Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7- Yeni Duygular

@kayraege

Selamünaleyküm kıymetli okurlar. Nasılsınız?

Bugünün bölümünü Kerem'den okuyacağız. Açıkçası bir erkeğin ağzından yazmak zormuş ama başardığımı düşünüyorum. Eğer hatam varsa affınıza sığınıyor, bu hataları bana yorumlarda güzellikle belirtmenizi rica ediyorum 😊

​​​Şimdi sizi kitapla baş başa bırakıyor, iyi okumalar diliyorum :)

​​​

~Kerem

 

Yatağıma uzanıp ellerimi başımın altına aldım. Bir dizimi yukarı kaldırıp o halde hiç kıpırdamadan kulağımda yankılanan sesin gitmesini beklemeye başladım.

Kerem Ağabey... Gitmiyor aksine artıyordu şiddeti. Erva'nın güzel sesine hiç yakışmamıştı bana ağabey demesi. Ben onun ağabeyi olmak istemiyordum. Onu gördüğüm günden beri aklımdan çıkmıyordu. Nedenini henüz bilmediğim ama bende güzel duygular uyandıran bir his vardı içimde.

İlk tanıştığımız gün geldi aklıma. İstemsizce yukarı kıvrıldı dudaklarım. Kapıyı sabah anneme alet çantasını veren Sevil Teyze'nin açmasını beklerken onun açması ve bana canım benim demesi... Sonra okuduğu kitaptan bahsetmesi...

O süre içerisinde sesimi çıkarmamış, her dediğini dikkatle dinlemiştim. Sadece içeri geç deyince zor da olsa sesimi bulmuş, ona seslenmiştim. Beni görünce yemyeşil bir ormanı andıran elaları kocaman açılmıştı ve elini hızla başına götürmüştü. Yazmasının başında olduğunu anlayınca rahatlamıştı ama yine de şaşkın ve gergindi. Adını söyleyemeyecek kadar hem de.

Ertesi gün pikniğin başından beri gelmesini beklemiştim. Arkadaşıyla beraber gülerek bahçeye girmişti ama Naciye Teyze'yi görünce birden yüzünü kapatıp arkadaşının arkasına saklanmıştı. Çok tatlıydı o hali. Pınar'ın da dediği gibi göstermiyordu ama 21 yaşındaydı ve üniversite okuyordu.

O gün kısa bir an da olsa onunla tanışmak beni anlamadığım bir şekilde çok mutlu etmişti. Adını öğrendiğimde öğrenmenin verdiği mutlulukla "Sonunda adını söyledin." diye takılmıştım. Açıkçası Alper ona çilek deyince bir an ben de adını çilek sanmıştım ama değilmiş.

O günün akşamında emniyetten operasyon için çağırılmış ertesi gün akşama yakın eve gelmiştim. Zile basıp ayakkabılarımın bağcıklarını çözerken kapıyı Pınar'ın açtığını sanıp doğrulmuş, karşımda Erva'yı görünce afallamıştım.

Bir an gerçekten yanlış mı geldim diye düşünüp onların dairelerine bakmış sonra bizimkine dönmüştüm.

Şaşkınlıkla elimi enseme atıp "Ben doğru geldim değil mi?" diye sormuştum ama o an onun umrunda olan tek şey patlayan dudağım gibiydi.

Aklıma gelenle yüzümdeki gülümsemem daha da büyüdü çünkü patlayan dudağıma pansuman yapışı geldi aklıma. Parmak uçlarıyla utanarak çeneme dokunmuştu. Buz gibiydi parmakları ama aksine dokunuşu yumuşacıktı. Dudağımı temizleyip bir krem sürmüş, son olarak bir bant yapıştırıp hızla benden uzaklaşmıştı.

Başkomiser olduğumu öğrendiği an aklıma geldi bu sefer ve sesli bir şekilde gülmeye başladım. İlk tanıştığımız gün okuduğu kitaptaki başkomisere sinir olmuş ve fark etmeden bir başkomisere onları kötülemişti.

Bir de ortak noktamız çıkmıştı ve o nokta okuduğumuz romanlar olmuştu. Ahmet Ümit hayranı çıkmıştı o da. Aslında ona dediğim gibi kitaplar durumu basit ya da zor gösterir çoğu zaman ama ben, Ahmet Ümit'in kitapları sayesinde polis olmaya karar verdiğim için yazarın bendeki yeri ayrıdır.

O gece yaşananlardan ve onu yakından tanıdıktan sonra fark etmiştim kendimdeki değişiklikleri. Onu görünce sürekli gülümsemem ve aklımdan çıkmaması. Bana bir haller olduğunu anlamıştım ama bu durum hoşuma gittiği için üstelememiştim.

Ertesi akşam çardağın orada toplandığımızda Elif ve Alper'in birbirlerini sevdiğini öğrenmiştik. Bir ara Erva Murat'a, Serkan adında birinin geleceğini söyleyince anında kaşlarım çatıldı. Serkan kim diye düşünürken benim geveze kardeşimin hiç susmayan çenesi ilk kez işime yaramıştı. Erva'ya Serkan da seninki mi diye sorduğunda bilmeden bana mutluluğu yine Erva bahşetmiş, Serkan'ın dayısı olduğunu söylemişti. Öğrendiğim kadarıyla benden bir yıl kadar büyükmüş. O gece de mutlu ve rahat geçti benim için. Erva'nın hayatında biri yoktu galiba. Bu beni rahatlatmıştı.

O geceden sonra neredeyse beş gündür onu hiç görmemiştim. Onu göremediğim beşinci günün gecesinde saat iki civarı emniyetten arayıp gelmemi istemişlerdi. Gece gitmiş ikindi vaktine yakın işimi bitirip eve dönerken yolda elleri poşetlerle dolu Alper, Ayça ve Elif'i görmüştüm. Erva'yı görememenin üzüntüsü yaşarken ikinci kattaki merdivende otururken bulmuştum onu. İyi ki asansöre binmemiştik.

Alper'e teşekkür borçluydum çünkü "Kırk beş dakikadır otobüste oturuyoruz ayaklarım uyuşmuş durumda. Bu yüzden merdivenlerden çıkalım." demişti. Onunla konuştuğumuz için bende onlarla beraber merdivenlerden çıkmıştım.

Erva bizi görünce hızla ayağa kalkmıştı ama yüz ifadesinden belli ki bir şey olmuştu. Yanına geçip ne olduğunu sorduğumuzda yok bir şey diye geçiştirse de sonunda Ayça'nın ısrarlarına dayanamayıp, abdest alırken düştüğünü, ayağının da bu yüzden incindiğini söylemişti.

Elif ve Ayça'nın yardımıyla kalkmıştı ama asansöre binmeyi reddetmişti. Sormak istemiştim ama Pınar'a nedenini sorma deyişi aklıma gelince susmuştum. Sendeleyerek merdivene yönelirken kendini bu kadar zorlamasına daha fazla dayanamayıp koluna uzandım. Tam bana döneceği sırada hızla kucağıma aldım. Çok hafifti. Hatta fazlasıyla. Ayaklarının yerden kesilmesiyle bir an tedirgin olup kollarını boynuma doladı. Kafasını kaldırıp birkaç gündür hasret kaldığım elalarıyla şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı.

Bakıştığımız o kısacık an da kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki diğerleri duyacak diye endişelenmeden edemedim açıkçası. Erva gözlerini kaçırıp onu indirmemi söylediğinde onu duymazlıktan gelip yukarı çıkmaya başladım. Dairelerinin önüne gelince fısıldayarak ama kıpkırmızı olmuş bir halde onu indirmemi söyleyince yavaşça indirdim. Gerçekten de apartmandaki herkesin söylediği gibi çileğe dönmüştü. O kadar tatlı duruyordu ki sarılmamak için kendimi zor tutmuştum. O vakit farkına vardım ki ben bu kıza tutulmuştum. Gördüğüm günden beri aklımı başımdan alıyordu.

Herkes eve geçince bende hızla bizim daireye yöneldim ama içeri girmemle çıkmam bir oldu çünkü Semih aramış binbir zorlukla yakaladığımız uyuşturucu çetesinin birkaç elebaşısının tahliye edildiğini söylemişti.

Sinirle emniyete gitmek için evden çıkmıştım. Oradaki işlerimi kısa sürede halledip eve dönerken çardağın orada görmüştüm onu. Yanında Ayça'yla beraber yavaş adımlarla apartmana geliyorlardı. Onlar içeri girince bende apartmana yöneldim hızlı adımlarla.

Arkalarından gireceğim sırada Ayça Erva'ya dönüp "Tüh, Kerem başkomiser yok. Dediğim gibi Hira'nın düğün gününe yukarıda oluruz." deyip güldü.

Erva'nın başta söyledikleri çok kırmadı beni ama yeni tanıştığımızı, ilerleyen zamanlarda Kerem Ağabey derim dediğini duyar duymaz adımlarımı hızlandırıp yanlarına gittim. Daha fazla bunun hakkında bir şey duymak istemiyordum onun ağzından.

Ayça'ya iyi akşamlar deyip hemen asansöre attım kendimi. Eve gelince de hızla odama geçtim ve geldiğimden beri kafamda bu deli düşünceler dolanıp duruyor. Koskoca başkomiseri küçücük kız ne hale getirdi demeden edemedim kendime. 25 yıllık hayatımda hiçbir kıza karşı böyle şeyler hissetmemiştim fakat şu an Erva'yı gördüğüm yerde ona ergenler gibi trip atmayı düşünecek kadar delirmiştim.

Derin bir nefes alıp doğruldum. Böyle uzanarak vakit geçmiyordu. Hızla ayaklanıp telefonumu elime alıp yardımcım Semih'i aradım. Tahliye edilen adamları takip etmeleri için emir vermiştim. Eğer işin içindeki asıl kişileri yakalarsak çeteyi tamamen çökertebilirdik ama herifler yıllardır bu işin içinde oldukları için artık profesyonellerdi.

Fakat elimizde güçlü kanıtlar vardı bu sefer ve iş müebbete kadar gidiyordu. Herifler de bunu bildikleri için iyi saklanmışlardı ama onları tanıyorsam saklandıkları delikten de pis işlerine devam edeceklerdi. Elbet bir açık vereceklerdi.

Semih onu niçin aradığımı tahmin etmiş olacak ki telefonu "Hiç iz yok kardeşim." diye açtı.

Derin bir nefes alıp "Anladım." diye mırıldandım.

Semih "Kerem, sen iyi misin?" deyince bu konuyu biriyle konuşmam gerektiğini fark edip "Semih, müsaitsen yarın akşam bize gelsene. Hem annem de seni ne zamandır çağırmamı istiyordu." dedim.

"Esma Sultan da olmasa aklına gelmeyiz be kardeşim. Tamam gelirim. Bu arada ben yarın herifi buldukları yere gideceğim. Belki bir iz buluruz. Sonra emniyete geçerim, oradan beraber gideriz."

"Tamam, görüşürüz."

Semih de görüşürüz deyince telefonu kapatıp masamın üstündeki dosyalara yöneldim. Heriflerin her türlü pislikleri önümdeydi ama elimde nerede olduklarına dair en ufak bir iz bile yoktu.

Yorgunluktan gözlerim kapanmaya başlamıştı ve biraz acıkmıştım da. Önümdeki dosyayı kapatıp ayaklandım ve odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Saat on bir buçuğa geliyordu ve bizimkiler çoktan odalarına çekilmişlerdi. Babam için gün yoğun geçtiğinden evde belirli bir uyku düzeni vardır çoğu zaman. Bu düzene iş saatleri belli olmayan benim dışımda annem ve Pınar uyum sağlamayı başarıyorlardı.

Çok aç olmadığım için kendime hızla sandviç ve kahve hazırlayıp balkona geçtim. Hava yavaştan serinlemeye başlamıştı. Gündüzleri de eskisi kadar sıcak değildi neyse ki.

Masada oturmuş sandviçimi yerken bir yandan da telefonumdan birkaç dosyaya bakıyordum. Hızla sandviçimi yiyip odama yöneldim. Hazır fırsatını bulmuşken uyumak en iyisiydi. Gece yine çağırabilirlerdi çünkü. Hızla dişlerimi fırçalayıp kendimi yatağa attım.

Gece arayan olmadığı ve aşırı yorgun olduğum için sabah ona kadar uyumuşum. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve dün doğru düzgün akşam yemeği yemediğim için hemen mutfağa geçtim. Annem ve Pınar kahvaltılarını çoktan yapmışlardı. İkisini de oturma odasında buldum. Pınar önündeki Türkçe testini çözerken annem de elinde örgü ipleriyle yine bir şeyler yapıyordu. Yanlarına geçince ikisi de bakışlarını bana çevirdi.

Annem "Günaydın oğlum. İyi uyudun mu?" diye sorunca "Evet anne. İyi de hissediyorum ama çok açım açıkçası." dedim.

Annem hemen kalkıp "Dur ben sana bir şeyler hazırlayayım. Senin işin belli olmuyor. Hemen ye." deyince gülerek "Haklısın annem ama ne yaparsın, iş işte. Bu arada dün Semih'le konuştum. Akşama bize çağırdım." dedim.

Annem mutfaktan "İyi yaptın, neyse ki zamanında söyledin. Ben birazdan başlarım hazırlığa." dedi.

Ne desem de itiraz edeceğini ve en az üç çeşit yemek yapacağını bildiğimden ses çıkarmayıp Pınar'ın yanına geçtim.

Ellerimle saçları karıştırıp "Hayırdır geveze. Hiç konuşmuyorsun?" dedim.

Pınar saçlarını düzeltip "Konuşunca da sus diyorsun ağabey. Bir karar ver." dedi.

"Ayarın olsun yeter mavişim." deyip cebimden çalan telefonumu çıkardım.

Semih arıyordu. Ayağa kalkıp odama geçtim. Ailemin korkusunu bildiğim için çoğu zaman onların olduğu yerlerde işle ilgili konuşmuyordum.

Kapıyı kapatıp telefonumu açtım. Semih üç torba uyuşturucu ve kendini kaybetmiş birini bulduklarını söyledi. Herifi sorgulamak için gelmemi istiyordu. Tamam geliyorum deyip telefonumu kapattım. Hızla üstümü değiştirip mutfağa geçtim.

Bir şey yemeden çıkarsam annemin tepkisini bildiğimden hemen mutfağa geçip hızla kahvaltımı yaptım. Asansörü beklemeden merdivenlerden aşağı indim ve mesafe yakın olduğundan yürüyerek gitmeye karar verip hızlı adımlarla emniyete yöneldim.

Gittiğimde herifi sorgu odasına almışlardı. Ne ben ne de Semih sigara içmediğimiz için oda duman altı değildi neyse ki. Üstü başı hırpalanmış, benden birkaç yaş büyük görünen biri ellerini masaya dayamıştı. Hızla içeri geçip sorguya başladım fakat adamı konuşturmak sandığımdan da zor oldu. Kafası pek ayık değildi çünkü. Uzun uğraşlar sonucunda da zorla birkaç yerin adını almayı başarmıştık.

Ekibimle konuşup herifin dediği yerler hakkında araştırma yapmaya başladık. Bir yer Kayseri'nin ucuydu neredeyse. Diğeri de bize uzak değildi neyse ki. Amir ve birkaç arkadaşla irtibat kurup sonunda emniyetten çıkarmayı başardık.

Semih arabasını apartmanın önüne park edince apartmana yöneldik. Erva'dan kaynaklı mı bilmiyorum ama merdivenlerden çıkmaya başlayınca Semih'in "Birader hayırdır, biz neden merdivenden çıktık." deyişiyle ona dönüp "Öyle dalmışım kusura bakma. Az kaldı bir üst kat." deyip çıkmaya devam ettim.

Bizim katın başındaki merdivene gelince bir günde bile özlediğim o sesi duydum.

"Hayır anlamıyorum bir türlü. Nedenini bildiğin halde neden ısrar ediyorsun?"

Erva'nın ses tonu hoşuma gitmediği için hızımı arttırıp yukarı çıktım. Gördüğüm şeyle ellerimi iki yanımda yumruk yapıp dişlerimi sıkmaya başladım çünkü Erva ve kim olduğunu bilmediğim biri yan yana duruyordu ve adam Erva'nın elini tutuyordu.

"Neden inat ediyorsun ki ufaklık. Korkuların üstüne gidilmeli." dedi kim olduğunu henüz öğrenemediğim adam.

Erva "Hayır, kim demiş bir kere? İki cümle kişisel gelişim kitabı yazmakla olmuyor. O kitapların yazarlarının bile mutlaka bir korkusu vardır ve eminim üstüne gitmemişlerdir." deyip, dudaklarını büküp kafasını çevirdi. Küçük bir kız çocuğu gibiydi.

Bakışlarımız karşılaştığında Erva bu sefer hemen kaçırmadı. O da baktı bana. İzin verdi izleyeyim yine ilk günkü gibi parlayan elalarını. Gözlerini kaçırdığında yanındaki adam da bana döndü.

Başta biraz şaşırdı ama sonra yüzünde küçük bir tebessümle "Selamünaleyküm." dedi.

Semih'le aynı anda "Aleykümselam." dedik.

Adam bakışlarını yeniden Erva'ya çevirdi ama Erva'nın başı yerdeydi. Erva'nın elini bırakıp, bize dönüp "Sizler yeni komşular olmalısınız. Ben Serkan." dedi.

Erva'yı gösterip "Bu ufaklığın dayısıyım." deyip elini uzattı.

Rahatlamıştım. Bunun etkisiyle bende gülümseyip, uzattığı eli sıkıp "Kerem." dedim.

Semih "Ben burada oturmuyorum ama tanışalım yine de. Ben Semih. Kerem'in arkadaşıyım." dedi gülerek.

Serkan, Semih'in de elini sıkıp "Memnun oldum. Ben de burada oturmuyorum ama üniversiteki yıllarım burada geçti." dedi.

Erva başını kaldırıp Semih'e baktı. Hafifçe gülümseyip "Bende Erva. Memnun oldum." deyip yeniden başını eğdi.

Serkan "Tekrardan memnun oldum. Daha sonra konuşuruz İnşallah. Biz izninizi isteyelim." deyip Erva'ya döndü.

Erva başını kaldırıp hızla merdivene yöneldi. Serkan'a dönüp "Ben kaçtım. Aşağıda görüşürüz." deyip koşarak merdivenlerden inmeye başladı.

Serkan "Erva, koşma." deyip bize döndü. Hemen "Hayırlı günler." deyip Erva'nın arkasından koşarak inmeye başladı. Erva'nın o haline gülümsedim ister istemez.

Semih elini omzuma koyup "Hayırdır?" deyince kafamı ona çevirdim. Muzipçe sırıtıyordu. Bir şey demeden kapıyı çaldım.

Annem kapıyı açar açmaz Semih'le ayaküstü sohbete girişti. Onları o halde bırakıp lavaboya yöneldim. Elimi yüzümü yıkayıp salona geçtim. Bir saatimiz annemin Semih'e sorularıyla geçti. Babamın gelişiyle sofra kuruldu. Yemek de babamın Semih'e soruları ve bizimle atışmasıyla geçti.

Semih, babamın işimize karşı tavırlarını bildiğinden sakinlikle verdi cevaplarını. Yemekten sonra çay, tatlı faslı derken annemler kendi aralarında sohbete daldıkları ve Pınar da ders çalışmak için odasına gittiği vakit Semih'e yaklaşıp "Semih, gel balkona çıkalım. Seninle bir şey konuşmam lazım." dedim.

Semih "Önce izninle ben vakit geçmeden akşamı kılayım." deyince ayaklanıp odama geçtik.

Dolabımdan seccadeyi çıkarıp ona verdikten sonra kıbleyi gösterdim.

O seccadeyi sererken "Semih, dua et Allah sendeki iradeyi bana da versin de bende senin gibi hiç aksatmadan kılayım." dedim.

Semih başını sallayıp namaza başlayınca odamın kapısını kapatıp mutfağa geçtim. İki hazır kahve çıkarıp kupalara koydum. Su ısıtıcısını açıp suyun ısınmasını beklerken tezgaha yaslanıp karşımdaki duvara bakmaya başladım.

Dalıp gittiğim o halimden beni kendime annemin sesi getirdi. Ne yaptığımı sorunca "Semih'le balkonda oturacağız kahve hazırlıyorum." dedim. Sözümü bitirmemle Semih gelince kupalardan birini ona uzatıp balkonu gösterdim.

Karşılıklı oturunca Semih "Hayırdır Kerem? Bir şey olmuş belli ki. Ne oldu?" deyince gözümü önümdeki kupama dikip derin bir nefes aldım ve "Aşık oldum." dedim hızla.

Semih gülerek "Erva'ya mı?" deyince şaşkınlıkla ona döndüm.

O kadar fark ediliyor muydu ve Erva da fark etmiş miydi acaba?

"Nereden anladın?"

"Kardeşim, Serkan'ın kızın elini tuttuğu görünce sinirden deliye döndün. Kız seni fark edip sana baktığında gözlerinde kayboldun. Serkan dayısıyım dediğinde bir anda rahatladın. Merdivenlerden koşarak indiğinde de arkasından dalıp gittin. Daha sayayım mı?"

"Erva da fark etmiş midir?"

"Sanmıyorum. Ona çok dikkat etmedim açıkçası. O sırada sana bakmakla meşguldüm."

Semih cümlesini bitirip gülmeye başladı. Bir tepki vermediğimi görünce "Kerem, sen bildiğin Mecnun olmuşsun. Şaşkınım şu an. Peki kim bu kız, yani hakkında ne biliyorsun? Sonra kaç yaşında? Nasıl tanıştınız?" deyip kahvesini içmeye başladı.

Bende kahvemden kocaman bir yudum alıp "21 yaşında. Erciyes'te okuyor. Psikoloji ikinci sınıf bu sene." deyip kahvemden bir yudum daha aldım.

Semih'e ilk tanışmamızdan başlayıp her şeyi kısaca anlattım. Semih, anlattığım süre içerisinde sözümü hiç kesmedi. Her şeyi anlattıktan sonra kahvemden son yudumumu alıp bardağı masaya bıraktım ve kollarımı kavuşturup Semih'e döndüm.

Semih gülmemek için kendini zor tutuyordu. Sağ eliyle alnına düşen saçlarını geriye atıp "Kardeşim, tanışma olayı aşırı komik. Yenge kitap kurdu çıktı desene. Onun dışında da dediğim Erva'nın ne hissettiğini bilemem ama tek bildiğim sen körkütük aşık olmuşsun. Bildiğin tutulmuşsun bu kıza." dedi.

Daha fazla konuşmasına fırsat vermeden "Semih, onun farkındayım zaten. Asıl sorun şu: Ne yapmalıyım?" dedim.

Semih gidip Erva'ya her şeyi anlatmamı söyledi. Bunu yapmayı ne kadar istesem de onun da dediği gibi daha yeni tanışmıştık ve ben duygularını bilmiyordum. Eğer benim hissettiklerimi hissetmiyorsa ona söylememek en iyisiydi. Zor da olsa beklemeye karar verdim.

Bütün bunları düşünürken onun sesini duydum. Kafamı çevirince balkonun korkuluklarına yaslanmış yukarıya bakarken gördüm onu. Başına siyah bir yazma takmıştı. Üstüne gri bir swit, altına da siyah bir etek giymişti.

"Alper, ya Alper baksana."

Alper balkona çıkıp "Kızım gelip alsana." deyince Erva "Ver buradan. Gelemem oraya kadar." dedi.

"Erva bir üst kattayız, çık gel. Yok yürüyemem diyorsan da senin deyişinle asansör ne güzel icat değil mi?"

"Alper, beni benim cümlelerimle yıkamazsın. Ortaokul ve lisede de böyle kopyacıydın. Ya uzatma da ver şu kahveyi. Şimdiye yapmıştım, içmiştik."

Alper elindeki kahve kavanozuna sarılıp "Bana ne vermiyorum. Gel al." deyince Erva "Ayça Abla, neredesin?" dedi.

Sonra da hızını alamayıp "Alper ver şu kahveyi yoksa Vallahi çıkıyorum sizin balkona." deyip korkuluklara tutunmaya başladı.

Semih ayaklanıp "Kerem, bu kız ciddi galiba." deyince Semih gibi bende ayaklanıp korkuyla ona baktım.

Ayça gelip "Erva, sakın bak." deyince Erva tekrar eski pozisyonunu aldı. Derin bir nefes alıp Semih'le yeniden yerlerimize geçtik ama gözüm hâlâ ondaydı.

Serkan balkona gelip Erva'nın yanına geçti ve onun gibi sırtını korkuluklara verip kafasını kaldırdı.

Ayça ve Alper'e "Hayırlı akşamlar. Hayırdır ne bu gürültü?" diye sorunca Alper "Serkan Ağabey, hoşgeldin." dedi yüksek bir sesle.

Erva iki elini kulaklarına koyup "Dayım sağır değil Alper. Bağırma." deyince Alper "Biliyorum herhalde çilek ama görünce çok sevindim ve sevincimi belli ettim. Gerçi ben kime diyorum ki? Sen ne anlarsın ki sevgiden kalpsiz çilek." dedi.

Serkan küçük bir kahkaha atıp Ayça'ya baktı.

"Ayça, bu ikisi yine başladı. Ne olduğunu sen anlatsan..?"

Ayça gülümseyerek başıyla onaylayıp az önce olanları anlattıktan sonra Serkan "Ayça, al şu yanındaki deliyi gelin bize. Erva Hanım ceza olarak bize kahve yapacak." deyince Erva "Ya dayı ne cezası, ne yaptım ki ben?" dedi.

Serkan "Ufaklık, hadi ablam işte diye fark etmemiş, sen nasıl fark etmedin evde Türk kahvesi olmadığını?" deyince Erva hızla "İyi de ben Türk kahvesi çok sevmiyorum ki, o yüzden fark etmedim." dedi.

Serkan "Dayın seviyor ama ufaklık." deyip Erva'nın ufacık burnunu sıktı.

Daha sonra bize dönüp "Hayırlı akşamlar. Kusura bakmayın bu deliler akşam akşam sizi de rahatsız ettiler." deyince bizi yeni fark eden Erva da bize döndü.

Bende gülümseyip "Hayırlı akşamlar. Estağfurullah ne kusuru." dedim.

Erva eliyle Alper'i gösterip "Hepsi onun yüzünden. Akşam akşam bir başkomiseri rahatsız etmekten tutukluyorum deyip kollarına kelepçeyi geçirebilisin." deyince Semih'le gülmeye başladık.

Serkan şaşkınlıkla "Başkomiser misin?" diye sorunca kısaca "Evet." diye cevaplayıp, Semih'i gösterip "Arkadaşım da komiser." dedim.

Serkan "Zor iş sizinkisi. Allah yardımcınız olsun." deyince Semih "Allah razı olsun." dedi.

Serkan "Sizden de, cümlemizden İnşallah." deyip Erva'ya döndü.

"Neyse biz bu ufaklığın da dediği gibi kendimizi tutuklattırmadan içeri geçelim." deyip bu sefer de Ayça ve Alper'e döndü.

"Ayça, Alper bekliyoruz gelin hadi." deyip içeri geçti.

Erva Alper'e dönüp "Alper, Elif'i istemeye geldiğin gün seni süper berbat bir kahve bekliyor olacak. Hazır ol şimdiden." deyip o da içeri geçti.

Ayça ve Alper de bize hayırlı akşamlar deyip içeri geçtiklerinde Semih gülerek bana dönüp "Kardeşim bu kız çılgın, aşırı da eğlenceli. Süper bir apartmanmış burası. Bir daire boşalırsa haber ver." deyip gülmeye devam etti.

Bende önüme dönüp gülümsedim. Gerçekten çılgındı bu kız ve bu hallerini anlamakta zorlanıyordum. Bazen çok ciddi oluyordu, bazen de küçük bir çocuk gibi tatlı, eğlenceli...

Her haliyle çok güzeldi, her haliyle çok tatlıydı... Ben seviyordum bu kızı, hem de çok...

 

Geldik 7. bölümün sonuna. İnşallah beğenmişsinizdir.

Yeni bölümde görüşmek üzere 😉

Allah'a emanet olun 🤍

 

 

Loading...
0%