Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4- Aile

@kayraege

Selamünaleyküm kıymetli okurlar.

Yeni bölüm yine tam zamanında geldi. Aferin bana 😅

Eğlenceli olduğunu düşündüğüm bir bölüm oldu. İnşallah sizler için de beğeneceğiniz bir bölüm olur.

İyi okumalar dilerim :)

 

 

Pınar yanıma gelip sırtıma vurmaya başladı. Kendime geldiğimde derin bir nefes alıp Kerem'e döndüm.

"Sen başkomiser misin?" diye sorduğumda başını salladı. Ne olduğunu anlamış olacak ki kıkırdamaya başladı.

Pınar'a dönüp "İyiyim, teşekkür ederim." dediğimde bir Kerem'e bir bana bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Annesi de anlamamıştı ama sorgulamadı.

Pınar'a dönüp "Hadi kızım birazdan baban gelir sofrayı kurmaya başlayalım." dedi.

Ayaklanıp yardım etmeye niyetlendim. En azından Kerem'den uzak olurdum diye düşündüm ama Esma Teyze kesinlikle kalkmayacaksın deyince el mahkum yeniden oturdum.

Başım yerde halı desenlerini gözlerimle çiziyordum belki bir ümit zaman geçer diye. Boğazımda kalan su yüzünden yeniden öksürmeye başladım.

Kerem boğazını temizleyip "İyi misin?" diye sorunca başımı sallayıp "Evet iyiyim. Kusura bakma şu an çok şaşkınım. Yani şey... Kusura bakmayın." dedim.

"Öncelikle rahat ol lütfen. Senli benli konuşabilirsin."

"Teşekkür ederim. Kusura bakma şu an sana karşı çok mahcup hissediyorum. Bir de dediğim gibi çok şaşkınım."

Kerem dediğimle gülmeye başladı. Hemen ardından da "Açıkçası ilk tanıştığımız gün bende çok şaşırdım. Kapıyı annem yaşlarında birinin açmasını beklerken genç bir kızın açması, sonra bana canım benim demesi ve başkomiserleri sevmediğini söylemesi, beni fark ettiğinde adını bile söyleyemeyecek kadar şaşkın olması..." dedi.

Şu an yüzümün kırmızıdan mora geçtiğine emindim.

Ellerimle yüzümü kapatıp "Tamam, lütfen daha fazla anlatmayın başkomiserim." dedim.

Ellerimi yüzümden çekmeden "Beni tutuklamayacaksın değil mi?" diye sordum.

Kerem yeniden gülmeye başlayınca ellerimi yüzümden çekip ona baktım.

"Neden tutuklayayım ki Erva?"

"Kitaplardaki başkomiserler böyle durumlarda, başkomisere hakaretten seni tutukluyorum derler ya. Hani o yüzden..."

Kerem derin bir nefes alıp "Çok kitap okuyorsun. Hayat onlardaki gibi değil çoğu zaman inan bana. Kitaplar bazen durumu olduğundan ya daha basit, ya da daha zor gösterir. İkisinin ortası da gerçek dünyadır ve gerçek dünyada bir başkomiser, kitap okuduğu için gözünün önündekilerini bile göremeyecek kadar kendini kaptıran insanları tutuklamaz merak etme." dedi.

Pınar yanımıza gelince göz ucuyla ona bakıp yeniden Kerem'e döndüm.

"Ben kendimi kaptırmadım ki. Sadece Elif'i bekliyordum. Arayıp yanıma geleceğini söylediği için seni o zannettim. O yüzden öyle davrandım."

"Benim yerime bir hırsız gelip evi soysaydı sen kitabın bittiğinde fark ederdin."

Kerem'in dediğine gülerek "Aslında haklısın. Bunu annem de söyler çoğu zaman." dedim.

Pınar "Neyden bahsediyorsunuz? Hiçbir şey anlamadım konuşmalarınızdan." deyince Kerem ayağa kalkıp "O bizim aramızda küçük geveze, sen bilmesen de olur." deyip Pınar'ın saçlarını karıştırıp odadan çıktı.

Pınar konuşacağı sırada kapı çaldı. Ayağı kalkıp "Babam geldi. Şimdi onunla da tanışacaksın. O annem gibi değil, daha ağırbaşlı ve anlaşılması daha kolay biri." deyip kapıya yöneldi.

Dediğiyle başımı eğip gülmemek için alt dudağımı ısırmaya başladım. Alemdi bu kız.

"Hoşgeldin baba. Gel bak misafir var."

Pınar babasıyla içeri girince ayağa kalktım. Babasını görünce Pınar'ın kime benzediğini anlamış oldum çünkü babası da onun gibi mavi gözlü ve sarışındı.

"Hoşgeldin kızım, nasılsın?"

"Hoşbuldum efendim. Elhamdülillah iyiyim. Siz nasılsınız?"

"Hamdolsun iyiyim bende. Hiç rahatsız olma otur yerine."

Yerime geçince yüzündeki gülümsemesini hiç bozmadan "Adın neydi kızım?" deyince "Erva." dedim.

"Bende Süleyman. Çok memnun oldum. Siz oturun ben geliyorum."

Süleyman Amca çıkınca Pınar'a dönüp "Kerem'le kardeş olduğunuzu öğrenince çok şaşırmıştım. Çünkü birbirinize hiç benzemiyordunuz ama şimdi anne ve babanı görünce daha iyi anlamaya başladım." dedim.

"Bu tepkiyi pek çok kişi veriyor ve katılıyorum, birbirimizle alakamız yok. Bir de benim çok konuştuğumu ama ağabeyimin sessiz olduğunu söylerler ama inan çok konuşan biri değilim. Sadece hızlı konuşuyorum ve en azından kabul ediyorum." deyip nefes aldı.

Hızlı konuştuğu için kıpkırmızı olmuştu. Ben o haline gülerken Kerem de yanımıza gelip Pınar'ın yanaklarını sıkmaya başladı.

"Senin dilinin kemiği eğildi yine. Bak kız yemeğe oturmadan kaçacak Pınar. Sonun annemin elinden olacak, demedi deme."

İyi insan lafının üstüne misali Esma Teyze yanımıza gelip "Hadi yemeğe çocuklar." deyince Pınar'dan lavaboyu göstermesini istedim. Elimi yıkayıp Pınar'ın yanındaki sandalyeye oturdum.

Başa Süleyman Amca geçmişti ve maalesef karşıma Kerem düşmüştü. Hâlâ mahcup hissediyordum ona karşı çünkü direkt sen emniyette sadece şöyle bir görünüp hava atayım demek için varsın demiştim. Hem de yüzüne yüzüne.

Başımı eğip derin bir nefes alıp kendi kendime "Rahat ol Erva. Komşularla daha önce de yemek yemiştin. Kerem'i Murat Ağabey gibi düşün. Pınar'ı da yeni bir arkadaş olarak." deyip kendimi teskin ettim.

Esma Teyze önümdeki tabağı sarma ve dolmalarıyla doldurup bana uzattı. Tabağa korku dolu gözlerle baktım çünkü bana o tabak bitecek demişti ama bitirebileceğimi sanmıyordum. Bitirmeye kalksam da kesinlikle geri çıkaracaktım.

Pınar yavaşça koluma vurup "Merak etme ben sana yardım ederim." deyince teşekkür edip önüme döndüm.

Süleyman Amca "Annen baban nasıllar kızım? Annenle ayaküstü tanıştık piknik günü ama babanla tanışamadık." deyince elimdeki çatalı tabağıma düşürdüm.

Esma Teyze "Süleyman..." dedi kızgın bir ses tonuyla. Sanırım o durumu biliyordu ama bana bakan üç çift meraklı göz belli ki bilmiyordu.

Boğazımı temizleyip "Babam üç yıl önce vefat etti efendim." dedim.

Boğazıma yine o yumru oturmuştu. Gözlerim yanmaya, kalbim acımaya başlamıştı. Zamanla alışırsın diyorlar ama ben alışamıyordum. İnsan alışamıyor babasının yokluğuna. Hep bir yanı eksik kalıyor. O boşluk kapanmadığı gibi her ondan bahsedildiğinde de daha fazla açılıyordu. Kabuk tutmuş bir yarayı yeniden kanatmak gibiydi. Kapandı sanıyorsun, meğerse kapanmamış. Küçücük bir hamle yetiyordu yeniden açmaya.

Önümdeki sudan küçük bir yudum alıp gülümseyerek Süleyman Amca'ya döndüm çünkü mahcup olmuş gibi bakıyordu.

"Kusura bakma kızım, bilmiyordum."

"Estağfurullah efendim, ne kusuru. Nereden bilecektiniz ki."

Ortamdaki soğuk havayı dağıtmak için "Efendim, siz ne iş yapıyorsunuz? Siz de emniyet amiri falan olduğunuzu söylerseniz hiç şaşırmam." deyince Süleyman Amca gülerek "Yok Erva kızım, ne amiri. Evde bize yeterince korku yaşatan biri var, ben eksik kalayım." deyip Kerem'e döndü.

Kerem'de gülerek çatalındaki kocaman dolmayı ağzına koydu. Bu erkekler hem bu kadar büyük lokmayı hem de hızlı yemeyi nasıl beceriyorlar hiç anlamıyordum.

Süleyman Amca yeniden bana dönüp "Ben makine mühendisiyim." deyince Esma Teyze'ye dönüp "Peki sen Esma Teyze?" dedim.

"Ben de İngiliz dili ve edebiyatı bölümünden mezunum. Uzun süre tercümanlık yaptım ama Pınar doğduktan sonra bıraktım."

"Kadıncağız ağabeyimden sonra benim gibi bir hazineyi görünce hayatını bana adamaya karar verip işini bıraktı."

Pınar, Esma Teyze'ye öpücük atıp "Canım annem benim." deyince hepimiz gülmeye başladık.

"Kadın senin gibi bir baş belasını kimseye bırakamadığı için bıraktı işini mavişim."

Pınar Kerem'e "Kıskanma ağabey." deyip bana döndü.

"Kendisi hâlâ kabullenmedi annemle babamın en sevdiği evladının benim olmasını, kıskanıyor işte." deyince başımı eğip gülmeye devam ettim.

Aklıma dayım geldi o an. Biz de onunla Pınar ve Kerem gibiydik. Onunla olan anılarımı düşünürken Süleyman Amca'nın bana sorduğu soruyla kafamı kaldırıp ona döndüm.

"Sende üniversite mi okuyorsun kızım?"

"Evet efendim psikolojik..."

Süleyman Amca lafımı kesip "Kızım efendimi falan bırak, rahat ol lütfen." deyince gülümseyip başımı salladım.

"Teşekkür ederim efen... Yani Süleyman Amca. Erciyes Üniversitesi psikolojik danışmanlık bölümündeyim. İkinci sınıfım bu sene "

"Maşallah, demek psikoloji. Allah kolaylık versin. İyi bari tehlikeli işlere kalkışacak bir meslek seçmemişsin. Yoksa genç yaşında sende her gün bir yerlerini kırar dururdun."

Süleyman Amca lafını bitirip yeniden Kerem'e döndü. Söylediklerine bakılırsa Kerem'in işini onaylamadığı belli.

Kerem istifini hiç bozmadan "Baba kabul et artık. Dört yıldır kabul ettiremedim sana." dedi.

Vay be demek dört yıldır bu işin içindeydi.

Süleyman Amca hızını kaybetmeden "İsterse on dört yıl geçsin demeye devam edeceğim Kerem. Bak yine bir yerlerini morartıp eve geldin." deyince dayanmayıp "Eve her gün böyle mi geliyorsun?" diye sordum.

Kerem anında bakışlarını bana çevirip "Hayır tabi ki Erva. Göreve ilk başladığım zaman senin yaşlarındaydım. O zamanlar bu bahsettikleri durum çok yaşandı ama ondan sonra pek ciddi durumlar yaşanmadı. En son altı ay önce falan gözümde bir morlukla eve geldim. Sen bakma bizimkilere hâlâ ilk yıllarımdaki şoku atlatamadılar." dedi.

"Kaç yıldır başkomisersiniz peki?"

"Bir yıl oldu neredeyse. Caddenin sonundaki karakoldayım. Zaten özellikle bana yakın olmak için buraya taşındılar."

Göreve ilk başladığında benimle yaşıtmış. Demek ki şimdi 25 yaşında. Ailesinin gurur duyması gereken bir durum bence. Genç yaşta başkomiser olmayı başarmış ve bunu başardığına göre işinde gerçekten iyi olmalı.

Esma Teyze "Ne yapalım, bizde başka çare bırakmadın ki. Neyse misafirimizin yanında bu konuyu konuşmayalım." deyince ona dönüp "Esma Teyze, bence gurur duymanız gerekiyor oğlunuzla." deyip göz ucuyla Kerem'e baktım.

"Genç yaşta başkomiser olmayı başarmış ve bunu başardığına göre işinde gerçekten iyi. Her mesleğin kendine göre zorlukları vardır. Mesela ben psikolog olmak istediğimi anneme söylediğimde bana sürekli kızım okulda rehber öğretmeni ol, delilerle uğraşma biri sana zarar verir falan der durur. Hâlâ kabul ettiremedim." deyince hepsi gülmeye başladılar.

Esma Teyze "Sevil haklı ama Ervacığım. Git okulda küçüklerle uğraş. Çocukların sorunu daha çözümlenebilir. Hele bir de ilkokulda olursan en büyük şikayet bir kızdan gelir, o da öğretmenim şu benim saçımı çekti olur." dedi.

Gülümsemekle yetindim söylediğine. Bunun açıklamasını yapmayacaktım. Çocukların psikolojik sorunları yok gibi gelebiliyor ama büyüyünce oluşan pek çok sorunun çocukluktan kaynaklandığını ebeveynlerin anlaması çoğu zaman güç oluyor. Bunu açıklamaya kalkarsam sabaha kadar burada kalmam gerektiğini bildiğimden başımı önümdeki tabağıma çevirip sessizce yemeğimi yemeye devam ettim.

Yemekten sonra Esma Teyze'yi zorla oturtup Pınar'la sofrayı kaldırdık. Çay için suyu üstüne koyup mutfaktaki masaya oturduk. Annem aradığı için Pınar'dan izin alıp salona geçtim.

"Efendim Sevil Sultan."

"Nasılsın prensesim?"

"İyiyim annem. İnanamayacaksın ama karşı komşumuzdayım. Esma Teyze'yle karşılaştık ve zorla yemeğe davet edildim. Birazdan çay içeceğiz."

"Aferin benim akıllı kızıma. Seninle gurur duyuyorum."

"Anne ne gururu, ne yaptım ki?"

"Biraz insan içine çıkmaya başladığın ve davete icabet ettiğin için. Neyse ayıp olmasın, sen yanlarına git. Benim de işim vardı zaten, görüşürüz."

Annem telefonu kapatmadan "Anne yemek yedin değil mi?" diye sordum hızla.

Gülerek "Merak etme anneciğim yedim yemeğimi. Kahve molası verince de seni aradım." deyince bende gülüp "Aferin sana akıllı kızım. Neyse ben kapatıyorum. Dikkat et kendine. Allah'a emanet ol." deyip telefonu kapattım.

Pınar'ın yanına döndüğümde çayı hazırlamıştı bile.

Kerem eve o halde girince yiyemediğimiz kek ve kurabiyeleri bana gösterip "Sen onları götürür müsün? Ben çayları doldurup geliyorum." deyince tabakları alıp oturma odasına geçtim.

Kerem beni görünce elindeki telefonu bırakıp ayağa kalktı ve sehpaları indirdi. Başımı hafifçe eğip gülümsedim. Tabakları bırakıp diğer iki tabağı almaya gittim. O sırada akşam namazını kılmadığım aklıma gelince Pınar'a nerede namaz kılabileceğimi sordum.

Çay tepsisini masaya bırakıp "Benim odama geçelim." deyince odasına geçtik. Pınar dolabından krem rengi bir seccade çıkarıp bana uzatınca teşekkür edip aldım. Kıbleyi bildiğim için seccadeyi serip namazımı kıldım. Kıldıktan sonra seccadeyi katlayıp Pınar'ın yatağının ucuna bırakıp odaya göz gezdirmeye başladım.

Odanın pek çok yeri posterlerle kaplıydı ve oldukça renkli bir odaydı. Kitaplığı benimkinin aksine test kitaplarıyla doluydu. En üst rafta birkaç tane okuma kitabı görünce oraya yönelip kitaplara bakmaya başladım.

Ahmet Ümit'in Kırlangıç Çığlığı kitabını görünce hemen elime aldım. Ahmet Ümit benim favori polisiye romanı yazarımdır. Kırlangıç Çığlığı kitabı çok etkileyiciydi. İstanbul Hatırası kitabı en sevdiğim kitabı ama kırlangıç çığlığının da bendeki yeri ayrıdır. Ben kitaba bakarken Pınar kapıyı çalıp odaya girdi.

"Kılmışsın. Allah kabul etsin. Bana da dua et Erva Abla. Şu sınavdan hayırlısıyla istediğim yeri kazanayım. Bir de bende namazlarımı bir düzene koymak istiyorum, dua et bende senin gibi düzgün kılayım."

Elimdeki kitaba bakıp bir şey söylememe fırsat vermeden "Ağabeyimin kitabı. Öve öve bitiremedi şu yazarı ama bir türlü okuyamadım." deyince "Haklı. Benim en sevdiğim polisiye romanı yazarı. Bu kitabı çok etkileyiciydi. Toplumdaki çok önemli bir soruna değiniyor. Neyse ben anlatmayayım belki okursun." deyip kitabı yerine koydum.

Pınar kolumdan tutup "Belki. Hadi gel, çayın soğumasın." deyip oturma odasına yöneldi.

Yan yana ikili koltuğa geçtik. Pınar oturur oturmaz yine konuşmaya başladı. Bu kızın çenesi yorulmak nedir bilmiyordu. Çok tatlı ama aynı zamanda da aşırı çenesi düşük biri.

"Ağabey, Erva Abla da senin şu önerdiğin yazarın kitaplarını okumuş. En sevdiği polisiye romanı yazarıymış."

Kerem telefonunu bırakıp bana dönünce bende önüme dönüp çayıma uzandım.

"Ahmet Ümit harika bir yazardır. Bütün kitaplarını okudum. Seni en çok etkileyen hangi kitabı oldu?"

Çayımdan küçük bir yudum alıp "İstanbul Hatırası." dedim.

"Ne tesadüf, benim de. Sayfa sayısı insanın gözünü korkutuyor ama ben iki günde bitirmiştim."

Dediğine gülerek "Bir gecede." dedim.

"Cidden mi, senden beklerim gerçi."

Ben bir şey demeyince "Nevzat Başkomiser'e karşı bir nefret oluşmamış sanırım içinde." dedi gülerek.

Ya senin amacın ne başkomiser? Anlaşılan seni gördüğüm an hızla kaçmam gerekiyor belli oldu.

"Nevzat Başkomiser'e karşı bir nefret değil de sinir oluştu içimde. Kızının ve eşinin katilini bulamaması, bir de Evgenia'dan dolayı. Başkomiserlere karşı da bir nefret yok içimde. Sadece Yiğit'e sinir oldum o kadar."

Pınar "Nevzat kim, sonra Yiğit kim? Yine neyden bahsediyorsunuz? Kafam karıştı." deyince Kerem "Söylediğim kitapları okusaydın anlardın bücür. Herkes senin gibi abuk sabuk aşk romanları okumuyor." dedi.

Elif hariç dedim içimden. Eğer şu an Kerem'in dediklerini duysaydı çocuğun burnundan tek tek getirirdi dediklerini.

Pınar "Of ağabey ya, tamam tamam sustum." deyip bana döndü.

"Erva, sana bir şey soracağım." deyince Kerem konuşmasına fırsat vermeden "Bir de sustum diyorsun, sen susacaksın da biz de göreceğiz." deyip yeniden telefonunu eline aldı.

Pınar Kerem'e göz devirip "Piknik günü Alper Ağabey Elif Abla'yı çok üzdü sanırım. Elif Abla nasıl?" deyince "Elif üzüldü açıkçası ama biraz daha iyi." dedim.

"Araları hep böyle miydi?"

"Ya aslında daha önceden de böyle tartışmaları olmuştu ve genelde pes edip giden Alper olurdu. İlk defa Alper ağır konuştu ve Elif gitti."

"Alper Ağabey söyler söylemez pişman oldu bence ama iş işten geçmişti artık."

"Haklısın Pınarcık. Hatta sabah ona yardım etmemi istedi."

"Edecek misin?"

"Elbette. Alper de Elif gibi benim için çok değerli. İkisi için de elimden geleni yaparım."

"Aranızdaki bağ çok güzel bence."

"Evet. Biz Alper'le kardeş gibi büyüdük. O benim için yeri geldi ağabey oldu, yeri geldi en yakın arkadaşım oldu. Sırdaşım oldu. Zor durumda kaldığımda ilk yardıma koşanlardan biri oldu. Bu yüzden benim için çok değerlidir."

"Manevi de olsa aranızdaki kardeşlik bağı çok güçlü sanırım."

Kerem'in dediğiyle ona dönüp gülümseyerek başımı salladım.

"Bu sadece bizim için geçerli değil, apartmandaki herkes için geçerli. Hepimiz bir aile olduk burada."

Pınar iç çekip "Of ya, biz neden daha önce taşınmadık ki buraya." deyince elimi omzuna koyup "Geç oldu ama güç olmadı Pınarcık. Ailemize hoşgeldiniz." dedim.

Pınar'ın maviş gözleri söylediğimle ışıl ışıl parladı.

Ellerini omuzlarıma koyup "Bizde artık sizden miyiz?" deyince başımı sallayıp "Elbette. Hatta gördüğüm kadarıyla herkes sizi çok sevmiş. Bir ben sizinle bu kadar geç tanıştım." dedim.

Pınar beni kendine çekip sarılınca ben de gülerek kollarımı beline doladım. Kerem'e baktığımda o da gülümseyerek bizi izliyordu.

Pınar bana daha sıkı sarılınca Esma Teyze gülerek "Pınar, boğdun kızı." deyince beni bıraktı.

Esma Teyze gülmeye devam ederek "Bir de buraya tanışacağımızı söylediğimde bana kızıp durmuştun. Nasıl alışacağım, arkadaş bulacağım diye. Bak alıştın, hatta arkadaş da buldun." dedi.

Pınar bana dönüp "Erva Abla sen Elif Abla'yla ilk geldiğinde biraz soğuk biri gibi geldin bana ama şu an öyle olmadığını fark ettim. Çok sıcakkanlı ve tatlı birisin. Gerçi Naciye Teyze size baktığında Elif Abla'nın arkasına saklanman çok komikti." deyip gülmeye başlayınca dayanamayıp bende güldüm.

"İlk tanıştığım pek çok kişi soğuk olduğumu düşünür, alıştım bu söylediğini duymaya. Gözünde öyle olmadığıma sevindim ve teşekkür ederim sen de çok sıcakkanlı ve tatlı birisin. Sadece kusura bakma ama biraz fazla konuşkan birisin."

Kerem "Ne konuşkanı Erva, bildiğin geveze bu." deyince Pınar "Ya ağabey ne gevezesi, fazla sosyal bir kızım o kadar." dedi.

"Gevezeliğin adı ne ara sosyallik oldu maviş?"

"Ben söyledim oldu ağabey."

Kerem "Seninle baş edilmez." deyip ayağa kalktı.

Telefonunu açıp "Efendim Semih." deyip balkona yöneldi.

Bende saatime bakıp dokuza geldiğini görünce ayağa kalkıp "Ben artık müsaadenizi isteyeyim. Her şey için çok teşekkür ederim." dedim.

Esma Teyze biraz daha kalmam için ısrar etti ama yorgun olduğumu söyleyip zorla ikna ettim. Eve geçip kapıyı kapatınca derin bir nefes alıp çok şükür diye mırıldandım. Sonunda evime girebilmiştim. Birkaç saatte ne çok özlemiştim. Bundan sonra okul açılana kadar evde kalacaktım. Beni gören engel oluyordu evime girmeme.

Gerçi etrafımdakiler pek izin vermiyorlardı çünkü Ayça Abla ve Alper bir sürü mesaj atmışlardı. Namaz kılmadan önce telefonumu sessize aldığım için duymamıştım. Bir de Elif iki kere aramıştı. Neyse ki annem aramamıştı. Merak etmesini istemiyordum.

Telefonumu masama bırakıp lavaboya yöneldim. Abdest alıp yatsıyı kıldıktan sonra arama ve mesajlara döndüm.

Ayça Abla ve Alper'e yarın bize gelmelerini yazdım. Elif'i de arayıp neden cevap veremediğimi anlattım. Sonra o konuştu ben dinledim. Bir saate yakın konuştu ama iyi olduğunu duymak beni mutlu ettiği için bunu çok umursamadım.

Alarmımı kurup yatağıma girdim. Kafamı anne ve babamla olan fotoğrafa çevirip babam için bir Fatiha okudum. Hayırlı geceler babam diye mırıldanıp gözlerimi kapattım.

 

Geldik dördüncü bölümün sonuna.

Bu bölüm diğer iki bölüme oranla kısa oldu farkındayım ama diğer bölüm daha uzun, Alper ve Elif yüzünden😅

Pınar'ı yazmak benim için çok eğlenceli oldu. Bu maviş daha çok güldürecek bizi 🤭

Yarın yeni bölümde görüşmek üzere...

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

 

 

Loading...
0%