@kayraege
|
Selamünaleyküm değerli okurlar :) Bu bölüm biraz duygusal ama bir o kadar da eğlenceli bir bölüm oldu. Ben uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakıyor beğeneceğinizi ümit ederek iyi okumalar diliyorum 😊
Alarmımın beni çileden çıkaran sesine daha fazla dayanamayıp yataktan doğruldum. Komodinin üzerindeki telefonuma uzanıp alarmı kapatıp yeniden yatağıma uzandım. Gözümü kapatacağım sırada hızla yeniden doğrulup telefonumu açtım. Saatin ona geldiğini görünce hemen ayağa kalktım. Ben sabah namazından sonra nasıl bu kadar uyumuştum ya? Ayaklanıp kapanmak üzere olan telefonumu şarja takıp saçlarımı taradım. Bağlamaya üşendiğim için açık bırakıp lavaboya yöneldim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtiğimde dayımı üzerinde annemin pembe önlüğüyle kahvaltı hazırlarken buldum. O haline dayanamayıp gülmeye başladım. Kafasını bana çevirip "Hayırsız ufaklık. Hem kalkıp kahvaltı hazırlamıyorsun hem de hazırlayana gülüyor musun?" deyip elindeki bıçağı bırakıp yanıma geldi ve saçlarımı karıştırmaya başladı. Saçlarımı karman çorman bir hale getirdiğinden emin olduktan sonra geri çekilip bu sefer de o bana gülmeye başladı. Karşılıklı gülmeden sonra mutfak kapısının önüne geçip kolumdaki lastik tokayı çıkardım ve saçlarımı sıkı bir topuz yaptım. Dayımın yanına geçip "Neyse baştan alalım. Hayırlı sabahlar canım dayım." dedim. O da gülümseyip "Hayırlı sabahlar güzel yeğenim." dedi. Dayım menemen için malzemeleri doğramaya devam ederken ben de masaya bakıp eksik var mı diye kontrol ettim. Ekmek yoktu tabi ki. Dayıma dönüp "Ben ekmek alıp geliyorum." deyip odama geçtim. Üstümü değiştirip evden çıktım. Elimde sıcacık ekmeklerle döndüğümde dayım her şeyi çoktan hazırlamıştı. Şalımı çıkarıp ekmekleri dilimledim. Masaya indirip, yerime geçip kahvaltımı yapmaya başladım. Acıkmıştım ama doymam için yine birazcık yemem yetmişti. Çayımdan son yudumumu alıp "Eline sağlık dayım. Harika bir kahvaltıydı." dedim. Dayım kaşlarını çatıp biraz sinirli çıkan sesiyle "Erva, hiçbir şey yemedin. Kuş kadar yiyorsun farkında mısın? Kemiklerin sayılıyor artık. Lütfen yemeğini yemeye devam et." dedi. "Ama gerçekten doydum ve daha fazla yiyemeyeceğim." Dayım sitem dolu sesiyle "Peki. Sen bilirsin." dedi ama halinden hem kızdığı hem de üzüldüğü belliydi. Dayım yemeğini yedikten sonra sessizce sofrayı toplayıp bulaşıkları makineye koyduk. Ellerini yıkayıp oturma odasına geçince peşinden bende gittim. Karşısındaki koltuğa oturup "Dayım ne oldu ya, neden kızdın?" diye sordum. Başını kaldırmadan "Boşver, söylesem de dinlemiyorsun zaten." deyince "Peki." deyip, kollarımı kavuşturup gözümü ona diktim. O inatçıysa ben daha inatçıyım. Bir süre sustu ama sonunda dayanamayıp, başını kaldırıp bana baktı. "Güzelim sen neden kendine hiç dikkat etmiyorsun?" Kaşlarımı nasıl dercesine kaldırdım. Dayım derin bir nefes alıp "Erva, bak güzelim, kendine hiç dikkat etmiyorsun. Doğru düzgün yemek yemiyorsun. Zaten zayıftın, daha da zayıflamışsın. İlaçlarını desem hiç almıyorsun. Geçirdiğin astım krizlerine kadar haberim var. Uzakta da olsam ablamdan ya da ekipten haber alıyordum. Murat da sağolsun sık sık arıyordu. Uzun lafın kısası kendine hiç dikkat etmiyorsun Erva ve bu beni çok üzüyor." dedi. Başım yerde söylediklerini dinledim ama cevap veremedim. Nedenini biliyordu. Daha yeni yeni toparlamaya başlıyordum. Zorluklarla ve korkuyla geçen bir yıl ardından yaşadığım kayıpla bu sefer de çöp gibi bir yıl geçirmiş zor da olsa biraz kendime gelmiştim. Başımı kaldırıp zor çıkan sesimle "Nedenini biliyorsun." dedim. Sol gözümden akan yaşla başımı önüme eğdim yeniden. Dayım hızla yanıma gelip bana doğru eğildi. Elini çeneme koyup kafamı hafifçe kaldırdığında göz göze geldik. Endişeli bir şekilde "Ne oldu? İyi misin?" diye sorunca ellerimle yüzümü kapatıp sessizce ağlamaya devam ettim. Hep böyle olmuştur zaten. Belki de haykırarak içimdeki zehri sonuna kadar akıtamadığım için böyleydim sürekli. O zehirden biraz kalıyordu her seferinde ve büyümeye devam ediyordu içimde. Dolduğunda yeniden boşaltıyordum ama sonunda yine biraz kalıyor ve her seferinde bir döngü halinde devam ediyordu bu durum. Dayım elimi zorla yüzümden çekip, yanıma geçip sıkıca sarıldı. Ne kadar o şekilde kaldık bilmiyorum ama uzun sürdü bu sefer. Nefes almakta zorlanmaya başlayınca kollarımı gevşettim. Dayım hemen ayaklanıp ilaç deyince masamın üzerinde dedim. Hızla odama yönelip ilacımı aldıktan sonra yeniden yanıma geldi. İlacımı aldıktan sonra yeniden derin bir nefes alıp dizlerimi kendime çektim. Kollarımı ayaklarıma sarıp çenemi dizlerime dayadım. Dayım yanıma oturup elini omzuma koyunca "Babamı özledim." diye mırıldandım. Zaten onun yokluğunda bu hale geldim. Kaldıramıyorum hâlâ yokluğunu, kabullenmiyorum ölümünü. Astım krizlerimin nedeni de sadece bu. Veya yaşadığım daha pek çok sorunun. "Toparlamaya çalışıyorum, gerçekten. Elimden geleni yapıyorum ama bazen..." Cümlemi tamamlamama hıçkırığım engel oldu. Yeniden derin bir nefes alıp "Bazen gerçekten kaldıramıyorum. Senin özellikle dönmeni de bu yüzden istiyordum." dedim. Dayım yeniden bana sarılınca bende hızla kollarımı beline dolayıp sıkıca sarıldım. Aklıma gelenle gülümseyip "Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordum. Başını sallayınca "Ervah-ı Ezelden'i söyler misin?" dedim. Bu türküyü babam çok severdi ve çok da güzel söylerdi. Dayımın sesi de babamınki kadar güzeldir. Babamı kaybettiğim ilk zamanlarda onun dizlerine uzanıp bana söylediği türküleri özlediğimi söylediğimde dayım ne zaman istersen ben senin için söylerim demiş ve her seferinde de söylemişti. Ne cevap verecek diye merakla yüzüne baktım. O da bana bakıp dizlerini gösterince hemen uzandım dizlerine. Elleriyle saçlarımı okşamaya başladı önce. Sonra da derin bir nefes alıp söylemeye başladı. "Ervahı Ezelden levhi kalemden, levhi kalemden Bu benim bahtımı kara yazmışlar Bilirim güldürmez devri alemden Bir günümüzü yüz bin zara yazmışlar Bilirim güldürmez devri alemden Bir günümüzü yüz bin zara yazmışlar..." Gözlerimi kapatıp kendimi türkünün akışına bıraktım. Çok güzel söylüyordu ve bu ses uzun zamandır aradığım huzurun sesiydi. Dayım söylemeyi bitirdiğinde yavaşça doğrulup ona döndüm. Gülümseyip teşekkür edip sıkıca sarıldım. O da aynı şekilde sarılıp "Özür dilerim dayıcığım. Senin yaşadıklarını, acılarını unutup sana öyle söylediğim için ama söz bundan sonra hep yanında olacağım. Dayın hep yanında meleğim." dedi. "Teşekkür ederim." deyip ayağa kalktım. Biraz daha bu duygusal anlara devam edersek yine ağlayacaktım çünkü. "Neyse geçti bitti ve ben iyiyim. Ayrıca ben bu kadar ağlak bir kız değilim ve aşıyor beni bu kadar ağlama. Hadi kalk sende, ezan okundu namazımızı kılalım." Dayım söylediğimle ayağa kalkıp saçlarımı karıştırmaya başladı. Saçlarımla bir alıp veremediği vardı. Gülerek onu itmeye çalıştım ama saçlarımı iyice karıştırınca bıraktı. Sonra gülerek düşen tokamı yerden alıp, beni çevirip saçlarımı bağlamaya başladı. Bağladıktan sonra yeniden kendine çevirip gülümsedi. Küçüklüğümden beri saçlarımı o kadar çok bağladı ki bu yüzden çok kolay bir şekilde halletmişti. "Cemaat yapalım mı ufaklık?" "Gerçekten mi? Harika olur, yapalım." "Hadi o zaman." Abdest alıp namazımızı kıldıktan sonra hızla mutfağa geçtik. Demin olanlardan hiç bahsetmedik ve akşam için bizimkilere tatlı, kurabiye falan yaptık. Dayıma bana pratik olsun diye "İspanyolca konuşalım." dediğim için gün içinde İspanyolca iletişim kurduk. Küçük birkaç hata dışında iyiydim neyse ki. Akşam yemeğinden sonra akşam namazı için odalarımıza geçtik. Namazdan sonra siyah elbisemi giyip, aynı renk şalımı takıp salona geçtim. Oturur oturmaz çalan kapıyla yeniden ayağa kalktım. Dayım da arkamdan gelince kapıyı açtım. Murat Ağabey, Hira Abla, Mustafa Ağabey ve Sanem Abla gelmişlerdi. Onları içeri buyur edip oturma odasına geçtik. Beş dakika kadar sonra yeniden kapı çalınca ayağa kalkıp açmaya gittim. Ayça Abla, Alper, Elif, Kerem, Mete ve Pınar tam kadro karşımdalardı. Alper bir şey söylememe fırsat vermeden "Hoşbulduk hoşbulduk, Serkan Ağabey nerede?" deyip içeri girdi. Elimle oturma odasını gösterince hızla oraya yöneldi. Arkasından Ayça Abla, Elif ve Mete de girince Pınar yanıma gelip sarıldı. "Nasılsın Erva Abla?" "Çok şükür iyiyim Pınarcık, sen nasılsın?" Eliyle arkasındaki Kerem'i gösterip "Birileri benimle uğraşmazsa daha iyi olacağım ama... Buraya gelene kadar atmadığı nutuk kalmadı. Yok şöyle yap, yok böyle yap, yok çok konuşma. Sanki ben çok konuşuyorum. Hayır anlamıyor..." Daha devam edecekti ama Kerem atkuyruğundan hafifçe çekip "Küçük çatlak, dediklerim bir kulağından girip diğerinden çıkmış belli ki." deyip bana baktı. "Merhaba Erva. Kusura bakma bu yine başladı. Şimdiden geçmiş olsun diyeyim ben." "Merhaba başkomiserim. Estağfurullah ne kusuru. Böyle bir tatlılık gelmiş hem neden geçmiş olsun ki?" Pınar'a dönüp "Pınarcık, burada Kerem değil Erva kuralları geçerli ve o da istediğini yapmana izin veriyor." deyip göz kırptım. Gülerek "Harikasın." deyip hızla içeri geçti. Kerem "Ben seni uyardım Erva. Pınar'a bir koz verdin. Hadi ben alışkınım o küçük gevezenin çenesine de siz nasıl dayanacaksınız bilmiyorum. Neyse izlemek keyifli olacak." deyip güldü. "Pınar geveze değil ki Kerem, sadece fazla sosyal bir kız." Kerem gülerek "Tabi canım, sen bir gün onunla aynı evde kal, anlarsın ne demek istediğimi." deyince bende gülmeye başladım. "Ya bu arada kusura bakma, seni de kapıda bekletiyorum. İçeri geç lütfen." Kerem önde ben arkasında oturma odasına geçtik. Dayım Kerem'i görünce ayağa kalkıp "Hoşgeldin başkomiserim. Nasılsın?" deyip elini uzattı. Kerem, uzattığı elini sıkıp "Hoşbuldum. İyiyim, sen nasılsın?" deyince dayım "Hamdolsun iyiyim ben de. Sağol." deyip az önce oturduğu koltuğu gösterdi. İkisi yan yana oturunca bende hızla Pınar'ın yanına geçtim. Dayım önce Pınar'a sonra da Kerem'e döndü. "Şimdi bu bıcır bıcır konuşan bücür senin kız kardeşin mi Kerem?" "Bıcır bıcır konuşma konusunda hayır ama bücür ve kız kardeş konusunda evet." Pınar Kerem'e göz devirip dayıma döndü. "Sen ağabeyime bakma Serkan Ağabey. Kendisi hâlâ kabullenmedi benim sosyal bir kız olduğumu." deyince Kerem dayıma dönüp "Pınar'ın lügatınla gevezelik eşittir sosyallik." deyince hepimiz gülmeye başladık. Ayağa kalkıp "Ben bi çay koyayım bize." deyip mutfağa yöneldim. Arkamdan kızlar da gelince onlara önceden hazırladığımız çerez ve kurabiyelerin olduğu tabakları gösterip "Siz onları götürür müsünüz?" dedim. Sanem Abla'ya dönüp "Sen otur abla, biz hallederiz." deyip tabaklarla çıkan Elif ve Pınar'ın arkasından oturma odasına gönderdim onu. Ayça Abla'ya dönüp "Yengem, nasılsın?" dedim gülerek. Yanakları al al oldu yine. "Ya kuzum yapma böyle dedim ama. Lütfen." "Bir şey demedim ki, nasıl olduğunu sordum sadece." "İyiyim Erva ama benimle uğraşmazsan daha da iyi olacağım." Elif ve Pınar mutfağa girince sustum. Tabakları alıp çıktıktarında yeniden Ayça Abla'ya dönüp "Ablam, inan bana seninle uğraşmıyorum. Sadece şimdiden ne kadar hayırlı bir görümce adayı olduğumu gösteriyorum." dedim gülerek. Bizi şaşkınlıkla izleyen Hira Abla, Ayça Abla'ya dönüp "Ayça, Erva biliyor mu?" deyince yanakları daha da kızaran Ayça Abla "Evet." diye mırıldandı. "Çiçeğim sen ne zaman öğrendin?" "Birkaç gün önce öğrendim abla. Ve o kadar çok sevindim ki anlatamam." deyip, arkamı dönüp çayları doldurmaya başladım. Onlar da son tabakları alıp çıkınca bende çay tepsisini alıp arkalarından çıktım. Çayları dağıttıktan sonra yerime geçtim. Dayım Mete'ye dönüp "Bücür, geldiğimden beri patlama sesleri duymuyorum. Hayırdır? Bıraktın mı robotları falan?" deyince hepimiz gülmeye başladık. Mete "Öncelikle artık ekibin bücürü ben değilim Serkan Ağabey." deyip Pınar'ı gösterdi. "Yeğenim Mete doğana kadar evde yapmayı bıraktım, Sanem Abla korkmasın diye. Okulda devam ediyorum projelerime." Dayım gülerek Mustafa Ağabey'e dönüp "Erkek mi olacak?" deyince Mustafa Ağabey "Yok kardeşim, daha belli bile değil. Haftaya kontrolde öğreneceğiz İnşallah." dedi. Mete dayıma dönüp "Ben yeğenim için robotlarımdan vazgeçtim Serkan Ağabey. Erkek olursa adını Mete koysunlar bir zahmet." deyince dayım "Hakikaten büyük fedakarlık yapmışsın koçum. Kesinlikle Mete koymalılar." deyince hepimiz gülmeye başladık. Bu apartmana bir Mete fazlaydı ikincisine hiç gerek yoktu. Mete'ye bu konuda takılırken Ayça Abla "Bir dakika, herkes susabilir mi?" deyince hepimiz ona döndük. "Birinin telefonu mu çalıyor?" Ayça Abla'nın sorusuyla ellerimi hızla ceplerime attım. Aklıma gelenle yerimden fırlayıp "Telefon sabahtan beri şarjda. Ben çıkarmayı unuttum." deyip bizimkiler bu halime gülerken hızla odama geçtim. Annem ben açamadan kapattığı için telefonu elime alıp aradım ama hat meşgul diyordu. Dayımın telefonunun çaldığını duyunca onu aradığını anlayıp oturma odasına geçtim yeniden. Dayım annemle konuştuktan sonra bana dönüp elindeki telefonunu sallayarak "Telefon diyorum ufaklık, ne güzel icat değil mi?" deyince "Kopya diyorum dayı, ne kadat kötü bir şey değil mi?" dedim. "Erva, ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun. Konuyu değiştirme." "Ben konuyu değiştirmedim ki. Sadece özgün olun, bana benim cümlelerimle ne yapacağımı söylemeyin diyorum." "İyi o zaman kendi cümlelerimle söyleyeyim. Şu telefonunu kullan ufaklık." "Of, peki dayı kullanırım." "Dayıya oflanmaz ufaklık. Cezasını bugün gösterdiğimi hatırlıyorum." Eliyle başımı gösterip "Çalı süpürgesine çeviririm yine, ona göre." deyince "Tamam tamam özür dilerim." dedim hızla. Pınar bana dönüp "Saçlarını mı karıştırıyor?" diye sorunca başımı salladım. Kerem'i gösterip "Aynı şey bende de var." deyince bende dayımı gösterip "Nedir bizim bunlardan çektiğimiz." dedim. Dayım Kerem'e dönüp "Ama tam karıştırmalık değil mi? Hem küçük kız kardeşin varsa bu bir gereklilik, hatta ihtiyaç." deyip, yeniden bana dönüp "Ayrıca benim hoşuma gidiyor ufaklığımla uğraşmak." dedi. "İyi de dayı, benim saçlarım Pınar'ınki gibi değil. Senin yüzünden tararken eziyet çekiyorum." "Saçların çok mu uzun Erva Abla?" Dayım bana fırsat vermeden "Uzun ve aşırı gür Pınar. Sabah uyandığında çalı süpürgesine dönüyor. Ben de karıştırınca ortaya aşırı tatlı ve eğlenceli bir görüntü çıkıyor." deyip güldü. Pınar bana dönüp "Bir gün görmeyi istiyorum, lütfen." deyince başımı salladım. "Neyse ki tarayıp bağlıyor diye çok sorun etmiyorum. Ama bazen o kadar uğraşıp tarıyorum ve dayım da bunu fark edip karıştırınca bu duruma sinir oluyorum." "Biliyor musun, bende. Bıktım saçlarımı karıştırmasından. Bir de çok konuşuyorsun demesinden. Hâlâ kabul ettiremedim sadece sosyal bir kız olduğumu. Sosyalliğin adı ne ara gevezelik oldu." Kerem gülerek "Yine otomatiğe bağladı." deyince hepimiz Pınar'ın o tatlı haline gülmeye başladık. Gülmeler kesilince Alper "Güldük eğlendik dostlar ama şu an ciddi bir sorunumuz var." deyince hepimiz ona döndük. Alper de Elif'e dönüp "Elif'im, sen anlat en iyisi." deyince Elif bana dönüp "Annem babamla konuştu ama babam çok kızdı ve kırıldı. Özellikle de Alper'e. Ben güvenip kızımı emanet edeyim, o benim kızımla..." deyip cümlesini tamamlayamadan sessizce ağlamaya başladı. Hira Abla elini Elif'in omzuna koyup "Bir süre bu şekilde davranacaktır çiçeğim ama sonunda anlayacaktır. Üzülme lütfen." deyince Elif gözyaşlarını silip "Ne yapacağımı bilmiyorum Hira Abla. Babam yüzüme bile bakmıyor, üstüne bir de benimle konuşmuyor. Bildiğin trip atıyor." dedi. Ayça Abla da Elif'in yanına geçip "Sen hiç dert etme güzelim. Gerekirse biz de konuşur ikna ederiz." deyince bende hızla "İkna olmazsa da kaçırırız seni olur biter." dedim. Herkes şaşkınlıkla bana bakarken Alper hızla "Kaçırırız değil mi Erva?" diye sordu. Ona dönüp "Kaçırırız tabi merak etme. Bak Elif'in bana verdiği bir kitapta hödük bir başkomiser vardı ve kızı kaçırıyordu. Elif o sahneden çok etkilenmişti. Oradaki gibi kaçırırız." dedim. Alper Elif'e dönüp "Ben Erva'dan o kitabı alıp okuyacağım. Eğer birkaç güne Feyzullah Amca ikna olmazsa seni o kitaptaki gibi kaçırıyorum." deyince hepimiz dayanamayıp gülmeye başladık. Ayça Abla bana dönüp "Erva, Alper'in aşk yüzünden iki gramlık aklı kalmıştı sayende onu da kaybetti." deyince "Vallahi ben soğuk ortam biraz dağılsın diye dedim abla ama Alper hemen atladı." dedim. Dayım gülerek Alper'e dönüp "Koçum, kaçırmak falan yok. Yarın bizzat ben Feyzullah Ağabey'le konuşup bu meseleye noktayı koyacağım. Tamam mı?" deyince Murat Ağabey de "Evet, en doğrusu bu olacaktır. Yarın bende gelirim konuşmaya. Merak etmeyin ikna ederiz." deyince Alper ve Elif biraz olsun rahatladılar. Alper "Erva, sen yine de bana o kitabı verir misin?" deyince gülmemek için alt dudağımı ısırırken başımı salladım. Elif bana dönüp "Hayır Erva, vermiyorsun. Ben bu deliye güvenmiyorum. Kitaptaki gibi beni kaçırmaya kalkar falan... Babamın ikna olacağı varsa da olmaz artık." deyince Alper "Ama hoşuna gitmiş işte. Hem Feyzullah Amca ikna olsa bile formalite icabı kaçırırım seni çünkü dediğim gibi hoşuna gitmiş." dedi. Şaka yollu yine bu anı bölecektim ama o tatlı hallerine dayanamayıp vazgeçtim. Hâlâ bu duruma geldiklerine inanamıyordum. Elif ve Alper'in o halini izlemeye devam ederken dayım "Erva, Alper'e bahsettiğin kitap şu emniyette sadece şöyle bir görünüp hava atan Başkomiserin olduğu kitap mı?" deyince şaşkınlıkla ona döndüm. Dayım gülerek "Yüz ifadenden anlaşılıyor ki o kitapmış." deyince hızla "Ya dayı, sus lütfen." dedim. Yanaklarım yanmaya başlamıştı ve dayımın yüz ifadesinden anladığım kadarıyla daha da yanacaklardı. "Tamam canım bir şey demedim ki, sadece merak ettim." "Ben neyi merak ettiğini gayet iyi biliyor, bu yüzden susmanı rica ediyorum." Dayım bana göz kırpıp Kerem'e döndü. Göz ucuyla baktığımda o da bana bakıyordu ama benim ona baktığımı fark edince onunla konuşan dayıma döndü. Herkes kendi arasında sohbete dalarken Elif'in yanına geçtim. "Sana hayat, sabırla dokunan bir kumaştır demiştim Elif. Sen uzun süre sabrederek, içinde büyüttüğün sevdanın karşılığını aldın. Şimdi biraz daha sabredecek, bu sevdanın ömür boyu sürecek mutlulukla sonuçlanmasını bekleyeceksin, tamam mı?" "Tamam, teşekkür ederim." "Rica ederim. Hem bak Feyzullah Amca ikna olmazsa çözüm yolumuz da hazır." Elif hafiften kızarmaya başlayan yanaklarının üzerine ellerini koyup "Of Erva ya. Benim senden çekeceğim var." deyince yanaklarındaki ellerini çekip daha da kızarmış yanaklarını sıkarak "Kıyamam ben bu güzelliğe." deyip yerime geçtim. Bizimkilere baktığımda herkes kendi arasında sohbet ediyor, bir yandan da gülüyorlardı. Gülümsedim ister istemez. Aile, gerçekten kan bağı demek değildi. Hamdolsun Rabbime, bu güzel insanları karşıma çıkarmış, küçücük olan ailemi daha da büyütmüştü. Mutluluk ve huzur demekti aile. Bu güzel insanlar sayesinde ben ikisini de yaşıyor geçmişin acılarını az da olsa unutuyordum.
Bu bölüm de bitti 🥲 Erva'nın yaşadıkları üzse de, Alper'in çılgınlıklarının biraz olsun bölümü dengelediğini düşünüyorum 😅 Umarım beğenmişsinizdir :) Yarın yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |