsinizdir dostlar. Eğer beğendiyseniz lütfen aşağıdaki yıldızı parlatır mısınız 🫣 Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Hepinizi, en sevgiliye emanet ediyorum 🤍 |
0% |