@kayraege
|
Selamünaleyküm değerli okurlar ☺️ Nasılsınız? Bugünkü bölüm diğerlerine oranla olaysız bir bölüm oldu ama okulda Asel'e karşı oluşan önyargıların da kırıldığı bir bölüm oldu. Yarınki olaysız bölümden önce böyle bir bölüm şarttı hem 🫣 İnşallah beğenirsiniz diyerek sizi bölümle baş başa bırakıyor, iyi okumalar diliyorum 🤍
Önümdeki optik formla birkaç dakika bakıştıktan sonra oflayarak "Okulun ikinci haftasından deneme sınavı mı yapılır ya?" diye mırıldandım. Evet okulun ikinci haftası ama benim bu hapishanedeki üçüncü günümde deneme sınavına hem de Türkiye geneli deneme sınavına maruz bırakılmıştım. Asya bana yaklaşıp kısık sesle "Uzatma işte Asel. Seviyeni görmen için de bir fırsat. Hem korkma, en azından bir 60 net yaparsın bence, ki bu nette fena sayılmaz." deyip önüne döndü. 60 netmiş. En son yaptığım denemede 113 net yaptığımı bilseydin böyle konuşmazdın Asya Hanım. Ayrıca bir denemeden korkacak kadar da aptal değilim. Alt tarafı bir deneme sınavı sonuçta, ucunda ölüm yok ya. Olsaydı da kimseye izin vermez ilk ben giderdim ucuna. Optik formun doldurulması gereken yerlerini doldurup beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra Umut Hoca kitapçıkları dağıtınca kitapçık türünü kodladım. Umut Hoca kitapçıkları dağıttıktan sonra sınav kurallarını söylemeye başladı. Saat 10.15 olur olmaz da "Başlayabilirsiniz gençler, başarılar." deyip yerine geçti. Kitapçığımı açıp Türkçe'den başladım çözmeye. Her soruya bir dakika ayırıp, yapamadıklarımı sonraya bırakıp hızla soruları çözdüm. Kırk dakikanın sonunda 35 soru çözdüğüm Türkçe'yi bırakıp sosyal bilgilere geçtim. Tarih yorum olduğu için zorlamadı ama coğrafya ve felsefedeki iki tane ezber soruyu boş bıraktım. Din kültürünü de çözdükten sonra bu sefer de 16 soru çözdüğüm sosyal bilgiler kısmını geride bırakıp matematiğe geçtim. Matematik benim için çerez oldu. Sadece geometri kısmındaki katı cisimler sorusunu uğraştırdı, onda da küçük bir hata yaptığım için cevap çıkmıyordu. Hatayı düzeltip matematiği bitirdikten sonra fen bilimlerine geçip onu da full çözdüm. 111 soru çözdüğüm denemeye göz gezdirip yeniden Türkçe'ye döndüm. Daha yarım saat vardı ve bu da yapamadığım sorulara bakmak için bana yeterdi. Türkçe'deki kalan soruları çözebildim ama coğrafya ve felsefedeki soruları yapamadım çünkü doğru olanı bilmiyordum. Akımlar hâlâ çıkıyor mu ki sınavda, diye düşünmeden edemedim. Geçmiş yılların sorularını çözdüğümde eski sınavlarda vardı, hatırlıyorum ama son yıllarda hiç sorulmadığı için bu durum hem sinirimi bozmuş, hem de canımı sıkmıştı çünkü sınavda çıkmaz diye düşünüp çalışmamış, deneme de çıkabileceği ihtimalini hesaba katmamıştım. 116 soru çözdüğüm denemeyi kapatıp toparlandım. Birkaç dakika sonra Umut Hoca sınav bitti deyince herkes kalemlerini bıraktı. Optiklerimizi toplamaya başlarken "Gençler, deneme sınavı Türkiye geneli olduğu için cevap anahtarı cuma günü verilecekmiş. Pazartesi de sonuçlar elimize ulaşır. Umarım hepiniz güzel netler yapmışsınızdır." dedi. Önümden optiğimi alınca duraksadı. Optik forma bakıp bana döndü ve "Bu kadar soruyu çözdün mü gerçekten?" diye sordu. Bana ahlaksız, psikopat, katil muamesi yaptığı yetmemiş olacak ki şimdi de aptal öğrenci muamelesi yapıyordu. Cevap vermeden önüme döndüğümde o da bir şey demeden optik formları toplamaya devam etti. Asya bana doğru yaklaşıp "Asel, iyi misin?" deyince başımı sallamakla yetindim. "Değilim Asya, hiç iyi değilim. Yoruldum, hiçbir şey yokmuş gibi davranıp gözyaşlarımı içime akıtmaktan..." diyemedim. Umut Hoca birkaç şey söyledikten sonra sınıftan çıkınca Tuğçe ve birkaç arkadaşı yanımıza geldiler. Asya'nın dediğine göre daha önceden çok yakın arkadaşlarmış. Dün de barışınca yapışık ikizler misali birbirlerinden ayrılmıyorlardı. Tuğçe hızla "Nasıl geçti?" diye sorunca Asya "Matematik çok zordu ya." dedi. Tuğçe ve arkadaşları da "Evet ya." dediler. En kolayı matematikti ama benim şapşal kardeşim ve arkadaşları en zoruna matematik diyoardı. Hak veriyordum gerçi çünkü umutsuz vaka gibi bir hocaları vardı sonuçta... Onlar deneme hakkında konuşurlarken ben önümdeki kitapçığıma bakıp duruyordum. Bir an önce gitseler de uyusam, diye düşünürken Asya "Hadi Asel." dedi. Ona dönüp "Ne?" dediğimde "Hadi yemekhaneye gidelim." dedi. "Arkadaşlarınla git Asya." "Asel, sende bizim arkadaşımızsın ve senin de gelmeni istiyoruz." Tuğçe'ye dönüp "Ya Allah aşkına gidin, uğraştırmayın beni. Aç değilim." dediğimde Tuğçe "Hadi Asel ya. Hiçbir şey yemiyorsun kızım. Havayla besleniyorsun sanki." dedi. Beş dakika süren mücadelemde inatçı keçi kardeşim yine ne yapıp edip beni ikna edince yemekhaneye indik. Ana yemeklerden hiç almayıp çok az makarna ve biraz çorba alıp sakin bir yere geçtim. Suyumu açıp bir yudum aldığımda kızlar da yanıma gelip oturdular. "Asel, o kadarcık şeyle doyar mısın?" Semra'ya bakıp "Doyarım, hem aç değilim dediğim gibi." dediğimde Semra önündekileri gösterip "Vallahi ben açım ve hepsini yiyeceğim." deyince kızlar gülerken ben de önüme döndüm. "Asel, Semra sınıfın en iştahlı kızıdır. Bir de çok esprilidir." Asya'nın dediğine başımı sallayıp çorbadan içmeye başladım. Onlar aralarında konuşurlarken, ben sadece dinlemekle yetindim. Yemekhaneye göz gezdirdiğimde Hakan'ın da üç arkadaşıyla köşede, bir masada oturup yemek yediklerini gördüm. Önümdeki birkaç lokma bir şeyi bitirdikten sonra ayağa kalkıp kızlara afiyet olsun deyip tabak ve tepsileri yerine bıraktım. Yeniden Asya'nın yanına geçip, sınıfa çıkacağımı söyleyip yemekhaneden çıktım. Sınıftan bana ait olan dolaba önceden koyduğum namaz kıyafetlerimi alıp, mescide geçip öğle namazını kıldım. Yeniden sınıfa girdiğimde yerime geçip biraz dinlenmek amacıyla kafamı masaya gömdüm. Öğle arasından sonra isteyenler çıkabilir, isteyenler de çıkış saatine kadar etüt yapabilirdi. Başımdaki iki bela etüte kalacağız deyince el mahkum bende kalacaktım. Uykum olduğu halde uyuyamadığım ve kendimi zorladığım on dakikanın sonunda kafamı kaldırdım. Sınıfa göz attığımda en arka sırada oturan biri dışında kimse yoktu sınıfta. Ona döndüğümde kafasını kaldırıp gülümseyerek "Merhaba Asel. Kusura bakma, rahatsız etmedim umarım." dedi. "Merhaba. Kusura bakılacak bir şey yok. Zaten uyuyamadım." "Anladım. Sen iyi misin?" "İyiyim. Sen nasılsın?" "Bende iyiyim teşekkür ederim. Bu arada biz tanışmadık. Baran ben." "Asel bende. Biliyorsun zaten." Baran başını sallayıp gülümseyerek "Evet, biliyorum." deyip yeniden önündeki kitaba döndü. Oflayarak kalemini eline alınca "Ne çözüyorsun?" diye sordum. "AYT matematik. Haftaya AYT denemesi olacak ve ben hâlâ gerilerdeyim. Üstüne bir de üst üste dört soruda takıldım." "Hangi konu?" "Limit." deyince ayağa kalkıp yanına geçtim. Elimle yan tarafa geçmesini işaret edince ayağa kalkıp diğer sandalyeye oturdu. Yerine geçip kalemini elinden alıp yapamadığı dört soruyu hızla çözdüm. Göz ucuyla ona baktığımda Baran şaşkınlıkla çözdüğüm sorulara bakıyordu. "Asel, sana zahmet olmazsa anlatır mısın?" Başımı sallayıp soruların çözümlerini anlattım. Birkaç soru türevden de çözülebiliyordu aslında ama Baran henüz türev çalışmadığı için normal çözümlerini anlattım ve bir an önce türev çalışmasını söyledim. AYT matematikte pek çok konunun sorularını türevle çözmek mümkün ve çok da kolaydı. Baran, soruları anlattıktan sonra "Çok teşekkür ederim Asel." deyince "Rica ederim." deyip ayağa kalktım. "Matematiği çok seviyorsun sanırım." Baran'ın sorusuyla ona dönüp "Evet, seviyorum ama bu şimdilik aramızda kalsın olur mu?" dedim. Baran başını sallayıp "Olur. Peki sorularım olunca sana getirebilir miyim? Umut Hoca'nın başı pek boş olmuyor, bende soramıyorum." deyince "Getirebilirsin." deyip yerime geçtim. Çantamdan kimya testimi çıkarıp dün çalıştığım kimyasal tepkimelerde enerji konusunun sorularını çözmeye başladım. O sırada kızlar ve birkaç kişi de sınıfa girdi ama onları umursamadan çalışmaya devam ettim. Asya kitapçığını alıp kızların yanına geçince kendi aralarında sessizce denemedeki soruları nasıl yaptıklarını birbirlerine anlatmaya başladılar. İki saatin sonunda artık eve gitme vakti gelince hızla kitaplarımı toplayıp ayaklandım. Asya da hazır olunca aşağıya, amcamın odasına indik. Amcam da işlerini bitirdiğinden hızla okuldan çıkıp arabaya geçtik. Amcam yola bakmaya devam ederken "Çocuklar, deneme nasıl geçti?" diye sordu. Hakan "Çok zordu baba ya. Sayısal öğrencisi olduğum halde fende beş boşum var. Sosyalde bile on altı soru çözdüm." deyince Asya da hızla "Evet ya. Sosyal fenden kolaydı ama matematik çok zordu." dedi. Hakan "Matematikte kaç soru çözdün Asya?" diye sorunca Asya "Yirmi yedi." dedi. Hakan da otuz tane çözebilmiş. Bana sorulmadığı için sesimi çıkarmadan yolu izlemeye devam ettim. Onlardan iyi bir sonuç getirecektim belliydi ama bu da umurumda değildi. Tek derdim eve gitmekti şu an. Eve varınca odama geçip, abdest alıp ikindiyi kıldım. Kitaplarımı ve bugünkü denemeyi çantamdan çıkarıp masama geçtim. Kimya testinden kaldığım yeri çözmeye devam ettim. Akşam ezanı okunduğu sırada bizimkiler yemeğe çağırınca yerimden kalkıp aşağı indim. Yemekten sonra hızla odama geçip akşam namazını kıldım ve çalışmama kaldığım yerden devam ettim. Yatsıyı da kıldıktan sonra gözlerim kapanmaya başlayınca ayaklanıp, dişlerimi fırçalayıp ışıkları kapattım. Yatağıma geçip kendimi uykuya teslim ettim.
Bu hapishanedeki ilk haftamı geride bırakmıştım. Benim için hep yavaş geçen hafta sonları ilk defa hızlı geçmiş ve yine okula gitme vakti gelmişti. Hızla hazırlandıktan sonra çantama çözeceğim kitaplarımı koydum. Okulda girdiğimiz deneme kitapçığını görünce onu da çantama koydum. Cuma günü cevap anahtarı gelince evde unuttuğumdan akşam kontrol etmiş, 108.50 net yaptığımı öğrenmiştim. Türkçe'den dört, sosyalden iki yanlış; matematik ve fenden de full çekmiştim. Türkçe'ye daha çok ağırlık vermeliydim. Bir de sosyale çünkü onlar beni en çok zorlayan derslerdi. Çantamı omzuma atıp hızlı adımlarla aşağı indim. Kahvaltıdan sonra her zamanki gibi okula geçtiğimizde Asya ve Hakan'ı önden yollayıp kantine geçtim. Dün gece kalbimdeki sancılardan dolayı mecburen ilacımı almıştım ve o ilaçlar yüzünden fazlasıyla yorgundum. İki hafta sonra kontrole gitmem gerekiyordu ve doktorum ilaçlarımı almadığımı anlayacaktı fakat bu durum benim umurumda değildi. Kahvemi içtikten sonra dersin başlamasına bir dakika olduğunu fark edince hızla kalkıp sınıfa çıktım. Merdivenlerden çıkarken Umut Hoca'yı da görünce hızla yanından geçip ondan önce sınıfa girmeyi başardım. Hızlı nefesler alıp verirken yerime geçtim. Neyse ki tam vaktinde girmiştim sınıfa. Bir de bu konuda umutsuz vakadan bir şeyler duymak istemiyordum çünkü kendisi bana fazlasıyla takmıştı. Çantamdan suyumu çıkarıp büyük bir yudum aldım. Su, neyse ki iyi gelmişti. Mataramı çantama koyup Umut Hoca'ya döndüğümde o da sınıftakilere bakıyordu. Elindeki poşeti gösterip "Deneme sonuçlarınız geldi gençler." dedi. Elif hızla "Okul birincisi kim hocam?" diye sorunca Umut Hoca "Bilmiyorum çocuklar. Bende şimdi sizinle öğreneceğim." deyip poşeti masaya bırakıp açmaya başladı. Asya gerginlikle nefes alıp verirken ona dönüp "Ne oluyor? İyi misin?" diye sordum. Bana dönüp "Ya Asel çok heyecanlıyım. Acaba iyi yaptım mı, bir de sıralamam nasıl diye çok merak ediyorum." dedi. "Takma bu kadar, alt tarafı bir deneme sınavı." "Yerinde olsam biraz takardım Asel." Umut Hoca'ya döndüğümde bir şey söylememe fırsat vermeden "Bu yayınevi geçen yıl sınavda pek çok soru tutturdu. Bu deneme bir bakıma YKS provası sizin için. Yaptığınız netler de seviyenizi öğrenmenizi sağlayacak." deyince "Yine de alt tarafı bir deneme sınavı. Dediğiniz gibi seviyesini öğrenen kötü yapsa da takmamalı. Aksine çalışmaya devam etmeli ki bir dahakine aynı neti yapmasın." dedim. "Bu şekilde düşünüp çalışmaya devam etmen güzel ama yine de biraz dikkate almak önemli." Yine bilmeden yargılamaya başlayan Umut Hoca'ya aldırmadan önüme döndüm. Göz ucuyla yeniden baktığımda, çıkardığı sonuçların en üstünde yer alan kağıdı eline alıp bakmaya başladı. Tekrardan önüme döndüğümde Baran hızla "Hocam birinci kim?" diye sorunca Umut Hoca "Asel DEMİR." dedi. Kafamı kaldırıp yeniden ona bakarak "Efendim hocam?" dediğimde şaşkınlıkla "Okul birincisi olmuşsun." dedi. "İyi." deyip yeniden önüme döndüm. O netle bekliyordum zaten. Hatta bu kadar şaşıracağını da ama dediğim gibi okul birincisi olmakla ilgilenmiyordum. Derdim bir an önce bu hapishaneden kurtulmaktı çünkü. Sınıftaki tüm bakışların üzerimde olduğunu hissediyordum ve bu durumun beni rahatsız ettiği yetmiyor, üstüne bir de geriyordu. Yüzümdeki boş ifade bunu belli etmemeyi başarsa da içimdeki patlamaya hazır stres, bunu belli etmek için çabalıyor, beni daha da zorluyordu. Asya hızla "Hocam, Asel kaç net yapmış?" deyince Umut Hoca'nın cevap vermesine fırsat vermeden "Yüz sekiz buçuk." dedim. Umut Hoca "Evet, 108.50 net ama nasıl?" deyince ona baktım. Derin bir nefes alıp "Çalışarak." dedim. Umut Hoca bir şey demeyince yeniden başımı eğdim. O sırada sınıfın kapısı çaldı ve Umut Hoca gir deyince amcam içeri girdi. "Hocam, kusura bakmayın dersinizi böldüm." "Estağfurullah hocam. Buyrun?" Amcam teşekkür edip bana bakarak "Asel, sana güzel bir haberim var." deyince "Okuldan mı atıldım." dedim. Sınıftakiler kıkırdamaya başlarken amcam onlara bakıp yeniden bana döndü. "Hayır Asel. Özellikle de yaptığın deneme sonucundan sonra sene sonuna kadar buradasın." "Alt tarafı birinci olmuşum ne var bunda?" "Türkiye genelinde birinci olmak alt tarafı denilecek bir şey mi?" Duyduğum şeyle yüz ifademi değiştirmemek için büyük bir çaba harcadım ve başardım ama içimde büyük bir şaşkınlık vardı. Ben Türkiye genelinde birinci mi olmuştum? Bu harika bir şeydi. Kendimce iyi bir ilerleme kaydettiğimi biliyordum ama seviyemin bu noktaya geldiğini bilmiyordum. "İyi." diye mırıldandığımda amcam "Tebrik ederim Asel." dedi. Umut Hoca'ya dönüp "İyi dersler hocam." deyince Umut Hoca "Teşekkür ederim." dedi. Amcam sınıftan çıkınca yanıma gelip önüme sonuç kâğıdımı bırakıp "Tebrik ederim." dedi. Bir şey demeden uzattığı kağıdı alıp sonucuma baktım. Tam beklediğim gibiydi neyse ki. Umut Hoca diğerlerinin kağıtlarını dağıttıktan sonra "Gençler, serbestsiniz. Diğer dersimizde kaldığımız yerden devam ederiz." deyip yerine geçti. Asya, sonuç kâğıdımı alıp bakınca bende fırsat bu fırsat deyip kulaklığımı takıp müziğimi açtım. Kafamı duvara yaslayıp gözüm önümdeki kitaplarda, kendimi müziğin akışına bıraktım.
~ Cem Adrian Kalbimde bir yerde bir orman yanıyor Bıraktığın şarkılar sahipsiz susuyor...
Araya kadar aynı şarkıyı dinleyip durdum. Kendim için oluşturduğum bir müzik listem vardı ve her yeni günde beni anlattığını düşündüğüm o şarkıyı açıp dinlerdim. Geçen haftayı full "Korkuyorum"u dinleyerek geçirmiştim. Kabuğumdan çıktığım için yaşayacaklarımdan korkuyordum ama hiçbir şey olmamış, önüme çıkan pürüzlerin de önüne geçmeyi başarmıştım. Aradan sonra matematik dersinde logaritmayı işlemeye devam etti Umut Hoca. Hâlâ o neti yaptığıma inanamıyordu sanırım çünkü ilk dersteki şaşkınlığı bana baktığında yine kendini gösteriyordu. Sonrasında biyoloji, kimya, edebiyat derken bu gün de bitti ve eve dönüş yolu gözüktü bize. Hakan ve Asya da o neti yaptığıma bayağı bir şaşırdıkları için bütün gün başımı şişirmiş, nasıl çalıştığımı sorup durmuşlardı. Arabada da sorularına devam ettiklerinde artık patlama raddesine gelmiştim. Neyse ki ben bir şey demeden eve varmıştık da hızla eve yönelip odama geçmiştim. Abdest alıp ikindiyi kıldıktan sonra yatağıma uzanıp kulaklığımı taktım. Uzun zamandır kimseye göstermediğim gülümsemem bugünkü başarım aklıma gelince yüzümde yerini aldı ve bu durum bana çok farklı geldi. Sayesinde ölümü dileyerek yaşadığım bir kalbim vardı ama yeni şeyler öğrenmeye de meraklı bir beynim vardı. İkisi arasındaki dengesizlikle başa çıkmayı başarmış, ilk defa neler başarabileceğimi çevreme göstermiştim. Yorgundum... Fazlasıyla ama çoğu zaman yorgunluğumu umursamayacak kadar da güçlüydüm. Fakat bu güç, kalbim söz konusu olduğunda beni yarı yolda bırakmaktan başka bir işe yaramıyor; işin içine başka bir şey girince de kendini göstermekten çekinmiyordu.
Geldik bu bölümün sonuna :) İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yarın bol olaylı bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |