@kayraege
|
Selamünaleyküm kıymetli okurlar :) Nasılsınız? Öncelikle bölümler bu kadar geç geldiği için özür dilerim. Vizelerime az kaldığı için pek vakit bulamıyorum yazmaya 😇 Ama neyse ki bugün sizi bölümsüz bırakmadım 😅 İnşallah beğenirsiniz 🫣 İyi okumalar dilerim 🤍
"Evet gençler, sınav bitmiştir. Lütfen kalemlerinizi bırakın." Umut Hoca'nın dediğiyle elimdeki kalemi önüme bırakıp optik formuma göz gezdirdim. Yine sosyalde birkaç tane boşum vardı fakat onun dışında tüm derslerin sorularını yine full çözmüştüm. Umut Hoca yanımıza gelince optik formumu ona uzattığımda optiğime bakıp gülümseyerek bana döndü. "Matematiği yine full çözmüşsün. Aferin." "Teşekkür ederim." Umut Hoca rica ederim, deyip optikleri toplamaya devam ederken Asya önümden deneme kitapçığımı alıp hızla matematiği açtı. Birkaç soruya bakıp gülümsedi ama altıncı soruya gelince hızla bana dönüp "Ya bunun cevabı A mı gerçekten? Ben C buldum." deyince "Yanlış bulmuşsun, cevap A." dedim. Kızlar da yanımıza gelince Asya onlarla çözümlerime bakarken bende önüme döndüm. Birkaç dakika sonra Hakan koşarak sınıfa girip "Asel, matematikte 21. sorunun cevabı ne?" diye sorunca başımı kaldırıp "Of Hakan, 21. soruda ne vardı onu bile hatırlamıyorum ki." dedim. Hakan Asya'nın elinden kitapçığımı çekip aldı ve dediği soruyu açıp ne yaptığıma baktı. Bana dönüp "Oh çok şükür, aynı bulmuşuz." deyince yeniden önüme döndüm. Onlar denememe bakarken ben öylece durdum. Aslında uyumak istiyordum ama Asya birazdan yemekhaneye gidelim, diyeceği için bunu da yapamıyordum. Birkaç dakika sonra tam tahmin ettiğim gibi Asya "Hadi yemekhaneye gidelim." deyince hepimiz ayaklandık. Yemekhaneye inip yemeğimizi aldıktan sonra boş bir masaya geçtik. Doruk gelmemişti. Gerçi bugün okula gelmiş miydi onu bile bilmiyordum. Hakan'a sormak istiyordum ama bir yanım boşver sorma, uzak dursun senden diyordu. Diğer yanımsa sor işte, senden kırgın bir şekilde uzak durmasını mı istiyorsun diyordu. Girdiğim ikilemden sıyrılıp önüme döndüğümde Tuğçe bana bir iyilik yapıp "Hakan, Doruk nerede?" diye sordu. "Biz yanınıza geleceğimiz zaman yorgun olduğunu söyledi. Sınıfta olmalı." "Hâlâ üzgün mü?" "Evet." Tuğçe bana dönüp "Asel, bence gerçekten kırıldı. Neden öyle söyledin ki?" deyince ona bakmadan "Boşverin ve önünüze dönün." dedim. Tuğçe işin peşini bırakmaya niyeti olmadığını belli ederek "Sen, yeni tanışmamıza rağmen bizim sorunlarımızı boşveriyor musun ki Asel? Hayır, aksine çözüme kavuşturmak için elinden geleni yapıyorsun." dedi. Önündeki sudan küçük bir yudum alıp "Asya'ya dedim ben Asel. İyi ki dedim. İyi ki sana zorbalık yaptım Asya yoksa Asel'le tanışamayacaktık, dedim." deyince Semra "Evet Asel. Biz seni çok sevdik." dedi. Kafamı kaldırıp "Bende sizi sevdim, inanın bana ve böyle düşünmenize de gerçekten çok sevindim. Teşekkür ederim." dedim. Tuğçe "O zaman biraz gül be Asel. Vallahi senin gülünce nasıl olacağını hepimiz merak ediyoruz. O kadar ki okula geldiğin günden beri güldüğünü görmedik." deyince Hakan "Evde de böyle Tuğçe." dedi. Tuğçe elini omzuma koyup "Asel, bir sorunun mu var? Varsa bizde sana yardım edelim." deyince ona dönüp "Bu okuldan atılmama yardım edin." dedim. "Şaka yapıyorsun değil mi Asel?" "Ciddiyim Tuğçe." "O zaman unut onu. Senin gibi iyi kalpli bir arkadaş gelmiş ayağımıza, onu da kaçıramayız." İyi kalpli... Tuğçe'nin dedikleri kulağımda yankılanırken tek yaptığım önüme bakmak oldu. İyi olduğumu düşünüyorlardı. Çoğu zaman onlara soğuk yapmama, uzak durmama rağmen yine de iyi olduğumu düşünüyorlardı. Derin bir nefes alıp önümdeki suya uzandım. Açıp küçük bir yudum alıp yeniden önüme bıraktım. Acaba bir şansı hak ediyor muydu kalbim? Bilmiyordum ama çabuk heveslenmiş gibi hissediyor, buna karşı da koyamıyordum. Hakan'a dönüp "Hakan, bu uslu çocuk çikolatalı süt dışında neyden hoşlanır?" diye sorduğumda Tuna kıkırdamaya başlarken Hakan da şaşkınlıkla bana baktı. "Doruk mu?" "Evet." "Neden sordun?" "Gidip evlenme teklifi edeceğim, o yüzden." Hakan'ın yüzündeki şaşkınlık daha da büyürken diğerleri şaka yaptığımı anladıkları için gülmeye başladılar. Hakan'ın bir şey söylemesine fırsat vermeden "Sence neden Hakan? Tabi ki beni affetmesi için ne yapabilirim onu öğrenmeye çalışıyorum." dememle Hakan "Boşver Asel, affeder seni bir şekilde." deyip önüne döndü. Hakan'ın neden böyle davrandığını anlamasam da onu umursamadan Efe'ye döndüm bu sefer. Efe anlamış olacak ki gülümseyip "Doruk tatlı şeyleri çok sever Asel. Tam bir çikolata delisidir. Bildiğin gibi en sevdiği içecek de çikolatalı süttür." deyince "Anladım, teşekkür ederim Efe." deyip önüme döndüm. Efe rica ederim, deyip yemeğini yemeye devam edince bende kaşığıma uzanıp önümdeki çorbadan içmeye başladım. Yine herkesten önce ayaklanıp yemekhaneden çıktım ve sınıfa geçtim. Namaz kıyafetlerimi alıp, mescide geçip öğleyi kıldıktan sonra hızla kantine indim. Kendim için kahve, Doruk için de çikolatalı süt ve Tuna'nın dediğine göre Doruk'un en sevdiği çikolatayı alıp sınıfıma çıktım. Asya'nın çantasından yapışkanlı not kağıtlarından çıkarıp bir tanesinin üzerine; Seni kırsıysam özür dilerim çikolata çocuk. Umarım beni affedersin. Asel yazıp hızla yan sınıfa geçtim. Sınıftakiler ben içeri girince göz ucuyla bana bakıp yeniden önlerine döndüler. Doruk'un, başını masasına yaslayıp uyuduğunu görünce yanına geçtim. Yazdığım notla aldığım çikolata ve sütü masasına bırakıp arkamı döndüm fakat ilk adımımı atmamla Doruk'un bana seslenmesi bir olunca olduğum yerde durup yeniden ona döndüm. Doruk gözlerini ovuşturup "Bir şey mi oldu?" diye sordu ama önündekileri fark edince gülümseyip bana döndü yeniden. "Bunları sen mi bıraktın buraya?" "Evet." Doruk bakışlarını yeniden önündekilere çevirince arkamı dönüp kapıya yöneldim. Sınıftan çıkacağım sırada Doruk'a baktığımda yazdığım notu okuyup gülümsediğini görünce içim rahatlamış bir şekilde kendi sınıfıma geçtim. Hâlâ benden uzak durmasını istiyordum ama kırgın bir şekilde durmasını değil. Yerime geçip önümdeki kahvemden kocaman bir yudum aldım. Bir süre sonra Baran yanıma gelip "Asel, birkaç sorum var bakabilir misin?" diye sorunca "Bakarım." dedim. On dakikam Baran'ın önüme dayadığı soruları çözüp ona anlatmakla geçti. Baran teşekkür edip yerine geçince Asya yanıma geldi. Ona dönüp "Eve gidelim." dedim ama Asya "İlk etüt başlamak üzere buna kalalım sonra çıkarız. Olur mu?" deyince başımı sallayıp önüme döndüm. Umut Hoca sınıfa girip "Evet gençler, etüt yapıyorsunuz. Hadi bakalım, iyi çalışmalar." deyince çantamdan kimya testimi çıkarıp önüme indirdim. Kaldığım yeri açtığım sırada Umut Hoca yanıma gelip "Asel, seninle konuşabilir miyiz?" diye sorunca ona döndüm. "Bir sorun mu var?" "Yok ama bir konu hakkında seninle konuşmam gerekiyor." "Tamam." Ben ayağa kalktığım sırada Umut Hoca sınıftakilere dönüp "Ses çıkarmadan çalışmaya devam edin gençler. Birazdan geliyorum." deyip kapıya yöneldi. Bende peşinden çıktığımda Umut Hoca merdivene yönelip aşağı inmeye başladı. Amcamın odasının önüne gelince kapıyı çaldı. Amcam gir, deyince Umut Hoca önden ben de arkasından içeri geçtik. Amcam bizi görünce gülümseyip eliyle masasının önündeki sandalyeleri gösterince Umut Hoca'yla karşılıklı oturduk. İkisinin yüz ifadesinden anladığım kadarıyla kötü bir şey yoktu ama sanki konuşmaya da niyetleri yok gibiydi. Biraz bekledim ama ne amcamdan ne de Umut Hoca'dan ses çıkmayınca dayanamayıp "Biriniz ne olduğunu anlatacak mı?" diye sordum. Umut Hoca başını kaldırıp bana baktı. Gülümseyip "Asel, seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum." deyince "Biliyorum hocam. Bunu sınıfta da söylemiştiniz. Konu nedir, direkt onu söyleseniz." dedim. "Konu şu Aselciğim: Matematik Olimpiyatları." Duyduğum şeyin verdiği şaşkınlıkla "Matematik olimpiyatları mı? Peki bu konunun benimle ne ilgisi var, ben olimpiyat başkanı mıyım?" dedim. Umut Hoca'yla amcam verdiğim cevaba gülmeye başladılar. Umut Hoca gülmeyi bırakıp "Neyse ben kısaca sana durumu anlatayım." deyip derin bir nefes aldı. "Bak Asel, matematik olimpiyatlarının mart ayında il geneli seçmeleri olacak. Mayıs ayında ise ülke geneli. Ülke genelinde birinci olan öğrenci de dünya genelinde ülkemizi temsil etmek üzere yarışacak." Umut Hoca anlayıp anlamadığımı anlamak amacıyla konuşmayı bırakıp bana bakınca anladığımı belirtmek amacıyla başımı salladım. Dediklerini zaten biliyordum çünkü Kiyoshi Amca da zamanında dünya geneli matematik olimpiyatlarında üç kere birinci olmuştu. Matematikte bildiği her şeyi bana da öğretmişti çünkü amacı beni de olimpiyatlara koymaktı ama kalbim ve bana yaşattığı o kötü olay yüzünden bu, nasip olmamıştı maalesef ki. Umut Hoca "Asel, sen matematikte büyük bir yeteneksin. Eğer kabul edersen ben seni matematik olimpiyatlarına koymak istiyorum." deyince gizleyemediğim şaşkınlığımla ona baktım. "Anlamadım." "Anlamayacak bir şey yok bence. Senin matematik olimpiyatlarına katılmanı istiyorum." Amcama döndüğümde o da gülümseyerek bana bakıyordu. Belli ki her şeyden haberi vardı ve çoktan kabul de etmişti. Fakat ben, istiyor muydum? Bilmiyordum... Derslere bile yeni şeyler öğrenmeye merakım olduğundan çalışıyordum. Üniversiteye gitmeyi bile istiyor muydum, onu da bilmiyordum. Tek bildiğim kurtulmak istediğimdi. Bu okul bana güzel şeyler hissettirmeyi başarsa da hâlâ buradan kurtulmak ve yalnızlığım içinde sessizce ölmeyi istiyordum. Umut Hoca'ya dönüp "Dünya geneli olimpiyatlar ne zaman olacak?" diye sorduğumda "Temmuz ayında." dedi. Önüme dönüp istemiyorum, dedim. Kendisini hâlâ çok sevemesem de Umut Hoca'yı yarı yolda bırakmak istemiyordum. Belli ki bunu çok istiyordu fakat ben yarını bile belli olmayan biriydim. Şu an bu okuldan çıkınca kalbimin beni yarı yolda bırakmayacağının garantisini bile veremezdim. Bu yüzden de istemiyordum. Umut Hoca "Neden?" diye sorunca başımı kaldırmadan "Temmuz ayında diyorsunuz hocam. Benim ömrüm yetmez." dedim. Amcam ne demek istediğimi anladığı için uyarıcı bir tonda çıkan sesiyle "Asel!" deyince ona dönüp "İstemiyorum Akif Hocam." dedim. Umut Hoca'ya dönüp "Bu kadar öğrenciniz varken neden özellikle beni seçtiniz?" diye sorduğumda Umut Hoca verdiğim cevaptan dolayı yüzünde hâlâ yerini koruyan şaşkınlığıyla "Onlar bir Asel değiller çünkü." dedi. Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. Ne demek bir Asel değiller..? Benden nefret ettiğini düşündüğüm adam beni övmüş müydü yoksa ben mi yanlış duymuştum? "Siz, beni mi övdünüz hocam?" "Övemez miyim?" "Akılsız ve ahlaksız olduğumu düşündüğünüzü sanıyordum." Umut Hoca başını önüne eğip "Öyle düşünmüyorum Asel, inan bana." deyince ayağa kalkıp "Düşünseniz de umrumda değil zaten merak etmeyin. İnsanların bilmeden beni yargılamalarına alışkınım." deyip amcama döndüm. "Katılmak istemiyorum Akif Hocam. Lütfen bana hak verin ve daha fazla ısrar etmeyin. İzninizle." Arkamı dönüp amcamın odasından çıktıktan sonra sınıfa geçtim. İçeri girdiğimde sınıf bir an da suspus oldu fakat beni fark ettiklerinde konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler. Sınava girecek öğrencilere bak, diye mırıldanıp yerime geçtim. Elif'le konuşan Asya yanına geldiğimde hızla bana dönüp "Ne oldu?" diye sorunca "Bir şey olmadı." deyip oturdum. İşin peşini bırakmaya niyeti olmayan Asya "Olmuş belli ki Asel. Umut Hoca ne konuştu seninle?" deyince oflayarak ona dönüp "Matematik olimpiyatları mı ne varmış, ona katılmamı istedi." dedim. Asya heyecanla ayağa kalkıp "Kabul ettin değil mi?" diye sorunca "Hayır." deyip önüme döndüm. "Neden?" "Sence?" "Bence ne Asel? O bir sebep bile değil. Onun arkasına sığınma." "Sığındım bile. İstemiyorum." Önüme döndüğümde Umut Hoca sınıfa girdi ama Asya fark etmediği için kolumdan tutup "Derhal Umut Hoca'nın yanına gidip kabul ettiğini söylüyorsun Asel." deyince tepeme çıkan sinirle "Lan istemiyorum dedim. Anlamıyor musun?" dedim. Asya'dan ses çıkmayınca ona döndüm. Dolu yeşilleriyle bana bakıyordu. Dudaklarını büküp sakin çıkan sesiyle "Hayır anlamıyorum Asel. Hatta anlayamıyorum da. Biz matematik sorusu çözdüğümüzde sadece oflarken sen bundan zevk alan birisin. Bu kadar sevdiğin ve fazlasıyla yetenekli olduğun alanda yeteneğini göstermek için eline bir fırsat geçmişken neden değerlendirmiyorsun ki?" dedi. Benden ses çıkmayınca "Bak Asel. Umut Hoca'yı sevmiyor olabilirsin ama inan bana o çok iyi biridir. Sadece sana karşı başlarda biraz önyargılı davrandı ama şu an belli ki artık baştaki gibi düşünmüyor. Seni de bu dünyada en iyi tanıyan kişi olarak biliyorum ki Umut Hoca'yı çoktan affettin. Git ve katılmak istediğini söyle. Lütfen." dedi. Kollarımı kavuşturup sandalyeme yaslandım. Bir şey söylememe gerek kalmadan Umut Hoca Asya'ya seslendi. Asya onu fark edip şaşkınlıkla ona dönünce Umut Hoca "Öncelikle teşekkür ederim söylediklerin için." deyip bana döndü. "Asel'e düşünmesi için biraz zaman verelim bence. Buna ihtiyacı var çünkü. Hâlâ inatla kabul etmiyorum derse de kolundan tutar zorla koyarız olimpiyatlara." Umut Hoca'nın dediğine ben hariç bütün sınıf gülerken Asya "Peki hocam. Ben Hakan'la konuşurum. Bizde elimizden geleni yaparız. Kardeşim diye demiyorum ama gerçekten çok yetenekli matematikte." dedi ve kafama yavaşça vurup "Bu kafa biraz değişik. Fizik ve matematiği sevecek kadar hem de." dedi. Sınıftakiler bu sefer de Asya'nın dediklerine gülerlerken Asya'nın kafamdaki elini çekip "Rahat dur, bozma benim sinirlerimi." dedim. Umut Hoca "Neyse gençler şimdilik bitirelim zaten on dakikaya ara verecektik. Erken verelim bu seferlik." deyince sınıftakiler sanki çok çalışmışlar gibi hızla ayağa kalkıp sessizce sınıftan çıktılar. Umut Hoca yanıma gelip "Dediklerimi bir düşün Asel, lütfen." deyip çıkınca Asya elini omzuma koyup "Bence de Asel, bir düşün." dedi. Beni rahat bırakması için başımı sallayıp ayağa kalktım. Asya nereye, diye sormadan hızla "Kantine gidiyorum, bir şey istiyor musun?" diye sorduğumda Asya ayağa kalkıp "Ben de geliyorum." dedi. Tuğçe ve Semra biz de geliyoruz, deyince hepimiz kantine indik. Asya kahve almama fazlasıyla bozulsa da çok bir şey demedi. Boş bir masaya geçip oturduğumda diğerleri de yanıma geldiler. Tuğçe ve Semra da Asya gibi beni ikna etme çabalarına giriştiler ama takılmış plak gibi tek dediğim istemiyorum, oldu. Beş dakika sonra Hakan Asya'yı arayıp nerede olduğumuzu sorunca Asya kantindeyiz, deyip aramayı sonlandırdı. Bize dönüp "Hakanlar da geliyorlar." deyip önündeki çaydan büyük bir yudum aldı. Nasıl ki ben kahvekoliksem Asya da tam bir çaykolikti. Birkaç dakika sonra Hakan ve tayfası da gelince göz ucuyla Doruk'a baktım. Eski haline dönmüştü belli ki. Hâlâ verdiğim tepkiye neden bu kadar üzüldüğünü anlamasam da en azından beni affettiğini görmek beni fazlasıyla mutlu etmişti. Hakan, Efe ve Tuna yan masalardan sandalye çekip oturduklarında Doruk da arka masadan bir sandalye çekip yanıma oturdu. "Nasılsın Asel?" "İyiyim. Sen?" "Bende iyiyim teşekkür ederim." Tuna bana dönüp "Asel, sen buna ne yaptın? Dünden beri karalar bağlamıştı ama şu an eskisinden de iyi görünüyor." deyince ona dönüp "Bir şey yapmadım." dedim. Hakan verdiğim cevaptan memnun olmamış olacak ki sinirle "Bir şey yapmışsın belli ki." dedi. "Of Hakan, özür diledim sadece. Dün istemeden sert çıkıştığım için özür diledim. Doruk da, haline bakılırsa fazla uzatmadan beni affetti." "Demek ruh hastaları özür dileyebiliyormuş." "Öküzler de dilimizi biliyormuş." Hakan söylediğimle daha da sinirlenirken diğerleriyse gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Her zamanki gibi dayanamayıp ilk gülen Tuna olurken ona Semra katıldı. Ardından diğerleri de kahkalarla gülmeye başladılar. Hakan'ın neden bu kadar sinirlendiğini anlamıyordum. Fazlasıyla gereksiz tepki veriyordu çünkü. Gülmeler kesilince Asya Hakan'a dönüp "Hakan bugün çok güzel bir şey oldu." deyince Hakan bakışlarını benden Asya'ya çevirip "Ne oldu?" diye sordu. Asya tam tahmin ettiğim gibi matematik olimpiyatları meselesini anlatmaya başladı. Olan biteni anlattıktan sonra Hakan bana dönüp "E bu çok güzel bir şey. Sen matematikte süper bir dehasın. Birinci bile olursun." deyince Asya hızla "Peki tahmin et bakalım bizim süper deha buna ne cevap verdi?" diye sordu Hakan'a. Hakan "Sakın hayır dedim deme." deyince önüme dönüp "Dedim bile." dedim. "İyi de neden?" "Of Hakan, yoruldum size bunun cevabını vermekten. Anla işte." "Asıl sana of ruh hastası. O bir cevap bile değil. Kızım aşırı yeteneklisin. Bunu göstermek için de eline iyi bir fırsat geçti. Değerlendir gitsin işte." "Hakan, istemiyorum dedim. Bu konu burada kapanmıştır." "Bakalım hem okulda hem de evde bu konudan bahsedip seni delirtince de böyle söyleyebilecek misin?" "Bakalım o çok konuşan ağzın kırılınca da böyle söyleyebilecek misin?" Hakan yumuşak bir sesle "Kıramazsın Asel, kıyamazsın sen bana." deyince onunkinin aksine sert çıkan sesimle "Senin deyişinle ruh hastası değil miyim? Nereden biliyorsun?" dedim. Hakan cevap vermeyince kısa süren atışmamız da bitmiş oldu. Hakan beni umursamadan Asya'ya dönüp deneme hakkında konuşmaya başlayınca bende önüme döndüm. Doruk bana seslenince ona dönüp "Lütfen bir de sen başlama. Aramız yeni düzelmişken tekrardan seni kırmak istemiyorum." dedim hızla. "Hayır Asel. İnan bana kabul et falan demeyeceğim. Katılacak olan sensin sonuçta. Bu yüzden önemli olan senin ne istediğin." İyi bari, beni anlayan biri çıktı diye mırıldandığımda Doruk "Ben sadece teşekkür edecektim." dedi. "Neden?" "Çikolata ve süt için ama asıl teşekkürüm not için. Notun beni çok mutlu etti." "Teşekkür etmene gerek yok. İstemeden de olsa öfkeme yenilip seni kırmıştım. O özrü hak ediyordun." deyip önüme döndüm. Doruk da başka bir şey söylemedi zaten. Kahvemden büyük bir yudum alıp ayağa kalktım. Hakan ve Asya'ya dönüp "Eve gidelim artık." dedim. Beni onaylayıp kalktıklarında hızla sınıfa geçtik. Eşyalarımı toparlayıp amcamı aradım. O da işinin bittiğini söyleyince yanına geçtik. Amcam yanımıza gelince arabaya bindim. Kısa sürede eve varınca da hızla odama geçtim. İlk işim abdest alıp ikindiyi kılmak oldu. Namazdan sonra üstüme rahat bir şeyler geçirip yatağıma uzandım. Bugün olanlar aklıma gelince derin bir nefes alıp sağıma döndüm. Matematik olimpiyatları, Doruk... Elimi kalbime götürdüm. Ne yapmalıydım? Elimi daha çok kalbime bastırdım. Acaba yeniden bir şansı hak ediyor muydu kalbim? Yoksa...
Evet, bu bölümde bitti 🥲 Sizce Asel kabul edecek mi 🫣 İnşallah beğenmişsinizdir ☺️ Yeni bölümde görüşmek üzere 😉 Allah'a emanet olun 🤍
|
0% |