@kayraege
|
Selamünaleyküm dostlar. Nasılsınız? Üçüncü bölüm de geldi. Lafı hiç uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar :)
Sabah namazından sonra uykum olduğu halde bir türlü uyuyamadım. Madem uyuyamıyorum bari bu verimli saatleri değerlendireyim deyip Kur'an'ımı açıp okumaya başladım. Bir saat kadar okuduktan sonra ayaklanıp mutfağa geçtim. Kocaman bir bardak kahve yapıp balkona geçtim ve bu sefer tefsir kitabımı açıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Yarım saat kadar da kitabımı okuduktan sonra ayağa kalkıp vücudumu esnetmeye başladım çünkü iyice uyuşmuştu. Masanın üstünden kitabımı, defter ve kalemlerimi aldım. Kupanın kulpunu parmağıma geçirip mutfağa girdim ve kupayı tezgaha bırakıp salona yöneldim. Saat yediye geliyordu. Annem çoktan uyanmış ve hazırlanmıştı. Yanıma gelip "Ben bugün nöbete kalacağım gülüm merak etme olur mu?" dedi. "Anne yine mi ya? Allah aşkına itiraf et, bu hastanede senden ve Hira Abla'dan başka hemşire yok değil mi? Çünkü nöbete sürekli siz kalıyorsunuz." "Abartma Erva. Haftada bir gün kalıyorum sadece." "Neyse, tamam. Bu arada dikkat et kendine. Yemeğini zamanında ye ve kendini çok yorma tamam mı? Aradığımda bunları yaptığını duymak istiyorum." Annem söylediklerimle kahkaha atmaya başladı çünkü ona onun cümlelerini söylemiştim. Burnumu sıkıp "Tamam anneciğim bunları yapacağım ama sen de yap tamam mı?" deyip kapıya yöneldi. Çıktığında arkasından kapıyı kapatıp odama geçtim. Birden uyku bastırmıştı. Bu yüzden uyumak istiyordum. Hemen Duha Namazı kılıp üstüme rahat bir şeyler geçirip yatağa uzandım. Telefonumdan alarmı saat ona kurup gözlerimi kapattım. Alarmın sesiyle gözlerimi açtığımda hâlâ uykumu alamamıştım ama uyumaya devam edersem de bu sefer gece uyuyamayacağımı bildiğimden zor da olsa yataktan doğruldum. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçip kendime küçük bir sandviç hazırladım. Dolaptan çilekli süt çıkarmak için açtım ama maalesef çilekli sütüm bitmişti. Dün alacaktım ama unutmuştum. Kahvaltıdan sonra yapacağım iş belli oldu: Market alışverişi. Portakal suyunun olduğu kutuyu alıp bardağa doldurup kahvaltımı yaptım ve odama geçtim. Odamı toparlayıp oturma odasına geçtim. Aslında yapılacak pek iş yoktu ama yine de temizlik imandan gelir deyip işe koyuldum. Ev işlerini hallettikten sonra duş almak için banyoya geçtim. Duştan sonra saçlarımı kurulayıp sıkı bir topuz yapıp dolabımdan siyah şal ve koyu yeşil elbisemi çıkardım. Hızla giyinip öğle namazını kılıp kapıya yöneldim. Kapıyı kilitleyip merdivenlerden hızlı adımlarla inmeye başladım. Dış kapıdan çıkmadan kulaklığımı takıp müziğimi açtım ve dışarı doğru ilerlemeye başladım. Tam bahçeden çıkacağım sırada kolumu kavrayan elle aniden kendimi geriye attım. Elimi kalbime götürüp kafamı kaldırdığımda karşımda şaşkın gözlerle bana bakan Alper'i buldum. Müziği durdurup "Alper sen miydin? Ödümü patlattın ya." dedim. "Özür dilerim korkutmak istemedim. Seslendim ama duymadın ben de o yüzden..." "Neyse sorun değil. Hayırdır, bir şey mi oldu?" Alper başını sallayıp "Yardımına ihtiyacım var." deyince "Elimden geleni yaparım da sorun ne?" diye sordum. "Sorun Elif. Elif'le barışmam için yardımına ihtiyacım var." Şimdi anlaşılmıştı Alper'in karın ağrısı. Gülümseyip başımı salladım ve "Mesele anlaşıldı. Tamam, yardım ederim. Ben şimdi markete gidiyorum, gelince konuşalım mı?" dedim. "Tamam, bize gelirsin daha rahat konuşuruz." "Yarım saate sizdeyim. Bu arada Ayça Abla evde mi?" "Evde o büyük cadaloz. Tutturdu yardım etmem diye. Bununla da yetinmedi üstüne iyi de bir fırça attı." Alper'in söylediğiyle gülerek "Neyse sen Ayça Abla'yı bana bırak. Görüşürüz." dedim. Alper de görüşürüz deyince hızlı adımlarla markete yöneldim. Marketten üç kutu çilekli süt bir de Ayça Abla'nın sevdiği çikolatadan aldım. Alper'e yardım edeceğim için bana kızacaktı çünkü. Bu yüzden çikolatayla biraz yumuşamasını ümit ediyordum. Gerçi o benim gibi değildi. Ben karşıma bir kutu çilekli sütle çıksa kızgın olduğum kişiyi hemen affederdim ama Ayça Abla biraz inatçı bir kızdır. Birkaç temizlik malzemesi ve Alper'in sevdiği ve aynı zamanda benim de favorim olan çikolatadan iki tane alıp kasaya yöneldim. Ödemeyi yapıp marketten çıktım. Öğle vakti çıkmak iyi bir fikir değildi. Market yakın olsa da hava sıcaktı. Eve geçip aldıklarımı hızla yerine koydum. Telefonumu cebimden çıkarıp Alper'e mesaj attım. Kapıyı açıp beni beklemesini yazdım. Anında cevap verince elime çikolataları alıp üst kata çıktım. Kapıda beni bekleyen Alper'e çikolatayı uzatıp "Afiyet olsun." dedim. "Sağol. Ama ne için bu?" "Bugün uslu bir çocuk olmaya karar verdiğin için." Oturma odasına geçtiğimde Ayça Abla kollarını kavuşturmuş sinirli bir yüzle bana bakıyordu. Elimdeki çikolatayı sallayıp "Bu beni affetmeni sağlar mı?" deyince "Sağlamaz çilekli süt. Sen düşmanla işbirliği yapıyorsun." dedi. Alper yanıma gelip "Abla düşman falan ayıp oluyor. Yeter ya. Farkında değilsin ama çocuk gibi davranıyorsun." deyince Ayça Abla sinirle "Bana bunu dün abuk sabuk laflarla zavallı bir kızın kalbini kıran sen mi söylüyorsun?" dedi. Alper kollarını önden birleştirip başını yere eğdi. "Abla pişmanım işte neden anlamak istemiyorsun? Şu an o kızın kalbini tamir etmek ve beni affetmesini sağlamak için elimden geleni yapmaya hazırım. Lütfen bana yardım edin." Ayça Abla'ya döndüğümde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Alper'e bakıyordu. Sonunda dayanamayıp Alper'in yanına gelip sıkıca sarıldı. "Tamam, yardım edeceğim inatçı keçi. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsın." Elimdeki çikolatayı alıp "Affettim seni de, hadi oturun da konuşalım. Ben soğuk bir şeyler alıp geliyorum." deyip mutfağa geçti. Alper'e döndüm. O da bana bakınca aynı anda gülmeye başladık. Eliyle Ayça Abla'nın oturduğu koltuğu gösterip kendisi de tam çaprazdaki koltuğa oturdu. Ayça Abla limonatalarla içeri girip bana uzatınca buz gibi limonatadan kocaman bir yudum aldım. Ayça Abla yanıma oturup "Yapacağın şey belli odunlukta yüksek lisans yapmış kardeşim. Gidip kıza ben bir odunluk yaptım. Ben odun olduğum için bu normal gerçi orası ayrı mesele ama şimdi çok pişmanım. Söz veriyorum bir daha o güzel gözlerinden benim yüzümden bir damla yaş bile gelmeyecek, bir daha ne ben seni üzeceğim ne de başkasının üzmesine izin vereceğim. Ne olur beni affet. Çok özür dilerim Elif diyeceksin." deyince dayanamayıp gülerek "Abla bence direkt evlenme teklifi etsin." dedim. Alper "Bence de abla ya. Bu ne böyle?" deyince Ayça Abla "Daha iyi bir fikrin varsa söyle hödük. Onu aşık olduğun kızı kırmadan önce düşünecektin." dedi. Şaşkın gözlerle bir Alper'e bir Ayça Abla'ya baktım. Ayça Abla ona baktığım sırada göz kırptı. Yok artık. Alper Elif'i seviyor muydu? Alper'e döndüğümde gözlerini kısmış yere bakıyordu. "Alper bu doğru mu?" Alper kekeleyerek "As-aslında..." deyince hızla lafını bölüp "Kekeledin, sen Elif'e aşıksın. Bu cümleyi Elif'in bana okuttuğu kitaplarda çok okumuştum. Birine aşık olup olmadığı sorulduğunda kekelemeye başlarsa çok yüksek ihtimalle aşık demekmiş. Galiba doğru. Sen de şu an kanıtısın." dedim. Ayça Abla küçük bir kahkaha atıp "Tamam tamam, daha fazla utandırmayalım minik kardeşimi. Elif onu nasıl affedecek onun üzerine kafa yoralım." dedi. Elif'in de kendisini sevdiğini Alper biliyor muydu acaba? Bunu öğrenmem gerekiyordu. Ayça Abla'ya eğilip kısık sesle sorduğumda hayır anlamında başını sallayıp "O yüzden bu halde ya bu deli?" dedi. Açıkçası rahatlamıştım çünkü Elif Alper'in bilmesini istemiyordu ve bunu Alper'e Elif'in söylemesi de en doğrusu olurdu. Tabi aynı şekilde Alper de duygularını Elif'e bizzat kendisi söylemeliydi. Alper'e dönüp "Elif sana çok mu kızgın?" diye sordum. Alper dün mesaj attığını, Elif'in hiçbirine dönmediğini, en son da yedinci aramasında telefonu açıp Alper benimle bir daha konuşma deyip telefonu kapattığını söylediğinde çok şaşırdım. Dün ağladığı an gözümün önüne geldi. Ah be Elif'im. Sırf ben üzülmeyeyim diye ne kadar üzüldüğünü göstermemişti. Ayağa kalkıp "Ben Elif'le konuşmaya gidiyorum. Ne halde olduğunu görsem iyi olacak. En azından ne yaparsan seni affeder onu da öğrenmeye çalışırım." dedim. Alper ayağı kalkıp "Harikasın Erva. Çok sağol." deyince "Çilekli milkshake istiyorum. Bir de çilekli süt." dedim. "Elif beni affetsin de isteklerin başım gözüm üstüne." Ayça Abla "Bende milkshake istiyorum. Bir de beş paket çikolata. Bir de... Neyse şu an aklıma gelmiyor. Bir liste hazırlayıp öyle söyleyeyim en iyisi." deyince gülerek kapıya yöneldim. Alper arkamdan kapıyı kapatınca Elifler'in zilini çaldım. Kapıyı Elif'in kardeşi Ensar açtı. Çikolata Ensar'a nasipmiş. Cebimden çikolatayı çıkarıp uzattığımda "Teşekkür ederim." dedi. "Rica ederim canım benim, afiyet olsun. Elif Ablan evde mi?" Elif "İçeri gel Erva'm." deyince evde olduğunu anladım. Ensar'ın saçlarını karıştırıp içeri geçtim. Elif odasının kapısından başını uzatmıştı. Gelmemi işaret edip odasına geçti. Arkasından odaya girip kapıyı kapattım. Elif yatağının ucuna oturup başını eğip ayaklarına bakmaya başladı. İyi görünmüyordu. Açıkçası tek derdim bir an önce barışmaları ve mutlu olmalarıydı. "Alper'den kaçmaya devam edecek misin? Çünkü haline bakılırsa hâlâ ona aşıksın." Elif şaşkınlıkla kafasını kaldırıp "Ondan kaçtığımı da nereden çıkardın?" deyince Alper'i nasıl affedeceğini öğrendikten sonra söylerim diye düşünüp "Her halinle belli ediyorsun. En basiti de kapıyı Ensar'a açtırman." deyip ona doğru yürüdüm. Masasının önündeki sandalyeyi tam karşısına çekip oturdum. "Alper'i görürüm umuduyla kapıya koşan Elif değilsin artık." Elif başını yeniden ayaklarına eğdi. Ah alper ya. O enerjik, şakacı, hayalperest kız gitti yerine ne geldi sayende. "Elif, Alper'i affedecek misin?" Başını kaldırıp "Beni bir daha kırmayacağından emin olursam elbette. Beni sevmese de olur. Ben aşkımı sessizce içimden de yaşarım ama benimle dalga geçmeyecek, beni bir daha kırmayacaksa affederim Erva. Bunu gerçekten içten bir özürle dile getirse de yeter." dedi. Gözünden bir damla yaş yanağından süzüldü. Ardından bir diğeri daha. Elimi yanağına koyup "O zaman karşısına çık. Belki seni görmesi gerekiyordur özür dilemesi için." dediğimde başını kaldırıp "Komik olma Erva. Alper'den bahsediyoruz. Ben yoruldum artık beni görmesi için çabalamaktan. Uzun zamandır hep onunla didişme, uğraşma yoluna gittim ama bu son olanı en ağırı oldu. Ben..." deyip devamını getiremedi ve daha çok ağlamaya başladı. Bıraktım, ağlasın, döksün içini diye. Yanına oturup sarıldım. Öylece durduk yine. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Bir ara Ensar odaya girdiğinde sustu ve başını boynuma gömüp yüzünü sakladı. Hale Teyze de arkasından gelip bizi o halde görünce hiçbir şey demeden çıktı. Bir süre sonra Elif sakinleşince yüzüne yapışan saçlarını kulaklarının arkasına çektim. Yüzünü avuçlayıp "Elif, hayat; çaba ve sabırla dokunan bir kumaştır. Bazen yorulursun, bazen ilerlediğini göremezsin ama her ilmek yerini bulur. Beklerken aslında güç toplarsın çünkü gerçek teslimiyet, kayıtsızlık değil inançtır. Ne zaman olacağını bilmesen de, her şeyin zamanı geldiğinde güzelleşeceğini bilirsin. Çabaların boşa değil, güzel günler yakın. Gözle göremesen de, içten içe büyüyen, filizlenen bir güzellik seni bulacak. Sabret, en önemlisi de derdi verene güven çünkü dermanını da o verecek." dedim. Elif derin bir nefes alıp "Yoruldum. Üzülmekten yoruldum." diye mırıldanınca "Üzülme, Allah herkesin, her şeyin yardımcısıdır. Kalbine ferahlık verecektir. Yoruldum diyorsun, kalk namaz kıl. Aç derdini O'na Elif. Bak az önce ikindi ezanı okundu. Öğleyi kıldın değil mi?" dedim. Elif başını sallayıp evet deyince gülümseyip "Hadi o zaman. Kalkıp abdest al ve ikindiyi kıl bu sefer. Biraz Kur'an oku. Zikir çek sonra ve Allah'tan ümidini kesme. Her şey yoluna girecektir O'nun izniyle." deyip ayaklandım. "Ben gideyim artık. Allah kabul etsin. Kendine geldiğin zaman bir alt kattayım. İstersen sen gel, gelmemi istersen de araman yeterli." deyip kapıya yöneldim. Kapıyı açacağım sırada bana seslendi. Arkamı döndüğümde hızla ayağı kalkıp yanıma gelip sıkıca sarıldı. "İyi ki varsın." "Sende Elif'im, sende" Birbirimizden ayrılınca "Neyse bugünlük bu kadar yeter. Bu kadar sarılma, ağlama beni aşıyor. Yarın eski Elif'i görmek istiyorum." deyip odasından çıktım. Dış kapıya yöneldiğimde kapıda Hale Teyze'yi gördüm. Başıyla dışarıyı işaret etti. Kapıdan çıktığımda "Erva, kızımın nesi var? Dünden beridir doğru düzgün bir şey yemiyor ve çok üzgün. Niye ağlıyordu?" diye sordu. Elif'in iyi olduğunu, sorununu kendisinin söylemesinin daha doğru olduğunu ama endişelenecek bir şey olmadığını söyleyip Hale Teyze'yi sakinleştirdim. Konuşmamız bitince hayırlı günler deyip merdivene yöneldim. Hale Teyze kapıyı kapatıp içeri geçince derin bir nefes aldım. Çok şükür atlatmıştım. Bir alt kata inip cebimden anahtarımı çıkardım. Kapıyı açacağım sırada Pınar "Erva Abla." deyince ona döndüm. Pınar ve annesi olduğunu düşündüğüm bir kadın bana bakıyorlardı. Tebessüm edip "Selamünaleyküm." dedim. Aynı anda "Aleykümselam." dediklerinde durdum. Eee şimdi ne olacaktı? Neyse ilk ben konuştum şimdi onlar konuşsun diye düşünürken Pınar'ın annesi "Kızım, annen döndü mü işten? Ona da selam vereydim." deyince "Hayır efendim. Annem bugün nöbete kalacak." dedim. "Anladım. Neyse, hadi sende gel bize. Çok güzel dolma yaptım şimdi tek başına yeme." "Teşekkür ederim efendim. Zahmet vermeyeyim size. Düşünmeniz yeter." Adını bilmediğim için efendim dediğim kadın sitem dolu bir sesle "Estağfurullah kızım ne zahmeti. Bak üzme beni. Davete icabet etmek gerek. Hem ben seninle tanışmadım. Gel hadi." dedi. Pınar yanıma gelip "Evet Erva Abla, gel hadi ya lütfen. Hem dün konuşmamız yarım kaldı, devam ederiz en azından. Hadi gel, yoksa sen gelene kadar susmam ona göre." deyince gülerek "Tamam Pınarcık geliyorum. Bu iki tatlılığa hayır demek ne mümkün ama önce izninizle ben ikindi namazını kılıp gelsem." dedim. Pınar'ın annesi "Tabi kızım, kıl sen namazını. Allah kabul etsin." dedi. "Amin. Allah razı olsun." Kapıyı açıp hızla eve girdim. Kapının arkasında yere çöküp başımı iki elimin arasına aldım. Tek istediğim eve gelip kahve ve kitap keyfi yapmaktı ama evrenin benim için farklı planları vardı. Telefonum çalınca çantamdan çıkarıp hızla açtım. "Efendim Alper." "Erva, meraktan öleceğim artık. Ne dedi, ne yapmam gerekiyor? Lütfen söyle bana." Alper'in hızla söylediği cümlelerle kıkırdamaya başladım. Alper "Gülme kızım ya, söyle işte ne dediğini." deyince "Özür dilemen yeterli Alper ama bir sorun var ki o da Elif'in seni görmek istememesi." dedim. "Neyse hallederiz onu bir şekilde. Hallederiz değil mi?" Küçük bir kahkaha atıp "Hallederiz merak etme. Benim şu an işim var. Daha sonra konuşuruz olur mu?" dedim. "Tamam. Teşekkür ederim Erva. Sen birtanesin." "Rica ederim, sende. Neyse ben kapatıyorum. Görüşürüz, Allah'a emanet olun." "Görüşürüz, sen de." Telefonumu çantama koyup odama yöneldim. Şal ve bonemi çıkarıp lavaboya geçip abdest aldıktan sonra yeniden odama gelip namazımı kıldım. Kıldıktan sonra hızla evden çıktım. Kapıyı kilitleyip karşı dairenin zilini çaldım. Kapıyı yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Pınar açtı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtiğimde ne olduğunu anlamadan Pınar bana sarıldı. "Hoşgeldin Erva Abla." "Kız sağır değil deli kızım. Bağırmana gerek yok." Ben Pınar'ın annesinin dediğine gülerken Pınar dudaklarını büküp başını eğdi. Annesi de gelip bana sarıldıktan sonra Pınar kolumdan tutup "Hadi gel." dedi. Oturma odasına geçip koltuğa oturduğumuzda annesi elinde çay tepsisiyle içeri girdi. Pınar önüme bir sehpa çekip mutfağa yöneldi. Elinde içinde kek ve kurabiyelerin olduğu tabaklarla dönüp birini önüme bırakıp yanıma oturdu. Annesi de hemen çaprazımızdaki koltuğa geçti. Çayından bir yudum alıp "Eee kızım nasılsın? Erva'ydı adın değil mi?" dedi. "Evet efendim Erva. Elhamdülillah iyiyim, siz nasılsınız." Kaşları çatılınca ne yaptım ki sinirlendi diye düşünmeye başladım. "Kızım bana Esma Teyze de. Ne öyle efendim falan. O kadar mesafe koymana gerek yok. Rahat ol." Pınar küçük bir kahkaha atıp "Rahat ol gerçekten. Annem gelemez böyle mesafelere. Bir de o kaşlar çatılmasın aman ha. Duvar bile dayanmaz." deyince bende gülmeye başladım. Başımı sallayıp "Peki Esma Teyze." dedim. "Nasıl olduğumu sormuştun, ben de iyiyim kızım. Sağol." Esma Teyze önce büyüklerin klasik sorularıyla başlayıp sonra da kendinden bahsetti. Açıkçası Kerem'i bilmiyorum ama Pınar kesinlikle annesiydi. Sima olarak benzemiyorlardı ama huy olarak aynılardı. Onlardan önceki karşı komşudan sonra bu kadar iyi insanların gelmesine sevinmiştim. Esma Teyze ayağa kalkıp "Siz devam edin kızlar, benim mutfakta işim var." deyip mutfağa geçti. Pınar da ayaklanıp "Erva Abla, ben defter ve kalemlerimi alıp geliyorum. Sana soracağım bir sürü sorum var." deyip hızla odasına yöneldi. Defter ve kalemleriyle geri dönüp yanıma oturdu ve sorularını sormaya başladı. Bölümüm zor muydu? Avantajları nelerdi? Okuduğum üniversitedeki hocalar anlayışlı mıydı? Bitirince iş bulma imkanı var mı? Nasıl çalıştım, hangi kaynakları kullandım falan filan... Sorduğu bütün soruları bildiğim kadarıyla cevapladım. Pınar "Sorularım bitti." deyince "Umarım yardımcı olabilmişimdir." dedim. "Oldun Erva Abla. Çok teşekkür ederim." "Rica ederim." "Ben şunları bırakayım, bir de elimi yüzümü yıkayayım geliyorum." Pınar mürekkepli ellerini gösterince başımı sallayıp gülümsedim. Kağıttan çok elini kullandığı için elinde rengarenk çizgiler vardı. Ayaklanıp gittiği sırada kapı çaldı. Esma Teyze "Kızlar kapıya bakın size zahmet." deyince ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Pınar açamayacağına göre mecburen ben açacaktım. Kapıyı açtığımda Kerem ayakkabılarının bağcıklarını çözüyordu. Başını kaldırıp "Çok şükür açtın mavişim." dedi. Beni fark edince şaşkınlıkla bana bakmaya başladı. Bende aynı şaşkınlıkla dudağının sol tarafına bakıyordum çünkü dudağı patlamıştı ve kanıyordu. Morluklara bakılırsa kötü bir yumruk yemişti. Kerem başını eğip arkamdan içeriye baktı. Sonra arkasını dönüp bizim daireye baktı. Yeniden bana döndüğünde elini ensesine koyup "Ben doğru geldim değil mi?" dedi gülerek. Gözümü yüzünden ayırmadan başımı sallayıp elimle dudağını gösterdim. "Kim yaptı bunu?" "İçeri geçip anlatsam..." Adamı kendi kapısının önünde beklettiğimi fark etmem için bunu söylemesi gerekmiş. Ben neden Kerem'le her karşılaştığımda rezil oluyordum ki? İçimden kendime sayıştırırken kenara çekildim. Kerem içeri girer girmez mutfaktan çıkan Esma Teyze "Kerem, ne oldu senin dudağına oğlum?" diye sordu endişeyle. Kerem "Bir şey yok anne. İyiyim." deyip Pınar'a döndü. "Mavişim, şu ilk yardım malzemelerini getirir misin?" deyip oturma odasına geçti. Pınar ilk yardım çantasını getirip malzemeleri çıkarıp Kerem'in önüne indirdi. Kerem, ne yapacağını bilmiyormuş gibi önündeki malzemelere bakınca dayanamayıp yanına geçtim. Pınar'a dönüp "Pınar, biraz temiz su getirir misin?" deyip önümdeki gazlı bezi aldım. Pınar suyu getirince yavaşça üzerine döküp şaşkınlıkla bana bakan Kerem'e döndüm. "Biraz daha bana döner misin?" Kerem dediğimi yapıp bana dönünce gazlı bezi yavaşça dudağına götürüp dudağını temizlemeye başladım. Temizledikten sonra medikal eldivenlerden birini takıp antiseptik kremi dudağına sürdüm. Pansumanı yaptığım süre boyunca şaşkınlıkla bana bakıyordu. Açıkçası bende şaşkınım ama ne yapayım Kerem? Malzemeleri ilk defa görüyormuş gibi bakınca yardım etmek istedim. Dudağı biraz kanamaya devam ettiği için küçük bir bant yapıştırıp ondan uzaklaştım. Elimdeki medikal eldiveni çıkarınca Pınar yanıma gelip önümden atılacakları aldı. Bende malzemeleri çantaya koyup önüme döndüm. Göz ucuyla Kerem'e bakıp "İyi misin?" diye sorduğumda Kerem gülümseyip "Evet İyiyim, teşekkür ederim. Sen psikoloji öğrencisi olduğuna emin misin? Şu an tıp okuyorum dersen inanırım." deyince gülümseyip "Annem hemşire diye biliyorum bu tür basit tedavi yöntemlerini. Bir de ilk yardım eğitimi almıştım lise zamanlarında. Onun da etkisi var biraz." dedim. Esma Teyze derin bir nefes alıp "Pınar, su getir kızım. Ah oğlum yine ne oldu? Sen bir gün bir yerin kırılmadan, morarmadan eve gelsen olmaz mı?" deyince bir an şaşırdım. Ne yapıyordu ki bu kadar? Kavgacı birine benzemiyordu. Aksine güler yüzlü kendi halinde biri gibiydi. Pınar elinde bir tepsiyle yanımıza gelip hepimize bir bardak su uzattı. Kendisi de suyunu alıp annesinin yanına geçti. Kerem hızla suyundan birkaç yudum alıp "Dediğim gibi iyiyim anne, merak etme. Bugün, size bahsettiğim uyuşturucu operasyonu vardı. Orada kaçan herifin birini tutarken oldu ama operasyon başarılı neyse ki." dedi. Başım yerde olanları anlamaya çalışıyordum. Uyuşturucu, operasyon? Kafam karışmıştı. Suyumdan içtiğim sırada Pınar "Başkomiser olmak kolay mı anne?" deyince öksürmeye başladım çünkü içtiğim su boğazımda kalmıştı. Kerem polisti, hem de başkomiser. İlk tanıştığımız gün Elif sanıp başkomiserler hakkında atıp tutmuştum. Hem de bir başkomisere.
Evet Erva hem de bir başkomisere. Kısacası tam adamına 🤭 Geldik üçüncü bölümün sonuna. Bu bölümün bazı yerlerinde dayanamayıp gülünce annem bana kızım delirdi bakışları atıp durdu. O bakışlar altında yazmayı bitirdim neyse ki. Umarım beğenmişsinizdir. Yarın yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |