@kayraege
|
Selamünaleykümmm ☺️ Çok şükür yeni bölümü atabildim. Bir yandan Geçmişten Gelen Sen, bir yandan da bu kurgu biraz zorlandım ama neyse ki bugün sizi bölümsüz bırakmadım 😅 Aferin bana 🫣 Neyse ben daha fazla uzatmadan sizi yeni bölümle baş başa bırakıyor, İnşallah beğenirsiniz diyerek iyi okumalar diliyorum 🤍
Zorla gözlerimi açtığımda odam karanlıktı. Kafamı cama çevirdiğimde, hâlâ varlığını koruyan karanlığı görünce daha sabah olmadığını anlamış oldum. Yavaşça yatağımdan doğrulup komodinin üzerindeki telefonumu açıp saate baktım. Saatin gecenin üçü olduğunu görünce sertçe nefesimi verip elimi saçlarıma götürüp her sinirlendiğimde artık refleks haline gelen şeyi yaptım: Kahküllerimi yukarı kaldırıp tekrardan alnıma indirdim. En son okuldan geldikten sonra saat beş buçuğa gelirken yatağa girmiştim. Bir ara Asya'nın ve yengemin beni uyandırdığını hatırlıyorum ama... Bir de kalbimdeki sancılardan dolayı birkaç defa uyandığımı... Onların dışında aralıksız uyumuştum sanırım. Ayağa kalkıp hızla lavaboya geçtim. Abdest alıp aynı hızla odama geçtim. Sabah ezanına daha vakit olduğu için vakit kaybetmeden hem yatsıyı hem de kılamadığım akşam namazının kazasını kıldım. Namazdan sonra hızlı ama sessiz adımlarla aşağı inip mutfağa geçtim. Akşam yemeği yemediğim için açtım. Dolabı açıp birkaç dakika içindekilerle bakıştım. Aç olduğum halde bir şeyler yemekten vazgeçip kendime bir kahve hazırladım. Meyve tabağından bir muz ve kahvemi alıp odama çıktım. Kahvemden bir yudum alıp önümdeki kitaplarıma baktım. En iyisi okula gitmeden Türkçe denemesi çözmek diye düşünüp kitaba uzandım. Bir tane Türkçe denemesi çıkarıp önüme indirdim. Muzumu yedikten sonra kahvemden son yudumumu alıp kronometreden süreyi başlatıp denemeyi çözmeye başladım. 46 dakikanın sonunda denemeyi bitirince kronometreyi durdurup kontrol etmeye başladım. İstediğim sürede çözememiştim ama neyse ki sadece 37 doğru 3 yanlış yapmıştım. Gitgide daha iyi oluyordu Türkçe netim. Denemeden yapamadığım soruları tekrardan çözüp ayaklandım. Sabah namazını kılıp okul için hazırlanmaya başladım. Asya'nın dediğine göre bugün öğle arasından sonraki dersler de etüt olacakmış. En azından ders çalışabilirdim. Okul yüzünden iki günde düzenim bozulmuştu ve bu durum benim sadece sinirimi bozuyordu. Çantama kitaplarını koyup aşağı indim. Ardımdan Asya ve Hakan da gelince kahvaltıya geçtik. Yerime geçince kollarımı kavuşturup önümdekilere baktım. Açtım ama bakınca da hiç yiyesim gelmiyordu. "Asel." Amcam bana seslenince dünkü konuyu konuşacağını düşünüp ona döndüm. "Efendim amca?" "İyi misin kızım?" Sorduğu soruyla bir an afallasam da hızla "İyiyim." dedim. "Kalbinde ağrı falan var mı?" Hadi bana geçmiş olsun. Ne diyecektim ki şimdi. "Evet amca hatta beni uyutmadı, üstüne üstlük de gecenin üçünde bu yüzden uyandım." diyemeyeceğime göre konuyu saptırma yöntemine geçtim. "İyiyim ben amca. Merak etmeyin." "Çok şükür. Sen iyi ol yeter bana kızım." "Sağol amca." Amcam gülümseyip "Sende sağol kızım. Neyse, hadi geç olmadan yemeğini ye. Birazdan çıkarız." deyince başımı sallayıp çatalıma uzandım. Amcam "Yemek yerken bir yandan da dünkü meseleyi konuşalım." deyince çatalımı bırakıp hızla "Bana hiçbir şey deme amca. Değil başkası, Hakan bile Asya'yı üzse onun da ağzını burnunu kırarım." dedim. "Sesi duydunuz mu?" Hakan'ın soruyla hepimiz ona dönerken Asya "Ne sesi?" diye sordu. Hakan elini kalbine koyup "Minnoş kalbimin kırılma sesini çünkü kardeşim az önce ağabeyinin kalbini kırdı." deyince amcam, yengem ve Asya gülmeye başladılar. "Öncelikle Hakan sen benim ağabeyim değilsin. Sadece üç ay büyüksün benden. Ayrıca aynı şey senin için de geçerli. Senin de üzülmeni istemem." "Üç ay büyük olduğuma göre ağabeyinim. Neyse, minnoş kalbim biraz daha iyi." Amcam Hakan'ın son dediğine gülüp "Neyse, konumuza dönelim tekrardan." deyip Asya'ya döndü. "Asya, kızım dün konuştuğumuz gibi bundan sonra önemli meseleleri önce anne ve babana anlatacaksın tamam mı?" Asya başını sallayıp "Tamam baba." deyince yengem de bana dönüp "Asel, güzel kızım sende bundan sonra kendine daha çok dikkat edeceksin. Tamam mı?" dedi. Önüme dönüp "Denerim." diye mırıldandım. Amcam "Bir de şu kullandığın kelimelere dikkat et lütfen. Özellikle de Umut Hoca'ya karşı..." deyince hiçbir şey demeden boş tabağıma bakmaya devam ettim. Sinirimi bozmadığı sürece bırak dikkat etmeyi konuşmam bile o umutsuz vakayla. Allah'a yakın bana uzak... O kadar ki sevmedim o adamı. Zorla birkaç lokma bir şey yediğim kahvaltıdan sonra evden çıktık. Okula girince direkt sınıfa geçtim. Sınıfa girer girmez bütün gözler yine bana döndü. Zorbalar onlara baktığım anda hızla başlarını önlerine eğdiler. Tabi diğerleri de... Onları umursamadan Asya'nın yanına geçtim. Saatime baktığımda dersin başlamasına yirmi dakika olduğunu görünce yeniden ayağa kalktım. "Asel, nereye gidiyorsun?" "Kantine." "Neden?" "Of Asya, kantine neden gidilir?" Asya boş boş yüzüme bakınca "Bir şey istiyor musun?" diye sordum. "Hayır. Teşekkür ederim." "İyi. Sana çatan olursa ara. Geliyorum birazdan." Asya ve dün tanıştığım ikizler Elif ve Emre dediğime kıkırdarlarken onlara aldırmadan sınıftan çıkıp hızla kantine gittim. Büyük bir bardak kahve alıp boş masalardan birine oturup kahvemi içmeye başladım. Normalden fazla uyuduğum ve o aptal ilaçları almadığım halde neden bu kadar yorgunum bilmiyordum. Kahvemden son yudumumu alıp ayağa kalktım. Bardağı çöp kutusuna atıp hızlı adımlarla sınıfa yöneldim. Öğretmenler odasının önünden geçip merdivene yöneldiğim sırada biri bana seslenince durdum. Arkamı döndüğümde Umut Hoca ve bir kadın bana doğru geliyorlardı. Tam önümde durduklarında Umut Hoca yanındaki kadına dönüp "İşte sana bahsettiğim öğrenci bu abla." dedi. Göz ucuyla abla dediği kadına baktım. Asya gibi tesettürlü ve güzel bir kadındı ama Umut Hoca'yla alakaları yoktu. Ben ve Asya gibi. Kadın bana elini uzatıp "Merhaba Aselciğim. Cemile ben. Fizik öğretmeninizim." deyince uzattığı elini sıkıp "Bende Asel. Memnun oldum hocam." dedim. Cemile Hoca yüzündeki gülümsemesini hiç bozmadan Umut Hoca'ya dönüp "Dediğin gibi değil sanki." deyince durumu anladım. Umutsuz vaka kim bilir kadına hakkımda neler söylemişti? Gerçi söylesin umurumda değil ama aklıma bana ahlaksız dediği an gelince yavaşça yutkundum. İnsanların bilmeden beni yargılamalarından çok yorulmuştum ve aklıma geldikçe sadece üzüyordu beni bu durum. Dıştan umrumda değilmiş gibi davransam da içimde biriktiriyor, bu durumun beni günden güne yok etmesine izin veriyordum. Umut Hoca bir şey söylemeyince Cemile Hoca "Ona çok ben..." dedi ama cümlesini tamamlayamadan Umut Hoca sözünü kesip "Hayır abla, benzemiyor." dedi sinirle. Neden sinirlenmişti anlamamıştım ama umursamadan Cemile Hoca'ya dönüp "Hocam, tekrardan tanıştığımıza memnun oldum. Ben izninizle sınıfıma gideyim. Ders başlamak üzere." dedim. Cemile Hoca yanıma geldiğinden beri yüzünde yerini koruyan gülümsemesini daha da büyütüp "Bende memnun oldum canım. İlk iki dersiniz bana. Hadi beraber çıkalım." deyince başımı sallayıp merdivenlere yöneldim. Cemile Hoca yanıma geldi ama Umut Hoca bizi umursamadan hızla merdivenlerden çıkmaya başladı. Cemile Hoca'ya dönüp "Hocam, yanlış anlamazsanız bir şey sorabilir miyim?" dedim. "Sorabilirsin tabi ki." "Siz Umut Hoca'yla kardeş misiniz?" "Hayır canım kuzeniz ama Umut ondan büyük olduğum için bana abla der." "Anladım." Sınıfın önüne gelince Cemile Hoca önde, bende arkasından sınıfa girdim. Hızla yerime geçip Cemile Hoca'ya döndüm. Elindeki kitapları masaya bırakıp "Nasılsınız gençler?" diye sordu. Sınıftan "İyiyiz, siz nasılsınız?" sesleri yükselirken Cemile Hoca gülümseyip "Bende iyiyim, teşekkür ederim." dedi. Tahtanın önüne gelip "Evet gençler, geçen hafta küçük tekrarlar yaptık. Artık bu senenin ilk konusuna geç olmadan başlayalım değil mi? Size almanızı söylediğim fasikülü çıkarın lütfen. İlk konuya başlıyoruz: Çembersel Hareket." deyince çantamdan fasikülü çıkarıp masama indirdim. En sevdiğim dersin hocasını sevmesem de en sevdiğim ikinci dersin hocasını sevecektim sanırım. Cemile Hoca umutsuz vaka gibi değildi. Yani şimdilik öyle görünüyordu. Cemile Hoca konuyu anlatmaya başlayınca büyük bir dikkatle dinlemeye başladım. Sevmiştim anlatımını ama çok yavaş ilerliyordu çünkü sınıftakiler sürekli "Hiçbir şey anlamadık hocam." deyip baştan anlatmasını istiyorlardı. Cemile Hoca da sakince başıyla onaylayıp anlatmaya devam ediyordu. Fizik dersi tamamen böyle geçti ve sonrasında tarih dersine girdik. Tarih öğretmeni Selçuk Hoca sınıfa girer girmez "Etüt yapıyorsunuz gençler. Sayısal sınıfa tarih gerekmiyor ki zaten dinlemiyorsunuz. Siz boş boş bana bakacağınıza, bende kendimi yoracağıma en iyisi siz etüt yapın, ben de kitap okuyayım." deyince matematik denememi çıkardım. Kronometreden süreyi başlatıp denemeyi çözmeye başladım. Sınav bu denemedekiler gibi olursa tamamdır. Kırkta kırk yapardım Kiyoshi Amca'nın sayesinde. Bana öğrettiklerinden dolayı, matematik benim için çantada keklikti. Araya kadar bitirdiğim denemeyi kontrol edince çıkan bir yanlış sinirimi bozdu. Hızla baktığımda işlem hatasından yanlış yaptığımı fark edince doğru çözümü yazıp denemeyi kapattım. Biyoloji notlarımı çıkarıp hızla genden proteine konusunu çalışmaya devam ettim. Bir an önce bitirip diğer konuya geçsem iyi olacaktı çünkü çok geri kalmıştım ve sürekli unutuyordum tekrar etmeyince. Zil çalınca notlarımı kapatıp kapüşonumu başıma takıp kafamı masaya gömdüm. Şimdi evde olacaktım, ne güzel uyuyordum. Hangi akılla buraya geldim bilmiyordum ki. Aslında şu zorbaların derdi neymiş öğrenip sorunu kökten çözsem tamamdır ama onu da nasıl yapacağımı bilmiyordum. Fark ettiğim kadarıyla bu kızların Asya'yla uğraşmalarının farklı bir nedeni vardı çünkü ne benden şikayetçi olmuşlardı ne de meseleyi büyütmüşlerdi. Yanımdaki inatçı keçi nedenini biliyordu ama söylemiyordu ve söylemediğine göre sanırım özel bir meseleydi. Kafam masaya gömülü halde bunları düşünürken koluma dokunan elle başımı çok az kaldırdım. Asya'ya döndüğümde başıyla bir yeri işaret edince gösterdiği yere baktım. Umut Hoca kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu. Oflayarak doğrulup sandalyeme yaslandım. "Asel." Kafamı kaldırıp bana seslenen Umut Hoca'ya bakınca eliyle başımı gösterdi. Ne demek istediğini anlayıp başımdaki kapüşonu çıkardım. Yüzünde memnun olmuş bir ifadeyle sınıfa dönünce bende önüme dönüp "Uyuz." diye mırıldandım. Asya koluma hafifçe vurup "Asel!" diye uyarınca onu umursamadan önümdeki notlarıma bakmaya devam ettim. "Evet gençler, dünkü meseleyi kim anlatacak?" Umut Hoca'nın sorusuyla sınıf suspus oldu. Göz ucuyla Asya'ya baktığımda o da başını önüne eğmiş, gergin görünüyordu. "Gençler, konuşmaya başlayın. Bakın bu konu açıklığa kavuşuncaya kadar buradayız. O yüzden konuşun artık." Asya'nın daha da gerildiğini görünce dayanamayıp "İşlerini hep bu şekilde mi halledersin Umut Hoca?" dedim. "Ne demek istiyorsun Asel." Başımı kaldırmadan "Asya'ya zorbalığı keyiflerinden yaptıklarını mı sanıyorsun? Belli ki öğrencilerinin sorunları var. Böyle yaparak hem kendini hem de bizi oyalıyorsun. Bu konuyu onlarla özel olarak konuşman gerekiyor." dedim. "Asel, dün benimle nasıl konuşman gerektiğini söylediğimi hatırlıyorum." Ben saygı duyduğum insanlara siz diye hitap ederim. Saçıyla başıyla uğraşmaktan öğrencilerinin sorunları bile göremeyecek kadar sorumsuz bir öğretmen bozuntusuna değil. Dilimin ucuna gelen bu cümleleri yutup başımı kaldırdım. "Bak ben sadece..." Cümlemi devam ettirmeme Umut Hoca'nın bana sinirle bakan yüz ifadesi engel oldu. Sinirle derin bir nefes alıp elimi saçlarıma götürüp benim için refleks haline gelen şeyi yaptım. Sakin olmalıydım. Şu an elime bu okuldan kurtulmak için bir fırsat geçmişti çünkü. Yeniden Umut Hoca'ya dönüp "Bakın, ben sadece bu meseleyi daha kolay öğrenmeniz için söyledim. İnsanları zorbalığa iten pek çok sebep vardır. Kimi ailesinden veya başkasından gördüğü için, kimi dikkat çekmek için, kimi de yaptığı kişi işine gelmeyen biri olduğu için bu yönteme başvurabilir." dedim. Umut Hoca kollarını kavuşturup devam etmemi bekleyince oyalanmadan "Yani demem o ki, sizin bu meseleyi öğrencilerinizle özel olarak konuşmanız gerekiyor ki bu mesele açığa kavuşsun." dedim. Cümlemi bitirmemle duyduğum hıçkırık sesiyle sağıma dönüp kim olduğuna baktım. Asya'ya zorbalık yapan kızların başı ağlıyordu. Umut Hoca hızla kızın yanına geçip "Tuğçe iyi misin? Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Demek adı Tuğçe'ydi. Tuğçe zor çıkan sesiyle "Hocam lavaboya gidebilir miyim? Lütfen." deyince Umut Hoca "Gidebilirsin." dedi. Yanındaki arkadaşı da onunla gitmek için izin almayı başarınca ikisi de hızla sınıftan çıktılar. Umut Hoca bizim yanımıza gelip "Asya neler oluyor?" deyince artık dayanamayıp ayağa kalktım. "Ya sen hâlâ ne olduğunu mu soruyorsun? Özel bir mesele belli ki ve bunu Asya'nın değil, Tuğçe'nin anlatması gerekiyor. Ya Allah aşkına sen bu akılla nasıl öğretmen oldun?" Umut Hoca sinirle ellerini saçlarına götürürken ben de ellerimi iki yanımda yumruk yaptım. Bir yandan da "Hayır, şimdi olmaz." diyordum içimden çünkü giren sancı çok canımı yakıyordu. Asya'ya kenara çekilmesini söyleyip ayağa kalktım. Umut Hoca'nın yanından geçip hızla sınıftan çıktım. Arkamdan seslense de umursamadan lavaboya yöneldim. Tuğçe ve arkadaşı dışında kimse yoktu ve Tuğçe hâlâ ağlıyordu. Onları umursamadan ellerimi yıkayıp kuruladım. Çıkmak için arkamı döndüğüm an Tuğçe bana seslenince yeniden ona döndüm. Tuğçe gülümseyip "Teşekkür ederim." deyince yanılmadığımı anlamış oldum. Bu kızın gerçekten özel bir sorunu vardı. Yüzümdeki ifadeyi hiç bozmadan "Teşekkür etmene gerek yok. Sanırım tahmin ettiğim gibi mesele özel ve umarım çözüme kavuşur. Hoş olmayan bir tanışmamız oldu ama yardıma ihtiyacın olursa elimden geleni yaparım." dedim. Tuğçe gözlerini silip "Sen durumu bilmiyor musun?" deyince başımı olumsuz anlamda sallayıp "Hayır bilmiyorum." dedim. "Asya anlatmadı mı?" "Sordum ama anlatmadı. Bende özel olduğunu düşünüp ısrar etmedim. Ne amcam ne de bir başkası biliyor, umutsuz vaka da bilmiyor merak etme." "Umutsuz vaka mı? O kim?" "Şu çatlak hocanız." Tuğçe ve arkadaşı dediğime gülerlerken telefonum çaldı. Ceketimin cebinden çıkarıp baktığımda amcamın aradığını görünce hızla açtım. "Efendim amca." "Asel, neredesin sen?" "Okuldayım." "Asel, çıldırtma beni. Sınıftan bir şey demeden çıkmışsın. Neredeysen derhal odama geliyorsun." "Tamam, geliyorum." Amcam telefonu yüzüme kapatınca karşımdaki kızlara dönüp "Benim gitmem gerekiyor." dedim. Tuğçe "Asel, seninle konuşabilir miyiz?" diye sorunca başımı sallayıp "Konuşabiliriz ama önce Asya'yla konuşman daha iyi olur. Ben kardeşimin değer verdiği insanları davranışlarından anlarım. Ona kötü davranmana rağmen sana değer veriyor." dedim. Tuğçe başını sallayıp "Konuşacağım. Hemen şimdi." deyince "İyi. Gidelim o zaman." deyip lavabodan çıktım. Sınıfa girmeden Tuğçe'nin arkadaşıyla da tanıştım. Adı Semra'ymış. Neyse ki dün dövdüğüm kızların arasında o yoktu. Sınıfa girince hızla masama yönelip kimse görmeden ilaçlarımı cebime koydum. Asya'ya dönüp "Amcam beni çağırıyor. Dua et de beni okuldan atsın." dedim. Tuğçe yanımıza gelince "Tuğçe seninle konuşacakmış." deyip kapıya yöneldim. Kapıyı açıp çıkacağım sırada Asya ve Tuğçe'nin sarıldıklarını görünce "Oldu bu iş." diye mırıldanıp yüzümde boş ama içimde büyük bir neşeyle amcamın odasına yöneldim. Sonunda kurtulacaktım bu hapishaneden. Amcamın odasının kapısına gelince "Gir direkt, boşver kapıyı çalmayı falan." diyen iç sesimi dinlemeyip kapıyı tıklattım. İçeriden amcamın gir diyen tok sesini duyunca besmele çekip içeri girdim. Umut Hoca'yla oturmuş beni bekliyorlardı. Sinir oluyordum şu adama ama neyse ki, bir daha görmek zorunda kalmayacağım ihtimali aklıma gelince sakinleşmeyi başardım. "Neredeydin?" Amcamın sorusuyla ona dönüp "Lavabodaydım." dedim. Umut Hoca hızla "Tuğçe'ye bir şey yapmadın değil mi?" deyince amcamdaki bakışlarım ona kaydı. Burnum sızlamaya başlayınca sesimi çıkarmadan önüme döndüm. Bu adamın gözünde neydim ki ben? Bir psikopat veya katilmişim gibi davranıyordu bana. Ben sesimi çıkarmayınca amcam "Asel, ne yaptın kıza?" diye sorunca başımı kaldırıp "Konuştum amca. Mesele de halloldu. Sınıftan çıkmadan Asya ve Tuğçe'nin sarıldıklarını gördüm." dedim. Umut Hoca "Nasıl?" diye sorunca yeniden ona dönüp "Asel yöntemleriyle." dedim. "O yöntem kafa göz dalmak sanıyordum." Umut Hoca'nın söylediğiyle derin bir nefes alıp boğazıma oturan yumruyu yutmaya çalıştım ama başaramadım. Beni neden bu kadar yargılıyordu ki? Neler yaşadığımı bilmeden hem de. Yavaşça yutkunup amcama çevirdim bakışlarımı. Sakin çıkan sesimle "Mesele halloldu. Kaydımı sil artık. Bir daha bu okula gelmek istemiyorum." dedim. Amcam önce şaşırdı ama saniyeler içinde şaşkınlığını üzerinden atıp "Hayır Asel, bu sene buradasın." deyince hızla "İstemiyorum amca. Asya'nın sorunu için gelmiştim. Halledince bunu yapacaktım zaten." dedim. "Son sözümü söyledim Asel, geleceksin." İçimde büyük bir kırgınlık, dışımda da büyük bir sinir... İki yerden de kuşatılmıştım ve şu an hangisini dinleyecektim bilmiyordum. Ellerimi iki yanımda yumruk yapıp her zamanki gibi sinirin galip çıkmasını sağladım ama onu gösteremeden içimdeki kırgınlık kalbimi işgal edip bana acı vermesi için sinyallerini gönderdi. Yumruk yaptığım sağ elimi hiçbir işe yaramayacağını bildiğim halde hızla kalbime götürüp derin nefesler alıp vermeye başladım. Başım öne doğru eğik, sol elim kendini boşluğa bırakmış, dudaklarımsa sessizce hayır şimdi olmaz diye mırıldanıyordu. Çenemi kavrayan parmaklar ben tepki veremeden başımı kaldırınca amcamla göz göze geldik. Elleriyle yüzümü avuçlayıp "Kızım, iyi misin?" diye sordu endişeyle. Başımı sallayıp zorla çıkan sesimle "İyiyim, geçti." dedim. Umut Hoca da hızla yanımıza gelip "Akif Hocam ne oluyor? Nesi var?" deyince hızla "Yok bir şeyim. İyiyim." dedim. Uzun sürmemiş, korktuğum şey olmamıştı neyse ki. Amcama dönüp "Cezamı verdiğine göre gidebilir miyim?" diye sordum. "Asel, her şey senin iyiliğin için kızım. Bana da hak ver lütfen." Biliyorum... Beni düşündüğünü, iyiliğim için elinden geleni yaptığını ama kalmadı... İçimde hiç mücadele gücü kalmadı. Her gün ölümü dileyerek uyuduğumu, yeni güne gözümü açtığımda hüsrana uğradığımı, dualarımı Allah'ım acılarıma son ver, al artık canımı diye sonlandırdığımı... Acılarımı gizlemektem yorulduğumu... Bilmiyorlardı... Hiçbir şey bilmiyorlardı. İçimde büyüyen acıyı hızla kenara çekip yerini öfkeye bıraktım. Şu an ona ihtiyacım vardı çünkü. Kafamı kaldırıp "Benim iyiliğim bu hapishaneden kurtulmam olacaktır. Asıl sen bana hak ver." dedim amcama. Amcam umutsuzca başını sallayıp masasına yönelirken odasının kapısı çaldı. Yerine geçip gir deyince içeri Hakan ve Asya girdi. Asya hızla yanıma gelip "Her şey yolunda mı?" diye sorunca sinirle "Hayır." dedim. Asya amcama dönüp "Canım babam benim. Harikasın." deyip, amcamın yanına geçip sarıldı. Sertçe nefesimi verip "Allah'ım, neydi benim günahım da bir dolu aptalın içine koydun beni?" diye mırıldandığımda Hakan yanıma gelip elini omzuma koyarak "Ruh hastası, duyuyoruz farkındaysan." deyince "Duyun, çok da umrumda sanki." dedim. "Sorunu çözmüşsün kızım. Helal olsun. Ben yine kafa göz dalmakla çözersin sanmıştım ama demek ki konuşarak da bazı şeyleri halledebiliyorsun." Hakan'ın omzumdaki kolunu kavrayıp hızla çevirdim. "O yöntemi sende deneyeyim mi?" dediğimde amcam gülerek "Yine başladınız, rahat durun." deyince Hakan'ı eski haline getirip ona döndüm. "Hakan, sizin sınıf öğretmeniniz kim?" Hakan "Cemile Hoca." deyince Asya hızla "Neden sordun ki?" dedi. Ona dönüp "Bu hapishaneden kurtulamıyorum bari o sınıftan kurtulayım." deyip yeniden Hakan'a dönerek kısık sesle "Matematik dersinize kim giriyor?" diye sordum. Hakan küçük bir kahkaha atıp başıyla Umut Hoca'yı gösterince "Şansıma tüküreyim." diye mırıldandım. "Asel!" "Tamam amca sustum. Ama bende Asel'sem ne yapar eder bu okuldan kendimi attırırım." "Asel, yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?" Umut Hoca'nın sorusuyla ona dönüp "Merak etme, senin gibi insanları çabuk yargılayan ve yanlış anlayan biri değilim. Bu yüzden sorabilirsin." dedim ama amcam Umut Hoca sorusunu soramadan hızla "Asel, hocanla nasıl konuşman gerektiğini sabah söylediğimi hatırlıyorum." dedi. Umut Hoca'ya dönüp "Buyrun hocam, sorun sorunuzu." dedim artık sabrımın taştığını belli ettiğim bir sesle. "Bunca zaman nasıl eğitim aldın?" Bir yandan bu muydu sorusu düşünürken diğer yandan da "Açıköğretimden." deyip sorusunu cevapladım. "Asel, destek almadan konuları öğrenmek çok zordur. Bir de bu sene üniversite sınavına gireceksin. Hâlâ nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" "Kendime güveniyorum." "İyi de, dediğim gibi bir destek olmadan çok zorlanırsın. Hem okulda denemeler de yapılıyor. Seviyeni görmek ve ilerleme kaydedebilmek için elinde bir imkan varken neden bunu değerlendirmiyorsun ki?" "Nefret ettiğiniz birine neden bunları söylüyorsunuz ki?" "Efendim?" "Hiç. Boşverin." "Asel, ben..." "Boşverin hocam." Amcama dönüp "Çıkabilir miyim?" dediğimde başıyla çıkabileceğimi söyleyince hızla kapıya yöneldim. Hızlı adımlarla okul bahçesine geçip arka tarafa doğru yürümeye başladım. Şu an evde olmak için neler vermezdim ki. Odamın kapısını kilitleyip, banyoya girip, en köşede oturup içimde birikenleri boşaltmayı... Hiçbir işe yaramayacağını bildiğim halde haykırarak ağlamayı... Ama onu bile çok görmüş, kabuğumdan çıkarmışlardı beni. Sessizce ölmeme izin vermemiş; beni, kabuslarımı yaşamam için bir başıma bu kalabalığa bırakmışlardı. Sakin bir yere geçip telefonumu ve kulaklığımı ceketimin cebinden çıkarıp hep beni anlattığını düşündüğüm o şarkıyı açıp geriye yaslandım. ~ Toygar Işıklı - Korkuyorum Korkuyorum, cesaretim kayıp. Dünya mı zor, bünyem mi zayıf..?
Ah be Asel, yazarken sana üzülmem 🥲 Geldik bu bölümün sonuna. İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |